TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEFA KOŞAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18352)
|
|
Karar Tarihi: 10/5/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
YusufŞevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Sefa KOŞAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Osman ÖZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, satın alınan taşınmazın kadastrodan kaynaklanan
maddi bir hatanın düzeltilmesi kapsamında yüz ölçümünün azaltılması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. İlgili Tapu Kaydı
8. Ankara'nın Sincan ilçesi Yenipeçenek
köyünde 1955 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 1488 parsel
numarası ile sınırlandırılan tarla vasfındaki taşınmaz 15.500 m² yüzölçümlü olarak
Ş.A.Y. adına tespit ve tapuya tescil edilmiştir. Kayıt malikinin ölümüyle
27/3/1981 tarihinde mirasçıları arasında yapılan rızai
taksim sonucu bu taşınmaz, miras bırakanın eşi L.Y. adına tescil edilmiştir.
L.Y., taşınmazı 24/2/1994 tarihinde tapuda H.G.ye 1.800.000 TL (eski TL ile)
bedelle satış suretiyle devretmiştir. Başvurucu, anılan taşınmazı 1.000 TL
bedelle tapuda 2/2/2009 tarihinde kayıt maliki H.G.den
satın almıştır.
B. Yüz Ölçümünün
Düzeltilmesi Süreci
9. Yenimahalle Kadastro Müdürlüğü 25/1/2011 tarihinde,
başvurucunun satın aldığı söz konusu taşınmazın kadastrosunda yapılan maddi
hatanın düzeltilmesine karar vermiştir. Kadastro Müdürlüğü; bu hata yüzünden
taşınmazın yüz ölçümünün sehven 15.500 m² olarak tapuya tescil edilmiş
olduğunu, hâlbuki yapılan tersimat neticesinde
sayısallaştırma sonucunda elde edilen koordinat değerleri ile yapılan hesaplama
sonucuna göre gerçek yüz ölçümünün 7.039 m² olduğunu başvurucuya bildirmiştir.
10. Başvurucu, bu işlemin kaldırılması istemiyle 4/2/2011 tarihinde
Yenimahalle Tapu Müdürlüğü aleyhine Sincan 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde (sonradan
Ankara Batı 1. Sulh Hukuk Mahkemesi) dava açmıştır. Mahkeme, dava konusu
taşınmazın başında kadastro uzmanı teknik bilirkişi ile birlikte keşif
yapmıştır. Bilirkişinin 27/7/2001 tarihli raporunda özetle şu hususlara yer
verilmiştir:
i. Gerek kadastro çalışmaları sırasındaki gerekse de arazide
kullanılan sınırlara göre yapılan ölçümler sonucunda taşınmazın yüz ölçümü
sehven 15.500 m² olarak tapuya tescil edilmiştir.
ii. Rapora göre taşınmazın olması gereken yüz ölçümü 7.000 m²
civarında olup Kadastro Müdürlüğünce taşınmazın yüz ölçümünün 7.039 m² olarak
düzeltmesinde ölçüm ve hesap tekniği yönünden herhangi bir yanlışlık
bulunmamaktadır.
iii. Ayrıca taşınmaz maliki tarafından bahçe olarak kullanılan
zemindeki sınırların ölçümüne göre ise taşınmazın yüz ölçümünün 7.017,94 m²
olduğu bildirilmiştir.
11. Mahkeme, bilirkişi raporunu hükme esas alarak 29/7/2011
tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar, Yargıtay 14.
Hukuk Dairesince 30/12/2011 tarihinde onanmıştır.
C. Tazminat Davası Süreci
12. Başvurucu, taşınmazı satın aldığı H.G. ile Maliye Hazinesi
aleyhine 4/2/2011 tarihinde Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (sonradan
Ankara Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. Dava
dilekçesinde, başvurucunun taşınmazı tapu kaydını esas alarak ve buna güvenerek
satın aldığı ancak sonradan taşınmazın yüz ölçümünün azaltılarak zarara
uğratıldığı belirtilmiştir. Başvurucu, davalılar aleyhine fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla 300.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
13. Mahkeme 14/9/2012 tarihinde mahalli bilirkişiler, ziraat,
mülk ve hukukçu ile kadastro uzmanı teknik bilirkişiler eşliğinde mahallinde
keşif yapmıştır. Kadastro uzmanı teknik bilirkişinin 17/9/2012 tarihli
raporunda, yapılan düzeltme işlemiyle başvurucunun taşınmazında 8.461 m² miktarında
bir azalma olduğu belirtilmiştir.
14. Teknik Bilirkişi Kurulunun 28/9/2012 tarihli raporunda
özetle şu hususlara yer verilmiştir:
i. Kadastro Müdürlüğü tarafından yapılan düzeltme sonucu
başvurucunun satın aldığı taşınmazın yüz ölçümünde 8.461 m² miktarında bir
azalma meydana gelmiştir.
ii. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
1007. maddesine değinilerek bu madde uyarınca tapu
sicilinin tutulmasından doğan zararlardan devletin kusursuz sorumluluğunun
mevcut olduğu belirtilmiştir. Rapora göre ayrıca davalı H.G.nin
de akdi ilişki nedeniyle başvurucuya karşı sorumluluğu vardır.
iii. Raporda taşınmazın tapuda belirtilen satış bedelinin harç
ve masraflardan kaçınmak amacıyla gerçek değerinden çok altında gösterildiği
belirtilmiştir. Rapora göre taşınmazın üzerinde altmış yetmiş adet, sekiz
yaşlarında kiraz ağacı bulunmaktadır.
iv. Uyuşmazlık konusu taşınmazın fiilen kiraz bahçesi olarak
kullanıldığı belirtilerek net gelir yöntemine göre kapama kiraz bahçesinin
birim fiyatının 33,30 TL/m² olduğu belirtilmiştir. Objektif değer artışı oranı
%50, kapitalizasyon faiz oranı ise çeşitli ölçütler
esas alınarak %4 olarak belirlenmiştir. Buna göre başvurucunun zararının ise
8.461*33,30=281.812,50 TL olduğu ifade edilmiştir.
15. Mahkeme 4/6/2013 tarihinde davanın kısmen kabülü ile 281.812,50 TL tutarındaki tazminatın dava
tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken
ve müteselsilen davacı yararına tahsiline karar
vermiştir.
16. Kararın gerekçesinde, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine göre tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan devletin sorumlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemeye göre devletin
kusursuz sorumluluğu, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış
tescili sonucu değişmesi veya yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kılınması
temeline dayanmaktadır. Mahkeme, tapu sicilinin doğru tutulmasını üstlenen ve
taahhüt eden devletin gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları
da ödemekle yükümlü olduğunu belirtmiştir. Kararda, kadastro sırasında
dayanaksız veya gerçek hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlenmesi ve
taşınmazın niteliğinde yapılan yanlışlıkların da bu kapsamda olduğuna ilişkin
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına atıf yapılmıştır. Mahkeme ayrıca davalı H.G.nin de satış sözleşmesi kapsamında sorumlu olduğunu
kabul etmiştir.
17. Temyiz edilen karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 29/1/2014
tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında, tapu sicilinde çaplı olarak kayıtlı
bulunan taşınmazların çapa bağlı yüz ölçümleri ile geçerli olduğu ifade
edilmiştir. Daire; satın aldığı çaplı taşınmazın kaç metrekare olduğunu,
kullandığı zeminin durumundan ve taşınmazın çap örneğinden başvurucunun her
zaman bilebilecek durumda olduğunu vurgulamıştır. Daireye göre başvurucu,
taşınmazın yüz ölçümünün maddi yanılgı nedeniyle yanlış yazılmış olmasından
dolayı zarara uğradığını ileri sürerek 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince devletin sorumlu tutulmasını isteyemez.
18. Bozma kararında, davalı H.G. yönünden açılan dava bakımından
ise resmî bir ölçüye dayalı olduğu takdirde sözleşmede aksi
kararlaştırılmadıkça satıcının sorumlu tutulamayacağına dair 22/4/1926 tarihli
ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 215. maddesine işaret edilmiştir. Daire,
somut olayda ise başvurucuya satılan taşınmazın ölçü miktarının tapudaki
miktarından az olması durumunda satıcının başvurucunun zararını tazmin
edeceğine ilişkin yazılı bir taahhüdünün bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucunun
karar düzeltme istemi, Daire tarafından 30/6/2014 tarihinde reddedilmiştir.
19. Bozma kararına uyan Mahkeme 4/12/2014 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz ettiği karar, Daire tarafından
21/4/2015 tarihinde vekâlet ücreti yönünden düzeltilmek suretiyle onanmıştır.
Daire başvurucunun karar düzeltme istemini 30/9/2015 tarihinde reddetmiştir.
20. Nihai karar, başvurucu vekiline 5/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 1/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
22. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 41.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kadastro sırasında veya sonrasında
yapılan işlemlerle geometrik durumları kesinleşmiş olan taşınmazlarda ölçü,
sınırlandırma, tersimat ve hesaplamalardan doğan
hatalar, ilgilinin müracaatı veya kadastro müdürlüğünce re’sen
düzeltilir. Düzeltme, taşınmaz malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ
olunur. Tebliğ tarihinden başlayan otuz gün içinde düzeltmeninkaldırılması
yolunda sulh hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme
kesinleşir."
23. 4721 sayılı Kanun’un 719. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Taşınmazın sınırları, tapu plânları ve
arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir.
Tapu plânları ile arz üzerindeki işaretler
birbirini tutmazsa, asıl olan plândaki sınırdır..."
24. 4721 sayılı Kanun'un 1003. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Bir taşınmazın kütüğe kaydı ve
belirlenmesinde resmî bir ölçüme dayanan plân esas alınır."
25. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Tapu
sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan
görevlilere rücu eder."
26. 818 sayılı Kanun'un 215. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Hilafına mukavele mevcut değil ise,
satılan gayrimenkul beyi senedinde yazılıolan ölçü miktarınıihtiva etmediği takdirde; bayi, noksanını
müşteriye tazmin etmekle mükelleftir. Satılan gayrimenkul resmi bir mesahaya
müsteniden sicilde yazılıolan ölçü miktarınıihtiva etmediği takdirde, bayi, tahsisen taahhüt altına girmemişise
tazmin ile mükellef değildir."
27. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
244. maddesi şöyledir:
"Aksine sözleşme olmadıkça, satılan
taşınmaz, satış sözleşmesinde yazılı yüzölçümü tutarını kapsamıyorsa satıcı, eksiği
için alıcıya tazminat ödemekle yükümlüdür.
Satılan taşınmaz, resmî bir ölçüme dayanılarak
tapu siciline yazılmış olan yüzölçümü tutarını içermiyorsa satıcı, özellikle
üstlenmiş olmadıkça tazminat ile yükümlü değildir."
2. Yargıtay İçtihadı
28. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarihli ve
E.2012/8037, K.2012/21480 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dava, tapu kaydının hatalı oluşması
nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK.'nun
1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
...
Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; 1982 yılında kesinleşen tapulama
çalışmaları neticesinde 59300 m2 yüzölçümlü olarak tapuya tescil edilen dava
konusu taşınmazı, davacıların 21.02.1997 tarihinde ilk maliki olan M.U..'den satın aldıkları, ancak 25.03.2010 tarihinde
yaptırdıkları aplikasyon ve Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/46 Değişik iş
sayılı dosyasında yapılan tespitler ile Silivri Kadastro Müdürlüğü tarafından
düzenlenen 09.08.2010 tarihli Teknik Hata Düzeltme Raporunda dava konusu
taşınmazın gerçek yüzölçümünün 49215,77 m2 olarak belirlendiği ve bu hatanın kadasto sırasında yüzölçüm hesabı
yapılırken, planimetre okumaları arasındaki farkın
hatalı hesaplanmasından kaynaklandığı tespit edilerek, dava konusu taşınmazın
yüzölçümünün 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca 49215,77 m2
olarak düzeltildiği ve davacıların eksilen 10.084,23 m2'nin bedelinin tahsili
için işbu davayı açtıkları anlaşılmıştır.
Tapu
işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden
sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri
ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan
TMK.'nun 1007. maddesi
anlamında Devlet sorumludur. Hal böyle olunca, devletin kusursuz
sorumluluğundan kaynaklanan bir zararın oluştuğu ve kadastroişleminden
kaynaklanan bu sorumluluğun da TMK.'nun 1007. maddesi kapsamında tazmini gerektiği muhakkaktır. (HGK.'nun 16.06.2010 gün ve 2010/4-349-2010/318 sayılı kararı)
Bu
durumda; mahkemece, Hazine aleyhinde açılan davada, tapu kaydının düzeltilmesi
nedeniyle, davacının zararının oluştuğunun kabul edilmesi doğrudur...."
29. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22/9/2014 tarihli ve
E.2014/13323, K.2014/21725 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; G.. köyünde 1969 yılında yapılan tapulama çalışmaları
sırasında 253 parsel sayılı taşınmazın planimetre
alan tablosunda yapılan hata nedeniyle 459.525,64 m2 yerine 525,750 m2
yüzölçümlü olarak tespit gördüğü ve söz konusu taşınmazla ilgili olarak
18.06.1970 tarihinde Oğuzeli Kadastro Mahkemesine açılıp, 1989/66-1990/179
sayılı dosya üzerinden görülen kadastro tespitine itiraz davası sonucunda
taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilerek 525,750 m2 yüzölçümlü olarak
ilk malikleri adına tescil edildiği, davacının söz konusu taşınmazdaki 1/5
oranındaki hissesini 03.06.2003 tarihinde satış yolu ile edinmesinden sonra,
2011 yılında Kadastro Müdürlüğü tarafnıdan yapılan
teknik kontroller sırasında, 253 parsel ile ilgili olarak kadastro çalışmaları sırrasında pilanımetre okuma
hatası nedeniyle yüzölçümünün fazla hesaplandığı belirlenerek, Kadastro
Kanununun 41. maddesi uyarınca taşınmazın yüzölçümünde düzeltme yapılmasından
sonra, davacı tarafından tazminat istemli işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden
başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün
oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan
bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK.nun 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur.
Bu durumda, dava konusu somut olayda kadastro
işlemleri sırasında yapılan hata sonucu tapu sicilinin hatalı tutulması
nedeniyle, 4721 sayılı TMK.nun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumluluğuna ilişkin koşulların
oluştuğu gözetilip, işin esasına girilerek talep hakkında bir karar verilmesi
gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi..."
30. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18/5/2016 tarihli ve
E.2015/8977, K.2016/5849 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava dilekçesindeki açıklamaya göre
dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi
gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; Dibektaş köyünde 1975 yılında yapılan tesis kadastrosu
sırasında 81 parsel saylı taşınmazın 4960 m² yüzölçümüyle ve meyve bahçesi
niteliğiyle çapa bağlanarak tapu kaydının oluştuğu, satışlar ile kişi adına
kayıtlı iken 1994 tarihinde resmî senet ile davacı ya satıldığı, 2014 yılında
3402 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca yapılan uygulama ile taşınmazın
yüzölçümünün 3665,05 m² olarak düzeltildiği anlaşılmaktadır.
...
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında;
1975 yılında yapılan kadastro çalışmalarında tespit ve tescile tabi tutulan
taşınmazın, sonradan yüzölçümünün 3402 sayılı Kanunun 41. maddesi uyarınca
yapılan uygulama ile azalması nedeniyle oluşan zararın da kadastroişlemlerindenkaynaklandığıve
TMK'nın 1007. maddesianlamında
tazmini gerektiğimuhakkak olup, zararın tazmini
gerektiğine ilişkin mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
32. Kadastrodan kaynaklanan hataların düzeltilmesi ve sonuçları,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) Gürtaş
Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye (B. No: 40896/05, 7/7/2015)
kararında devletin pozitif yükümlülükleri yönünden tartışılmıştır. Başvuruya
konu olayda, başvurucunun satın aldığı taşınmazın kadastrosunda planimetrik ölçüm sonuçlarının yanlış aktarılması sebebiyle
yüz ölçümünün Kadastro Müdürlüğünce düzeltilmesi söz konusudur. Yapılan
düzeltme sonucu taşınmazın 485.151 m² olan yüz ölçümü 201.951 m² olarak
düzeltilmiştir. Başvurucunun Hazine ve taşınmazı satın aldığı kişiye karşı
açtığı tazminat davası ise reddedilmiştir (Gürtaş
Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§ 5-22).
33. Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla
uyuşmazlığı AİHM önüne taşımıştır. AİHM, yapılan hata nedeniyle başvurucunun
mal varlığı kaybına uğradığını belirterek üç kural analizine ilişkin yerleşik
içtihadına atıfta bulunmuş ve başvurucunun şikâyetini Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci cümlesinde yer alan genel ilke
niteliğindeki birinci kural çerçevesinde incelemiştir (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§
48, 49).
34. AİHM ayrıca, Sözleşme’ye ek 1
No.lu Protokol’ün 1. maddesinin özü itibarıyla mülkiyet hakkına devlet
tarafından yapılan tüm müdahalelere karşı bireyi korumayı amaçlamakla birlikte
bazı pozitif yükümlülükleri de kapsadığını vurgulamıştır. AİHM'e
göre bu madde, özel hukuk gerçek veya tüzel kişiler arasında uyuşmazlığın
meydana gelmesi durumunda da mülkiyet hakkını korumak için gerekli bazı
tedbirlerin alınmasını zorunlu kılabilir. Devletin pozitif yükümlülüklerinin
niteliği ve kapsamı koşullara göre değişiklik gösterebilmektedir (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§
50, 51).
35. AİHM, somut olayda özel kişiler arasındaki satım
sözleşmesinden kaynaklı uyuşmazlık yönünden derece mahkemelerince 818 sayılı
mülga Kanun'un 215. maddesinde yer alan “ayıptan sorumluluk” kurallarının
uygulandığına işaret etmiştir. Buna göre öngörülebilir ve açık nitelikteki
anılan Kanun hükmü doğrultusunda satıcının açıkça taahhüt etmedikçe resmî
ölçüme dayalı yüz ölçümü düzeltmesinden sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle
dava reddedilmiştir. AİHM, bu Kanun hükmünün 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesiyle birlikte okunması gerektiğini belirtmiştir. Buna
göre tapu sicilinin resmî bir ölçüme dayalı olması durumunda satıcının sorumlu
tutulmamasının devletin sorumluluğu altında tutulan tapu sicilinde yer alan yüz
ölçümü bilgilerine alıcının iyi niyetle güvenebileceği görüşüne dayandığı
vurgulanmıştır. AİHM, bu tür bir düzenlemenin ilke olarak Sözleşme’nin mülkiyet
hakkının korunması amacıyla devlete yüklediği pozitif yükümlülükleri
karşılayacak ve satıcılara karşı açılan davanın sınırlanmış olmasının
etkilerini dengeleyecek nitelikte olduğunu belirtmiştir (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§
54-57).
36. AİHM, bununla birlikte somut olayda başvurucunun Hazine
aleyhine 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında
açtığı davanın reddedildiğini belirtmiştir. AİHM, başvurucunun gayrimenkul
işlemleri alanında faaliyet gösteren bir şirket olduğundan dolayıbelirli
bir özeni göstermesinin beklenebileceğini kabul etmiştir. AİHM somut olayda,
söz konusu taşınmazı bitişiğindeki taşınmazlardan ayırt etmeye imkân veren
herhangi bir fiziki sınırın bulunmadığı tespitine yer vermiştir. AİHM,
ölçülülük bağlamında taşınmazda meydana gelen değer kaybı miktarının 45.000
avro olduğuna ve hatanın idare tarafından yapılmış olduğuna dikkat çekmiştir. AİHM'e göre bu koşullar altında satıcıya tapu kütüğündeki
bilgilere tamamıyla güvenmemeyi ve olası çelişkileri tespit etmek amacıyla
planı incelemeyi zorunlu kılmaya yönelik derece mahkemelerinin yaklaşımları,
başvurucuya aşırı bir külfet yüklemektedir (Gürtaş
Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§ 58, 59).
37. AİHM ayrıca, taşınmazı satın alan kişilerden yevmiye
defteri, plan ve destekleyici nitelikteki belgeler gibi tapu sicilinde bulunan
tüm belgelerin incelenmesinin beklenemeyeceği ve aksine bu kişlerin
tapu kütüğündeki bilgilere güvenmesi gerektiği yönündeki Yargıtay kararlarına
işaret etmiştir. Bu kararlarda ilgilinin özenle davranmaması durumunda dahi bu
koşulun kendisini her türlü tazminattan mahrum bırakmayı haklı kılamayacağının
ve sadece tazminat bedelinin düşürülmesine imkân vereceğinin belirtildiği ifade
edilmiştir (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama
A.Ş./Türkiye, § 60).
38. AİHM, bu gerekçelerle Türk hukuk sisteminin başvurucuya
mülkiyet hakkına ilişkin olarak yeterli bir koruma sunmadığını belirterek
başvurucunun hakları ile kamu yararı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin
bozulduğu sonucuna varmış ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir
(Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama
A.Ş./Türkiye, §§ 61, 62).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu, devletin sorumluluğu altında tutulan tapu
siciline güvenerek taşınmazı satın aldığı hâlde daha önce yapılan bir hata
sebebiyle taşınmazın tapu sicilindeki yüz ölçümünün azaltıldığından
yakınmıştır. Başvurucu; hatanın idare tarafından yapılmasına rağmen
mağduriyetinin giderilmediğini, hâlbuki devletin tapu sicilinin tutulmasından
doğan sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, bu
gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
41. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
42. Anayasa’nın
"Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5.
maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlali iddiası
yanında ayrıca adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun satın aldığı taşınmazın tapu
sicilinde yer alan yüz ölçümünün azaltılması nedeniyle zarara uğradığı
yönündeki temel şikâyetinin mülkiyet hakkının ihlali iddiasıyla ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bütün şikâyetleri, mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı
sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir
(Mahmut Duran ve diğerleri, B.
No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
46. Uyuşmazlığa konu taşınmazın başvurucu tarafından tapuda
satın alındığı ve hâlen başvurucu adına tapuda kayıtlı olduğu dikkate
alındığında başvurucunun mülkiyet hakkının varlığında tereddüt bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 35. maddesi, özü itibarıyla mülkiyet hakkına devlet tarafından
yapılan müdahalelere karşı bireyi korumayı amaçlamaktadır. Ancak genel ilkeler
bölümünde değinileceği üzere bu madde, bazı pozitif yükümlülükleri de
kapsamaktadır. Taşınmaz mülkiyetinin korunması bağlamında tapu sicili
sisteminin oluşturulması ve tutulması tam da bu pozitif yükümlülüklerin bir
gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla başvurunun mülkiyet hakkına
ilişkin devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde incelenmesi uygun
görülmüştür (Benzer yöndeki yaklaşım için bkz. Gürtaş
Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, §§ 48-51).
a. Genel İlkeler
47. Anayasa'nın 35. maddesinde
bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının
gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden
kaçınmasına bağlı değildir.Anayasa'nın
5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin
pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler, kimi
durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet
hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B.
No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41). Dolayısıyla mülkiyet hakkı devlete,
müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanında üçüncü kişilerden
gelebilecek müdahalelere karşı malike koruma sağlama şeklindeki birtakım
pozitif yükümlülükler de yüklemektedir (Osmanoğlu
İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649,
15/2/2017, § 42).
48. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren
etkili hukuksal bir çerçeve oluşturmak ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve
kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan
uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek
sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin
Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41; Birgül Pişkin ve diğerleri, B. No:
2014/2085, 26/10/2017, § 40).
49. Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkına ilişkin başvurularda
devletin maddi ve usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip
getirmediğini dikkate alarak sonuca varmaktadır. Bunun için ilk olarak belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığı
irdelenmelidir. İkinci olarak mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye etkin bir
biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya
koyabilme olanağının bireye tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Anayasa'nın 35.
maddesi uyarınca mülkiyet hakkının gerçekten etkin bir biçimde korunabilmesi
için devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında usule ilişkin bu güvencelerin
sağlanması zorunludur. Son olarak ise bireyin mülkiyet hakkını koruyacak ve
bireye yeterli güvenceler sağlayacak hukuksal mekanizmaların oluşturulup
oluşturulmadığı incelenmelidir (Birgül
Pişkin ve diğerleri, §§ 46-54).
50.Diğer taraftan özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı
durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya
ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak
derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın
menfaatinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine
ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında
taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin
yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün
koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve
davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin
adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Nuran Çıkar, B. No: 2014/10761, 13/9/2017,
§ 40; Abbas Korkmaz ve diğerleri,
B. No: 2014/17715, 9/11/2017, § 48).
51. Devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde taşınmaz
mülkiyetinin korunması bakımından tapu sicili sisteminin önemi tartışmasızdır.
Anayasa Mahkemesi, daha önce taşınmazlar üzerindeki ayni hakların tapu sicili
yoluyla açıklık kazanmasının güveni ve sürekliliği sağladığını vurgulamıştır
(AYM, E.1993/21, K.1993/30, 21/9/1993). Taşınmazlara ilişkin ayni hakların
açıklığa kavuşturulmasında ve bu hakların herkese karşı korunmasının güvencesi
olan tapu sicili müessesesinin kurulmasında kadastronun yeri ve önemi tartışma
götürmez bir biçimde kendini göstermektedir (AYM, E.1973/13, K.1973/23,
31/5/1973). Bu bağlamda belirtmek gerekir ki kanun koyucu kadastro çalışmaları
yoluyla plana dayalı çağdaş tapu sicilinin oluşturulmasını amaçlamış olup bu
sistemin amaçlarından biri de taşınmazların arz üzerindeki yerleri ile
sınırlarını doğru ve açık olarak göstermektir. Buna göre tapu sicilindeki
bilgilerin güvenilirliğini sağlamak ise pozitif yükümlülükleri kapsamında
devletin sorumluluğunu gerektirmektedir.
52. Ayrıca idarenin "iyi yönetişim" ilkesi gereği kamu
yararı kapsamında bir durum söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun
zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini
gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). Bu bağlamda idarenin
hatalı tesis ettiği işlemleri geri alma hakkı bulunmakla birlikte kendi
hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
53. Somut olayda başvurucu 2/2/2009 tarihinde tapu kütüğündeki
yer alan bilgilerden hareketle yüz ölçümünün 15.500 m² olduğunu düşündüğü
uyuşmazlık konusu taşınmazı satın almıştır. Ancak Kadastro Müdürlüğü ve Sulh
Hukuk Mahkemesince tespit edildiği üzere bu taşınmazın gerçek yüz ölçümü yalnızca
7.039 m²dir. Anılan taşınmazın tapu kaydındaki yüz ölçümünün önemli ölçüde
azaltılmasına yol açan bu yanlışlık ise Kadastro Müdürlüğü görevlilerince
yapılan ölçü ve tersimat hatası neticesinde meydana
gelmiştir.
54. Kadastro Müdürlüğü, ihtilaflı taşınmazın tapu kaydındaki yüz
ölçümü hatasını 3402 sayılı Kanun'un 41. maddesi uyarınca düzeltmiştir.
Dolayısıyla bu düzeltmenin belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun
hükmüne dayandığı açıktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki somut olayda olduğu gibi
idarenin işlemleri sırasında tespit ettiği hataları düzeltmesi kaçınılmaz
olabilir. Üstelik tapu sicili devletin sorumluluğu altında tutulduğu için
kişiler ve kurumlar, taşınmazlarla ilgili bütün hukuki ve ekonomik işlemler ile
yatırımlarını kural olarak tapu sicilindeki bilgilere göre yaparlar.
Dolayısıyla yukarıda da değinildiği üzere tapu sicilindeki bilgilerin doğru ve
güncel olması sadece taşınmaz malikinin ve ilgili diğer hak sahiplerinin
haklarının korunması bakımından değil aynı zamanda taşınmazlara ilişkin
ekonomik hayatın iyi işlemesi ve işlem güvenliğinin sağlanması bakımından da
önem taşımaktadır. Bu sebeple kadastrodan kaynaklanan maddi bir hatanın
düzeltilmesi bağlamında somut olayda taşınmazın tapu sicilindeki yüz ölçümünün
Kadastro Müdürlüğünce düzeltilmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amacın
bulunduğu açıktır.
55. Diğer taraftan başvuru konusu olayda başvurucu, düzeltme
işlemine karşı dava açabilmiş ve Sulh Hukuk Mahkemesinde yapılan duruşma ve
keşiflerde itirazlarını ileri sürebilme olanağı bulabilmiştir. Ancak
başvurucunun mülkiyet hakkını koruyacak ve yeterli güvenceler sağlayacak
hukuksal mekanizmaların oluşturulup oluşturulmadığı da incelenerek sonuca
varılmalıdır.
56. Başvurucunun gerçekte yüz ölçümü 7.039 m² olan uyuşmazlık
konusu taşınmazı tapu siciline güvenerek 15.500 m² miktarlı olarak satın aldığı
gözetildiğinde maddi olarak zarara uğramış olduğu kuşkusuzdur. Diğer bir
deyişle bu taşınmazı olması gerekenden yüksek bir yüz ölçümü miktarı üzerinden
satın almak durumunda kalan başvurucunun mal varlığında kayba yol açıldığı
anlaşılmaktadır. Elbette ki söz konusu zararın nasıl hesaplanacağı ve
miktarının ne olacağı, müterafik kusurun varlığı gibi
hususlar, ilk elden delilleri değerlendirme imkânına sahip olan ve bu konuda
uzmanlaşmış bulunan derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu bağlamda ilk derece
mahkemesince bozma kararı öncesi alınan bilirkişi raporlarına göre başvurucunun
satın aldığı taşınmazında meydana gelen yüz ölçümündeki azalma dikkate alınarak
net gelir yöntemine göre zararın tespit edildiği anlaşılmaktadır. İlk derece
mahkemesince zarar miktarı yönünden yapılan bu değerlendirmenin kanun yolu
aşamasında ayrıca denetlenebileceği gözönünde
tutulmalıdır.
57. Hukuk sistemimizde başvurucunun uğradığı söz konusu zararı
giderebilecek iki ayrı hukuk yolunun mevcut olduğu görülmektedir. Bunlardan
ilki, taşınmaz satımında ayıptan sorumluluğa ilişkin 6098 sayılı Kanun'un 244.
maddesinde düzenlenen hukuk yoludur. Anılan hükme göre taşınmazın satış
sözleşmesinde yazılı yüz ölçümü tutarını kapsamaması durumunda satıcının
ayıptan sorumluluğu doğar. Bu maddeye göre satıcının ayıptan sorumluluğu, eksik
yüz ölçümü için tazminat ödenmesi yükümlülüğüdür.
58. Başvurulabilecek diğer bir hukuk yolu ise 4721 sayılı
Kanun'un 1007. maddesinde düzenlenen tapu sicilinin
tutulmasından devletin sorumlu olduğuna ilişkin hükümdür. Bu maddede; tapu
sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu,
zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu edebileceği hüküm
altına alınmıştır. Bu kapsamda Yargıtay, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki
kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğunu ve bu
kayıtlarda yapılan hatalardan da 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi
uyarınca devletin sorumlu olduğunu içtihat etmiştir (Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 25; Ahmet Hilmi Serter, B. No: 2014/10954,
17/11/2016, §§ 41, 42; Hatice Avcı ve
diğerleri, B. No: 2014/9788, 22/9/2016, §§ 74-76).
59. Dolayısıyla Kadastro Müdürlüğünce yapılan düzeltme işleminin
sonuçları kapsamında başvurucunun uğradığı zararları giderebilecek hukuk
yollarının kanun koyucu tarafından düzenlenmiş olduğu açıktır. Ancak bu hukuk
yollarının teorik olarak bulunması yeterli olmayıp aynı zamanda etkin bir
şekilde uygulanması da gerekmektedir. Buna göre somut olay bağlamında idarenin
yaptığı hatanın düzeltilmesi sebebiyle başvurucu malikin uğradığı zararların
giderilmesi durumunda mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin yerine
getirildiği söylenebilir.
60. Başvurucu, söz konusu zararının giderilmesi amacıyla hem
satış sözleşmesi çerçevesinde ayıptan sorumluluğa ilişkin 818 sayılı mülga
Kanun'un 215. maddesine göre taşınmazı satan kişi aleyhine hem de tapu
sicilinin tutulmasından devletin sorumluluğuna ilişkin 4721 sayılı Kanun'un 1007.
maddesine dayalı olarak Hazine aleyhine Asliye Hukuk
Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
61. Derece mahkemeleri, taşınmazı satın alan kişiye karşı açılan
davayı taşınmazın tapu kaydının resmî bir ölçüme dayalı olmasından ve satıcının
açıkça sorumluluğu üstlenmemesinden dolayı 818 sayılı mülga Kanun'un 215.
maddesine göre reddetmiştir. Gerçekten de anılan hükümde, satılan taşınmazın
resmî bir ölçüme dayanılarak tapu siciline tescil edilmiş olması durumunda
satıcının, özellikle üstlenmiş olmadıkça tazminat ile yükümlü olmadığı
düzenlenmiştir. Dolayısıyla derece mahkemelerinin bu hükme dayalı olan
kararının keyfî olduğu söylenemez. Esas itibarıyla taşınmaz satım sözleşmesinde
satıcının sorumluluğunu sınırlayan anılan hüküm tek başına herhangi bir sorun teşkil
etmemektedir. Çünkü satıcıya karşı tazminat davası açılabilmesi için satış
sözleşmesinde düzenleme yapabilme imkânı bu hükümle saklı tutulduğu gibi
satıcının sorumluluğunun sınırlanmasının bir diğer sebebi de tapu sicilindeki
yüz ölçümünün resmî bir ölçüme dayalı olmasıdır.
62. Kanun koyucu 818 sayılı mülga Kanun'un 215. maddesiyle (6098
sayılı Kanun'un 244. maddesi) satıcının sorumluluğunu sınırlandırmış ancak
diğer taraftan 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesiyle
resmî bir ölçüme dayalı tapu sicilinin tutulmasından doğan hatalardan devletin
sorumlu olduğu düzenlenerek dengeleme yapılmıştır. Dolayısıyla tapu sicilinin
resmî bir ölçüme dayalı olması durumunda kural olarak satıcının sorumlu
tutulmamasının devletin güvence altına aldığı tapu sicilindeki bilgilere
alıcının güvenebileceği olgusuna dayandığı anlaşılmaktadır.
63. Bu durumda 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesindeki
düzenlemenin Anayasa'nın mülkiyet hakkının korunması amacıyla devlete yüklediği
pozitif yükümlülükleri karşılayacak ve satış sözleşmesi kapsamındaki
sorumluluğun sınırlanmış olmasının etkilerini dengeleyebilecek nitelikte olduğu
kuşkusuzdur.
64. Bununla birlikte somut olayda başvurucunun devletin
sorumluluğu kapsamında Hazine aleyhine açtığı dava da derece mahkemelerince
reddedilmiştir. Derece mahkemeleri, taşınmazın plana (çapa) bağlı yüz ölçümleri
ile geçerli olduğundan dolayı satın alan kişinin taşınmazın yüz ölçümünü
bilebilecek durumunda olduğunu değerlendirmiştir. Ancak somut olayda başvurucu
gerçek kişi taşınmazların alım satımı ile uğraşan bir kişi veya kuruluş
olmadığı gibi başvurucunun bu konuda teknik bilgiye sahip olabilecek donanımı
gerektiren bir meslek ile iştigal ettiği de öne sürülmemiştir. Bunun yanında
derece mahkemelerince başvurucunun satın aldığı taşınmazın yüz ölçümünü
bilebileceği yönündeki değerlendirmenin başvurucunun taşınmazı ile
bitişiğindeki taşınmazlar arasında ayırıcı bir sınırın mevcut olduğu gibi
herhangi bir somut olguya da dayandırılmadığı görülmektedir.
65. Diğer taraftan başvurucuya tapu kütüğündeki bilgilere
tamamıyla güvenmemeyi ve olası çelişkileri tespit etmek amacıyla planı
incelemeyi zorunlu kılmaya yönelik derece mahkemelerinin yaklaşımlarının Yargıtayın gerek başvuruya konu olay öncesi gerekse de
sonrasındaki içtihatları ile de çeliştiği anlaşılmaktadır. Nitekim benzer
olaylarda Yargıtay, kadastro sırasında yapılan maddi bir hata neticesinde
taşınmazın resmî ölçüme dayalı tapu kaydındaki yüz ölçümünün azaltılması
durumunda bu taşınmaz malikinin uğradığı zararın 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca Hazine tarafından karşılanması gerektiğine
karar vermiştir (bkz. §§ 29-31). Bu kararların ise tapu siciline güven ilkesi
gereği taşınmazı satın alan kişiden tapu sicilinde bulunan tüm belgelerin
incelenmesinin beklenemeyeceği, ilgilinin özenli davranmaması durumunda dahi bu
hususun kendisini her türlü tazminattan mahrum bırakmayı haklı kılamayacağı
yönündeki değerlendirmeye dayandığı anlaşılmaktadır. Aksi yöndeki yaklaşım ise
tapu kaydının resmî ölçüme dayalı olduğu durumlarda kural olarak satıcının
sorumluluğunu sınırlandıran düzenlemenin gerekçesini de anlamsızlaştırmaktadır.
Netice itibarıyla somut olayda başvurucunun gerek taşınmazı satan kişiye
gerekse de Hazine aleyhine açtığı davalar reddedilmiş, böylelikle kadastro
hatası nedeniyle uğradığı zarar karşılanmamıştır.
66. Bu durumda kadastro çalışmalarında yapılan maddi bir hata
sonucunda uyuşmazlık konusu taşınmazın yüz ölçümü yanlışlıkla olması gerekenden
daha fazla belirlenerek bu şekilde hatalı olarak idare tarafından tapuya tescil
edilmiş, başvurucu ise tapu sicilinde yer alan yüz ölçümü bilgisine güvenerek
bu miktar üzerinden anılan taşınmazı satın almıştır. Sonuç olarak yol açılan
zararın karşılanmamak suretiyle idare tarafından yapılan hatanın bütün
sonuçlarına başvurucunun katlanmak durumunda kalması başvurucuya şahsi olarak
aşırı bir külfet yüklemektedir. Dolayısıyla başvuruya konu olayda mülkiyet
hakkına ilişkin devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği
sonucuna varılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
69. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
70. Başvuruda, mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
71. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 1. Asliye
Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
72.Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle kararın yeniden yargılama
yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin yeterli
giderimi sağladığı değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
Batı 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/278, K.2014/308) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.