logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Deniz Kaplan ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/17962, 11/3/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DENİZ KAPLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/17962)

 

Karar Tarihi: 11/3/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 22/4/2020-31107

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Sinan ARMAĞAN

Başvurucular

:

1. Deniz KAPLAN

 

 

2. Eylem KARADAĞ

 

 

3. Uğur UZUNPINAR

Başvurucular Vekili

:

Av. Deniz ÖZBİLGİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gösteriye müdahale sırasında polisin güç kullanması üzerine yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 13/11/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca adli yardım talebinin geçici olarak kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşe karşı başvurucular beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Genel Bilgiler

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde iki ayrı araca konulan bombaların patlatılması suretiyle gerçekleştirilen terör saldırısında elli kişi yaşamını yitirmiştir.

9. Başvurucular 18/5/2013 tarihinde Halkevleri Derneğinin (Halkevleri) çağrısıyla Reyhanlı'daki patlamayı protesto etmek ve basın açıklaması yapmak amacıyla Ankara'da düzenlenen gösteriye katılmışlardır. Polis tutanaklarına göre saat 12.45'te Yüksel Caddesi, Konur ve Karanfil Sokaklarda Halkevlerine mensup dağınık hâldeki yirmi kişilik grubun slogan atmasıyla başlayan gösteriye saat 13.30'da yaklaşık olarak elli kişi daha gelmiştir. Gösteriye saat 13.35'te ellerinde "KOLLEKTİF" ibaresi yazılı flamalar bulunan yirmi kişi daha katılmıştır. Bireysel katılımlarla beraber yaklaşık 120 gösterici 13.40'ta İnsan Hakları Heykeli'nin (heykel) önünde düdük ve trampet çalarak, alkış tutup ses çıkararak toplu hâlde gösteriye başlamışlardır. Polis, 12.45'ten itibaren gösteri alanında tedbir almıştır.

10. Göstericilerin sözcülüğünü yapan C.T. kortej hâlinde -ses çıkararak- Başbakanlığa yürümek istediklerini kolluk amirine söylemiş fakat bu talep kolluk tarafından uygun bulunmamıştır. Kolluk tarafından düzenlenen tutanağa göre göstericilere, yapılacak yürüyüşün kanuna aykırı olacağı, bu nedenle buna izin verilmeyeceği, istendiği takdirde bulunulan alanda basın açıklaması yapılabileceği yönünde ikazlar yapılmıştır. Tutanakta bu ihtarın saat 13.55'e kadar üç kez tekrarlandığı belirtilmektedir.

11. Kolluğa göre tüm ikazlara rağmen kortejin önünde bulunan C.T. ve D.A.nın "Anlaşma ve müzakere yok, Başbakanlığa yürüyoruz" şeklindeki sözlerinin ardından başvuruculardan Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar'ın da aralarında bulunduğu bir grup, Yüksel Caddesi ile Karanfil Sokak köşesinde tedbir alan kolluk personeline ellerinde bulunan flamaların sopalarıyla vurarak ve tekme atarak saldırmıştır. Uğur Uzunpınar ve Eylem Karadağ yanında dört kişi daha bu fiilleri nedeniyle daha sonra yakalanıp gözaltına alınmıştır.

12. Polis tutanağına göre saldırıya gazla orantılı şekilde müdahale eden kolluk görevlileri, gösterici grubun geriye doğru çekilmesini sağlamıştır. Gösterici grup bu kez barikatla tedbir alan kolluk görevlilerine doğru -hedef gözeterek- ellerinde bulunan taş ve soda şişelerini atmıştır. Kolluğun bu saldırıya da kısa süreli gaz kullanarak müdahale ettiği belirtilmiştir. Bunun üzerine göstericiler Konur Sokak ve Selanik Caddesi'ne doğru çekilmiş fakat kaldırım taşlarını sökerek, etraftan buldukları şişe gibi sert cisimleri toplayarak saat 14.00'te yeniden heykelin önünde toplanmışlardır. Bu aşamadan sonra olayların gelişimi kolluğun düzenlediği tutanağa göre şöyledir:

- Saat 14.03'te heykel önünde toplanan grup aniden ellerinde bulunan taş ve soda şişesi gibi sert cisimleri Yüksel Caddesi ile Konur Sokak köşesinde tedbir alan kolluk görevlilerine doğru atmak suretiyle saldırıya geçmiştir. Bu sırada üç polis memuru atılanların isabet etmesi sonucu yaralanmıştır.

- Kolluk görevlileri, saldırıya gaz sıkarak müdahale etmiştir. Bunun üzerine dağılan göstericiler saat 14.10'da tekrar heykel önünde toplanmıştır. Burada gösterici grubun sözcülerine eylemin kanuna aykırı olduğu ve dağılmaları gerektiği yönünde bir kez daha ikaz yapılmıştır.

- İkaza rağmen dağılmayan göstericiler yeniden ellerinde bulunan sert cisimleri tedbir alan kolluk görevlilerine doğru atmaya başlamışlardır. Saat 14.15'te kolluk görevlileri, saldırıyı önlemek ve üç polis memurunun yaralanmasına sebep olan kişilerin kimliklerini tespit etmek amacıyla gösterici gruba müdahale etmiştir. Müdahale şekli tutanakta belirtilmemektedir. Kolluk görevlileri yukarıda belirtilen (bkz. § 11) altı kişiyi yakalayarak adli işlemler için Emniyet Müdürlüğüne götürmüştür. Diğer göstericiler etrafta bulunan işyerlerine girerek alandan uzaklaşmışlardır.

- Saat 14.30'da sayıları yetmişi bulan gösterici grup yeniden Yüksel Caddesi'nde toplanmış ve çeşitli sloganlar atmıştır. Kolluk görevlileri, gösterici grubun sözcüsü C.T.ye eylemin kanuna aykırı olduğu, Başbakanlık binasına yürümelerine izin verilmeyeceği, esnafın ve vatandaşların daha fazla zarar görmemesi için eylemi bir an önce sonlandırmaları gerektiği şeklinde uyarıda bulunmuştur. Bunun üzerine C.T. basın açıklaması yaparak dağılacaklarını söylemiştir. Grup içinden bir kişi saat 14.35'te gruba hitaben bir açıklama yapmış, açıklama sonrasında saat 14.55'te göstericiler çeşitli yönlere doğru dağılmıştır.

B. Başvurucular Aleyhinde Yürütülen Soruşturma Süreci

13. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar ve Eylem Karadağ gösteri sırasında kolluk görevlileri tarafından yakalanarak gözaltına alınmış ve haklarında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme ve görevi yaptırmamak için direnme ve kasten yaralama suçlarından adli soruşturma başlatılmıştır. Başvuruculardan Deniz Kaplan gözaltına alınmamış veya hakkında başka bir adli işlem yapılmamıştır.

14. Başvuruculardan Eylem Karadağ hakkında Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde düzenlenen 18/5/2013 tarihli adli raporda, sağ dirsek medialde ve ön kolda 1 cm'lik morluk olduğu belirtilmiştir. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilen Eylem Karadağ hakkında düzenlenen 19/5/2013 tarihli raporda ise "sol taraf lateral yanda hassasiyet, batın muayenesi rahat" şeklinde tespitlere yer verilmiştir. Başvurucuyu ortopedi ve üroloji uzmanları da muayene etmiş, düzenledikleri konsültasyon raporlarında fiziksel bir bulgudan bahsetmemişlerdir. Söz konusu Hastanenin aynı tarihli epikriz raporunda başvurucunun saat 17.15'te kendi isteğiyle Hastaneden imza vererek ayrıldığı belirtilmiştir.

15. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar hakkında Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde düzenlenen 18/5/2013 tarihli adli raporun ilgili kısmı şöyledir:

"Her iki dirsek 1 cm.lik 4 adet ekimoz var, sağ diz altında lateralde 3 cm.lik [okunamadı] var, lumbal bölgede 6 cm.lik morluk var, sol gözde ağrı ve bulanık görme ifade ediyor. Göz muayenesi önerildi."

16. Başvurucu Uğur Uzunpınar aynı gün göz, patoloji ve beyin cerrahi polikliniklerinde de muayene edilmiştir. Beyin cerrahi uzmanının hazırladığı 18/5/2013 tarihli konsültasyon formunda aşağıdaki tespitlere yer verilmiştir:

- Gösteri sırasında biber gazına maruz kalmış, ayrıca sağ alt ekstremiteye (bacak) darbe almış.

- Bel, sağ flank (karın yan bölge) ve sağ bacak ağrısı mevcut.

- İdrar-gaita inkontinanası yok.

- Başına hiç darbe almamış.

- Sağ sklera (gözün dış kılıfı) hiperemik.

17. Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar'ın 18/5/2013 tarihinde Emniyet Müdürlüğünde ifadeleri alınmak istenmiş fakat başvurucular susma haklarını kullanmışlardır.

18. Olaylar sırasında yaralanan polis memurları F.M.G., O.E. ve U.Y. ifadelerinde özetle yaşanan olaylar sırasında atılan cisimler nedeniyle vücutlarının değişik yerlerinden yaralandıklarını, sırasıyla iki, yedi ve üç gün çalışamaz raporu aldıklarını, kendilerini yaralayan kişilerden şikâyetçi olduklarını belirtmişlerdir. O.E. ifadesinde, kendisini yaralayan kişilerden birinin başvuruculardan Uğur Uzunpınar olduğunu söylemiştir.

19. Gösteriye ilişkin kamera görüntüleri üç polis memuru tarafından izlenerek Tespit ve Teşhis Tutanağı hazırlanmıştır. 18/5/2013 tarihli tutanakta başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın elinde taşıdığı Halkevleri yazılı flama ile gösterici grubun içinde yer aldığı, gösteri alanında kolluğa taş, soda şişesi gibi cisimleri atan grubun arasında kendisinin de bulunduğu ve kolluğa bir cisim atarken görüntülendiği belirtilmiştir. Tutanakta belirtilen hususların fotoğraf karesi hâline getirildiği görülmektedir. Ayrıca tutanakta başvurucu Eylem Karadağ'ın dağılmamakta ısrar eden ve kolluk barikatına flama sopaları, tekme ve yumruklar ile saldıran grubun içinde yer aldığı belirtilmiştir. Başvurucu Eylem Karadağ'a ilişkin fotoğraf karesinde başvurucunun bir elinde Halkevleri yazılı flama tuttuğu, diğer elini havaya kaldırarak slogan attığı görülmektedir.

20. Başvurucular Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar, 19/5/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) tarafından; toplantı ve gösteri yürüyüşünde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma, bu kişileri yaralama, güvenlik amirinin dağılma isteğini düzenleme kurulu üyelerinin yerine getirmemesi, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından tutuklanmaları istemiyle -gözaltına alındıkları dört kişiyle birlikte- sulh ceza hâkimliğine sevk edilmişlerdir.

21. Sorgu tutanağının, başvurucular Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar'ın savunmalarına ilişkin kısımları şöyledir:

"Olay mahallinde Reyhanlı'daki patlamaları protesto etmek, ses getirmek amacıyla bulunuyordum. Herhangi bir kanunsuz bir eylemimiz yoktur. Demokratik hakkımızı kullanmak için orada bulunuyordum. Ancak polis herhangi bir ikazda bulunmadan, gaz bombası attı. Gazın etkisiyle ben yere düştükten sonra, iki tane polis tekmelerle böbreğime vurarak, beni yaralamışlardır. Bu nedenle hastaneye de gittim. Polis otosuna götürüldüğümde de orada da bana '[o... ç...], şerefsizler, manyak' gibi sözler sarfedilerek hakaret edildi. Bana belirttiğim kötü davranışlarda bulunan polisin kaskının üzerinde T1215 yazıyordu, onu tespit edebildim. Ben hiçbir polise taş sopa vs. atarak mukavemette bulunmadım, kimseyi yaralamadım. Suçu kabul etmiyorum, tutuksuz yargılanmak istiyorum"

...

"Ben de Reyhanlı olaylarıyla ilgili olarak ses çıkartmak maksadıyla bu protestoya katıldım. Ancak yasalara aykırı bir işlem yapmadım. Emniyet güçlerine taş sopa vs. atıp yaralamadım. Atılan biber bombalarından bir tanesi bacağıma geldi, yere düştüm. O sırada gözaltına alındım. Etkisiz hale getirildikten sonra da gözüme biber gazı sıkıldı. Ben suç işlemedim. Polis koridorlarından geçirilerek, işkenceye maruz kaldım, belime bacaklarıma tekmeler vuruldu. Bu hususta hastaneye de gittim, hastanede de belirtildi. Suçsuzum, tutuksuz yargılanmak istiyorum"

22. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 19/5/2013 tarihli kararıyla "şüphelilerin üzerine atılı suçu[n] niteliği mevcut delil durumu, delillerin tamamına yakının toplanmış olması, şüphelilerin delillere tesir etme, kaçma ve baskı girişiminde bulunması yönünde somut olguların olmaması ve tutuklamanın tedbir niteliği" hususlarını gerekçe göstererek tutuklama talebinin reddine karar vermiştir.

23. Savcılık 30/10/2013 tarihli iddianameyle başvurucular ile birlikte toplam on üç kişi hakkında görevi yaptırmamak için direnme, ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, güvenlik amirinin dağılma isteğini düzenleme kurulu üyelerinin yerine getirmemesi, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinde belirtilen aletlerle katılma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açmıştır.

24. Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada 27/11/2014 tarihinde suç kastı yokluğu sebebiyle tüm sanıkların beraatine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...İddia, savunmalar, CD çıktıları, olay tutanakları ve tüm dosya bir bütün olarak değerlendirildiğinde:

Sanıkların amaçlarının olaydan bir süre önce meydana gelen ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kınadığı bir olayı protesto etmek olduğu açıktır.

2911 sayılı Kanunun temel aradığı husus eylemin Yasaya aykırı olmasından başka 3 ihtarın yapılması koşuluna bağlıdır. Çıktı belgeleri izlendiğinde sanıkların katılanlar ve arkadaşlarının konuşmaya dahi izin vermeden kuvvet kullanmak suretiyle sanıkların demokratik özgürlük haklarını kullanmaya mani oldukları bizzat saptanmış, sanıkların suç işleme kastı ile hareket ettikleri hususunda cezaladırılmalarına yetecek kesin ve inandırıcı delil elde edilememiş..."

25. Verilen karar, gösteride yaralanan polis memurları tarafından katılan sıfatıyla temyiz edilmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla henüz temyiz incelemesi neticelenmemiştir.

C. Başvurucuların Şikâyeti Üzerine Yürütülen Adli Soruşturma

26. Başvurucular avukatları aracılığıyla 22/5/2013 tarihinde kask numaralarını da belirttikleri yirmi iki polisten şikâyetçi olmuşlardır. Şikâyet dilekçesinde özetle; protesto amacıyla katıldıkları gösteride henüz basın açıklaması yapılmadan, kendileri ikaz edilmeden kolluğun saldırı gerçekleştirdiği, polisin siyasi saikle hareket ederek müdahale ettiği belirtilmiştir. Başvurucular ayrı ayrı ne şekilde yaralandıklarını ve kendilerini yaralayan polislerin hangi numaralı kaskları taşıdıklarını belirtmişlerdir. Şikâyet dilekçesinde, Deniz Kaplan'da meydana gelen yaralanmalara ve yine Uğur Uzunpınar'ın sırt kısmına tekme atılmasına ilişkin görüntü kayıtlarının ek olarak sunulduğu vurgulanmış, başvuruculardan Eylem Karadağ'ın iddiasına konu eylemlere ilişkin görüntü kayıtlarından ise bahsedilmemiştir.

27. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar ve Deniz Kaplan'ın avukatları eşliğinde müşteki sıfatıyla Cumhuriyet savcısı tarafından 22/5/2013 tarihinde beyanları alınmıştır. Başvurucular ifadelerinde avukatları aracılığıyla verdikleri dilekçede ayrıntılı olarak olayı anlattıklarını, ilgili polis memurlarından şikâyetçi olduklarını söylemişlerdir. Başvurucular aynı gün Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevk edilerek haklarında rapor alınmıştır.

28. ATK başvurucuları muayene ederek vücutlarındaki yaralanmaları belirlemiş, ayrıca daha önce düzenlenen raporlarda tespit edilen hususlara da hazırladığı raporunda yer vermiştir. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar'ın muayene edilmelerinden sonra hazırlanan 22/5/2013 tarihli ATK raporunda yaralanmaların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiş ve sırasıyla şu bulgulara yer verilmiştir:

"Sağ kol üst dışta 2,5x2 cm lik , 1x1 cm lik, 2x2 cm lik, 1x0.7 cm lik , 07x0.5 cm çaplarında olmak üzere toplam beş adet solmuş fıstıki yeşil renk ve görünümde eskiye ait ekimoz alanları, göğüs bölgesi sağ üst ön orta hattaoblik yerleşimli 2 cm lik uzunlukta 0.2 cm genişliğinde yüzeyel çizik tarzında hafif ekimozlu sıyrık, göğüs bölgesi sol üst ön orta hattan başlayan dışa doğru uzanan 7x0.5 cm lik hat şeklinde fıstıki yeşil renkte ekimoz, sol kosta kavsi üzerinde dış arka bölümünde 4x2 cm lik fıstıki yeşil renkte solmuş eskiye ait ekimoz alanı, sol bacak önde üzeri kabuklu 0.7x0.5 cm lik yüzeyel sıyrık alanı tespit edilmiş olup, beyanında 18.05.2013 tarihinde darba maruz kaldığını ve olay sonrasında herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadığını ifade etmekte olup..."

"Sol periorbital bölgenin lokal gazlı bez ile kapalıhalde olup, gazlı bez kaldırıldığında sol göz 1/2 iç kısımda subkonjenktival hemoraji bulunduğu, sol dirsek aka iç kısımda 1,5x1 cm lik ve sol dirsek arka dışta 1x0.5 cm lik üzeri kabuklu sıyrık alanları, sağ dirsek arkada üzeri kabuklu 4x1,5 cm lik alanda yüzeyel sıyrıklezyonları ile sağ dirsek arka kısımda 2x0.7 cm lik üzeri kabuklu yüzeyel sıyrık alanı , sağ SİAS üzerinde 3x2,5 cm ebatlarında kenarlarısolmuş mor renkte ekimoz, sağ bacak orta 1/3 dış kısımda geniş açılı yarım ay şeklinde yukarıdan-aşağıya doğru uzanan açıklığı arkaya bakan sınırları düzgün 4x0.7 cm lik üzeri kabuklu sıyrık alanı ile sağ bacak 1/3 orta dış kısımda kenarları yer yer solmuş sınırları düzensiz ve belirsiz yaklaşık 13x7 cm lik alanda mor renkte ekimoz alanı tespit edilmiş olup..."

29. Başvurucu Eylem Karadağ'ın avukatı hazır olduğu hâlde Cumhuriyet savcısına 19/7/2013 tarihinde verdiği beyanı şöyledir:

"Bana göstermiş olduğunuz 22/05/2013 tarihli ve avukatım Deniz Özbilgin tarafından hazırlanan dilekçenin benimle ilgili olan kısmını aynen kabul ediyorum.

18/05/2013 günü saat 13:45 civarında Kızılay Yüksel Caddesinde daha önceden Hatay ili Reyhanlı ilçesinde meydana gelen olaya sessiz kalmamak amacıyla demokratik hakkımızı kullanmak için yapılan basın açıklamasına katılmak istedim. Bu eylem bir nevi gürültü eylemi ve ses eylemiydi. Henüz basın açıklaması yapılmadan bizim bulunduğumuz gruba polis hiç bir uyarı yapmaksızın müdahale etti. Önce biber gazı atarak sonra da üstümüze koşarak müdahale ettiler. Bu müdahale sırasında benim sırtımda bulunan sırt çantasından bir polis memuru yakaladı, sonra kalkanla vurarak beni yere düşürdü. Ben yerde iken böbreklerimin bulunduğu bölgeye doğru vurdular. Ne ile vurduğunu tam olarak anlamadım. Çünkü biber gazından dolayı gözüm yanık şekilde yerde yatarken darbe geldi. Bu darbenin tekme mi jop mu ya da başka bir şey mi olduğunu o an anlayamadım. Çevredebana müdahale eden 1 polis değil belki 10-15 polis vardı.

Beni bulunduğum yerden alarak, bileklerimden tutarak, polis otosuna götürdüler. Kelepçe takmadıkları için bileğimi sıktılar, kolumu arkaya bükerek beni götürdüler. Beni götürdükleri otobüs Yüksel Metro istasyonunun çıkışında bulunan Denizbank'ın hemen karşısında cadde üzerindeydi. Bu araca bindirilirken sarışın, uzun boylu, orta kilolu bir kadın polisi gördüm. Tam otobüsün basamağına adım atacağım sırada arkamdan sırtıma bir tekme geldi. Dönüp baktığımda kask numarasını T1215 olarak çok net gördüğüm bir başka kadın polisi gördüm. Ben darp eden bu iki kadın polisten hangisi net olarak bilmiyorum. Bu darbeden dolayı ben otobüsün basamaklarına düştüm. Ben otobüsün içine girdiğimde kalın ve büyük beyaz kol saatli, esmer, siyah saçlı orta boylu ve kilolu bir kadın polis bana hitaben [o... ç...] şeklinde hakaret etti.

Benim nezarethanede bulunduğum sırada kanamam başlayınca önce Adli Tıp Kurumuna, buradan da Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldüm. Bu kanamam darp nedeniyle gerçekleşti. Bu konu ile ilgili olarak avukatım Deniz Özbilgin ile birlikte hazırlamış olduğumuz benimle ilgili bölümün de dikkate alınmasını istiyorum. Burada da konuyu ayrıntıları ile anlatmıştım. Bu eylemden dolayı tüm sorumlulardan şikayetçiyim, gereğinin yapılmasını istiyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir."

30. Başvurucu Eylem Karadağ hakkında düzenlenen 19/7/2013 tarihli ATK raporunda yapılan muayenede akut travmatik lezyon saptanamadığı, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.

31. Savcılık başvurucuların şikâyet dilekçesinde belirttikleri kask numaraları üzerinden bir araştırma yapmış ve kimliklerini tespit ettiği yirmi polisin ifadesini şüpheli sıfatıyla almıştır.

32. Başvurucuların şikâyet dilekçesiyle birlikte ibraz ettikleri CD bilirkişiye tevdi edilerek rapor hazırlanmıştır. 24/6/2013 tarihli bilirkişi raporunda; CD içinde iki kamera kaydı ve kırk fotoğraf bulunduğu, kayıtların Çevik Kuvvet polisinin sivil şahıslara müdahale ettiği anlara ilişkin olduğu, söz konusu polislerin kask numaralarının bilgisayar tekniğiyle belirginleştirilerek resmedildiği belirtilmiştir.

33. Başvurucuların şikâyet dilekçesinde olaylara tanıklık ettiğini bildirdikleri D.T.Ç.nin ifadesi alınmış fakat S.A.nın dinlenilmesine gerek görülmemiştir. D.T.Ç.nin ifadesi şöyledir:

"Bana sorduğunuz konuyu anladım. Ben olay tarihinde Reyhanlı olayları ile ilgili olarak basın açıklaması yapılacağından dolayı Yüksel Caddesine gitmiştim. Orada bulunduğum sırada daha önceden tanımadığım Deniz Kaplan isimli kişi de oradaydı. Deniz'in yanında tanımadığım bir kişi vardı. Polis memurları ile bu kişi arasında sanırım bi konuşma geçmiş olacak ki, polis memurlarından biri önce o kişiye vurdu, ardından da topluluğa doğru biber gazı sıktı. Deniz tam bu sırada onların aralarında kaldı. Deniz'in herhangi bir şey söyleyip söylemediğini bilmiyorum, duymadım. Ancak bu sırada Deniz'i polis memurlarından biri araya çekti ve çevrede bulunan polislerin hepsi ona tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sanırım 10'a yakın polis memuru vardı. Ben bu olay anında 15 metre kadar gerideydim. Küfür veya tehdit olup olmadığını duymadım. Bu dövme olayı olunca ben hemen yanlarına giderek, yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyip onlarda olan çantasını da Deniz'e vermeleri gerektiğini söyledim. Bu sırada zaten Deniz'i bırakmışlardı, ben de Deniz'in uzakta durmasını kendisinden istemiştim. Arka taraftan bir polis memuru çantasını atınca, ben de alıp Deniz'e çantasını verdim. Bana göstermiş olduğunuz6, 7 ve 8 nolu fotoğraflardaki kişi benim. Ben burada polis memurlarıyla konuşurak, yaptıklarının yanlış olduğunu söyledim ve Deniz'in de çantasını almaya çalışıyordum. 7 ve 8 nolu fotoğraflarda göründüğü gibi, Deniz sol eli ile kafasını tutmaktadır. Benim olayla ilgili bilgi ve görgüm bunlardan ibarettir."

34. Savcılık kasten yaralama, görevi kötüye kullanma, hakaret ve tehdit suçlarından yürüttüğü soruşturma sonucunda 7/8/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Verilen kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...Müştekilerin vekilleri vasıtasıyla verdikleri şikayet dilekçesinde, müşteki Deniz ile ilgili olarak, T2369, 12309, 687, K775 kask nolu polis memurlarının eylemleri nedeniyle şikayetçi oldukları anlaşılmış ise de, söz konusu kask numaraları belirtilerek Ankara İl Emniyet Müdürlüğü ile yazışma yapıldığı, verilen cevabi yazı içeriği ve ekindeki belgelere göre söz konusu kask numaralarının Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde kayıtlı kask numaraları olmadığı belirtildiğinden, bu yön itibarı ile bir işlem yapılamadığı, söz konusu kask numaralarının müştekiler tarafından hatalı olarak verilmiş olabileceğinin değerlendirildiği,

Şüphelilerin isnad edilen suçlamalar kapsamında ifadelerinin alındığı, alınan ifadelerinde müsned suçları işlemediklerini beyan ettikleri,

Müştekiler vekilinin şikayeti kapsamında tanık olarak gösterdiği D.T.Ç.nin Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından alınan ifadesinde özetle, olay esnasında müştekilerden Deniz'e karşı kolluk görevlileri tarafından hakaret ve tehdit içeren bir söz söylendiğini duymadığını, ancak 10'a yakın kask numarasını belirtmediği polis memurunun müşteki Deniz'e karşı kasten yaralama eylemlerinde bulunduğunu beyan ettiği,

Müştekiler vekili tarafından tanık olarak gösterilen S.A. isimli şahsın kimlik ve adres bilgilerinin şikayet dilekçesinde belirtilmediği, adı geçen tanığın Cumhuriyet Başsavcılığımızda hazır edilmesi veya kimlik ve adres bilgilerinin bildirilmesi hususunda müştekiler vekili Av.Deniz ÖZBİLGİN'e UYAP ortamında 04/06/2014 tarihinde SMS gönderildiği, buna rağmen müştekiler vekilinin adı geçen tanığın müracaatını sağlamadığı gibi, kimlik ve adres bilgilerini de bildirmediği, dosyadaki mevcut delil durumu itibarı ile S.A. isimli şahsın tanık sıfatıyla ifadesinin alınması sonuca etki görülmediğinden, ifadesinin alınmasından sarfı nazar edildiği,

Müştekilerin olay nedeniyle alınan adli raporlarına göre, hayati tehlike geçirmeyecek ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıkları, müştekilerden Uğur UZUNPINAR, olay nedeniyle gaz kapsülü veya gaz bombası nedeniyle yaralandığını iddia etmiş ise de, adı geçen müştekinin alınan adli raporunda bu şekilde yaralandığına dair tıbbi bir tespitin bulunmadığı, raporunun öykü bölümünde gaz kapsülü veya gaz bombası neticesi yaralandığını kendisinin ifade etmesi nedeniyle bu şekilde bir tespite yer verildiği,

Olay ile ilgili güvenlik kamera kayıtlarının temin edilip, bilirkişiye çözümünün yaptırılarak dosyaya intikalinin sağlandığı, görüntü kayıtları içeriğine göre kolluk görevlilerinin kalabalık gruba müdahale ettikleri hususlara ilişkin görüntü kayıtlarının çıkarılıp dosyaya eklendiği,

Soruşturma dosyasının müştekilerinden Uğur UZUNPINAR ve Eylem KARADAĞ haklarında 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün 2013/249 sayılı fezlekesiyle fezleke tanzim edilip, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosuna gönderildiği,

Şüphelilerin somut olayda 2911 sayılı Kanuna muhalefet eden kalabalık gruba ilgili mevzuat çerçevesinde müdahale ettikleri, isnad edilen suçları bu görev kapsamında işlediklerinin iddia olunduğu, müdahale edilen olayın adli nitelikte olması nedeniyle, şüpheli kolluk görevlileri hakkında 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, genel hükümlere göre Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından soruşturma yapıldığı,

Soruşturma kapsamında yapılan işlemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, şüphelilerden A.Ş.nin müşteki Eylem KARADAĞ'a karşı hakaret suçunu işlediğine, şikayet dilekçesinde kask numaraları belirtilen ancak şube kayıtlarında mevcut olmayan, şikayet dilekçesinde T2369, 12309, 687, K775 kask numarası olarak belirtilen ve bu kaskları taşıdıkları iddia edilen kolluk görevlilerinin müştekilerden Deniz KAPLAN'a karşı tehdit ve hakaret eylemlerinde bulunulduğuna dair adı geçen müştekilerin mücerret iddiaları dışında ilgili görevliler hakkında kamu davası açılmasını gerektirir yeterli şüphe oluşturacak bir delil bulunmadığı,

Şüpheli kolluk görevlilerine isnad edilen kasten yaralama ve görevi kötüye kullanma suçları yönünden yapılan değerlendirmede, suç tarihinde görevli kolluk personelinin 2911 sayılı Kanun çerçevesinde gerekli uyarıları yaptıkları, toplanan kalabalık grubun dağılmaması üzerine Kanundan kaynaklanan zor kullanma yetkisini kullandıklarını, zor kullanma yetkisini kullanırken ölçülü ve kademeli bir şekilde Kanuna uygun olarak fiziki güç kullandıkları, müştekilerin yaralanmalarına dair rapor içerikleri nazara alındığında şüpheli kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanmadıklarının anlaşıldığı, bu nedenle somut olayda müsned bu suçların kanuni unsurları itibarı ile oluşmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından,

Müsned suçlar yönünden açıklanan gerekçe doğrultusunda tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA...[karar verildi.]"

35. Başvurucular bu karara itiraz etmişlerdir. İtiraz dilekçesinde özetle; herhangi bir ikaz yapılmaksızın gerçekleştirilen polis müdahalesinin görüntü kayıtlarına rağmen orantılı kabul edildiği, deliller toplanmadan taraflı bir soruşturma yürütüldüğü, ATK raporunun hatalı şekilde değerlendirildiği ve sonuç itibarıyla etkin bir soruşturma yürütülmeksizin sorumlu kolluk güçleri hakkında hukuka aykırı ve gerekçesiz şekilde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği belirtilmiştir.

36. Yapılan itiraz Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2/10/2015 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Karar 15/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

37. Başvurucular 13/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

D. Soruşturma Dosyasında Bulunan Görüntü Kayıtları

38. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazı sonrasında gönderilen beş CD/DVD'nin (Savcılıkça temin edilen ve başvurucular tarafından sunulan görüntü kayıtları) izlenmesi neticesinde Anayasa Mahkemesince aşağıdaki tespitler yapılmıştır:

- Ellerinde flamalar bulunan grup slogan atarak yürüyüşe geçtiği sırada sivil giyimli, elinde telsiz bulunan ve rütbeli polis olduğu değerlendirilen bir kişi megafonla göstericilerin önündeki kişiyle (bu kişinin polis tutanaklarına göre C.T. olduğu anlaşılmaktadır) yürüyüşü durdurması konusunda görüşme yapmaya çalışmaktadır. Bu kişiler arasındaki konuşma yaklaşık on beş saniye sürmüştür. Görüşme sırasında C.T.nin "Başbakanlığa", "Devam ediyoruz arkadaşlar" şeklindeki sözlerinin ardından megafon yardımıyla slogan atarak yanındaki ve arkasındaki göstericilerle yürüyüşe devam ettiği, hep birlikte önlerinde bulunan ve kalkanlarla önlem alan polislerin üzerine doğru ilerledikleri gözlemlenmektedir. Gösterici grubun ön sırasında bulunan eylemcilerin kolluk görevlilerinin önüne geldikleri sırada elleriyle ve yine tuttukları flamalarla polislere doğru saldırıya geçtikleri, bunun ardından gaz sıkılarak gruba müdahale edildiği ve gazın etkisiyle geriye çekilen grubun üzerine doğru ilerlenerek ve elle gaz kapsülü atılarak göstericilerin dağıtılmaya çalışıldığı görülmektedir. Polis tutanaklarından da anlaşılacağı üzere (bkz. § 11) göstericiler ile kolluk güçleri arasındaki ilk fiziksel temas bu şekilde meydana gelmiştir. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın gösterici grubun ön sıralarında olduğu, polisin sıktığı gazın kendisine de geldiği, gaz sıkılmasından sonra geriye doğru gittiği anlaşılmaktadır.

- Dağılan grubun yeniden heykel önünde toplanmaya başlamasından sonra yürüyüş yapmak için hareketlendiği, bu sırada kalkanlarla yolu kapatan polislerin önüne gelen ve elinde bateri bulunan kişinin bageti polis kalkanına vurması üzerine polislerin tekme atarak karşılık verdiği, bunun üzerine diğer göstericilerin kolluğa doğru ilerlediği fakat polisin gaz sıkarak buna engel olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlarda başvuruculardan Deniz Kaplan'ın -yüzü bezle kapalı olduğu hâlde- gösterici grubun arkasından koşarak kolluğun üzerine doğru geldiği ve elinde bulunan cismi sert şekilde 1-2 metre mesafeden kolluk görevlilerine doğru fırlattığı görülmektedir. Daha sonra geriye doğru koşmaya çalışan Deniz Kaplan'ı bir polis memurun tutmaya çalıştığı, tuttuktan sonra polisin ayağının kaydığı ve yere düştüğü, bu sırada iki polisin daha Deniz Kaplan'a müdahale ettiği, Deniz Kaplan'ın bu anda kendisini yakalayan ilk polise yumruk savurduğu, polis memurlarından birinin ise copla iki defa Deniz Kaplan'a vurduğu ve polislerin birlikte başvurucuyu yere yatırdığı, bu aşamadan sonra birçok polisin çember içine almak suretiyle başvurucuya tekmeyle vurduğu görülmektedir. Polislerin arasında kalan Deniz Kaplan'ın yaklaşık on saniye sonra ayağa kalkarak uzaklaşmasına izin verildiği anlaşılmaktadır. Kolluk görevlilerinin arasından çıktıktan sonra birkaç metre uzağa giden Deniz Kaplan'ın bu sefer sırt çantasını polislerden ısrarla istediği, polislerin ise bulunduğu yerden başvurucunun uzaklaşmasını istediği, bu sırada T1402 kask numaralı polisin copla başvurucunun sağ bacağının üst kısmına hafif şiddette vurduğu görülmektedir. Başvurucu birkaç saniye sonra bulunduğu yerden yürüyerek uzaklaşmıştır.

- Başvurucu Deniz Kaplan bir müddet sonra yeniden polis müdahalesinin yapıldığı yere gelmiştir. Bu sırada alanda göstericiler ile kolluk görevlileri arasında Deniz Kaplan'a yapılan müdahale konusunda sözlü tartışma yaşanmış, başvurucu Deniz Kaplan bu tartışmaya girerek kolluğa şikâyetini iletir tarzda bir şeyler söylemiş ve daha sonra göstericilerin arasına karışmıştır.

- Polisin göstericilere saat 14.15'te yaptığı müdahalede (bkz. § 12) başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın kalabalık içinde polislerden uzaklaşmak için koştuğu sırada bir anda yanındakilere takılarak yere düştüğü, yerden kalkmak için doğrulmaya çalıştığı sırada bir polisin sırt kısmına sert bir tekme atarak yeniden yere düşmesine sebep olduğu, daha sonra başvurucuya kelepçe takılarak yerden kaldırıldığı ve iki polis marifetiyle gözaltı işlemleri için yürütülerek götürüldüğü görülmektedir. Başvurucunun yere düştüğü alan civarında duman şeklinde tezahür eden gaz fişeği bulgularının olmadığı anlaşılmaktadır. Yürüyerek götürüldüğü sırada başvurucuda herhangi bir yürüyüş bozukluğu fark edilmemiştir.

- Saat 14.15'teki müdahale sırasında başvuruculardan Eylem Karadağ'ın koşarak uzaklaştığı esnada birkaç polis tarafından yakalandığı ve yerde kelepçelendiği görülmekteyse de başvurucuya yapılan müdahale şeklinin görülemediği, iddialarında belirttiği gibi polis tarafından darbedilip edilmediğinin görüntülere yansımadığı anlaşılmaktadır.

IV. İLGİLİ HUKUK

39. İlgili hukuk için bkz. Ali Ulvi Atunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 29-38.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 11/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucular, katıldıkları gösteriye polisin uyarı yapmaksızın müdahale etmesi neticesinde yaralandıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu kapsamda başvuruculardan Deniz Kaplan 6210 kask numaralı polis tarafından yere düşürüldüğünü, on kadar polisin arasında kaldığını, cop ve tekmelerle linç edilmeye çalışıldığını, çevreden gelen tepkiler üzerine bırakıldığını ifade etmiştir. Başvurucu Deniz Kaplan, müdahale bittikten sonra T1402 kask numaralı polisin kopan çantasını istediği için kendisine copla vurduğunu beyan etmiştir. Başvurucu söz konusu olaylara ilişkin görüntü kayıtlarının bulunduğunu belirtmiştir.

42. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar T3218 kask numaralı polisin talimatlara aykırı şekilde hedef alarak ateşlediği gaz fişeği ile ayağından yaralandığını, ATK raporunda bu durumun tespit edildiğini, olaya ilişkin görüntü kaydı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu Uğur Uzunpınar, yerde yatmaktayken T6216 kask numaralı polisin omirilik bölgesine tekme attığını, ayrıca T1421 kask numaralı polisin elleri kelepçeliyken yakın mesafeden yüzüne gaz sıktığını, sıkılan gazın etkisinin dört gün sonra alınan ATK raporunda dahi gözüktüğünü iddia etmiştir. Başvuruculardan Eylem Karadağ, gösteri sırasında polis tarafından yere yatırılıp kelepçe takılmaktayken T5514 kask numaralı polisin kendisine tekme attığını, sonrasında tuttuğu kalkanı böbrek hizasına gelecek şekilde, vücudunun sol kısmına doğru saplarcasına vurduğunu, söz konusu eylemlerin görüntü kayıtlarında bulunduğunu beyan etmiştir. Başvurucu aldığı darbeler sonrasında idrarından kan geldiğini, bu nedenle otuz saatlik gözaltı süresinin yirmi dört saatini Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde geçirmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür.

43. Başvurucular; belirttikleri bu eylemler nedeniyle yaralanmalarına, bu durumun kayıt altında olmasına ve yargılandıkları davada beraatlerine karar verilmesine rağmen soruşturma makamlarının bağımsız ve tarafsız şekilde inceleme yapmadan bir sonuca ulaştığını, doktor raporlarının görmezden gelindiğini, delillerin eksik toplandığını ve yanlış değerlendirildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular hukuka aykırı ve gerekçesiz şekilde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı nedeniyle Anayasa'nın 25., 26. ve 34. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3., 6. ve 13. maddelerinde güvence altına alınan hak ve ilkelerin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

44. Bakanlık görüşünde özetle başvurucuların gösteri sırasında kolluk görevlilerine saldırı yapan grup içinde yer aldıkları, saldırgan gruba polisin yaptığı müdahalenin gerekli olduğu, yapılan orantılı müdahale sırasında meydana gelen yaralanmaların asgari eşiği geçip geçmediğinin değerlendirmesini gerektiği, ayrıca olayla ilgili yürütülen adli soruşturmanın titizlikle yapıldığı, bu nedenle etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün yerine getirildiği belirtilmiştir.

45. Başvurucular; Bakanlık görüşüne ilişkin beyanlarında özetle kolluğun yaralama eylemlerini etkisiz bir hâlde oldukları sırada gerçekleştirdiğini, bu konuda net deliller bulunmaktayken Savcılığın etkili bir soruşturma yapmayarak sorumluları cezasız bıraktığını dile getirmişlerdir.

2. Değerlendirme

46. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

47. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların bu bölümde ileri sürdüğü iddiaların tümünün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve bu kapsamda inceleme yapılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Başvurucu Eylem Karadağ Yönünden

48. Başvurucu; katıldığı gösteriye yapılan polis müdahalesi sırasında elleri kelepçelenmekteyken bir polisin kendisine tekme attığını ve kalkanla vücudunun sol kısmına vurduğunu, buna ilişkin şikâyeti hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmiştir.

49. İnsan onurunun korunmasını amaçlayan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası yanında aynı maddenin üçüncü fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

50. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).

51. Buna göre resmî bir soruşturma başlatılabilmesi için kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da hesaba katılmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).

52. Başvurucu; polisin müdahalesi yüzünden yaralandığına ilişkin adli muayene raporları olduğunu, darbedilmesi neticesinde idrarından kan geldiğini belirtmiştir. Başvurucunun gözaltına alınmasında sonra hakkında düzenlenen ilk adli muayene raporunda (bkz. § 14) sağ dirseğindeki ve ön kolundaki morluk dışında fiziksel bir bulguya yer verilmediği, ertesi gün düzenlenen adli muayene raporunda ise başvurucunun vücudunun sol yanında hassasiyet olduğunun belirtildiği görülmektedir. Başvurucunun iddialarının ağırlığı kapsamında aynı gün düzenlenen sağlık raporu içeriğinde vücutta birtakım fiziksel belirtiler tespit edilmesi beklenmelidir. Buna rağmen başvurucuda somut, gözle görülür bir bulgu saptanmadığı gibi başvurucu sorgu sırasındaki savunmasında kendisine kalkanla vurulduğundan bahsetmemiş; iki polisin böbreğine tekme attığını belirtmiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının tutarlı ve istikrarlı olduğundan söz etmek de mümkün görünmemektedir. Başvurucunun kolundaki yaralanmalar da -iddia konusu eylemlerin vücuttaki bölgesi gözönünde bulundurulduğunda- somut bir belirti olarak kabul edilemez. Başvurucunun söz konusu şikâyetleri kapsamında soruşturma dosyasında iddiaların gerçekliğini ortaya koyan ve Anayasa Mahkemesince inceleme yapılmasını gerektirir nitelikte bir veri bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle desteklenmeyen iddialarının savunulabilir olduğunu söylemek mümkün değildir.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvurucu Eylem Karadağ yönünden, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Diğer Başvurucular Yönünden

54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

55. Kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin -devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak- maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.

i. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

56. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

57. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

58. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).

59. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

60. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli bir yasal muamele kapsamında bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu tür fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) suçla mücadeleye özgü inkâr edilemez zorlukların bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya sınırlar koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).

61. Görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde kolluk görevlileri, bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine de sahiptir. Ancak zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51).

62. Aktif/etken direnme kolluk görevlisine karşı fiilî bir saldırı, güç kullanımı sonucu kolluk görevlisinin görevini yapmasına engel olmak şeklinde gerçekleşirken pasif/edilgen direnme; evrak göstermeme, araca binmeme, araçtan inmeme gibi kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde gerçekleşmekte ve fiilî bir güç kullanımını içermemektedir. Direnmenin türüne göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımı değişebileceği gibi kuvvet kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen amaç ile orantılı olması gerekmektedir (Arif Haldun Soygür, § 52).

63. Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilecektir (Arif Haldun Soygür, § 54).

64. Kötü muamele, Anayasa ve Sözleşme tarafından kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekir. Bu ayrımın özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından getirildiği ve anılan ifadelerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

65. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).

66. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, belli bir amaç doğrultusunda ızdırap verme kastı aranmaz. AİHM fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleleri insanlık dışı muameleler olarak nitelendirmiştir. Bu nitelikteki muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

67. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

68. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisine girdiğinin belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

69. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).

 (2) İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

70. Somut olayda başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar, Reyhanlı'daki patlamayı protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen gösteriye gerekli olmadığı hâlde kolluğun müdahale etmesi nedeniyle yaralandıklarını ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, meydana gelen yaralanmaların kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmekle birlikte zor kullanma yetkisinin aşıldığına ilişkin delil bulunmamasına dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir (bkz. § 34). Bu durumda yaralanmaların güvenlik güçlerinin müdahalesi ile gerçekleştiği konusundaki kabulün aksine bir değerlendirme yapılmasını mümkün kılan veri bulunmadığı gibi izlenen görüntülerin de kabul edilen olguyu somutlaştırdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda incelemesi gereken husus polis müdahalesinin gerekli olup olmadığı, gerekli ise ölçülü olup olmadığıdır.

71. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gözetilmesi gereken en önemli husus gösterinin barışçıl olup olmadığının tespit edilmesidir. Öte yandan barışçıl olarak başlamış bir toplantının aynı yönde devam edip etmediği de önem taşımaktadır. Gösterinin barışçıl olup olmadığı hususu kötü muamele yasağı kapsamında güvenlik güçlerinin müdahalesinin gerekliliği için önemli bir kriter olmakla beraber barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında bir eylem olup olmadığı açısından da gözetilmesi gereken bir husustur. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile 34. maddesinin kesiştiği bu alanın belirlenmesi önemlidir (Ali Ulvi Atunelli, § 65).

72. Toplanma özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 81).

73. Ankara Emniyet Müdürlüğünün olaya ilişkin olarak düzenlediği tutanağa göre, saat 13.40'ta alanda toplanan göstericiler, müzik aletleri çalarak ve alkış tutarak -amaçlarından biri de ses çıkarmak olduğu anlaşılan- gösteriye başlamışlardır. On dakika sonra gösteriye katılan yüz yirmi civarında eylemcinin sloganlar eşliğinde Yüksel Caddesi üzerinden Başbakanlığa doğru yürüyüşe başlamasının hemen akabinde grup, kalkanlarıyla yolu kapatan kollukla yüz yüze gelmiştir. Kolluk tarafından düzenlenen tutanakta yürüyüş yapılmasının 2911 sayılı Kanun'a aykırı olduğu belirtilmiş ise de gerekçelerine ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu durumda öncelikle yürüyüş yapılmasının engellenmesinin gerekliliğine ilişkin bir değerlendirme yapılmalıdır.

74. Başvurucular, yapılacak gösteriye ilişkin olarak kamu makamlarına bildirimde bulundukları konusunda bir bilgi sunmamış iseler de bu hususun tek başına gösteriyi kanunsuz hâle getirmeyeceği Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında vurgulanmıştır (bu kararlardan biri için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122). Somut olayda göstericilerin Başbakanlığa doğru yürüyüş yapmak istemesinin 2911 sayılı Kanun'da yer alan hangi sebeplerle hukuka aykırı olduğu kolluğun tutanağından anlaşılamamaktadır. Ancak olayın meydana gelişine ilişkin belirlemeler ve izlenen görüntü içeriğinden bir değerlendirme yapılmasının mümkün olup olamayacağı ortaya konulabilir. Gösterici grup saat 13.40'ta başlattığı eylemin devamında yürüyüş yapmak istemiş, ancak kolluk güçleri grup sözcülerine buna izin verilmeyeceği yönünde ikazda bulunmuştur. İzlenen görüntülerde gösterici grubun eylemin başlamasından yaklaşık on dakika sonra yürüyüşe geçtiği ve kalkanlarıyla tedbir alan kollukla karşı karşıya gelmesinden itibaren eylemciler ile kolluk arasında herhangi bir müzakere yapılamadığı görülmektedir. Görüntülerde kolluk amiri olduğu anlaşılan kişinin grubun sözcüsüyle müzakere yürütme çabasının -grup sözcüsünün tavrı nedeniyle- sonuç vermediği, yürüyüşe başlayan grubun durmaksızın, kalkanlarıyla önlem alan polise doğru saldırdığı görülmektedir. Dolayısıyla yürüyüşün neden gerekli olduğuna ilişkin kolluğa bir açıklama yapmaksızın ve -bildirim yapılmadan düzenlenen bir gösteride- yürüyüş yapılabilmesi için polise gerekli tedbirleri alma imkânı tanımaksızın, izin vermeme konusunda ortaya konan tavrın değişmesi adına müzakere yoluna başvurmadan doğrudan saldırı başlatılması toplantı ve gösteri düzenleme hakkının özüyle bağdaşmamaktadır. Gösterinin kendine özgü olarak gelişen biçimi, yürüyüş yapılmasına izin verilmemesinin söz konusu hakkın kullanılmasına bir müdahale oluşturup oluşturmayacağı konusunda bağımsız bir değerlendirme yapılması imkânını ortadan kaldırmıştır.Somut olayın koşulları bağlamında -bir müddet sesli protesto yapılmasına izin verilmiş ve bulundukları alanda basın açıklaması yapabilecekleri hatırlatılmış iken- ellerindeki flamalarla aniden kolluğa saldıran gösterici gruba polisin gaz sıkarak müdahale etmesinin gereksiz olduğu söylenemez.

75. Kolluğun müdahalesi sonrasında geriye çekilen gösterici grubun taş ve şişe gibi sert cisimleri kolluğa fırlattığı tespit edilmiştir (bkz. § 12). Göstericilerin saldırgan tavrı nedeniyle barışçıl olmaktan çıkan gösteride eylemciler ile kolluğun birden fazla kez fiziksel temas içinde olduğu görülmektedir. Başvurucuların iddialarının bu temas anlarının değişik zamanlarıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Birlikte hareket ettikleri veya aralarında gösteriye katılmak dışında ortak bir bağ olduğu anlaşılamayan başvurucuların ileri sürdüğü iddiaları birbirlerinden bağımsız olarak değerlendirmek gerekmektedir.

76. İlk müdahale sonrası dağılan grup yeniden heykel önünde toplanmaya başlamıştır. Alanda toplanan gösterici gruba polisin yeniden gazla müdahale etmeye başlaması üzerine başvurucu Deniz Kaplan'ın koşarak sert şekilde kolluğa doğru bir cisim attığı görülmektedir (bkz. § 38). Barışçıl olmaktan çıkan gösteride başvurucunun somut eylemi sonrasında -polisin kendisine müdahale etmesi gerekli olmakla birlikte- değerlendirme yapılması gereken asıl sorun müdahalenin orantılılığıdır. İzlenen görüntülere göre elinde tuttuğu cismi attıktan sonra olay yerinden koşarak uzaklaşmaya başlaması üzerine başvurucu, bir polis tarafından yakalanmış; hemen sonrasında iki polis daha kendisine fiziksel olarak müdahale etmeye başlamıştır. Müdahale anlarında başvurucunun polis memuruna yumruk savurduğu görülmekte ise de -birden fazla polis memurun bulunduğu ve fiziksel olarak müdahil oldukları olay bağlamında- başvurucuya birden fazla kez copla vurulması ve yere yatırıldıktan sonra da darbelere maruz kalması -özellikle olaydan dört gün sonra aldığı ATK raporundaki tespitlerle bir arada düşünüldüğünde- müdahaleyi orantılı olmaktan çıkarmıştır. Başvurucu, yerden kalkıp bir süre uzaklaştıktan sonra da polis tarafından şiddeti ağır olmasa da aşağılayıcı bir şekilde copla darbedilmiştir. Somut olayın gerçekleşme koşulları ve başvurucunun yaralanmasının niteliği dikkate alındığında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.Söz konusu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkündür.

77. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar talimatlara aykırı şekilde ateşlenen gaz fişeğiyle ayağından vurulduğunu, bu nedenle yere düştüğünü ileri sürmüştür. Başvurucunun yaralanmasının -görüntü kayıtları da bulunan- saat 14.15'teki polis müdahalesi sırasında olduğu anlaşılmaktadır. İzlenen görüntü kayıtlarında başvurucunun kalabalık içinde yere düştüğü görülmektedir. Başvurucu söz konusu yaralanmanın adli raporla ortaya konulduğunu ileri sürmüş, ancak aynı gün alınan raporda başvurucunun sağ bacağında, olaydan dört gün sonra ATK tarafından hazırlanan raporda ise her iki bacağında yaralanmalar tespit edilmiş olup bu yaralanmaların ne şekilde gerçekleşmiş olabileceği konusunda bir izah raporlara yansımamıştır. Başvurucu ne soruşturma aşamasında ne de bireysel başvuru formunda hangi bacağının neresinden gaz kapsülüyle yaralandığını belirtmiştir. Başvurucu bu iddiaya ilişkin beyanlarında ayağına gaz fişeğinin geldiğini, bu nedenle yere düştüğünü dile getirmiştir. İzlenen görüntülerde iddiasının aksine gaz kapsülünün isabet etmesi nedeniyle yere düştüğü anlaşılamamaktadır. Olay yerinde gaz fişeğinin emaresi olabilecek duman şeklinde bir bulguya da rastlanmamıştır. Kaldı ki gaz kapsülüyle yaralandığını iddia eden başvurucuda kelepçelendikten sonra yürüyerek Çevik Kuvvet otobüsüne götürüldüğü sırada darbenin etkisiyle oluşması muhtemel bir yürüyüş bozukluğu da görülmemektedir. Bu nedenle başvurucunun gaz fişeğiyle yaralandığı iddiasından yola çıkılarak bir değerlendirme yapılması mümkün görünmemektedir.

78. Diğer taraftan başvurucu, yere düştükten sonra kaçamayacak durumda olmasına rağmen bir polisin sırt bölgesine tekme attığını ileri sürmüştür. Başvurucunun iddiasının görüntülere net şekilde yansıdığı anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun, polisin gösterici grubu dağıtmak ve sorumluları yakalamak amacıyla müdahale ettiği anlarda kalabalık içinde yere düştüğü, doğrulmaya çalıştığı sırada arkasından gelen bir polis memurun sağ ayağıyla başvurucuya tekme attığı ve eliyle müdahale etmesi sonrasında başvurucunun yeniden yüzüstü düştüğü görülmektedir. Yerde kalan başvurucu daha sonra birden fazla polisin yardımıyla kelepçelenmiştir.

79. Barışçıl olmaktan çıkan gösteriyi dağıtmak için kolluğun müdahale etmesi veya olaylar sırasında yaralanan polislerin faillerini tespit etmek gibi suç niteliğine bürünmüş birtakım eylemlerin sorumlularının belirlenmesi amacıyla yakalama işlemi yapılması hukuka uygun olmakla birlikte kullanılan gücün orantılı olması gerekir. Polis tutanağına ve yine başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturması içeriğine göre kolluk, belirtilen nedenlerle başvurucuyu yakalamak ve gözaltına almak istemiştir. Zaten başvurucunun kolluğa yabancı bir cisim atarken fotoğraflandığı da anlaşılmaktadır (bkz. § 19). Bununla birlikte müdahale anı incelendiğinde başvurucunun yerden kalkmaya çalıştığı sırada elle veya başka bir araçla yakalanması mümkün iken sırt bölgesine tekme atılarak etkisiz hâle getirilmeye çalışılması müdahaleyi orantılı olmaktan çıkarmıştır.

80. Bunların yanında başvurucunun kelepçelenmesi sonrasında yüzüne yakın mesafeden gaz sıkıldığı iddiasının da incelenmesi gerekmektedir. Başvurucunun gözaltına alındığı 18/5/2013 tarihinde, ertesi gün ve yine 22/5/2013 tarihinde muayene edilmesi sonucunda hakkında raporlar düzenlendiği görülmektedir. Söz konusu raporlardan sol gözde hemoroji (kanlanma, kızarıklık), ağrı ve bulanık görme dışında fiziksel bir bulguya rastlanmadığı, muayene sonrası ilaç tedavisine başlandığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, iddiasına ilişkin görüntü kaydı olduğunu iddia etmiş ise de izlenen görüntülerde ne kelepçelendiği anlarda ne de gözaltına alınmak amacıyla polis otobüsüne yürüyerek götürülürken buna dair bir kayda rastlanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun polisin göstericilere ilk kez müdahale ettiği ve gaz sıktığı sırada gösterici grup içinde olduğu görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun polis barikatını aşmaya çalışan gruba yönelik polis müdahalesi sırasında gazdan etkilendiği kabul edilmelidir. Polisin toplumsal olaylara müdahalesinde bir araç olarak kabul edilen ve kullanılması ulusal ve uluslararası mevzuatta yasak olmayan biber gazının doğal etkisi dışında başvurucuda bir yaralanma olmaması ve gazın aşırı kullanıldığına ilişkin herhangi bir doktor raporu veya kamera kaydına rastlanmaması birlikte değerlendirildiğinde kullanılan gazın oluşturduğu etki nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğinin aşıldığından söz etmek mümkün değildir (benzer bir değerlendirme için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 90-92).

81. Bu değerlendirmeler ışığında göstericilerin dağıtılması ve suça karışanların yakalanması amacıyla yapılan polis müdahalesinde başvurucu Uğur Uzunpınar'ın yerden kalkmaya çalıştığı sırada sırt bölgesine tekme atılmasının orantılı bir müdahale olarak kabul edilemeyeceği ve bu eylem nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır. Somut olayın gerçekleşme koşulları ve doktor raporlarıyla da tespit edilen yaralanmanın ağırlığı bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele boyutuna ulaştığını söylemek mümkün görünmektedir.

82. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Uğur Uzunpınar ve Deniz Kaplan yönünden kolluğun orantısız güç kullanması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

ii. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

83. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110)

84. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

85. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).

86. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

87. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

88. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, §§ 68,69)

89. Kamu görevlileri tarafından yapılan kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

90. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

91. Somut olayda başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar, katıldıkları gösteride polisin gereksiz ve aşırı güç kullanarak yaptığı müdahale sonucunda yaralandıklarını ileri sürerek -olaya ilişkin birtakım görüntü kayıtlarını da eklemek suretiyle- 22/5/2013 tarihli dilekçeyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuşlardır. Savcılık bunun üzerine başvurucuları bizzat dinlemiş, haklarında ATK'dan rapor alınmasını sağlamış ve şikâyet dilekçesinde kask numaraları belirtilen polis memurlarının büyük çoğunluğunun ifadelerini almıştır. Bunların yanında başvurucuların sunduğu CD, bilirkişiye tevdi edilerek rapor hazırlatılmış ve bir kişinin de tanık olarak ifadesi alınmıştır.

92. Savcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda düzenlediği kovuşturmaya yer olmadığı kararında başvurucuların iddialarını toptan bir bakışla ele alarak -zor kullanma yetkisi kapsamında- kolluk müdahalesinin orantılı olduğunu değerlendirmiştir. Başvurucuların iddialarının bilirkişi raporunda veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda birbirinden bağımsız olarak incelenip ele alınmadığı görülmektedir. Olayın gerçekleşme şeklini ortaya koyan görüntülere ve başvurucular hakkında düzenlenen adli raporlara rağmen hangi verilerden hareketle ne şekilde bu sonuca ulaşıldığı anlaşılamadığı gibi varılan sonucun da -müdahalenin orantısız olduğu gerçeği karşısında (bkz. § 82)- nesnel ve tarafsız bir analizin ürünü olmadığı görülmektedir.

93. Sonuç itibarıyla Savcılık kötü muamele iddialarına yönelik olarak etkin bir soruşturma yürütmeden şikâyet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

94. Somut olayda kolluk görevlilerinin müdahalesi ile maruz kalınan eylemlerden dolayı Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

95. Başvurucular; katıldıkları gösteriye kolluğun herhangi bir uyarı yapmadan gereksiz ve ölçüsüz müdahalede bulunduğunu, bunun sonucunda yaralandıklarını belirterek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

96. Bakanlık görüşünde özetle; protesto eylemine katılan başvurucuların provokatif pankartlar taşıdıkları, yürüyüşü engellemeye çalışan Çevik Kuvvet polislerine karşı taş, şişe gibi çeşitli materyallerle saldıran grubun içinde yer aldıkları, sergiledikleri eylemler nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını barışçıl şekilde kullanmadıkları, kolluğun gerekli uyarıları yaptığı ve kısa süreli gaz kullanarak orantılı şekilde müdahalede bulunduğu,müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunolduğu belirtilmiştir.

97. Başvurucular, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanlarında özetle kolluğun saldırısı gerçekleşene kadar yapılan gösteride herhangi bir şiddet yaşanmadığını, yargılandıkları dosyada beraatlerine karar verildiğini ifade etmişlerdir.

2. Değerlendirme

98. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

99. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğünün özel bir görünümü olması nedeniyle başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden incelenmesine karar verilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

100. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik iddialar açısından toplantıya yapılan müdahaleler ve müdahale sonucundaki yaralanmalara ilişin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetler, bir bütün hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağına ilişkin başvuru olarak kabul edilmelidir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 62). Somut olay kapsamında da başvurucuların şikâyetlerini Cumhuriyet Başsavcılığı aynı temelde incelemiştir. Bu nedenle kötü muamele yasağına neden olduğu iddia edilen müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı Savcılığa yapılan şikâyet, tüketilmesi gereken başvuru yolu olarak yeterli kabul edilmektedir (Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 62).

101. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

102. Kolluk görevlilerinin başvurucuların yaralanmasına neden olacak şekilde fiziki müdahalede bulunması başvurucular açısından toplanma ve gösteri düzenleme hakkına yönelik bir müdahaledir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

103. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

104. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

105. Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi ve 2911 sayılı Kanun’un 22. ve 24. maddeleridir. 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde polisin hangi durumlarda zor ve silah kullanabileceği, bunun hangi ölçüde olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanmaya yetkilidir. Bu yetki sadece polisin direnen kişilere karşı bedensel kuvvet kullanmasını değil maddi güç kapsamında kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları gibi bazı araçların da kullanılmasını içerir (Mehmet Mutlu, B. No: 2014/18240, 18/4/2018, § 84). Dolayısıyla Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında toplanma hakkının sınırlandırılmasında ve müdahale usulünde izlenecek hususlarda gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu sebeple somut olayda toplanma hakkına müdahalenin kanunilik unsuru mevcuttur.

 (2) Meşru Amaç

106. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.

107. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar incelendiğinde eyleme yönelik müdahalenin amacının kamu düzeninin bozulmasını engellemeye yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu olayda Anayasa’nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

108. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak; çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).

109. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48) olması gerekir.

110. Anayasa’nın 34. maddesi, fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda kişilere, mevcut düzene itiraz eden ve -barışçıl yöntemlerle- değiştirilmesini savunan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı sağlanmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54).

111. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun, müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadıklarının yetkili mercilerce -polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde- gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).

 (b)İlkelerin Olaya Uygulanması

112. Somut olayda başvurucular katıldıkları gösteriye kolluk görevlilerinin gereksiz ve orantısız şekilde müdahale ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus, toplantı ve gösteri yürüyüşünün sonlandırılması için zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığı ve kamu makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp taşımadığıdır (krş. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88). Gerçeklik değeri sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da kapsamaktadır (Mehmet Mutlu, § 89).

113. Kamuya açık alanda düzenlenen gösteriler, günlük yaşam düzenini belirli bir derecede bozmakla birlikte bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Aynı zamanda kolluğun güç kullanımında özellikle daha dikkatli ve profesyonel davranması icap etmektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Muhterem Turantaylak, B. No: 2014/15253, 9/5/2018, § 51).

114. Başvurucuların da dâhil olduğu gösterici grup 11/5/2018 tarihinde, Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki patlamayı protesto etmek için saat 12.45'ten itibaren Kızılay'daki heykel önünde toplanmaya başlamış, saat 13.40 sıralarında ise çeşitli yöntemlerle ses çıkararak eylemlerine başlamıştır. Gösterici grubun amacının meydana gelen menfur olaya karşı toplumun sessiz kalmadığını göstermek, ayrıca bu kapsamda tepkilerini kamu makamlarına da duyurmak olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların şikâyet dilekçesi içeriğinden ve başvuru formundan da anlaşıldığı üzere göstericilerin eylem öncesinde Başbakanlığa yürümek gibi bir amaçları bulunmamaktadır. Göstericiler, Başbakanlığa doğru yapacakları yürüyüşle kamu makamlarına seslerini duyurmak istemişlerdir. Gösterici grup bu doğrultuda yürüyüşe geçtikten hemen sonra kalkanlarıyla tedbir alan kollukla karşılaşmıştır. Yürüyüş yapılması konusunda kolluk amirinin göstericilerle müzakere yapma teşebbüsü gösterici grubun sözcüsü olan Ç.D.nin tavrı nedeniyle olumsuz şekilde sonuçlanmıştır. Yürüyüş yapmakta ısrar eden gösterici grup tedbir alan kolluğa aniden elleriyle ve flamalarla vurmaya başlamıştır. Önceden bildirim yapılmaksızın yapılan gösteride eylemcilerin herhangi bir müzakere yürütmeden karşılarına çıkan kolluğa saldırı niteliği taşıyan ve gösterinin barışçıl olmaktan çıkmasına neden olan davranışlarda bulunmaları nedeniyle yürüyüş yapılmasına izin verilmemesine ilişkin kolluk müdahalesini artık tek başına değerlendirmek mümkün değildir. Kamuya açık bir alanda toplanan yüz yirmi kişilik gösterici grubun Başbakanlık binası gibi devletin en önemli kurumlarından birine doğru yürüyüş yapmak istemesinin bazı güvenlik önlemleri alınmasını zorunlu kıldığı tartışmasız iken eylemcilerin neden yürüyüş yapmak istediklerini izah etmeden ve bu konuda kolluk güçlerine tedbir almak için yeterli bir zaman tanımadan barışçıl olmayan, şiddet içerikli davranışlar sergilemeleri müdahalenin bir bütün hâlinde incelenmesini gerektirmiştir. Olayın gerçekleşme biçimine göre de kolluğun yürüyüşe geçen ve sonrasında saldırı yapan göstericilere gazla müdahale edip eylemcilerin geriye doğru dağılmalarını sağlaması gerekli ve orantılıdır. Dolayısıyla polisin bu müdahalesi nedeniyle başvurucular açısından toplantı ve gösteri düzenleme haklarının ihlal edildiği söylenemez. Aynı zamanda başvurucu Uğur Uzunpınar'ın gaz sıkılması nedeniyle gözünde meydana gelen yaralanma nedeniyle -asgari eşik aşılmadığı da değerlendirildiğinde (bkz. § 80)- anılan hakkına ölçüsüz bir müdahalede bulunulduğundan bahsedilemez.

115. Geriye çekilen eylemcilerin taş, şişe gibi cisimleri kolluk görevlilerine atmasıyla daha yoğun şiddete evrilen gösteride eylemciler tamamen dağılmamış ve yeniden heykel önünde toplanmaya başlamışlardır. Kolluk görevlileri, yeniden toplanmaya başlayan göstericilere fiziksel bir müdahalede bulunmamış; sadece yol üzerinde kalkanlarıyla güvenlik tedbiri almıştır. Gösterici grup içinde trampet taşıyan bir kişinin elindeki bageti polis kalkanına vurmasıyla yeniden ortamın gerginleştiği, üzerilerine doğru gelen göstericilere kolluk görevlilerinin gaz sıktığı görülmektedir. Bu anlarda başvuruculardan Deniz Kaplan'ın elinde tuttuğu bir cismi polise doğru koşup fırlattığı, sonrasında ise ölçüsüz kolluk müdahalesiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır.

116. Gösterecekleri tutumla bireylerin davranış kalıplarını etkileme potansiyeline sahip kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması hakların kullanımında kısıtlayıcı bir tesire neden olabilir (Ali Ulvi Atunelli, § 107). Bu nedenle gösteriye yapılması gereken müdahalenin ortaya çıkan tehlikeyle orantısız olması sadece hâlihazırdaki gösteriye katılanların bu haklarının zarar görmesine neden olmaz, ayrıca gelecekte bu hakkı kullanmak isteyecek bireyler içinde psikolojik bir bariyer oluşturabilir. Bununla birlikte bireylerden asgari seviyede beklenmesi gereken, katıldıkları toplantı veya gösterilerde şiddet içeren eylemler sergilememeleridir. Şiddet barındıran suç konusu davranışlara tevessül etmek bu hakkın özüyle bağdaşmayacağı gibi devletin bu eylemlere hoşgörüyle bakması ve sabır göstermesi anılan hakkın amaçları arasında yer almaz.

117. Somut olayda, başvurucu Deniz Kaplan'ın yüzü kapalı bir şekilde koşarak kolluk görevlilerinin önüne kadar geldiği ve kalkanlarıyla tedbir alan görevlilere sert bir cisim attığı görülmektedir. Başvurucuya söz konusu eylemi nedeniyle herhangi bir adli soruşturma yapılmamış olması bu tespitten hareketle bir değerlendirme yapılmasını engellememektedir. Başvurucunun eylemi sonrasında polisin sergilediği müdahalenin orantısız olduğu anlaşılmakta ise de şiddet içeren davranışı görmezden gelmek veya bu durumdan bağımsız bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Başvurucunun henüz kendisine yönelmiş fiziksel bir polis müdahalesi bulunmamakta iken 1-2 metre mesafeden kolluk görevlilerinin üzerine bir cisim attığı anlaşılmaktadır. Ortaya konan davranışın somut sonuçlarından bağımsız olarak endişe verici bir tehlike hâlinin başvurucu tarafından yaratıldığı açıktır. Şiddet içeren bu eyleme kamu makamlarının sessiz kalması beklenemez ise de yapılacak müdahalenin orantılı olması gerekmektedir. Eylemi sonrasında anlık gelişen orantısız polis müdahalesiyle karşılan başvurucunun mutlak nitelikteki kötü muamele yasağının mağduru olması tek başına toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucunu doğurmamaktadır. Başvurucu müdahale sonrasında kolluk tarafından serbest bırakılmış ve gösterinin geri kalan kısmına katılabilme imkânı elde etmiştir. İzlenen görüntülerde -orantısız şekilde cereyan etse de- müdahalenin başvurucunun saldırgan eylemini hedef aldığı, toplantı özelinde bir tepki olmadığı anlaşılmaktadır. Olaydan bir müddet sonra göstericilerle polis arasında başvurucuya yapılan müdahalenin gereksiz olduğu konusunda yapılan tartışma sırasında bu alana gelerek kolluk görevlileriyle konuştuğu görülen (bkz. § 38) başvurucuda, orantısız müdahalenin caydırıcı bir etki yaratmadığı, başvurucunun kararlılıkla gösteriye devam edebildiği görülmüştür. Dolayısıyla somut olay özelinde başvurucu orantısız bir müdahaleye maruz kalsa da öncesinde şiddet içeren davranışlar sergilemesi ve sonrasında eyleme devam edebilme imkânına sahip olması nedeniyle orantısız polis müdahalesinin başvurucunun toplantı ve gösteri düzenleme hakkını ihlal ettiği söylenemez.

118. Gaz fişeği ile bacağından yaralandığı iddiasının doğruluğuna ilişkin somut veriler bulunmadığı sonucuna ulaşılan başvurucu Uğur Uzunpınar'ın polis tarafından sırtına tekme atılması iddiasının da bu hak yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucu Uğur Uzunpınar ve diğer göstericiler ikinci kez dağıtılan toplantı sonrasında yeniden heykel civarında toplanmışlardır. Bu anlarda göstericilerin çeşitli sloganlar attığı duyulmaktadır. Kolluk bu sırada aniden harekete geçerek göstericileri dağıtmaya ve bazılarını da yakalamaya başlamıştır.

119. Toplanma hakkına müdahale kapsamında güvenlik için gerekliliğin ve kamu düzeninin aşırı bozulma riskinin olup olmadığını değerlendirme yetkisi öncelikle polise aittir ve bu durum onların takdir alanında kalmaktadır. Ancak kamu görevlilerinin toplanma hakkına yönelik bu tür müdahalelerin keyfî olmayıp haklı ve gerekli olduğunu (polis raporlarında, iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) göstermesi gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 92). Anayasa Mahkemesinin bu konudaki denetimini kamu görevlilerinin ortaya koyduğu gerekçeler üzerinden yapması gerekmektedir.

120. Başvurucu Uğur Uzunpınar, yakalama ve dağıtma işlemi sırasında kalabalık içinde yere düşmüş; sonrasında ise sırtından tekmeyle darbedilmiştir. Yürüyüşe başlanması aşamasından sonra gösterinin barışçıl olmaktan çıktığı, ancak eylemcilerin yeniden gösteri alanında toplanmaya başladıkları anlaşılmaktadır. İlk polis müdahalesinde başvurucunun da saldırgan tavırlar sergileyen kişiler arasında bulunduğu polis tutanağında belirtilmiş ise de (bkz. § 11) yeniden alanda toplanılmasıyla devam eden gösteride saat 14.15'teki müdahale öncesinde başvurucunun şiddet içeren bir eylemi tespit edilmemiştir. Alanda bulunan başvurucuya ve beraberindekilere görüşlerini ifade etmelerine ve kamuoyuna duyurmalarına yetecek düzeyde sabır ve hoşgörü gösterdiğini değerlendiren kolluğun -öncesinde eylemin şiddete evrilmiş olduğu da gözetildiğinde- göstericilere müdahale etmesi ve suça karışanları yakalaması gereksiz olarak nitelendirilemez. Bununla birlikte düştüğü yerden kalkmaya çalışan başvurucuya atılan tekme ile orantısız bir şekilde müdahalede bulunulması (bkz. § 79) başvurucunun toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlal edilmesine neden olmuştur.

121. Diğer taraftan başvurucu Eylem Karadağ'ın saat 14.15'te gerekli olduğu değerlendirilen polis müdahalesi sırasında yaralanmasının da incelenmesi gerekmektedir. Başvurucunun bu müdahale sırasında elleri kelepçelenmekteyken kendisine tekme atıldığı ve kalkanla vücuduna vurulduğu şeklindeki iddialarının savunulabilir olmadığı değerlendirilmiştir. Bununla birlikte polis müdahalesi sırasında yerde kalan ve elleri kelepçelenerek gözaltına alınan başvurucuda birtakım yaralanmalar olduğu doktor raporlarıyla anlaşılmış, bu durum kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da kamu makamlarınca kabul edilmiştir. Gösterinin dağıtılması ve suça karışanların tespiti için başlayan polis müdahalesinin gerekli olduğu yukarıda izah edilmiştir. Başvurucuya bu kapsamda kolluğun müdahalede bulunarak başvurucuyu yakalaması olağan karşılanmalıdır. Kaldı ki başvurucu, ellerinin kelepçelenmesi sırasında sağ kolunda 1 cm'lik iki adet morluk oluşması nedeniyle anılan hak kapsamında şikâyetçi olmamıştır. Dolayısıyla bu yönüyle ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır. Bu nedenle başvurucunun toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.

122. Açıklanan gerekçelerle başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine, diğer başvurucuların ise anılan haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

123. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

124. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

125. Başvurucular, ihlal tespiti ile yargılamanın yenilenmesini istemiştir. Ayrıca Deniz Kaplan 5.000 TL, Uğur Uzunpınar ile Eylem Karadağ ise ayrı ayrı 7.500 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

126. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

127. Kolluk görevlilerince başvurulan güç kullanımı sonucunda başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutları itibarıyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca toplantıya yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olması nedeniyle başvurucu Uğur Uzunpınar açısından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiğine karar verilmiştir.

128. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuna ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

129. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında talepleriyle bağlı kalınarak Deniz Kaplan'a 5.000 TL, Uğur Uzunpınar'a 7.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucu Eylem Karadağ yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Başvurucular Deniz Kaplan ve Eylem Karadağ yönünden Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Başvurucu Uğur Uzunpınar yönünden Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (2013/70648 Soruşturma numaralı) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar'a sırasıyla net 5.000 ve 7.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar'a müştereken ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucu Eylem Karadağ'ın yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Deniz Kaplan ve diğerleri [2.B.], B. No: 2015/17962, 11/3/2020, § …)
   
Başvuru Adı DENİZ KAPLAN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2015/17962
Başvuru Tarihi 13/11/2015
Karar Tarihi 11/3/2020
Resmi Gazete Tarihi 22/4/2020 - 31107

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, gösteriye müdahale sırasında polisin güç kullanması üzerine yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Toplantı ve gösteri yürüyüşüne güç kullanarak müdahale İhlal Yeniden soruşturma
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İhlal Manevi tazminat
İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 16
2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 22
23
24
Yönetmelik 30/12/1982 Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği 25
Yönerge 25/8/2011 Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge 10
12
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi