TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ EKBER AKYOL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17451)
|
|
Karar Tarihi: 16/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2017-30057
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali Ekber
AKYOL
|
|
|
2. Mazruha TAYDAŞ
|
|
|
3. Hüseyin
AKYOL
|
|
|
4. Ali
Haydar AKYOL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
HORUŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, acele kamulaştırılmaya yetki tanıyan Bakanlar Kurulu
kararının yürütmesinin durdurulması kararı dikkate alınmayarak kamulaştırma
işlemlerinin tamamlanması ve taşınmazların Hazine adına tescil kararı verilmesi
nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüşü, başvurucuya tebliğ edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Ali Ekber Akyol, Hüseyin Akyol ve Ali Haydar
Akyol sırasıyla 1960, 1955 ve 1966 doğumlu olup Kocaeli ili Darıca ilçesinde; Mazruha Taydaş 1963 doğumlu olup İzmir ili Çiğli ilçesinde
ikamet etmektedir.
9. Bakanlar Kurulunca 19/4/2004 tarihli kararnameyle Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından yapılacak kamulaştırmalarda
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. Maddesinde
düzenlenen acele kamulaştırma usulünün uygulanması kararlaştırılmıştır.
10. EPDK tarafından 22/9/2005 tarihli kararla Darenhes Elektrik Üretim Anonim Şirketine (Elektrik
Şirketi) Elazığ ili Karakoçan ilçesinde ve
başvuranların taşınmazlarını da kapsayan bir bölgede Pembelik Barajı ve
Hidroelektrik Santrali’nin yapımı ve işletilmesi hususunda kırk dokuz yıllık
üretim lisansı verilmiştir.
11. EPDK’nın 11/11/2010 tarihli kararıyla, Bakanlar Kurulunun
anılan kararına dayanılarak, Pembelik Barajı’nın havzasında bulunan
taşınmazların kamulaştırılmasına ve kamulaştırma işlemlerinde acele
kamulaştırma usulünün uygulanmasına karar verilmiştir.
12. EPDK’nın 11/11/2010 tarihli kararıyla birlikte Bakanlar
Kurulunun 19/4/2004 tarihli kararı, Danıştay Altıncı Dairesinde dava konusu
edilmiştir. Daire, 16/4/2012 sayılı kararla her iki işlemin de yürütmesini
durdurmuştur. Kararın gerekçesinde 2942 sayılı Kanun’un 27. Maddesi uyarınca
acele kamulaştırma usulünün uygulanabilmesi için başka hiçbir idari otoriteye
devredilmeksizin doğrudan Bakanlar Kurulunca “aciliyet”
hâlinin varlığının takdir edilmesi ve bu kapsamda kamulaştırılacak taşınmazlar
ile kamulaştırmanın çerçevesinin açıkça belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Gerekçede, somut olayda 19/4/2004 tarihli Bakanlar Kurulu kararında “aciliyet” hâlinin değerlendirilmesi hususundaki yetkinin
EPDK’ya devredilmesi ve kamulaştırma işlemlerinin konusu yönünden bir sınır
çizilmeksizin EPDK’ya genel nitelikte bir yetki verilmesi nedeniyle işlemlerin
hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşıldığı belirtilmiştir.
13. EPDK, Dairenin 16/4/2012 tarihli yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararından sonra baraj havzasında bulunan taşınmazların
kamulaştırılmasından vazgeçilmesine dair işlem tesis etmiştir.
14. Bunun üzerine Bakanlar Kurulunca 18/6/2012 ve 30/7/2012 tarihli
kararnamelerle, Elazığ ilinde tesis edilecek Pembelik
Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin yapımı amacıyla kararname eklerinde tek
tek sayılan ve başvuruculara ait olanların da aralarında bulunduğu
taşınmazların EPDK tarafından acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir.
15. Öte yandan EPDK’nın 2/8/2012 ve 15/8/2012 tarihli
kararlarıyla Bakanlar Kurulu kararlarında sayılan taşınmazlar hakkında acele
kamulaştırma kararı verilmiştir.
16. EPDK tarafından dosyadan anlaşılamayan bir tarihte Karakoçan
Asliye Hukuk Mahkemesine başvurularak taşınmazlara el konulması talep edilmiş
ve Mahkemece tespit edilen bedel başvuruculara ödendikten sonra talebin
kabulüne karar verilmiştir.
17. Başvurucular tarafından Bakanlar Kurulunun 18/6/2012 tarihli
kararının iptali istemiyle Danıştay Altıncı Dairesinde dava açılmıştır. Daire
19/3/2014 tarihinde Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulmasına karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, kanunda istinai bir
yöntem olarak düzenlenen acele kamulaştırma usulünün uygulanabilmesi için
olağanüstü durumların bunu gerekli kılması, kamu yararının ve kamu düzeninin
sağlanmasının amaçlanması ve ayrıca Bakanlar Kurulunca durumun aciliyetine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş; somut
olayda acele kamulaştırma yapılmasını gerektiren hâllerin ortaya konulmaması ve
aciliyet hâlinin, üstün kamu yararının ve kamu
düzeninin korunmasını gerektiren hâllerin açıklanmaması nedenleriyle işlemin
hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.
18. EPDK ayrıca, satın alma usulüyle taşınmazların devralınması
yolunu işletmiş ise de önerilen bedelin başvurucularca kabul edilmemesi üzerine
16/5/2013 tarihinde başvuruculara karşı Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesi
nezdinde bedel tespiti ve tescil davası açmıştır. Karakoçan Asliye Hukuk
Mahkemesince keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra 9/9/2014,
31/10/2014, 14/11/2014 ve 9/1/2015 tarihli
kararlarla bilirkişiler tarafından belirlenen taşınmaz bedellerinden acele
kamulaştırma sırasında ödenen miktarlar düşüldükten sonra kalan kısım üzerinden
tazminata hükmedilmiş ve ayrıca taşınmazın Hazine adına tapuya tesciline kesin
olarak karar verilmiştir. Mahkeme, Danıştay Altıncı Dairesince Bakanlar Kurulu
kararının yürütmesinin durdurulduğu ve anılan davada esas hakkında karar
verilinceye kadar bu davada bekletme kararı verilmesi gerektiği yolunda
davalıların öne sürdükleri itirazı reddetmiştir. Mahkeme, Danıştay Altıncı
Dairesinde görülen davanın konusunun kamulaştırma işlemi olmadığı ve verilen
yürütmenin durdurulması kararının kamulaştırma işlemine ilişkin bulunmadığı
gerekçesine dayanmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucuların taşınmazlarına el
konulmak suretiyle acele kamulaştırmanın tamamlanması nedeniyle Danıştay
kararının uygulanma kabiliyetinin bulunmadığını da gerekçesinde belirtmiştir.
19. Danıştay Altıncı Dairesi 30/6/2015 tarihli uyuşmazlığın
esasına ilişkin kararında, daha önce yürütmenin durdurulmasına ilişkin
19/3/2014 tarihli kararında açıkladığı görüşünü değiştirerek davayı
reddetmiştir. Daire, Bakanlar Kurulu kararının sadece Mahkemece taşınmaza el
konulmasına ilişkin karara dayanak teşkil ettiğini kabul etmiş; idarenin
sonradan olağan kamulaştırma sürecini başlatmış olmasını, bu kapsamda taşınmaz
bedelinin tespiti ve tescil davasının da açılmış bulunmasını gözeterek acele
kamulaştırma ve olağan kamulaştırma ayrımı yapılmaksızın davanın konusunun bir
bütün olarak taşınmaz mülkiyetinin kamulaştırılması biçiminde anlaşılması
suretiyle inceleme yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Daire, netice olarak
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacına yönelik olduğu ve
işlemin hukuka uygun bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.
20. Anılan kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunun (İDDK) 8/10/2015 tarihli kararıyla Daire kararı bozulmuş ve dava konusu
Bakanlar Kurulu kararının iptaline kesin olarak karar verilmiştir. İDDK
kararının gerekçesinde, kanunda istinai bir yöntem
olarak düzenlenen acele kamulaştırma usulünün uygulanabilmesi için olağanüstü
durumların bunu gerekli kılması, kamu yararının ve kamu düzeninin sağlanmasının
amaçlanması, ayrıca Bakanlar Kurulunca durumun aciliyetine
karar verilmesi gerektiği belirtilmiş; somut olayda bu koşullar
gerçekleşmediğinden Bakanlar Kurulu kararlarının hukuka aykırı olduğu
açıklanmıştır.
21. Bu arada baraj havzasında taşınmazı bulunan başka malikler
tarafından 2014 yılı içinde Bakanlar Kurulunun, taşınmazların acele
kamulaştırılmasına ilişkin EPDK’ya yetki tanıyan 18/6/2012 ve 30/7/2012 tarihli
kararnameleri ile birlikte bunlara dayanılarak EPDK tarafından taşınmazların
kamulaştırılması yolunda tesis edilen 2/8/2012 ve 15/8/2012 tarihli işlemlerin
de iptali istemiyle Danıştay Altıncı Dairesinde iki ayrı dava açılmıştır. Daire
tarafından yukarıda anılan gerekçelerle 30/6/2015 tarihinde verilen kararlarla her
iki dava da reddedilmiştir.
22. Ancak söz konusu kararlar İDDK’nın
8/10/2015 tarihli kararlarıyla bozulmuş ve dava konusu Bakanlar Kurulu
kararları ile bunlara dayalı tesis edilen EPDK işlemlerinin iptaline karar
verilmiştir. Bakanlar Kurulu kararının iptalinin başvurucular tarafından açılan
davaya ilişkin olarak verilen kararlarla aynı gerekçeye dayandığı
anlaşılmaktadır. Kararların gerekçesinde ayrıca, EPDK tarafından tesis edilen
kamulaştırma işlemleri yönünden de değerlendirme yapılmıştır. Kararlarda, Daire
kararında Bakanlar Kurulunca alınan acele kamulaştırma kararının sadece
Mahkemece taşınmaza el konulmasına ilişkin karara dayanak teşkil ettiğinin
belirtilmiş olması nedeniyle acele kamulaştırma ile olağan kamulaştırmanın
hukuki niteliği irdelenmiştir. İDDK, acele kamulaştırmada taşınmaz mülkiyetine
el konulmasından sonraki aşamalarda yapılan normal kamulaştırma sürecine
ilişkin işlemlerin acele kamulaştırma sürecinin bir parçası olarak
değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Kararlarda sonuç olarak EPDK’nın
kamulaştırma işlemlerinin, dayanağı olan Bakanlar Kurulu kararlarından bağımsız
değerlendirilemeyeceği ifade edilerek bunların da hukuka aykırı olduğu
belirtilmiştir.
23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen tescile ilişkin 9/9/2014,
31/10/2014, 14/11/2014 ve 9/1/2015 tarihli kararların başvuruculara 16/10/2015,
27/10/2015 ve 9/11/2015 tarihlerinde tebliği üzerine 10/11/2015 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
24. 2942 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin ilgili bölümleri
şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde
uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri
bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine
müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin,
peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise
taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
…
Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak
tebligatta;
…
f) 14 üncü maddede
öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal
davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı
aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği
ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın
kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği,
…
… İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi
adına yatırıldığına veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda, ileride
ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun
ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma
bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve
paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların
bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak
sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı
mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece,
idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre
işlem yapılır.”
25. 2942 sayılı Kanun’un 27. Maddesi şöyledir:
“3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt
savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar
Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü
durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri
dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile
mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde
uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal
sahibi adına (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.)
10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya
yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.
Bu Kanunun 3 üncü
maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak
kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir.”
26. 2942 sayılı Kanun’un 3. Maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Bakanlar Kurulunca kabul olunan, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların
yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla yapılacak
kamulaştırmalarda, bir gerçek veya özel hukuk tüzelkişisine ödenecek
kamulaştırma bedelinin o yıl Genel Bütçe Kanununda gösterilen miktarı, nakden
ve peşin olarak ödenir. Bu miktar, kamulaştırma bedelinin altıda birinden az
olamaz. Bu miktarın üstünde olan kamulaştırma bedelleri, peşin ödeme
miktarından az olmamak ve en fazla beş yıl içinde faiziyle birlikte ödenmek
üzere eşit taksitlere bağlanır. Taksitlere, peşin ödeme gününü takip eden
günden itibaren, Devlet borçları için öngörülen en yüksek faiz haddi
uygulanır.”
27. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
705. Maddesi şöyledir:
“Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille
olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”
B. Kamulaştırma Usulü
28. 2942 sayılı Kanun’un 3. Maddesine göre kamulaştırma
yapılabilmesi için öncelikle idarenin ödenek temin etmesi gerekmektedir. İdare,
yeterli ödeneği temin ettikten sonra kamu yararı kararı alır. Kamu yararı
kararından sonra kamulaştırılacak taşınmaz belirlenir. Kamulaştırılacak
taşınmazın belirlenmesinin akabinde kamulaştırma kararı alınır. Bununla
birlikte onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve
projeye göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve
bu kararın onaylanmasına gerek yoktur. 2942 sayılı Kanun’un 8. Maddesine göre
idarenin kamulaştırma kararı aldıktan sonra öncelikle satın alma usulünü
uygulaması gerekmektedir. Satın alma usulünde idarenin teklif edeceği bedel,
idare içinde oluşturulan bir kıymet takdir komisyonunca belirlenir. Tarafların
satın alma usulüyle bir sonuca ulaşamamaları durumunda 24/4/2001 tarihli ve
4650 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki dönemden farklı olarak bedel
tespiti ve tescil için malikin değil idarenin yetkili asliye hukuk mahkemesinde
dava açması gerekmektedir. Asliye hukuk mahkemesince 2942 sayılı Kanun’da
belirtilen usul uyarınca tespit edilen bedelin tamamı veya taksitle ödeme
koşullarının bulunması durumunda ilk taksidinin
nakden veya hesabına yatırılarak malike ödenmesinden sonra tescil kararı
verilir. Kararın tescile ilişkin hüküm fıkrası kesin olup bedele ilişkin hüküm
fıkrasına karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Mülkiyetin idareye geçmesi
mahkemece tescil kararı verilmesi ile olur.
29. Öte yandan 2942 sayılı Kanun’un 14. Maddesi uyarınca malikin
kamulaştırma kararının iptali istemiyle idari yargıda dava açması da mümkündür.
Kural olarak bu davanın açılması, idare tarafından açılan bedel tespiti ve
tescil davasını etkilemez. Diğer bir ifadeyle asliye hukuk mahkemesi, idari
yargıda kamulaştırma işlemine karşı açılan iptal davasını bekletici mesele
yapmak zorunda değildir. Bununla birlikte 2942 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin
on dördüncü fıkrası uyarınca kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda açılan
davada yürütmenin durdurulması kararı verilmesi durumunda asliye hukuk
mahkemesince idari yargıdaki davanın bekletici mesele olarak kabul edilmesi
zorunludur.
C. Acele Kamulaştırma
Usulü
30. Olağan kamulaştırma usulünde idarenin taşınmaza el koyması
ancak taşınmazın idare adına tescilinden sonra mümkün olabilmektedir.
Taşınmazın tescili ise tarafların anlaşamaması durumunda yukarıda ifade
edildiği üzere ancak asliye hukuk mahkemesince verilecek tescil kararı üzerine
gerçekleşir. Bununla birlikte idare bazı durumlarda taşınmaza hemen ihtiyaç
duyabilir. Bu durumda kamulaştırma sürecinin neticelenmesinin beklenmesi kamu
hizmetlerinin yürütülmesinde ciddi aksamalara yol açabilir. Kanun koyucu bu
gibi sakıncaların belli ölçüde bertaraf edilmesi amacına yönelik olarak 2942
sayılı Kanun’un 27. Maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma usulünü
öngörmüştür. Anılan maddede düzenlenen “acele kamulaştırma usulü” idareye
kamulaştırma işlemlerinin neticelenmesini beklemeden kamulaştırılan taşınmaza
el koyma imkânı tanıyan olağanüstü bir kamulaştırma usulüdür.
31. Buna göre (1) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa
Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacının doğması, (2)
aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar alınacak
hâllerde, (3) özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda, gerekli olan
taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler
sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde
o taşınmaz malın kanunda belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit edilecek
değeri idare tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el
konulabilir.
32. Acele kamulaştırma usulü, olağan kamulaştırmada malik lehine
getirilen usule ilişkin güvenceleri bertaraf etmemekte; yalnızca bu usullerin
işletilmesinden önce idareye, kamulaştırılacak taşınmaza el koyma imkânı
tanımaktadır. Taşınmaza el konulduktan sonra idare tarafından öncelikle satın
alma yolunun işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumunda ise asliye hukuk
mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davası açılması gerekmektedir. Bu davada
belirlenecek bedelin el koyma istemiyle açılan davada belirlenen bedelden
yüksek olması durumunda aradaki fark, idare tarafından malike; düşük olması
durumunda ise malik tarafından idareye ödenir.
33. Acele kamulaştırma uygulanabilecek hâllerden biri olan “aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar verilmesi” hâlinin söz
konusu olduğu durumlarda idarenin acele kamulaştırma kararı alabilmesi için
öncelikle Bakanlar Kurulunca kamulaştırma ihtiyacı duyulan proje veya yatırımın
aciliyet niteliği taşıdığına karar vermesi
gerekmektedir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucular, Danıştay Altıncı Dairesince 19/3/2014 tarihli kararla,taşınmazlarının EPDK
tarafından acele kamulaştırılmasına yetki tanıyan Bakanlar Kurulu kararının
yürütmesinin durdurulması üzerine 2942 sayılı Kanun’un 10. Maddesi uyarınca
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından idari yargıda görülen davanın bekletici
mesele yapılması gerekirkenyargılama sırasında gerek
yazılı gerekse sözlü olarak defalarca dile getirmelerine rağmen tescil kararı
verildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, Danıştay kararıyla hukuka aykırılığı
saptanan acele kamulaştırma işlemine dayanılarak taşınmazlarının idare adına
tescil edilmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Başvurucular ayrıca Danıştay Altıncı Dairesinin Bakanlar
Kurulu kararının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin kararının uygulanmaması
nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği şikâyetinde bulunmuşlardır.
37. Bakanlık görüş yazısında, Bakanlar Kurulunun acele
kamulaştırma kararı İDDK tarafından iptal edilmiş ise de kamu yararı ile bireysel
yarar arasındaki orantılılık ilkesi değerlendirilirken kamulaştırma bedelinin
tespiti, tescile ilişkin Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile idari yargı
sürecinin bir bütün olarak dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık,
kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki denge irdelenirken somut olaydaki
baraj inşaatının büyük enerji ve sulama projeleri kapsamında
gerçekleştirilmesi, söz konusu barajın bir ekonomik yatırım olarak ortaya
atılması, bölgede yaşayan insanların sosyal ve ekonomik yaşamlarına olumlu
katkı sağlaması, doğal yaşamdaki kaybın daha az önem taşıması gibi unsurların
da gözönünde bulundurulması gerektiğini ifade
etmiştir. Bakanlık ayrıca Danıştay Altıncı Dairesinin yürütmenin durdurulması
kararının kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasına ilişkin olmayıp
acele kamulaştırma işlemiyle ilgili olduğu değerlendirilerek Mahkemece verilen
kararda bariz bir takdir hatasının varlığından söz edilemeyeceğini savunmuştur.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın “Mülkiyet
hakkı” kenar başlıklı 35. Maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
39. Anayasa’nın 46. Maddesi şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. “
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
41. Başvurucular, Danıştay Altıncı Dairesinin Bakanlar Kurulu
kararının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin kararının uygulanmaması nedeniyle
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği şikâyetinde bulunmuş iseler de
başvuru dilekçesi bir bütün olarak dikkate alındığında bu karara ilişkin asıl
yakınılan hususun Asliye Hukuk Mahkemesince idari yargıda görülen davanın
bekletici mesele olarak kabul edilmemesi olduğu anlaşılmaktadır. Asliye Hukuk
Mahkemesince bu kararın dikkate alınmasının gerekip gerekmediği hususunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuniliği bağlamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b.Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
43. Başvuru konusu olayda EPDK tarafından Bakanlar Kurulunun
18/6/2012 ve 30/7/2012 tarihli aciliyet kararlarına
dayanılarak tesis edilen 2/8/2012 ve 15/8/2012 tarihli işlemlerle taşınmazların
acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesinin
9/9/2014, 31/10/2014, 14/11/2014 ve 9/1/2015 tarihli kararlarıyla da
başvurucuların mülkiyetinde bulunan taşınmazların Hazine adına tesciline
hükmedilmiştir. Başvuruculara ait taşınmazların mülkiyetinin devletin üstün
buyurma gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale
teşkil ettiği açıktır.Somut
olayda müdahalenin kamulaştırma kararıyla mı yoksa tescil kararıyla mı
gerçekleştiğinin tespiti önem taşımaktadır.
44. 4721 sayılı Kanun’un 705. Maddesinin birinci fıkrasında,
taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescil şartına bağlı kılınmakla birlikte
anılan maddenin ikinci fıkrasında, bu kuralın istisnalarına yer verilmiş ve
miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda
öngörülen diğer hâllerde mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı belirtilmiştir.
Buna göre kamulaştırmada mülkiyet, kamulaştırma kararının alınmasıyla
kazanılmaktadır. Bu durumda kamulaştırma davalarında mahkemenin vereceği tescil
kararı, kurucu değil tespit edici bir vasıf taşımaktadır. Dolayısıyla taşınmazın
mülkiyeti, kamulaştırma kararıyla idareye geçeceğinden müdahalenin de
kamulaştırma kararıyla birlikte gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
45. Anayasa’nın 35. Maddesi ve mülkiyet hakkına temas eden
hükümler içeren, kıyılara ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44.,
kamulaştırmayı düzenleyen 46., tarih, kültür ve tabiat varlıklarının
korunmasına ilişkin 63., tabii servet ve kaynaklara ilişkin 168., ormanlara
ilişkin 169. Ve 170. Maddeleri ile müsadereye ilişkin 28. Maddesinin sekizinci
fıkrası, 30. Maddesi, 38. Maddesinin onuncu fıkrası dikkate alındığında Anayasa’nın
mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir.
Anayasa’nın 35. Maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip
olduğu belirtilmek suretiyle “mülkten barışçıl yararlanma hakkı”na
yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 55).
46. Anayasa’nın 35. Maddesinin ikinci fıkrasında genel olarak
mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda “mülkten
yoksun bırakma”nın şartlarının genel çerçevesi de
çizilmiştir. Öte yandan Anayasa’nın 46. Maddesinde taşınmaz mülkiyetinden
yoksun bırakma yolu olan kamulaştırma usulü özel olarak düzenlenmiştir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 56).
47. Anayasa’nın 35. Maddesinin son fıkrasında mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Zira mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamaması, devletin mülkiyetin kullanımının toplum yararına uygun olarak
düzenleyebilmesini gerektirmektedir. Bu durumda da devletin “mülkiyetin
kullanımını kontrol” yetkisine
sahip olduğunun kabulü zorunlu hâle gelmektedir. Ayrıca Anayasa’nın kıyılara
ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44., tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının korunmasına ilişkin 63., tabii servet ve kaynaklara ilişkin 168.,
ormanlara ilişkin 169. Ve 170. Maddeleri ile müsadereye ilişkin 28. Maddesinin
sekizinci fıkrası, 30. Maddesi ve 38. Maddesinin onuncu fıkrasında, devlet
tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 57).
48. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet
hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki
müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde
ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin
kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya
sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel
nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının
kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma
hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir. Bununla birlikte
özellikle kamu otoritelerinin doğrudan mülkün kullanımına yönelik olmayan ancak
sonuçları itibarıyla mülkiyet hakkını etkileyen müdahaleleri mülkten barışçıl
yararlanma hakkına müdahale kapsamında görülmelidir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 58).
49. Kamulaştırma kararı başvurucuların taşınmazlarının Hazinenin
mülkiyetine geçmesi sonucunu doğurduğundan bu müdahalenin ikinci kural olan “mülkiyetten
yoksun bırakma” kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
50. Anayasa’nın 13. Maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
51. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa’ya uygun
düşmesi için Anayasa’nın 35. Maddesi ile 13. Maddesindeki düzenlemelere uygun
olarak yapılması gerekmektedir. Anayasa’nın 35. Maddesinin ikinci fıkrasında
mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği
belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda
öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. Maddesi
de “hak ve özgürlüklerin ancak kanunla
sınırlanabileceğini” temel bir ilke olarak benimsemiştir.
52. Anayasa’nın 46. Maddesine göre özel mülkiyetteki bir
taşınmaz -kamu yararı amacıyla ihtiyaç duyulması hâlinde gerçek karşılığı peşin
ödenmek ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla- kamulaştırılarak kamu
hizmetine tahsis edilebilir veya irtifak hakkı kurularak kamu yararı amacıyla
kullanımı sınırlandırılabilir. Dolayısıyla idarenin ihtiyaç duyduğu özel
mülkiyetteki taşınmazları edinme yolu kamulaştırma usulüdür (AYM, E.2010/83,
K.2012/169, 1/11/2012).
53. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun’da
düzenlenmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere 2942 sayılı Kanun uyarınca
kamulaştırma yapılabilmesi için ödenek temini, kamu yararı kararı alınması ve
kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi süreçlerinden sonra yetkili idare
tarafından kamulaştırma kararı alınması gerekmektedir. Kamulaştırma kararı,
özel mülkiyette bulunan taşınmazın kamu mülkiyetine geçmesiyle sonuçlanan
kamulaştırma sürecinin kurucu unsuru niteliğini taşımaktadır. Yetkili idare
tarafından hukuka uygun bir şekilde verilen bir kamulaştırma kararı bulunmadan
kamulaştırmanın sonraki aşamalarına geçilmesi mümkün değildir (bkz. §§ 28, 29).
54. Acele kamulaştırma usulünün uygulandığı durumlarda da
usulüne uygun olarak verilen bir acele kamulaştırma kararının bulunması
gerekmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere (bkz. §§ 30-33) acele kamulaştırma;
(1) 3634 sayılı Kanun’un uygulanmasında yurt savunması ihtiyacının doğması
hâlinde, (2) aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar
verilecek hâllerde, (3) özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda
başvurulabilen ve idareye kamulaştırma kararının kesinleşmesinden önce
kamulaştırılan taşınmaza el koyma yetkisi tanıyan istisnai bir usuldür. Acele
kamulaştırma usulü, olağan kamulaştırmada malik lehine getirilen usule ilişkin
güvenceleri bertaraf etmemekte; yalnızca bu usullerin işletilmesinden önce
idareye, kamulaştırılacak taşınmaza el koyma imkânı tanımaktadır. İdare
tarafından, taşınmaza el konulduktan sonra öncelikle satın alma yolunun
işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumda ise asliye hukuk mahkemesinde bedel
tespiti ve tescil dava açılması gerekmektedir.
55. Acele kamulaştırma usulünün uygulanması imkânı getirilen
hâllerden biri olan “aciliyetine Bakanlar Kurulunca
karar verilmesi” hâlinin söz konusu olduğu durumlarda idarenin acele
kamulaştırma kararı alabilmesi için öncelikle Bakanlar Kurulunca kamulaştırma
ihtiyacı duyulan proje veya yatırımın aciliyet
niteliği taşıdığına karar verilmesi gerekmektedir. Bakanlar Kurulunca ilgili
proje veya yatırımın acelelik niteliği taşıdığı
yolunda karar verilmeden ve bu karara dayanılarak yetkili idarece acele
kamulaştırma kararı alınmadan kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması, yapılan
müdahaleyi hukuka aykırı hâle getirebilir.
56. Başvuru konusu olayda Bakanlar Kurulunca 18/6/2012 ve
30/7/2012 tarihli kararnamelerle Elazığ ilinde inşa
edilecek olan Pembelik Barajı’nın havzasında bulunan ve kararname eklerinde tek
tek sayılan taşınmazların kamulaştırılmasında aciliyet
bulunduğuna 2942 sayılı Kanun’un 27. Maddesi uyarınca karar verilmiştir. Öte
yandan EPDK’nın 2/8/2012 ve 15/8/2012 tarihli kararlarıyla Bakanlar Kurulu
kararlarında sayılan taşınmazlar hakkında acele kamulaştırma kararı
verilmiştir.
57. Başvurucular tarafından Bakanlar Kurulunun 18/6/2012 tarihli
kararnamesinin iptali istemiyle Danıştay Altıncı Dairesi nezdinde açılan davada
19/3/2014 tarihli kararla, acele kamulaştırma yapılmasını gerektiren hâllerin
ortaya konulmadığı ve aciliyet hâlinin, üstün kamu
yararı ve kamu düzeninin korunmasını gerektiren hâllerin açıklanmadığı
gerekçeleriyle yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.
58. Danıştay Altıncı Dairesi 30/6/2015 tarihli esas kararında,
daha önce yürütmenin durdurulmasına ilişkin 19/3/2014 tarihli kararında
açıkladığı görüşünü değiştirerek davayı reddetmiş ise de anılan kararın temyizi
üzerine İDDK’nın 8/10/2015 tarihli kararıyla Daire
kararı bozulmuş ve dava konusu Bakanlar Kurulu kararının iptaline kesin olarak
karar verilmiştir. Kararların gerekçesinde, Kanun’da istinai
bir yöntem olarak düzenlenen acele kamulaştırma usulünün uygulanabilmesinin
olağanüstü durumların varlığını gerekli kılması, kamu yararı ve kamu düzeninin
sağlanmasının amaçlanması ve ayrıca Bakanlar Kurulunca durumun aciliyetine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ve somut
olayda bu koşullar gerçekleşmediğinden Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı
olduğu açıklanmıştır.
59. Başka malikler tarafından Bakanlar Kurulunun, taşınmazların
acele kamulaştırılmasına ilişkin EPDK’ya yetki tanıyan 18/6/2012 ve 30/7/2012
tarihli kararnameleri ile birlikte bunlara dayanılarak EPDK tarafından
taşınmazların acele kamulaştırılması yolunda tesis edilen işlemlerin de iptali
istemiyle Danıştay Altıncı Dairesinde açılan iki ayrı davada Dairece davaların
reddi yolunda verilen kararlar, İDDK’nın 8/10/2015
tarihli kararlarıyla bozulmuş ve dava konusu Bakanlar Kurulu kararları ile
bunlara dayalı tesis edilen EPDK işlemlerinin de iptaline karar verilmiştir. Anılan kararların gerekçesinde, acele
kamulaştırmada taşınmaz mülkiyetine el konulmasından sonraki aşamalarda yapılan
normal kamulaştırma sürecine ilişkin işlemlerin acele kamulaştırma sürecinin
bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kararlarda sonuç
olarak EPDK tarafından tesis edilen kamulaştırma işlemlerinin dayanağı olan
Bakanlar Kurulu kararlarından bağımsız değerlendirilemeyeceği ifade edilerek
bunların da hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla İDDK tarafından
Bakanlar Kurulunca alınan aciliyet kararının EPDK’nın
acele kamulaştırma kararının dayanağını oluşturduğu ve ilkinin hukuka aykırı
olmasının ikincisini kendiliğinden hukuka aykırı kılacağı kabul edilmiştir.
60. Öte yandan EPDK tarafından ayrıca, satın alma usulünün
işletilmesi girişimlerinin başarıya ulaşmaması üzerine 16/5/2013 tarihinde
başvuruculara karşı Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde bedel tespiti ve
tescil davası açılmıştır. Başvurucular tarafından Danıştay Altıncı Dairesinin
yürütmeyi durdurma kararı vermiş olması nedeniyle 2942 sayılı Kanun’un 10. Maddesi
uyarınca bekletme kararı verilmesi gerektiği yolunda öne sürülen itirazlar
Mahkemece yerinde görülmeyerek bedel tespiti yapılmış ve 9/9/2014, 31/10/2014,
14/11/2014 ve 9/1/2015 tarihli kararla tescil hükmü kurulmuştur. Mahkeme,
Danıştay Altıncı Dairesinde görülen davanın konusunun EPDK tarafından tesis
edilen kamulaştırma işlemi olmadığı ve anılan kararla verilen yürütmenin
durdurulması kararının kamulaştırma işlemine ilişkin bulunmadığı gerekçesine
dayanmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucuların taşınmazlarına el konulmak suretiyle
acele kamulaştırmanın tamamlanması nedeniyle Danıştay kararının uygulanma
kabiliyetinin bulunmadığını da gerekçesinde belirtmiştir.
61. 2942 sayılı Kanun’un 10. Maddesinin on dördüncü fıkrasında,
14. Maddede belirtilen süre içinde kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri
tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de
yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde mahkemece, idari yargıda
açılan davanın bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem
yapılacağı hükme bağlanmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesince, Danıştay Altıncı
Dairesinde görülen davanın konusunun ve dolayısıyla yürütmesi durdurulan
işlemin EPDK tarafından tesis edilen kamulaştırma işlemi değil Bakanlar
Kurulunun aciliyet kararı olduğu gerekçesiyle
bekletme kararı verilmeyerek yargılamaya devam edildiği anlaşılmıştır.
62. Görüldüğü üzere acele kamulaştırmada, Mahkeme kararına
istinaden taşınmaza el konulmasından sonra başlayan sürecin acele kamulaştırmanın
devamı niteliğinde mi yoksa ondan bağımsız ayrı bir kamulaştırma süreci mi
olduğu hususunda iki farklı yargı organı arasında görüş farklılığı
bulunmaktadır. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla
yorumun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece
mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin, bireysel
başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması
bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz (Mehmet
Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).
63. Bununla birlikte iki yargı kolu arasındaki acele el koymadan
sonraki sürecin niteliği hususundaki görüş ayrılığı, Bakanlar Kurulunun
18/6/2012 ve 30/7/2012 tarihli aciliyet kararları ile
bunlara dayanılarak EPDK tarafından taşınmazların acele kamulaştırılması
yolunda tesis edilen 2/8/2012 ve 15/8/2012 tarihli işlemlerin idari yargı
kararlarıyla iptal edildiği gerçeğini değiştirmemektedir. Yukarıda ifade
edildiği üzere kamulaştırmada mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden olgu
(mülkiyetin devrini sağlayan) tescil kararı değil kamulaştırma kararıdır (bkz.
§ 44). Müdahale teşkil eden olgunun hukuka aykırı olduğu kesinleşmiş yargı
kararıyla sabittir. Asliye Hukuk Mahkemesince kurulan tescil hükmünün acele
kamulaştırma sürecinin bir parçası olup olmadığı ve dolayısıyla hukuki
temelinin bulunup bulunmadığı hususundaki tartışma, kamulaştırma kararının
hukuka aykırılığını etkilememektedir.
64. Sonuç olarak somut olayda, Elazığ
ilinde tesis edilecek Pembelik Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin yapımı
amacıyla kararname eklerinde tek tek sayılan taşınmazların EPDK’ya acele
kamulaştırma yetkisi tanıyan Bakanlar Kurulu kararı ile buna dayanılarak EPDK
tarafından tesis edilen acele kamulaştırma kararının iptal edilmiş olması
nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı
anlaşılmaktadır.
65. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
B. Diğer İddialar
66. Başvurucular, günlük yaşamlarını sürdürdükleri köylerinin
büyük bir kısmına hukuka aykırı acele kamulaştırma kararıyla el konulması
nedeniyle sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar
verildiğinden ayrıca bu iddiaların incelenmesine gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. Maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
68. Başvurucular, mülkiyet haklarının ihlali nedeniyle 192.000
TL, ödenen vekâlet ücretleri nedeniyle 8.000 TL olmaküzere
toplam 200.000 TL maddi tazminat; adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
50.000 TL, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ihlali nedeniyle
50.000 TL olmak üzere toplam 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde
bulunmuşlardır.
69. Başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
70. Başvurucuların, hukuka aykırı olduğu saptanan kamulaştırma
kararı sonucu mülklerinden mahrum kalmaları nedeniyle oluşan kayıplarının
giderilmesi gerekmektedir. Başvurucuların kayıpları, Hazine adına tescil edilen
taşınmazların ancak gerçek karşılığının başvuruculara ödenmesi suretiyle
giderilebilir. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden hukuka aykırı
tescil kararlarının verildiği yargılamalar sonucunda başvurucular aleyhine
hükmedilen vekâlet ücretlerinin de karşılanması gerekmektedir.
71. Başvurucuların taşınmazlarının kamulaştırılması nedeniyle
Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılamalarda taşınmazların bedelleri tespit
edilmiş, acele kamulaştırma kararından sonra taşınmazlara el konulmasına
ilişkin olarak açılan davada başvuruculara ödenen tutarlar belirlenerek
düşülmüş, kalan kısım ise başvurucular adına açılan banka hesaplarına
yatırılmıştır. Mahkeme ayrıca nihai olarak belirlenen tazminat bedeline dava
tarihinden dört ay sonraki tarihten itibaren yasal faiz uygulanmasına
hükmetmiştir.
72. Hükümlerin taşınmaz bedeline ilişkin kısmı, başvurucular
tarafından temyiz edilmiş olup temyiz incelemeleri devam etmektedir. Şu hâlde
taşınmazların gerçek bedellerinin belirlenerek başvuruculara ödenmesine yönelik
yargılama süreci devam ettiğinden bu aşamada taşınmaz bedelleri yönünden
tazminata hükmedilmesine gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla taşınmaz bedellerinden
kaynaklanan tazminat isteminin reddi gerekmektedir.
73. Dosyada bulunan Mahkeme kararlarının incelenmesinden bir
dosyada başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmediği, diğer dört
dosyanın her birinde ise başvurucular aleyhine 1.500 TL olmak üzere toplam
6.000 TL vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır. Anılan davaların
tümünde beş davalının bulunduğu görülmektedir. Ancak bunlardan F.A. tarafından
bu dosya kapsamında bireysel başvuruda bulunulmadığından buna isabet eden 1.200
TL’nin düşülmesi gerekir. Bu durumda başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet
ücretleri nedeniyle başvuruculara müştereken 4.800 TL tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekmiştir.
74. Ayrıca hukuka aykırı kamulaştırma kararı nedeniyle
mülklerinden yoksun bırakılmaları nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine
ayrı ayrı ödenmek üzere 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.
75.Başvurucuların diğer maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddi
gerekir.
76. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harcın ve
1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.026,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA’nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Başvurucuların diğer iddialarının incelenmesine GEREK
OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE,
D. Başvuruculara müştereken 4.800 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların her birine ayrı ayrı olmak üzere net 5.000 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. Tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. 226,90 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.026,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
I. Kararın bir örneğinin Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
16/2/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
I. OLAY
1. Elazığ ilinde tesis edilecek
Pembelik Barajı ve Hidroelektrik Santralinin yapımı amacıyla, başvuruculara ait
taşınmazların EPDK tarafından acele olarak kamulaştırılmasına, ilk olarak,
Bakanlar Kurulunun 19.04.2004 tarihli kararıyla karar verilmiş, EPDK'nın 11.11.2010
tarihli kararıyla da bu karara dayalı olarak Baraj havzasında bulunan
taşınmazların kamulaştırılmasına ve kamulaştırma işlemlerinde acele
kamulaştırma usulünün uygulanmasına karar verilmiştir.
2. EPDK'nın 11.11.2010 tarihli kararıyla birlikte Bakanlar
Kurulunun 19.04.2004 tarihli kararının da dava konusu edilmesi ve Danıştay
Altıncı Dairesince 16.04.2012 tarihli kararla, aciliyet
hâlinin değerlendirilmesi hususundaki yetkinin EPDK'ya devredilmesi ve
kamulaştırma işlemlerinin konusu yönünden bir sınır çizilmeksizin EPDK'ya genel
nitelikte bir yetki verilmesi nedeniyle işlemlerin hukuka aykırı olduğu
sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle her iki işlemin de yürütülmesinin durdurulması
üzerine EPDK tarafından 26.04.2012 tarihinde baraj havzasında bulunan taşınmazların
kamulaştırılmasından vazgeçilmesine dair işlem tesis edilmiştir.
3. Ardından yine aynı barajın yapımı amacıyla, Bakanlar
Kurulunun 18.06.2012 tarih ve 3321 sayılı kararıyla, başka birçok taşınmazla
birlikte başvuruculara ait taşınmazların da EPDK tarafından acele olarak
kamulaştırılmasına yeniden karar verilmiştir.
4. EPDK tarafından da 02.08.2012 ve 15.08.2012 tarihlerinde
belirtilen doğrultuda kamulaştırma kararları alınmış ve Karakoçan Asliye Hukuk
Mahkemesine başvurularak söz konusu taşınmazlara el koyma kararı verilmesi
istenmiştir. Mahkemece, tespit edilen bedelin başvuruculara ödenmesi kaydıyla
talebin kabulüne karar verilmiştir.
5. Ardından, kamulaştırma sürecinin tamamlanması için EPDK
tarafından satın alma usulüyle taşınmazların devralınması yolu işletilmiş,
ancak önerilen bedelin başvurucularca kabul edilmemesi üzerine 16.05.2013
tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle Karakoçan Asliye
Hukuk Mahkemesine başvurularak dava açılmıştır.
6. Öte yandan başvurucular tarafından da, Bakanlar Kurulunun
03.07.2012 günlü ve 28342 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 18.06.2012 tarih ve 3321 sayılı kararının iptali istemiyle Danıştay
6. Dairesinde dava açılmış; Dairece 19.03.2014 tarihinde, olayda acele
kamulaştırma yapılmasını gerektiren hâllerin ortaya konulmadığı ve aciliyet hâlinin, üstün kamu yararının ve kamu düzeninin
korunmasını gerektiren hâllerin açıklanamadığı gerekçesiyle kararın
yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
7. Başvurucular kendilerine ait taşınmazlara ilişkin olarak EPDK’ca alınan kamulaştırma kararlarının iptali istemiyle
ise dava açmamışlardır.
8. Bu arada, başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili istemiyle Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesinde
açılan davada, EPDK’ca geri alınan bir kamulaştırma
kararı ile Danıştay tarafından hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilen bir
Bakanlar Kurulu Kararı dayanak gösterilerek açılan bu davanın (bedel tespiti ve
tescil davasının) öncelikle “dava şartı noksanlığı” sebebiyle usulden reddi; bu
yapılmadığı takdirde Danıştay Altıncı Dairesince Bakanlar Kurulunun 18.06.2012
tarih ve 3321 sayılı kararının yürütülmesinin durdurulması yolunda verilen
kararın bekletici mesele yapılması ve anılan davada esas hakkında karar
verilinceye kadar bu davanın bekletilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
9. Öte yandan Danıştay Altıncı Dairesi, 19.03.2014 tarihli
kararıyla yürütülmesinin durdurulmasına karar verdiği 18.06.2012 tarih ve 3321
sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemini, uyuşmazlığın esasına ilişkin
30.06.2015 tarihli kararıyla, görüşünü değiştirerek reddetmiştir. Daire,
Bakanlar Kurulu kararının sadece Mahkemece taşınmaza el konulmasına ilişkin
karara dayanak teşkil ettiğini kabul etmiş, idarenin sonradan olağan
kamulaştırma sürecini başlatmış olmasını ve bu kapsamda taşınmaz bedelinin
tespiti ve tescil davasının da açılmış bulunmasını gözeterek acele kamulaştırma
ve olağan kamulaştırma ayrımı yapılmaksızın davanın konusunun bir bütün olarak
taşınmaz mülkiyetinin kamulaştırılması biçiminde anlaşılması suretiyle inceleme
yapılması gerektiğini ifade etmiştir.
10. Bu karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun
08.10.2015 tarihli kararıyla, kanunda istinai bir
yöntem olarak düzenlenen acele kamulaştırma usulünün uygulanabilmesini
olağanüstü durumların gerekli kılması, kamu yararının ve kamu düzeninin
sağlanmasının amaçlanması ve ayrıca Bakanlar Kurulunca durumun aciliyetine karar verilmesi gerektiği, somut olayda bu
koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle bozulmuş ve dava konusu Bakanlar Kurulu
kararının iptaline kesin olarak karar verilmiştir.
11. Bu arada, baraj havzasında taşınmazı bulunan başka malikler
tarafından, Bakanlar Kurulunun taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin
EPDK'ya yetki tanıyan 18.06.2012 ve 30.07.2012 tarihli kararları ile birlikte
bunlara dayanılarak EPDK tarafından taşınmazların kamulaştırılması yolunda
tesis edilen 02.08.2012 ve 15.08.2012 tarihli işlemlerin de iptali istemiyle
Danıştay Altıncı Dairesinde açılan davalarda verilen ret kararları da Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 08.10.2015 tarihli kararıyla bozulmuş ve dava
konusu Bakanlar Kurulu kararları ile bunlara dayalı tesis edilen EPDK
işlemlerinin iptaline hükmedilmiştir. Kararda, acele kamulaştırma ile olağan
kamulaştırmanın hukuki niteliği irdelenmiş, acele kamulaştırmada taşınmaz
mülkiyetine el konulmasından sonraki aşamalarda yapılan normal kamulaştırma
sürecine ilişkin işlemlerin, acele kamulaştırma sürecinin bir parçası olarak
değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmış, sonuç olarak EPDK'nın kamulaştırma
işlemlerinin, dayanağı olan Bakanlar Kurulu kararlarından bağımsız
değerlendirilemeyeceği ifade edilerek bunların da hukuka aykırı olduğu
belirtilmiştir.
12. Öte yandan, başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili istemiyle açılan davada; Karakoçan Asliye Hukuk
Mahkemesince (09.09.2014, 31.10.2014, 14.11.2014 ve 09.01.2015 tarihli
kararlarla), başvurucular tarafından ibraz edilen yürütmeyi durdurma kararının
kamulaştırma kararına ilişkin olmayıp, Kamulaştırma Kanunu’nda belirtilen
kamulaştırmanın yöntemine (acele kamulaştırmaya) ilişkin olduğu, acele
kamulaştırmanın da yapılıp sonuçlandırıldığı, eldeki davanın konusunun
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası olduğu, acele kamulaştırmaya
ilişkin yürütmeyi durdurma kararının bu davada uygulanma imkânı bulunmadığı,
kamulaştırma işleminin iptali ya da yürütülmesinin durdurulması yolunda
verilmiş bir karar bulunmadığı gerekçeleriyle ileri sürülen iddialara itibar
edilmemiş ve keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, bilirkişiler
tarafından belirlenen değerler dikkate alınarak taşınmazların kamulaştırma
bedelleri takdir edilmiş, belirlenen bedellerden acele kamulaştırma sırasında
ödenen miktarlar düşüldükten sonra kalan kısmın yasal faiziyle birlikte başvuruculara
ödenmesine Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere hükmedilmiş ve ayrıca
taşınmazların Hazine adına tapuya tesciline kesin olarak karar verilmiştir.
13. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen tescile ilişkin
09.09.2014, 31.10.2014, 14.11.2014 ve 09.01.2015 tarihli kararların 16.10.2015,
27.10.2015 ve 09.11.2015 tarihlerinde tebliği üzerine 10.11.2015 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmuştur.
14. Başvurucular, taşınmazlarının EPDK tarafından acele olarak
kamulaştırılmasına yetki tanıyan Bakanlar Kurulu kararının Danıştay Altıncı
Dairesince yürütülmesinin durdurulması nedeniyle, bu durumun, 2942 sayılı
Kanun'un 10. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bekletici
mesele yapılması gerekirken, yargılama sırasında gerek yazılı gerekse sözlü
olarak defalarca dile getirmelerine rağmen bekletici mesele yapılmaksızın kesin
nitelikli olarak tescil kararı verilmesinin, bir başka söyleyişle Danıştay
kararıyla hukuka aykırılığı saptanmış olan acele kamulaştırma kararına
dayanılarak taşınmazlarının idare adına tescil edilmesine karar verilmesinin
mülkiyet haklarının ihlaline neden olduğunu ileri sürmüşlerdir.
II. MEVZUAT
15. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir.
16. Anayasa'nın 46. maddesinde de özel mülkiyetteki bir
taşınmazın, kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılığı peşin
ödenmek ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla kamulaştırılarak kamu
hizmetine tahsis edilebileceği veya üzerinde irtifak hakkı kurularak kamu
yararı amacıyla kullanımının sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.
17. 2942 sayılı Kanun'da ise kamulaştırmanın usul ve esasları düzenlenmiştir.
Kanuna göre, idarece, kamulaştırma kararı aldıktan sonra öncelikle satın alma
usulü uygulanır. Tarafların satın alma usulüyle bir sonuca ulaşamamaları
durumunda, idarece bedel tespiti ve tescil için yetkili asliye hukuk
mahkemesinde dava açılır ve bedelin peşin veya duruma göre taksitle ödenmesi
karşılığında idare adına tesciline karar verilmesi istenilir.
18. Mahkeme, belirlediği duruşma gününü, taşınmaz malın malikine
bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Yapılacak tebligatta kanunda yazılı
diğer hususlarla birlikte 14. maddede öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma
işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim
davası açabilecekleri, 14. maddede öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma
işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve
yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde,
kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma
bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği
belirtilir.
19. Kamulaştırmaya konu taşınmaz maliki/malikleri tarafından da
mahkemece yapılan tebligat tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma
işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim
davası açılabilir. İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek
başına dava hakları vardır. Açılan davaların sonuçları dava açmayanları
etkilemez. 14. maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak
sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı
mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece,
idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre
işlem yapılır. Bir başka söyleyişle malikin kamulaştırma kararının iptali
istemiyle idari yargıda dava açması mümkün olmakla birlikte ilkece bu davanın
açılması, idare tarafından açılan bedel tespiti ve tescil davasını etkilemez.
Ne var ki, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda açılan davada yürütmenin
durdurulması kararı verilmesi durumunda asliye hukuk mahkemesince idari
yargıdaki davanın bekletici mesele olarak kabul edilmesi zorunludur.
20. Asliye hukuk mahkemesince, Kanun'da belirtilen usul uyarınca
tespit edilen bedelin nakden veya duruma göre hesaben
malike ödenmesinden sonra tesciline kararı verilir. Kararın tescile ilişkin
hüküm fıkrası kesin olup bedele ilişkin hüküm fıkrasına karşı temyiz yoluna
başvurulabilir. Mülkiyetin idareye geçmesi mahkemece tescil kararı verilmesi
ile olur.
21. Acele kamulaştırma usulünün uygulandığı durumlarda ise
usulüne uygun olarak verilen bir acele kamulaştırma kararının bulunması; bu
usulün uygulanması imkânını sağlayan hallerden birisi olan "aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar verilmesi"
hâlinin söz konusu olduğu durumlarda da idarenin acele kamulaştırma kararı
alabilmesi için öncelikle Bakanlar Kurulunca bu doğrultuda bir karar alınması
gerekmektedir.
22. Olağan kamulaştırma usulünde idarenin taşınmaza el koyması
ancak taşınmazın idare adına tescilinden sonra mümkün olabilmektedir. Tescil
ise tarafların anlaşamaması durumunda ancak asliye hukuk mahkemesince verilecek
tescil kararı üzerine gerçekleşebilmektedir.
23. "Acele kamulaştırma usulü" idareye, kamulaştırma
işlemlerinin neticelenmesini beklemeden kamulaştırılmasına karar verilen
taşınmaza el koyma imkânı tanıyan bir kamulaştırma usulüdür.
24. Bu usulde; kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak
üzere ilgili idarenin istemi üzerine, bir nevi delil tespiti niteliğindeki bir
el koyma davası sonucunda taşınmazın kanunda belirtilen usule göre Mahkemece
tespit edilecek değerinin, idare tarafından mal sahibi adına bankaya
yatırılması koşuluyla yine Mahkemece el konulmasına karar verilir. Buradaki
bedel taşınmazın nihai kamulaştırma bedeli değildir. Ayrıca, el koyma
davasında, tescile ilişkin olarak bir karar verilemediğinden, davanın kabul
edilmesi sadece el koymaya ilişkin olur ve tapuda asıl malik olan kişinin
değişmesi sonucunu doğurmaz. Bu davanın kabulü idareye ancak el koyduğu
taşınmaz üzerinde kamu yararı bulunan işlemi yapılabilme imkânı verir.
25. İdare tarafından, taşınmaza el konulduktan sonra, taşınmaz
malın mülkiyetinin devrini sağlayabilmek için, öncelikle satın alma yolunun
işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumda ise asliye hukuk mahkemesinde bedel
tespiti ve tescil davası açılması gerekmektedir. Dolayısıyla taşınmaza usulüne
uygun şekilde el konulduktan sonra yapılacak olanlar normal kamulaştırma
sürecine ilişkin işlemlerdir. Bir başka söyleyişle el koymadan sonra yapılacak
olanlar her iki kamulaştırma usulünde de aynıdır.
III. DEĞERLENDİRME
26. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin Anayasa'ya uygun
düşebilmesi için Anayasa'nın 35. maddesi ile 13. maddesindeki düzenlemelere
uygun olarak yapılması gerekmektedir.
27. Başvuru konusu olayda Bakanlar Kurulunca 18.06.2012 ve
30.07.2012 tarihli kararlarla Elazığ ilinde inşa
edilecek olan Pembelik Barajının havzasında bulunan ve kararname eklerinde tek
tek sayılan taşınmazların acele kamulaştırma usulüyle kamulaştırılması yolunda aciliyet kararları alınmış, bu yetkiye istinaden de
EPDK'nın 02.08.2012 ve 15.08.2012 tarihli kararlarıyla anılan taşınmazlar
hakkında acele kamulaştırma kararları verilmiştir.
28. Başvurucular tarafından Bakanlar Kurulu Kararının iptali
istemiyle dava açılırken, taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin EPDK
kararının iptali istemiyle dava açılmamıştır. Bu husus gerek başvuru formu ve
gerekse form ekinde ibraz edilen Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesi kararlarında
açıkça vurgulanmaktadır.
29. Kararda göndermede bulunularak varılan sonuca dayanak alınan
unsurlardan birisi olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun söz konusu
kararına konu dava bir taraftan baraj havzasında taşınmazı bulunan başka
malikler tarafından açılmış bir davadır, diğer taraftan da söz konusu iptal
kararı Asliye Hukuk Mahkemesince tescile ilişkin olarak verilen 09.09.2014,
31.10.2014, 14.11.2014 ve 09.01.2015 tarihli kararlardan daha sonra 08.10.2015
tarihinde verilmiş olan bir karardır. Öte yandan başvurucular tarafından açılan
davada verilen iptal kararı da Bakanlar Kurulu Kararının iptaline ilişkin bir
karardır.
30. Hal böyle olunca, her iki kararında kanunilik unsuru
açısından olaya etkisinin tartışılması gerekmektedir.
31. Bilindiği üzere iptal davaları, kişisel, güncel ve meşru bir
menfaati ihlal edilenler tarafından açılabilen davalardır. Bu nedenle de iptal
davası açan ile iptali istenilen işlem arasında mutlaka belirtilen nitelikte bir
menfaat bağının olması gerekir.
32. Olayda EPDK tarafından tesis edilmiş olan kamulaştırma
kararı tek bir işlem formatında aynı gerekçe ile tesis edilmiş olsa da, kararda belirtilen her bir parsel açısından, ayrı ayrı
sonuç doğurucu tekil işlem niteliğindedir.
33. Bu bakımdan, ilkece, birçok parselle ilgili olarak alınan
bir kamulaştırma kararının iptali istemiyle, belli bir parselin
sahibi/sahipleri tarafından açılacak olan bir davada anılan parselin
sahibinin/sahiplerinin iptalini isteyebileceği husus, söz konusu kamulaştırma
işleminin kendi parsellerine ilişkin kısmı olacaktır. Bunun ötesinde,
kamulaştırma işleminin tamamının iptalini isteyebilmesi için, başkalarına ait
parsellerle olan menfaat bağını ortaya koyması gerekir. Bunun yapılmadığı
durumlarda, iptal davalarındaki menfaat koşulu gereğince, belli bir parsel
sahibi tarafından kamulaştırma işleminin tümünün iptali istemiyle açılan bir
davada verilecek olan iptal kararının, sadece davayı açanlara ait parsele
ilişkin olduğunun kabulü gerekir.İptal
kararının gerekçesinin dava konusu işlem açısından genel bir hukuki gerekçe
olması, iptal hükmünün yalnızca davacılar açısından sonuç doğuracağı gerçeğini
değiştirmez. İşlemin niteliği gereğince, iptal hükmü, davanın tarafı olmayan
ama işlemden etkilenen diğer kişilere uygulanmaz.
34. Kararda göndermede bulunulan ve EPDK tarafından alınan
kamulaştırma kararlarına ilişkin bulunan Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu’nun söz konusu kararında diğer taşınmazlara ve taşınmaz sahiplerine
ilişkin bir irdeleme yapılmadığı gibi, davacılar tarafından da kişisel
menfaatleri gereğince, işlemin, işleme konu diğer taşınmazlar bakımından da
iptalinin istendiği yönünde bir açıklama yapıldığına rastlanılmamıştır.
35. Bu bakımdan, baraj havzasında taşınmazı bulunan başka malikler
tarafından açılan davada verilmiş olan ve EPDK’nın acele kamulaştırma kararının
iptaline ilişkin bulunan hükmün, elimizdeki başvuruda kanunilik testinde
kullanılması mümkün değildir.
36. Öte yandan başvurucular tarafından açılan davada verilen
iptal kararı da, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı
üzere Bakanlar Kurulu Kararının iptaline ilişkin bir karardır. Söz konusu
Bakanlar Kurulu Kararı ise diğer taşınmazlarla birlikte başvuruculara ait
taşınmazların da doğrudan kamulaştırıldığına ilişkin bir karar olmayıp, Elazığ ilinde tesis edilecek Pembelik Barajı ve
Hidroelektrik Santralinin yapımı amacıyla kararname ekinde sayılan
taşınmazların EPDK tarafından acele olarak kamulaştırılması yönünde yetki
tanıyan bir karardır. Hal böyle olunca bu kararın da “kanunilik” testinde
doğrudan dikkate alınması gerektiği söylenemez.
37. Olayda, acele kamulaştırmanın olağan kamulaştırmadan farkı olan“el koyma” kararının alındığı
tarih itibarıyla, 18.06.2012 tarih ve 3321 sayılı Bakanlar Kurulu kararının
yürütülmesinin durdurulmasına veya iptaline ilişkin bir karar bulunmamaktadır.
Bu nedenle hukuk aleminde varlığını sürdüren bir Bakanlar Kurulu Kararına ve
yine dava konusu edilmediği için varlığını sürdüren bir kamulaştırma kararına
dayalı olarak gerçekleştirilen hukuka uygun bir “el koyma” kararı
bulunmaktadır. El koyma kararının alınmasıyla birlikte de olayda söz konusu
taşınmaza fiili olarak el atılması imkânı oluşmuş (el atılmış); hal böyle
olunca da, sürecin gereği olarak EPDK tarafından
başvuruculara ait taşınmazların kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili
istemiyle Karakoçan Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış bulunulmaktadır.
38. Yukarıda belirtilen hususlarla birlikte, el koymadan sonra
yapılacak olanların her iki kamulaştırma usulünde de aynı olduğu, olayda da
başvuruculara ait taşınmazlara hukuka uygun biçimde el konulduktan sonra olağan
kamulaştırma prosedürünün izlendiği, başvurucular tarafından Bakanlar Kurulu
Kararının iptali istemiyle dava açılırken taşınmazlarının kamulaştırılmasına
ilişkin EPDK kararının iptali istemiyle dava açılmadığı, nihayetinde taşınmazın
bedelinin tespiti ve idare adına tescil edilmesi istemli davanın açıldığı tarih
itibarıyla kanunun aradığı anlamda verilmiş herhangi bir yürütmenin
durdurulması kararının da bulunmadığı dikkate alındığında, olaydaki kanunilik
unsurunun, sürecin bütününün dikkate alınması suretiyle değerlendirilmesi
gerekmektedir.
39. Bu yapıldığında da tarafımızca başvurucuların mülkiyet
hakkına yapılan müdahalede kanunilik unsuru açısından bir sorun bulunmadığı
sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla olayda ölçülülük testine geçilmesi
gerekir.
40. Dosya kapsamına göre, gerek
kamulaştırma kararı, gerekse kamulaştırmanın acele yöntemle yapılmasına ilişkin
Bakanlar Kurulu kararı, kamu yararı amacı doğrultusunda, büyük enerji ve sulama
gibi, bölgede yaşayan insanların sosyal ve ekonomik yaşamlarına olumlu katkı
sağlamak gibi kamusal ihtiyaç niteliği haiz enerji yatırımının bir an önce
yapılabilmesi için ilgili taşınmazlara el koyma imkânının sağlanması amacıyla
tesis edilmiştir. Olaya, kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki orantılılık
ilkesi açısından bakıldığında ölçülülük unsuru açısından da bir ihlalin
gerçekleşmediği sonucuna varılmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edilmediği görüşüyle
karara katılmıyorum.