TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELÇUK ÖZKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/19395)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 21/4/2020-31106
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Selçuk ÖZKAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Zeki AKARSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2/9/2019 tarihinde tutuklamanın hukuki olmadığı
şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş,
başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir
(Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma
başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca -aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine
yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla
başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 51, 350).
10. Yargıtay tetkik hâkimi olarak görev yapmakta olan başvurucu,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin 10/8/2016 tarihli
kararı ile görevden uzaklaştırılmış ve 31/8/2016 tarihinde meslekten ihraç
edilmiştir.
11. Görevden uzaklaştırma kararı üzerine başvurucu, FETÖ/PDY'ye
yönelik soruşturmalar kapsamında 12/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 16/8/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucu ifadesinde atılı suçlamayı kabul
etmediğini belirtmiştir.
13. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 16/8/2016 tarihinde başka
şüphelilerle birlikte Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
Tutuklamaya sevk yazısında, başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin
bulunduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucunun sorgusu Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince
16/8/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır
bulunmuştur. Başvurucu, sorgu sırasındaki ifadesinde kendisine suçlamaya
ilişkin herhangi bir somut delil bildirilmediğini belirtmiş ve tutuksuz
yargılanma talebinde bulunmuştur.
15. Başvurucu, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgusunun ardından 16/8/2016 tarihinde üzerine atılı suçlardan tutuklanmıştır.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelilerin üzerilerine atılı bulunan
terör örgütü üyeliği suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut delillerin bulunması, şüphelilerin akçam ve delilleri
karartma ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağı şüphelilere isnat edilen suçun ağır cezayı gerektiren suçüstü
halleri gerektiren suç olması nedeni ileCMK 2/1-j ve 2802 sayılı Kanun'un 94.
Maddesi ve CMK'nun 100. Maddesi ile ilgili düzenlemelerile AİHS 5. Maddesindeki
tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir
kapsamında şüphelilerin CMK'nın 101. Maddeleri uyarınca ayrı ayrı
tutuklanmasına... [karar verildi.]"
16. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 8/3/2017 tarihinde başvurucu ve
diğer şüphelilerin sabit ikametgâh sahibi olduğunu, soruşturmanın geldiği aşama
ve mevcut delil durumu itibarıyla tutuklama tedbirinin devamının artık gereksiz
olacağını belirterek sulh ceza hâkimliğinden tahliyeleri ile birlikte
şüphelilerin yurt dışına çıkışının yasaklanması suretiyle adli kontrol altına
alınmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
17. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 8/3/2017 tarihli kararıyla
Savcılığın talebi doğrultusunda başvurucu tahliye edilmiştir. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal
Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nun talebinin kabulü ile
incelenen dosya kapsamına göre şüphelilerin sabit ikametgah sahibi olduğu,
soruşturmanın geldiği aşama ve mevcut delil durumu itibariyle tutuklama
tedbirinin devamının artık gereksiz olduğu kanaatine varılmakla,
şüpheliler...Selçuk Özkan Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği'nin 16/8/2016 tarihli
ve 2016/122 sorgu sayılı ... tutuklama kararlarının kaldırılmasına,
şüphelilerin tahliyesine başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu değiller ise
derhal salıverilmelerine, ancak şüphelilerin üzerine atılı suçun niteliği,
hakkında kuvvetli suç süphesinin varlığını gösteren olgular, delillerin
tamamının toplanmamış olması nazara alındığında şüpheliler hakkında CMK.nun
109. maddesi gereğince adli kontrol altına alınmalarına, CMK 109/3-a maddesi
gereğince şüphelilerin soruşturma sonuçlanıncaya kadar yurt dışına çıkışlarının
yasaklanmasına ... [karar verildi.]"
18. Başvurucu, tahliye edildikten sonra 6/4/2017 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Başvurucu hakkındaki soruşturma bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632,
23/1/2019, §§ 24-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 26/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın, gerekçesiz bir
kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama
nedenlerinin bulunduğunun ve adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz
kalacağının somut gerekçelerle açıklanmadığını, bu nedenle tutuklanmasının
hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu
ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını
iddia etmiştir.
23. Bakanlık görüşünde, öncelikle 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesindeki tazminat yolunun
tüketilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca; başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının Anayasa'nın 15.
maddesi kapsamında incelenmesi ve başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilirken tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşulların gözardı edilmemesi gerektiği, darbe
teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalmasının söz konusu olabileceği, tutuklama kararının
gerekçesinden başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli suç
şüphesini gösteren somut delillere dayanıldığının anlaşıldığı, tutuklamaya dair
kararlara ilişkin gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî
olduğunun savunulamayacağı belirtilmiştir.
24. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; tazminat
yolunun etkili bir yol olmadığını ve tüketilmesi gerekmediğini, Bakanlık
görüşünün aksine dosyada tutuklanmasını gerektiren bir suç şüphesinin ve
tutuklama nedenin mevcut olmadığını, dolayısıyla tutuklanmasının hukuka aykırı
olduğunu ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
26. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar
başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun, tutuklamanın
hukuki olmadığına yönelik iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
28. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 187-191).
29. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi,
anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
30. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının Anayasa'nın başta 13. ve 19. maddeleri olmak üzere ilgili
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu
bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
32. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Zafer Özer, B.
No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
33. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
34. Başvurucu, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'nda hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule ilişkin
güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan
mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
35. Anayasa Mahkemesi, darbe teşebbüsünden sonraki dönemde bu
teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan yürütülen soruşturmalar kapsamında yargı mensupları hakkında
uygulanan tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin bireysel başvuruları
incelediği birçok kararında, başvurucu yargı mensuplarının mesleklerinden veya
görevlerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıkları ve bu
nedenle tutuklamanın kanuni dayanağının bulunmadığı iddialarını incelemiştir.
Bu inceleme sonucunda gerek yüksek mahkeme üyeleri gerekse diğer yargı
mensupları bakımından tutuklamaya konu olaylara ilişkin olarak soruşturma
mercilerince veya tutuklamaya karar veren yargı organlarınca isnat edilen ve
tutuklamaya konu olan suçların kişisel suç olduğu, ayrıca ağır cezayı
gerektiren suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin olgusal ve
hukuki temellerinin bulunduğu, dolayısıyla tutuklama tedbirlerinin kanuni
dayanaktan yoksun olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır (örnek olarak
bkz. Adem Türkel, §§ 52-59; Erdem Doğan, B. No: 2017/25955, 7/3/2019
§§ 50-57). Kaldı ki -yüksek mahkeme üyelerinden farklı olarak- hâkim ve
Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için
bir izin şartı bulunmadığı yargısal içtihatlarda belirtilmiştir (Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597,
31/10/2019, § 93). Somut başvuruda anılan kararlardan yer alan
değerlendirmelerden ve varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
36. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
37. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
38. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının tutuklamaya sevk yazısında
ve Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucu yönünden
kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna değinilmiş ancak
bu somut olguların neler olduğu açıklanmamıştır.
39. Tutuklama kararından anlaşılamamakla birlikte Bakanlık
görüşünde, başvurucu hakkındaki soruşturmanın HSYK tarafından verilen açığa
alma kararı üzerine başladığı belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi daha önce
verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da
meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu
kararların verilmesinin karara muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair
kuvvetli belirtinin bulunduğu anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (örnek
olarak bkz. Zafer Özer, §§ 53-57;
Mustafa Baldır, B. No:
2016/29354, 4/4/2018, § 70; Mustafa Açay,
B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A.,
B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş,
B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa
Özterzi, § 104). Başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya
meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel
bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç
işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
40. Ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24/1/2019
tarihinde gönderilen belgelerde de başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine
dair kuvvetli belirti niteliğinde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
41. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve
değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için gerekli olan yargı
makamlarının denetimini yapabilecek suç
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı
sonucuna varılmıştır.
42. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup
bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
43. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli
belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin
uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan
dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere
aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın olağanüstü
dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve
sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının
incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15.
Maddesi Yönünden
45. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında olağanüstü hâl döneminde Anayasa'nın temel
hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını
düzenleyen 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya
konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine
dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının
durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Şahin Alpay, GK], B. No: 2016/16092,
11/1/2018, §§ 105-110; Mehmet Hasan Altan
(2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 152-157; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972,
11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa Baldır,
§§ 83-88).
46. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön
bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde
de- Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
47. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
49. Başvurucu 500.000 TL maddi, 2.500.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi, diğer bir kararında ise bu ilkelerle
birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu
durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
52. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucunun 8/3/2017 tarihinde tahliyesine karar verilmiş ve
başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.
53. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.000 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına (2019/96827 soruşturma sayılı) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.