logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Yalçın Akdeniz [1. B.], B. No: 2015/19154, 31/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET YALÇIN AKDENİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/19154)

 

Karar Tarihi: 31/10/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Özgür DUMAN

Başvurucu

:

Mehmet Yalçın AKDENİZ

Vekili

:

Av. Uluğ İlve YÜCESOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, otuz yılı aşan hizmet süresi için hizmet tazminatının ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/12/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu Türk Standartları Enstitüsünde (TSE veya Enstitü) 27/11/1969 tarihinden itibaren otuz yıldan uzun bir süre boyunca uzman olarak görev yapmakta iken Yönetim Kurulunun 11/5/2009 tarihli kararı ile yaş haddi nedeniyle resen emekliye sevk edilmiştir. Başvurucuya Enstitüde geçen hizmetlerine karşılık otuz yıl üzerinden hesaplanan hizmet tazminatı ödenmiştir.

10. Başvurucu otuz yılı aşan hizmetleri için de tazminat ödenmesi talebiyle 10/7/2009 tarihinde TSE'den talepte bulunmuştur. TSE 8/9/2009 tarihinde başvurucuya gönderdiği bir yazı ile bu talebi reddetmiştir. Yazıda, TSE Personel Yönetmeliği'nin 86. maddesine göre ödenecek tazminat tutarının otuz yılı geçemeyeceği yönündeki düzenlemeye işaret edilmiştir. Ayrıca bu yönde bir uygulamanın emekli ikramiyesi yönünden 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesinde de mevcut olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak talebe konu otuz yıl üstü hizmet tazminatının genel hükümlere ve anılan Yönetmelik maddesine göre ödenmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.

11. Başvurucu söz konusu idari işleme karşı TSE aleyhine 26/4/2010 tarihinde Ankara 16. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucunun özlük hakları bakımından 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine tabi olduğu ve bu mevzuatta ise emeklilik ikramiyesinin otuz yıl üzerinden verilmesi gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı belirtilerek dava konusu işlemin iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

12. Mahkeme 23/11/2010 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun kamu görevlisi olup işçi statüsünde bulunmadığından 506 sayılı mülga Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiştir. Mahkemeye göre olayda kamu görevlilerinin emekliliği ile ilgili genel mevzuat olan 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesi dikkate alınmalıdır. Bu maddeye göre ise emekli ikramiyesinin hesaplanmasında, otuz fiilî hizmet yılından fazla süre nazara alınmaz. Mahkeme ayrıca TSE Personel Yönetmeliği'nin ödenecek hizmet tazminatı tutarının otuz yılı aşamayacağı yönündeki 86. maddesine de dikkat çekmiştir. Mahkeme bu gerekçelerle başvurucuya otuz yılı aşan hizmet süresi için hizmet tazminatı ödenmemesine yönelik dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.

13. Temyiz edilen karar Danıştay Onbirinci Dairesince 28/11/2011 tarihinde onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 16/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

14. Nihai karar başvurucu vekiline 11/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 9/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 5434 sayılı Kanun’un 89. maddesinin kısmen iptal edilmeden önceki hâliyle ilgili kısmı şöyledir:

"Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.

Birinci fıkra kapsamına girmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenir.

İkinci fıkra uyarınca ödenecek emekli ikramiyesi, bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına giren görevlerde geçen her tam fiili hizmet yılı ile sınırlı olarak bu görevlerden ayrıldıkları tarihteki emeklilik keseneğine esas aylık tutarı üzerinden ve aylığın başlangıç tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.

Yukarıdaki fıkralara göre verilecek emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler ile mülga 2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara ödenecek emeklilik ikramiyesinin hesabında bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen ve 1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona eren geçmiş hizmet süreleri ve her ne suretle olursa olsun evvelce iş sonu tazminatı veya bu mahiyette olmakla birlikte başka bir adla tazminat ödenen süreleri ile kıdem tazminatı ya da emekli ikramiyesi ödenmiş olan süreleri dikkate alınmaz. Ancak, mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanmış olmakla birlikte, bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmetleri arasında başka bir sigortalılık hali kapsamında çalışması bulunmayanların emekli ikramiyesine esas fiili hizmet sürelerinin hesabında, 1475 sayılı Kanunun 14 üncü maddesindeki şartlar aranmaz.

..."

17. Anayasa Mahkemesinin 7/1/2015 tarihli ve 29229 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/12/2014 tarihli ve E.2013/111, K.2014/195 sayılı kararıyla anılan maddenin dördüncü fıkrasında yer alan “verilecek emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla süreler ile” ibaresi iptal edilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin desteğine bağlı olan sosyal hakların en önemlisi sosyal güvenlik hakkıdır. Emekli ikramiyesi, emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı almaya hak kazanan kamu çalışanlarına çalışma hayatında istikrar ve devamlılığı sağlamak amacıyla ve sosyal devlet ilkesi gereğince yapılan bir ödeme türü olup Anayasa'nın 60. maddesinde öngörülen sosyal güvenlik hakkının kapsamı içerisindedir. Kanun koyucunun, emekli ikramiyesinin miktarını ve ödenme koşullarını belirleme konusunda, anayasal ilkelere aykırı olmamak, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla düzenleme yapma yetkisi bulunmaktadır. Ancak kanun koyucu, Anayasa'nın 60. maddesi uyarınca sosyal güvenliği sağlama görevini yerine getirirken, anılan yetkiye dayanarak emekli ikramiyesi ile ilgili keyfi ya da bu haktan yararlananlar arasında eşitsizliğe neden olacak düzenlemeler yapamaz.

İtiraz konusu ibare ile 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarına göre verilecek emekli ikramiyesinin hesaplanmasında 30 fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağı öngörülmüştür. İtiraz konusu ibareye tabi olan iştirakçilerin hukuki durum ve statüleri aynıdır. Aralarındaki yegane fark 30 yıldan fazla çalışıp çalışmama bakımındandır. Durumlarındaki özdeşlik nedeniyle her iki grubun kanunun öngördüğü haklardan aynı esaslara göre yararlanmaları gerekmektedir. Buna rağmen, 30 yıl ve daha az çalışanların emekli ikramiyesinin hesabında çalıştıkları süre kadar yararlanmalarına olanak tanındığı hâlde 30 yıldan fazla çalışan iştirakçilerin belirtilen süreden fazla olan fiili hizmet süreleri için emekli ikramiyesinden yararlandırılmadığı, ikramiye hesabının 30 yıl ile sınırlandırıldığı görülmektedir. Oysa nitelikleri ve durumları özdeş olan iştirakçiler aynı konumdadırlar. Ancak itiraz konusu ibareyle, 30 yıl ve daha az çalışanlar ile fazla çalışanlar arasında anlaşılabilir, amaçla ilgili ya da makul, adil ve haklı bir nedene dayanmayan bir ayrım öngörülmüştür. Bu durum Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmektedir.

Öte yandan, emeklilik için gerekli yaş sınırı yükseltilmesi nedeniyle iştirakçiler emekli olabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalmaktadırlar. 30 yıldan fazla çalışmalarına rağmen bu süreler için emekli ikramiyesi ödenmemesi belirtilen iştirakçiler yönünden hak kaybına neden olmaktadır. Dolayısıyla iştirakçilerin çalıştığı hâlde bu sürelere ilişkin emekli ikramiyesi ödenmemesi adalet ve hakkaniyete uygun olmadığından itiraz konusu ibare, sosyal güvenlik hakkına ve hukuk devleti ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa'nın 2., 10. ve 60. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir."

18. 18/11/1960 tarihli ve 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanunu'na 11/10/2011 tarihli ve 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 41. maddesi ile eklenen 10/A maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Enstitünün hizmetlerinin gerektirdiği görevler için istihdam edilen personel, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır.

...

Enstitü personelinin izin, disiplin, intibak işleri ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.

Enstitü personelinin ücretleri ile diğer malî hakları, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14 üncü maddesi ve anılan madde uyarınca yürürlüğe konulan mevzuat hükümleri çerçevesinde, kurum içi hiyerarşi gözetilerek Yönetim Kurulunca tespit edilir."

19. 14/7/2002 tarihli ve 24815 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliği'nin 86. maddesinin ilk hâli şöyledir:

"Aşağıdaki hallerde,

a) Sosyal Güvenlik Kurumu mevzuatına göre emeklilik hakkını kazanan ve bunu SGK’dan aldıkları belge ile doğrulayan personele,

b) İsteği halinde, muvazzaf askerlik sebebiyle görevden ayrılanlara,

c) En az 15 yıl hizmeti bulunmak şartıyla kendi isteği ile TSE’den ayrılanlara,

d) Ölüm halinde veya sağlık kurulu raporu ile belgelenen sakatlık, malûllük ve hastalık sebebi ile görevden ayrılan personele,

e) İstekleri halinde, milletvekili veya mahalli idareler seçimlerine katılmak maksadı ile ayrılanlara,

f) Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan (T.C. Emekli Sandığı, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu ve benzeri) emekli olarak ikramiyesini alıp Enstitüde çalışırken ayrılanlara (Çalıştığı süre ile sınırlı olmak ve toplamda sosyal güvenlik kurumlarında 30 yılı geçmemek üzere),

g) Yeniden seçilemeyen veya ayrılan TSE Başkanlarına, (TSE’de geçmiş her tam hizmet yılı için Yönetim Kurulu kararına gerek kalmaksızın),

h) Disiplin cezası haricinde bir nedenle Yönetim Kurulunca işten çıkarılanlara,

ı) T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanununa veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak aynı ya da değişik kamu kurum ve kuruluşlarında geçen en az toplam 15 yıl hizmeti bulunan TSE personeline, önceki çalıştığı kurumlardan ayrılırken hangi ad altında olursa olsun aldığı tazminatın dönemi hariç olmak üzere ve TSE’de en az dört yıl hizmeti bulunmak şartıyla kamu kurum ve kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı da dikkate alınarak,

hizmet tazminatı ödenir.

Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla hizmet tazminatı veya ikramiye ödenmez.

Birinci fıkranın (ı) bendi gereğince hizmet tazminatı ödenen personelin bilgileri mükerrer ödemeleri engellemek için hizmet tazminatı dönemi belirtilmek suretiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilir.

Yukarıda belirtilenlerin dışında TSE’den ayrılanlara hizmet tazminatı ödenmez. Ödenecek tazminat tutarı 30 yılı geçemez. Bir yıldan az süreler için ödenecek tazminat orantılanmak suretiyle hesaplanır. Bu tazminat genel hükümlere göre belirlenen tazminat tavanını geçemez."

20. 3/5/2015 tarihli ve 29344 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik'in 1. maddesi ile anılan Yönetmelik'in 86. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “(Çalıştığı süre ile sınırlı olmak ve toplamda sosyal güvenlik kurumlarında 30 yılı geçmemek üzere)” ibaresi ile dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

21. Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik'in 2. maddesi ile anılan Yönetmelik'e eklenen geçici 7. maddenin birinci fıkrası şöyledir:

"7/1/2015 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar emekli olmuş ve hizmet süresi 30 yıldan fazla olan personele de bu sınırı aşan süre esas alınarak ayrıca hizmet tazminatı ödemesi yapılır."

B. Uluslararası Hukuk

22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı birinci maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

23. Sözleşme'nin 14. maddesi ise şöyledir:

"Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, mülkiyet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır."

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yerleşik içtihadına göre Sözleşme'nin 14. maddesi, Sözleşme ve eki protokollerde yer alan diğer hak ve özgürlükleri tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla sadece güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerden yararlanılması bağlamında uygulanan bu hakkın bağımsız bir şekilde uygulanabilmesi ise söz konusu değildir (Fâbian/Macaristan [BD], B. No: 78117/13, 15/12/2015, § 112; Rasmussen/Danimarka, B. No: 8777/79, 28/11/1984, § 29). Zira 14. madde yalnızca Sözleşme’de bulunan hak ve özgürlüklerin kullanılması bakımından yapılan ayrımcılığı yasaklamaktadır (Gaygusuz/Avustralya, B. No: 17371/90, 16/9/1996, § 36). Bu sebeple bu hakkın ihlal edildiğine ilişkin şikâyet, Sözleşme’deki hangi hak veya özgürlük bakımından ayrımcılık yapıldığı iddiasını da içermelidir. Ancak başka bir Sözleşme maddesinin ihlal edildiğini iddia ve ispat etmek şart olmayıp başvurudaki uyuşmazlık konusunun Sözleşme'deki diğer maddelerin kapsamında olması gerekli ve yeterlidir (Rasmunssen/Danimarka, § 29).

25. AİHM'e göre farklı muamele nesnel ve makul bir gerekçeye sahip olmaması hâlinde ayrımcı olarak nitelendirilir. Diğer bir deyişle meşru bir amaç taşımadığı veya kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmadığı tespit edilen farklı muamele, ayrımcılık oluşturur (Fabris/Fransa [BD], B. No: 16574/10, 7/2/2013, § 56).

26. AİHM, taraf devletlerin başka koşullarda benzer durumlar teşkil eden farklılıkların farklı bir muameleyi gerektirip gerektirmediğinin ve ne ölçüde gerektirdiğinin değerlendirmesinde takdir yetkileri bulunduğunu kabul etmektedir. Bu takdir alanının kapsamı koşullara, olayın konusuna ve arka planına göre değişiklik gösterir (Stummer/Avusturya [BD], B. No: 37452/02, 7/7/2011, § 88). Özellikle ekonomik ve toplumsal stratejiye ilişkin genel tedbirlerin uygulanması söz konusu olduğunda devletin geniş bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilmektedir (Hämäläinen/Finlandiya, B. No: 37359/09, 16/7/2014, § 109).

27. AİHM; Sözleşme'nin 14. maddesine ilişkin başvurularda, ölçülülük kriteri çerçevesinde izlendiği iddia edilen amacın önemi, bu amaca özgülenen ayrımcı müdahalenin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahalesinin ağırlığı, ayrımcı müdahalenin amacın gerçekleştirilebilmesi için uygun ve elverişli olup olmadığı, söz konusu amacın izlenebilmesi için ayrımcı müdahalenin yapılmasının zorunlu olup olmadığı, başvurucunun ayrımcı müdahaleden mağduriyetinin giderilmesi için devlet tarafından önlem alınıp alınmadığı gibi unsurları denetlemektedir. Ayrıca AİHM, meşru bir kamu politikasını destekleyen bir müdahalenin uygulamada kabul edilemez derecede geniş olup olmadığını veya bazı kişilere makul olanın ötesinde veya aşırı bir yük yükleyip yüklemediğini saptamaya çalışmaktadır (Inze/Avusturya, B. No: 8695/79, 28/10/1987, §§ 44, 45; Thlimmenos/Yunanistan, B. No: 34369/97, 6/4/2000, § 47; Guberina/Hırvatistan, B. No: 23682/13, 22/3/2016, §§ 66-74; Fâbian/Macaristan, §§ 112-117).

28. Maggio ve diğerleri/İtalya (B. No: 46286/09, 31/5/2011) kararına konu olayda başvurucuların, emekli aylıklarının İsviçre'de çalıştıkları dönemde ödedikleri primlere göre daha fazla hesaplanması gerektiğini belirterek yaptıkları talepler ulusal makamlarca reddedilmiştir. Buna göre başvuruculardan ilki emekli aylığı almaya başladığı 1996 yılından 2009 yılına kadar 1.372 Avro yerine 873 Avro almış, 2010 yılından sonra da kendisine 1.900 Avro yerine 1.178 Avro ödenmiştir. Bununla birlikte AİHM; başvurucuların bütünüyle sosyal güvenlik aylığından yoksun bırakılmadığını, yurt dışında çalıştıkları dönemde ödedikleri primlerin daha az olduğunu ve bu azaltmanın genel bir eşitliği sağlamaya yönelik olduğunu vurgulamıştır. AİHM sonuç olarak devletin sosyal güvenlik alanındaki geniş takdir yetkisine de işaret ederek müdahalenin başvuruculara aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna varmıştır (Maggio ve diğerleri/İtalya, §§ 59-64). Mülkiyet hakkının ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak incelenmesi neticesinde de müdahalenin makul ve nesnel bir amacı olduğu belirtilerek ihlal olmadığına karar verilmiştir (Maggio ve diğerleri/İtalya, §§ 68-75).

29. Stummer/Avusturya (B. No: 37452/02, 7/7/2011) kararına olayda ise ceza infaz kurumunda hükümlü olunan sürede yapılan çalışmaların emekliliğe esas alınmaması şikâyet edilmiştir. AİHM öncelikle Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülk edinme hakkı tanımadığını belirterek taraf devletlerin sosyal güvenlik yardım veya ödemelerini nasıl yapacağı konusunda takdir haklarının bulunduğunu kabul etmiştir. Ancak bir taraf devletin sosyal güvenlik ödemesi yapılmasına dair yasal bir düzenleme yapması durumunda bu yasal düzenlemeye dayalı olarak söz konusu ödemelerin veya yardımların Sözleşme'nin anılan maddesi çerçevesinde mülk oluşturduğunu vurgulamıştır. AİHM ayrıca somut olayda olduğu gibi başvurucuya kısmen veya tamamen ödeme yapılmamasının şikâyet edildiği hâllerde Sözleşme'nin 14. maddesinin ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi ile bağlantılı olarak incelenebileceğine değinmiştir. Diğer bir deyişle mülkiyet hakkına ilişkin söz konusu Sözleşme maddesi herhangi bir biçimde sosyal güvenlik ödemesi alınması hakkı içermese dahi taraf devletin böyle bir ödeme oluşturması durumunda bu ödemenin Sözleşme'nin 14. maddesine uygunluğunun incelenmesi gerektiği belirtilmiştir (Stummer/Avusturya, §§ 81-84).

30. AİHM, Sözleşme'nin 14. maddesinde yer alan diğer statü kavramının sınırlı olmadığını belirterek hükümlü olmanın anılan maddenin amacı çerçevesinde ayrımcılığa temel oluşturabilecek kişisel statü hâllerinden biri sayılabileceğini kabul etmiştir (Stummer/Avusturya, § 90). Kararda, başvurucu hükümlünün diğer çalışanlar ile benzer durumda olduklarını tespit edilmiş, önemli sayılabilecek prim ödemesi yapılmadığı gözetilerek sosyal güvenlik sisteminin korunması çerçevesinde müdahalenin meşru bir amacının olduğu belirtilmiştir (Stummer/Avusturya, §§ 91-98). Son olarak makul ve nesnel bir amacı bulunduğu belirtilen müdahalenin başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediğinden ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır (Stummer/Avusturya, §§ 99-111).

31. Diğer taraftan AİHM hukuki kesinlik ilkesi gereği anayasa mahkemelerinin iptal kararlarının geriye dönük olarak haklar tesis etmeyebileceğini, ayrıca kararların veya yapılan kanuni düzenlemelerin geriye yürütülmemesi durumunun da ayrımcılık yasağının ihlali anlamına gelmeyeceğini kabul etmiştir (H.R./Almanya (k.k.), B. No: 17750/91, 30/6/1992; J.R./Almanya (k.k.), B. No: 22651/93, 18/10/1995; Mika/Avusturya (k.k.), B. No: 26560/95, 26/6/1996). Ayrıca Cassar/Malta (B. No: 50570/13, 30/1/2018) kararında da AİHM, kira kontrollerine ilişkin kanuni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra uygulanmasını mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağı kapsamında incelemiştir. AİHM eski düzenlemelerin yerine yenilerinin kabul edildiği durumlarda hak ve menfaatlerin kabulü için belirli bir yürürlük tarihinin kabul edilmesinin devletlerin takdir yetkisinde olduğunu, bunun özellikle düzenlemelerden etkilenenlerin haklarını da koruduğu dikkate alındığında makul ve nesnel bir gerekçe teşkil ettiğini belirtmiştir (Cassar/Malta, § 66).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları veBakanlık Görüşü

33. Başvurucu emekli sandığına tabi olduğu kabul edilse dahi Anayasa Mahkemesince 5464 sayılı Kanun'un 89. maddesinde yer alan ve otuz yılın üzerindeki çalışma süreleri yönünden emekli ikramiyesi ödenmeyeceğine dair hükmün iptal edildiğini vurgulamıştır. Başvurucuya göre iptal kararının uygulanmaması daha önce emekli olanlar ile bu karardan sonra emekli olanlar arasında haksız bir ayrımcı bir muamele yapılmasına yol açmaktadır. Başvurucu bu gerekçeyle mülkiyet ve adil yargılanma hakları bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini, bu durumun hukuk devletine ve sosyal güvenlik ilkelerine de aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

34. Bakanlık mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı yönünden bir görüş bildirmemiştir. Bakanlık bununla birlikte mülkiyet hakkı yönünden başvurucunun mevcut bir mülkünün veya mülkü edinmeye yönelik meşru bir beklentisinin olmadığı görüşünü bildirmiştir. Bakanlık ayrıca sosyal güvenlik alanında kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin olduğuna işaret etmiştir. Son olarak ilgili kanun hükümleri doğrultusunda başvurucunun talebinin yargı makamlarınca reddedilmiş olduğu vurgulanmıştır.

B. Değerlendirme

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

36. Anayasa'nın 10. maddesi "ayrımcılık yasağı" biçiminde düzenlenmemiş olsa bile eşitlik ilkesinin anayasal bağlamda her durumda dayanılacak normatif bir değer taşıması nedeniyle ayrımcılık yasağının da etkili bir şekilde hayata geçirilmesi gerekir. Başka bir deyişle eşitlik ilkesi somut bir ölçü norm olarak ayrımcılık yasağını da içerir (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 108).Başvurucunun ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp iddiaların Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33). Bu sebeple bu hakkın ihlal edildiğine ilişkin şikâyet, Anayasa ve Sözleşme kapsamında hangi hak veya özgürlük bakımından ayrımcılık yapıldığı iddiasını da içermelidir. Ancak Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan başka bir hakkın ihlal edildiğini iddia ve ispat etmek şart olmayıp başvurudaki uyuşmazlık konusunun bu koruma alanında yer alan diğer hakların kapsamında olması gerekli ve yeterlidir.

37. Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel olarak, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının geriye yürütülmemesine bağlı olarak hizmet tazminatının ödenmemesinin haksız bir ayrımcı muameleye yol açtığını şikâyet ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun buna dair şikâyetinin ilgili olduğu mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağı iddiası yönünden değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

38. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

39. Anayasa'nın 10. maddesi şöyledir:

"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

...

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

41. Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağına ilişkin ilkeler Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. ([GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018) kararında ortaya konulmuştur. Buna göre mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık iddiasının incelenmesinde öncelikle Anayasa'nın 10. maddesi çerçevesinde benzer sebebin ve farklı muamelenin mevcut olup olmadığı tespit edilmeli, bu bağlamda aynı ya da benzer durumdaki kişiler arasında mülkiyet hakkına müdahale bakımından farklılık gözetilip gözetilmediği belirlenmelidir. Bundan sonra farklı muamelenin -vergilendirme bakımından devletin sahip bulunduğu geniş takdir yetkisi de gözönünde tutularak- objektif ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin ölçülü olup olmadığı sorgulanarak sonuca varılacaktır (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş., § 77).

42. Anayasa'nın 10. maddesinde sayılan ayrımcılık sebeplerinin cinsiyet, ırk veya din gibi bireylerin doğuştan taşıdıkları ya da sonradan edindikleri kişisel olarak nitelendirilebilecek sebeplerle sınırlı olmadığını kabul etmiştir. Dolayısıyla bu maddede yer alan benzer sebepler kavramı geniş bir anlamı içermekte olup maddede yer alan herkes ve benzeri sebepler ifadeleriyle ayrımcılığa karşı korunan kişi ve ayrımcılık temelleri açısından sınırlı bir yaklaşımın benimsenmediği gözetilmelidir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki mülkiyet temelinde de ayrımcılığın yasaklandığı kabul edilmelidir. Nitekim Sözleşme'nin 14. maddesinde mülkiyet (property) açık bir şekilde ayrımcılık temelleri arasında sayılmıştır. Buna göre kamu makamlarının mülkiyet hakkının korunması çerçevesinde mülk sahipleri arasında ayrıma yol açacak müdahalelerde bulunmama yükümlülükleri bulunmaktadır (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş., § 83).

43. Somut olayda TSE'de görev yapan başvurucuya otuz yılın üzerindeki hizmet süreleri için 5464 sayılı Kanun'un 89. maddesindeki ödeme yapılamayacağı yönündeki hüküm ile TSE Personel Yönetmeliği'nin 86. maddesindeki düzenleme gerekçe gösterilerek tazminat ödemesi yapılmamıştır. Ancak başvurucunun açtığı davadan sonra ilgili kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olup anılan Yönetmelik'teki düzenleme de dava sonuçlandıktan sonra 3/5/2015 tarihinde ödeme yapılabileceği yönünde değiştirilmiştir. Bununla birlikte söz konusu Yönetmelik'in geçici 7. maddenin birinci fıkrasında Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girdiği 7/1/2015 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar emekli olmuş ve hizmet süresi otuz yıldan fazla olan personele de bu sınırı aşan süre esas alınarak ayrıca hizmet tazminatı ödemesi yapılacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla 7/1/2015 tarihinden sonra emekli olanlara otuz yılı aşan hizmet süreleri yönünden ödeme yapılmakla beraber bu tarihten önce emekli olanlara ise böyle bir ödeme yapılmamaktadır.

44. Bu durumda aynı kurumda emekli olup hizmet tazminatına hak kazanan kişilerin karşılaştırma yapmaya müsait olacak şekilde benzer durumda oldukları açıktır. Öte yandan yukarıda değinilen ilgili Yönetmelik düzenlemelerine göre 7/1/2015 tarihinden önce emekli olanlara hizmet tazminatının otuz yılı geçen hizmetleri yönünden ödenip bu tarihten sonra emekli olanlara ise ödenmemesinin farklı muamele teşkil ettiği de kuşkusuzdur.

45. Anayasa Mahkemesi daha önce, emeklilik ikramiyesi gibi sosyal güvenlik ödemelerinin ekonomik birer mal varlığı değeri olduğundan mülk teşkil ettiğini kabul etmiştir (Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, § 47). Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya yönelik müdahalelerin -taşıdığı amaçlar dikkate alındığında- devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya düzenlemesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Ahmet Uğur Balkaner [GK], B. No: 2014/15237, 25/7/2017, § 49; Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016, § 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71).

46. Başvurunun incelendiği mülkiyetin kamu yararına kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin kural bağlamında sosyal güvenlik alanında devletin geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca benzer durumlarda farklı bir muamelenin gerekip gerekmediği veya ne ölçüde gerektiğinin değerlendirmesi bakımından da kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Ancak bu takdir yetkisinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı yönünden bir sınırının olduğu da kuşkusuzdur. Buna göre mülkiyet hakkının söz konusu olduğu durumlarda aynı konumdaki kişiler için farklı muamele uygulanmasına neden olan kamu makamlarının bu farklılığı haklı kılabilecek makul ve nesnel gerekçeler sunabilmesi gerekmektedir.

47. Anayasa'nın 153. maddesinin ikinci fıkrası gereği, Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanun hükmü, iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte, Anayasa Mahkemesince daha ileri bir tarih belirlenmiş ise belirlenen tarihte yürürlükten kalkacaktır. Aynı maddenin dördüncü fıkrası gereği ise Anayasa Mahkemesi iptal kararları geriye yürümeyecektir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanun hükmü, iptal kararının yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yürürlükten kalkacak ve iptal kararları geriye yürümeyeceği için de bu kanun hükmüne göre tesis edilmiş işlemler geçerliliklerini sürdürecektir.

48. Somut olayda derece mahkemelerince başvurucuya otuz yılın üzerindeki hizmet süreleri için hizmet tazminatı ödenmemesinin gerekçesi olarak dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 5464 sayılı Kanun'un 89. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesince iptal edilen düzenleme gösterilmektedir. Buna göre söz konusu hüküm iptal edilmiş olsa da iptal kararının ilgili Anayasa hükmü gereği geriye yürüyemeyeceği açıktır.

49. Diğer taraftan başvurucu emekli sandığına tabi olmadığı için iptal edilen söz konusu hükmün kendisi bakımından uygulanamayacağını da ileri sürmüştür. Ancak bu yorum kabul edilse dahi idarenin ve derece mahkemelerinin ayrıca 132 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile buna dayalı olarak çıkarılan TSE Personel Yönetmeliği'nin 86. maddesine de dayandıkları anlaşılmıştır. Her ne kadar söz konusu Yönetmelik sonradan 3/5/2015 tarihinde değiştirilerek 7/1/2015 tarihinden sonra emekli olanlara otuz yılı aşan hizmet süreleri yönünden de hizmet tazminatı ödenebileceği düzenlenmiş ise de bu düzenlemelerin dava tarihi itibarıyla uygulanma olanağının bulunmadığı açıktır.

50. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ve temel hak güvencelerinde korunan ortak değerdir. Kural olarak hukuk güvenliği kanunların ve buna bağlı düzenleyici işlemlerin geriye yürütülmemesini zorunlu kılar (AYM, E.2009/39, K.2011/68, 28/4/2011).

51. Anayasa'da, iptal kararları idari davalarda olduğu gibi düşünülmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Türk anayasal sisteminde, Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulanma alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece ortaya çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez." kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır (AYM, E.1989/11, K.1989/48, 12/12/1989).

52. Somut olayda da idare hizmet tazminatının otuz yılı aşkın süreler yönünden ödenmesi konusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararını gözeterek bu kararın yürürlüğe girdiği tarihi esas almıştır. Bu bağlamda hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye dönük olarak hak ve menfaatler oluşturmadığı kabul edilmelidir. Bunun yanında mevzuatta yapılan yeni düzenlemeler çerçevesinde hak ve menfaatlerin kabulü için belirli bir yürürlük tarihinin belirlenmesi bakımından devletin geniş bir takdir yetkisi söz konusudur. Dolayısıyla somut olayda olduğu gibi yalnızca belirli bir tarihten sonraki dönem için hizmet tazminatının Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki ilkeler doğrultusunda daha yüksek bir tutar üzerinden ödenmesinin, hukuk güvenliği ilkesinin ağırlığı ve devletin bu alandaki takdir yetkisi dikkate alındığında objektif ve makul bir gerekçesinin bulunduğu değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucuya hizmet tazminatının otuz yıl üzerinden ödendiği ve diğer sosyal güvenlik ödeme ve yardımlarından mahrum da bırakılmadığı dikkate alındığında müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği ve ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Buna göre mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde güvence alınan ayrımcılık yasağının ihlal edilmediği açıktır.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkı bağlamında ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mehmet Yalçın Akdeniz [1. B.], B. No: 2015/19154, 31/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET YALÇIN AKDENİZ
Başvuru No 2015/19154
Başvuru Tarihi 9/12/2015
Karar Tarihi 31/10/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, otuz yılı aşan hizmet süresi için hizmet tazminatının ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Mülkiyet hakkı ile bağlantılı ayrımcılık yasağı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5434 Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu 89
132 Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanunu 10/A
KHK 662 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname 41
Yönetmelik 14/7/2002 Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliği 86
3/5/2015 Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik 1
14/7/2002 Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliği geçici 7
3/5/2015 Türk Standartları Enstitüsü Personel Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik 2
Sözleşme 4/11/1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1
14
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi