TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OKTAY YAZICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18874)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Oktay YAZICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tasarruf teşvik hesabında biriken devlet katkısı
tutarının ve bu tutara ilişkin nemanın eksik ödenmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu Samsun Yaprak Tütün İşletmeleri Tekel Merkez
Müdürlüğünde işçi olarak çalışmaktayken 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı mülga
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine
Dair Kanun kapsamında kurulan sisteme dahil olmuştur. Başvurucu altı yıl
tasarrufta bulunduktan sonra 25/8/1994 tarihinde kendi isteği ile ancak 3417
sayılı mülga Kanun'un 6. maddesi uyarınca sadece şahıs kesintisini almak
suretiyle sistemden çıkmıştır. Başvurucu sistemden çıkarken devlet veya işveren
katkısı tutarı ile nemasını alamamıştır.
9. Devam eden süreçte Anayasa Mahkemesinin 10/12/2001 tarihli ve
E.2000/42, K.2001/361 sayılı kararı ile 3417 sayılı mülga Kanun'un 6. maddesini
iptal etmesi üzerine başvurucu, alamadığı mezkûr tutarın tarafına ödenmesi
istemiyle idareye başvurmuş ve talebinin zımnen reddi üzerine bu işlemin iptali
ve bahse konu tutarın tarafına ödenmesi istemiyle Ankara 4. İdare Mahkemesi
(Mahkeme) nezdinde dava açmıştır.
10. Mahkeme 13/6/2006 tarihli kararı ile Anayasa Mahkemesinin
iptal kararları doğrultusunda devlet katkısı karşılığı miktarın ve nemasının
mülkiyet hakkı kapsamında kaldığı tespitinde bulunarak idari işlemin iptaline
ve 1/6/2000 tarihi itibarıyla çalışanlardan kesinti yapılmasına son veren
25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca 1/6/2000
tarihine kadar nemalandırılmak suretiyle bulunacak miktarın başvurucuya
ödenmesine hükmetmiştir.
11. Bu kararın temyizi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi (Daire)
12/11/2008 tarihli ilamıyla idari işlemin iptali yönünden ilk derece mahkemesi
kararını onamış, nemalandırma tarihine ilişkin değerlendirme yönünden ise
bozmuş ve nemalandırmanın 4447 sayılı Kanun'a göre değil 3417 sayılı mülga
Kanun'u tamamen yürürlükten kaldıran 4/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanun'a göre yapılması gerektiğine hükmetmiş ve 4853 sayılı
Kanun'un ek 1. maddesi uyarınca "...sistemden
çıkan tasarruf sahiplerine, sistemden çıktıkları tarihte tasarruf teşvik
hesaplarında kalan Devlet veya işveren katkısı tutarları ilk kesinti tarihinden
itibaren, nema tutarları ise, sistemden çıkış tarihinden Şubat 2007 sonu
itibariyle değerlendirmeye tabi tutularak ... bir defada ödenecektir."şeklinde
karar vermiştir.
12. Bozma sonrası yapılan yargılamada Ankara 4. İdare Mahkemesi
9/7/2009 tarihli kararı ile Danıştay'ın gerekçelerine aynen yer vermek
suretiyle davayı kabul etmiştir.
13. Başvurucu, Dairenin 12/11/2008 tarihli kararının onanan kısmı
doğrultusunda ve 4853 sayılı Kanun'a 5568 sayılı Kanun ile eklenen ek 1.
maddenin uygulanmadığı gerekçesiyle kararı temyiz etmiştir. Temyiz edilen karar
Daire tarafından 31/1/2013 tarihinde onanmıştır. Başvurucu tarafından yapılan
karar düzeltme istemi Danıştay Onyedinci Dairesi tarafından 15/9/2015 tarihinde
reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
14. Nihai karar başvurucuya 5/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 4/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
16. 3417 sayılı mülga Kanun'un "Nemalandırma"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi
Başkanlığı, 4 üncü maddeye göre açılacak hesapta toplanan paraları, Yüksek
Planlama Kurulunca belirlenecek esaslar dahilinde, gayri menkul alımsatımına
yönelik yatırımlar hariç olamak üzere her türlü menkul kıymetlere ve verimi
yüksek yatırımlara yatırmak suretiyle nemalandırır."
17. 3417 sayılı mülga Kanun'un "Ödemeler"
kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
En az 15 yıl tasarrufta bulunanlara
istedikleri takdirde biriken tasarruf kesintileri, Devlet ve işveren katkıları,
Bağ-Kur kapsamında olanlar bakımından tasarruf tutarları ve Devlet katkıları
ile bunların nemasının toplanmasının 3/5 ödenir.
En az 6 yıl tasarrufta bulunanlara istedikleri
taktirde biriken tasarruf kesintileri, Bağ-Kur kapsamında olanlar bakımından
tasarruf tutarlarıödenir.
İkinci ve üçüncü fıkralara göre ödeme
yapılanlara tasarruf kesintisi, Devlet veya işveren katkıları Bağ-Kur
kapsamında olanlar bakımından tasarruf tutarları ve Devlet katkıları ile
nemanın ödenmeyen kısmı 3 üncü madde uyarınca T.C. Ziraat Bankası Ankara Merkez
şubesinde açılacak hesaba, nema olarak kaydedilir ve bunlar bu Kanunda belirtilen
imkanlardan, işe yeni başlayanlar gibi değerlendirilmek suretiyle yeniden
yararlanabilirler.
..."
18. 4447 sayılı Kanun'un "Kaldırılan
hükümler" kenar başlıklı 62. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...
3 - 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Çalışanların
Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun
2 ve 3 üncü
Maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır."
19. 4853 sayılı Kanun'un "Amaç"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, 9.3.1988 tarihli ve 3417
sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların
Değerlendirilmesine Dair Kanun uyarınca açılmış bulunan Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabında biriken paraların tasfiyesi ve bu hesaptan hak
sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasların
belirlenmesidir."
20. 4853 sayılı Kanun'un "Kapsam"
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Bu
Kanun, 3417 sayılı Kanun hükümleri uyarınca T.C. Ziraat Bankasında adlarına
Tasarrufu Teşvik Hesabı açılan ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
kendilerine 3417 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci ve iptal edilen üçüncü
fıkraları gereği ödeme yapılmamış hak sahiplerini kapsar."
21. 4853 sayılı Kanun'un "Değerleme"
kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Hak sahiplerinin aylık veya ücretlerinden
yapılan tasarruf kesintileri ve Devlet veya ilgili işverenin katkılarına ait bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kalan nema, aylık olarak, Devlet İstatistik
Enstitüsü tarafından açıklanan bir önceki aya göre Tüketici Fiyatları Genel
İndeksi değişim oranında ve ilave olarak yıllık yüzde beş oranında
değerlendirilir."
22. 4853 sayılı Kanun'un "Ödeme"
kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Hak sahiplerine, anapara tutarları 2003
yılı Nisan ayında defaten ödenir. 5 inci madde uyarınca değerlendirilen tutar
Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere 2004 yılında dört taksit,
2005 yılında dört taksit ve Mart ve Haziran aylarında olmak üzere 2006 yılında
iki taksit olarak toplam on taksitte ödenir.
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan,
ödeme tarihlerini bir ay önce veya bir ay sonra olarak belirlemeye yetkilidir.
Emeklilik veya ölüm halinde taksitlendirme
devam etmez ve ilgililere veya kanunî mirasçılarına kalan tutar defaten ödenir.
Bu Kanun hükümleri gereğince hak sahiplerine
yapılacak ödemeler ve bu ödemeler nedeniyle düzenlenecek belgeler hiçbir vergi
ve kesintiye tâbi tutulamaz."
23. 4853 sayılı Kanun'un "Davalar"
kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi
kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla
ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra
takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır."
24. 4853 sayılı Kanun'un ek 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine
Dair Kanunun ödemeleri düzenleyen 6 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası
uyarınca sistemden çıkan tasarruf sahiplerinin sistemden çıktıkları tarihte
tasarruf teşvik hesaplarında kalan Devlet veya işveren katkısı tutarları,
ödenen nema tutarları mahsup edilmek kaydıyla ilk kesinti tarihinden; şahıs
kesintisine tekabül eden ödenmeyen nema tutarları ise sistemden çıkış
tarihinden 30 Nisan 2003 tarihine kadar olan dönem için 3417 sayılı Kanunun
nemalandırmaya ilişkin 5 inci maddesinde yer alan düzenlemeye göre ve bu
tarihten sonraki dönem için ise 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 5 inci maddesinde
belirlenen esaslar çerçevesinde Şubat 2007 sonu itibariyle değerlemeye tâbi
tutularak tasarruf sahiplerine başvuru halinde defaten ödenir. Söz konusu
ödemelerin hak sahibi bazında belirlenmesinde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınır.
...."
B. Anayasa Mahkemesi
Kararları
25. Anayasa Mahkemesinin 18/11/1998 tarihli ve E.1997/59,
K.1998/71 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Yasa'nın 6. maddesinin itiraz konusu üçüncü
fıkrasında, en az altı yıl tasarrufta bulunanlara istedikleri takdirde sadece
biriken tasarruf kesintilerinin ödeneceği öngörülmüştür. Oysa, altı yıldan az
tasarrufta bulunanlarla altı yıl veya daha fazla tasarrufta bulunanların
hukuksal konumlarında farklılık yoktur. Aynı hukuksal konumda olanların farklı
kurallara bağlı tutulması Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine
aykırılık oluşturur. Kuralın iptali gerekir.
...."
26. Anayasa Mahkemesinin 10/12/2001 tarihli ve E.2000/42,
K.2001/361 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Önceki kararımızda da belirtildiği gibi
çalışanların aylık ve ücretlerinden 3417 sayılı Kanun uyarınca kesilen ve
tasarrufu teşvik hesabında toplanan tasarruf tutarları üzerinde mülkiyet
hakları bulunmaktadır. Adı geçenlerin Devlet katkısı ve nema üzerindeki hakları
ise alacak hakkıdır. Bu durumda, itiraz konusu düzenlemelerle anılan
miktarların sistemden çıkan kişilere verilmesini engelleyerek haksızlığa
uğratılması Anayasa'nın 2. ve 5. maddelerinin amacına aykırıdır.
Yasa'nın 3. maddesine göre, çalışanların aylık
ve ücretlerinin belli bir yüzdesi üzerinden hesaplanarak ve ilgililerin
tasarruf kesintisine eklenerek tasarrufu teşvik hesabına yatırılan
Devlet/işveren katkısı ile katkının ve tasarruf kesintisinin birlikte
değerlendirilmesiyle oluşan nemaların mülkiyet hakkı kapsamında olduğu
tartışmasızdır. Bu durumda, sözkonusu tutarların belli sürelere bağlanarak
kısmen veya tamamen ödenmesinin engellenmesi mülkiyet hakkının özünü
zedelemekte ve onu kullanılmaz hale getirmektedir.
Bu nedenle kurallar Anayasa'nın 13. ve 35.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
...
Çalışanların aylık ve ücretlerinden yapılacak
tasarruf kesintisi Devlet/işveren katkısı ve bunlara ilişkin nemaların
ödenmesinde ilgililerin tasarruf süreleri ve özel durumlarına göre gruplandırılarak
farklı kurallara bağlı tutulmalarında eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamakta
ise de, tasarruf kesintisi, Devlet/işveren katkısı ve nemalar üzerindeki sahip
oldukları mülkiyet hakkı bakımından aynı konumda oldukları açıktır. Bu nedenle,
3417 sayılı Yasa'ya tâbi çalışanlar arasında ayrıma gidilerek bunlardan
kimilerine ödeme yapılmaması veya kısmen yapılması Anayasa'nın 10. maddesine
aykırıdır. Kuralların iptali gerekir.
..."
C. Danıştay İçtihadı
27. Danıştay Onuncu Dairesinin 9/3/2009 tarihli ve E.2007/930,
K.2009/1533 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...Temyizen incelenen kararın
verilmesindensonra, 30.12.2006 tarih ve 26392 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan
5568 sayılı Yasanın 4 üncü maddesi ile4853 sayılı Yasaya eklenen Ek 1 inci
maddede ise; mülga 3417 sayılı Yasanın ödemeleri düzenleyen 6 ncı maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkrası uyarınca sistemden çıkan tasarruf sahiplerinin
sistemden çıktıkları tarihte tasarrufu teşvik hesaplarında kalan Devlet veya
işveren katkısı tutarlarının, ödenen nema tutarları mahsup edilmek kaydıyla ilk
kesinti tarihinden; şahıs kesintisine tekabül eden ödenmeyen nema tutarlarının
ise sistemden çıkış tarihinden 30 Nisan 2003 tarihine kadar olan dönem için
3417 sayılı Yasanın nemalandırmaya ilişkin 5 inci maddesinde yer alan
düzenlemeye göre ve bu tarihten sonraki dönem için ise 4853 sayılı Yasanın 5
inci maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde Şubat 2007 sonu itibariyle
değerlemeye tâbi tutularak tasarruf sahiplerine başvurusu halinde defaten ödeneceği;
3417 sayılı Yasanın ödemeleri düzenleyen 6 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkrası uyarınca sistemden çıkarak her ne suretle olursa olsun, bu düzenleme
tarihinden önce mülkiyet hakkı kapsamında talebi karşılanmış hak sahipleri
lehine bir fark oluşması halinde, söz konusu tutarın 2007 yılı Aralık ayı
sonuna kadar defaten ödeneceği;bu düzenlemeler nedeniyle konuları
kalmayacağından, kapsama giren tasarruf sahipleri tarafından açılmış davalar
ile icra takipleri hakkında bu madde hükümleri uygulanmak suretiyle dava ve
takiplerin sonuçlandırılacağı kurala bağlanmıştır.
Aktarılan Yasa maddelerinden; 3417 sayılı
Yasada öngörülen sistemden tasarruf kesintilerini alarak çıkan hak sahiplerine
başvuruları halinde, Devlet katkısı ve nemalarının ödeneceği; devam eden
davalarda da4853 sayılı Yasaya, 5568 sayılı Yasa ile eklenenEk 1. maddenin
uygulanacağı görülmektedir. Bu bağlamda, 3417 sayılı Yasa uyarınca sistemden
çıkan tasarruf sahiplerine, sistemden çıktıkları tarihte tasarrufu teşvik
hesaplarında kalan Devlet veya işveren katkısı tutarları ilk kesinti
tarihinden, nema tutarları ise, sistemden çıkış tarihinden Şubat 2007 sonu
itibariyle değerlendirmeye tabi tutularak başvurusu halinde bir defada
ödenecektir. Dolayısıyla, 3417 sayılı Yasa uyarınca 6 yıldan fazla tasarrufta
bulunup bu Yasa kapsamından çıkarak aylıklarından yapılan kesintileri alan
davacının hesabında kalan tasarruf miktarlarının (Devlet Katkısının) ve
nemasının ödenmesi isteminin 5568 sayılı Yasanın 4. maddesi ile 4853 sayılı
Yasaya getirilen Ek Madde 1'in kapsamında değerlendirileceğinde kuşku
yoktur..."
28. Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve
E.2008/11725, K.2009/1247 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...12.2006tarihli ve 26392 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanan 5568 sayılı Yasanın 4'üncü maddesi ile4853 sayılı Yasaya
eklenen Ek 1'inci maddede "... Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine
Dair Kanunun ödemeleri düzenleyen 6 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası
uyarınca sistemden çıkan tasarruf sahiplerinin sistemden çıktıkları tarihte
tasarruf teşvik hesaplarında kalan Devlet veya işveren katkısı tutarları,
ödenen nema tutarları mahsup edilmek kaydıyla ilk kesinti tarihinden; şahıs
kesintisine tekabül eden ödenmeyen nema tutarları ise sistemden çıkış
tarihinden 30 Nisan 2003 tarihine kadar olan dönem için 3417 sayılı Kanunun
nemalandırmaya ilişkin 5 inci maddesinde yer alan düzenlemeye göre ve bu
tarihten sonraki dönem için ise 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını Teşvik
Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanunun 5 inci
maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde Şubat 2007 sonu itibariyle
değerlemeye tâbi tutularak tasarruf sahiplerine başvuru halinde defaten ödenir.
Söz konusu ödemelerin hak sahibi bazında belirlenmesinde Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınır...."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, yargılamanın makul süre içinde tamamlanmadığını
ileri sürmüştür.
31. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20.
maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a
geçici madde eklenmiştir.
32. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
33. Ferat Yüksel
(B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların
makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra
edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce
gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
34. Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel,
§§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna
vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik
kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 35, 36).
35. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; 4853 sayılı Kanun'un ek 1. maddesinin ikili bir
ayrıma gittiğini, bu kapsamda da bahsi geçen ödeme tutarlarının Nisan 2003
tarihine kadar olan dönem için 3417 sayılı mülga Kanun'un nemalandırmaya
ilişkin 5. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ve bu tarihten sonraki dönem
için ise 4853 sayılı Kanun'un 5. maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde
Şubat 2007 sonu itibarıyla değerlemeye tâbi tutularak ödenmesi gerektiğini, ancak
Mahkeme kararında bu ayrımın belirtilmediğini, bu kapsamda bireysel başvurudan
sonra idare tarafından hangi usuller izlenerek tespit edildiği belli olmayan ve
yaklaşık on yıl öncesinin değerlerini yansıtan bir meblağın tarafına
ödendiğini, şayet ek 1. maddeye göre hesaplama yapılmış olsaydı (Nisan 2003
tarihine kadar 3417 sayılı Kanun'un 5. maddesine göre) çok daha fazla bir
tutarın tarafına ödeneceğini, hangi usullere göre hesaplama yapılacağının
karardan anlaşılamadığını, ayrıca idarenin Ankara 4. İdare Mahkemesinin
13/6/2006 tarihli kararının onanan kısmını yerine getirmediğini belirterek
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir.
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (İsmail Buğra İşlek, B.
No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
41. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi
için öncelikle hukuk sisteminde hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin
başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması
gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını
giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir
nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip
bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan
beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını
düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî
koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan
uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39).
42. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında
olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir
unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu
nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme
hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama
sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir ayrıca bu kararın
etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme
kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz
hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının
herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme
hakkı da anlamını yitirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için
Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28).
43. Somut olayda başvurucu 3417 sayılı mülga Kanun uyarınca
hesabında biriken tasarruf miktarının (devlet katkısı) ve nemasının ödenmesi
istemiyle yaptığı başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile söz
konusu tutarların yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi talebiyle
Ankara 4. İdare Mahkemesinde dava açmış ve dava Mahkemece kabul edilmiştir.
Başvurucu, 4853 sayılı Kanun'un ek 1. maddesinin ikili bir ayrıma gittiğini, bu
kapsamda da bahsi geçen ödeme tutarlarının Nisan 2003 tarihine kadar olan dönem
için 3417 sayılı mülga Kanun'un nemalandırmaya ilişkin 5. maddesinde yer alan
düzenlemeye göre ve bu tarihten sonraki dönem için ise 4853 sayılı Kanunun 5.
maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde Şubat 2007 sonu itibariyle
değerlemeye tâbi tutularak ödenmesi gerektiğini, ancak Mahkeme kararında bu
ayrımın ortaya konulmadığını iddia etmiştir. Buna mukabil başvurucunun
iddiasının aksine Mahkemenin vermiş olduğu mezkûr kararın gerekçesinde, 3417
sayılı mülga Kanun'da öngörülen sistemden tasarruf kesintilerini alarak çıkan
hak sahiplerine başvuruları hâlinde devlet katkısı ve nemalarının ödeneceğini
ve devam eden davalarda da 4853 sayılı Kanun'a 5568 sayılı Kanun ile eklenen ek
1. maddenin uygulanacağı ifadelerine açıkça yer verilmiştir.
44. Mahkeme kararının devamında 3417 sayılı mülga Kanun uyarınca
altı yıldan fazla tasarrufta bulunup bu Kanun kapsamından çıkarak aylıklarından
yapılan kesintileri alan başvurucunun hesabında kalan tasarruf miktarlarının
(Devlet katkısının) ve nemasının ödenmesi isteminin ödenecek miktarda ikili
ayrımın dikkate alınması gerektiği ifadelerine yer veren mezkûr ek 1. madde
kapsamında değerlendirileceğine kuşku bulunmadığı gerçeğine işaret edilmiştir.
Bu kapsamda başvurucunun sözünü ettiği ikili ayrımın varlığına açıkça
değinilmeden bu ayrımın varlığını ortaya koyan ilgili maddeye atıf yapılmıştır.
Bu durumda başvurucunun iddia ettiği gibi ödeme sırasında hangi usullere göre
hesaplama yapılacağının karardan anlaşılamadığı söylenemez.
45. Mahkemenin konuya ilişkin kararının formülasyon şeklinin
önceki Danıştay içtihatları ile de uyumlu olduğu (bkz. §§ 27, 28), bu itibarla
da yargı kararını uygulama noktasında sorumlu olanın idarenin benzeri pek çok
olayda aynı yöntemlerle ödeme miktarını hesaplama yoluna gittiği görülmektedir.
Diğer bir deyişle, tasarrufu teşvik paralarının ödenmesi gerekliliğine ve
yöntemine ilişkin Danıştayın içtihadı karşısında Mahkemenin bu yorumunun keyfî
ve öngörülemez olduğu da söylenemez.
46. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun tasarrufu teşvik
parasının ödenme talebinin idarece zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile
söz konusu tutarların yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi
talebini haklı bulmuş ve bu suretle tasarrufu teşvik parasının ödenmesi
gerekliliği hususuna ilişkin uyuşmazlığı çözümlemiştir. Mahkeme ayrıca söz
konusu ödemenin hangi usulde yapılacağını düzenleyen ilgili kanun maddesine
atıf yapmak suretiyle ödeme yöntemine ilişkin bir uyuşmazlığın varlığını da
engellemiştir. Bu itibarla Mahkeme, başvurucunun tasarrufu teşvik parasının
ödenmemesi işleminin iptali ve anılan paranın ödenmesi talebini kararının
içeriğinde aynen karşılamak suretiyle yargısal görevini yerine getirmiştir. Bu
aşamada Mahkemeden ödeme konusu miktarın hesaplanma yöntemini belirlemesi
dışında bu miktarı bizzat hesaplama yoluna gitmesi bir zorunluluk olarak
beklenemez. Sonuç olarak başvurucunun davasında uyuşmazlık konusu yapmak
istediği hususların hepsi çözümlenmiş olup yargılama safahatında ödeme
miktarının tespitine yönelik bir uyuşmazlığın varlığından söz edilemez.
47. Diğer taraftan 29/3/2009 tarihinde Başbakanlık Hazine
Müsteşarlığı başvurucuya yazı göndererek mahkeme kararı ile hükmolunan tutarın
ödenebilmesi için hesap numarası istemiştir. Ankara 4. İdare Mahkemesi de nihai
kararını vermeden önce vermiş olduğu 22/5/2009 tarihli ara kararı ile
başvurucudan 5568 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile 4853 sayılı Kanun'a eklenen ek
1. madde uyarınca tarafına ödeme yapılıp yapılmadığını sormuştur. Bu itibarla
gerek Mahkeme gerekse de İdare, başvurucunun mezkûr ek 1. maddeye uygun olarak
tasarrufu teşvik kesintisini usulünce alıp almadığının yargılama safahatı
sırasında bile takibini yapmış ve Mahkeme ayrıca ödeme yönteminin nasıl olması
gerektiğini de aksi yoruma elvermeyecek şekilde belirtmiştir.
48. Kesinleşen yargı kararı üzerine de idare, ödeme konusunun
zorunlu unsurlarını oluşturan ödenen şahıs kesintileri, devlet katkısı, devlet
katkısının ödenmeyen neması, şahıs kesintilerinin ödenmeyen neması,
değerlendirilmiş toplam nema, ödenecek devlet katkısı, ödenecek nema tutarları,
yasal faiz, yargılama gideri ve damga vergisinden müteşekkil 731,21 TL'yi
18/12/2015 tarihinde başvurucunun Ziraat Bankası Çiftlik/Samsun Şubesindeki
hesabına yatırmıştır. Böylece idare, kesinleşmiş yargı kararında ilgili kanun
maddesine atıf yapılmak suretiyle belirlenen ödeme yöntemini uygulayarak hesapladığı
miktarı başvurucunun hesabına yatırarak yargı kararını yerine getirmiştir. Bu
durumda yargılama sonucunda mahkemenin vermiş olduğu kararın etkili bir şekilde
uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin ya da uygulamanın varlığından
bahsedilemez.
49. Buna mukabil yargılama sürecinde gözlenmeyen ve
giderilmesine yönelik bir talebin de bulunmadığı ödemenin miktarına ilişkin
uyuşmazlık, yargılama sürecinin sonunda İdarenin anılan miktarı hesaplama
yöntemi sırasında vuku bulmuştur. Nitekim başvurucu, yoksun kaldığını iddia
ettiği haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesini talep etmekle birlikte
dava dilekçesi ve eki belgelerde herhangi bir rakamsal değer belirtmemiştir.
Şayet dava dilekçesi ve eki belgelerde bu şekilde bir rakamsal değer
belirtilmiş olsa idi, anılan rakama ilişkin uyuşmazlığın giderimi için
bilirkişi raporu temin edinilmesi gibi hukuki mekanizmalara başvurulabileceği
açıktır. Buna mukabil somut olayda bu tür bir uyuşmazlığın varlığına
rastlanılmadığı için mezkûr mekanizmalardan yararlanılmasına gerek
görülmemiştir. Bu durumda yargılama safahatında yer almayan ve fakat yargılama
safahatının sonlanmasının ardından yargı kararının infazı aşamasında yargı
kararında yer verilen yöntemin uygulanması sonucu ortaya çıkan ödeme miktarına
ilişkin uyuşmazlığın yeni bir davaya konu edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda
ortaya çıkan yeni uyuşmazlığın gideriminin yeni bir yargı kararıyla mümkün
olacağı açıktır.
50. Kaldı ki başvurucu da yargı kararının icrası aşamasında
ödeme miktarının içeriğine ilişkin oluşan yeni uyuşmazlığın giderilmesini
teminen 26/11/2015 tarihli dilekçe ile T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığına
başvurarak tasarrufu teşvik parasının yasal nema oranları ile nemalandırılarak
bulunacak miktarın 29/4/2003 tarihine kadar nemalandırılmasını, bu tarihten
sonra da 4853 sayılı Kanun'un 5. maddesindeki esaslar çerçevesinde değerlemeye
tabi tutularak dava açma tarihine kadar hesaplanacak miktarın dava açma
tarihinden sonra ise yasal faiziyle işletilerek ödenmesini talep etmiştir.
Diğer bir deyişle başvurucu, ödeme miktarına ilişkin beliren yeni uyuşmazlığın
giderilmesi için yeni bir idari prosedürün başlatılması gerektiğinin
farkındalığıyla hareket ederek konuyu yetkili makamlar önüne taşımıştır.
51. Sonuç olarak somut olayda başvurucu tarafından dile
getirilen şikâyet, yargı kararının uygulanmamasına yönelik olmayıp kararın
hatalı şekilde ifade edilmesi nedeniyle idarece hatalı hesaplama yönteminin
uygulandığı iddiasına ilişkindir. Bu durumda Mahkemenin konuya ilişkin
kararının önceki Danıştay içtihatları ile de uyumlu olup açık ve anlaşılır
olduğu ve idarenin bu kararın icrasını teminen uyguladığı hesaplama yönteminin
de nispeten karışık bir çözümleme içerdiği dikkate alındığında yargılama
sürecinin sonlanmasının ardından yeni bir yargılama sürecine ihtiyaç doğuran
bir uyuşmazlığın ortaya çıktığı açıktır. Buna göre başvurucu, yeni uyuşmazlığa ilişkin
yargı kararının kesinleşmesinin ardından İdare nezdinde de iletmiş olduğu
iddialarının etkili bir biçimde incelenebileceği yeni bir dava açmak suretiyle
uygun olan yolu tüketmemiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında ileri sürülen şikâyetler yönünden başvuru yolları usulünce
tüketilmemiştir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk
yoluna başvurmaksızın yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru
yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.