TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET SABRİ ŞİRİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/10825)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Sabri ŞİRİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan SELÇUK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun makul
süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. İlgili Yargılama
Süreci
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu ve bir kısım
şüpheli hakkında yürüttüğü 2012/2265 sayılı soruşturma sonunda 12/9/2013
tarihli iddianame ile başvurucu hakkında uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti
yapma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve öldürmeye teşebbüs suçlarından
cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkmesinde kamu davası açmıştır.
8. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etmiş ve
Mahkemenin E.2013/57 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
9. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin -kaçak olan ve 25/04/2013
tarihinde ulusal düzeyde aranması için hakkında yakalama emri çıkarılan-
başvurucunun uluslararası seviyede aranması için Kırmızı Bülten çıkarılması
yönündeki talebi üzerine başvurucu hakkında 6/3/2014 tarihinde Kırmızı Bülten
çıkarılmıştır.
10. Uluslararası seviyede aranan başvurucu, Hollanda
makamlarınca yakalanmış ve Bakanlığın talebi üzerine 9/5/2014 tarihinde "basitleştirilmiş usule" göre
Türkiye'ye iade edilmiştir.
11. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tutuklanmasına
karar vermiştir. Mahkeme 12/2/2016 tarihinde ise başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
12. Başvurucu hakkındaki söz konusu yargılama -kanun değişikliği
ile İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması nedeniyle dosyasının
devredildiği- İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/336 sayılı dosyası
üzerinden devam etmiştir. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla derdesttir.
B. Bireysel Başvuruya Konu Tutuklama ve Yargılama
Süreci
13. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 2013/113379 sayılı
soruşturma dosyası üzerinden kasten öldürme ve ruhsatsız ateşli silahlarla
mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma suçlarından yürütülen başka
bir soruşturma kapsamında Bakırköy 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2013 tarihli
kararı ile başvurucu hakkında ulusal düzeyde aranması için yakalama emri
çıkarılmıştır.
14. Başsavcılık soruşturmanın sonunda 5/3/2014 tarihli iddianame
ile başvurucu hakkında kasten öldürme ve ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri
satın alma veya taşıma veya bulundurma suçlarından cezalandırılması istemiyle
aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
15. Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etmiş ve
Mahkemenin E.2014/106 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
16. Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 25/6/2014
tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu
müdafii özetle iadede hususilik kuralı gereği başvurucu hakkında yargılama yapılamayacağını,
dolayısıyla tutuklama tedbirine başvurulamayacağını ileri sürmüştür. Mahkemece
duruşma sonunda başvurucunun kasten öldürme suçundan
tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık vekilince sanığın suçluların
iadesine dair Avrupa sözleşmesi uyarınca Hollanda dan İstanbul 16. Ağır Ceza
Mahkemesinin dosyasına istinaden iade edildiği ve başka suçtan dolayı
tutuklanamayacağı belirtilmiş ise de; dosyada bu konuda henüz bir bilgi ve
belgenin bulunmadığı, yöneltilen suçun CMK'nın 100. maddesinde sayılan
suçlardan olması ve bu suçun işlendiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin
varlığını ciddi anlamda gösteren tanık beyanları, teşhisler, kamera kayıtları
şeklindeki somut delillerin bulunması, buna bağlı olarak sanığın kaçma ve
saklanma şüphesinin ortadan kalkmamış olması, sanık hakkında tutuklama
sebeplerinin varlığı nedeniyle, yöneltilen suça öngörülen ceza miktarı
itibariyle uygulanabilecek adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının sanık
açısından yeterli güvence olamayacağı kanaatine varıldığından sanık Mehmet
Sabri Şirin'in CMK'nın 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına... [karar
verildi.]"
17. Mahkeme 8/8/2014 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir. Tahliye kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkememiz dosyasında sanık bulunan
Mehmet Sabri Şirin'in Hollanda'dan ülkemize iadesinin 9/5/2014 tarihinde
gerçekleştiği, yani sanığın ülkemize iadesinin mahkememizde yargılandığı suç
tarihi olan 19/11/2013 tarihinden sonra olduğu, Suçluların İadesine Dair Avrupa
Sözleşmesinin 14/1. maddesinde ' iade edilen şahıs, iadeden evvel ika ettiği ve
iadeye esas olandan başka bir fiilden dolayı takip veya muhakeme edilemeyeceği
gibi bir ceza veya emniyet tedbirinin infazı için tevkif dilemez ve kezalik her
hangi bir suretle hürriyeti kısılamaz' hükmünün yer aldığı, Mahkememiz
dosyasında iade eden devlet olan Hollanda devleti tarafından aynı sözleşmenin
14/1-a maddesinde belirtilen her hangi bir talep ve muvafakatın bulunmadığı
hususları hep birlikte değerlendirilmekle tutuklu sanık Mehmet Sabri Şirin'in
tahliyesine... [karar verildi.]"
18. Mahkeme 6/1/2015 tarihinde
Hollanda
makamlarından 21/11/1959 tarihli Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin
14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca yargılamaya muvafakat
verilmesi talebine ilişkin yazıyı Bakanlık Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler
Genel Müdürlüğüne göndermiştir.
19. Bakanlık Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü
30/1/2015 ve 25/2/2015 tarihli yazılarla; İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin
talebi üzerine uluslararası düzeyde aranması için hakkında Kırmızı Bülten
çıkarılan başvurucunun Hollanda adli makamlarınca yakalandıktan sonra
Türkiye'ye iadeye rıza göstermesi üzerine "hızlandırılmış prosedür"
ile iadesinin gerçekleştirildiğini, söz konusu usule göre iadesi
gerçekleştirilen kişinin yakalamaya konu suçlar dışındaki başka suçlardan da
yargılamasının yapılabilmesi için iade eden devletin muvafakatinin
aranmayacağını yani hususilik ilkesinin istisnasının söz konusu olduğunu
belirterek Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucu hakkında tüm yargılama
işlemlerinin yapılabileceği yönünde görüş bildirmiştir.
20. Mahkeme 14/4/2015 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun
savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Benim yöneltilen bu suçlamalarla alakam
yoktur. Bu nedenle [suçlamaları] kabul etmiyorum. Yine benim hakkımda İstanbul 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde çok miktarda uyuşturucu olduğu, 5 kişinin yaralı bulunduğu
iddiasıyla Hollanda ülkesinden iade edildim. Ancak o dosyayla da hiçbir ilgim
olmadığı halde hakkımda dosyalar oluşturulmuş. Biz diğer sanıklarla birlikte bu
suçu işlemedik. İddianamede adı geçen maktul B.Y.yi daha önceden tanımıyorum.
Önceden de herhangi bir öldürme veya yaralama olayı nedeniyle husumet olmadı.
Yine bana sorduğunuz şekilde Porsche Cayenne cipte benim karımın arabasını
verip aldığım ancak bir süre sonra iade ettiğim 1 hafta 10 gün kadar bende
kalan arabadır. Bu arabanın plakasının alınması hususunu bilemiyorum. Benim
eşim bugüne kadar karakola gitmemişken Çağlayan'daki davada o da sanık yapılmış
yine Anadolu yakasında Fenerbahçe tribün cinayeti diye bilinen duyulan olaya
beni dahil ettiler. Beni bu olayda azmettirici olarak söylemişler ancak ben ona
ilişkin takipsizlik kararı aldım. O olaylarda olduğu gibi ilgim yoktur. Yine
bana sorduğunuz ve olay yerinde olduğunu belirttiğiniz kişilerin yaptıkları
teşhisleri de size nasıl izah edeyim bu konuda benim Avukatımda gereken
savunmaları yapacaktır. Bu teşhisleri kabul etmiyorum."
21. Mahkeme aynı tarihte başvurucunun kasten öldürme suçundan yeniden tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Yöneltilen suçun CMK'nın 100. maddesinde
sayılan suçlardan olması, otopsi tutanağı, teşhis tutanakları, tanık beyanları,
olay tutanakları gibi bu suçun işlendiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin
varlığını ciddi anlamda gösteren somut delillerin bulunması, buna bağlı olarak
sanığın kaçma ve saklanma şüphesinin ortadan kalkmamış olması, sanık hakkında
tutuklama sebeplerinin varlığı nedeniyle, yöneltilen suça öngörülen ceza
miktarı itibariyle uygulanabilecek adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının
sanık açısından yeterli güvence olamayacağı kanaatine varıldığından sanık
Mehmet Sabri Şirin'in CMK'nın 100. ve devamı maddeleri uyarınca
tutuklanmasına... [karar verildi.]"
22. Mahkeme 26/4/2016 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, anılan karara başvurucunun yaptığı
itirazı Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi 10/5/2016 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
23. Başvurucu 3/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. Mahkeme 19/1/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tahliyesine karar vermiştir. Mahkeme; hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde, düzenli olarak başvurmak ve yurt dışına çıkamamak
suretiyle başvurucunun adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir.
25. Mahkeme 6/7/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun ve
diğer iki sanığın tüm suçlardan beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"... dosyada mevcut 27.11.2013 tarihli CD
izleme ve fotoğraftan teşhis tutanağında yaptırılan teşhis işlemi; 'Şüphelinin
fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı
kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin
fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir.' şeklindeki yasal
düzenlemelere aykırı olarak, teşhis eden tanıklar H.S, K.B. ve İ.A.ya yalnızca
sanıkların, fotoğrafı gösterilmek suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bu durum
karşısında yapılan teşhis işleminin kanuna ve usulüne aykırı olarak
yapıldığının kabulü gerekmektedir.
Kaldı ki aynı teşhis işleminde tanıklara 34 HK
6617 plaka sayılı aracın 15/11/2013 günü Tuzla İlçesi Fatih mahallesi Katip
Çelebi caddesi no:2 adresinde faaliyet gösteren Mehmetçik Vakfı Opet benzin
istasyonundan yakıt alması nedeniyle saat 23:00 ve 23:30 arasına ait görüntü
kayıtlarının da gösterildiği, fakat bu görüntü kayıtları üzerinde yaptırılan
bilirkişi incelemesi neticesinde dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre,
görüntülerin sanıklardan Mehmet Sabri Şirin ve M.Ş. ile uyumlu olduğu, ancak
karşılaştırılan kişilerin bu kişiler olup olmadığı hususunda tam bir kanıya
varılamadığının bildirildiği, bu nedenle yapılan teşhis işleminin teknik rapor
doğrultusunda itibardan yoksun olduğu anlaşılmıştır.
Diğer yandan tanıkların aşamalardaki
beyanlarının birbiriyle çelişkili ve tutarsız olduğu, görgü tanığı olarak
beyanları alınan tüm tanıkların daha önce yaptıkları teşhis işlemini inkar ettikleri,
bu kapsamda tanıklar H.S., K.B. ve İ.A.nın kovuşturma aşamasındaki ortak
beyanlarında, yaptıkları teşhisten emin olmadıklarını, tutanakların teşhis
yapılmış gibi düzenlendiğini, duruşma salonunda kendilerine gösterilen
tanıkları daha önce görmediklerini söylemişlerdir.
Yine tanıklardanH.S., olay anında içeride olan
şahıslardan birinin önce ateş ettiğini, daha sonra diğerinin maktulün yanına
gelerekdört el ateş ettiğini beyan etmiş olmasına rağmen 3/12/2013 tarihli
uzmanlık raporuna göre, olay yerinde üç adet boş kovan bulunduğu ve üç kovanın
da aynı silahtan atıldığının tespit edildiği, bu yönüyle tanığın anlatımlarının
tereddüt uyandırdığı, Adli Tıp Kurumunca maktülün cesedi üzerinde yapılan
otopsi işlemi sonucunda düzenlenen otopsi raporunda maktülün, vücûduna isabet
eden 4 adet ateşli silah mermi çekirdeği sonucunda öldüğünün tespit edildiğinin
belirtildiği, ancak tanığın soruşturma aşamasındaki beyanı ile kovuşturma
aşamasındaki beyanı arasında ''maktulün vurulmasından önce içeride ateş edilmesi
olayı' yönünden de çelişki bulunduğu, diğer tanıkların beyanlarının da bu
yönden tanığın anlatımları ile örtüşmediği,bu yönüyle tanığın beyanlarının
itibardan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.
Davanın 14/4/2015 tarihli celsesinde yine
tanık H.nin sanıklardan Ü.yü teşhis ettiği, içeriye girerek yatın diye bağıran
ve elinde silah tutan şahsın sanık Ü. olduğunu beyan ettiği, bu şahsın elinde
dövme olduğunu ileri sürdüğü, ancak mahkemece yapılan tespitte sanıklardan
hiçbirinin elinde dövme olmadığının anlaşıldığı, diğer yandan sanık Ü.nün olay
tarihinde Trabzon ilinin Of ilçesinde olduğunun ileri sürülmesi nedeniyle
müzekkere tarihinde adı Telekominikasyon İletişim Başkanlığı olan kuruma
yazılan müzekkere sonucu alınan cevabi yazıya göre sanığın kullandığı cep
telefonunun olay tarihinde Trabzon ilinin Of ilçesinde bulunan baz
istasyonlarından sinyal verdiğinin görüldüğü, bu yönüyle sanığın olay yerinde
olduğuna dair beyanda bulunan tanıkların beyanlarının dayanaksız kaldığı, bir
kısım tanık beyanlarının da bahse konu HTS raporunu doğruladığıanlaşılmıştır.
Açıklanan tüm bu nedenlerle gerek teşhis
işleminin usulsüz olması, gerek aşamalardaki tanık anlatımlarının birbiriyle
ciddi çelişkiler barındırması ve gerekse bu anlatımların dosyada mevcut teknik
raporlar ve iletişim tespit tutanakları ile uyumsuz olması hususları bir bütün
olarak değerlendirildiğinde, sanıkların atılı suçları işlediklerine dair
dosyaya yansıyan şüpheden uzak ve kesin bir delilin bulunmadığı anlaşılmakla
ceza yargılamasının evrensel ilkelerinden olan ''şüpheden sanık yararlanır''
ilkesi uyarınca her bir sanığın atılı suçlardan ayrı ayrı beraatine karar
vermek gerekmiş...[tir.]"
26. Bir kısım katılan, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna
başvurmuştur.
27. Dava, UYAP sisteminde yapılan incelemeye göre bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf kanun yolunda derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten öldürme" kenar başlıklı
81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet
hapis cezası ile cezalandırılır."
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
..."
30. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe
gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve
fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
31. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) numaralı fıkrası
ile (3) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı
halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
…
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda
gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
33. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
34. 5237 sayılı Kanun'un "Geri
verme" kenar başlıklı mülga 18. maddesinin (8) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Geri verme halinde, kişi ancak verme
kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir."
35. 23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu'nun "Rızaya
dayalı iade usulü" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"(1) Kişi, iadeye rıza göstermesi hâlinde
normal iade usulü uygulanmadan talep eden devlete iade edilebilir.
(2) Ağır ceza mahkemesince kişiye, Ceza
Muhakemesi Kanununda belirtilen haklarıyla birlikte rızaya dayalı iadenin
mahiyeti ve hukukî sonuçları anlatılır. Kişiye rızaya dayalı iade usulünü kabul
edip etmediği sorulur.
(3) Mahkeme, kişinin rızaya dayalı iade
usulünü kabul etmesi üzerine bu Kanun ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası
andlaşma hükümlerine göre iade talebinin kabul edilebilir olup olmadığına karar
verir. Bu karara karşı itiraz yoluna başvurulabilir. Kararın kesinleşmesi
hâlinde iade evrakı Merkezî Makama gönderilir.
(4) Rızaya dayalı iade usulü uygulanarak
verilen iade kararının yerine getirilmesi, Merkezî Makamın onayına
bağlıdır."
36. 6706 sayılı Kanun'un "Türkiye’nin
iade talepleri ve şartları " kenar başlıklı 22. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturmanın
sonuçlandırılabilmesi ya da verilen mahkûmiyet kararlarının infazı amacıyla
yabancı bir ülkede bulunan ve hakkında yakalama emri veya tutuklama kararı
verilen kişinin Türkiye’ye iadesi, adlî merciler tarafından istenebilir.
(2) Üst sınırı bir yıl veya daha fazla hapis
cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kişinin iadesi talep edilebilir.
Kesinleşmiş mahkûmiyet kararları bakımından iade talebinde bulunulabilmesi için
hükmolunan hapis cezasının en az dört ay olması gerekir. İadesi istenen kişinin
birden fazla suçu bulunması hâlinde, bunlardan bazılarının cezası belirtilen
sürelerin altında olsa dahi birlikte iadeye konu edilebilir.
(3) Merkezî Makam tarafından uygun görülmesi
hâlinde talep, yabancı devlete gönderilir. Ancak, aşağıdaki durumlarda Merkezî
Makam iade talebini yabancı devlete göndermeden reddedebilir:
a) Talebin, iade için gerekli şartları
taşımaması.
b) Ceza infaz kurumlarında geçirilecek süre
dikkate alındığında, iade yoluna başvurulmasının kişi yararı ve kamu yararı
arasında açık bir orantısızlığa sebep olması.
c) Türkiye’nin millî güvenliğinin veya
uluslararası ilişkilerinin zarar görme ihtimalinin bulunması.
(4) Türkiye’ye iadesine karar verilen kişinin
üçüncü ülkelerden transit geçişi ve teslim konusunda, uygun olduğu ölçüde 20
nci ve 21 inci maddelerde yer alan hükümler uygulanır."
37. 6706 sayılı Kanun'un "Türkiye’den
yabancı devlete iade" kenar başlıklı 10. maddesinin (4)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İade hâlinde, kişi ancak iade kararına
dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkûm olduğu
ceza infaz edilebilir."
2. Yargıtay İçtihatları
38. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin17/6/2019 tarihli ve E.2019/858,
K.2019/3136 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
1-)Dosya içeriğinden sanık M.S.Snin 31/3.2010
tarihinde Azerbeycan ülkesi tarafından Türkiye'ye iade edildiği, iadeye konu
suç nedeniyle yapılan yargılama sırasında İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
2004/305 esas sayılı dosyasından 31/12/2013 tarihinde tahliyesine karar
verildiği ancak iade kararının dosya içerisinde bulunmadığı anlaşılmakla; İadesine
ilişkin Azerbeycan ülkesinin mahkemesince verilen 31/3/2010 tarih 9(101)-1/2010
dosya nolu suçluların iadesi kararının ve sanığın bu iade kararı dışında iade
kararından önce işlemiş olduğu suç yada hakkında verilen kesinleşmiş cezaların
infazı amacıylaSuçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 14. maddesi
uyarınca iade eden Azarbaycan Devletinden muvafakat talep edilip edilmediğinin
araştırılması, Azerbeycan ülkesinin mahkemesince verilen 31/3/2010 tarih
9(101)-1/2010 dosya nolu suçluların iadesi kararının ve varsa muvafakat ile
ilgili yazışma ve kararların denetime imkan verecek şekilde dosya içerisine
alınması,
2-)Suçluların İadesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesinin 14. maddesinde düzenlenen iade edilen kişinin iade tarihinden
önce işlediği ve iade kararına dahil olmayan suçlar nedeni ile
yargılanamamasına ilişkin olan ve 'hususiyet kuralı' denilen kurala aynı
maddede getirilen 'iade edilen şahsın nihai olarak serbestisine kavuşmasını
takip eden 45 gün zarfında iade edildiği tarafın arazisini elinde imkan olduğu
halde terk etmemesi veya terk ettikten sonra buraya geri dönmesi halinde'
iadeden önce işlediği ancak iade kararına dahil olmayan suçlardan da
yargılanabileceğine ilişkin istisna kuralının uygulanmasına esas teşkil etmek
üzere sanığın atılı suçtan tahliye edildiği 31/12/2013 tarihinden hakkında
diğer suçlar nedeni ile yakalandığı 30/10/2016 tarihine kadar başka suçlardan
tutukluluk veya kesinleşmiş hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı gibi nedenler
ile cezaevinde kalıp kalmadığı, Türkiye'yi terk edip etmediğinin araştırılması,
31/1272013 tarihinde tahliye edildiği sırada mahkemece CMK'nın 109/3-a. maddesi
uyarınca yurt dışına çıkışının yasaklanmasına, infazı için İstanbul Emniyet
Müdürlüğüne yazı yazılmasına karar verilmesine rağmen bu kararın gereği için
İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazı yazıldığına dair dosya içinde herhangi bir
belge bulunmadığından, bu konuda varsa yazılan yazı ve yurt dışına çıkış yasağı
ile ilgili yapılan işlemlere ile yazışmaların mahkemesinden ve İstanbul Emniyet
Müdürlüğünden araştırılarak dosya içerisine alınması[na]... [karar verildi.]"
39. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 23/1/2017 tarihli ve
E.2016/7545, K.2017/211 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...6706 sayılı Kanunun 17/2. maddesinde
düzenlenen rızaya dayalı iade edilmesi hususunu kabul edip etmediği hakkında,
mahiyeti ve hukuki sonuçları hatırlatılmak suretiyle, sanığın beyanının
alınması gerektiğinin gözetilmemesi,
...
...hukuka aykırıdır."
B. İlgili Yabancı Mevzuat
40. 9/3/1967 tarihli Hollanda İade Kanunu, Kısım 12 şöyledir:
"(1) Adalet Bakanının açıkça rızası
dışında, iadesi istenen şahsın, iadesinden önce işlediği suçlar ve iadeyle
ilgili olmayan suçlara istinaden kovuşturulmayacağı, cezalandırılmayacağı veya
şahsi özgürlüğünün kısıtlanmayacağı genel koşulu haricinde, iade
gerçekleştirilmez.
(2) Adalet Bakanı, aşağıdaki hususlarla
ilgili yukarıdaki maddeye istinaden rıza gösterebilir:
(a) iadesi istenen şahıs, geçerli sözleşme
sebebiyle rıza gösteren devlete iade edilebileceği suçlar;
(b) Gerek rıza talep eden devletin gerekse
Hollanda kanunları uyarınca cezalandırıla bilir olması kaydıyla diğer suçlar ve
bununla ilgili iade ihtimalinin bu Kanunun 8-11. Kısımlarınca engellenmemesi.
(3) Bununla birlikte, iadesi istenen kişinin,
Adalet Bakanının açıkça rızası olmadan, iadesinden önce işlediği suçlara
istinaden üçüncü bir devletin makamına verilmeyeceği genel koşulu dışında iade
gerçekleştirilmez. Bu tür rıza, iadesi istenen kişinin Hollanda tarafından
üçüncü bir devlete iade edilebileceği suçlar için gösterilebilir.
(4) 1. ve 3. fıkralarda bahsedilen rıza
talebiyle ilgili Adalet Bakanının kararı, sözleşmede başka şekilde
öngörülmediği taktirde, söz konusu talepte bulunan devlete diplomatik kanallar
aracılığıyla iletilir.
(5) Sözleşmede öngörüldüğü ölçüde, 1. ve 3.
fıkralarda bahsedilen rızaya; iadesi istenen şahsa, rıza talebinde bulunan
devletin topraklarını terk etmesi için iadesinden sonra en az otuz günlük bir
süre verilmesi halinde gerek duyulmaz.
(6) Belçika ve Lüksemburg'la ilgili,
yukarıdaki maddede belirtilen durumlardaki istisnalar, sözleşmede
öngörülmüştür."
41. Aynı Kanun'un
"Hızlandırılmış Prosedür"başlıklı Kısım 41'i şöyledir:
"(1) Geçici olarak tutuklanması veya
iadesi, başka bir devlet tarafından talep edilen yabancı, kısım 24 uyarınca
bölge mahkemesi tarafından belirlenen günden en geç bir gün önce, derhal
iadesine razı olduğunu beyan eder.
(2) Sözleşmede aksi belirtilmedikçe,
yukarıdaki fıkrayla ilgili beyan yalnızca ceza işlerine bakan soruşturma hakimi
huzurunda yapılabilir.
(3) Böyle bir beyanda bulunan yabancı, avukat
yardımı alabilir. Avukatı olmadan mahkeme huzuruna çıkması durumunda, beyanı
alma yetkisi olan makam tarafından böyle bir hakkı olduğuna dikkat çekilir.
(4) Beyanda bulunmadan önce yabancıya beyanın
sonuçlarından bahsedilir. Beyanın resmi kaydı tutulur.
(5) Beyanın huzurunda verildiği makam,
beyanın resmi kaydını, geçici tutuklama veya iade talebi ile birlikte bu yasa
ile ilgilenen savoya gönderir."
42. Aynı Kanun'un Kısım 42'si şöyledir:
"(1) Kısım 41 uyarınca beyanda
bulunulduktan sonra savcı, yabancının geçici olarak tutuklanmasına veya iade
talebinde bulunan devletin makamlarına teslim edilmesine karar verebilir.
(2) Yukarıdaki fıkra, şu hallerde uygulanmaz:
(a) Kısım 2 ve 9'un hükümleri uyarınca,
geçici tutuklamanın veya iadenin talep eldiği suç veya suçlarla bağlantılı
olarak iadenin yerine getirilmemesi durumunda,
(b) Hollanda'da yabancı şahıs hakkında devam
eden cezai işlemlerin olması veya şahsın bir Hollanda mahkemesi tarafından
hüküm giymesi ve bu hükmün tamamen veya kısmen infaz edilebilir olması
durumunda.
(3) Savcı, Adalet Bakanını bu kısmın 1.
Fıkrası uyarınca alınan her karardan haberdar eder."
43. Aynı Kanun'un Kısım 43'ü şöyledir:
"(1) Savcının, kısım 42 uyarınca yabancı
şahsın diğer devlet makamlarına teslim edileceği kararını vermesi halinde,
kısım 23 uygulanmaz.
(2) Kısım 23'te bahsedilen başvurunun hali
hazırda mahkemeye sunulması halinde, başvu hemen geri çekilir. Mahkeme kalemi
bunun ardından, ilgili belgelerle birlikte iade talebini savcı yollar.
(3) Savcı, iadesi istenen şahsi başvurunun
geri çekildiğine dair bilgilendirilir."
44. Aynı Kanun'un Kısım
45'i şöyledir:
"(1) Kısım 42, 1. Fıkranın uygulanması
durumunda, savcı, yetkili yabancı makamlarla istişarede bulunduktan sonra,
gecikme olmaksızın, iadenin gerçekleştirileceği zamanı ve yeri belirler.
(2) Bu kısımdaki hükümlere uyarak iadenin
gerçekleştirilmesinde savcı, gerekli olduğunda yabancı şahsın tutuklanmasını
emredebilir. Kısım 40, 2. ve 3. Fıkralar gerekli değişiklikler yapılarak
uygulanır.
(3) Bu kısmın hükümleri gereğince iadenin
gerçekleşmesi durumunda Kısım 12 uygulanmaz."
C. Uluslararası Hukuk
1. Suçluların İadesine
Dair Avrupa Sözleşmesi
45. 18/11/1959 tarihli ve 7376 sayılı Suçluların İadesine Dair
Avrupa Sözleşmesi'nin Tasdiki Hakkında Kanun ile Türkiye'nin de taraf olduğu
21/11/1959 tarihli Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin "Hususilik kaidesi" kenar
başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"1. İade edilen şahıs iadeden evvel ika
ettiği ve iadeye esas olandan başka bir fiilden dolayı takip veya muhakeme
edilemiyeceği gibi bir ceza veya emniyet tedbirinin infazı için tevkif edilemez
ve kezalik her hangi bir surette hürriyeti kısılamaz.
Aşağıdaki haller müstesnadır :
a) İade eden tarafın buna muvafakat etmesi.
Muvafakati istihsal için bir talepte bulunulacak ve buna 12'nci maddede mezkûr
belgeler ile iade edilen şâhsın suça mütaallik olarak yaptığı beyanın zaptı
eklenecektir. Muvafakat, ancak şahsın talep edilmesine sebep olan suçun
bizatihi bu Sözleşmeye göre İadeyi icabettirmesi halinde gösterilir.
b) İade edilen şahsın, nihai olarak
serbestisine kavuşmasını takip eden 45 gün zarfında iade edildiği tarafın
arazisini, elinde imkan olduğu halde terk etmemesi veya terk ettikten sonra
buraya geri dönmesi halinde.
2. Bununla beraber İadeyi talep eden taraf,
gerek bu şahsı memleketinden çıkarmak gerek -gıyap yoliyle muhakeme usulüne
müracaat dâhil olmak üzere- mevzuatına göre müruruzamanı kesmek gayesiyle
lüzumlu göreceği diğer tedbirleri ittihaz edebilir.
3. Suç addolunan fiilin evsafı takibat
esnasında değişmişse, iade edilen şahıs hakkında ancak yeniden tavsif edilen
suçun unsurları İadeyi icabettiriyorsa, takibat ve muhakeme yapılabilir."
46. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin "Usul" kenar başlıklı 22.
maddesi şöyledir:
"Suçlunun iadesi ve muvakkat tevkif
usulüne işbu Sözleşmedeki aksine hükümler müstesna, kendisinden iade
talebedilen Taraf kanunu tatbik olunur."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Kararı
47. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvurucunun hapis cezasının kalan kısmının infazı
için İsviçre'den İngiltere'ye iade edilmesi üzerine İngiltere makamlarının
başta verilen hapis cezasına ilaveten bir müsadere emrinin yerine getirilmemesi
dolayısıyla ek bir hapis cezası vermesi nedeniyle yapılan başvuru üzerine
verdiği Wolley/Birleşik Krallık
(B. No: 28019/109, 10/4/2012) kararında "Temerrüt
süresi, baştaki cezaya dahil olan müsadere emrinin ayrılmaz bir parçasıdır ve
bu nedenle makul olanın dışında ya da keyfi değildir. Müsadere emrinin yerine
getirilmemesinden ötürü verilen hapis cezasının infazı Sözleşme'nin 6/1.
maddesinin amaçları doğrultusunda herhangi yeni bir 'cezai suçlamanın'
getirilmesiniiçermez. Hususilik ilkesinin ihlaline ilişkin söz konusu iki Devlet
arasında bir uyuşmazlık olduğu sürece, Mahkeme Suçluların İadesine Dair Avrupa
Sözleşmesi'nin uyuşmazlıkların çözümü için herhangi bir çözüm mekanizmasına
sahip olmadığını gözlemlemektedir ve özünde diplomatik bir uyuşmazlık olan bu
meseleyi çözmenin Mahkemeye düşmediği kanısındadır. Başvuran, İngiltere
makamları hususunda kötü niyet veya aldatmak kastı olduğunu iddia etmemiştir.
Başvuran, isviçre makamlarının, iade davasında ingiltere makamlarının tutumuyla
ilgili bir yanlış anlaşılmanın olduğuna daha çok dayanmaktadır. Mahkeme, bu
gibi herhangi bir yanlış anlaşılmanın, başvuranın hapis cezasını hiçbir koşulda
keyfi kılmadığı kanısındadır. [par. 83. ve 84.]" şeklinde değerlendirmelerde
bulunmuştur.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
48. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
49. Başvurucu, iadede hususilik ilkesine aykırı olarak
tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
50. Bakanlık görüşünde öncelikle tutuklama kararında kuvvetli
suç şüphesinin ortaya konulduğu, somut olayda tutuklama nedenlerinin bulunduğu
ve tutuklamanın ölçülü olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucu hakkındaki
davayı gören Mahkemenin talebi üzerine Bakanlık Uluslararası Hukuk ve Dış
İlişkiler Genel Müdürlüğünün Hollanda makamları ile yazışmalar yaptığı ve
Hollanda makamlarının "başvurucunun
kendi rızası ile Türkiye'ye iade edildiğini, Hollanda kanunlarına göre
basitleştirilmiş iade usulüne göre iade edilmiş olması sebebiyle Suçluluların
İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 14. maddesinde düzenlenen hususilik
ilkesinin işletilmesine gerek olmaması sebebiyle Hollanda makamları nezdinde
muvafakat alınmasına gerek olmadığını" bildirdiği belirtilerek
başvurucunun başvuruya konu suçtan yargılanması için Hollanda devletinin
muvafakat vermesine gerek bulunmadığı, dolayısıyla somut olayda tutuklama
yönünden kanundan ya da uluslararası hukuktan kaynaklanan bir engel olmadığı
ileri sürülmüştür.
51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
53. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
54. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
56. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
57. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
58. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
59. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme yahut değiştirme, tanık, mağdur ya
da başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
60. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
61. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir,
§ 76; Gülser Yıldırım (2), §
124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
62. Başvurucu, 5237 sayılı Kanun'un 81. maddesinde suç olarak
düzenlenen kasten öldürme suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
63. Öte yandan başvurucu, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde
E.2013/57 sayılı dosya (hâlen İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2014/336
sayılı dosya) üzerinden uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya
sağlama, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal etme, suç işlemek amacıyla örgüt
kurma ve tasarlayarak öldürme suçlarındanyargılamasına devam edilen dosya
kapsamındaki yakalama kararına istinaden hakkında Kırmızı Bülten çıkarıldığını,
Hollanda'da yakalandığını, rızası üzerine Türkiye'ye iade edildiğini, söz
konusu dosyada tahliyesine karar verildiğini, buna rağmen Bakırköy 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde kasten öldürme ve ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma
veya taşıma veya bulundurma suçlarından devam
eden yargılama kapsamında savunması alındıktan sonra tutuklandığını, Suçluların
İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin göre hususilik ilkesiuyarınca söz konusu
tutuklama kararının verilebilmesi için Hollanda devletinden muvafakat alınması
gerektiğini, anılan usule uyulmadan yürütülen yargılama kapsamında
tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedir.
64. Bu aşamada ulusal ve uluslararası hukukta iade usulüne
ilgili hukuk çerçevesinde özetle değinildikten sonra somut olaydaki uygulamaya
yer vermek suretiyle başvurucunun hukuki durumu ile ilgili değerlendirme
yapılacaktır.
65. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 22.
maddesinde iade işlemlerinde "iade eden
devletin usul kurallarının uygulanacağı" belirtilmiştir.
Dolayısıyla somut olayda iade usulü ile ilgili değerlendirme yapılırken
Hollanda İade Kanunu'na göre değerlendirme yapmak gerekecektir.
66. Başvurucu; temel olarak Suçluların İadesine Dair Avrupa
Sözleşmesi'nin 14. maddesinde düzenlenen hususilik ilkesi gereğince hakkında
yargılama yapılamayacağını, dolayısıyla tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu
iddia etmiştir.
67. Başvurucu iadesine ilişkin olarak Hollanda adli makamlarınca
düzenlenen iade evraklarını bireysel başvuru dosyasına sunmamıştır. Ancak dosya
kapsamında bulunan, Bakanlık Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel
Müdürlüğü tarafından Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan 30/1/2015 ve
25/2/2015 tarihli yazılarda İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin talebi üzerine
Türkiye'ye iadeye rıza gösteren başvurucunun "basitleştirilmiş
iade prosedürü" ile iadesinin gerçekleştirildiği
belirtilmiştir.
68. Hollanda İade Kanunu'nun 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında iade edilenin rızasına istinaden "hızlandırılmış
prosedüre" göre iade edilme söz konusu olduğunda aynı Kanun'un
12. kısmının uygulanmayacağı şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Benzer bir
düzenlemeye 6706 sayılı Kanun'un 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "basitleştirilmiş iade prosedürü" adı
altında yer verilmiştir. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nde ise söz
konusu düzenlemelere benzer bir düzenleme bulunmamaktadır.
69. Bu aşamada, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nde
yer almayan ancak taraf devletler hukukunda yer verilen "basitleştirilmiş iade prosedürü"
veya "hızlandırılmış prosedüre" göre iade işlemi
yapılmasının aynı Sözleşme'nin 14. maddesinde "Hususilik
Kaidesi" başlığı ile yer verilen -özetle kişinin ancak iadeye
konu suçlardan yargılanmasına imkan tanıyan- düzenlemenin bir istisnası olup
olmadığının veya iade edilen kişinin baştaki rızasının ve buna istinaden
gerçekleştirilen iadenin bir ön muvafakat olarak değerlendirilip
değerlendirilemeyeceğinin tartışılması gerekmektedir.
70. Bu bağlamda Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin
14. maddesinde genel ilke ortaya konduktan sonra aynı maddenin devamında
istisnalara yer verilmiştir. Bu istisnalar iade eden tarafın muvafakat etmesi,
kişinin serbest kalmasına rağmen kırk beş gün içinde iade edildiği ülke
topraklarını terk etmemesi, zamanaşımını kesecek işlemlerin tesis edilmesi ve
eylem aynı olmakla birlikte suçun vasfının değişmesi ve yeni nitelemeye göre
oluşan suçun da iadeye konu olabilecek suçlardan olması hâlleridir.
71. Yargıtay ve AİHM içtihatlarında somut başvuruda şikâyet
konusu edilen hususa dair doğrudan temas eden bir karar yer almamaktadır.
"İlgili Hukuk"
bölümünde yer verilen kararlar daha çok hususilik ilkesinin sair yönlerine
ilişkin kararlardır.
72. Türkiye ve Hollanda devletlerinin de taraf olduğu Suçluların
İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nde taraf devletlerin anlaşması durumunda
hususilik ilkesinin istisnalarını kısıtlayan açık bir düzenleme mevcut
değildir. Yine Türkiye ve Hollanda devletlerinin suçluların iadesini düzenleyen
kanunlarında benzer şekilde kişinin rızası olması durumunda genel usule göre
iade yargılaması yapılmadan basitleştirilmiş ya da hızlandırılmış usule göre
iade yapılabileceği şeklinde düzenlemeler mevcuttur. Ayrıca Hollanda İade Kanunu'nda
hızlandırılmış prosedüre göre iade gerçekleştirilmesi durumunda genel iade
kurallarının uygulanmayacağı da açıkça belirtilmiştir (bkz. §§ 28-47).
73. Somut olayda başvurucu, rızası olmadan iade edildiğini ileri
sürmemekte; sadece söz konusu hızlandırılmış prosedüre göre iade hâlinde ancak
iadeye konu suçlardan yargılama yapılabileceğini iddia etmektedir. Buradan
hareketle Hollanda devleti tarafından başvurucunun rızası üzerine
hızlandırılmış prosedüre göre iade gerçekleştirildiği tespitini yapmak yerinde
olacaktır. Yine Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nde yukarıda da
değinildiği gibi suçluların iadesinde iade eden devletin usul kurallarının
uygulanacağı yönünde düzenleme bulunduğu hususunu da yeniden vurgulamak yerinde
olacaktır.
74. Bu tespitler bağlamında başvurucunun Hollanda İade Kanunu
uyarınca rızası üzerine hızlandırılmış prosedüre göre iade edildiği ve bu iade
işlemi sırasında -genel iade kuralları uyarınca öngörülen iade yargılaması
yapılmadan- sonuçları hatırlatılarak sadece başvurucunun rızası mahkeme ya da
hâkim tarafından tespit edildikten ve iadeye konu suçunSuçluların İadesine Dair
Avrupa Sözleşmesi'nde yer verilen iadeye konu olamayacak suçlardan olup
olmadığı denetlendikten sonra iade işleminin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
75. Anayasa Mahkemesi birçok kararında derece mahkemelerince
yapılan değerlendirmeleri denetlerken derece mahkemelerinin mevzuatı ve somut
olayı değerlendirme konusunda belli bir takdir aralığı olduğunu belirtmekte
ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden,
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçları yargı
mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı bakımından
denetleyeceğini vurgulamaktadır (Gülser
Yıldırım (2), § 123; Erdem Gül ve
Can Dündar, § 79; Selçuk Özdemir,
§ 76; Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42). AİHM de
Wolley/Birleşik Krallık (B. No: 28019/109, 10/4/2012) kararında
özetle hususilik ilkesinin ihlaline ilişkin taraf devletler arasındaki uyuşmazlıklarla
ilgili olarak Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi'nin uyuşmazlıkların
çözümü için herhangi bir çözüm mekanizması öngörmediğini ve uyuşmazlığın özünde
diplomatik bir uyuşmazlık olduğunu vurgulayarak bunu çözmenin kendisinin görevi olmadığı sonucuna
varmıştır.
76. Bu bağlamda somut olayda Hollanda İade Kanunu'na göre hızlandırılmış prosedüre göre iadesi
gerçekleştirilen başvurucunun -özellikle Hollanda İade Kanunu hükümleri nazara
alındığında- başka suçlardan yargılanabilmesi için muvafakat aranmayacağı
yönündeki Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin yorumunun açık bir keyfîlik
içerdiği veya söz konusu yorumda bariz bir takdir hatası olduğu söylenemez.
Dolayısıyla başvurucu hakkında iadeye konu edilmeyen başka bir suçtan yargılama
yapılmasının ve bu yargılama kapsamında tutuklama tedbiri uygulanmasının kanuni
dayanağının bulunmadığı söylenemez.
77. Sonuç olarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
78. Bu aşamada tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
79. Somut olayda başvurucu, kasten öldürme suçundan
tutuklanmıştır. Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi; tutuklama kararında isnat
edilen suçlamaya ilişkin olarak otopsi
tutanağı, teşhis tutanakları, tanık beyanları ve olay tutanaklarına değinerek
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 21).
80. Tutuklama kararına dayanak yapılan 27/11/2013 tarihli CD
İzleme Ve Fotoğraftan Teşhis Tutanağı'nda, tanıklar H.S., K.B. ve İ.A.nın
başvurucuyu maktül B.Y.yi ateşli silahla vurmak suretiyle öldüren kişi olarak
teşhis ettikleri belirtilmektedir. Tutanakta ayrıca tanıkların -olay sonrasında
bir benzin istasyonunun güvenlik kamerasından elde edildiği belirtilen
görüntüler gösterilmek suretiyle- başvurucu ve bir kısım sanığın olay yerine
geldiğini belirttikleri, aracın şoför koltuğundan inen kişinin başvurucu
olduğunu da ifade ederek başvurucuyu teşhis ettikleri anlaşılmaktadır.
81. Buna göre tutuklama kararında gösterilen delillerin suç
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz olduğu
söylenemez.
82. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.
83. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlediği iddia
olunan suçun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın
ağırlığına ve dosya kapsamına göre adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 21).
84. Somut olayda başvurucu, maktul B.Y.yi silahla vurarak kasten
öldürme suçlamasıyla tutuklanmıştır. Dolayısıyla somut olayın özelliği ve
Mahkeme tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
85. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
86. Mahkemenin somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri ile
birlikte isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini
ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının (bkz. § 21) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası ile
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
88. Başvurucu, iadede hususilik ilkesine aykırı şekilde
yargılamanın tutuklu olarak devam ettirilmesinin hukuka aykırı olduğunu
belirterek adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
89. Bakanlık bu konuda görüş sunmamıştır.
90. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
91. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
92. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğunun
devam ettirilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıdır. Buna göre başvurucunun
şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir.
93. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
94. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
95. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
96. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
97. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra
tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşmasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin 3. fıkrasında güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.