TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DENİZ KAPLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17962)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 22/4/2020-31107
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Deniz KAPLAN
|
|
|
2. Eylem KARADAĞ
|
|
|
3. Uğur UZUNPINAR
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Deniz ÖZBİLGİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gösteriye müdahale sırasında polisin güç kullanması
üzerine yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin olarak etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca adli yardım talebinin geçici olarak kabulüne,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Bakanlık görüşe
karşı başvurucular beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Genel Bilgiler
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde iki ayrı
araca konulan bombaların patlatılması suretiyle gerçekleştirilen terör saldırısında
elli kişi yaşamını yitirmiştir.
9. Başvurucular 18/5/2013 tarihinde Halkevleri Derneğinin
(Halkevleri) çağrısıyla Reyhanlı'daki patlamayı protesto etmek ve basın
açıklaması yapmak amacıyla Ankara'da düzenlenen gösteriye katılmışlardır. Polis
tutanaklarına göre saat 12.45'te Yüksel Caddesi, Konur ve Karanfil Sokaklarda
Halkevlerine mensup dağınık hâldeki yirmi kişilik grubun slogan atmasıyla
başlayan gösteriye saat 13.30'da yaklaşık olarak elli kişi daha gelmiştir.
Gösteriye saat 13.35'te ellerinde "KOLLEKTİF"
ibaresi yazılı flamalar bulunan yirmi kişi daha katılmıştır. Bireysel
katılımlarla beraber yaklaşık 120 gösterici 13.40'ta İnsan Hakları Heykeli'nin
(heykel) önünde düdük ve trampet çalarak, alkış tutup ses çıkararak toplu hâlde
gösteriye başlamışlardır. Polis, 12.45'ten itibaren gösteri alanında tedbir
almıştır.
10. Göstericilerin sözcülüğünü yapan C.T. kortej hâlinde -ses
çıkararak- Başbakanlığa yürümek istediklerini kolluk amirine söylemiş fakat bu
talep kolluk tarafından uygun bulunmamıştır. Kolluk tarafından düzenlenen
tutanağa göre göstericilere, yapılacak yürüyüşün kanuna aykırı olacağı, bu
nedenle buna izin verilmeyeceği, istendiği takdirde bulunulan alanda basın
açıklaması yapılabileceği yönünde ikazlar yapılmıştır. Tutanakta bu ihtarın
saat 13.55'e kadar üç kez tekrarlandığı belirtilmektedir.
11. Kolluğa göre tüm ikazlara rağmen kortejin önünde bulunan
C.T. ve D.A.nın "Anlaşma ve müzakere
yok, Başbakanlığa yürüyoruz" şeklindeki sözlerinin ardından
başvuruculardan Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar'ın da aralarında bulunduğu bir
grup, Yüksel Caddesi ile Karanfil Sokak köşesinde tedbir alan kolluk
personeline ellerinde bulunan flamaların sopalarıyla vurarak ve tekme atarak
saldırmıştır. Uğur Uzunpınar ve Eylem Karadağ yanında dört kişi daha bu
fiilleri nedeniyle daha sonra yakalanıp gözaltına alınmıştır.
12. Polis tutanağına göre saldırıya gazla orantılı şekilde
müdahale eden kolluk görevlileri, gösterici grubun geriye doğru çekilmesini
sağlamıştır. Gösterici grup bu kez barikatla tedbir alan kolluk görevlilerine
doğru -hedef gözeterek- ellerinde bulunan taş ve soda şişelerini atmıştır.
Kolluğun bu saldırıya da kısa süreli gaz kullanarak müdahale ettiği
belirtilmiştir. Bunun üzerine göstericiler Konur Sokak ve Selanik Caddesi'ne
doğru çekilmiş fakat kaldırım taşlarını sökerek, etraftan buldukları şişe gibi
sert cisimleri toplayarak saat 14.00'te yeniden heykelin önünde
toplanmışlardır. Bu aşamadan sonra olayların gelişimi kolluğun düzenlediği
tutanağa göre şöyledir:
- Saat 14.03'te heykel önünde toplanan grup aniden ellerinde
bulunan taş ve soda şişesi gibi sert cisimleri Yüksel Caddesi ile Konur Sokak
köşesinde tedbir alan kolluk görevlilerine doğru atmak suretiyle saldırıya
geçmiştir. Bu sırada üç polis memuru atılanların isabet etmesi sonucu
yaralanmıştır.
- Kolluk görevlileri, saldırıya gaz sıkarak müdahale etmiştir.
Bunun üzerine dağılan göstericiler saat 14.10'da tekrar heykel önünde
toplanmıştır. Burada gösterici grubun sözcülerine eylemin kanuna aykırı olduğu
ve dağılmaları gerektiği yönünde bir kez daha ikaz yapılmıştır.
- İkaza rağmen dağılmayan göstericiler yeniden ellerinde bulunan
sert cisimleri tedbir alan kolluk görevlilerine doğru atmaya başlamışlardır.
Saat 14.15'te kolluk görevlileri, saldırıyı önlemek ve üç polis memurunun
yaralanmasına sebep olan kişilerin kimliklerini tespit etmek amacıyla gösterici
gruba müdahale etmiştir. Müdahale şekli tutanakta belirtilmemektedir. Kolluk
görevlileri yukarıda belirtilen (bkz. § 11) altı kişiyi yakalayarak adli
işlemler için Emniyet Müdürlüğüne götürmüştür. Diğer göstericiler etrafta
bulunan işyerlerine girerek alandan uzaklaşmışlardır.
- Saat 14.30'da sayıları yetmişi bulan gösterici grup yeniden
Yüksel Caddesi'nde toplanmış ve çeşitli sloganlar atmıştır. Kolluk görevlileri,
gösterici grubun sözcüsü C.T.ye eylemin kanuna aykırı olduğu, Başbakanlık
binasına yürümelerine izin verilmeyeceği, esnafın ve vatandaşların daha fazla
zarar görmemesi için eylemi bir an önce sonlandırmaları gerektiği şeklinde
uyarıda bulunmuştur. Bunun üzerine C.T. basın açıklaması yaparak
dağılacaklarını söylemiştir. Grup içinden bir kişi saat 14.35'te gruba hitaben
bir açıklama yapmış, açıklama sonrasında saat 14.55'te göstericiler çeşitli
yönlere doğru dağılmıştır.
B. Başvurucular Aleyhinde
Yürütülen Soruşturma Süreci
13. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar ve Eylem Karadağ gösteri
sırasında kolluk görevlileri tarafından yakalanarak gözaltına alınmış ve
haklarında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu'na muhalefet etme ve görevi yaptırmamak için direnme ve kasten yaralama
suçlarından adli soruşturma başlatılmıştır. Başvuruculardan Deniz Kaplan
gözaltına alınmamış veya hakkında başka bir adli işlem yapılmamıştır.
14. Başvuruculardan Eylem Karadağ hakkında Ankara Gazi Mustafa
Kemal Devlet Hastanesinde düzenlenen 18/5/2013 tarihli adli raporda, sağ dirsek
medialde ve ön kolda 1 cm'lik
morluk olduğu belirtilmiştir. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine
sevk edilen Eylem Karadağ hakkında düzenlenen 19/5/2013 tarihli raporda ise
"sol taraf lateral yanda hassasiyet,
batın muayenesi rahat" şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
Başvurucuyu ortopedi ve üroloji uzmanları da muayene etmiş, düzenledikleri
konsültasyon raporlarında fiziksel bir bulgudan bahsetmemişlerdir. Söz konusu
Hastanenin aynı tarihli epikriz raporunda başvurucunun saat 17.15'te kendi
isteğiyle Hastaneden imza vererek ayrıldığı belirtilmiştir.
15. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar hakkında Ankara Gazi Mustafa
Kemal Devlet Hastanesinde düzenlenen 18/5/2013 tarihli adli raporun ilgili
kısmı şöyledir:
"Her iki dirsek 1 cm.lik 4 adet ekimoz
var, sağ diz altında lateralde 3 cm.lik [okunamadı] var, lumbal bölgede 6 cm.lik morluk var, sol gözde
ağrı ve bulanık görme ifade ediyor. Göz muayenesi önerildi."
16. Başvurucu Uğur Uzunpınar aynı gün göz, patoloji ve beyin
cerrahi polikliniklerinde de muayene edilmiştir. Beyin cerrahi uzmanının
hazırladığı 18/5/2013 tarihli konsültasyon formunda aşağıdaki tespitlere yer
verilmiştir:
- Gösteri sırasında biber gazına maruz kalmış, ayrıca sağ alt
ekstremiteye (bacak) darbe almış.
- Bel, sağ flank (karın
yan bölge) ve sağ bacak ağrısı mevcut.
- İdrar-gaita inkontinanası yok.
- Başına hiç darbe almamış.
- Sağ sklera
(gözün dış kılıfı) hiperemik.
17. Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar'ın 18/5/2013 tarihinde
Emniyet Müdürlüğünde ifadeleri alınmak istenmiş fakat başvurucular susma
haklarını kullanmışlardır.
18. Olaylar sırasında yaralanan polis memurları F.M.G., O.E. ve
U.Y. ifadelerinde özetle yaşanan olaylar sırasında atılan cisimler nedeniyle
vücutlarının değişik yerlerinden yaralandıklarını, sırasıyla iki, yedi ve üç
gün çalışamaz raporu aldıklarını, kendilerini yaralayan kişilerden şikâyetçi
olduklarını belirtmişlerdir. O.E. ifadesinde, kendisini yaralayan kişilerden
birinin başvuruculardan Uğur Uzunpınar olduğunu söylemiştir.
19. Gösteriye ilişkin kamera görüntüleri üç polis memuru
tarafından izlenerek Tespit ve Teşhis Tutanağı hazırlanmıştır. 18/5/2013
tarihli tutanakta başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın elinde taşıdığı Halkevleri
yazılı flama ile gösterici grubun içinde yer aldığı, gösteri alanında kolluğa
taş, soda şişesi gibi cisimleri atan grubun arasında kendisinin de bulunduğu ve
kolluğa bir cisim atarken görüntülendiği belirtilmiştir. Tutanakta belirtilen
hususların fotoğraf karesi hâline getirildiği görülmektedir. Ayrıca tutanakta
başvurucu Eylem Karadağ'ın dağılmamakta ısrar eden ve kolluk barikatına flama
sopaları, tekme ve yumruklar ile saldıran grubun içinde yer aldığı
belirtilmiştir. Başvurucu Eylem Karadağ'a ilişkin fotoğraf karesinde
başvurucunun bir elinde Halkevleri yazılı flama tuttuğu, diğer elini havaya
kaldırarak slogan attığı görülmektedir.
20. Başvurucular Eylem Karadağ ve Uğur Uzunpınar, 19/5/2013
tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) tarafından; toplantı ve
gösteri yürüyüşünde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma, bu
kişileri yaralama, güvenlik amirinin dağılma isteğini düzenleme kurulu
üyelerinin yerine getirmemesi, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız
katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından tutuklanmaları
istemiyle -gözaltına alındıkları dört kişiyle birlikte- sulh ceza hâkimliğine
sevk edilmişlerdir.
21. Sorgu tutanağının, başvurucular Eylem Karadağ ve Uğur
Uzunpınar'ın savunmalarına ilişkin kısımları şöyledir:
"Olay mahallinde Reyhanlı'daki
patlamaları protesto etmek, ses getirmek amacıyla bulunuyordum. Herhangi bir
kanunsuz bir eylemimiz yoktur. Demokratik hakkımızı kullanmak için orada
bulunuyordum. Ancak polis herhangi bir ikazda bulunmadan, gaz bombası attı.
Gazın etkisiyle ben yere düştükten sonra, iki tane polis tekmelerle böbreğime
vurarak, beni yaralamışlardır. Bu nedenle hastaneye de gittim. Polis otosuna
götürüldüğümde de orada da bana '[o... ç...], şerefsizler, manyak' gibi sözler
sarfedilerek hakaret edildi. Bana belirttiğim kötü davranışlarda bulunan
polisin kaskının üzerinde T1215 yazıyordu, onu tespit edebildim. Ben hiçbir
polise taş sopa vs. atarak mukavemette bulunmadım, kimseyi yaralamadım. Suçu
kabul etmiyorum, tutuksuz yargılanmak istiyorum"
...
"Ben de Reyhanlı olaylarıyla ilgili
olarak ses çıkartmak maksadıyla bu protestoya katıldım. Ancak yasalara aykırı
bir işlem yapmadım. Emniyet güçlerine taş sopa vs. atıp yaralamadım. Atılan
biber bombalarından bir tanesi bacağıma geldi, yere düştüm. O sırada gözaltına
alındım. Etkisiz hale getirildikten sonra da gözüme biber gazı sıkıldı. Ben suç
işlemedim. Polis koridorlarından geçirilerek, işkenceye maruz kaldım, belime
bacaklarıma tekmeler vuruldu. Bu hususta hastaneye de gittim, hastanede de
belirtildi. Suçsuzum, tutuksuz yargılanmak istiyorum"
22. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 19/5/2013 tarihli kararıyla "şüphelilerin üzerine atılı suçu[n] niteliği
mevcut delil durumu, delillerin tamamına yakının toplanmış olması, şüphelilerin
delillere tesir etme, kaçma ve baskı girişiminde bulunması yönünde somut
olguların olmaması ve tutuklamanın tedbir niteliği" hususlarını
gerekçe göstererek tutuklama talebinin reddine karar vermiştir.
23. Savcılık 30/10/2013 tarihli iddianameyle başvurucular ile
birlikte toplam on üç kişi hakkında görevi yaptırmamak için direnme, ihtara
rağmen kendiliğinden dağılmama, güvenlik amirinin dağılma isteğini düzenleme
kurulu üyelerinin yerine getirmemesi, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 2911
sayılı Kanun'un 23. maddesinde belirtilen aletlerle katılma suçlarından
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açmıştır.
24. Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada
27/11/2014 tarihinde suç kastı yokluğu sebebiyle tüm sanıkların beraatine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...İddia, savunmalar, CD çıktıları, olay
tutanakları ve tüm dosya bir bütün olarak değerlendirildiğinde:
Sanıkların amaçlarının olaydan bir süre önce
meydana gelen ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kınadığı bir olayı
protesto etmek olduğu açıktır.
2911 sayılı Kanunun temel aradığı husus
eylemin Yasaya aykırı olmasından başka 3 ihtarın yapılması koşuluna bağlıdır.
Çıktı belgeleri izlendiğinde sanıkların katılanlar ve arkadaşlarının konuşmaya
dahi izin vermeden kuvvet kullanmak suretiyle sanıkların demokratik özgürlük
haklarını kullanmaya mani oldukları bizzat saptanmış, sanıkların suç işleme
kastı ile hareket ettikleri hususunda cezaladırılmalarına yetecek kesin ve
inandırıcı delil elde edilememiş..."
25. Verilen karar, gösteride yaralanan polis memurları
tarafından katılan sıfatıyla temyiz edilmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla henüz temyiz incelemesi neticelenmemiştir.
C. Başvurucuların
Şikâyeti Üzerine Yürütülen Adli Soruşturma
26. Başvurucular avukatları aracılığıyla 22/5/2013 tarihinde
kask numaralarını da belirttikleri yirmi iki polisten şikâyetçi olmuşlardır.
Şikâyet dilekçesinde özetle; protesto amacıyla katıldıkları gösteride henüz
basın açıklaması yapılmadan, kendileri ikaz edilmeden kolluğun saldırı
gerçekleştirdiği, polisin siyasi saikle hareket ederek müdahale ettiği
belirtilmiştir. Başvurucular ayrı ayrı ne şekilde yaralandıklarını ve
kendilerini yaralayan polislerin hangi numaralı kaskları taşıdıklarını belirtmişlerdir.
Şikâyet dilekçesinde, Deniz Kaplan'da meydana gelen yaralanmalara ve yine Uğur
Uzunpınar'ın sırt kısmına tekme atılmasına ilişkin görüntü kayıtlarının ek
olarak sunulduğu vurgulanmış, başvuruculardan Eylem Karadağ'ın iddiasına konu
eylemlere ilişkin görüntü kayıtlarından ise bahsedilmemiştir.
27. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar ve Deniz Kaplan'ın avukatları
eşliğinde müşteki sıfatıyla Cumhuriyet savcısı tarafından 22/5/2013 tarihinde
beyanları alınmıştır. Başvurucular ifadelerinde avukatları aracılığıyla
verdikleri dilekçede ayrıntılı olarak olayı anlattıklarını, ilgili polis
memurlarından şikâyetçi olduklarını söylemişlerdir. Başvurucular aynı gün Adli
Tıp Kurumuna (ATK) sevk edilerek haklarında rapor alınmıştır.
28. ATK başvurucuları muayene ederek vücutlarındaki
yaralanmaları belirlemiş, ayrıca daha önce düzenlenen raporlarda tespit edilen
hususlara da hazırladığı raporunda yer vermiştir. Başvurucular Deniz Kaplan ve
Uğur Uzunpınar'ın muayene edilmelerinden sonra hazırlanan 22/5/2013 tarihli ATK
raporunda yaralanmaların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte
olduğu belirtilmiş ve sırasıyla şu bulgulara yer verilmiştir:
"Sağ kol üst dışta 2,5x2 cm lik , 1x1 cm
lik, 2x2 cm lik, 1x0.7 cm lik , 07x0.5 cm çaplarında olmak üzere toplam beş adet
solmuş fıstıki yeşil renk ve görünümde eskiye ait ekimoz alanları, göğüs
bölgesi sağ üst ön orta hattaoblik yerleşimli 2 cm lik uzunlukta 0.2 cm
genişliğinde yüzeyel çizik tarzında hafif ekimozlu sıyrık, göğüs bölgesi sol
üst ön orta hattan başlayan dışa doğru uzanan 7x0.5 cm lik hat şeklinde fıstıki
yeşil renkte ekimoz, sol kosta kavsi üzerinde dış arka bölümünde 4x2 cm lik
fıstıki yeşil renkte solmuş eskiye ait ekimoz alanı, sol bacak önde üzeri
kabuklu 0.7x0.5 cm lik yüzeyel sıyrık alanı tespit edilmiş olup, beyanında
18.05.2013 tarihinde darba maruz kaldığını ve olay sonrasında herhangi bir
sağlık kuruluşuna başvurmadığını ifade etmekte olup..."
"Sol periorbital bölgenin lokal gazlı bez
ile kapalıhalde olup, gazlı bez kaldırıldığında sol göz 1/2 iç kısımda
subkonjenktival hemoraji bulunduğu, sol dirsek aka iç kısımda 1,5x1 cm lik ve
sol dirsek arka dışta 1x0.5 cm lik üzeri kabuklu sıyrık alanları, sağ dirsek
arkada üzeri kabuklu 4x1,5 cm lik alanda yüzeyel sıyrıklezyonları ile sağ
dirsek arka kısımda 2x0.7 cm lik üzeri kabuklu yüzeyel sıyrık alanı , sağ SİAS
üzerinde 3x2,5 cm ebatlarında kenarlarısolmuş mor renkte ekimoz, sağ bacak orta
1/3 dış kısımda geniş açılı yarım ay şeklinde yukarıdan-aşağıya doğru uzanan
açıklığı arkaya bakan sınırları düzgün 4x0.7 cm lik üzeri kabuklu sıyrık alanı
ile sağ bacak 1/3 orta dış kısımda kenarları yer yer solmuş sınırları düzensiz
ve belirsiz yaklaşık 13x7 cm lik alanda mor renkte ekimoz alanı tespit edilmiş
olup..."
29. Başvurucu Eylem Karadağ'ın avukatı hazır olduğu hâlde
Cumhuriyet savcısına 19/7/2013 tarihinde verdiği beyanı şöyledir:
"Bana göstermiş
olduğunuz 22/05/2013 tarihli ve avukatım Deniz Özbilgin tarafından hazırlanan
dilekçenin benimle ilgili olan kısmını aynen kabul ediyorum.
18/05/2013 günü saat 13:45 civarında Kızılay
Yüksel Caddesinde daha önceden Hatay ili Reyhanlı ilçesinde meydana gelen olaya
sessiz kalmamak amacıyla demokratik hakkımızı kullanmak için yapılan basın
açıklamasına katılmak istedim. Bu eylem bir nevi gürültü eylemi ve ses
eylemiydi. Henüz basın açıklaması yapılmadan bizim bulunduğumuz gruba polis hiç
bir uyarı yapmaksızın müdahale etti. Önce biber gazı atarak sonra da üstümüze
koşarak müdahale ettiler. Bu müdahale sırasında benim sırtımda bulunan sırt
çantasından bir polis memuru yakaladı, sonra kalkanla vurarak beni yere
düşürdü. Ben yerde iken böbreklerimin bulunduğu bölgeye doğru vurdular. Ne ile
vurduğunu tam olarak anlamadım. Çünkü biber gazından dolayı gözüm yanık şekilde
yerde yatarken darbe geldi. Bu darbenin tekme mi jop mu ya da başka bir şey mi
olduğunu o an anlayamadım. Çevredebana müdahale eden 1 polis değil belki 10-15
polis vardı.
Beni bulunduğum yerden alarak, bileklerimden
tutarak, polis otosuna götürdüler. Kelepçe takmadıkları için bileğimi sıktılar,
kolumu arkaya bükerek beni götürdüler. Beni götürdükleri otobüs Yüksel Metro
istasyonunun çıkışında bulunan Denizbank'ın hemen karşısında cadde üzerindeydi.
Bu araca bindirilirken sarışın, uzun boylu, orta kilolu bir kadın polisi
gördüm. Tam otobüsün basamağına adım atacağım sırada arkamdan sırtıma bir tekme
geldi. Dönüp baktığımda kask numarasını T1215 olarak çok net gördüğüm bir başka
kadın polisi gördüm. Ben darp eden bu iki kadın polisten hangisi net olarak
bilmiyorum. Bu darbeden dolayı ben otobüsün basamaklarına düştüm. Ben otobüsün
içine girdiğimde kalın ve büyük beyaz kol saatli, esmer, siyah saçlı orta boylu
ve kilolu bir kadın polis bana hitaben [o... ç...] şeklinde hakaret etti.
Benim nezarethanede bulunduğum sırada kanamam
başlayınca önce Adli Tıp Kurumuna, buradan da Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesine götürüldüm. Bu kanamam darp nedeniyle gerçekleşti. Bu konu ile
ilgili olarak avukatım Deniz Özbilgin ile birlikte hazırlamış olduğumuz benimle
ilgili bölümün de dikkate alınmasını istiyorum. Burada da konuyu ayrıntıları
ile anlatmıştım. Bu eylemden dolayı tüm sorumlulardan şikayetçiyim, gereğinin
yapılmasını istiyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir."
30. Başvurucu Eylem Karadağ hakkında düzenlenen 19/7/2013 tarihli
ATK raporunda yapılan muayenede akut travmatik lezyon saptanamadığı,
yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu
belirtilmiştir.
31. Savcılık başvurucuların şikâyet dilekçesinde belirttikleri
kask numaraları üzerinden bir araştırma yapmış ve kimliklerini tespit ettiği
yirmi polisin ifadesini şüpheli sıfatıyla almıştır.
32. Başvurucuların şikâyet dilekçesiyle birlikte ibraz ettikleri
CD bilirkişiye tevdi edilerek rapor hazırlanmıştır. 24/6/2013 tarihli bilirkişi
raporunda; CD içinde iki kamera kaydı ve kırk fotoğraf bulunduğu, kayıtların
Çevik Kuvvet polisinin sivil şahıslara müdahale ettiği anlara ilişkin olduğu,
söz konusu polislerin kask numaralarının bilgisayar tekniğiyle
belirginleştirilerek resmedildiği belirtilmiştir.
33. Başvurucuların şikâyet dilekçesinde olaylara tanıklık
ettiğini bildirdikleri D.T.Ç.nin ifadesi alınmış fakat S.A.nın dinlenilmesine
gerek görülmemiştir. D.T.Ç.nin ifadesi şöyledir:
"Bana sorduğunuz konuyu anladım. Ben olay
tarihinde Reyhanlı olayları ile ilgili olarak basın açıklaması yapılacağından
dolayı Yüksel Caddesine gitmiştim. Orada bulunduğum sırada daha önceden
tanımadığım Deniz Kaplan isimli kişi de oradaydı. Deniz'in yanında tanımadığım
bir kişi vardı. Polis memurları ile bu kişi arasında sanırım bi konuşma geçmiş
olacak ki, polis memurlarından biri önce o kişiye vurdu, ardından da topluluğa
doğru biber gazı sıktı. Deniz tam bu sırada onların aralarında kaldı. Deniz'in
herhangi bir şey söyleyip söylemediğini bilmiyorum, duymadım. Ancak bu sırada
Deniz'i polis memurlarından biri araya çekti ve çevrede bulunan polislerin
hepsi ona tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sanırım 10'a yakın polis
memuru vardı. Ben bu olay anında 15 metre kadar gerideydim. Küfür veya tehdit
olup olmadığını duymadım. Bu dövme olayı olunca ben hemen yanlarına giderek,
yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyip onlarda olan çantasını da Deniz'e
vermeleri gerektiğini söyledim. Bu sırada zaten Deniz'i bırakmışlardı, ben de
Deniz'in uzakta durmasını kendisinden istemiştim. Arka taraftan bir polis
memuru çantasını atınca, ben de alıp Deniz'e çantasını verdim. Bana göstermiş
olduğunuz6, 7 ve 8 nolu fotoğraflardaki kişi benim. Ben burada polis
memurlarıyla konuşurak, yaptıklarının yanlış olduğunu söyledim ve Deniz'in de
çantasını almaya çalışıyordum. 7 ve 8 nolu fotoğraflarda göründüğü gibi, Deniz
sol eli ile kafasını tutmaktadır. Benim olayla ilgili bilgi ve görgüm bunlardan
ibarettir."
34. Savcılık kasten yaralama, görevi kötüye kullanma, hakaret ve
tehdit suçlarından yürüttüğü soruşturma sonucunda 7/8/2015 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Verilen kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"...Müştekilerin vekilleri vasıtasıyla
verdikleri şikayet dilekçesinde, müşteki Deniz ile ilgili olarak, T2369, 12309,
687, K775 kask nolu polis memurlarının eylemleri nedeniyle şikayetçi oldukları
anlaşılmış ise de, söz konusu kask numaraları belirtilerek Ankara İl Emniyet
Müdürlüğü ile yazışma yapıldığı, verilen cevabi yazı içeriği ve ekindeki
belgelere göre söz konusu kask numaralarının Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde
kayıtlı kask numaraları olmadığı belirtildiğinden, bu yön itibarı ile bir işlem
yapılamadığı, söz konusu kask numaralarının müştekiler tarafından hatalı olarak
verilmiş olabileceğinin değerlendirildiği,
Şüphelilerin isnad edilen suçlamalar
kapsamında ifadelerinin alındığı, alınan ifadelerinde müsned suçları
işlemediklerini beyan ettikleri,
Müştekiler vekilinin şikayeti kapsamında tanık
olarak gösterdiği D.T.Ç.nin Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından alınan
ifadesinde özetle, olay esnasında müştekilerden Deniz'e karşı kolluk
görevlileri tarafından hakaret ve tehdit içeren bir söz söylendiğini
duymadığını, ancak 10'a yakın kask numarasını belirtmediği polis memurunun
müşteki Deniz'e karşı kasten yaralama eylemlerinde bulunduğunu beyan ettiği,
Müştekiler vekili tarafından tanık olarak
gösterilen S.A. isimli şahsın kimlik ve adres bilgilerinin şikayet dilekçesinde
belirtilmediği, adı geçen tanığın Cumhuriyet Başsavcılığımızda hazır edilmesi
veya kimlik ve adres bilgilerinin bildirilmesi hususunda müştekiler vekili
Av.Deniz ÖZBİLGİN'e UYAP ortamında 04/06/2014 tarihinde SMS gönderildiği, buna
rağmen müştekiler vekilinin adı geçen tanığın müracaatını sağlamadığı gibi,
kimlik ve adres bilgilerini de bildirmediği, dosyadaki mevcut delil durumu
itibarı ile S.A. isimli şahsın tanık sıfatıyla ifadesinin alınması sonuca etki
görülmediğinden, ifadesinin alınmasından sarfı nazar edildiği,
Müştekilerin olay nedeniyle alınan adli
raporlarına göre, hayati tehlike geçirmeyecek ve basit bir tıbbi müdahale ile
giderilebilecek şekilde yaralandıkları, müştekilerden Uğur UZUNPINAR, olay
nedeniyle gaz kapsülü veya gaz bombası nedeniyle yaralandığını iddia etmiş ise
de, adı geçen müştekinin alınan adli raporunda bu şekilde yaralandığına dair
tıbbi bir tespitin bulunmadığı, raporunun öykü bölümünde gaz kapsülü veya gaz
bombası neticesi yaralandığını kendisinin ifade etmesi nedeniyle bu şekilde bir
tespite yer verildiği,
Olay ile ilgili güvenlik kamera kayıtlarının
temin edilip, bilirkişiye çözümünün yaptırılarak dosyaya intikalinin
sağlandığı, görüntü kayıtları içeriğine göre kolluk görevlilerinin kalabalık
gruba müdahale ettikleri hususlara ilişkin görüntü kayıtlarının çıkarılıp
dosyaya eklendiği,
Soruşturma dosyasının müştekilerinden Uğur
UZUNPINAR ve Eylem KARADAĞ haklarında 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve görevi
yaptırmamak için direnme suçlarından Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün 2013/249
sayılı fezlekesiyle fezleke tanzim edilip, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın
Suçları Soruşturma Bürosuna gönderildiği,
Şüphelilerin somut olayda 2911 sayılı Kanuna
muhalefet eden kalabalık gruba ilgili mevzuat çerçevesinde müdahale ettikleri,
isnad edilen suçları bu görev kapsamında işlediklerinin iddia olunduğu,
müdahale edilen olayın adli nitelikte olması nedeniyle, şüpheli kolluk
görevlileri hakkında 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, genel hükümlere
göre Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından soruşturma yapıldığı,
Soruşturma kapsamında yapılan işlemler bir
bütün olarak değerlendirildiğinde, şüphelilerden A.Ş.nin müşteki Eylem
KARADAĞ'a karşı hakaret suçunu işlediğine, şikayet dilekçesinde kask numaraları
belirtilen ancak şube kayıtlarında mevcut olmayan, şikayet dilekçesinde T2369,
12309, 687, K775 kask numarası olarak belirtilen ve bu kaskları taşıdıkları
iddia edilen kolluk görevlilerinin müştekilerden Deniz KAPLAN'a karşı tehdit ve
hakaret eylemlerinde bulunulduğuna dair adı geçen müştekilerin mücerret
iddiaları dışında ilgili görevliler hakkında kamu davası açılmasını gerektirir
yeterli şüphe oluşturacak bir delil bulunmadığı,
Şüpheli kolluk görevlilerine isnad edilen
kasten yaralama ve görevi kötüye kullanma suçları yönünden yapılan
değerlendirmede, suç tarihinde görevli kolluk personelinin 2911 sayılı Kanun
çerçevesinde gerekli uyarıları yaptıkları, toplanan kalabalık grubun
dağılmaması üzerine Kanundan kaynaklanan zor kullanma yetkisini
kullandıklarını, zor kullanma yetkisini kullanırken ölçülü ve kademeli bir
şekilde Kanuna uygun olarak fiziki güç kullandıkları, müştekilerin
yaralanmalarına dair rapor içerikleri nazara alındığında şüpheli kolluk
görevlilerinin zor kullanma yetkisinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet
kullanmadıklarının anlaşıldığı, bu nedenle somut olayda müsned bu suçların
kanuni unsurları itibarı ile oluşmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından,
Müsned suçlar yönünden açıklanan gerekçe
doğrultusunda tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA...[karar
verildi.]"
35. Başvurucular bu karara itiraz etmişlerdir. İtiraz
dilekçesinde özetle; herhangi bir ikaz yapılmaksızın gerçekleştirilen polis
müdahalesinin görüntü kayıtlarına rağmen orantılı kabul edildiği, deliller
toplanmadan taraflı bir soruşturma yürütüldüğü, ATK raporunun hatalı şekilde
değerlendirildiği ve sonuç itibarıyla etkin bir soruşturma yürütülmeksizin
sorumlu kolluk güçleri hakkında hukuka aykırı ve gerekçesiz şekilde
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği belirtilmiştir.
36. Yapılan itiraz Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2/10/2015
tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
Karar 15/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
37. Başvurucular 13/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
D. Soruşturma Dosyasında
Bulunan Görüntü Kayıtları
38. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazı sonrasında
gönderilen beş CD/DVD'nin (Savcılıkça temin edilen ve başvurucular tarafından
sunulan görüntü kayıtları) izlenmesi neticesinde Anayasa Mahkemesince aşağıdaki
tespitler yapılmıştır:
- Ellerinde flamalar bulunan grup slogan atarak yürüyüşe geçtiği
sırada sivil giyimli, elinde telsiz bulunan ve rütbeli polis olduğu
değerlendirilen bir kişi megafonla göstericilerin önündeki kişiyle (bu kişinin
polis tutanaklarına göre C.T. olduğu anlaşılmaktadır) yürüyüşü durdurması
konusunda görüşme yapmaya çalışmaktadır. Bu kişiler arasındaki konuşma yaklaşık
on beş saniye sürmüştür. Görüşme sırasında C.T.nin "Başbakanlığa", "Devam
ediyoruz arkadaşlar" şeklindeki sözlerinin ardından megafon
yardımıyla slogan atarak yanındaki ve arkasındaki göstericilerle yürüyüşe devam
ettiği, hep birlikte önlerinde bulunan ve kalkanlarla önlem alan polislerin
üzerine doğru ilerledikleri gözlemlenmektedir. Gösterici grubun ön sırasında
bulunan eylemcilerin kolluk görevlilerinin önüne geldikleri sırada elleriyle ve
yine tuttukları flamalarla polislere doğru saldırıya geçtikleri, bunun ardından
gaz sıkılarak gruba müdahale edildiği ve gazın etkisiyle geriye çekilen grubun
üzerine doğru ilerlenerek ve elle gaz kapsülü atılarak göstericilerin
dağıtılmaya çalışıldığı görülmektedir. Polis tutanaklarından da anlaşılacağı
üzere (bkz. § 11) göstericiler ile kolluk güçleri arasındaki ilk fiziksel temas
bu şekilde meydana gelmiştir. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın gösterici
grubun ön sıralarında olduğu, polisin sıktığı gazın kendisine de geldiği, gaz
sıkılmasından sonra geriye doğru gittiği anlaşılmaktadır.
- Dağılan grubun yeniden heykel önünde toplanmaya başlamasından
sonra yürüyüş yapmak için hareketlendiği, bu sırada kalkanlarla yolu kapatan
polislerin önüne gelen ve elinde bateri bulunan kişinin bageti polis kalkanına
vurması üzerine polislerin tekme atarak karşılık verdiği, bunun üzerine diğer
göstericilerin kolluğa doğru ilerlediği fakat polisin gaz sıkarak buna engel
olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlarda başvuruculardan Deniz Kaplan'ın -yüzü bezle
kapalı olduğu hâlde- gösterici grubun arkasından koşarak kolluğun üzerine doğru
geldiği ve elinde bulunan cismi sert şekilde 1-2 metre mesafeden kolluk
görevlilerine doğru fırlattığı görülmektedir. Daha sonra geriye doğru koşmaya
çalışan Deniz Kaplan'ı bir polis memurun tutmaya çalıştığı, tuttuktan sonra
polisin ayağının kaydığı ve yere düştüğü, bu sırada iki polisin daha Deniz
Kaplan'a müdahale ettiği, Deniz Kaplan'ın bu anda kendisini yakalayan ilk
polise yumruk savurduğu, polis memurlarından birinin ise copla iki defa Deniz
Kaplan'a vurduğu ve polislerin birlikte başvurucuyu yere yatırdığı, bu aşamadan
sonra birçok polisin çember içine almak suretiyle başvurucuya tekmeyle vurduğu
görülmektedir. Polislerin arasında kalan Deniz Kaplan'ın yaklaşık on saniye
sonra ayağa kalkarak uzaklaşmasına izin verildiği anlaşılmaktadır. Kolluk
görevlilerinin arasından çıktıktan sonra birkaç metre uzağa giden Deniz
Kaplan'ın bu sefer sırt çantasını polislerden ısrarla istediği, polislerin ise
bulunduğu yerden başvurucunun uzaklaşmasını istediği, bu sırada T1402 kask
numaralı polisin copla başvurucunun sağ bacağının üst kısmına hafif şiddette
vurduğu görülmektedir. Başvurucu birkaç saniye sonra bulunduğu yerden yürüyerek
uzaklaşmıştır.
- Başvurucu Deniz Kaplan bir müddet sonra yeniden polis
müdahalesinin yapıldığı yere gelmiştir. Bu sırada alanda göstericiler ile
kolluk görevlileri arasında Deniz Kaplan'a yapılan müdahale konusunda sözlü
tartışma yaşanmış, başvurucu Deniz Kaplan bu tartışmaya girerek kolluğa
şikâyetini iletir tarzda bir şeyler söylemiş ve daha sonra göstericilerin
arasına karışmıştır.
- Polisin göstericilere saat 14.15'te yaptığı müdahalede (bkz. §
12) başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın kalabalık içinde polislerden uzaklaşmak için
koştuğu sırada bir anda yanındakilere takılarak yere düştüğü, yerden kalkmak
için doğrulmaya çalıştığı sırada bir polisin sırt kısmına sert bir tekme atarak
yeniden yere düşmesine sebep olduğu, daha sonra başvurucuya kelepçe takılarak
yerden kaldırıldığı ve iki polis marifetiyle gözaltı işlemleri için yürütülerek
götürüldüğü görülmektedir. Başvurucunun yere düştüğü alan civarında duman
şeklinde tezahür eden gaz fişeği bulgularının olmadığı anlaşılmaktadır.
Yürüyerek götürüldüğü sırada başvurucuda herhangi bir yürüyüş bozukluğu fark
edilmemiştir.
- Saat 14.15'teki müdahale sırasında başvuruculardan Eylem
Karadağ'ın koşarak uzaklaştığı esnada birkaç polis tarafından yakalandığı ve
yerde kelepçelendiği görülmekteyse de başvurucuya yapılan müdahale şeklinin
görülemediği, iddialarında belirttiği gibi polis tarafından darbedilip
edilmediğinin görüntülere yansımadığı anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
39. İlgili hukuk için bkz. Ali
Ulvi Atunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 29-38.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 11/3/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
41. Başvurucular, katıldıkları gösteriye polisin uyarı
yapmaksızın müdahale etmesi neticesinde yaralandıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu
kapsamda başvuruculardan Deniz Kaplan 6210 kask numaralı polis tarafından yere
düşürüldüğünü, on kadar polisin arasında kaldığını, cop ve tekmelerle linç
edilmeye çalışıldığını, çevreden gelen tepkiler üzerine bırakıldığını ifade
etmiştir. Başvurucu Deniz Kaplan, müdahale bittikten sonra T1402 kask numaralı
polisin kopan çantasını istediği için kendisine copla vurduğunu beyan etmiştir.
Başvurucu söz konusu olaylara ilişkin görüntü kayıtlarının bulunduğunu
belirtmiştir.
42. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar T3218 kask numaralı polisin
talimatlara aykırı şekilde hedef alarak ateşlediği gaz fişeği ile ayağından
yaralandığını, ATK raporunda bu durumun tespit edildiğini, olaya ilişkin
görüntü kaydı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu Uğur Uzunpınar, yerde
yatmaktayken T6216 kask numaralı polisin omirilik bölgesine tekme attığını,
ayrıca T1421 kask numaralı polisin elleri kelepçeliyken yakın mesafeden yüzüne
gaz sıktığını, sıkılan gazın etkisinin dört gün sonra alınan ATK raporunda dahi
gözüktüğünü iddia etmiştir. Başvuruculardan Eylem Karadağ, gösteri sırasında
polis tarafından yere yatırılıp kelepçe takılmaktayken T5514 kask numaralı
polisin kendisine tekme attığını, sonrasında tuttuğu kalkanı böbrek hizasına
gelecek şekilde, vücudunun sol kısmına doğru saplarcasına vurduğunu, söz konusu
eylemlerin görüntü kayıtlarında bulunduğunu beyan etmiştir. Başvurucu aldığı
darbeler sonrasında idrarından kan geldiğini, bu nedenle otuz saatlik gözaltı
süresinin yirmi dört saatini Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
geçirmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür.
43. Başvurucular; belirttikleri bu eylemler nedeniyle
yaralanmalarına, bu durumun kayıt altında olmasına ve yargılandıkları davada
beraatlerine karar verilmesine rağmen soruşturma makamlarının bağımsız ve
tarafsız şekilde inceleme yapmadan bir sonuca ulaştığını, doktor raporlarının
görmezden gelindiğini, delillerin eksik toplandığını ve yanlış
değerlendirildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular hukuka aykırı ve
gerekçesiz şekilde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı nedeniyle
Anayasa'nın 25., 26. ve 34. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 3., 6. ve 13. maddelerinde güvence altına alınan hak ve ilkelerin
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
44. Bakanlık görüşünde özetle başvurucuların gösteri sırasında
kolluk görevlilerine saldırı yapan grup içinde yer aldıkları, saldırgan gruba
polisin yaptığı müdahalenin gerekli olduğu, yapılan orantılı müdahale sırasında
meydana gelen yaralanmaların asgari eşiği geçip geçmediğinin değerlendirmesini
gerektiği, ayrıca olayla ilgili yürütülen adli soruşturmanın titizlikle
yapıldığı, bu nedenle etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün yerine getirildiği
belirtilmiştir.
45. Başvurucular; Bakanlık görüşüne ilişkin beyanlarında özetle
kolluğun yaralama eylemlerini etkisiz bir hâlde oldukları sırada
gerçekleştirdiğini, bu konuda net deliller bulunmaktayken Savcılığın etkili bir
soruşturma yapmayarak sorumluları cezasız bıraktığını dile getirmişlerdir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
47. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların bu bölümde ileri sürdüğü
iddiaların tümünün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve bu kapsamda
inceleme yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucu Eylem
Karadağ Yönünden
48. Başvurucu; katıldığı gösteriye yapılan polis müdahalesi
sırasında elleri kelepçelenmekteyken bir polisin kendisine tekme attığını ve
kalkanla vücudunun sol kısmına vurduğunu, buna ilişkin şikâyeti hakkında etkili
bir soruşturma yürütülmediğini iddia etmiştir.
49. İnsan onurunun korunmasını amaçlayan Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrası yanında aynı maddenin üçüncü fıkrasında kimseye işkence
ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
50. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak
ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi
-“Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
51. Buna göre resmî bir soruşturma başlatılabilmesi için kötü
muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen
olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde
makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden
oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki
tutumları da hesaba katılmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
52. Başvurucu; polisin müdahalesi yüzünden yaralandığına ilişkin
adli muayene raporları olduğunu, darbedilmesi neticesinde idrarından kan
geldiğini belirtmiştir. Başvurucunun gözaltına alınmasında sonra hakkında
düzenlenen ilk adli muayene raporunda (bkz. § 14) sağ dirseğindeki ve ön
kolundaki morluk dışında fiziksel bir bulguya yer verilmediği, ertesi gün
düzenlenen adli muayene raporunda ise başvurucunun vücudunun sol yanında
hassasiyet olduğunun belirtildiği görülmektedir. Başvurucunun iddialarının
ağırlığı kapsamında aynı gün düzenlenen sağlık raporu içeriğinde vücutta
birtakım fiziksel belirtiler tespit edilmesi beklenmelidir. Buna rağmen başvurucuda
somut, gözle görülür bir bulgu saptanmadığı gibi başvurucu sorgu sırasındaki
savunmasında kendisine kalkanla vurulduğundan bahsetmemiş; iki polisin
böbreğine tekme attığını belirtmiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının
tutarlı ve istikrarlı olduğundan söz etmek de mümkün görünmemektedir.
Başvurucunun kolundaki yaralanmalar da -iddia konusu eylemlerin vücuttaki
bölgesi gözönünde bulundurulduğunda- somut bir belirti olarak kabul edilemez.
Başvurucunun söz konusu şikâyetleri kapsamında soruşturma dosyasında iddiaların
gerçekliğini ortaya koyan ve Anayasa Mahkemesince inceleme yapılmasını
gerektirir nitelikte bir veri bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle
desteklenmeyen iddialarının savunulabilir olduğunu söylemek mümkün değildir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvurucu
Eylem Karadağ yönünden, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Diğer Başvurucular
Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
55. Kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin
-devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak- maddi ve usul
boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye
ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülüğü hem
bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. Kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif
yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki
unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.
i. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel İlkeler
56. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
57. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
58. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası sınırlama
öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların
yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak
mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun
varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).
59. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki
saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği
durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
60. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli
bir yasal muamele kapsamında bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç
kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda, sadece
kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından
fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca
kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak
kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu tür fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin
3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Bu bağlamda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) suçla mücadeleye özgü inkâr edilemez zorlukların
bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya sınırlar
koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
61. Görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde kolluk
görevlileri, bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri
ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine de sahiptir. Ancak zor
kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi
başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif
Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51).
62. Aktif/etken direnme kolluk görevlisine karşı fiilî bir
saldırı, güç kullanımı sonucu kolluk görevlisinin görevini yapmasına engel
olmak şeklinde gerçekleşirken pasif/edilgen direnme; evrak göstermeme, araca
binmeme, araçtan inmeme gibi kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde
gerçekleşmekte ve fiilî bir güç kullanımını içermemektedir. Direnmenin türüne
göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımı değişebileceği gibi kuvvet
kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç
kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen
amaç ile orantılı olması gerekmektedir (Arif
Haldun Soygür, § 52).
63. Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp
zorunlu sınırın aşılması, işkence ve kötü muamele yasağının ihlali sonucunu
doğurabilecektir (Arif Haldun Soygür, §
54).
64. Kötü muamele, Anayasa ve Sözleşme tarafından kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekir. Bu ayrımın özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden
olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir
derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından getirildiği ve anılan
ifadelerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme
altına alınmış olan işkence, eziyet ve
hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam
taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 84).
65. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı
veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt
unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 85).
66. İşkence
seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde
saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba
sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet
olarak tanımlanabilir (Tahir Canan,
§ 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz
bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak
eziyette, belli bir amaç doğrultusunda ızdırap verme kastı aranmaz. AİHM
fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma,
kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin
gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm
cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı,
çocuk istismarı gibi muameleleri insanlık
dışı muameleler olarak nitelendirmiştir. Bu nitelikteki muameleler
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
67. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan § 22). Burada eziyetten
farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte
küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
68. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisine girdiğinin
belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir.
Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle
bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin
kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli
olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile
yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü
muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık
dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı
muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara
yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf
edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz
durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı
muameleler insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 90).
69. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).
(2) İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
70. Somut olayda başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar,
Reyhanlı'daki patlamayı protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen gösteriye
gerekli olmadığı hâlde kolluğun müdahale etmesi nedeniyle yaralandıklarını
ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma
sonucunda, meydana gelen yaralanmaların kolluk görevlileri tarafından
gerçekleştirildiği kabul edilmekle birlikte zor kullanma yetkisinin aşıldığına
ilişkin delil bulunmamasına dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir (bkz. § 34). Bu durumda yaralanmaların güvenlik güçlerinin
müdahalesi ile gerçekleştiği konusundaki kabulün aksine bir değerlendirme
yapılmasını mümkün kılan veri bulunmadığı gibi izlenen görüntülerin de kabul
edilen olguyu somutlaştırdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda incelemesi gereken
husus polis müdahalesinin gerekli olup olmadığı, gerekli ise ölçülü olup
olmadığıdır.
71. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye
müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gözetilmesi gereken en önemli husus
gösterinin barışçıl olup olmadığının tespit edilmesidir. Öte yandan barışçıl
olarak başlamış bir toplantının aynı yönde devam edip etmediği de önem
taşımaktadır. Gösterinin barışçıl olup olmadığı hususu kötü muamele yasağı
kapsamında güvenlik güçlerinin müdahalesinin gerekliliği için önemli bir kriter
olmakla beraber barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
kapsamında bir eylem olup olmadığı açısından da gözetilmesi gereken bir
husustur. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile 34. maddesinin
kesiştiği bu alanın belirlenmesi önemlidir (Ali
Ulvi Atunelli, § 65).
72. Toplanma özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan kamu
düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili
makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul
edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre
değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve
uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 81).
73. Ankara Emniyet Müdürlüğünün olaya ilişkin olarak düzenlediği
tutanağa göre, saat 13.40'ta alanda toplanan göstericiler, müzik aletleri
çalarak ve alkış tutarak -amaçlarından biri de ses çıkarmak olduğu anlaşılan-
gösteriye başlamışlardır. On dakika sonra gösteriye katılan yüz yirmi civarında
eylemcinin sloganlar eşliğinde Yüksel Caddesi üzerinden Başbakanlığa doğru
yürüyüşe başlamasının hemen akabinde grup, kalkanlarıyla yolu kapatan kollukla
yüz yüze gelmiştir. Kolluk tarafından düzenlenen tutanakta yürüyüş yapılmasının
2911 sayılı Kanun'a aykırı olduğu belirtilmiş ise de gerekçelerine ilişkin bir
açıklamaya yer verilmemiştir. Bu durumda öncelikle yürüyüş yapılmasının
engellenmesinin gerekliliğine ilişkin bir değerlendirme yapılmalıdır.
74. Başvurucular, yapılacak gösteriye ilişkin olarak kamu
makamlarına bildirimde bulundukları konusunda bir bilgi sunmamış iseler de bu
hususun tek başına gösteriyi kanunsuz hâle getirmeyeceği Anayasa Mahkemesinin
daha önceki kararlarında vurgulanmıştır (bu kararlardan biri için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 121, 122).
Somut olayda göstericilerin Başbakanlığa doğru yürüyüş yapmak istemesinin 2911
sayılı Kanun'da yer alan hangi sebeplerle hukuka aykırı olduğu kolluğun
tutanağından anlaşılamamaktadır. Ancak olayın meydana gelişine ilişkin
belirlemeler ve izlenen görüntü içeriğinden bir değerlendirme yapılmasının
mümkün olup olamayacağı ortaya konulabilir. Gösterici grup saat 13.40'ta
başlattığı eylemin devamında yürüyüş yapmak istemiş, ancak kolluk güçleri grup
sözcülerine buna izin verilmeyeceği yönünde ikazda bulunmuştur. İzlenen
görüntülerde gösterici grubun eylemin başlamasından yaklaşık on dakika sonra
yürüyüşe geçtiği ve kalkanlarıyla tedbir alan kollukla karşı karşıya
gelmesinden itibaren eylemciler ile kolluk arasında herhangi bir müzakere
yapılamadığı görülmektedir. Görüntülerde kolluk amiri olduğu anlaşılan kişinin
grubun sözcüsüyle müzakere yürütme çabasının -grup sözcüsünün tavrı nedeniyle-
sonuç vermediği, yürüyüşe başlayan grubun durmaksızın, kalkanlarıyla önlem alan
polise doğru saldırdığı görülmektedir. Dolayısıyla yürüyüşün neden gerekli
olduğuna ilişkin kolluğa bir açıklama yapmaksızın ve -bildirim yapılmadan
düzenlenen bir gösteride- yürüyüş yapılabilmesi için polise gerekli tedbirleri
alma imkânı tanımaksızın, izin vermeme konusunda ortaya konan tavrın değişmesi
adına müzakere yoluna başvurmadan doğrudan saldırı başlatılması toplantı ve
gösteri düzenleme hakkının özüyle bağdaşmamaktadır. Gösterinin kendine özgü
olarak gelişen biçimi, yürüyüş yapılmasına izin verilmemesinin söz konusu
hakkın kullanılmasına bir müdahale oluşturup oluşturmayacağı konusunda bağımsız
bir değerlendirme yapılması imkânını ortadan kaldırmıştır.Somut olayın
koşulları bağlamında -bir müddet sesli protesto yapılmasına izin verilmiş ve
bulundukları alanda basın açıklaması yapabilecekleri hatırlatılmış iken- ellerindeki
flamalarla aniden kolluğa saldıran gösterici gruba polisin gaz sıkarak müdahale
etmesinin gereksiz olduğu söylenemez.
75. Kolluğun müdahalesi sonrasında geriye çekilen gösterici
grubun taş ve şişe gibi sert cisimleri kolluğa fırlattığı tespit edilmiştir (bkz.
§ 12). Göstericilerin saldırgan tavrı nedeniyle barışçıl olmaktan çıkan
gösteride eylemciler ile kolluğun birden fazla kez fiziksel temas içinde olduğu
görülmektedir. Başvurucuların iddialarının bu temas anlarının değişik
zamanlarıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Birlikte hareket ettikleri veya
aralarında gösteriye katılmak dışında ortak bir bağ olduğu anlaşılamayan
başvurucuların ileri sürdüğü iddiaları birbirlerinden bağımsız olarak
değerlendirmek gerekmektedir.
76. İlk müdahale sonrası dağılan grup yeniden heykel önünde
toplanmaya başlamıştır. Alanda toplanan gösterici gruba polisin yeniden gazla
müdahale etmeye başlaması üzerine başvurucu Deniz Kaplan'ın koşarak sert
şekilde kolluğa doğru bir cisim attığı görülmektedir (bkz. § 38). Barışçıl
olmaktan çıkan gösteride başvurucunun somut eylemi sonrasında -polisin
kendisine müdahale etmesi gerekli olmakla birlikte- değerlendirme yapılması
gereken asıl sorun müdahalenin orantılılığıdır. İzlenen görüntülere göre elinde
tuttuğu cismi attıktan sonra olay yerinden koşarak uzaklaşmaya başlaması
üzerine başvurucu, bir polis tarafından yakalanmış; hemen sonrasında iki polis
daha kendisine fiziksel olarak müdahale etmeye başlamıştır. Müdahale anlarında
başvurucunun polis memuruna yumruk savurduğu görülmekte ise de -birden fazla
polis memurun bulunduğu ve fiziksel olarak müdahil oldukları olay bağlamında-
başvurucuya birden fazla kez copla vurulması ve yere yatırıldıktan sonra da
darbelere maruz kalması -özellikle olaydan dört gün sonra aldığı ATK raporundaki
tespitlerle bir arada düşünüldüğünde- müdahaleyi orantılı olmaktan çıkarmıştır.
Başvurucu, yerden kalkıp bir süre uzaklaştıktan sonra da polis tarafından
şiddeti ağır olmasa da aşağılayıcı bir şekilde copla darbedilmiştir. Somut
olayın gerçekleşme koşulları ve başvurucunun yaralanmasının niteliği dikkate
alındığında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari
ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.Söz konusu tespitten sonra
kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı
değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak
değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkündür.
77. Başvuruculardan Uğur Uzunpınar talimatlara aykırı şekilde
ateşlenen gaz fişeğiyle ayağından vurulduğunu, bu nedenle yere düştüğünü ileri
sürmüştür. Başvurucunun yaralanmasının -görüntü kayıtları da bulunan- saat
14.15'teki polis müdahalesi sırasında olduğu anlaşılmaktadır. İzlenen görüntü
kayıtlarında başvurucunun kalabalık içinde yere düştüğü görülmektedir.
Başvurucu söz konusu yaralanmanın adli raporla ortaya konulduğunu ileri sürmüş,
ancak aynı gün alınan raporda başvurucunun sağ bacağında, olaydan dört gün
sonra ATK tarafından hazırlanan raporda ise her iki bacağında yaralanmalar
tespit edilmiş olup bu yaralanmaların ne şekilde gerçekleşmiş olabileceği
konusunda bir izah raporlara yansımamıştır. Başvurucu ne soruşturma aşamasında
ne de bireysel başvuru formunda hangi bacağının neresinden gaz kapsülüyle
yaralandığını belirtmiştir. Başvurucu bu iddiaya ilişkin beyanlarında ayağına
gaz fişeğinin geldiğini, bu nedenle yere düştüğünü dile getirmiştir. İzlenen
görüntülerde iddiasının aksine gaz kapsülünün isabet etmesi nedeniyle yere
düştüğü anlaşılamamaktadır. Olay yerinde gaz fişeğinin emaresi olabilecek duman
şeklinde bir bulguya da rastlanmamıştır. Kaldı ki gaz kapsülüyle yaralandığını
iddia eden başvurucuda kelepçelendikten sonra yürüyerek Çevik Kuvvet otobüsüne
götürüldüğü sırada darbenin etkisiyle oluşması muhtemel bir yürüyüş bozukluğu
da görülmemektedir. Bu nedenle başvurucunun gaz fişeğiyle yaralandığı
iddiasından yola çıkılarak bir değerlendirme yapılması mümkün görünmemektedir.
78. Diğer taraftan başvurucu, yere düştükten sonra kaçamayacak
durumda olmasına rağmen bir polisin sırt bölgesine tekme attığını ileri
sürmüştür. Başvurucunun iddiasının görüntülere net şekilde yansıdığı
anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun, polisin gösterici grubu dağıtmak ve
sorumluları yakalamak amacıyla müdahale ettiği anlarda kalabalık içinde yere
düştüğü, doğrulmaya çalıştığı sırada arkasından gelen bir polis memurun sağ
ayağıyla başvurucuya tekme attığı ve eliyle müdahale etmesi sonrasında
başvurucunun yeniden yüzüstü düştüğü görülmektedir. Yerde kalan başvurucu daha
sonra birden fazla polisin yardımıyla kelepçelenmiştir.
79. Barışçıl olmaktan çıkan gösteriyi dağıtmak için kolluğun
müdahale etmesi veya olaylar sırasında yaralanan polislerin faillerini tespit
etmek gibi suç niteliğine bürünmüş birtakım eylemlerin sorumlularının belirlenmesi
amacıyla yakalama işlemi yapılması hukuka uygun olmakla birlikte kullanılan
gücün orantılı olması gerekir. Polis tutanağına ve yine başvurucu hakkında
yürütülen ceza soruşturması içeriğine göre kolluk, belirtilen nedenlerle
başvurucuyu yakalamak ve gözaltına almak istemiştir. Zaten başvurucunun kolluğa
yabancı bir cisim atarken fotoğraflandığı da anlaşılmaktadır (bkz. § 19). Bununla
birlikte müdahale anı incelendiğinde başvurucunun yerden kalkmaya çalıştığı
sırada elle veya başka bir araçla yakalanması mümkün iken sırt bölgesine tekme
atılarak etkisiz hâle getirilmeye çalışılması müdahaleyi orantılı olmaktan
çıkarmıştır.
80. Bunların yanında başvurucunun kelepçelenmesi sonrasında
yüzüne yakın mesafeden gaz sıkıldığı iddiasının da incelenmesi gerekmektedir.
Başvurucunun gözaltına alındığı 18/5/2013 tarihinde, ertesi gün ve yine
22/5/2013 tarihinde muayene edilmesi sonucunda hakkında raporlar düzenlendiği
görülmektedir. Söz konusu raporlardan sol gözde hemoroji (kanlanma, kızarıklık), ağrı ve bulanık görme
dışında fiziksel bir bulguya rastlanmadığı, muayene sonrası ilaç tedavisine
başlandığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, iddiasına ilişkin görüntü kaydı olduğunu
iddia etmiş ise de izlenen görüntülerde ne kelepçelendiği anlarda ne de
gözaltına alınmak amacıyla polis otobüsüne yürüyerek götürülürken buna dair bir
kayda rastlanmıştır. Bununla birlikte başvurucunun polisin göstericilere ilk
kez müdahale ettiği ve gaz sıktığı sırada gösterici grup içinde olduğu
görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun polis barikatını aşmaya çalışan gruba
yönelik polis müdahalesi sırasında gazdan etkilendiği kabul edilmelidir.
Polisin toplumsal olaylara müdahalesinde bir araç olarak kabul edilen ve
kullanılması ulusal ve uluslararası mevzuatta yasak olmayan biber gazının doğal
etkisi dışında başvurucuda bir yaralanma olmaması ve gazın aşırı kullanıldığına
ilişkin herhangi bir doktor raporu veya kamera kaydına rastlanmaması birlikte
değerlendirildiğinde kullanılan gazın oluşturduğu etki nedeniyle Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğinin aşıldığından
söz etmek mümkün değildir (benzer bir değerlendirme için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 90-92).
81. Bu değerlendirmeler ışığında göstericilerin dağıtılması ve
suça karışanların yakalanması amacıyla yapılan polis müdahalesinde başvurucu
Uğur Uzunpınar'ın yerden kalkmaya çalıştığı sırada sırt bölgesine tekme
atılmasının orantılı bir müdahale olarak kabul edilemeyeceği ve bu eylem
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari
ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır. Somut olayın gerçekleşme
koşulları ve doktor raporlarıyla da tespit edilen yaralanmanın ağırlığı bir
bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele boyutuna ulaştığını söylemek mümkün görünmektedir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Uğur Uzunpınar ve Deniz
Kaplan yönünden kolluğun orantısız güç kullanması nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi
boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
ii. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel İlkeler
83. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır.
Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır.
Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun
etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da
kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen
olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110)
84. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa anılan
madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı
durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Tahir Canan, § 25).
85. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine
ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
86. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
87. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu
kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile
kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları
toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
88. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir.
Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen
tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir
(Fahriye Erkek ve diğerleri, B.
No: 2013/4668, 16/9/2015, §§ 68,69)
89. Kamu görevlileri tarafından yapılan kötü muamele iddiaları
hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan
ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır.
Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının
olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
90. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle
ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara fiilleriyle
orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
91. Somut olayda başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar,
katıldıkları gösteride polisin gereksiz ve aşırı güç kullanarak yaptığı
müdahale sonucunda yaralandıklarını ileri sürerek -olaya ilişkin birtakım
görüntü kayıtlarını da eklemek suretiyle- 22/5/2013 tarihli dilekçeyle Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuşlardır. Savcılık bunun üzerine başvurucuları
bizzat dinlemiş, haklarında ATK'dan rapor alınmasını sağlamış ve şikâyet
dilekçesinde kask numaraları belirtilen polis memurlarının büyük çoğunluğunun
ifadelerini almıştır. Bunların yanında başvurucuların sunduğu CD, bilirkişiye
tevdi edilerek rapor hazırlatılmış ve bir kişinin de tanık olarak ifadesi
alınmıştır.
92. Savcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda düzenlediği
kovuşturmaya yer olmadığı kararında başvurucuların iddialarını toptan bir
bakışla ele alarak -zor kullanma yetkisi kapsamında- kolluk müdahalesinin
orantılı olduğunu değerlendirmiştir. Başvurucuların iddialarının bilirkişi
raporunda veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda birbirinden bağımsız
olarak incelenip ele alınmadığı görülmektedir. Olayın gerçekleşme şeklini
ortaya koyan görüntülere ve başvurucular hakkında düzenlenen adli raporlara
rağmen hangi verilerden hareketle ne şekilde bu sonuca ulaşıldığı anlaşılamadığı
gibi varılan sonucun da -müdahalenin orantısız olduğu gerçeği karşısında (bkz.
§ 82)- nesnel ve tarafsız bir analizin ürünü olmadığı görülmektedir.
93. Sonuç itibarıyla Savcılık kötü muamele iddialarına yönelik
olarak etkin bir soruşturma yürütmeden şikâyet hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir.
94. Somut olayda kolluk görevlilerinin müdahalesi ile maruz
kalınan eylemlerden dolayı Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu
bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
95. Başvurucular; katıldıkları gösteriye kolluğun herhangi bir
uyarı yapmadan gereksiz ve ölçüsüz müdahalede bulunduğunu, bunun sonucunda
yaralandıklarını belirterek ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
96. Bakanlık görüşünde özetle; protesto eylemine katılan
başvurucuların provokatif pankartlar taşıdıkları, yürüyüşü engellemeye çalışan
Çevik Kuvvet polislerine karşı taş, şişe gibi çeşitli materyallerle saldıran
grubun içinde yer aldıkları, sergiledikleri eylemler nedeniyle toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkını barışçıl şekilde kullanmadıkları, kolluğun gerekli uyarıları
yaptığı ve kısa süreli gaz kullanarak orantılı şekilde müdahalede
bulunduğu,müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunolduğu
belirtilmiştir.
97. Başvurucular, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanlarında özetle
kolluğun saldırısı gerçekleşene kadar yapılan gösteride herhangi bir şiddet
yaşanmadığını, yargılandıkları dosyada beraatlerine karar verildiğini ifade
etmişlerdir.
2. Değerlendirme
98. Anayasa’nın “Toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi
şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız
ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.”
99. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğünün özel bir
görünümü olması nedeniyle başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında Anayasa’nın 34.
maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden
incelenmesine karar verilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
100. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik
iddialar açısından toplantıya yapılan müdahaleler ve müdahale sonucundaki
yaralanmalara ilişin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetler, bir bütün
hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağına
ilişkin başvuru olarak kabul edilmelidir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 62). Somut
olay kapsamında da başvurucuların şikâyetlerini Cumhuriyet Başsavcılığı aynı
temelde incelemiştir. Bu nedenle kötü muamele yasağına neden olduğu iddia
edilen müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı Savcılığa yapılan şikâyet,
tüketilmesi gereken başvuru yolu olarak yeterli kabul edilmektedir (Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015,
§ 62).
101. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
102. Kolluk görevlilerinin başvurucuların yaralanmasına neden
olacak şekilde fiziki müdahalede bulunması başvurucular açısından toplanma ve
gösteri düzenleme hakkına yönelik bir müdahaledir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
103. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
104. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
105. Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 4/7/1934
tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi ve 2911
sayılı Kanun’un 22. ve 24. maddeleridir. 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde
polisin hangi durumlarda zor ve silah kullanabileceği, bunun hangi ölçüde
olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması
hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanmaya yetkilidir.
Bu yetki sadece polisin direnen kişilere karşı bedensel kuvvet kullanmasını
değil maddi güç kapsamında kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya
tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları gibi bazı araçların da
kullanılmasını içerir (Mehmet Mutlu, B.
No: 2014/18240, 18/4/2018, § 84).
Dolayısıyla Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında toplanma
hakkının sınırlandırılmasında ve müdahale usulünde izlenecek hususlarda gerekli
yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu sebeple somut olayda toplanma hakkına
müdahalenin kanunilik unsuru
mevcuttur.
(2) Meşru Amaç
106. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin
meşru olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
107. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar incelendiğinde
eyleme yönelik müdahalenin amacının kamu düzeninin bozulmasını engellemeye
yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu olayda Anayasa’nın 34.
maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
108. Anayasa Mahkemesi demokratik
toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini
daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup
bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir
araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde
kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan
yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak; çoğulcu demokrasilerin
gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve
yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411,
30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve
diğerleri, § 115; Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
109. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463,
18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer,
B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı
farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48) olması gerekir.
110. Anayasa’nın 34. maddesi, fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade
ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı,
şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda kişilere, mevcut düzene itiraz
eden ve -barışçıl yöntemlerle- değiştirilmesini savunan siyasi fikirlerin
toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı sağlanmalıdır.
Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler
barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı,
şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. (Dilan Ögüz Canan,
§ 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri
Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman
Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve
diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk
Akyüz, § 54). Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı
hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet
içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu
demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan,
§ 36; Osman Erbil, § 54).
111. Barışçıl şekilde toplanan kişilere yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda kamu düzeninin korunması açısından gerekli olduğunun,
müdahalenin kamu düzeninin bozulması veya bozulma tehlikesinin ortaya çıkması
sebebiyle yapıldığının veya katılımcıların bu anayasal haklarını kullanırlarken
sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmadıklarının yetkili mercilerce -polis raporlarında, iddianamelerde veya
derece mahkemelerinin gerekçelerinde- gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 53).
(b)İlkelerin Olaya Uygulanması
112. Somut olayda başvurucular katıldıkları gösteriye kolluk
görevlilerinin gereksiz ve orantısız şekilde müdahale ettiğini ileri
sürmüşlerdir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus, toplantı
ve gösteri yürüyüşünün sonlandırılması için zorlayıcı
toplumsal bir gereksinim olup olmadığı ve kamu makamlarının bu
yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik
değeri taşıyıp taşımadığıdır (krş. Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88). Gerçeklik değeri
sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların
gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da
kapsamaktadır (Mehmet Mutlu, §
89).
113. Kamuya açık alanda düzenlenen gösteriler, günlük yaşam
düzenini belirli bir derecede bozmakla birlikte bu gibi durumlarda devletin
daha sabırlı ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Aynı zamanda
kolluğun güç kullanımında özellikle daha dikkatli ve profesyonel davranması
icap etmektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Muhterem Turantaylak, B. No: 2014/15253,
9/5/2018, § 51).
114. Başvurucuların da dâhil olduğu gösterici grup 11/5/2018
tarihinde, Hatay'ın Reyhanlı ilçesindeki patlamayı protesto etmek için saat
12.45'ten itibaren Kızılay'daki heykel önünde toplanmaya başlamış, saat 13.40
sıralarında ise çeşitli yöntemlerle ses çıkararak eylemlerine başlamıştır.
Gösterici grubun amacının meydana gelen menfur olaya karşı toplumun sessiz
kalmadığını göstermek, ayrıca bu kapsamda tepkilerini kamu makamlarına da duyurmak
olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların şikâyet dilekçesi içeriğinden ve başvuru
formundan da anlaşıldığı üzere göstericilerin eylem öncesinde Başbakanlığa
yürümek gibi bir amaçları bulunmamaktadır. Göstericiler, Başbakanlığa doğru
yapacakları yürüyüşle kamu makamlarına seslerini duyurmak istemişlerdir.
Gösterici grup bu doğrultuda yürüyüşe geçtikten hemen sonra kalkanlarıyla
tedbir alan kollukla karşılaşmıştır. Yürüyüş yapılması konusunda kolluk
amirinin göstericilerle müzakere yapma teşebbüsü gösterici grubun sözcüsü olan
Ç.D.nin tavrı nedeniyle olumsuz şekilde sonuçlanmıştır. Yürüyüş yapmakta ısrar
eden gösterici grup tedbir alan kolluğa aniden elleriyle ve flamalarla vurmaya
başlamıştır. Önceden bildirim yapılmaksızın yapılan gösteride eylemcilerin herhangi
bir müzakere yürütmeden karşılarına çıkan kolluğa saldırı niteliği taşıyan ve
gösterinin barışçıl olmaktan çıkmasına neden olan davranışlarda bulunmaları
nedeniyle yürüyüş yapılmasına izin verilmemesine ilişkin kolluk müdahalesini
artık tek başına değerlendirmek mümkün değildir. Kamuya açık bir alanda
toplanan yüz yirmi kişilik gösterici grubun Başbakanlık binası gibi devletin en
önemli kurumlarından birine doğru yürüyüş yapmak istemesinin bazı güvenlik
önlemleri alınmasını zorunlu kıldığı tartışmasız iken eylemcilerin neden
yürüyüş yapmak istediklerini izah etmeden ve bu konuda kolluk güçlerine tedbir
almak için yeterli bir zaman tanımadan barışçıl olmayan, şiddet içerikli
davranışlar sergilemeleri müdahalenin bir bütün hâlinde incelenmesini gerektirmiştir.
Olayın gerçekleşme biçimine göre de kolluğun yürüyüşe geçen ve sonrasında
saldırı yapan göstericilere gazla müdahale edip eylemcilerin geriye doğru
dağılmalarını sağlaması gerekli ve orantılıdır. Dolayısıyla polisin bu
müdahalesi nedeniyle başvurucular açısından toplantı ve gösteri düzenleme
haklarının ihlal edildiği söylenemez. Aynı zamanda başvurucu Uğur Uzunpınar'ın
gaz sıkılması nedeniyle gözünde meydana gelen yaralanma nedeniyle -asgari eşik
aşılmadığı da değerlendirildiğinde (bkz. § 80)- anılan hakkına ölçüsüz bir
müdahalede bulunulduğundan bahsedilemez.
115. Geriye çekilen eylemcilerin taş, şişe gibi cisimleri kolluk
görevlilerine atmasıyla daha yoğun şiddete evrilen gösteride eylemciler tamamen
dağılmamış ve yeniden heykel önünde toplanmaya başlamışlardır. Kolluk
görevlileri, yeniden toplanmaya başlayan göstericilere fiziksel bir müdahalede
bulunmamış; sadece yol üzerinde kalkanlarıyla güvenlik tedbiri almıştır.
Gösterici grup içinde trampet taşıyan bir kişinin elindeki bageti polis kalkanına
vurmasıyla yeniden ortamın gerginleştiği, üzerilerine doğru gelen göstericilere
kolluk görevlilerinin gaz sıktığı görülmektedir. Bu anlarda başvuruculardan
Deniz Kaplan'ın elinde tuttuğu bir cismi polise doğru koşup fırlattığı,
sonrasında ise ölçüsüz kolluk müdahalesiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır.
116. Gösterecekleri tutumla bireylerin davranış kalıplarını
etkileme potansiyeline sahip kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması
hakların kullanımında kısıtlayıcı bir tesire neden olabilir (Ali Ulvi Atunelli, § 107). Bu nedenle
gösteriye yapılması gereken müdahalenin ortaya çıkan tehlikeyle orantısız
olması sadece hâlihazırdaki gösteriye katılanların bu haklarının zarar
görmesine neden olmaz, ayrıca gelecekte bu hakkı kullanmak isteyecek bireyler
içinde psikolojik bir bariyer oluşturabilir. Bununla birlikte bireylerden
asgari seviyede beklenmesi gereken, katıldıkları toplantı veya gösterilerde
şiddet içeren eylemler sergilememeleridir. Şiddet barındıran suç konusu
davranışlara tevessül etmek bu hakkın özüyle bağdaşmayacağı gibi devletin bu
eylemlere hoşgörüyle bakması ve sabır göstermesi anılan hakkın amaçları
arasında yer almaz.
117. Somut olayda, başvurucu Deniz Kaplan'ın yüzü kapalı bir
şekilde koşarak kolluk görevlilerinin önüne kadar geldiği ve kalkanlarıyla
tedbir alan görevlilere sert bir cisim attığı görülmektedir. Başvurucuya söz
konusu eylemi nedeniyle herhangi bir adli soruşturma yapılmamış olması bu
tespitten hareketle bir değerlendirme yapılmasını engellememektedir.
Başvurucunun eylemi sonrasında polisin sergilediği müdahalenin orantısız olduğu
anlaşılmakta ise de şiddet içeren davranışı görmezden gelmek veya bu durumdan
bağımsız bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Başvurucunun henüz kendisine
yönelmiş fiziksel bir polis müdahalesi bulunmamakta iken 1-2 metre mesafeden
kolluk görevlilerinin üzerine bir cisim attığı anlaşılmaktadır. Ortaya konan
davranışın somut sonuçlarından bağımsız olarak endişe verici bir tehlike
hâlinin başvurucu tarafından yaratıldığı açıktır. Şiddet içeren bu eyleme kamu
makamlarının sessiz kalması beklenemez ise de yapılacak müdahalenin orantılı
olması gerekmektedir. Eylemi sonrasında anlık gelişen orantısız polis
müdahalesiyle karşılan başvurucunun mutlak nitelikteki kötü muamele yasağının
mağduru olması tek başına toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlal edildiği
sonucunu doğurmamaktadır. Başvurucu müdahale sonrasında kolluk tarafından
serbest bırakılmış ve gösterinin geri kalan kısmına katılabilme imkânı elde
etmiştir. İzlenen görüntülerde -orantısız şekilde cereyan etse de- müdahalenin
başvurucunun saldırgan eylemini hedef aldığı, toplantı özelinde bir tepki
olmadığı anlaşılmaktadır. Olaydan bir müddet sonra göstericilerle polis
arasında başvurucuya yapılan müdahalenin gereksiz olduğu konusunda yapılan
tartışma sırasında bu alana gelerek kolluk görevlileriyle konuştuğu görülen
(bkz. § 38) başvurucuda, orantısız müdahalenin caydırıcı bir etki yaratmadığı,
başvurucunun kararlılıkla gösteriye devam edebildiği görülmüştür. Dolayısıyla
somut olay özelinde başvurucu orantısız bir müdahaleye maruz kalsa da öncesinde
şiddet içeren davranışlar sergilemesi ve sonrasında eyleme devam edebilme
imkânına sahip olması nedeniyle orantısız polis müdahalesinin başvurucunun
toplantı ve gösteri düzenleme hakkını ihlal ettiği söylenemez.
118. Gaz fişeği ile bacağından yaralandığı iddiasının
doğruluğuna ilişkin somut veriler bulunmadığı sonucuna ulaşılan başvurucu Uğur
Uzunpınar'ın polis tarafından sırtına tekme atılması iddiasının da bu hak
yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucu Uğur Uzunpınar ve diğer
göstericiler ikinci kez dağıtılan toplantı sonrasında yeniden heykel civarında
toplanmışlardır. Bu anlarda göstericilerin çeşitli sloganlar attığı
duyulmaktadır. Kolluk bu sırada aniden harekete geçerek göstericileri dağıtmaya
ve bazılarını da yakalamaya başlamıştır.
119. Toplanma hakkına müdahale kapsamında güvenlik için
gerekliliğin ve kamu düzeninin aşırı bozulma riskinin olup olmadığını
değerlendirme yetkisi öncelikle polise aittir ve bu durum onların takdir
alanında kalmaktadır. Ancak kamu görevlilerinin toplanma hakkına yönelik bu tür
müdahalelerin keyfî olmayıp haklı ve gerekli olduğunu (polis raporlarında,
iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) göstermesi gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 92). Anayasa Mahkemesinin bu konudaki denetimini kamu görevlilerinin ortaya
koyduğu gerekçeler üzerinden yapması gerekmektedir.
120. Başvurucu Uğur Uzunpınar, yakalama ve dağıtma işlemi
sırasında kalabalık içinde yere düşmüş; sonrasında ise sırtından tekmeyle
darbedilmiştir. Yürüyüşe başlanması aşamasından sonra gösterinin barışçıl
olmaktan çıktığı, ancak eylemcilerin yeniden gösteri alanında toplanmaya
başladıkları anlaşılmaktadır. İlk polis müdahalesinde başvurucunun da saldırgan
tavırlar sergileyen kişiler arasında bulunduğu polis tutanağında belirtilmiş
ise de (bkz. § 11) yeniden alanda toplanılmasıyla devam eden gösteride saat
14.15'teki müdahale öncesinde başvurucunun şiddet içeren bir eylemi tespit
edilmemiştir. Alanda bulunan başvurucuya ve beraberindekilere görüşlerini ifade
etmelerine ve kamuoyuna duyurmalarına yetecek düzeyde sabır ve hoşgörü
gösterdiğini değerlendiren kolluğun -öncesinde eylemin şiddete evrilmiş olduğu
da gözetildiğinde- göstericilere müdahale etmesi ve suça karışanları yakalaması
gereksiz olarak nitelendirilemez. Bununla birlikte düştüğü yerden kalkmaya
çalışan başvurucuya atılan tekme ile orantısız bir şekilde müdahalede
bulunulması (bkz. § 79) başvurucunun toplantı ve gösteri düzenleme hakkının
ihlal edilmesine neden olmuştur.
121. Diğer taraftan başvurucu Eylem Karadağ'ın saat 14.15'te
gerekli olduğu değerlendirilen polis müdahalesi sırasında yaralanmasının da
incelenmesi gerekmektedir. Başvurucunun bu müdahale sırasında elleri
kelepçelenmekteyken kendisine tekme atıldığı ve kalkanla vücuduna vurulduğu
şeklindeki iddialarının savunulabilir olmadığı değerlendirilmiştir. Bununla
birlikte polis müdahalesi sırasında yerde kalan ve elleri kelepçelenerek
gözaltına alınan başvurucuda birtakım yaralanmalar olduğu doktor raporlarıyla
anlaşılmış, bu durum kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da kamu
makamlarınca kabul edilmiştir. Gösterinin dağıtılması ve suça karışanların
tespiti için başlayan polis müdahalesinin gerekli olduğu yukarıda izah
edilmiştir. Başvurucuya bu kapsamda kolluğun müdahalede bulunarak başvurucuyu
yakalaması olağan karşılanmalıdır. Kaldı ki başvurucu, ellerinin kelepçelenmesi
sırasında sağ kolunda 1 cm'lik iki adet morluk oluşması nedeniyle anılan hak
kapsamında şikâyetçi olmamıştır. Dolayısıyla bu yönüyle ayrıca bir
değerlendirme yapılmamıştır. Bu nedenle başvurucunun toplantı ve gösteri
düzenleme hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
122. Açıklanan gerekçelerle başvuruculardan Uğur Uzunpınar'ın
Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının ihlal edildiğine, diğer başvurucuların ise anılan haklarının
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
123. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
124. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
125. Başvurucular, ihlal tespiti ile yargılamanın yenilenmesini
istemiştir. Ayrıca Deniz Kaplan 5.000 TL, Uğur Uzunpınar ile Eylem Karadağ ise
ayrı ayrı 7.500 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
126. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
127. Kolluk görevlilerince başvurulan güç kullanımı sonucunda
başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar yönünden insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutları itibarıyla ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Ayrıca toplantıya yapılan müdahalenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olması nedeniyle başvurucu Uğur Uzunpınar
açısından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiğine
karar verilmiştir.
128. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul
boyutuna ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin
yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
129. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında talepleriyle
bağlı kalınarak Deniz Kaplan'a 5.000 TL, Uğur Uzunpınar'a 7.500 TL manevi
tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Eylem Karadağ yönünden kötü muamele yasağının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar yönünden insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Başvurucular Deniz Kaplan ve Eylem Karadağ yönünden
Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar yönünden
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL
EDİLDİĞİNE,
3. Başvurucu Uğur Uzunpınar yönünden Anayasa’nın 34. maddesinde
güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (2013/70648 Soruşturma
numaralı) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar'a sırasıyla net
5.000 ve 7.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucular Deniz Kaplan ve Uğur Uzunpınar'a müştereken ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucu Eylem Karadağ'ın yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/3/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.