TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞENUR PARILDAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/15375)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Ayşenur
PARILDAK
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av. İrem
DANACIOĞLU
|
|
|
2. Av. Emine
BUDAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltına almanın hukuki olmaması, gözaltı süresinin
makul olmaması, tutuklama, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair
kararların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız
olmayan bir hâkimlik/mahkeme tarafından verilmesi, tutuklamanın hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin ve
itiraz incelemelerinin hâkim önüne çıkarılmadan dosya üzerinden ve geç
değerlendirilmesi ile soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade
özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve sarı
basın kartı verilmemesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin; arama ve el
koyma işlemlerinin hukuki olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının;
gözaltına alma ve tutuklama nedeniyle eğitim hakkının; gözaltına alındığı ilk
andan itibaren avukat yardımından yararlandırılmaması ve gözaltında iken fiziki
ve psikolojik cebir uygulanması nedenleriyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
8. Başvurucu, Ankara Emniyet Müdürlüğüne yapılan bir ihbar
üzerine 4/8/2016 tarihinde Ankara'da yakalanarak gözaltına alınmış ve altı gün
gözaltında kalmıştır.
9. Başvurucunun ifadesi 10/8/2016 tarihinde Ankara Emniyet
Müdürlüğünde kolluk tarafından alınmıştır. Başvurucunun emniyetteki ifade alma
işlemi sırasında Ankara Barosunca görevlendirilen müdafii
de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade
alma işlemi öncesinde isnat edilen suçlamalar açıklanmıştır.
10. Başvurucu savunmasında özetle;
i. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde dördüncü sınıf
öğrencisi olduğunu, 2012 yılında İstanbul'da Zaman gazetesinde muhabirlik
yapmaya başladığını, 2013 yılında ise Ankara'ya geldiğini ve 2016 yılına kadar
Zaman gazetesinde adliye muhabiri olarakçalıştığını,
FETÖ/PDY ile Zaman gazetesinde çalışmak dışında herhangi bir bağlantısının
olmadığını, gazetecilik faaliyeti dışında herhangi bir kimseden talimat
almadığını ve herhangi bir toplantıya katılmadığını ifade etmiştir.
ii. Zaman gazetesinde çalışması nedeniyle Bank Asya kartının
olduğunu, maaşının bu hesaba yattığını, hesabında 2.000 TL bulunduğunu, bu
parayı yurt dışına gidecek olması nedeniyle vize başvurusunda dekont göstermek
amacıyla yatırdığını -Fetullah Gülen'in talimatıyla
yatırmadığını- ifade etmiştir.
iii. fuatavni
isimli sosyal medya hesabının sahibini ya da sahiplerini tanımadığını ancak
mesaj attığı zaman okuduğunu, fuatavninin -diğer adliye muhabirlerini takip ettiği
gibi-kendisini de takip ettiğini ifade etmiş ve bunun dışında fuatavniyle bir irtibatının bulunmadığını, herhangi
bir şekilde gizli bilgi paylaşmasının söz konusu olmadığını savunmuştur.
iv. FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle haklarında
soruşturma yürütülen savcı ve gazetecileri övmediğini, sosyal medyada kafası
kesik asker fotoğrafları görünce kendisinin de bundan etkilenerek mesaj
attığını savunmuştur.
v. Üst aramasında elde edilen dijital materyalleri
fotoğrafçılıkla ilgilenmesi nedeniyle bulundurduğunu, başka bir amacının
olmadığını, ele geçirilen kâğıtta yazan yerin İngiltere'deki bir yabancı dil
kursunun adresi olduğunu, yine ele geçirilen kâğıtta adı yazılı E.Y.nin de bir telefon tamiri sırasında tanıştığı kişi
olduğunu savunmuş ve suçlamaları kabul etmemiştir.
11. Başsavcılık 11/8/2016 tarihinde başvurucuyu silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:
"15/7/2016 tarihinde Fetullahçı
Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) bir kısım Asker ve Sivil mensuplarının birlikte
hareket ederek anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek, meclisi ortadan
kaldırmaya teşebbüs etmek ve meşru seçimlerle gelmiş hükümeti cebir ve şiddet
kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeleri ve çok sayıda polisi ve sivil
vatandaşları helikopterlerden, tanklardan, uçaklardan ateş ederek öldürmeleri
eylemlerinden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülmekte olan
soruşturmaya esas olmak üzere ...
Şüphelinin sorgusunun yapılarak kuvvetli suç
şüphesini gösteren olguların, kaçma, delilleri yok etme, tanık, mağdur ve
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunması hususlarında kuvvetli
şüphenin oluşması, eylemlerinin CMK 100/3/a.10 maddesindeki suçlardan oluşu
dikkate alınarak tutuklanmasına ... [karar verilmesi
talep edilmiştir.]"
12. Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Ankara 1. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu
sırada başvurucunun Ankara Barosunca görevlendirilen müdafii
de hazır bulunmuştur.
13. Başvurucu Hâkimlikteki savunmasında emniyetteki ifadesine
benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir.
14. Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği 11/8/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şüpheli Ayşenur Parıldak'ın
üzerine yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyeti,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller, şüphelinin saklanma veya
kaçma şüphesini uyandıran somut olguların varlığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü'nün cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti'nin Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya
değiştirmeye teşebbüs eyleminin yakın ve somut bir tehdit olarak halen devam
ediyor olması, 20/7/2016 tarihi itibariyle tüm ülke genelinde bu eylem
nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmesi, şüphelinin saklanma veya kaçma
şüphesini uyandıran somut olguların varlığı (aynı suç kapsamında soruşturulan
aynı statüdeki bir kısım şüphelinin kaçmış olması) fiilin kanunda karşılığı
olan cezanın miktarı, suçların CMK'nın 100/3.
maddesinde sayılan suçlardan olması ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
5.maddesinde yer alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate
alınarak adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelinin CMK'nın 100. vd. maddeleri gereğincetutuklanmasına
... [karar verildi]"
15. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 2. Sulh
Ceza Hâkimliği 22/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine [atılı] suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu, atılı suçun katalog suçlardan olması sebebiyle CMK[nın] 100/3. maddesi gereğince şüphelinin kaçma, saklanma
[ve] delilleri karartma ihtimalinin
bulunduğu, atılı suçun ceza miktarı nazara alındığında adli kontrol hükümleri
yetersiz kalacağından ... [itirazın reddine karar verildi.]"
16. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 28/11/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
(Mahkeme) kamu davası açılmıştır.
17. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
daha sonra ise başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir.
18. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun işlediği iddia olunan
suça ve başvurucunun örgüt bağlantısına ilişkin olarak özetle;
i. FETÖ/PDY'nin yayın organı olan ve
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra kanun hükmünde kararname ile kapatılan
Zaman gazetesinin adliye muhabiri olarak görev yapan başvurucunun 3/8/2016
tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne yapılan "Sosyal
medyada Fuat AVNİ'ye bilgi aktaran ve bizzat Fuat
AVNİ tarafından takip edilen Ayşunur PARILDAK isimli
şahsın Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eşyalarını toparlamış olduğu ve
son sınavından sonra kaçacağı" şeklindeki ihbar üzerine
yakalandığı belirtilmiştir.
ii. Taraf ve Zaman gazetesinde adliye muhabirliği yapan
başvurucunun sosyal medya hesabından 2014 yılında yapılan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleri ve örgüt mensuplarına yönelik yapılan soruşturma
ve kovuşturmalarla ilgili olarak "Cübbesini
üç kuruşa satan alçak yargı mensupları, hukuk eğitim[i] almış biri olarak hepinizden utanıyorum",
"Mit Tırları İşid'e silah taşıyınca acıları
dinmiş, imza atan gazeteciler ikrar etmiş, Mut'acılar
da imza atmış", "imzayı atanlar hakkında suç duyurusunda bulunulmalı
teröre destekten" şeklinde paylaşımlarda bulunduğu, M.Fetullah
Önal (@fetihonl) isimli sosyal medya kullanıcısının "hizmetin türkiyeden
sonraki akıbetini merak edenler @MahirZeynalov_un şuanki eylemlerine bakıp yorum yapabilirler, etki alanı
artıyor" şeklindeki mesajını ise kendi hesabından paylaştığı
belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun 25/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi Yüce
Divan Salonunda çektirdiği fotoğrafının altına "Anayasa
Mahkemesi Yüce Divan Salonu. Fotoğrafa iyi bakın, bir dahakine ne amaçla
geliriz bilinmez." şeklinde yorum yaparak paylaştığı
belirtilmiştir.
iv. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün gerçekleştiği saatlerde
başvurucunun -ellerinde bayraklar ile darbeye karşı koyan sivil halkı
kastederek- "dün geceden itibaren
şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten
şey bu anarşi ortamı", "(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin
sorumluluğu" şeklinde paylaşımlarda bulunduğu belirtilmiştir.
v. Başvurucunun darbe teşebbüsünün başarısız olacağını
anladıktan sonra ise "#darbeye hayır"
başlığı altında "amaya yer yok, bu
topluma karşı büyük bir suç işlendi, cümle dün gece ne idiyse bugünde o" şeklinde
paylaşımlarda bulunduğu, bu tür paylaşımların FETÖ/PDY'ye
mensup kişiler tarafından argüman olarak kullanıldığı ve darbe gecesi yapılan
bu tür paylaşımların örgüt üyeliği bağlantısına delil teşkil ettiği ileri
sürülmüştür.
vi. Başvurucunun özellikle 17/25 Aralık sürecinden sonra FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda kamuoyunu manipüle etmek
için örgütün hedefleri doğrultusunda paylaşım yapan @fuatavni_f isimli sosyal medya
hesabını kullanan kişiyle DM (direkt mesaj) olarak -üçüncü kişilere kapalı
olacak şekilde- mesajlaştığı, fuatavni hesabı tarafından arkadaş listesine
eklendiği ve başvurucudan ele geçirilen dijital materyallerle ilgili bilirkişi
raporuyla bu durumun tespit edildiği açıklanmıştır.
vii. Başvurucunun Zaman gazetesinde çalıştığı sırada örgüt
üyelerinin suçtan kurtulmalarına yönelik subjektif
haberler yaptığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen çatı soruşturmasıyla ilgili yaptığı
haberlerde "nefret operasyonu''
şeklinde tanımlamalarda bulunduğu belirtilmiştir.
viii. Başvurucunun cep telefonunun güvenlik şifresini
söylemediği ve teknik olarak bu telefonların şifresi bilinmeden açılamaması
nedeniyle imajının alınamadığı ve incelemesinin yapılamadığı bilgisine yer
verilmiştir.
ix. Mali Suçları Araştırma Kurulu raporuna göre başvurucunun
genellikle kullandığı hesabı dışında bir bankanın Ankara Maltepe şubesinde
25/5/2016 tarihinde açtırdığı vadesiz TL hesabına -hesabın açıldığı tarihte-
Samanyolu Yayıncılık Hizmet A.Ş. unvanlı şirkette çalıştığı belirtilen A.B.nin hesabından 25.000 TL havale geldiği, A.B.nin hesabı sorgulandığında ise Nevşehir'de bir turizm
şirketinde çalıştığı belirtilen F.C.nin hesabından
-başvurucuya gönderilen havale ile aynı tarihte ve aynı miktarda- bir havalenin
geldiği, yaklaşık olarak asgari ücret tutarında maaş alan F.C.nin
daha önce de 28/9/2015 tarihinde 18.000 TL, 21/12/2015 tarihinde 7.400 TL olmak
üzere havale gönderme işlemlerinin bulunduğu, başvurucu, A.B. ve F.C.nin arasında para transferlerinin mahiyetini
açıklayabilecek yasal kayıtlara yansıyan bir mal veya hizmet alımı veya satımı
işleminin bulunmadığı belirtilmiştir.
x. Ayrıca başvurucunun anılan hesabından 14/1/2015 ile 3/11/2015
tarihleri arasında Koza İpek Basın ve Basım San. Tic. A.Ş.de çalışma kaydı
olduğu belirtilen Ö.Ö.nün
hesabına 9/6/2016 tarihinde 600 TL tutarında havale işlemi yapıldığı ve
mahiyetinin anlaşılamadığı belirtilmiştir.
xi. Başvurucunun babası tarafından Brooklyn
Amity School adlı kuruluşa 2/8/2013 tarihinde
1.933,50 TL tutarında havale gönderildiği belirtilmiştir.
19. İddianame Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince 13/12/2016
tarihinde kabul edilerek E.2016/21 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması
başlamıştır. Mahkeme 13/12/2016 tarihinde tensiple birlikte başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
20. Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince 9/2/2017 tarihinde yapılan
ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle;
i. Suçlamaya konu mesajların ekran resimleri şeklinde
oluşturulmuş twitler olduğunu yani gerçekte bu twitlerin kendisine ait olmadığını ancak kendisine aitmiş
gibi gösterilerek yargılamanın yönlendirilmeye çalışıldığını ileri sürmüştür.
ii. fuatavni
isimli sosyal medya hesabını takip ettiğinin doğru olduğunu, adliye muhabiri
olması nedeniyle fuatavninin
de kendisini takip etmesinin doğal olduğunu savunmuştur.
iii. İddianamede havale aldığı belirtilen A.B.nin
ikinci el oto alım satımı yapan biri olduğunu, paraya ihtiyacı olması nedeniyle
aracını -bu kişi aracılığıyla- sattığını, gönderilen havalenin sattığı aracın
bedeli olduğunu ileri sürmüştür.
iv. İddianamede -aralarında para alış verişi olduğu- belirtilen Ö.Ö.nün yakın arkadaşı olduğunu ve
Bugün gazetesinde çalıştığını, aldığı borç parayı iade ettiğini belirtmiştir.
v. İddianamede babasının Amerika'daki bir kuruluşa havale
yaptığı belirtilmiş ise de bu havaleyi hangi banka aracılığıyla
gerçekleştirdiğinin belirtilmediğini, gerçekte böyle bir havalenin olmadığını,
kaldı ki böyle bir havale söz konusu olsa bile bunun yargılamayla ilgisinin
olmadığını ileri sürmüştür.
vi. Dava açıldıktan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
yargılama dosyasına Bylock kullanıcısı olduğuna
ilişkin bir belge sunulduğunu, bu belgede belirtilen telefon hattının ve imei numarasının kendisine ait olmadığını savunmuştur.
vii. Hakkındaki soruşturmanın isimsiz bir ihbarla başladığını,
isimsiz ihbarların dikkate alınamayacağını ve suçlamayı kabul etmediğini ifade
etmiştir.
viii. Bir soruya karşılık olarak, bahsi geçen sosyal medya
hesabının kendisine ait olduğunu ancak paylaşımları kendisinin yapmadığını,
ekran görüntüleri oluşturularak kendisi paylaşım yapmış gibi gösterildiğini
ileri sürmüştür.
ix. Anayasa Mahkemesi salonunda çekilen ve sosyal medyada
paylaştığı bir fotoğrafının altına
"fotoğrafa iyi bakın bir dahakine ne amaçla geliriz bilinmez" şeklinde
bir yazı yazılarak paylaşılmış gibi gösterildiğini, paylaşımın kendisine ait
olmadığını savunmuştur.
x. Bir soruya karşılık olarak, gösterilen telefonun kendisine
ait olduğunu, gözaltında iken telefonun şifresini görevlilere söylediğini ve
görevliler tarafından telefonun açılarak rehberinin incelendiğini ancak daha
sonra görevlilerin telefonun şarjının bittiğini ve kapandığını söylediklerini,
şu anda şifreyi hatırlamadığını ileri sürmüştür.
21. Mahkeme 9/2/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşma sonunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucu bu karara itiraz
etmiş, itirazı inceleyen Ankara 15. Ağır Ceza Mahkemesi 24/2/2017 tarihli
kararı ile itirazı reddetmiştir.
22. Karar başvurucuya 23/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 24/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Mahkeme 21/11/2017 tarihinde başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının
15/7/2017 tarihindeki darbe girişiminden sonra 3/8/2016 günü Ankara Emniyet
Müdürlüğü 155 ihbar hattına yapılan'Sosyal medyada
Fuat AVNİ'ye bilgi aktaran ve bizzat Fuat AVNİ
tarafından takip edilen Ayşunur PARILDAK isimli
şahsın Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eşyalarını toparlamış olduğu ve
son sınavından sonra kaçacağı' yönündeki ihbar üzerine yürütülen soruşturma
kapsamında sanığın 4/8/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alındığı, sanığın
2012 yılından 2016 yılı Şubat ayına kadar örgütün yayın organı olan Zaman
gazetesinde adliye muhabirliği yaptığı, tevil içeren savunmalarından da
anlaşılacağı üzere '@sosyalmunzevi Ayşenur Parıldak' isimli sosyal medya hesabını kullandığıve
bu hesaptan; 15 Temmuz 2016 akşamı yapılan hain darbe girişimine karşı
demokrasiye sahip çıkılması yönündeki devlet görevlilerinin çağrısı üzerine
ellerindeki bayraklarla ve kahramanca darbeye karşı koyan sivil halkı
kastederek 'dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka
verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı', '(boğaz kesenler için)
hayvan sahibinin sorumluluğu' şeklinde paylaşıma yer verdiği, yine FETÖ/PDY
Terör Örgütüne ait ve bu terör örgütünün amaçları doğrultusunda 17 Aralık
sürecinden sonra kamuoyunu manipüle etmek için paylaşımlarda bulunan Twitter kullanıcısının arkadaş listesinde ekli olduğu
ve"@fuatavni_f " isimli kullanıcı ile
mesajlaştığı bu hususun bilirkişilerce yapılan sanığa ait dijital materyal
incelemesinden anlaşıldığı (bilirkişi raporu sf.15 ve ekindeki 215-217 nolu belgeler), bununla birlikte sanığın FETÖ/PDY silahlı
terör örgütü üyelerinin kendi aralarında iletişim amaçlı kullandıkları ByLock programını kullandığının tespit edildiği, sanığın
... nolu hatlar ile bu programı kullandığı, ... nolu telefon hattına ilişkin çözüm içeriklerinin tespit
edildiği, bu tespite göre sanığın ByLock aboneliğinin
ID numarasının ''60231'' ve kullanıcı adının 'paril'
olduğu, sanığın oluşturduğu bu profilin diğer ByLockprogramı
kullanıcılarınca eklendiği gibi kendi profiline de başka kullanıcıları
eklediği, gerekByLock sorgu ve tespit değerlendirme
tutanağı gerekse Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan gelen kayıtlar
dikkate alındığında sanığın belirtilen cep telefonu hatları üzerinden ByLock programına ait IP numaralarına çok sayıda erişim
yaptığı, her ne kadar sanık tarafından ByLock
kullanımı bakımından aşamalardaki beyanlarında ilgili hatların başkaları
tarafından da kullanıldığı yönünde tevil içeren bir savunma geliştirilmiş ise
de; dijital metaryallerin incelenmesine yönelik
bilirkişi raporunun '135' numaralı ekinde sanığın adının yazdığı kart vizit görüntüsünde ... nolu
hattın sanık tarafından kullanılan GSM hattı olarak belirtildiği, kaldı ki ... nolu hattın ByLock çözüm
içeriğinde ByLock kullanıcı adının sanığın 'Parıldak' soy isminin ilk beş harfi olan 'parıl' olduğu
hususları bir arada değerlendirildiğinde aksi yöndeki beyanların suçtan
kurtulmaya matuf nitelikte olduğu kabul edilmiştir.
Yapılan açıklamalar ışında; sanığın FETÖ/PDY
silahlı terör örgütü yönetici/üyelerinin kullanımı için oluşturulmuş ve
münhasıran bu suç örgütünün mensupları tarafından kullanılmakta olan ağ
özelliğini bilerek ByLock programını kurması ve bir
çok kez kullanması suretiyle silahlı terör örgütünün kuruluş amaçlarını,
faaliyetlerini benimsediği ve iradi olarak örgüt hiyerarşisi içerisine girdiği,
yine bu aidiyet çerçevesinde '@sosyalmunzevi Ayşenur Parıldak' isimli sosyal medya hesabından 15 Temmuz 2016
akşamı yapılan hain darbe girişimine karşı demokrasiye sahip çıkılması
yönündeki devlet görevlilerinin çağrısı üzerine ellerindeki bayraklarla ve
kahramanca darbeye karşı koyan sivil halkı kastederek 'dün geceden itibaren
şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten
şey bu anarşi ortamı', '(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin sorumluluğu'
şeklinde paylaşıma yer verdiği, yine FETÖ/PDY Terör Örgütüne ait ve bu terör
örgütünün amaçları doğrultusunda 17 Aralık sürecinden sonra kamuoyunu manipüle
etmek için paylaşımlarda bulunan Twitter
kullanıcısının arkadaş listesinde ekli olduğu ve"@fuatavni_f"
isimli kullanıcı ile mesajlaştığı hususları bir arada değerlendirildiğinde,
sanığın örgütün yapısına dahil olup örgütle organik bağ kurarak faaliyetlerine
katıldığı, bu eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk oluşturduğu
anlaşılmıştır.
Sanığın, '@sosyalmunzevi
Ayşenur Parıldak' isimli sosyal medya hesabından 15
Temmuz 2016 akşamı yapılan hain darbe girişimine karşı koyan sivil halkı
kastederek 'dün geceden itibaren şiddet tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir,
beni en çok ürküten şey bu anarşi ortamı', '(boğaz kesenler için) hayvan
sahibinin sorumluluğu' şeklinde paylaşıma yer vermesi, FETÖ/PDY Terör Örgütüne
ait ve bu terör örgütünün amaçları doğrultusunda 17 Aralık sürecinden sonra
kamuoyunu manipüle etmek için paylaşımlarda bulunan Twitter
kullanıcısının arkadaş listesinde ekli olması ve '@fuatavni_f'
isimli kullanıcı ile mesajlaşması, ByLock programını
kurması ve bir çok kez kullanması, tespit ve değerlendirme tutanağı, HTS ve
internet trafik kayıtları ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanığın
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair şüphe bulunmadığından, inkara
dayanan savunmasına itibar edilmemiş,
Sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle
edindiği bilgi, tecrübe vekonumu itibariyle bu
oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda olduğu ve atılı
suçu işlediği sabit olduğundan mahkumiyetine karar verilmiş[tir.]"
25. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf aşamasında derdestttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
28. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur."
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
(Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama
sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol
altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki
kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir.
(2)
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır
ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir
ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara
bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığına ve Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak
gözaltına alınması ve hakkında herhangi bir adli işlem yapılmadan yedi gün
boyunca gözaltında tutulması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
37. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan
(2), §§ 84-93).
38. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin
iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular
ortaya konulmadan ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağı tartışılmadan
tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kanunda suç olarak düzenlenmeyen, ifade ve
basın özgürlükleri kapsamında kalan eylemleri nedeniyle tutuklandığını
belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin, gazetecilik faaliyetinin terör
eylemi gibi gösterilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ve cep telefonunun
şifresini söylememesinin suçlamaya dayanak yapılması nedeniyle iletişim
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin tümü Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen
güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
45. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
46. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk
Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
47. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
48. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
49. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
50. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
51. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
52. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Başvurucu, FETÖ/PDY'nin üyesi olma
suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
54. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
55. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken FETÖ/PDY üyesi olduğuna dair somut
delillerin olduğu ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü nedeniyle yaşanan olağanüstü
durum nedeniyle devam eden bir tehdit bulunduğu olgularına dayanıldığı
görülmektedir.
56. İddianamede ise başvurucunun -örgüt üyesi olduğuna ve
kaçacağına dair emniyete yapılan ihbara da değinilerek- FETÖ/PDY tarafından
gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe teşebbüsünün yaşandığı saatlerde darbeyi
destekleyen veya darbeye direnen halkı küçümseyen mesajlar ile halkın askeri
katlettiği yönünde gerçek olmayan fotoğraflar paylaştığı, ayrıca FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda kamuoyu oluşturmak için manipülatif haberler yayan fuatavni isimli sosyal medya
kullanıcısı ile üçüncü kişilere kapalı olacak şekilde direkt olarak
mesajlaştığı olgularına yer verilmiştir.
57. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının gerekçesinde
isetutuklama kararı ve iddianameden farklı olarak
başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarında iletişimi sağladığı ifade
edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. § 24).
58. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında
kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil
cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi
bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir, § 74).
59. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün gerçekleştiği
saatlerde halkın darbecilere karşı koymasına tepki göstererek sosyal medya
hesabından "dün geceden itibaren şiddet
tekeli devletin elinden alınıp halka verilmiştir, beni en çok ürküten şey bu
anarşi ortamı", "(boğaz kesenler için) hayvan sahibinin
sorumluluğu" şeklinde paylaşımda bulunduğu ve sosyal medyada
FETÖ/PDY'nin bir yayın organı gibi hareket eden ve
sürekli şekilde örgüt propagandası yapan fuatavni isimli hesabın
kullanıcıları ile sosyal medya hesabı üzerinden doğrudan mesaj (DM) yoluyla
iletişim sağladığı soruşturma makamlarınca tespit edilmiştir. Bu bağlamda
anılan olguların FETÖ/PDY ile başvurucu arasında örgütsel bir ilişki
bulunduğuna -dolayısıyla başvurucunun suç işlediğine- dair kuvvetli belirti
olarak kabulü mümkündür.
60. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca yargılama aşamasında ByLock
programını kullandığı da anlaşılan başvurucunun 15 Temmuz gecesi darbe
teşebbüsünü destekler mahiyette mesajlar atması, halkın askeri öldürdüğü
yönünde gerçeği yansıtmayan manipülatif fotoğraflar
paylaşması ve fuatavni
isimli sosyal medya kullanıcısı ile doğrudan mesajlaşması hususlarının suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî
olduğu söylenemez.
61. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında
teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda,
delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik
içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz
kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs
sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma
imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen
suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk
Özdemir,§§
78, 79).
62. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
63. Somut olayda Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken tutuklama nedeni olarak başvurucunun üzerine
atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar listesinde olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen
özel koşulları ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın
içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
64. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat
edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
67. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama
yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
68. Başvurucu, soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı
nedeni ile hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin
bir savunma geliştiremediğini bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde
itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
69. Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
70. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4)
numaralı fıkrası uyarınca Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul
edildiği 13/12/2016 tarihi itibarıyla kısıtlılık, Kanun gereği kendiliğinden
sona ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. İddianame ve tensip zaptının
başvurucuya tebliğ edildiği tarih dosya kapsamından tespit edilememekle
birlikte başvurucunun en geç ilk duruşmanın yapıldığı 9/2/2017 tarihinde
iddianame ve tensip zaptından haberdar olduğunun kabulü gerekecektir.
Dolayısıyla başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik başvurusunu
9/2/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması gerekirken otuz günlük
başvuru süresi geçtikten sonra 24/3/2017 tarihinde yapılan bireysel başvuruda
süre aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza Hâkimliğinin
ve Ağır Ceza Mahkemelerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu, tutuklama kararını veren sulh ceza hâkimliği ile
kavuşturma aşamasında tutukluluğun devamına karar veren ve tutukluluk
itirazlarını inceleyen ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırı
olarak kurulduğunu, bağımsız ve tarafsız olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
73. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan başvurucunun
tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam etmektedir. Bu
itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına karar veren
yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın
15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle
başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (bkz. §§ 44-46).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
74. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
75. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça
ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması ve yürürlüğü
müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine
aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
76. Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.". Bağımsızlık, mahkemenin bir uyuşmazlığı
çözümlerken yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı
organlarına karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade
etmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
77. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
78. Anayasa'nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Nitekim 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
Anayasa'nın 9. maddesine "bağımsız"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
tarafsız" ibaresi eklenmiş; böylelikle madde metni "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve
tarafsız mahkemelerce kullanılır" hâlini almıştır. Ayrıca
mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur
olduğu dikkate alındığında Anayasa'nın -bütünlüğü ilkesi gereği- 138., 139. ve
140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
79. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı
izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin
bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık
ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek
bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
80. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız
olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde
vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise
hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi
kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
81. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkimler ve
Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin
-soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak
üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve
tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet
savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine de kararlar verdiği
bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket edilerek ilgili
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet
Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78).
82. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer
tüm hâkimler gibi HSK tarafından atandıkları ve Anayasa'nın 139. maddesinde
öngörülen hâkimlik teminatına sahip oldukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu
gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldığı, bunların yapılanması ve
işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren
herhangi bir unsur bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle
tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda hâkimin davaya bakmasını
engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçesiyle sulh ceza hâkimliklerini
ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
83. Somut olayda başvurucu hakkında tutuklama kararı veren
Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin ve tutukluluğun devamına karar veren Ankara
14. Ağır Ceza Mahkemesi ile itirazları inceleyen Ankara 15. Ağır Ceza
Mahkemesinin anılan ilkeler uyarınca genel hükümlere göre kurulduğu konusunda
tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucunun bu mahkemelerde görev yapan hâkimlerin
kendisiyle ilgili sübjektif değerlendirmeler yaptığı yönünde bir iddiası da
yoktur. Sonuç olarak tüm dosya kapsamı nazara alındığında tutuklama veya
tutukluğun devamı karalarını veren hâkimin ya da mahkemelerin anılan dosya
nedeniyle subjektif değerlendirme yaptıkları ve
tarafsız davranmadıkları sonucuna varılamamaktadır.
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun doğal hâkim ilkesine
aykırı bulunan, bağımsız ve tarafsız olmayan hâkimlik tarafından tutuklandığı
veya tutukluluğun devamına karar verildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
85. Buna göre başvurucunun sulh ceza hâkimliğince
tutuklanmasının ve tutukluluğunun ağır ceza mahkemelerince verilen kararlar
uyarınca sürdürülmesinin bu hakka dair -başta 19., 37., 138., 139. ve 140.
maddeler olmak üzere- Anayasa'da yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
87. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
88. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
89. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
90. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
91. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 21/11/2017 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun
tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti
hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu,
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur
ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmamaktadır.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın
Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
93. Başvurucu, tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
tutukluluk incelemelerinin ve itiraz değerlendirmelerinin dosya üzerinden
duruşmasız olarak yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
94. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
95. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
96. Başvurucunun tutuklanmasına neden olan suçlama, Türkiye'de
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren temel olay olan 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu ve silahlı bir terör örgütü olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkindir. Başvurucunun tutukluluk
sürecinde olağanüstü hâl devam etmiştir. Bu itibarla başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi, Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle tutukluluk
incelemelerinin yapılış şeklinin Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecektir (bkz. §§ 44-46).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
97. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (§§ 326-359) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde ortaya
çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili
suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli bir
süre -8 ay 18 gün boyunca- duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasıyla bağdaşmasa da olağanüstü yönetim usullerinin
benimsendiği dönemde temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen
Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir.
98. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018) kararında
ise bu kapsamda yaptığı incelemede, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY veya terörle bağlantılı
suçlardan tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin 18 aya kadar
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının olağanüstü hâl döneminde kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır (Erdal Tercan, § 246).
99. Somut olayda başvurucu, darbe teşebbüsünü gerçekleştiren
FETÖ/PDY'ye üye olma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bu
bağlamda tutuklama konusu suçun niteliği ve tutuklama koşulları ile
tutukluluğun hâkim önüne çıkarılmaksızın devam ettirildiği 6 aylık süre dikkate
alındığında anılan kararlardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı bir değerlendirme
yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddialarına ilişkin olarak bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluğa İtirazın
Etkin Şekilde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
101. Başvurucu, tahliye taleplerinin ve tutukluluğun devamı
kararlarına karşı yaptığı itirazlarının geç değerlendirildiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
102. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
103. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
104. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir.
105. Somut olayda başvurucu 6/10/2016, 25/11/2016 ve 12/12/2016
tarihli itirazlarının geç karara bağlandığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 5271 sayılı Kanun'da
başvurucunun şikâyetine konu tahliye taleplerinin ya da tutukluluğa
itirazlarının kısa sürede karara bağlanmaması nedeniyle başvurulabileceği
herhangi bir kanun yolu öngörülmemiştir. Buna göre başvurucunun bu iddialarıyla
ilgili olarak itirazının karara bağlandığını öğrendiği tarihten itibaren otuz
gün içinde bireysel başvuru yapması gerekmektedir. Başvurucunun şikâyetine konu
25/11/2016 ve 12/12/2016 tarihli itirazları 10/1/2017 tarihinde karara
bağlanmıştır. Bu kararın başvurucuya tebliğ edildiği tarih dosya kapsamından
tespit edilememekle birlikte başvurucunun en geç ilk duruşmanın yapıldığı
9/2/2017 tarihinde kararı öğrendiğini kabul etmek gerekir. Dolayısıyla
başvurucunun tahliye taleplerinin ve itirazlarının geç değerlendirildiğine
ilişkin başvurusunu 9/2/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması
gerekirken otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 24/3/2017 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
107. Başvurucu, yasal şartları bulunmayan ve hukuka aykırı
şekilde yapılan arama ve el koyma işlemleri nedeniyle özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
108. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
109. Arama ve el koyma tedbirinin hukuka aykırılığını tespit
edip gerektiğinde yeterli giderim sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen yola başvurulduğunda derece
mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit ve yeterli giderim sağlama hususlarında
karar verirken tedbirin özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil edip etmediği
de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak durumunda
olduğu açıktır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen yol,
arama tedbirinin özel hayata saygı hakkına müdahale ettiği durumlarda da etkili
bir başvuru yolu niteliğindedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş. Başvurusu,
B. No: 2014/18247, 20/12/2017, § 30; el koyma tedbiri yönünden bkz. Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §
68).
110. Somut olayda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal
başvuru yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Eğitim Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
112. Başvurucu, Fakültedeki son sınavına gireceği esnada
yakalanarak gözaltına alınması ve tutuklanması nedeniyle eğitim ve öğretim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
113. Anayasa'nın "Eğitim
ve öğretim hakkı ve ödevi" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından
yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit
edilir ve düzenlenir…"
114. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez
olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun temel haklarına yönelik bir
müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
115. Ceza hukukunda, işlenen suç nedeniyle başlatılan soruşturma
veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için bazı koruma
tedbirlerine başvurulması zorunluluk hâline gelebilmektedir. Koruma tedbirleri
5271 sayılı Kanun'un 90. ile 144. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bunlardan
yakalama ve gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve el koyma,
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve
teknik araçlarla izleme gibi tedbirler kişi hürriyetini kısıtlayan tedbirlerdir
(Sebahat Tuncel, B. No:
2012/1051, 20/2/2014, §§ 29, 30).
116. Somut olayda başvurucu, hakkında uygulanan gözaltına alma
ve tutuklama tedbiri dışında eğitim ve öğretim hakkına yapılan kamu gücüne
dayalı bir müdahaleden bahsetmemektedir. Başvurucu hakkında uygulanan bu
tedbirlerin eğitim ve öğretim hakkına bir müdahale olduğunu ve bu hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bu tedbirler esasen doğrudan kişi
özgürlüğünü sınırlayan nitelikte tedbirlerdir. Soruşturma makamlarınca
başvurucunun eğitim ve öğretim hakkına yönelik olarak doğrudan bir karar
alınmamış, dolayısıyla başvurucuya doğrudan bir müdahalede bulunulmamıştır.
Başvurucu hakkında uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbiri ile kişi özgürlüğü
kanunlar kapsamında sınırlanmıştır. Sonuç olarak uygulanan gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin mahiyeti gereği başvurucunun eğitim ve öğretim hakkı dolaylı
olarak etkilenmiştir.
117. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun eğitim hakkının ihlali
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İnsan Haysiyetiyle
Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
118. Başvurucu; gözaltında iken kamu görevlilerinin tehdit ve
hakaretlerine maruz kaldığını, yeterli yiyecek ve içecek verilmediğini
belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu
ayrıca gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat yardımından
yararlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
119. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Buna göre somut olayda başvurucunun iddialarının özünün kötü muamele
yasağına yönelik olduğu anlaşıldığından başvurucunun bu bölümdeki tüm
şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
120. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
121. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
122. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi-
şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan,
§ 25).
123. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bilgi veya belge sunmadığı da
gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
124. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklama Nedeniyle
a. Başvurucunun İddiaları
125. Başvurucu, gazetecilik faaliyeti ve sosyal medyada
paylaştığı mesajlar nedeniyle tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüklerini
ihlal ettiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
126. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali
Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85,
3/1/2014, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız,
B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§
61-75; İbrahim Ayhan, B. No:
2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım,
B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
127. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 53-67). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler
dikkate alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan
eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden
farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
128. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Basın Kartı
Verilmemesi Nedeniyle
a. Başvurucunun İddiaları
129. Başvurucu, 2016 yılında sarı basın kartı verilmesi için
yaptığı başvurunun Zaman gazetesinde çalışması gerekçesiyle reddedilmesi
nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
130. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1)
ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden
olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı,
bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna
ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
131. Somut olayda başvurucu, şikâyet konusuna ve başvuru
yollarını tükettiğine dair herhangi bir açıklama yapmadığı gibi bir belge de
sunmamıştır. Başvurucu, ihlal iddialarına ilişkin delillerini sunma, temel hak
ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki
yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
132. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltının hukuki olmaması ve gözaltı süresinin makul
olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliğinin ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğa itirazın etkin şekilde değerlendirilmediğine
ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.