TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BESTAMİ ALLİŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/16656)
Karar Tarihi: 23/1/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Bestami ALLİŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2015/16953 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2015/16656 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; incelemenin 2015/16656 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvurucu, İzmir'de mukim S. Anonim Şirketine (Şirket) ortak olmuş ve Şirketin Yönetim Kurulu üyesi olarak görev almıştır.
8. Şirketin 2002 ve 2004 yıllarına ait vergi borçlarının tahsili amacıyla başvurucuya 7/5/2010 tarihli birden fazla ödeme emri düzenlenmiştir.
9. Bu ödeme emirleri başvurucunun bilinen adresinde bulunamaması üzerine 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 103. maddesi uyarınca 20/12/2010 tarihinde ilanen tebliğe çıkarılmıştır.
10. Başvurucu ilanen ödeme emri tebligatı yapıldığını 24/1/2011 tarihinde internet üzerinden öğrendiğini beyan ederek adresini de belirtmek ve bu adrese daha önce bir tebligat yazısı bırakılmadığını ileri sürmek suretiyle posta yoluyla tebligat yapılması için 25/1/2011 tarihinde Aliağa Vergi Dairesi Müdürlüğüne başvuruda bulunmuştur.
11. Aliağa Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından tebligat talebine yönelik bir cevap verilmemesinin ardından başvurucu 20/4/2011 tarihinde ödeme emirlerinin iptali istemiyle İzmir 1. Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.
12. Mahkeme 27/12/2011 tarihli kararıyla dava konusu ödeme emirlerini iptal etmiştir. Mahkeme öncelikle davaya ilişkin süre koşulunu incelemiştir. 213 sayılı Kanun uyarınca muhatabın adresinde bulunamaması hâlinin kanunda belirtilen kişiler nezdinde tespiti gerektiği ve bu husus dikkate alınmadan yapılan ilanen tebliğin usulsüz olduğu ifade edilerek davanın süresinde açıldığı kabul edilmiştir. Esasa ilişkin olarak ise öncelikle başvurucunun 2005 yılından itibaren Şirkette yönetim kurulu üyesi olduğu tespit edilmiş; ödeme emrine konu borcun ise bu tarihten önceki dönemlere ait olduğu belirtilerek kişisel sorumluluğu bulunmayan başvurucuya yönelik tesis edilen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Danıştay Üçüncü Dairesi 18/2/2014 tarihinde dava açma süresi yönünden değerlendirme yaparak iptal hükmünü bozmuştur. Öncelikle 213 sayılı Kanun uyarınca ilanen tebligat yapılmasından bir ay sonra ödeme emrinin tebliğ edilmiş sayılacağı, buna karşı dava açma süresinin yedi gün olduğu ve uyuşmazlık konusu ödeme emirlerinin 20/12/2010 tarihinde ilanen tebligata çıkarıldığı belirtilerek ödeme emrinin tebliğ edilmiş sayılacağı tarihten itibaren yedi gün içinde dava açılması gerekirken 20/4/2011 tarihinde açılan davanın süre aşımına uğradığı ifade edilmiştir.
14. Mahkeme bozma ilamına uyarak ödeme emirleri için açılan davaları 15/10/2014 tarihli kararları ile bozma hükmünde belirtilen gerekçeler uyarınca reddetmiştir.
15. Ret kararları Danıştay Üçüncü Dairesinin 7/5/2015 tarihli kararları ile onanmıştır.
16. Başvurucu nihai kararı 30/9/2015 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 20/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 213 sayılı Kanun'un "Tebliğ esasları" kenar başlıklı 93. maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"Tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazılar adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasiyle ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmiyenlere ilan yolu ile tebliğ edilir. "
18. 213 sayılı Kanun'un 101. maddesi şöyledir:
"Bu Kanuna göre bilinen adresler şunlardır:
1. Mükellef tarafından işe başlamada veya adres değişikliğinde bildirilen işyeri adresleri,
2. Yoklama fişinde veya ilgilinin imzası bulunmak şartıyla yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tespit edilen işyeri adresleri,
3. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa göre oluşturulan adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi.
Birinci fıkranın (1) ve (2) numaralı bentlerinde yazılı bilinen adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak makama en son olarak bildirilmiş veya bu makamca tespit edilmiş olanı dikkate alınır ve tebliğ öncelikle bu adreste yapılır.
İşyeri adresinde tebliğ yapılacak olanların bu adresinde bulunamaması, işin bırakılması veya işin bırakılmış addolunması hallerinde tebliğ, gerçek kişilerde kendisinin, tüzel kişilerde bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerinden birinin, tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunları idare edenler veya varsa temsilcilerinden herhangi birinin adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinde yapılır.
İşyeri adresi olmayanlara tebliğ, doğrudan adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinde yapılır. "
19. 213 sayılı Kanun'un "Tebliğin ilanla yapılacağı haller" kenar başlıklı 103. maddesi şöyledir:
"Aşağıda yazılı hallerde tebliğ ilan yoluyla yapılır:
1. Muhatabın bu Kanunun 101 inci maddesi kapsamında bilinen adresi yoksa,
2. Bu Kanunun 101 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde sayılan bilinen adreste tebliğ yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde kayıtlı bir adresi bulunmazsa,
3. Yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına imkân bulunmazsa,
4. Başkaca nedenlerden dolayı tebliğ yapılmasına imkân bulunmazsa"
20. 213 sayılı Kanun'un "İlanın neticeleri" kenar başlıklı 106. maddesi şöyledir:
"İlan üzerine bizzat veya bilvekale müracaat edenlere, yerinde, adres bildirenlere ise posta ile tebliğ yapılır.
Posta ile yapılan bu tebliğ hakkında da 100 üncü madde hükmü cari olur.
İlan tarihinden başlıyarak bir ay içinde ne vergi dairesine müracaat yapmış ve ne de adresini bildirmiş olanlara bir ayın sonunda tebliğ yapılmış sayılır. "
21. 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 58. maddesinin işlem ve dava tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâlinde ödeme emri için dava açma süresi tebliğ tarihinden itibaren yedi gün olarak düzenlenmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; Şirketin borçlarından sorumlu tutulamayacağını, adresine tebligat yapılmadığını, tebligat işleminin usulsüz olarak gerçekleştiğini, işlemden haberdar olup vergi idaresine başvurmasına karşın adresine tebligat yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
26.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
28. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Dava açmak isteyen kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma koşullarına sınırlamalar getirilebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 36).
29. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
30. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).
31. Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
32. İzmir 1. Vergi Mahkemesi, gerekçesinde ilanen tebligat işleminin ardından 213 sayılı Kanun uyarınca bir ay sonra tebliğin yapılmış sayıldığını ve bu bir aylık sürenin ardından da yedi gün içinde dava açılması gerektiğini, ancak başvurucunun ilanen tebligattan haberdar olmasına karşın bu sürelere riayet etmeden dava açtığını ifade etmiştir.
33. Somut olayda başvurucunun ilanen ödeme emri tebligatının üzerinden tebliğin yapılmış sayıldığı bir aylık sürenin (bkz. § 20) geçmesinden sonra fakat dava açma süresinin sona ermesinden önce haberdar olduğu görülmektedir. Başvurucu kalan süre içinde dava yoluna başvurmamış ve bir aylık sürenin geçmiş olması nedeniyle 213 sayılı Kanun'a göre tebligat yönünden herhangi sonuç bağlanmayan bir idari başvuru yaparak yeniden tebligat yapılması talebinde bulunmuştur.
34. Mahkeme kararında yer verilen tespitler ve hukuki dayanaklar irdelendiğinde dava açma süresinin başlangıcına esas alınan tarih itibarıyla başvurucunun uyuşmazlığın dayanağını teşkil eden ödeme emrinden haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı söylenemez. Bununla birlikte ilanen tebligata neden olan olguların ve ilana esas olan sürecinin değerlendirilmesi yukarıda anılan ilkeler dâhilinde derece mahkemesinin takdirinde olan bir husustur.Bu hâle göre başvurucunun öğrenme tarihinden itibaren kanun yoluna başvuru için süre ve imkâna sahip bulunduğu hatta bu süre içinde idareye başvurduğu dikkate alındığında mahkemenin yorumunun aşırı şekilci (katı) olmadığı, mahkemeye erişimi aşırı derece zorlaştırmadığı ya da imkânsız hâle getirmediği anlaşılmaktadır.
35. Bu durumda derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü, sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır.
36. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.