TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FARUK BÜYÜK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17044)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Faruk BÜYÜK
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan
KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tam yargı davasında maddi tazminat istemi yönünden
yerleşik içtihada aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 2013 yılında astsubay adayı olarak Astsubay Temel
Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma (ASTASAK) eğitimine başlamıştır.
9. Güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması gerekçe
gösterilerek başvurucunun ASTASAK eğitim süreci sonlandırılmış ve 17/12/2013
tarihli işlemle ilişiği kesilmiştir.
10. Başvurucu, ilişik kesme işlemine karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) nezdinde iptal davası açmıştır. AYİM İkinci Dairesi 10/9/2014
tarihli kararıyla işlemin iptaline hükmetmiştir. İptal gerekçesinde özetle
güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına neden olan ceza davasına konu
fiilin başvurucu reşit değilken gerçekleştiği, kamu davasının denetimli
serbestlik süresinin tamamlanması sonucu düştüğü ve bugün için eğitime engel
hâli bulunmayan başvurucunun ilişiğinin kesilmesinin hakkaniyete uygun
düşmediği ifade edilerek işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
11. İptal kararı üzerine başvurucu, ASTASAK eğitimine kaldığı
yerden devam etmiş ve 26/12/2014 tarihinde astsubay çavuş rütbesiyle göreve
başlamıştır.
12. Başvurucu, göreve başlamasının ardından hukuka aykırılığı
yargı kararıyla saptanmış işlem nedeniyle göreve geç başladığını belirtmek
suretiyle uğradığını iddia ettiği zararın karşılığı olarak 1.000 TL maddi ve
10.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle AYİM 'de tam yargı davası
açmıştır.
13. AYİM Başsavcılığı tarafından; uyuşmazlığa ilişkin olarak
başvurucu hakkında hukuka aykırı olarak tesis edilen işlemin hizmet kusuru
oluşturduğu, bu hizmet kusuruyla başvurucunun uğradığı maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunduğu ve talep edilen tazminatın hizmet kusuru esaslarına göre
ödenmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
14. AYİM İkinci Dairesi 16/9/2015 tarihli kararıyla davayı
kısmen kabul kısmen reddetmiştir.
15. Ret gerekçesinde öncelikle hukuk devleti ilkesi gereği
faaliyetlerini hukuka uygun bir biçimde yürütmek zorunda olan idarenin bir
işleminden dolayı hizmet kusuruna dayalı olarak tazmin sorumluluğundan söz
edilebilmesi için kural olarak hukuka aykırılığın varlığının şart olduğu ifade
edilmiştir. Kararda idari işlemin her hukuka aykırılık hâlinin hizmet kusuruna
neden olmadığı, idari işlemin sebep, konu ve maksat unsurları bakımından hukuka
aykırı olması hâllerinde hizmet kusurunun ve hizmet kusuruna dayalı tazmin
sorumluluğun oluşacağı, öğretideki baskın görüşün de bu doğrultuda olduğu
hatırlatılmıştır. Gerekçede askerî öğrencilikten çıkarılmanın ders, sağlık,
disiplinsizlik, güvenlik soruşturması gibi çeşitli sebeplere dayalı olarak
gerçekleştiği ve bu hususlarda yapılan incelemeler sonucu çıkarılma sebebinin
hukuka aykırı olduğunun anlaşıldığı durumlarda askerî öğrencilik statüsünün
sona erdirilmesini sağlayan işleme karşı açılan davaların iptal kararları ile
sonuçlandığı belirtilerek somut olayda iptal kararının hukuki etki ve sonucunun
başvurucunun ASTASAK eğitimine döndürülmesi olgusu ile sınırlı olduğunun altı
çizilmiştir. Başvurucunun herhangi bir nasıp düzeltme işlemi yapılmaksızın
astsubaylık statüsünde geçmesi gerektiğini ileri sürdüğü bir yıllık süre için
astsubaylık özlük haklarına karşılık gelen tazminat talep ettiği ve talep
konusu hususta Dairelerinin görevli ve yetkili bulunmadığına dikkat çekilen
gerekçede talebin kabul edilerek bir yıllık astsubay çavuş rütbesine denk gelen
maaşın ödenmesi kabul edilse bile nasıp düzeltilmesi yapılmaksızın bu talebin
karşılanmasının, müteakip rütbelerde geç terfiye
dayanılarak yeni taleplerin ve davaların oluşmasını engellemeyeceği ifade
edilmiştir. Ayrıca 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri Personel Kanunu uyarınca nasıp düzeltmesi yapılanlara maaş farkı
ödenmesinin mümkün olmadığı, başvurucunun da nasıp düzeltme talebinin
bulunmadığı belirtilmiştir. Nihayetinde başvurucunun geç atanmasına bağlı
olarak talep ettiği maddi tazminatın karşılanmasının mümkün olmadığı sonucuna
varılarak ret gerekçesi oluşturulmuştur. Manevi tazminat istemi yönünden ise
iptal edilen işlem nedeniyle uğranılan üzüntünün karşılığı olarak ve istemle
bağlı kalınarak 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
16. Karar oyçokluğu ile alınmıştır. İki üye maddi tazminat
yönünden davanın kabulü yönünde karşıoy kullanmışlardır.
Karşıoy gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İdari işlemden doğan tam yargı
davalarında da eylemden doğan tam yargı davalarında olduğu gibi idarenin tazmin
sorumluluğu, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kuram ve ilkelerine
dayanmaktadır.
Hukuk devleti ilkesi gereği faaliyetlerini
hukuka uygun bir biçimde yürütmek zorunda olan idarenin, bir idari işlemden
dolayı hizmet kusuruna dayalı olarak tazmin sorumluluğundan söz edilebilmesi
için kural olarak hukuka aykırılığın varlığı şarttır. idari
işlemlerdeki yetki, şekil unsurları ve usul bakımından hukuka aykırılıkların,
sonradan giderilebilir hukuka aykırılıklar olması nedeniyle hizmet kusuru
teşkil etmeyeceğinden, idarenin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun
bulunduğundan da söz edilemeyeceği; idari işlemlerdeki sebep, konu ve maksat
unsurları bakımından hukuka aykırılıkların ise hizmet kusuruna sebebiyet
verdiği ve idarenin hizmet kusuruna dayalı tazmin sorumluluğunun bulunduğu
yönündedir.
...
...davacı tarafından açılan eldeki davada,
hukuka aykırılığı tespit edilen işlem nedeniyle statü dışında geçirilen 1 yıla
ilişkin zararların tazmini talep edilmektedir, Yani "nasıp
düzeltilmemesi" işlemi dolayısıyla oluşan ya da oluştuğu iddia edilen
zarara ilişkin bir talep bulunmamaktadır, Ancak hangi
durumda olursa olsun, hukuka aykırılığı Dairemizce tespit edilen işlem (askeri
öğrencilikten çıkarılma) nedeniyle davacının tazmini gereken zararları
bulunmaktadır. Zira, iptal kararının, iptal edilen işlemin "hiç yapılmamış
sayılması" ve iptal kararı ile "işlemden önceki duruma geri
gelinmesi" şeklinde sonuçları olduğu ve bunların yerine getirilmesi ile
kararın uygulanmış olacağı kabul edilmekle birlikte, söz konusu iptal kararına
kadar oluşan zararın karşılanmasının da yine bu kararın bir gereği olduğu kabul
edilmesi gerekir. Kaldı ki, hukuk devletlerinde, devletin hukuka aykırı
işlemleri nedeniyle meydana gelecek zararın ödenecek tazminatla karşılanması
bir zorunluluktur. Yani, bu zararın tazminine yönelik talebin, "nasıp
düzeltilmesi yapılmadan giderilemez" veya benzeri gerekçe ile reddedilmesi
hukuk devleti anlayışı ile uyuşmamaktadır. Zira, davacı isterse giderilmeyen
(ya da giderilmediğini düşündüğü) diğer zararlarını süresi içinde ayrı bir dava
konusu da yapabilir.
Bu değerlendirmeler kapsamında; davacının,
sebep ve amaç unsurları yönünden hukuka aykırılığı Dairemizin 18.06.2014 tarih
ve E,2013/1450 ve K.2014/942 sayılı kararıyla saptanan bir idari işlemle
Astsubay Meslek Yüksekokulu'ndan çıkarıldığı ve bu nedenle emsallerinden 1 yıl
geç mezun olarak göreve başladığı maddi bir vakıadır. Dairemizin anılan iptal
kararı, davalı idarece tesis edilen okuldan çıkarılma işleminde, idarenin
hizmet kusurunu ortaya koymaktadır. Bu itibarla, davacının hukuka aykırı olarak
hakkında tesis edilen okuldan çıkarılma işlemi nedeniyle emsallerinden geç
astsubaylığa nasbedilmek ve göreve geç başlamak
suretiyle statü dışında geçirdiği süreye ilişkin uğradığı zararların idarece
hizmet kusuru esaslarına göre tazmini gerektiği, bu nedenle davacının
emsallerine göre mahrum kaldığı 1 yılık döneme ilişkin aylıkların ödenmemesi
yönündeki işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği, Dairemizin uzun yıllardan
gelen uygulamasının ve içtihatlarının da bu yönde olduğu (AYIM 2'nci
Dairesi'nin 07.11.2007 tarih ve E.2007/204, K2007/910, 09.04.2008 tarih ve
E.2007/1158, K2008/432, 25.02.2009 tarih ve E. 2009/36, K. 2009/226, 11
.03.2009 tarih ve E. 2 0081882, K 2 009/316, 13.05.2009 tarih ve E.2009/31,
K2009/557, 02.06.2010 tarih ve E.2010/140, K.20101799, 28.12.2011 tarih ve
E.2011/1192, K.2011/1593, 19.09.2012 tarih ve E.2012/369, K2012/868, 15.05.2013
tarih ve E.2013/454, K2013/589, 15.05.2013 tarih ve E.2011/1539, K2013/602,
26.02.2014 tarih ve E.20P/305, K2014/267, 0207.2014 tarih ve E.2013/1833,
K2014/1040 sayılı kararları vb.) bu içtihadı değiştirmek için bir sebep de
bulunmadığı kanaatinde olduğumuzdan Sayın Çoğunluk görüşüne katılamadık. "
17. Başvurucu, nihai kararı 22/10/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 6/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
18. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle
Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin
mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye
ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler,
mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif
edilmektedir. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru)
sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru
bulunmasa dahi mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
2. AYİM Kararları
19. Ankara Beytepe Jandarma Okullar
Komutanlığında uzman jandarma öğrencisi iken ilişiği kesilen ve ilişik kesme
işlemi yargı kararı ile iptal edilen davacının geç atanması sonucu statü
dışında geçirdiği sürelere ilişkin maaş ve özlük haklarına dair maddi zararın
ödenmemesi işlemine karşı açtığı davada Mahkeme 24/2/2009 tarihli ve E.2009/36,
K.2009/226 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"T.C.Anayasanın
125 nci maddesinin son fıkrasına göre, idare kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Anayasada idarenin
sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği belirtilmemiş olup bu
meselenin çözümü öğretiye ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Bugün idarenin
sorumluluğu hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerine
dayandırılmaktadır. İster hizmet kusuru ister kusursuz sorumluluk ilkelerine
dayandırılsın genel olarak idarenin tazmin borcunun doğabilmesi için bir
zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin idareye yüklenebilir nitelikte
olması ve zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunması zorunludur.
Davacının, hukuka aykırılığı mahkeme kararıyla saptanan bir idari tasarrufla
Uzman Jandarma Okulundan çıkarıldığı ve emsallerinden daha sonra göreve
başladığı maddi bir vakıadır. İdare ajanlarının hukuka aykırı güvenlik
soruşturması sonucunu esas olarak tesis ettikleri okuldan çıkarılma işlemi,
idarenin hizmet kusurunu ortaya koymaktadır. Davacının hukuka aykırı olarak
hakkında tesis edilen okuldan çıkarılma işlemi nedeniyle emsallerinden daha
sonra uzman jandarma çavuş nasbedilmek ve göreve
başlamak suretiyle statü dışında geçirdiği sürede uğradığı maddi zararının
idarece, hizmet kusuru esaslara göre giderilmesi gerektiği, bu nedenle, hukuka
aykırılığı Mahkememizce tespit edilen okuldan çıkarma işlemi nedeniyle
emsallerinden geç mezun olan davacının, emsallerine göre mahrum kaldığı aylıkların
kendisine ödenmemesi yönündeki işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır."
20. Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulu öğrencisi iken ilişiği
kesilen ve ilişik kesme işlemi yargı kararı ile iptal edilen davacının geç
atanması sonucu statü dışında geçirdiği sürelere ilişkin maaş ve özlük
haklarına dair maddi zararın ödenmemesi işlemine karşı açtığı davada Mahkeme
15/5/2013 tarihli ve E.2013/454, K.2013/589 sayılı kararıyla davanın kabulüne
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İdari işlemden doğan tam yargı
davalarında da eylemden doğan tam yargı davalarında olduğu gibi idarenin tazmin
sorumluluğu, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kuram ve ilkelerine
dayanmaktadır.
Hukuk devleti ilkesi gereği faaliyetlerini
hukuka uygun bir biçimde yürütmek zorunda olan idarenin, bir idari işlemden
dolayı "hizmet kusuru"na dayalı olarak
tazmin sorumluluğundan söz edilebilmesi için kural olarak hukuka aykırılığın
varlığı şarttır. Ancak, bir idari işlemin herhangi bir yönden mevzuata ve hukuk
kurallarına aykırı olması halinin, her durumda ve tek başına hizmet kusurunun
varlığını kabule yeterli olup olmadığı, diğer bir ifadeyle idari işlemlerin
iptalini gerektiren nedenlerle hizmet kusurunu doğuran nedenler arasında tam
bir bağlılık ve ayniyet olup olmadığı hususunda öğretide bir fikir birliği
bulunmadığı görülmektedir.Ancak öğretide bu konuda
baskın görüş idari işlemlerdeki yetki, şekil unsurları ve usul bakımından
hukuka aykırılıkların, sonradan giderilebilir hukuka aykırılıklar olması
nedeniyle hizmet kusuru teşkil etmeyeceğinden, idarenin hizmet kusuruna dayalı
sorumluluğunun bulunduğundan da söz edilemeyeceği; idari işlemlerdeki sebep,
konu ve maksat unsurları bakımından hukuka aykırılıkların ise hizmet kusuruna
sebebiyet verdiği ve idarenin hizmet kusuruna dayalı tazmin sorumluluğunun
bulunduğu yönündedir.
Davacının hukuka ve mevzuata aykırılığı AYiM 2.Dairesinin 23.03.2011 tarih ve 2011/275 Esas,
2011/404 Karar sayılı kararıyla saptanan bir idari işlemle Astsubay Meslek
Yüksek Okulundan çıkarıldığı ve bu nedenle emsallerinden geç göreve başladığı
maddi bir vakıadır. Bu nedenle tesis edilen okuldan çıkarılma işlemi, idarenin
hizmet kusurunu ortaya koymaktadır. Davacının hukuka aykırı olarak hakkında
tesis edilen okuldan çıkarılma işlemi nedeniyle emsallerinden geç Astsubaylığa nasbedilmek ve göreve geç başlamak suretiyle statü dışında
geçirdiği süreye ilişkin uğradığı zararların idarece hizmet kusuru esaslarına
göre tazmini gerektiği, bu nedenle, hukuka aykırılığı Mahkememizce tespit
edilen okuldan çıkarma işlemi nedeniyle emsallerinden geç mezun olan davacının,
emsallerine göre mahrum kaldığı aylıkların kendisine ödenmemesi yönündeki
işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine
ulaşılmıştır."
21. Mahkemenin 8/5/2013 tarihli ve E.2013/355, K.2013/568
sayılı; 8/5/2013 tarihli ve E.2012/1200, K.2013/564 sayılı; 20/3/2013 tarihli
ve E.2012/1099, K.2013/349 sayılı; 27/3/2013 tarihli ve E.2012/1100, K.2013/379
sayılı; 20/3/2013 tarihli ve E.2012/1101, K.2013/350 sayılı; 2/7/2014 tarihli
ve E.2013/1833, K.2014/1040 sayılı kararları da yukarıda alıntısı yapılan karar
(bkz. § 20) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup aynı gerekçeye sahiptir.
22. Sözleşmeli subay adaylığına son verilmesine ilişkin işlemi
yargı kararı ile iptal edilen davacının statü dışında geçirdiği sürelere
ilişkin maaş ve özlük haklarına dair maddi zarar ile işlem nedeniyle uğradığı
manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davada AYİM Birinci Dairesi 18/6/2013
tarihli ve E.2013/217, K.2013/731 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Davacı hakkında tesis edilen ayırma
işlemi Dairemizin 25 Ekim 2011 gün ve E:2010/1111, K:2011/1683 sayılı kararıyla
hukuka aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Hukuka aykırılığı mahkeme kararıyla
tespit edilen bu işlem nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuru içinde bulunduğu
açıktır. Ayrıca iptal kararları, geriye yürür şekilde işlemi ortadan kaldıran
ve yargılama konusu işlemin hukuk aleminde hiç doğmaması sonuçlarını doğuran
kararlardır. İptal kararıyla, dava konusu ayırma işleminin tesis anından önceki
hukuki duruma dönülür. Bu bağlamda, davacının statü dışında geçirdiği süreye
ilişkin özlük haklarının ödenmesi, iptal kararının gereklerinden olup, davalı
idareyi bu hakların ödenmesi yükümlülüğü altına sokmaktadır.
...
İdarenin bir eylemi veya işlemi sonucu elem ve
ızdırap duyulması, haysiyet ve şerefin rencide
olması, manevi değerlerin ve yaşama zevkinin azalması manevi zarar teşkil
etmektedir. Bu bağlamda günlük yaşamı etkileyecek ölçüde üzüntü ve sıkıntı duyulmasınm da tazmini gereken bir manevi zarara neden
olacağının kabulü gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla
kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve
makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mahkeme
içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta
olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması
anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme
Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No:
3573/05, 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de içtihat
değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan
kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya
ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
25. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin
korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını
çizmekte ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek mahkemeye
içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha sağlam
gerekçeler açıklama görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e
göre yüksek mahkemenin yerleşik içtihattan farklı karar verilmesinin sebebi
hakkında başvurucuya detaylı açıklama yapma sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, §
38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 11/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; idarenin hukuka aykırı işlemi nedeniyle statü
dışında geçen sürelerde uğranılan maddi zararlara ilişkin olarak AYİM'de açılan davalarda istikrarlı bir biçimde maddi
tazminata hükmedildiğini, başvuruya konu yargılama sürecinde ise yeterli bir
açıklamada bulunulmadan içtihada aykırı karar verildiğini, bu durumun
öngörülebilir olmadığını, hukuki belirlilik ve eşitlik ilkeleri ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
28. Bakanlık bildirdiği görüşte, AYİM'in
bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair verilen AİHM kararları çerçevesinde yeniden
yargılanma imkânı getirildiğini, askerî öğrencilerin tazminat istemlerine
ilişkin olarak daha önce Anayasa Mahkemesi önüne getirilen uyuşmazlıklarda
ilkelerin belirlendiğini ve somut başvuruda bu ilkelerden ayrılmayı
gerektirecek bir durum söz konusu olmadığını ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
29.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
31. Başvuruya konu yargılama sürecinde AYİM tarafından, benzer
durumlarda verilen kararlardan (bkz. §§ 19-22) farklı bir sonuca varıldığı
açıktır. Bununla birlikte, yargı kararı ile iptal edilen işlemler nedeniyle
açılan maddi tazminat davalarında AYİM daireleri tarafından birbiriyle çelişen
kararların verildiği ve bu durumun yerleşik bir hâl aldığı ortaya
konulamamıştır. Bu hâle göre AYİM içtihatlarında derin ve devamlı bir içtihat farklılığının bulunduğu
söylenemez. Bu bağlamda iddiaların özü, AYİM'in
benzer maddi tazminat davalarında sergilediği yaklaşımının aksine bir
değerlendirme yapmasına karşın bu hususa dair makul, açıklayıcı bir gerekçe
belirtmediği konularına yönelik olduğundan şikâyet maddi tazminat isteminin
reddine ilişkin kısım yönünden adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri
olan gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "... adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok
kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının
kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
34. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
35. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını
sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri
sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini
bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı
kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli
olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
36.Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
37. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
38.Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
39. Diğer taraftan yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun
dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama
kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Bu değişiklikler yargı organlarının
takdir yetkisi kapsamında olup öz itibarıyla önceki çözümün tatminkâr
bulunmaması anlamına gelmektedir. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları
beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin
edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları ihtimale dayalı ve
birbirine zıt sonuçları ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve
öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda
yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları
beklenen güven zarar görebilir. Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan
kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya
ilişkin makul bir açıklamanın getirilmesi gerekmektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932,
6/1/2015, §§ 53, 55, 64).
40.Anayasa Mahkemesinin norm denetimi ve bireysel başvurularda (Ercan Din, B. No: 2014/94, 8/6/2016; Semra Bekiroğlu ve diğerleri, B. No:
2013/6717, 16/12/2015; Ahmet Gül ve
diğerleri, B. No: 2014/1182, 22/9/2016) hukuki güvenlik ve
belirlilik kavramının mahkeme kararlarında makul bir istikrarın sağlanması
hususu ile de doğrudan ilgili olduğu, yargı makamlarının benzer davalarda daha
önceki kararlarıyla kabul edilebilir oranlarda uyumlu kararlar vermesi
gerektiği, mahkeme kararlarında istikrarlı değerlendirmelerin dışındaki bir
yaklaşımın hukukun dinamik yorumuyla uyumlu ve gelişmeye yönelik olarak
verildiğinin yeterli ve makul gerekçeyle açıklanması gerektiği yönünde
değerlendirmeler yaptığı anlaşılmaktadır.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
41. Somut olayda güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek
ASTASAK eğitim süreci sonlandırılan başvurucu, ilişik kesme işleminin yargı
kararı ile iptal edilmesi üzerine eğitimine devam etmiş ve tank astsubay çavuş
rütbesiyle atanmıştır. Başvurucu, hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan
işlem nedeniyle bir yıl geç atanmasından dolayı mahrum kaldığı özlük haklarına
dair maddi zararın ve duyduğu üzüntü nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini
istemiyle dava açmıştır. Mahkeme, iptal kararının hukuki etki ve sonucunun
başvurucunun ASTASAK eğitimine döndürülmesi olgusu ile sınırlı olduğunu ve
herhangi bir nasıp düzeltme işlemi yapılmaksızın astsubaylık özlük haklarına
karşılık gelen tazminatın ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Mahkeme
ayrıca bir yıllık astsubay çavuş rütbesine denk gelen maaşın ödenmesi kabul
edilse bile bu talebin karşılanmasının müteakip rütbelerde geç terfiye dayanılarak yeni taleplerin ve davaların oluşmasını
engellemeyeceğini ifade ederek maddi tazminat yönünden davayı reddetmiştir.
42. AYİM tarafından benzer uyuşmazlıklarda somut davadan önce
verilen kararlara bakıldığında (bkz. §§ 19-22) konuya ilişkin içtihadın öz
olarak hukuka aykırı işlem nedeniyle meydana
gelen geç atamalar sonucu açılan tazminat davalarının nasıp düzeltmeye ilişkin
bulunmadığı ve yargı kararı ile
hukuka aykırılığı saptanan bu işlemler nedeniyleuğranılan
zararların iptal kararı ile işlemin tüm sonuçlarının ortadan kaldırılması
bağlamında idarece hizmet kusuru esaslarına göre tazmini gerektiği
yönünde olduğu görülmektedir.
43. Somut yargılama sürecinde ise Mahkeme; ilişik kesme işlemine
yönelik iptal kararının hukuki etki ve sonucunun yalnızca ilişiğin kesildiği
eğitim sürecinde geri döndürülmek ile sınırlı olduğunu, işlem nedeniyle
uğranılan özlük haklarına dair maddi zararın nasıp düzeltme yapılmadan
ödenemeyeceğini, ödense dahi bunun daha sonra terfi dönemlerinde açılacak
davaları engellemeyeceği sonucuna varmıştır. AYİM'in
hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan işlem nedeniyle açılan tazminat
davasında ulaştığı sonucun konuyla ilgili olarak verilen önceki tarihli
kararlardan farklı olduğu anlaşılmaktadır.
44. Yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca yargısal kararlardaki
değişiklikler, hukuki dinamizm ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan
gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumlu olmakla birlikte
benzer davalarda farklı sonuçlara ulaşılması hâlinde bu durumun tatmin edici
bir gerekçeyle açıklanması gerekmektedir.
45. AYİM, yargı kararı ile hukuka aykırılığı saptanan işlemler
nedeniyle oluşan zararlar konusunda istikrarlı olarak idarenin mali sorumluluğu
bulunduğu yönünde kararlar vermiştir. Bu nedenle hukuki belirlilik ilkesi
ışığında, başvurucu açısından yargı kararı ile iptal edilen işlem nedeniyle
oluşan maddi zararı için idarenin mali sorumluluğuna gidileceği olgusu dikkate
alınarak değerlendirme yapılması yönünde makul bir güvenin oluştuğunun kabulü
gerekir.
46. AYİM somut olayda idarenin hukuka aykırılığı yargı kararı
ile saptanmış işlemi nedeniyle hizmet kusuru kapsamında mali sorumluluğunu
tartışmamış, nasıp düzeltme açısından olayı ele almak suretiyle maddi zararın ödenmesinin kabulünün daha sonraki
tarihlerde terfi gecikmeleri nedeniyle açılacak davaları engellemeyeceği
şeklinde mevcut tazminat talebiyle ilgisi olmayan bir ihtimali kararına gerekçe
olarak almıştır.
47. Yargılama sürecinde hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan
işlemler nedeniyle oluşan maddi zararlar için idarenin mali sorumluluğunun
bulunduğu yönünde AYİM kararlarının başvurucu tarafından Mahkemeye sunulduğu,
dilekçelerde bu kararlardan örnekler verildiği görülmektedir. Mahkeme
tarafından ise ileri sürülen itirazlara yönelik içtihat değişikliğine
gidildiğine veya olayın koşullarında önceki kararlardan ayrılmayı gerektirecek
farklılıklar olduğuna ya da alternatif bir yaklaşım sağlayan farklı gerekçelere
dayanıldığına dair idarenin mali sorumluluğuna yönelik herhangi bir açıklamada
bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
48. Yukarıda açıklanan tespitlere göre AYİM'in
bireysel başvuruya konu kararında, önceki kararlarından farklı bir sonuca neden
ulaşıldığının başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak
anlaşılmasına imkân verecek düzeyde yeterli açıklama yapılmadığı görülmektedir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
51. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında Anayasa Mahkemesince bir temel
hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir (detaylı
açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan,
§§ 57-60).
52. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesi AYİM İkinci Dairesi tarafından yapılan
yargılama sonucu adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama
ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece
mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM İkinci
Dairesinin 16/9/2015 tarihli ve E.2015/322, K.2015/1397 sayılı kararına ait
dava dosyası ile ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.