TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BAYRAM ÜSTÜNDAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18510)
|
|
Karar Tarihi: 11/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Eşref Uğur ŞENOL
|
Başvurucu
|
:
|
Bayram ÜSTÜNDAĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Adem
ALTUNDAĞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ruhsatsız binanın yıkılması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Ankara ili Altındağ ilçesi Battalgazi Mahallesi
24366 ada 7 parsel sayılı taşınmazın müşterek maliklerinden biridir. Taşınmaz
üzerinde bodrum, zemin, 1. ve 2. katlardan oluşan dört katlı betonarme bir yapı
bulunmaktadır. Başvurucu, binanın 1980 yılında inşa edildiğini beyan
etmektedir. Başvurucu tarafından sunulan emlak vergi beyannamelerinde taşınmaz
üzerindeki binanın yapımının 1/1/1980 tarihinde tamamlandığı belirtilmektedir.
9.Başvurucu 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
hükümlerinden yararlanmak amacıyla 21/6/1983 tarihinde Altındağ Belediyesi
(Belediye) İmar Müdürlüğüne başvurmuştur. Başvuru masrafı olarak 2.000 TL aynı
tarihte başvurucu tarafından Ziraat Bankası Ankara/Ulus Şubesine yatırılmıştır.
10. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 13/8/2008 tarihli
kararıyla taşınmazın bulunduğu alanda imar yollarının açılmasına karar
verilmiştir. Büyükşehir Belediyesi, bu kapsamda taşınmazlar üzerindeki
yapıların kamulaştırılması için alt kademe belediyelerine belirli miktarda
kaynak aktarımı için karar almıştır. Başvurucunun beyanına göre kendi binası
için bu karar üzerine ayrılan miktar 350.720 TL'dir.
11.Başvurucu, Belediye tarafından bu miktarın kendisine
ödenmemesi üzerine delil tespiti amacıyla Mahkemeye başvurmuştur. Bu talep
üzerine Bilirkişi Kurulunun Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesine sunmuş olduğu
28/10/2008 tarihli raporda taşınmaz üzerindeki yapıların toplam değeri
395.653,38 TL olarak tespit edilmiştir.
12. Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından 25/1/2011
tarihinde başvurucunun maliki olduğu taşınmaz -kararda taşınmaz bilgileri 24366
ada 17 parsel olarak belirtilmiştir- üzerindeki bodrum, zemin, 1. ve 2.
katlardan oluşan dört katlı binanın kaçak ve ruhsatsız olduğu tespit edilmiş ve
bu konuda yapı tatil zaptı düzenlenerek başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Belediye Encümeninin 2/3/2011 tarihli kararıyla 13/5/1985
tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince başvurucu adına
kayıtlı taşınmaz üzerindeki kaçak yapının yıkımına karar verilmiştir.
Başvurucunun 25/3/2011 tarihli dilekçesine istinaden Belediye Encümeninin
30/3/2011 tarihli kararıyla taşınmazın ada ve parsel numarası 24366 ada 7
parsel olarak düzeltilmiştir.
14. Başvurucu; binanın kendi adına kayıtlı taşınmaz üzerinde
yapıldığını, kaçak olmadığını, nitekim 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı
müracaatının bulunduğunu belirterek Belediyenin 30/3/2011 tarihli yıkım
kararının iptali istemiyle 15/4/2011 tarihinde iptal davası açmıştır. Ankara 1.
İdare Mahkemesinin 4/10/2012 tarihli kararıyla dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
15.Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 21/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiş, karar onanmıştır. Karar
düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 25/12/2014 tarihinde reddedilmiştir.
16. Nihai karar, başvurucu vekiline 2/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 1/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun "Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak
başlanan yapılar" kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:
“Bu
Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat
alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı
ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir
şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki
inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir.”
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında, mülkiyet
hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin
bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk
bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, §
63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129).
20. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir
mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini
belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal
varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı
kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn
Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No:
42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği
kararlar için bkz. Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
21. Öneryıldız/Türkiye kararına konu olayda, Ümraniye
çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması sonucu gerçekleşen toprak kayması
dolayısıyla başvurucuya ait gecekondu zarar görmüştür. AİHM, 1988 yılında
ruhsatsız olarak inşa edilmesinden 1993 yılında meydana gelen kazaya kadar
anılan taşınmazda bulunan gecekondununbelediye
makamlarınca yıktırılmadığına dikkat çekmiştir. AİHM bu sebeple yetkili
makamların başvurucu ve akrabalarının meskenleri ve taşınır mallarında mülkiyet
hakkına ilişkin bir menfaate (proprietary interest) sahip olduğunun fiilî (de facto) olarak
kabul edildiği tespitinde bulunmuştur (Öneryıldız/Türkiye, §§ 124-129). Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016)
kararında da Öneryıldız/Türkiye kararına atıfla ruhsatsız olarak
yapılan binanın kamu makamlarınca yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme
de girişilmediğine dikkat çekilerek başvurucuların Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda
mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47).
22. AİHM; başvurucuların ihlal iddialarına yönelik olarak
öncelikle iç hukukta mevcut, yeterli ve etkili yolları tüketmesi gerektiğini
belirtmiştir. Bu yolların kesin olarak varlığından söz edilebilmesi için
teoride mevcut olması yeterli olmayıp uygulamada da etkin olması, makul bir
biçimde erişilebilir ve etkili olması gerekmektedir. AİHM'e
göre Sözleşme'nin 35. maddesinin (1) numaralı fıkrası, AİHM'e
başvuru yapılmadan önce başvurucuların uygun bir iç hukuk yoluna başvurmalarını
gerektirmekle birlikte etkisiz veya yetersiz bir iç hukuk yoluna başvurulması
ise lüzumlu değildir (Aksoy/Türkiye,
B. No: 21987/93, 18/12/1996, §§ 51, 52).
23. AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de bu planın
herhangi bir tazmin olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği
kısıtlamaların sonuçlarından şikâyetçi olunması durumunda imar planının iptali
istemiyle açılacak davanın tüketilmesi gerekli bir hukuk yolu olmadığını
belirtmiştir (Rossitto/İtalya, B. No: 7977/03, 26/5/2009, § 19; Ayangil ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33294/03,
6/12/2011, § 30). AİHM kararlarında bu tür şikâyetler bakımından söz konusu
kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını sağlayan mevcut ve
yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiği kabul edilmektedir Öz/Türkiye (k.k.),
B. No: 40687/98, 1/7/2004; Güngör/Türkiye
(k.k.), B. No: 46745/99, 6/3/2007; Rabia Tan ve diğerleri/Türkiye, B. No:
8095/02, 31/1/2008, §§ 37-41; Remzi Tekin
Bozkurt/Türkiye (k.k.), B. No: 38045/05,
2/3/2010).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; 2981 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak için
süresi içinde başvuru yaptığını, bu kapsamda üzerine düşen hukuki
sorumlulukları yerine getirdiğini, bu nedenle binanın kaçak yapı statüsünde
olmadığını savunmaktadır. Başvurucu; binanın kaçak yapı niteliğinde olmamasına
rağmen alınan yıkım kararının hukuka aykırı olduğunu, çevredeki diğer binalar
kaçak yapı olarak kabul edilmezken kendi binası hakkında alınan karar nedeniyle
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, binanın bedel
ödenmeksizin yıkılmasına rağmen tazminat ödenmemesi ve bu yönde açmış olduğu
davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26.Bakanlık görüşünde, başvurucunun idari işlemin iptali
istemiyle açtığı davanın reddedilmesi sonucunda bireysel başvuru yoluna başvurduğu
fakat, idari işlem nedeniyle uğramış olduğunu belirttiği zararın tazmini
amacıyla tam yargı davası açabilecekken bu yola başvurmadığı ifade edilmiştir.
Diğer yönden idare tarafından ruhsatsız yapıya ilişkin imar mevzuatına
aykırılıkların giderilmesi için başvurucuya süre tanındıktan sonra yıkım kararı
alındığı ve tahliye işlemleri için de yeterli bir süre verildiği
belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin ölçülü olup olmadığının
değerlendirilmesinde bu hususların gözönünde
bulundurulması gerektiğine değinilmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı dışında adil
yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak
somut olayda eşitlik ilkesinin ihlaline yol açabilecek farklı muamelenin
varlığı başvurucu tarafından temellendirilmemiştir. Diğer taraftan başvurucunun
asıl şikâyetinin maliki olduğu binanın hukuka aykırı olarak kaçak yapı
statüsünde kabul edilerek yıkımına karar verilmesi, bu nedenle oluşan zararın
tazmin edilmemesi nedenine dayandığı anlaşılmakla başvurucunun bütün
şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir.
30. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca; başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne
getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını
zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
31. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip
bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî
koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan
uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
32. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda başvurucunun maliki olduğu taşınmaz üzerinde inşa edilen binanın
yapı ruhsatının bulunmadığı için kaçak yapı niteliğinde olduğu derece
mahkemelerince kabul edilmiştir. Ne var ki binanın 1980 yılında yapıldığı ve
yıkım kararının alındığı 30/3/2011 tarihine kadar başvurucu tarafından
kullanıldığı, bu süre zarfında herhangi bir engelle karşılaşılmayıp bütün
belediyecilik hizmetlerinden de yararlanıldığı dikkate alındığında binanın
kullanımının başvurucu açısından Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil
ettiği açıktır (Benzeri yönde bkz. Ayşe
Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015, § 85; İrfan Öztekin, B. No: 2014/19140,
5/12/2017, §§ 43-45).
33. Anayasa’nın anılan maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı
verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
34. Somut olayda Belediye tarafından yürütülen yol açma
çalışması sırasında başvurucuya ait bina tazminat ödenmeksizin yıkılmıştır. Bu bağlamda
kamu makamlarının doğrudan yürütmekte olduğu bir faaliyet sırasında
başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur.
35. Mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz
üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bu
müdahale, mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımadığı gibi mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi gibi bir amacı da
içermemektedir. Dolayısıyla müdahalenin mülkiyetten
barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin birinci kural
çerçevesinde incelenmesi gerekir.
36. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş,
bu hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği
öngörülmüştür (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§ 62).
37. Somut olayda Mahkeme, ruhsatsız yapıların yıkılmasının idare
açısından yasal bir hak ve sorumluluk olduğunu vurgulamıştır. Bu itibarla
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 3194 sayılı
Kanun'un 32. maddesi oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı
değerlendirilmiştir.
38. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu
yararı amacıyla sınırlanabilir. 3194 sayılı Kanun'un amacı çerçevesinde imar
yollarının açılması ve düzenlenmesi sırasında imar yolunda kalan yapıların
ruhsatı olmadığı gerekçesiyle yıkılmasının kamu yararına dayalı meşru bir
amacının bulunduğu kabul edilmiştir.
39. Ancak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı
amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde
edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin
kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir
yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin
ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen
meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve
kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 58, 60).
40. Başvuru konusu olayda başvurucu, binanın kaçak yapı
niteliğinde olmamasına rağmen alınan yıkım kararının hukuka aykırı olduğundan
ve binanın bedel ödenmeksizin yıkılmasından yakınmaktadır. Dolayısıyla
başvurucunun temel şikâyeti binanın yıkılması nedeniyle oluşan zararların
giderilmesi talebine yöneliktir. Bu bakımdan başvurucunun belirtilen
şikâyetleri yönünden etkili bir başvuru yolunun olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekir.
41.Somut olayda başvurucunun yıkım kararının iptali istemiyle açmış
olduğu dava derece mahkemelerince idari işlemin hukuka aykırı olmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir. Ne var ki imar yollarının açılması ve
düzenlenmesindeki kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması arasında olması gereken adil denge, ancak başvurucuya tazminat
ödenmesi veya zararın başka yollarla telafi edilmesi şartıyla sağlanabilir. Bu
bağlamda yıkım işlemiyle oluşan zararın tazmini amacıyla idari yargı mercileri
önünde açılabilecek tam yargı davasının etkili ve erişilebilir olduğu konusunda
tereddüt bulunmamaktadır.
42.Sonuç olarak başvurucu tarafından bahsedilen hukuk yoluna
müracaat edildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin bireysel başvuru
dosyasına sunulmadığı görülmektedir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında uğranılan zararların giderilmesi şikâyetleri yönünden başvuru
yollarının usulünce tüketildiği söylenemez. Dolayısıyla etkin ve erişilebilir
bir çözüm imkânı sunan bu hukuk yoluna başvurulmaksızın yapılan başvuruların
incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün
değildir.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.