TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİME ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18161)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/10/2018-30577
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Azime ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Haşim
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma işleminin iptal edilmesine rağmen
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında taşınmazın idare adına
tesciline karar verilmesi ve kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının; açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasında aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi
nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Kamulaştırma Kararı
Süreci ve Taşınmaza İlişkin Bilgiler
7. Başvurucu, Manisa ili Merkez ilçesine bağlı İshak Çelebi
Mahallesi'nde bulunan 83,66 m2 yüz ölçümlü mesken
kârgir yapı vasfında 619 ada 4 parsel sayılı
taşınmazın malikidir. Bu taşınmazın üzerinde başvurucuya ait 43 m2 inşaat alanı bulunan 45-50 yaşlarında ahşap
tavan kaplamalı kârgir bir mesken, iki adet yeni
dünya ve üç adet erik ağacı ile bir adet asma bulunmaktadır.
8. Manisa Belediye (Belediye) Meclisinin 18/8/2003 tarihli ve
106 sayılı kararı ile kabul edilen Manisa
Ulucami ve Niobe Çevresindeki Tescilli Anıtsal
Yapıların Koruma Alanı Koruma Amaçlı 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı
12/5/2005 ile 10/6/2005 tarihleri arasında askıya çıkarılmıştır. Başvurucunun
taşınmazı 1989 yılında kabul edilen revizyon nazım ve uygulama imar planları
ile 2003 yılında kabul edilen 1/1000 ölçekli koruma amaçlı planda park
alanında kalmaktadır. Belediye Encümeni 14/11/2011 tarihinde imar
planında yol alanında ve yeşil alanda kaldığı gerekçesiyle bu taşınmazın
kamulaştırılmasına karar vermiştir.
9. Belediye, dava açılmadan önce satın alma usulü çerçevesinde
başvurucuya tebligat göndermiş ancak taraflar taşınmazın satın alınması hususunda
anlaşamamışlardır.
B. Kamulaştırma Bedelinin
Tespiti ve Tescil Davası Süreci
10. Belediye 29/2/2012 tarihinde başvurucu aleyhine Manisa 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ile tescil davası
açmıştır.
11. Mahkeme inşaat, kadastro ve mülk bilirkişilerinden
oluşturulan beş kişilik bir heyet ile 18/10/2012 tarihinde dava konusu
taşınmazda keşif yapmıştır.Bilirkişi
Kurulunun 5/7/2012 tarihli raporunda, taşınmazın arsa olduğu kabul edilerek
değeri emsal satış yöntemine göre 52.346,41 TL olarak hesaplanmıştır.
Tarafların itirazı üzerine alınan 17/10/2012 tarihli raporda kamulaştırma
bedeli bu defa 49.056,90 TL olarak bildirilmiştir. Bu rapora da itiraz edilmesi
üzerine Mahkeme bu defa yeniden oluşturduğu farklı bir Bilirkişi Kurulundan
rapor almıştır. 15/11/2012 tarihli Bilirkişi Kurulu raporunda, kamulaştırma
bedelinin 49.489,32 TL olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
12. Mahkeme 28/12/2012 tarihinde davanın kabulü ile kamulaştırma
bedeli olarak belirlediği 49.489,32 TL'nin başvurucuya ödenmesine ve tapu
kaydının iptal edilerek Belediye adına tesciline karar vermiştir.
13. Taraflarca temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin 17/9/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında, Bilirkişi
Kurulu raporunda hükme esas alınan emsal satış ticari amaçlı olduğu için emsal
satışın gerçek değerini yansıtmadığı belirtilmiştir. Daire, emsal satışın özel
amaçlı olmayan ve özel nitelikleri bulunmayan taşınmaz satışlarından seçilmesi
gerektiğini vurgulamıştır. Daire ayrıca taşınmazın tapu kaydında yer alan ve
taşınmazın kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanında bulunduğuna dair
şerhe dikkat çekerek bu şerh sebebiyle taşınmazın değerinde oluşması kaçınılmaz
olan değer kaybı yönünden ek rapor alınması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca
emsal olarak alınan taşınmazın vergi değerinin daha fazla olmasına rağmen
davaya konu taşınmazın bu taşınmaza göre daha değerli kabul edilmesinin doğru
olmadığı ifade edilmiştir.
14. Bozma kararına uyan Mahkeme aynı heyetten yeni bir bilirkişi
raporu almıştır. Bilirkişi Kurulunun 11/1/2014 tarihli raporunda;
kamulaştırılan taşınmazın arsa m2 değerinin 597,36
TL olduğu, bu değerden tapu kaydındaki şerh nedeniyle %5 oranında ve düzenleme
ortaklık payı olarak da %32 oranında azaltma yapılması gerektiği
belirtilmiştir. Buna göre arsanın değeri 30.669,76 TL olarak hesaplanmıştır. Bu
raporda taşınmaz üzerinde bulunan binanın ve ağaçların değerinin hatalı
hesaplandığı gerekçesiyle ek rapor alınmış, 1/3/2014 tarihli ek raporda
taşınmazın kamulaştırma bedeli toplam 41.492,26 TL olarak gösterilmiştir.
15. Mahkeme 1/4/2014 tarihinde son alınan Bilirkişi Kurulu
raporunu hükme esas alarak davanın kabulü ile kamulaştırma bedelinin 41.492,26
TL olarak tespitine ve taşınmazın Belediye adına tapuya tesciline karar
vermiştir. Mahkeme ayrıca kamulaştırma bedeline 1/6/2012 tarihinden itibaren
ilk karar tarihi olan 28/12/2012 tarihine kadar yasal faiz işletilmesine,
fazladan ödenen 7.997,06 TL'nin ise davacı idareye iadesine karar vermiştir.
Mahkeme taraflar yararına karşılıklı olarak ödenmek üzere ayrı ayrı 1.500 TL
tutarında vekâlet ücretine hükmetmiştir.
16. Temyiz edilen karar Daire tarafından 2/10/2014 tarihinde
onanmıştır. Taraflarca karar düzeltme talebinde bulunulmuş; Dairenin 7/9/2015
tarihli kararıyla ilk derece mahkemesinin hükmünde yer alan faiz başlangıç
tarihi, 30/6/2012 olarak
düzeltilmek suretiyle değiştirilerek onama kararının diğer kısımlarının
muhafazasına karar verilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucu vekiline 22/10/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 18/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
C. Kamulaştırma İşleminin
İptali Davası Süreci
19. Başvurucu, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davasında dava dilekçesinin tebliği üzerine 6/4/2012 tarihinde kamulaştırma
işlemine karşı Belediye aleyhine Manisa 1. İdare Mahkemesinde iptal davası
açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde yürütmenin durdurulması talebinde de
bulunmuştur.
20. Mahkeme 6/6/2012 tarihinde başvurucunun yürütmenin
durdurulması talebini reddetmiştir. Öte yandan Mahkeme 21/3/2013 tarihinde
verdiği ara kararı ile Belediye yanında Kültür ve Turizm Bakanlığını da davalı
olarak davaya dâhil etmiştir.
21. Mahkeme 5/2/2015 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu
koruma amaçlı uygulama imar planının kabulüne ilişkin 18/8/2003 tarihli
Belediye Meclisi kararının ve başvurucunun taşınmazının kamulaştırılmasına
ilişkin dava konusu 14/12/2011 tarihli Belediye Encümeni kararının davacının
taşınmazına ilişkin kısmının iptaline karar vermiştir.
22. Kararın gerekçesinde özetle şu hususlara yer verilmiştir:
i. Dava konusu kamulaştırma kararının dayanağı imar planı
18/8/2003 tarihli Belediye Meclisi kararı ile kabul edilen koruma amaçlı plan olup aynı alanda 1989
yılında kabul edilen 1/5000 ölçekli nazım ve 1/1000 ölçekli uygulama imar
planları yürürlüktedir.
ii. Söz konusu koruma amaçlı planın 1/1000 ölçekli uygulama imar
planı olduğu ancak Koruma Kurulunun onayına sunulup yürürlüğe konulan bir nazım koruma imar planının bulunmadığı
belirtilmiştir.
iii. Bu bağlamda uyuşmazlık konusu planın yürürlükte olan nazım
imar planının yeşil alan, yapı alanı, yapı yoğunluğu ve ana ulaşım kararlarının
değiştirilmesi sonucunu doğuracağı kabul edilmiştir. Mahkemeye göre önceki
nazım ve uygulama imar planlarının planlamaya ilişkin ana kararlarını
değiştirecek nitelikte hazırlanan, davaya konu koruma amaçlı uygulama imar
planı plan sıra dizgisine ve plan bütünlüğü ilkelerine aykırılık teşkil
etmektedir.
iv. Diğer taraftan dava konusu başvurucunun taşınmazına ilişkin
kamulaştırma işleminin dayanağı olan 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planının
hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Mahkeme bu sebeple taşınmazın bulunduğu
alanda uygulama imar planının hukuksal olarak ortadan kalkmış olduğunun kabulü
gerektiğini belirtmiş ve dava konusu plana dayalı kamulaştırma işleminde neden, konu
ve amaç yönlerinden hukuka aykırı
olduğu sonucuna varmıştır.
23. Davalılar tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Altıncı
Dairesince 15/10/2015 tarihinde onanmıştır. Davalıların karar düzeltme
talepleri de aynı Dairenin 7/4/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
24. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 6.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Onaylı
imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre
yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına
gerek yoktur. Bu durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine
başlanıldığını gösteren bir karar alınır.”
25. 2942 sayılı Kanun'un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kamulaştırmayı yapacak idare,
kamulaştırma veya kamulaştırma yolu ile üzerinde irtifak hakkı kurulacak
taşınmaz malların veya kaynakların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösterir
ölçekli planını yapar veya yaptırır; kamulaştırılan taşınmaz malın sahiplerini,
tapu kaydı yoksa zilyetlerini ve bunların adreslerini, tapu, vergi ve nüfus
kayıtları üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma ile belgelere
bağlamak suretiyle tespit ettirir."
26. 2942 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdarelerin, bu Kanuna göre, tapuda
kayıtlı olan taşınmaz mallar hakkında yapacağı kamulaştırmalarda satın alma
usulünü öncelikle uygulamaları esastır."
27. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre
topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel
tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz
malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3
üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında,
idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve
idare tarafından verilen belgelerin birer örneği de eklenerek taşınmaz malın
malikine meşruhatlı davetiye ile veya idarece yapılan
araştırmalar sonucunda adresleri bulunamayanlara, 11.2.1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanununun 28 inci maddesi gereğince
ilan yoluyla tebligat suretiyle bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma
günü idareye de tebliğ olunur.
Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak
tebligatta;
...
d) 14 üncü maddede
öngörülen süre içerisinde, tebligat veya ilan tarihinden itibaren kamulaştırma
işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim
davası açabilecekleri,
...
Belirtilir.
...
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak
sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı
mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece,
idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre
işlem yapılır.
Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda
iptal veya maddi hatalara karşı adli mahkemelerde açılacak düzeltim davalarında
hangi idareye husumet yöneltileceğinin davetiye ve ilanda açıkça belirtilmemiş
veya yanlış gösterilmiş olması nedeniyle davada husumet yanlış yöneltilmiş ise,
gerçek hasma tebligat yapılmak suretiyle davaya devam olunur."
28. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"15 inci madde uyarınca oluşturulacak
bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere
mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten
sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini ektileyebilecek
bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı
değerini,
d) Varsa vergi beyanını,
e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca
yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net
gelirini.
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, resmi birim fiyatları ve yapı
maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen
arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla
bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme
standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak
taşınmaz malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
..."
29. 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın
maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden,
kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece
gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma
işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda
düzeltim davası açılabilir. İdari yargıda açılan davalar öncelikle görülür.
...
Açılan davaların sonuçları dava açmayanları
etkilemez."
30. 2942 sayılı Kanun'un 25. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Hakların kullanılması ve borçların
yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi, mal sahibi için 10 uncu
madde uyarınca mahkemece yapılan tebligatla başlar. Mülkiyetin idareye geçmesi,
mahkemece verilen tescil kararı ile olur."
31. 2942 sayılı Kanun'un 29. maddesi şöyledir:
"10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin
harcırahları, 15 inci madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve
keşifte dinlenilen muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile, tapu
harçları ve bu Kanunun gerektirdiği diğer giderler kamulaştırmayı yapan idarece
ödenir. "
32. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
1024. maddesi şöyledir:
"Bir ayni hak yolsuz olarak tescil
edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.
Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan
veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.
Böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen
kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı
doğrudan doğruya ileri sürebilir."
2. Yargıtay İçtihadı
33. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/4/2016 tarihli ve
E.2015/20979, K.2016/5874 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...davacı A.K. tarafından Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumunca acele kamulaştırma yoluyla kamulaştırılmasına
ilişkin 01.08.2012 tarihli28371 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan 16.07.2012 tarihli2012/3423 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali veyürütmenin durdurulması istemiyle idari yargıda dava
açıldığı ve Danıştay Altıncı Dairesince yürütmenin durdurulmasına karar
verildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, ortada geçerli birkamulaştırma
kararıbulunmadığına göre idarenin el koymasının
hukuki dayanağı kalmamıştır. Mahkemece, diğer dava konusu taşınmaz olan 334
parselle ilgili acele el koyma ve kamulaştırma bedel tespiti dosyaları da
getirtildikten sonradavanın esası incelenerek el
koyma sebebiyle davacının uğradığı ecrimisil
zararının tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yerinde
olmayan gerekçelerle davanın reddinekarar verilmesi
doğru görülmemiştir..."
34. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 23/1/2007 tarihli ve
E.2006/6003, K.2007/140 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyada
toplanan bilgi ve belgeler incelendiğinde; dava konusu edilen Bucak İlçesi ...
parsel sayılı taşınmazın ... Tüzel Kişiliğince kamulaştırılması nedeniyle Bucak
Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı kararıyla tespit edilen ... TL
kamulaştırma bedelinin hak sahibine .... ödenmesine ve taşınmazın
kamulaştırmayı yapan idare (... Tüzel Kişiliği) adına tesciline hükmedildiği ve
bu kararın25.06.2002tarihindekesinleştiği;davacı...nın
kamulaştırma işleminin iptali istemiyle süresinde Antalya 2. İdare Mahkemesine
açmış bulunduğu davada ise 06.03.2002 tarihinde yürütmenin durdurulmasına,
27.11.2002 gün ve 2001/1250-2002/1105 sayılı kararla da kamulaştırma işleminin iptaline
hükmedildiği ve bu kararın Danıştay 6. Dairesi'nin 13.04.2005 gün
2003/8251-2005/2181 sayılı kararıyla onandığı; böylece dava konusu taşınmazın
kamulaştırılması nedeniyle davalı idare adına yapılan tescilin, bu kamulaştırma
işleminin iptal edilmiş olması karşısında dayanaktan yoksun kaldığı
anlaşılmaktadır.
Saptanan
bu duruma göre mahkemece, tescil istemine ilişkin davanın kabulü ile davacının
19.907.063.232 TL kamulaştırma bedelini aldığı günden itibaren yasal faiziyle
birlikte davalı .... Tüzel Kişiliğine ödemesine ve dava konusu taşınmaz malın
davalı idare adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar
verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davanın reddi doğru
görülmemiştir."
35. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21/1/2015 tarihli ve
E.2014/2006, K.2015/836 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosya içeriğinden ve toplanan
delillerden; çekişme konusu ... parsel sayılı taşınmazların öncesinde davacı
adına kayıtlı iken, Eskişehir Büyükşehir Belediye Encümeninin ... sayılı kararı
ilekamulaştırılmasına karar verildiği, sonrasında
Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin ... Esasa sayılı davası ile kamulaştırma
bedelinin tespiti ve davalı adına tesciline hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, Eskişehir 1. İdare Mahkemesinin
... esas sayılı davasında, kamulaştırmaya ilişkin idari işlemin iptaline karar
verildiği, derecattan geçerek ... tarihinde
kesinleştiği, davacının ise kamulaştırma bedelini faizi ile birlikte davalı
belediyeye geri ödediği dosya içerisindeki belgeler ile sabittir.
Bu durumda; mahkemece, davalı adına oluşan
tescilin dayanağı idari işlemin idari yargıda iptal edildiği gözetilerek
davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur..."
B. Uluslararası Hukuk
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), başvurucuların ihlal
iddialarına yönelik olarak öncelikle iç hukukta mevcut olan yeterli ve etkili
yolları tüketmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu yolların kesin olarak varlığından
söz edilebilmesi için teoride mevcut olması yeterli olmayıp uygulamada da etkin
olması, makul bir biçimde erişilebilir ve etkili olması gerekmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 35. maddesinin (1) numaralı
fıkrası, AİHM'e başvuru yapılmadan önce başvurucuların
uygun bir iç hukuk yoluna başvurmalarını gerektirmekle birlikte etkisiz veya
yetersiz bir iç hukuk yoluna başvurulması ise lüzumlu değildir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93,
18/12/1996, §§ 51, 52).
38. Nitekim AİHM, kamu malı olduğu gerekçesiyle taşınmazların
tapu kayıtlarının iptali durumunda devletin sorumluluğu çerçevesinde tazminat
ödenmesi yönündeki Yargıtay içtihadındaki değişikliği gözeterek söz konusu
başvuru yolunu iç hukukta başarı şansı sunan etkili bir yol olarak
değerlendirmiş ve bu sebeple başvuruyu kabul edilemez bulmuştur (Mehmet Altunay/Türkiye
(k.k.), B. No: 42936/07, 17/4/2012).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 20/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; taşınmazının imar planında yol alanı ve yeşil
alanda kaldığı gerekçesiyle kamulaştırıldığını ancak açtığı davada bu
kamulaştırma işleminin İdare Mahkemesince iptal edilmesine rağmen taşınmazın
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından idare adına tescil edildiğinden yakınmıştır.
Başvurucu, yapılan kamulaştırma işleminin hukuki bir dayanağının kalmadığını
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvurucu, Asliye Hukuk Mahkemesince kamulaştırma bedelinin
rayiç değere göre daha düşük belirlendiği ve bu bedel hesaplanırken düzenleme
ortaklık payı kesilmesinin de emsal uygulamalara göre ayrımcı bir muameleye yol
açtığı gerekçesiyle ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun ayrımcılık
iddiasına dayanak olarak gösterdiği kamulaştırma bedelinin düzenleme ortaklık
payı da kesilerek rayiç bedeline göre düşük belirlendiği yönündeki şikâyetleri,
diğer şikâyetleriyle birlikte özü itibarıyla ilgili olduğu mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilecektir.
43. Başvurucuya ait, kamulaştırılan taşınmazın mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku bulunmamaktadır
(Cemile Ünlü, B. No: 2013/382,
16/4/2013, § 25).
44. Başvurucunun kamulaştırılan taşınmazının kamulaştırıldıktan
sonra kamu yararı amacına uygun kullanılmayıp üçüncü kişilere devredilmesi,
mülkiyetten yoksun bırakma sonucunu doğurduğundan Anayasa’nın 35. maddesi
anlamında sahip olunan mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır. Bu
sebeple başvurunun mülkiyetten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir (Benzer yöndeki karar için bkz. Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §
51).
45. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
46. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesinin birinci
fıkrasında “Devlet ve kamu tüzelkişileri;
kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek
şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını,
kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde
idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.” denilmektedir. Devlet ve kamu
tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma
kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın
kural olarak peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir.
Temel unsurunun kamu yararı
olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına devletin bir
müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında
kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı
olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka
uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, § 11).
47. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma,
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına
getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen
kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir
aykırılık oluşturmayacaktır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya
geçirilmesi konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir
taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu
yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona
erdirilmesidir. Bu yönteme başvurulması için
gereklilik ve kamu yararının
varlığı koşullarının bulunması zorunludur.Kanun
koyucu kamulaştırılacak arazi ve tesislerin tespitini ihtiyaç duyulması şartına bağlayarak gereklilik koşulunu düzenlemiştir. Ayrıca
işlemin 2942 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilerek kamulaştırma
yoluna ancak kamu yararının gerektirdiği
hâllerde başvurulabileceği düzenlenmiştir (AYM, E.2017/110,
K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
48. Başvurucu, kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğinden ve
düzenleme ortaklık payı kesilerek bu bedelin hesaplandığından yakınmaktadır.
Bununla birlikte Asliye Hukuk Mahkemesince 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesi
uyarınca taşınmazın arsa niteliğinde olduğu tespit edilerek emsal karşılaştırma
yöntemiyle değerinin tespiti yöntemi, tercih ve takdir edilmiştir. Mahkeme
kararında yapılan tespit kapsamında, hükmedilen kamulaştırma bedelinin miktar
itibarıyla belirli bir tatmin sağladığı ve taşınmazların kabul edilen durumuna
göre makul seviyede olduğu sürece Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının
belirlenmesi konusunda mahkemenin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu
olamayacağı sabittir. Öte yandan imar uygulaması yapılan alanlarda diğer
taşınmazlardan düzenleme ortaklık payı kesilmesinin öngörüldüğü dikkate
alındığında başvurucunun taşınmazı yönünden de bu uygulamanın yapılmasının
başvurucunun iddia ettiğinin aksine ayrımcı muamelenin önlenmesi amacına
yönelik olduğu açıktır.
49. Ancak başvurucu ayrıca kamulaştırma işleminin idare
mahkemesince iptali sebebiyle kamulaştırmaya dayalı olarak idare adına yapılan
tescilin dayanaktan yoksun hâle geldiğinden şikâyet etmektedir. Başvurucunun
belirtilen şikâyeti yönünden bireysel başvuru öncesi tüketilmesi zorunlu etkili
bir başvuru yolunun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
50. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir.
51. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
52. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte olması; sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip
bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların
öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan
başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
53. Somut olayda başvurucu, öncelikle kamulaştırma işleminin
iptal edilmesine rağmen taşınmazının Asliye Hukuk Mahkemesince idare adına
tescil edilmesinden şikâyet etmiştir. Gerçekten de uyuşmazlık konusu taşınmazın
koruma imar planında yol alanında ve yeşil alanda kaldığı gerekçesiyle
kamulaştırılmasına karar verilmiş, Belediye tarafından Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında Asliye
Hukuk Mahkemesince yapılan tebligat üzerine başvurucu tarafından bu işlemin
iptali istemiyle Manisa İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. İdare Mahkemesince
5/2/2015 tarihinde hem davaya konu koruma amaçlı uygulama imar planının
kabulüne ilişkin Belediye Meclisi kararının hem de başvurucunun taşınmazının
kamulaştırılmasına ilişkin dava konusu Belediye Encümeni kararının davacının
taşınmazına ilişkin kısmının iptaline karar verilmiştir. İptal hükmü Danıştay
Altıncı Dairesince onanmış ve karar düzeltme isteminin reddedildiği 7/4/2016
tarihinde kesinleşmiştir (bkz. §§ 19-23).
54. Bununla birlikte kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında
Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 1/4/2014 tarihinde kamulaştırma bedelinin
tespitine ve kamulaştırmaya konu taşınmazın Belediye adına tesciline karar
vermiştir. Bu karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince onanmış ve aynı Daire
tarafından 7/9/2015 tarihinde karar düzeltme isteminin reddedilmesiyle
kesinleşmiştir (bkz. §§ 10-18).
55. Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında
Yargıtay, idarece kamulaştırma parasının yatırılmaması veya kamulaştırma
işleminin iptal edilmesi hâlinde kesin nitelikli olsa dahi tapu siciline
yapılan tescilin yolsuz olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi gerektiğini
belirtmektedir. Yargıtaya göre taşınmazın
kamulaştırılması nedeniyle davalı idare adına yapılan tescil, kamulaştırma
bedelinin yatırılmaması veya kamulaştırma işleminin iptal edilmiş olması
nedeniyle dayanaktan yoksun kalmıştır (bkz. § 34).
56. Diğer taraftan Yargıtay içtihadında, kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davası sonuçlandıktan sonra kamulaştırma işleminin iptali
durumunda da kamulaştırılan taşınmaz maliklerinin -yolsuz tescil hükümlerine
dayalı olarak- tapu iptali ve tescil davası açabilecekleri kabul edilmiştir
(bkz. § 35). Bunun yanında Yargıtaya göre taşınmaz
malikleri yolsuz tescil nedeniyle kamulaştırmasız el atmaya dayalı olarak uğradıkları
zararları da talep edebilirler (bkz. § 33).
57. Dolayısıyla konu hakkındaki Yargıtay içtihadına göre
başvurucunun kamulaştırma işleminin idare yargı yerince iptali sebebiyle yolsuz
tescil hükümlerine dayalı olarak tapu iptali ve tescil davası veya tazminat
davası açabileceği görülmektedir. Buna göre söz konusu Yargıtay içtihadı
çerçevesinde mülkün iadesi imkânı da tanıyan belirtilen erişilebilir
nitelikteki hukuk yollarının başarı şansı sunduğu ve etkili olduğundan bireysel
başvuru öncesi tüketilmesi gereken başvuru yolları olduğu değerlendirilmiştir.
Ancak somut olayda başvurucu tarafından söz konusu hukuk yollarına müracaat
edildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin bireysel başvuru dosyasına
sunulmadığı görülmektedir. Hâlbuki kamulaştırma işlemine dayalı olarak yapılan
tescilin yolsuz olup olmadığı öncelikle delilleri ilk elden değerlendirme
imkânına sahip olan derece mahkemelerinin takdirindedir.
58. Sonuç olarak mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
ileri sürülen şikâyetler yönünden başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir.
Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk yoluna başvurmaksızın
yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi
gereği mümkün değildir.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davasında aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
61. Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında aleyhe
vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik şikâyetler bireysel başvuru kapsamında
daha önce Anayasa Mahkemesince mahkemeye erişim hakkı bağlamında incelenmiştir
(Ali Şimşek ve diğerleri, B. No:
2014/2073, 6/7/2017, §§ 70-85; Ayşe Acar,
B. No: 2014/7060, 21/9/2016, 37-45).
62. Buna göre taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına
göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet
ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemelerin mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi, 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel
Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile 2012 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca
başvurucular aleyhine, reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu değerlendirilmiştir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 81).
63. Ayrıca idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin
amacının gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece
kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu, bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir
amaca yönelik olduğu tespit edilmiştir. Son olarak ölçülülük bağlamında yapılan
değerlendirmede ise hükmedilen tazminat bedeli ile karşılaştırıldığında davanın
kısmen reddedilmesi nedeniyle başvurucular aleyhine hükmedilen maktu vekâlet
ücretinin ölçüsüz olmadığı ve bu nedenle mahkemeye erişim hakkına yönelik açık
bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır (Ali
Şimşek ve diğerleri, §§ 82-85; Ayşe
Acar,§§
42-45).
64. Somut başvuruda da yukarıda belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır. Buna göre başvuruya konu olayda kamulaştırma bedeli
41.492,26 TL olarak belirlenmiş, buna karşın kendilerini vekil ile temsil
ettiren her iki taraf yararına da maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. İdare
lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin belirtilen amacı yanında kamulaştırma
öncesi satın alma usulünü teşvik etme yönündeki işlevi de dikkate alındığında
ve hükmedilen kamulaştırma bedelinin miktarı ile karşılaştırıldığında
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin şahsi olarak aşırı
bir külfet yüklemediği ve ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle
mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.