TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH AY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17110)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah AY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tam yargı davasında yerleşik içtihada aykırı karar
verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 20/4/2012 tarihinde astsubay adayı olarak Astsubay
Temel Askerlik ve Astsubaylık Anlayışı Kazandırma (ASTASAK) eğitimine
başlamıştır.
9. Güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması gerekçe
gösterilerek başvurucunun ASTASAK eğitim süreci sonlandırılmış ve 11/7/2012
tarihli işlemle ilişiği kesilmiştir.
10. Başvurucu, ilişik kesme işlemine karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) nezdinde iptal davası açmıştır. AYİM İkinci Dairesi 13/2/2013
tarihli kararıyla işlemin iptaline hükmetmiştir. İptal gerekçesinde özetle güvenlik
soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına neden olan belgelerin başvurucu ile
doğrudan bir ilgisinin bulunmadığı, belgelerin başvurucunun bir akrabasına
ilişkin olduğu ve olumsuz kabul edilen durumun başvurucunun eğitimden
çıkarılmasına sebep olacak niteliği haiz bulunmadığı ifade edilerek işlemin
hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
11. İptal kararı üzerine başvurucu, ASTASAK eğitimine kaldığı
yerden devam etmiş ve 30/8/2013 tarihinde mezun olarak tank astsubay çavuş
rütbesiyle göreve başlamıştır.
12. Başvurucu, göreve başlamasının ardından hukuka aykırılığı
yargı kararıyla saptanmış işlem nedeniyle göreve geç başladığını belirterek bir
yıl boyunca mahrum kaldığı maaş ve özlük haklarına ilişkin maddi zararın ve
duyduğu üzüntü sonucu meydana gelen manevi zararın karşılanması için Millî
Savunma Bakanlığına başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurucunun bu talebi cevap verilmemek suretiyle zımnen
reddedilmiştir.
14. Talebi idarece yerine getirilmeyen başvurucu, uğradığını
iddia ettiği zararın karşılığı olarak 5.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi
tazminat ödenmesi istemiyle AYİM'de tam yargı davası
açmıştır.
15. AYİM Başsavcılığı tarafından; uyuşmazlığa ilişkin olarak
başvurucu hakkında hukuka aykırı şekilde tesis edilen işlemin hizmet kusuru
oluşturduğu, bu hizmet kusuruyla başvurucunun uğradığı zarar arasında illiyet
bağı bulunduğu ve talep edilen tazminatın hizmet kusuru esaslarına göre
ödenmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.
16. AYİM İkinci Dairesi 5/11/2014 tarihli kararıyla uyuşmazlığın
emsallerine göre bir yıl geç atanan başvurucunun nasbının geriye götürülmesine
(nasıp düzeltmeye) ilişkin olduğu ve AYİM Birinci Dairesinin görev alanı içine
girdiği gerekçesiyle dosyanın anılan Daireye gönderilmesine karar vermiştir.
AYİM Birinci Dairesi 24/12/2014 tarihli kararıyla uyuşmazlığın eğitime son
verilmesi işleminden kaynaklanan tazminat davası olduğu ve bu hâliyle AYİM
İkinci Dairesinin görev alanı içinde bulunduğu gerekçesiyle dosyayı AYİM
Daireler Kuruluna göndermiştir. AYİM Daireler Kurulu 23/1/2015 tarihli
kararıyla, uyuşmazlığın eğitimden çıkarılma işlemi nedeniyle yoksun kalınan
zararın tazminine ilişkin olduğunu ve nasıp düzeltme işlemiyle ilgili
olmadığını belirterek dosyanın AYİM İkinci Dairesine (Mahkeme) tevdi edilmesine
karar vermiştir.
17. Mahkeme, görev konusuna ilişkin bu belirlemenin ardından
11/2/2015 tarihli kararıyla davayı esastan reddetmiştir.
18. Ret gerekçesinde öncelikle hukuk devleti ilkesi gereği,
faaliyetlerini hukuka uygun bir biçimde yürütmek zorunda olan idarenin bir
işleminden dolayı hizmet kusuruna dayalı olarak tazmin sorumluluğundan söz
edilebilmesi için kural olarak hukuka aykırılığın varlığının şart olduğu ifade
edilmiştir. Kararda idari işlemin her hukuka aykırılık hâlinin hizmet kusuruna
neden olmadığı, idari işlemin sebep, konu ve maksat unsurları bakımından hukuka
aykırı olması hâllerinde hizmet kusurunun ve hizmet kusuruna dayalı tazmin
sorumluluğun oluşacağı, öğretideki baskın görüşün de bu doğrultuda olduğu
hatırlatılmıştır. Gerekçede askerî öğrencilikten çıkarılmanın ders, sağlık,
disiplinsizlik, güvenlik soruşturması gibi çeşitli sebeplere dayalı olarak
gerçekleştiği ve bu hususlarda yapılan incelemeler sonucu çıkarılma sebebinin
hukuka aykırı olduğunun anlaşıldığı durumlarda askerî öğrencilik statüsünün
sona erdirilmesini sağlayan işleme karşı açılan davaların iptal kararları ile
sonuçlandığı belirtilerek somut olayda iptal kararının hukuki etki ve sonucunun
başvurucunun ASTASAK eğitimine döndürülmesi olgusu ile sınırlı olduğunun altı
çizilmiştir. Başvurucunun herhangi bir nasıp düzeltme işlemi yapılmaksızın
astsubaylık statüsünde geçmesi gerektiğini ileri sürdüğü bir yıllık süre için
astsubaylık özlük haklarına karşılık gelen tazminat talep ettiği ve talep
konusu hususta Dairelerinin görevli ve yetkili bulunmadığı hususlarına dikkat
çekilen gerekçede talebin kabul edilerek bir yıllık astsubay çavuş rütbesine
denk gelen maaşın ödenmesi kabul edilse bile nasıp düzeltilmesi yapılmaksızın
bu talebin karşılanmasının, müteakip rütbelerde geç terfiye
dayanılarak yeni taleplerin ve davaların oluşmasını engellemeyeceği ifade
edilmiştir. Nihayetinde başvurucunun geç nasbedilmesine
bağlı olarak talep ettiği tazminatın karşılanmasının mümkün olmadığı sonucuna varılarakret gerekçesi oluşturulmuştur. Ayrıca kararda
işlem nedeniyle "...uğradığı manevi
zarar karşılığı olarak uygun miktarda manevi tazminat verilmesi kabul
edilmiştir" ibaresi bulunmakta ise de hüküm fıkrasında sadece
davanın reddine yönelik hüküm kurulmuştur.
19. Ret kararı oyçokluğu ile alınmıştır. İki üye davanın kabulü
yönünde karşıoy kullanmışlardır. Karşıoy
gerekçesinde başvurucunun hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanmış işlem
nedeniyle geç atandığı, bu işlemin idarenin hizmet kusurunu ortaya koyduğu
vurgulanmıştır. Türk toplumunun askerlikten çıkarılan kişilere olumsuz bakması
ve başvurucunun emsallerine göre geç mezun olması nedeniyle de manevi zarara
uğradığının kabulü gerektiği belirtilen karşıoy
gerekçesinde başvurucunun işlem nedeniyle statü dışında geçirdiği sürelere
ilişkin özlük haklarına dair maddi zararın ve manevi zararının idarece hizmet
kusuru esaslarına göre tazmini gerektiği kanaatine varılarak çoğunluk kararına katılınmadığı ifade edilmiştir.
20. Ret hükmüne yönelik karar düzeltme istemi Mahkemenin
16/9/2015 tarihli kararıyla ve oyçokluğuyla (ret kararına azınlıkta kalan
üyelerin karşıoyuyla) reddedilmiştir.
21. Başvurucu, nihai kararı 12/10/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 3/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
22. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle
Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin
mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye
ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler,
mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif
edilmektedir. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru)
sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru
bulunmasa dahi mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
2. AYİM Kararları
23. Ankara Beytepe Jandarma Okullar
Komutanlığında uzman jandarma öğrencisi iken ilişiği kesilen ve ilişik kesme
işlemi yargı kararı ile iptal edilen davacının geç atanması sonucu statü
dışında geçirdiği sürelere ilişkin maaş ve özlük haklarına dair maddi zararın
ödenmemesi işlemine karşı açtığı davada Mahkeme 24/2/2009 tarihli ve E.2009/36,
K.2009/226 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"T.C.Anayasanın
125 nci maddesinin son fıkrasına göre, idare kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Anayasada idarenin
sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği belirtilmemiş olup bu
meselenin çözümü öğretiye ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Bugün idarenin
sorumluluğu hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır.
İster hizmet kusuru ister kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın genel
olarak idarenin tazmin borcunun doğabilmesi için bir zararın mevcudiyeti,
zarara yol açan eylemin idareye yüklenebilir nitelikte olması ve zarar ile
eylem arasında illiyet bağının bulunması zorunludur. Davacının, hukuka
aykırılığı mahkeme kararıyla saptanan bir idari tasarrufla Uzman Jandarma
Okulundan çıkarıldığı ve emsallerinden daha sonra göreve başladığı maddi bir
vakıadır. İdare ajanlarının hukuka aykırı güvenlik soruşturması sonucunu esas
olarak tesis ettikleri okuldan çıkarılma işlemi, idarenin hizmet kusurunu
ortaya koymaktadır. Davacının hukuka aykırı olarak hakkında tesis edilen
okuldan çıkarılma işlemi nedeniyle emsallerinden daha sonra uzman jandarma
çavuş nasbedilmek ve göreve başlamak suretiyle statü
dışında geçirdiği sürede uğradığı maddi zararının idarece, hizmet kusuru
esaslara göre giderilmesi gerektiği, bu nedenle, hukuka aykırılığı Mahkememizce
tespit edilen okuldan çıkarma işlemi nedeniyle emsallerinden geç mezun olan
davacının, emsallerine göre mahrum kaldığı aylıkların kendisine ödenmemesi
yönündeki işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır."
24. Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulu öğrencisi iken ilişiği
kesilen ve ilişik kesme işlemi yargı kararı ile iptal edilen davacının geç
atanması sonucu statü dışında geçirdiği sürelere ilişkin maaş ve özlük
haklarına dair maddi zararın ödenmemesi işlemine karşı açtığı davada Mahkeme
15/5/2013 tarihli ve E.2013/454, K.2013/589 sayılı kararıyla davanın kabulüne
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İdari işlemden doğan tam yargı
davalarında da eylemden doğan tam yargı davalarında olduğu gibi idarenin tazmin
sorumluluğu, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kuram ve ilkelerine
dayanmaktadır.
Hukuk devleti ilkesi gereği faaliyetlerini
hukuka uygun bir biçimde yürütmek zorunda olan idarenin, bir idari işlemden
dolayı "hizmet kusuru"na dayalı olarak
tazmin sorumluluğundan söz edilebilmesi için kural olarak hukuka aykırılığın
varlığı şarttır. Ancak, bir idari işlemin herhangi bir yönden mevzuata ve hukuk
kurallarına aykırı olması halinin, her durumda ve tek başına hizmet kusurunun
varlığını kabule yeterli olup olmadığı, diğer bir ifadeyle idari işlemlerin
iptalini gerektiren nedenlerle hizmet kusurunu doğuran nedenler arasında tam
bir bağlılık ve ayniyet olup olmadığı hususunda öğretide bir fikir birliği
bulunmadığı görülmektedir.Ancak öğretide bu konuda
baskın görüş idari işlemlerdeki yetki, şekil unsurları ve usul bakımından
hukuka aykırılıkların, sonradan giderilebilir hukuka aykırılıklar olması
nedeniyle hizmet kusuru teşkil etmeyeceğinden, idarenin hizmet kusuruna dayalı
sorumluluğunun bulunduğundan da söz edilemeyeceği; idari işlemlerdeki sebep,
konu ve maksat unsurları bakımından hukuka aykırılıkların ise hizmet kusuruna
sebebiyet verdiği ve idarenin hizmet kusuruna dayalı tazmin sorumluluğunun
bulunduğu yönündedir.
Davacının hukuka ve mevzuata aykırılığı AYiM 2.Dairesinin 23.03.2011 tarih ve 2011/275 Esas,
2011/404 Karar sayılı kararıyla saptanan bir idari işlemle Astsubay Meslek
Yüksek Okulundan çıkarıldığı ve bu nedenle emsallerinden geç göreve başladığı
maddi bir vakıadır. Bu nedenle tesis edilen okuldan çıkarılma işlemi, idarenin
hizmet kusurunu ortaya koymaktadır. Davacının hukuka aykırı olarak hakkında
tesis edilen okuldan çıkarılma işlemi nedeniyle emsallerinden geç Astsubaylığa nasbedilmek ve göreve geç başlamak suretiyle statü dışında
geçirdiği süreye ilişkin uğradığı zararların idarece hizmet kusuru esaslarına
göre tazmini gerektiği, bu nedenle, hukuka aykırılığı Mahkememizce tespit
edilen okuldan çıkarma işlemi nedeniyle emsallerinden geç mezun olan davacının,
emsallerine göre mahrum kaldığı aylıkların kendisine ödenmemesi yönündeki
işleminin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine
ulaşılmıştır."
25. Mahkemenin 8/5/2013 tarihli ve E.2013/355, K.2013/568
sayılı;8/5/2013 tarihli ve E.2012/1200, K.2013/564 sayılı; 20/3/2013 tarihli ve
E.2012/1099, K.2013/349 sayılı; 27/3/2013 tarihli ve E.2012/1100, K.2013/379
sayılı; 20/3/2013 tarihli ve E.2012/1101, K.2013/350 sayılı; 2/7/2014 tarihli
ve E.2013/1833, K.2014/1040 sayılı kararları da yukarıda belirtilen karar (bkz.
§ 24) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup aynı gerekçeye sahiptir.
26. Sözleşmeli subay adaylığına son verilmesine ilişkin işlemi
yargı kararı ile iptal edilen davacının statü dışında geçirdiği sürelere
ilişkin maaş ve özlük haklarına dair maddi zarar ile işlem nedeniyle uğradığı
manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davada AYİM Birinci Dairesi 18/6/2013
tarihli ve E.2013/217, K.2013/731 sayılı kararıyla davanın kabulüne karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Davacı hakkında tesis edilen ayırma
işlemi Dairemizin 25 Ekim 2011 gün ve E:2010/1111, K:2011/1683 sayılı kararıyla
hukuka aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Hukuka aykırılığı mahkeme kararıyla
tespit edilen bu işlem nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuru içinde bulunduğu
açıktır. Ayrıca iptal kararları, geriye yürür şekilde işlemi ortadan kaldıran
ve yargılama konusu işlemin hukuk aleminde hiç doğmaması sonuçlarını doğuran
kararlardır. İptal kararıyla, dava konusu ayırma işleminin tesis anından önceki
hukuki duruma dönülür. Bu bağlamda, davacının statü dışında geçirdiği süreye
ilişkin özlük haklarının ödenmesi, iptal kararının gereklerinden olup, davalı
idareyi bu hakların ödenmesi yükümlülüğü altına sokmaktadır.
...
İdarenin bir eylemi veya işlemi sonucu elem ve
ızdırap duyulması, haysiyet ve şerefin rencide
olması, manevi değerlerin ve yaşama zevkinin azalması manevi zarar teşkil
etmektedir. Bu bağlamda günlük yaşamı etkileyecek ölçüde üzüntü ve sıkıntı duyulmasınm da tazmini gereken bir manevi zarara neden
olacağının kabulü gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla
kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve
makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
28. AİHM'e göre mahkeme
içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta
olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması
anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme
Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No:
3573/05 ... 17293/05, 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de
içtihat değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, §
38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm
kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama
getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
29. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin
korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını
çizmekte, ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek
mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha
sağlam gerekçeler açıklama görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM'e göre yüksek mahkemenin yerleşik içtihattan farklı
karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı açıklama yapma
sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, §
38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; idarenin hukuka aykırı işlemi nedeniyle statü
dışında geçen sürelerde uğranılan maddi zararlara ilişkin olarak AYİM'de açılan davalarda istikrarlı bir biçimde maddi
tazminata hükmedildiğini, başvuruya konu yargılama sürecinde ise yeterli bir
açıklamada bulunulmadan, makul bir gerekçe gösterilmeden içtihada aykırı karar
verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
B. Değerlendirme
32.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
34. Başvuruya konu yargılama sürecinde AYİM tarafından, benzer
durumlarda verilen kararlardan (bkz. §§ 24, 27) farklı bir sonuca varıldığı
açıktır. Bununla birlikte, yargı kararı ile iptal edilen işlemler nedeniyle
açılan maddi tazminat davalarında AYİM daireleri tarafından birbiriyle çelişen
kararların verildiği ve bu durumun yerleşik bir hal aldığı ortaya
konulamamıştır. Bu hale göre AYİM içtihatlarında derin ve devamlı bir içtihat farklılığının bulunduğu
söylenemez. Bu bağlamda iddiaların özü, AYİM'in
benzer maddi tazminat davalarında sergilediği yaklaşımının aksine bir
değerlendirme yapmasına karşın bu hususa dair makul, açıklayıcı bir gerekçe
belirtmediği hususlarına yönelik olduğundan şikayet
maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısım yönünden adil yargılanma
hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
36.Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "... adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı
güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
37. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
38. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen
yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli
olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
39.Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
40.Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
41.Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve
yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
42. Diğer taraftan yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun
dinamizmini ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama
kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumludur. Bu değişiklikler yargı
organlarının takdir yetkisi kapsamında olup öz itibarıyla önceki çözümün
tatminkâr bulunmaması anlamına gelmektedir. Ancak uygulamadaki birlikteliği
sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer
davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları
ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkartır. Bu ise hukuki
belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecektir. Ayrıca böyle bir
algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin yargı sistemine ve mahkeme
kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir. Bu bağlamda aynı hususta
daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması hâlinde mahkemelerce bu
farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklamanın getirilmesi gerekmektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932,
6/1/2015, §§ 53, 55, 64).
43. Anayasa Mahkemesinin norm denetimi ve bireysel başvurularda
(Ercan Din, B. No: 2014/94,
8/6/2016; Semra Bekiroğlu ve diğerleri,
B. No: 2013/6717, 16/12/2015; Ahmet Gül ve
diğerleri, B. No: 2014/1182, 22/9/2016) hukuki güvenlik ve
belirlilik kavramının mahkeme kararlarında makul bir istikrarın sağlanması
hususu ile de doğrudan ilgili olduğu, yargı makamlarının benzer davalarda daha
önceki kararlarıyla kabul edilebilir oranlarda uyumlu kararlar vermesi
gerektiği, mahkeme kararlarında, istikrarlı değerlendirmelerin dışındaki bir
yaklaşımın hukukun dinamik yorumuyla uyumlu ve gelişmeye yönelik olarak
verildiğinin yeterli ve makul gerekçeyle açıklanması gerektiği yönünde
değerlendirmeler yaptığı anlaşılmaktadır.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
44. Somut olayda güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek
ASTASAK eğitim süreci sonlandırılan başvurucu, ilişik kesme işleminin yargı
kararı ile iptal edilmesi üzerine eğitimine devam etmiş ve tank astsubay çavuş
rütbesiyle atanmıştır. Başvurucu, hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan
işlem nedeniyle bir yıl geç atanmasından dolayı mahrum kaldığı özlük haklarına
dair maddi zararın ve duyduğu üzüntü nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini
istemiyle dava açmıştır. Mahkeme, iptal kararının hukuki etki ve sonucunun
başvurucunun ASTASAK eğitimine döndürülmesi olgusu ile sınırlı olduğunu ve
herhangi bir nasıp düzeltme işlemi yapılmaksızın astsubaylık özlük haklarına
karşılık gelen tazminatın ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Mahkeme
ayrıca bir yıllık astsubay çavuş rütbesine denk gelen maaşın ödenmesi kabul
edilse bile bu talebin karşılanmasının müteakip rütbelerde geç terfiye dayanılarak yeni taleplerin ve davaların oluşmasını
engellemeyeceğini ifade ederek maddi tazminat yönünden davayı reddetmiştir.
45. AYİM tarafından benzer uyuşmazlıklarda somut davadan önce
verilen kararlara bakıldığında (bkz. §§ 23-26) konuya ilişkin içtihadın öz
olarak hukuka aykırı işlem nedeniyle meydana
gelen geç atamalar sonucu açılan tazminat davalarının nasıp düzeltmeye ilişkin
bulunmadığı ve yargı kararı ile
hukuka aykırılığı saptanan buişlemler nedeniyleuğranılan zararların iptal kararı ile işlemin tüm
sonuçlarının ortadan kaldırılması bağlamında idarece hizmet kusuru esaslarına
göre tazmini gerektiği yönünde olduğu görülmektedir.
46. Somut olayda ise Mahkeme; ilişik kesme işlemine yönelik
verilen iptal kararının hukuki etki ve sonucunun yalnızca ilişiğin kesildiği
eğitim sürecine geri döndürülmekle sınırlı olduğunu, işlem nedeniyle uğranılan
özlük haklarına dair maddi zararın nasıp düzeltme yapılmadan ödenemeyeceğini,
ödense dahi bunun daha sonra terfi dönemlerinde açılacak davaları
engellemeyeceğini belirtmiştir. AYİM'in hukuka
aykırılığı yargı kararı ile saptanan işlem nedeniyle açılan tazminat davasında
ulaştığı sonucun konuyla ilgili olarak verilen önceki tarihli kararlardan
farklı olduğu anlaşılmaktadır.
47. Yukarıda aktarılan ilkeler uyarınca yargısal kararlardaki değişiklikler,
hukuki dinamizm ve mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama
kabiliyetlerini yansıtması yönüyle olumlu olmakla birlikte benzer davalarda
farklı sonuçlara ulaşılması halinde bu durumun tatmin edici bir gerekçeyle
açıklanması gerekmektedir.
48. AYİM, yargı kararı ile hukuka aykırılığı saptanan işlemler
nedeniyle oluşan zararlar konusunda istikrarlı olarak idarenin mali sorumluluğu
bulunduğu yönünde kararlar vermiştir. Bu nedenle hukuki belirlilik ilkesi
ışığında, başvurucu açısından yargı kararı ile iptal edilen işlem nedeniyle
oluşan maddi zararı için idarenin mali sorumluluğuna gidileceği olgusu dikkate
alınarak değerlendirme yapılması yönünde makul bir güvenin oluştuğunun kabulü
gerekir.
49. AYİM somut olayda idarenin hukuka aykırılığı yargı kararı
ile saptanmış işlemi nedeniyle hizmet kusuru kapsamında mali sorumluluğunu
tartışmamış; nasıp düzeltme açısından olayı ele almak suretiyle maddi zararın ödenmesinin kabulünün daha sonraki
tarihlerde terfi gecikmeleri nedeniyle açılacak davaları engellemeyeceği
şeklinde, mevcut tazminat talebiyle ilgisi olmayan bir ihtimali kararına
gerekçe olarak almıştır.
50. Yargılama sürecinde, hukuka aykırılığı yargı kararı ile
saptanan işlemler nedeniyle oluşan maddi zararlar için idarenin mali
sorumluluğunun bulunduğu yönündeki AYİM kararlarının başvurucu tarafından
Mahkemeye sunulduğu, dilekçelerde bu kararlardan örnekler verildiği
görülmektedir. Mahkeme tarafından ise ileri sürülen itirazlara yönelik içtihat
değişikliğine gidildiğine veya olayın koşullarında önceki kararlardan ayrılmayı
gerektirecek farklılıklar olduğuna ya da alternatif bir yaklaşım sağlayan
farklı gerekçelere dayanıldığına dair idarenin mali sorumluluğuna yönelik
herhangi bir açıklamada bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
51. Yukarıdaki tespitlere göre AYİM'in
bireysel başvuruya konu kararında, önceki kararlarından farklı bir sonuca neden
ulaşıldığının başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak
anlaşılmasına imkân verecek düzeyde yeterli açıklama yapılmadığı görülmektedir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
54. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında Anayasa Mahkemesince bir temel
hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl
ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir
(Detaylı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan,
§§ 57-60).
55. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
56. Anayasa Mahkemesi AYİM İkinci Dairesi tarafından yapılan
yargılama sonucu adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
57.
Bu durumda adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ücretinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı mercine
GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM İkinci Dairesinin 11/2/2015 tarihli ve E.2013/1893,
K.2015/359 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.)
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ücretinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.