TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDAL PEKTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/1771)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Erdal PEKTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. İhsan
Nuri TEZEL
|
I. BAŞVURU KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ayırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık cevabında, başvuru ile ilgili görüş
bildirilmeyeceği ifade edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2004 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığında
astsubay olarak göreve başlamıştır.
9.İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ve kamuoyunda askerî casusluk soruşturması adıyla
anılan soruşturma kapsamında şüpheli O.S.nin evinde
yapılan aramada el konulan dijital depolama cihazlarının içinde başvurucunun
cinsel ilişki görüntülerinin ve cinsel içerikli fotoğraflarının bulunduğu
iddiası ile başvurucu hakkında idari tahkikat başlatılmıştır.
10. Söz konusu tahkikatı yürütmekle görevlendirilen İstihbarat
Başkanlığı görevlileri tarafından 24/6/2013 tarihinde başvurucunun ifadesi
alınmıştır. İfade tutanağında başvurucuya söz konusu görüntü kayıtları
hakkındaki bilgisi ve video kayıtlarının üçüncü şahısların eline nasıl geçtiği
sorulmuştur. Başvurucu, sorulan soruları ayrıntılı olarak yanıtlamış ve ifade
tutanağını imzalamıştır.
11. Tahkikat sonucunda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK)
itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranışta bulunduğu belirtilerek
27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 94.
maddesi uyarınca başvurucu hakkında 26/8/2013 tarihinde TSK'dan ayırma işlemi
tesis edilmiştir.
12. Başvurucu TSK'dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; çok
sayıda takdir belgelerinin bulunduğunu, hiç bir
disiplin cezası bulunmadığını, çok başarılı çalışmaları olduğunu, özel yaşamına
ait unsurların kurum disiplinini ve düzenini tehdit eden bir yönü bulunmadığını
ileri sürmüştür. Başvurucu, bekâr olduğu dönemde yaşadığı ilişkilere ait hukuka
aykırı şekilde ele geçirilen görüntüler nedeniyle TSK'dan çıkarma cezası
verilmesinin ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu iddia etmiştir.
13. AYİM Birinci Dairesi 11/6/2014 tarihinde, oyçokluğuyla
davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde, başvurucunun bazı kadınlar ile
yaşadığı cinsel ilişkileri kayda almayı alışkanlık hâline getirmesinin genel
ahlak kurallarına uymadığı, anılan kayıtları muhafaza edemeyen başvurucunun
kayıtların alenileşmesinde kusuru olduğu vurgulanarak idarenin takdir yetkisini
objektif ve kamu yararı ile birey yararı dengesini gözeterek kullandığı
sonucuna varılmıştır.
14. İki hâkim üye karara muhalif kalmıştır. Muhalif üye
görüşlerinde 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin
Kanunu'nun geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan hükmün
Anayasa'ya aykırı olduğu, bu hükme karşı daha önce Anayasa Mahkemesine yapılmış
olan başvurunun sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Esas yönünden ise 6413 sayılı Kanun'da öngörülen makamlar tarafından ve bu
Kanun'da belirtilen usuller dikkate alınarak işlem tesis edilmesi gerekirken
926 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması nedeniyle işlemin hukuka aykırı
olduğu ifade edilmiştir.
15. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 29/12/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu vekili tarafından 20/1/2015tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında TSK'da görev
yapan askerî personel hakkında ahlaki nedenlerle ayırma işlemi tesis edilmesine
dayanak oluşturan mevzuata (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 23-30) ve benzer durumlara ilişkin
uluslararası hukuka (Yaşar Türkmen,
B. No: 2014/5418, 15/2/2017, §§ 26-33) yer vermiştir.
18. 6413 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında yer alan "... Söz konusu
yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar 926 sayılı Kanunun, bu Kanunun 45 inci
maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.” hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu ileri
sürülmüştür. Anayasa Mahkemesinin 3/7/2014 tarihli ve E. 2014/24, K.2014/122
sayılı kararıyla itirazın reddine hükmedilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; TSK'da görev yaptığı sürede sicillerinin çok iyi
derecede olduğunu, bekâr olduğu dönemde yaşadığı ilişkilere ait görüntülerin
nasıl ele geçirildiğini bilmediğini, özel hayatını görevine yansıtmadığını,
görüntülerin kendisi tarafından alenileştirmediğini belirtmiştir. Başvurucu
hukuka aykırı olarak ele geçirilen özel hayatı kapsamındaki görüntüler esas
alınarak yapılanayırma işleminin ölçüsüz olduğunu
ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca AYİM'in yapısı ve
çalışma usulü nedeniyle tarafsız bir mahkeme olmadığınıbelirterek
özel hayatın gizliliği hakkı ile adil yargılanma hakkınınihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ...saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine
dokunulamaz."
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki nitelendirmesini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde;
başvurucunun temel iddiasını, özel hayat alanına ilişkin olan ve hukuka aykırı
yöntemler kullanılarak elde edilen birtakım bilgilere dayanılarak TSK'dan
ayırma işlemi tesis edilmesi oluşturmaktadır. Bu nedenle başvurunun özel
hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Özel hayatına ilişkin hususlar gerekçe gösterilerek disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle
başvurucu hakkında TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesinin özel hayatın
gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır (Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 34; G.G., § 43).
25. Anılan müdahalenin ihlal oluşturmaması için Anayasa'nın 13.
maddesinde düzenlenen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
ölçütlerine uygun olması gerekir.
26. Ayırma işlemine dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri
dikkate alındığında müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütüne uygun
olduğu, askerî disiplinin ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin
sağlanması, bu itibarla millî güvenliğin korunması şeklinde meşru amaç taşıdığı
anlaşılmaktadır (Ata Türkeri, §§
40-41; G.G., §§ 51-53; Yaşar Türkmen, §§ 50-58).
27. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık
altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere
başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden
bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün
parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B.
No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
28.Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idarenin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayata saygı
hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Ata Türkeri, § 45).
29. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660,
21/1/2015, § 52). Öte yandan mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına
veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu
zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel yaşamın
gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu
olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara
yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi
gerekçelerin varlığı şarttır(Ata Türkeri, § 47).
30. Bu durumda tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu
işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında,
bireylerin özel hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları
üzerindeki etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların
işleyişi üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu
hususlardaki değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi,
ayrıca tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı
durumları dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G., § 60).
31. Ayrıca kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da
bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi
tutulabilecekleri açıktır. Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma
işlemi tesis edilmesinin başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar
temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de
önemli bir etki oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle
geldiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması,
başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması
gerekir (G.G., § 66).
32. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olay
değerlendirildiğinde; başvurucunun cinsel içerikli görüntülerinin mağdur
sıfatıyla taraf olduğu bir soruşturma kapsamında ele geçirilen dijital
verilerde tespit edilmesi üzerine idari tahkikat başlatıldığıdikkate
alındığında, somut başvuruya konu davranışların başvurucunun mahremiyet
alanında cereyan ettiği ve rızası ile alenileştirilmediği anlaşılmaktadır. Öte
yandan istihbarat birimi tarafından alınan başvurucunun ifadesinde de ele
geçirilen görüntüler bağlamında cinsel yaşamına dair sorular sorulduğu, yaşam
tarzının sorgulandığı ancak yaşam şeklinin meslek hayatına etkileri üzerine bir
araştırma yapılmadığı görülmüştür. Sonuç olarak başvuruya konu disiplin işlemi
ile yargısal sürece konu edilen davranışların esasen mesleki faaliyet ile
ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam eylemleri olduğu
değerlendirilmektedir.
33. Somut olayda ayırma ve yargı kararlarında, başvurucunun cinsel
ilişkilerinikayda alması TSK'nın itibarını sarsacak
ahlak dışı hareketler olduğu kabul edilmiştir. Anılan kararlarda, başvurucu
tarafından alenileştirilmeyen ve başvurucunun mahremiyetini ilgilendiren
tümüyle başvurucunun özel hayatına ilişkin olduğu anlaşılan eylemlerin, mesleki
hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçelerin
belirtilmediği ve TSK’nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de
açıklanmadığı görülmektedir. Öte yandan meslek hayatı boyunca ayırma işlemine
dayanak olabilecek disiplin suçu olmayanve sicili
olumlu olan başvurucuya en ağır şekilde idari yaptırım uygulanmasının ve
başvurucunun kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini kaybettiği sonucuna
ulaşılmasının gerekçelerinin de ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır. Bu
nedenlerle AYİM tarafından verilen kararların özel hayatın gizliliği hakkına
müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği
sonucuna ulaşılmıştır.
34.Ayrıca isnat edilen disiplin suçuna konu eylemler ile
tahkikat neticesinde verilen ayırma cezası dikkate alınarak hizmet geçmişi
olumlu olan başvurucu hakkında Anayasa’nın 20. maddesi çerçevesindeki bireysel
yararı ile kamunun yararı arasında adil ve ölçülü bir dengenin gözetilmesi
hususunda bir değerlendirme yapılmadığı, başvurucunun özel hayatının gizliliği
hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde
olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem
niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı ve bu hususta gerekli
özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkeler belirlenmiştir.
38. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın
yenilenmesine ve tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
39. Somut başvuruda ulaşılan ihlal sonucunun AYİM tarafından
verilen ret kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
40. Bu durumda başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama
ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince
yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
ilgili yargı mercine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
41. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla birlikte, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici
21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ
YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci
DairesininE.2013/1026, K.2014/599 sayılı dosyasıyla ilgilidir.),
D. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun tazminat
talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.