TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYŞENUR PARILDAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/15375)
Karar Tarihi: 28/11/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Fatih HATİPOĞLU
Başvurucu
Ayşenur PARILDAK
Vekilleri
1. Av. İrem DANACIOĞLU
2. Av. Emine BUDAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltına almanın hukuki olmaması, gözaltı süresinin makul olmaması, tutuklama, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan bir hâkimlik/mahkeme tarafından verilmesi, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin ve itiraz incelemelerinin hâkim önüne çıkarılmadan dosya üzerinden ve geç değerlendirilmesi ile soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve sarı basın kartı verilmemesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin; arama ve el koyma işlemlerinin hukuki olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; gözaltına alma ve tutuklama nedeniyle eğitim hakkının; gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat yardımından yararlandırılmaması ve gözaltında iken fiziki ve psikolojik cebir uygulanması nedenleriyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. Başvurucu, Ankara Emniyet Müdürlüğüne yapılan bir ihbar üzerine 4/8/2016 tarihinde Ankara'da yakalanarak gözaltına alınmış ve altı gün gözaltında kalmıştır.
9. Başvurucunun ifadesi 10/8/2016 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğünde kolluk tarafından alınmıştır. Başvurucunun emniyetteki ifade alma işlemi sırasında Ankara Barosunca görevlendirilen müdafii de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır.
10. Başvurucu savunmasında özetle;
i. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde dördüncü sınıf öğrencisi olduğunu, 2012 yılında İstanbul'da Zaman gazetesinde muhabirlik yapmaya başladığını, 2013 yılında ise Ankara'ya geldiğini ve 2016 yılına kadar Zaman gazetesinde adliye muhabiri olarakçalıştığını, FETÖ/PDY ile Zaman gazetesinde çalışmak dışında herhangi bir bağlantısının olmadığını, gazetecilik faaliyeti dışında herhangi bir kimseden talimat almadığını ve herhangi bir toplantıya katılmadığını ifade etmiştir.
ii. Zaman gazetesinde çalışması nedeniyle Bank Asya kartının olduğunu, maaşının bu hesaba yattığını, hesabında 2.000 TL bulunduğunu, bu parayı yurt dışına gidecek olması nedeniyle vize başvurusunda dekont göstermek amacıyla yatırdığını -Fetullah Gülen'in talimatıyla yatırmadığını- ifade etmiştir.
iii. fuatavni isimli sosyal medya hesabının sahibini ya da sahiplerini tanımadığını ancak mesaj attığı zaman okuduğunu, fuatavninin -diğer adliye muhabirlerini takip ettiği gibi-kendisini de takip ettiğini ifade etmiş ve bunun dışında fuatavniyle bir irtibatının bulunmadığını, herhangi bir şekilde gizli bilgi paylaşmasının söz konusu olmadığını savunmuştur.
iv. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle haklarında soruşturma yürütülen savcı ve gazetecileri övmediğini, sosyal medyada kafası kesik asker fotoğrafları görünce kendisinin de bundan etkilenerek mesaj attığını savunmuştur.
v. Üst aramasında elde edilen dijital materyalleri fotoğrafçılıkla ilgilenmesi nedeniyle bulundurduğunu, başka bir amacının olmadığını, ele geçirilen kâğıtta yazan yerin İngiltere'deki bir yabancı dil kursunun adresi olduğunu, yine ele geçirilen kâğıtta adı yazılı E.Y.nin de bir telefon tamiri sırasında tanıştığı kişi olduğunu savunmuş ve suçlamaları kabul etmemiştir.
11. Başsavcılık 11/8/2016 tarihinde başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:
"15/7/2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) bir kısım Asker ve Sivil mensuplarının birlikte hareket ederek anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek, meclisi ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek ve meşru seçimlerle gelmiş hükümeti cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeleri ve çok sayıda polisi ve sivil vatandaşları helikopterlerden, tanklardan, uçaklardan ateş ederek öldürmeleri eylemlerinden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülmekte olan soruşturmaya esas olmak üzere ...
Şüphelinin sorgusunun yapılarak kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların, kaçma, delilleri yok etme, tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunması hususlarında kuvvetli şüphenin oluşması, eylemlerinin CMK 100/3/a.10 maddesindeki suçlardan oluşu dikkate alınarak tutuklanmasına ... [karar verilmesi talep edilmiştir.]"
12. Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun Ankara Barosunca görevlendirilen müdafii de hazır bulunmuştur.
13. Başvurucu Hâkimlikteki savunmasında emniyetteki ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
14. Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği 11/8/2016 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şüpheli Ayşenur Parıldak'ın üzerine yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller, şüphelinin saklanma veya kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü'nün cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs eyleminin yakın ve somut bir tehdit olarak halen devam ediyor olması, 20/7/2016 tarihi itibariyle tüm ülke genelinde bu eylem nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmesi, şüphelinin saklanma veya kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı (aynı suç kapsamında soruşturulan aynı statüdeki bir kısım şüphelinin kaçmış olması) fiilin kanunda karşılığı olan cezanın miktarı, suçların CMK'nın 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5.maddesinde yer alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelinin CMK'nın 100. vd. maddeleri gereğincetutuklanmasına ... [karar verildi]"
15. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 22/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine [atılı] suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, atılı suçun katalog suçlardan olması sebebiyle CMK[nın] 100/3. maddesi gereğince şüphelinin kaçma, saklanma [ve] delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu, atılı suçun ceza miktarı nazara alındığında adli kontrol hükümleri yetersiz kalacağından ... [itirazın reddine karar verildi.]"
16. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 28/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır.
17. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere, daha sonra ise başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
18. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun işlediği iddia olunan suça ve başvurucunun örgüt bağlantısına ilişkin olarak özetle;
i. FETÖ/PDY'nin yayın organı olan ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra kanun hükmünde kararname ile kapatılan Zaman gazetesinin adliye muhabiri olarak görev yapan başvurucunun 3/8/2016 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne yapılan "Sosyal medyada Fuat AVNİ'ye bilgi aktaran ve bizzat Fuat AVNİ tarafından takip edilen Ayşunur PARILDAK isimli şahsın Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eşyalarını toparlamış olduğu ve son sınavından sonra kaçacağı" şeklindeki ihbar üzerine yakalandığı belirtilmiştir.
ii. Taraf ve Zaman gazetesinde adliye muhabirliği yapan başvurucunun sosyal medya hesabından 2014 yılında yapılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleri ve örgüt mensuplarına yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili olarak "Cübbesini üç kuruşa satan alçak yargı mensupları, hukuk eğitim[i] almış biri olarak hepinizden utanıyorum", "Mit Tırları İşid'e silah taşıyınca acıları dinmiş, imza atan gazeteciler ikrar etmiş, Mut'acılar da imza atmış", "imzayı atanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmalı teröre destekten" şeklinde paylaşımlarda bulunduğu, M.Fetullah Önal (@fetihonl) isimli sosyal medya kullanıcısının "hizmetin türkiyeden sonraki akıbetini merak edenler @MahirZeynalov_un şuanki eylemlerine bakıp yorum yapabilirler, etki alanı artıyor" şeklindeki mesajını ise kendi hesabından paylaştığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun 25/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Salonunda çektirdiği fotoğrafının altına "Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Salonu. Fotoğrafa iyi bakın, bir dahakine ne amaçla geliriz bilinmez." şeklinde yorum yaparak paylaştığı belirtilmiştir.
iv. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün gerçekleştiği saatlerde başvurucunun -ellerinde bayraklar ile darbeye karşı koyan sivil halkı kastederek- "dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı", "(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin sorumluluğu" şeklinde paylaşımlarda bulunduğu belirtilmiştir.
v. Başvurucunun darbe teşebbüsünün başarısız olacağını anladıktan sonra ise "#darbeye hayır" başlığı altında "amaya yer yok, bu topluma karşı büyük bir suç işlendi, cümle dün gece ne idiyse bugünde o" şeklinde paylaşımlarda bulunduğu, bu tür paylaşımların FETÖ/PDY'ye mensup kişiler tarafından argüman olarak kullanıldığı ve darbe gecesi yapılan bu tür paylaşımların örgüt üyeliği bağlantısına delil teşkil ettiği ileri sürülmüştür.
vi. Başvurucunun özellikle 17/25 Aralık sürecinden sonra FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda kamuoyunu manipüle etmek için örgütün hedefleri doğrultusunda paylaşım yapan @fuatavni_f isimli sosyal medya hesabını kullanan kişiyle DM (direkt mesaj) olarak -üçüncü kişilere kapalı olacak şekilde- mesajlaştığı, fuatavni hesabı tarafından arkadaş listesine eklendiği ve başvurucudan ele geçirilen dijital materyallerle ilgili bilirkişi raporuyla bu durumun tespit edildiği açıklanmıştır.
vii. Başvurucunun Zaman gazetesinde çalıştığı sırada örgüt üyelerinin suçtan kurtulmalarına yönelik subjektif haberler yaptığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen çatı soruşturmasıyla ilgili yaptığı haberlerde "nefret operasyonu'' şeklinde tanımlamalarda bulunduğu belirtilmiştir.
viii. Başvurucunun cep telefonunun güvenlik şifresini söylemediği ve teknik olarak bu telefonların şifresi bilinmeden açılamaması nedeniyle imajının alınamadığı ve incelemesinin yapılamadığı bilgisine yer verilmiştir.
ix. Mali Suçları Araştırma Kurulu raporuna göre başvurucunun genellikle kullandığı hesabı dışında bir bankanın Ankara Maltepe şubesinde 25/5/2016 tarihinde açtırdığı vadesiz TL hesabına -hesabın açıldığı tarihte- Samanyolu Yayıncılık Hizmet A.Ş. unvanlı şirkette çalıştığı belirtilen A.B.nin hesabından 25.000 TL havale geldiği, A.B.nin hesabı sorgulandığında ise Nevşehir'de bir turizm şirketinde çalıştığı belirtilen F.C.nin hesabından -başvurucuya gönderilen havale ile aynı tarihte ve aynı miktarda- bir havalenin geldiği, yaklaşık olarak asgari ücret tutarında maaş alan F.C.nin daha önce de 28/9/2015 tarihinde 18.000 TL, 21/12/2015 tarihinde 7.400 TL olmak üzere havale gönderme işlemlerinin bulunduğu, başvurucu, A.B. ve F.C.nin arasında para transferlerinin mahiyetini açıklayabilecek yasal kayıtlara yansıyan bir mal veya hizmet alımı veya satımı işleminin bulunmadığı belirtilmiştir.
x. Ayrıca başvurucunun anılan hesabından 14/1/2015 ile 3/11/2015 tarihleri arasında Koza İpek Basın ve Basım San. Tic. A.Ş.de çalışma kaydı olduğu belirtilen Ö.Ö.nün hesabına 9/6/2016 tarihinde 600 TL tutarında havale işlemi yapıldığı ve mahiyetinin anlaşılamadığı belirtilmiştir.
xi. Başvurucunun babası tarafından Brooklyn Amity School adlı kuruluşa 2/8/2013 tarihinde 1.933,50 TL tutarında havale gönderildiği belirtilmiştir.
19. İddianame Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince 13/12/2016 tarihinde kabul edilerek E.2016/21 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme 13/12/2016 tarihinde tensiple birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
20. Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince 9/2/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle;
i. Suçlamaya konu mesajların ekran resimleri şeklinde oluşturulmuş twitler olduğunu yani gerçekte bu twitlerin kendisine ait olmadığını ancak kendisine aitmiş gibi gösterilerek yargılamanın yönlendirilmeye çalışıldığını ileri sürmüştür.
ii. fuatavni isimli sosyal medya hesabını takip ettiğinin doğru olduğunu, adliye muhabiri olması nedeniyle fuatavninin de kendisini takip etmesinin doğal olduğunu savunmuştur.
iii. İddianamede havale aldığı belirtilen A.B.nin ikinci el oto alım satımı yapan biri olduğunu, paraya ihtiyacı olması nedeniyle aracını -bu kişi aracılığıyla- sattığını, gönderilen havalenin sattığı aracın bedeli olduğunu ileri sürmüştür.
iv. İddianamede -aralarında para alış verişi olduğu- belirtilen Ö.Ö.nün yakın arkadaşı olduğunu ve Bugün gazetesinde çalıştığını, aldığı borç parayı iade ettiğini belirtmiştir.
v. İddianamede babasının Amerika'daki bir kuruluşa havale yaptığı belirtilmiş ise de bu havaleyi hangi banka aracılığıyla gerçekleştirdiğinin belirtilmediğini, gerçekte böyle bir havalenin olmadığını, kaldı ki böyle bir havale söz konusu olsa bile bunun yargılamayla ilgisinin olmadığını ileri sürmüştür.
vi. Dava açıldıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yargılama dosyasına Bylock kullanıcısı olduğuna ilişkin bir belge sunulduğunu, bu belgede belirtilen telefon hattının ve imei numarasının kendisine ait olmadığını savunmuştur.
vii. Hakkındaki soruşturmanın isimsiz bir ihbarla başladığını, isimsiz ihbarların dikkate alınamayacağını ve suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiştir.
viii. Bir soruya karşılık olarak, bahsi geçen sosyal medya hesabının kendisine ait olduğunu ancak paylaşımları kendisinin yapmadığını, ekran görüntüleri oluşturularak kendisi paylaşım yapmış gibi gösterildiğini ileri sürmüştür.
ix. Anayasa Mahkemesi salonunda çekilen ve sosyal medyada paylaştığı bir fotoğrafının altına "fotoğrafa iyi bakın bir dahakine ne amaçla geliriz bilinmez" şeklinde bir yazı yazılarak paylaşılmış gibi gösterildiğini, paylaşımın kendisine ait olmadığını savunmuştur.
x. Bir soruya karşılık olarak, gösterilen telefonun kendisine ait olduğunu, gözaltında iken telefonun şifresini görevlilere söylediğini ve görevliler tarafından telefonun açılarak rehberinin incelendiğini ancak daha sonra görevlilerin telefonun şarjının bittiğini ve kapandığını söylediklerini, şu anda şifreyi hatırlamadığını ileri sürmüştür.
21. Mahkeme 9/2/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucu bu karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen Ankara 15. Ağır Ceza Mahkemesi 24/2/2017 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir.
22. Karar başvurucuya 23/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 24/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Mahkeme 21/11/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının 15/7/2017 tarihindeki darbe girişiminden sonra 3/8/2016 günü Ankara Emniyet Müdürlüğü 155 ihbar hattına yapılan'Sosyal medyada Fuat AVNİ'ye bilgi aktaran ve bizzat Fuat AVNİ tarafından takip edilen Ayşunur PARILDAK isimli şahsın Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eşyalarını toparlamış olduğu ve son sınavından sonra kaçacağı' yönündeki ihbar üzerine yürütülen soruşturma kapsamında sanığın 4/8/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alındığı, sanığın 2012 yılından 2016 yılı Şubat ayına kadar örgütün yayın organı olan Zaman gazetesinde adliye muhabirliği yaptığı, tevil içeren savunmalarından da anlaşılacağı üzere '@sosyalmunzevi Ayşenur Parıldak' isimli sosyal medya hesabını kullandığıve bu hesaptan; 15 Temmuz 2016 akşamı yapılan hain darbe girişimine karşı demokrasiye sahip çıkılması yönündeki devlet görevlilerinin çağrısı üzerine ellerindeki bayraklarla ve kahramanca darbeye karşı koyan sivil halkı kastederek 'dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı', '(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin sorumluluğu' şeklinde paylaşıma yer verdiği, yine FETÖ/PDY Terör Örgütüne ait ve bu terör örgütünün amaçları doğrultusunda 17 Aralık sürecinden sonra kamuoyunu manipüle etmek için paylaşımlarda bulunan Twitter kullanıcısının arkadaş listesinde ekli olduğu ve"@fuatavni_f " isimli kullanıcı ile mesajlaştığı bu hususun bilirkişilerce yapılan sanığa ait dijital materyal incelemesinden anlaşıldığı (bilirkişi raporu sf.15 ve ekindeki 215-217 nolu belgeler), bununla birlikte sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin kendi aralarında iletişim amaçlı kullandıkları ByLock programını kullandığının tespit edildiği, sanığın ... nolu hatlar ile bu programı kullandığı, ... nolu telefon hattına ilişkin çözüm içeriklerinin tespit edildiği, bu tespite göre sanığın ByLock aboneliğinin ID numarasının ''60231'' ve kullanıcı adının 'paril' olduğu, sanığın oluşturduğu bu profilin diğer ByLockprogramı kullanıcılarınca eklendiği gibi kendi profiline de başka kullanıcıları eklediği, gerekByLock sorgu ve tespit değerlendirme tutanağı gerekse Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan gelen kayıtlar dikkate alındığında sanığın belirtilen cep telefonu hatları üzerinden ByLock programına ait IP numaralarına çok sayıda erişim yaptığı, her ne kadar sanık tarafından ByLock kullanımı bakımından aşamalardaki beyanlarında ilgili hatların başkaları tarafından da kullanıldığı yönünde tevil içeren bir savunma geliştirilmiş ise de; dijital metaryallerin incelenmesine yönelik bilirkişi raporunun '135' numaralı ekinde sanığın adının yazdığı kart vizit görüntüsünde ... nolu hattın sanık tarafından kullanılan GSM hattı olarak belirtildiği, kaldı ki ... nolu hattın ByLock çözüm içeriğinde ByLock kullanıcı adının sanığın 'Parıldak' soy isminin ilk beş harfi olan 'parıl' olduğu hususları bir arada değerlendirildiğinde aksi yöndeki beyanların suçtan kurtulmaya matuf nitelikte olduğu kabul edilmiştir.
Yapılan açıklamalar ışında; sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü yönetici/üyelerinin kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu suç örgütünün mensupları tarafından kullanılmakta olan ağ özelliğini bilerek ByLock programını kurması ve bir çok kez kullanması suretiyle silahlı terör örgütünün kuruluş amaçlarını, faaliyetlerini benimsediği ve iradi olarak örgüt hiyerarşisi içerisine girdiği, yine bu aidiyet çerçevesinde '@sosyalmunzevi Ayşenur Parıldak' isimli sosyal medya hesabından 15 Temmuz 2016 akşamı yapılan hain darbe girişimine karşı demokrasiye sahip çıkılması yönündeki devlet görevlilerinin çağrısı üzerine ellerindeki bayraklarla ve kahramanca darbeye karşı koyan sivil halkı kastederek 'dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı', '(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin sorumluluğu' şeklinde paylaşıma yer verdiği, yine FETÖ/PDY Terör Örgütüne ait ve bu terör örgütünün amaçları doğrultusunda 17 Aralık sürecinden sonra kamuoyunu manipüle etmek için paylaşımlarda bulunan Twitter kullanıcısının arkadaş listesinde ekli olduğu ve"@fuatavni_f" isimli kullanıcı ile mesajlaştığı hususları bir arada değerlendirildiğinde, sanığın örgütün yapısına dahil olup örgütle organik bağ kurarak faaliyetlerine katıldığı, bu eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk oluşturduğu anlaşılmıştır.
Sanığın, '@sosyalmunzevi Ayşenur Parıldak' isimli sosyal medya hesabından 15 Temmuz 2016 akşamı yapılan hain darbe girişimine karşı koyan sivil halkı kastederek 'dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı', '(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin sorumluluğu' şeklinde paylaşıma yer vermesi, FETÖ/PDY Terör Örgütüne ait ve bu terör örgütünün amaçları doğrultusunda 17 Aralık sürecinden sonra kamuoyunu manipüle etmek için paylaşımlarda bulunan Twitter kullanıcısının arkadaş listesinde ekli olması ve '@fuatavni_f' isimli kullanıcı ile mesajlaşması, ByLock programını kurması ve bir çok kez kullanması, tespit ve değerlendirme tutanağı, HTS ve internet trafik kayıtları ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair şüphe bulunmadığından, inkara dayanan savunmasına itibar edilmemiş,
Sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi, tecrübe vekonumu itibariyle bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu ve atılı suçu işlediği sabit olduğundan mahkumiyetine karar verilmiş[tir.]"
25. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf aşamasında derdestttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
28. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına ve Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak gözaltına alınması ve hakkında herhangi bir adli işlem yapılmadan yedi gün boyunca gözaltında tutulması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
37. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 84-93).
38. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
40. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular ortaya konulmadan ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı tartışılmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kanunda suç olarak düzenlenmeyen, ifade ve basın özgürlükleri kapsamında kalan eylemleri nedeniyle tutuklandığını belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin, gazetecilik faaliyetinin terör eylemi gibi gösterilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ve cep telefonunun şifresini söylememesinin suçlamaya dayanak yapılması nedeniyle iletişim özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin tümü Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
44. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
45. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
46. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
47. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
48. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
50. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
51. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
52. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
54. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
55. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken FETÖ/PDY üyesi olduğuna dair somut delillerin olduğu ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü nedeniyle yaşanan olağanüstü durum nedeniyle devam eden bir tehdit bulunduğu olgularına dayanıldığı görülmektedir.
56. İddianamede ise başvurucunun -örgüt üyesi olduğuna ve kaçacağına dair emniyete yapılan ihbara da değinilerek- FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yaşandığı saatlerde darbeyi destekleyen veya darbeye direnen halkı küçümseyen mesajlar ile halkın askeri katlettiği yönünde gerçek olmayan fotoğraflar paylaştığı, ayrıca FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda kamuoyu oluşturmak için manipülatif haberler yayan fuatavni isimli sosyal medya kullanıcısı ile üçüncü kişilere kapalı olacak şekilde direkt olarak mesajlaştığı olgularına yer verilmiştir.
57. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının gerekçesinde isetutuklama kararı ve iddianameden farklı olarak başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarında iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. § 24).
58. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
59. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün gerçekleştiği saatlerde halkın darbecilere karşı koymasına tepki göstererek sosyal medya hesabından "dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı", "(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin sorumluluğu" şeklinde paylaşımda bulunduğu ve sosyal medyada FETÖ/PDY'nin bir yayın organı gibi hareket eden ve sürekli şekilde örgüt propagandası yapan fuatavni isimli hesabın kullanıcıları ile sosyal medya hesabı üzerinden doğrudan mesaj (DM) yoluyla iletişim sağladığı soruşturma makamlarınca tespit edilmiştir. Bu bağlamda anılan olguların FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla başvurucunun suç işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabulü mümkündür.
60. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca yargılama aşamasında ByLock programını kullandığı da anlaşılan başvurucunun 15 Temmuz gecesi darbe teşebbüsünü destekler mahiyette mesajlar atması, halkın askeri öldürdüğü yönünde gerçeği yansıtmayan manipülatif fotoğraflar paylaşması ve fuatavni isimli sosyal medya kullanıcısı ile doğrudan mesajlaşması hususlarının suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
61. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
62. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
63. Somut olayda Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucunun üzerine atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar listesinde olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
64. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
67. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
68. Başvurucu, soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı nedeni ile hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin bir savunma geliştiremediğini bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
69. Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
70. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 13/12/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, Kanun gereği kendiliğinden sona ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. İddianame ve tensip zaptının başvurucuya tebliğ edildiği tarih dosya kapsamından tespit edilememekle birlikte başvurucunun en geç ilk duruşmanın yapıldığı 9/2/2017 tarihinde iddianame ve tensip zaptından haberdar olduğunun kabulü gerekecektir. Dolayısıyla başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik başvurusunu 9/2/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması gerekirken otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 24/3/2017 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza Hâkimliğinin ve Ağır Ceza Mahkemelerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
72. Başvurucu, tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliği ile kavuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar veren ve tutukluluk itirazlarını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
73. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (bkz. §§ 44-46).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
74. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına, başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
75. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması ve yürürlüğü müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
76. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.". Bağımsızlık, mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
77. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 28).
78. Anayasa'nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Nitekim 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'nın 9. maddesine "bağımsız" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve tarafsız" ibaresi eklenmiş; böylelikle madde metni "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır" hâlini almıştır. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında Anayasa'nın -bütünlüğü ilkesi gereği- 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
79. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
80. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur, hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
81. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin -soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine de kararlar verdiği bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket edilerek ilgili hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78).
82. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer tüm hâkimler gibi HSK tarafından atandıkları ve Anayasa'nın 139. maddesinde öngörülen hâkimlik teminatına sahip oldukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldığı, bunların yapılanması ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren herhangi bir unsur bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda hâkimin davaya bakmasını engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçesiyle sulh ceza hâkimliklerini ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
83. Somut olayda başvurucu hakkında tutuklama kararı veren Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin ve tutukluluğun devamına karar veren Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi ile itirazları inceleyen Ankara 15. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan ilkeler uyarınca genel hükümlere göre kurulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun bu mahkemelerde görev yapan hâkimlerin kendisiyle ilgili sübjektif değerlendirmeler yaptığı yönünde bir iddiası da yoktur. Sonuç olarak tüm dosya kapsamı nazara alındığında tutuklama veya tutukluğun devamı karalarını veren hâkimin ya da mahkemelerin anılan dosya nedeniyle subjektif değerlendirme yaptıkları ve tarafsız davranmadıkları sonucuna varılamamaktadır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun doğal hâkim ilkesine aykırı bulunan, bağımsız ve tarafsız olmayan hâkimlik tarafından tutuklandığı veya tutukluluğun devamına karar verildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
85. Buna göre başvurucunun sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının ve tutukluluğunun ağır ceza mahkemelerince verilen kararlar uyarınca sürdürülmesinin bu hakka dair -başta 19., 37., 138., 139. ve 140. maddeler olmak üzere- Anayasa'da yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
86. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
87. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
88. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
89. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013,§§ 16, 17).
90. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
91. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 21/11/2017 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın
Yapıldığına İlişkin İddia
93. Başvurucu, tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren tutukluluk incelemelerinin ve itiraz değerlendirmelerinin dosya üzerinden duruşmasız olarak yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
94. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
95. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
96. Başvurucunun tutuklanmasına neden olan suçlama, Türkiye'de olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren temel olay olan 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu ve silahlı bir terör örgütü olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkindir. Başvurucunun tutukluluk sürecinde olağanüstü hâl devam etmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi, Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle tutukluluk incelemelerinin yapılış şeklinin Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir (bkz. §§ 44-46).
97. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri (§§ 326-359) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli bir süre -8 ay 18 gün boyunca- duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasıyla bağdaşmasa da olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir.
98. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018) kararında ise bu kapsamda yaptığı incelemede, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle bağlantılı suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin 18 aya kadar hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır (Erdal Tercan, § 246).
99. Somut olayda başvurucu, darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'ye üye olma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bu bağlamda tutuklama konusu suçun niteliği ve tutuklama koşulları ile tutukluluğun hâkim önüne çıkarılmaksızın devam ettirildiği 6 aylık süre dikkate alındığında anılan kararlardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı bir değerlendirme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluğa İtirazın Etkin Şekilde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
101. Başvurucu, tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı itirazlarının geç değerlendirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
102. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
103. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
104. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
105. Somut olayda başvurucu 6/10/2016, 25/11/2016 ve 12/12/2016 tarihli itirazlarının geç karara bağlandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 5271 sayılı Kanun'da başvurucunun şikâyetine konu tahliye taleplerinin ya da tutukluluğa itirazlarının kısa sürede karara bağlanmaması nedeniyle başvurulabileceği herhangi bir kanun yolu öngörülmemiştir. Buna göre başvurucunun bu iddialarıyla ilgili olarak itirazının karara bağlandığını öğrendiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuru yapması gerekmektedir. Başvurucunun şikâyetine konu 25/11/2016 ve 12/12/2016 tarihli itirazları 10/1/2017 tarihinde karara bağlanmıştır. Bu kararın başvurucuya tebliğ edildiği tarih dosya kapsamından tespit edilememekle birlikte başvurucunun en geç ilk duruşmanın yapıldığı 9/2/2017 tarihinde kararı öğrendiğini kabul etmek gerekir. Dolayısıyla başvurucunun tahliye taleplerinin ve itirazlarının geç değerlendirildiğine ilişkin başvurusunu 9/2/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması gerekirken otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 24/3/2017 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
107. Başvurucu, yasal şartları bulunmayan ve hukuka aykırı şekilde yapılan arama ve el koyma işlemleri nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
108. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
109. Arama ve el koyma tedbirinin hukuka aykırılığını tespit edip gerektiğinde yeterli giderim sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen yola başvurulduğunda derece mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit ve yeterli giderim sağlama hususlarında karar verirken tedbirin özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak durumunda olduğu açıktır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen yol, arama tedbirinin özel hayata saygı hakkına müdahale ettiği durumlarda da etkili bir başvuru yolu niteliğindedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. Başvurusu, B. No: 2014/18247, 20/12/2017, § 30; el koyma tedbiri yönünden bkz. Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016, § 68).
110. Somut olayda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal başvuru yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
112. Başvurucu, Fakültedeki son sınavına gireceği esnada yakalanarak gözaltına alınması ve tutuklanması nedeniyle eğitim ve öğretim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
113. Anayasa'nın "Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit edilir ve düzenlenir…"
114. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun temel haklarına yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
115. Ceza hukukunda, işlenen suç nedeniyle başlatılan soruşturma veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için bazı koruma tedbirlerine başvurulması zorunluluk hâline gelebilmektedir. Koruma tedbirleri 5271 sayılı Kanun'un 90. ile 144. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bunlardan yakalama ve gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve el koyma, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme gibi tedbirler kişi hürriyetini kısıtlayan tedbirlerdir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 29, 30).
116. Somut olayda başvurucu, hakkında uygulanan gözaltına alma ve tutuklama tedbiri dışında eğitim ve öğretim hakkına yapılan kamu gücüne dayalı bir müdahaleden bahsetmemektedir. Başvurucu hakkında uygulanan bu tedbirlerin eğitim ve öğretim hakkına bir müdahale olduğunu ve bu hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bu tedbirler esasen doğrudan kişi özgürlüğünü sınırlayan nitelikte tedbirlerdir. Soruşturma makamlarınca başvurucunun eğitim ve öğretim hakkına yönelik olarak doğrudan bir karar alınmamış, dolayısıyla başvurucuya doğrudan bir müdahalede bulunulmamıştır. Başvurucu hakkında uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbiri ile kişi özgürlüğü kanunlar kapsamında sınırlanmıştır. Sonuç olarak uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin mahiyeti gereği başvurucunun eğitim ve öğretim hakkı dolaylı olarak etkilenmiştir.
117. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun eğitim hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
118. Başvurucu; gözaltında iken kamu görevlilerinin tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını, yeterli yiyecek ve içecek verilmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat yardımından yararlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
119. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Buna göre somut olayda başvurucunun iddialarının özünün kötü muamele yasağına yönelik olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu bölümdeki tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
120. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
121. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
122. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
123. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
124. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklama Nedeniyle
125. Başvurucu, gazetecilik faaliyeti ve sosyal medyada paylaştığı mesajlar nedeniyle tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
126. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
127. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 53-67). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
128. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Basın Kartı Verilmemesi Nedeniyle
129. Başvurucu, 2016 yılında sarı basın kartı verilmesi için yaptığı başvurunun Zaman gazetesinde çalışması gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
130. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
131. Somut olayda başvurucu, şikâyet konusuna ve başvuru yollarını tükettiğine dair herhangi bir açıklama yapmadığı gibi bir belge de sunmamıştır. Başvurucu, ihlal iddialarına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
132. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltının hukuki olmaması ve gözaltı süresinin makul olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliğinin ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğa itirazın etkin şekilde değerlendirilmediğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.