TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CELAL AFŞİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18943)
|
|
Karar Tarihi: 19/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Celal
AFŞİN
|
|
|
2. Mahmut
AFŞİN
|
|
|
3. Murat
AFŞİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdullah
Murat SARAÇOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular; sırasıyla 1950, 1952 ve 1959 doğumlu olup yine
sırasıyla İstanbul, Kocaeli ve Batman illerinde ikamet etmektedirler.
9. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü tarafından
gerçekleştirilmesi planlanan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi kapsamında
baraj gölü alanında kalan başvuruculara ait Siirt ili Merkez ilçesi Yazlıca köyü sınırlarındaki 396 parsel No.lu taşınmaz
hakkında anılan idarece kamulaştırma kararı alınmıştır. Taraflar arasında
uzlaşma sağlanamaması üzerine idare tarafından 29/4/2013 tarihinde kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil talebiyle Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava
açılmıştır.
10. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, taşınmazın tamamı kamulaştırıldığı
için arta kalan kısım söz konusu olmadığından taşınmazın değerinde bir artış ya
da azalma meydana gelmediği belirtilmiştir. Taşınmazda tarla sebzeciliği
üretimi yapıldığı varsayımıyla ve %6 kapitalizasyon
faizi uygulanmak suretiyle net gelir yöntemiyle taşınmazın çıplak m² değeri
12,25 TL olarak saptanmıştır. Raporda ayrıca taşınmazın değerini etkileyen
objektif nedenler de dikkate alınmıştır. Buna göre taşınmazın köy yerleşim yeri
içinde kalmasının, Yazlıca köyünün Siirt merkezi ile
bağlantılı kara yolunun mevcut olmasının, çeşitli nehir ve derelere yakın bir
konumda olmasının, bölgedeki sulu tarım arazisi varlığının az olması nedeniyle
bu niteliğe sahip taşınmazın özel rağbet görmesinin taşınmazın değerini %100
oranında artırdığı kabul edilmiştir. Bu doğrultuda taşınmazın çıplak m² değeri
%100 oranında artırılmış ve bu oran fiyat üzerinden yapılan hesaplamaya göre
taşınmazın arazi olarak kullanılan kısmının kamulaştırma bedeli 20.636 TL
olarak tespit edilmiştir.
11. Anılan keşif ve bilirkişi incelemesi kapsamında ayrıca
taşınmaza ait inşaatın da değeri tespit edilmiştir. Buna göre bilirkişilerce
dava konusu taşınmaz üzerinde yapılan incelemelerde parsel üzerinde taban alanı
357 m² olan, tek katlı betonarme olarak inşa edilen, görünümü itibarıyla 1-2 yaşlarında
olduğu belirlenen ve giriş kapısı demir imalattan, pencereleri ise PVC
imalatından yapılmış olan yapının ahır olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.
Anılan yapının değeri hesaplanırken Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 24/4/2013
tarihli ve 28627 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
16/7/1985 tarihli ve 85/9707 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe giren "Mimarlık ve Mühendislik Hizmetleri Şartnamesi"nin
3.2. maddesi gereğince mimarlık ve mühendislik hizmet bedellerinin hesabında
kullanılacak 2013 Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkındaki Tebliğ'de
yapının mimarlık hizmetlerine esas olan sınıfı dikkate alınmıştır. Buna göre
taşınmazın üzerinde bulunan yapının değeri tespit edilirken resmî birim
fiyatları esas alınıp yıpranma payı düşülerek değer biçilmesi yöntemi
uygulanmıştır. Bu yöntemin uygulanması suretiyle inceleme konusu mezkûr yapının
yayımlanan yapı sınıflarından 2. sınıf B grubu yapılar arasına girmekte olduğu
ve bu gruba giren yapıların da 2013 yılı için beher metrekaresinin birim fiyatının
320 TL olduğu tespit edilmiş ve yapıya toplamda 112.069,05 TL değer
biçilmiştir. Sonuç olarak bilirkişiler dava konusu taşınmazın kamulaştırma
bedelinin 132.705,05 TL olduğu görüşünü bildirmişlerdir.
12. Mahkemece 3/7/2013 tarihli kararla bu bilirkişi raporuna
dayanılarak kamulaştırma bedeli 132.705,05 TL olarak tespit edilmiştir.
Mahkeme, mezkûr taşınmazın tapusunun iptali ile davacı DSİ Genel Müdürlüğü
adına tapuya tesciline karar vermiştir.
13. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire)
3/7/2014 tarihli kararıyla "Dava konusu
taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporundaki özelliklerine göre objektif değer
arttırıcı unsur oranı %50'den
fazla olmadığı halde, bu oran daha yüksek alınarak bedel tespit edilmesinin,
dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının niteliğine göre yapı sınıfı 1/A olduğu
halde, 2/B kabul edilerek fazla bina bedeli tespit edilmesi"nin doğru görülmediği
gerekçesiyle kararı bozmuştur.
14. Bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılamada Daire
kararı doğrultusunda objektif değer artış oranı %50 olarak kabul edilmek
suretiyle ve taşınmaz üzerindeki yapının niteliğine göre yapı sınıfının 1/A
olduğu kabul edilerek bina bedeli tespitine gidilmesi suretiyle yeniden yapılan
hesaplama sonucu kamulaştırma bedeli 45.332,84 TL olarak belirlenmiştir.
Mahkeme 22/12/2014 tarihli kararıyla bu oran üzerinden tazminata hükmetmiş,
daha önce fazladan hükmedilen 87.372,21 TL'nin davacı idareye iadesine karar
vermiştir.
15. Mahkeme kararı, Dairenin 1/10/2015 tarihli kararıyla onanmış;
anılan karara karşı karar düzeltme yoluna gidilmemiştir.
16. Nihai karar 4/11/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucular 4/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve
taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre
topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel
tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz
malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3
üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi
karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister."
19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“15
inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz
mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır
bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü,
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve
unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması
halinde getireceği net gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…) resmi birim fiyatları ve
yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz."
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No:
37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının
bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis
edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından
kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi
görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji
nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını
kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında
kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün
taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe
gösterilerek meydana gelen zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki
tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi
yönünden davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
22. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı
taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin
Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile
sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin
açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın
farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan
katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının
karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel yarar
arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve
diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).
23. Diğer taraftan Kutlu ve
diğerleri/Türkiye kararında da kamulaştırılan bir taşınmazın
bilirkişi raporunda objektif değer artışının %40 oranında belirtilmesine rağmen
derece mahkemelerince %25 olarak belirlenmesi yine mülkiyet hakkı bağlamında
incelenmiştir. AİHM derece mahkemelerinin bilirkişi raporundaki sonuçların göz
ardı edilmesi nedenlerini somut ve yeterli gerekçelerle açıklaması gerektiğini,
somut olayda ise göz önünde bulundurulacak ölçütlerin basit bir anlatımının,
mahkemece değer düşüklüğü oranının %25 ile sınırlandırmasına neden olan
kriterleri neden ve nasıl dikkate aldığını belirtmediği için yeterli bir
gerekçe gibi kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. AİHM bu gerekçeyle sonuç
olarak tazminat miktarının belirlenme şeklinin, söz konusu miktarın maruz
kalınan zarar ile makul bir şekilde uygun olduğunu ifade etmesine imkân
vermediği gerekçesiyle ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
karar verilmiştir (Kutlu ve
diğerleri/Türkiye, B. No:51861/11, 13/12/2016, §§ 62-76).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular, temyiz makamının yetkisi olmadığı hâlde
bilirkişi tarafından belirlenmesi gereken ve uzmanlık alanı dışında bir konuda
doğrudan değerlendirme yaparak karar vermesinden yakınmaktadırlar. Başvurucular
sonuç olarak ödenen tutarın kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelini
yansıtmaktan uzak olduğunu ileri sürmekte ve adil yargılanma hakkı ile mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini belirtmektedirler.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
27. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Dairenin yetkisi olmadığı
hâlde bilirkişi tarafından belirlenmesi gereken ve uzmanlık alanı dışında bir
konuda doğrudan değerlendirme yapmak suretiyle keyfî olarak Mahkeme kararını
bozduğuna yönelik şikâyetlerinin özünün kamulaştırma bedelinin miktarına
ilişkin olduğu gözetildiğinde başvuruların mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin
şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve başka bir kabul edilemezlik
nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı ile
Müdahalenin Varlığı ve Türü
30. Somut olayda başvurucuların taşınmazı tamamen
kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan
mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
Başvurucuların taşınmazının mülkiyetinin kamulaştırma yoluyla Hazineye geçmiş
olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin
çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması
mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
33. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da
düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucuların taşınmazının Ilısu Barajı ve Hidroelektrik
Santrali'nin yapılması amacıyla idare kararıyla kamulaştırıldığı ve
kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı
görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının
bulunduğu anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
34. Somut olayda başvurucuların taşınmazı Ilısu Barajı ve
Hidroelektrik Santrali'nin yapılması amacıyla kamulaştırılmıştır. Baraj ve
hidroelektrik santrali yapılmasında kamu yararı bulunduğu açıktır.
iii. Ölçülülük
(1)
Genel İlkeler
35.Ölçülülük ilkesi; elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102,
K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32,
K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
36. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde,
hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken
adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir
ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle
malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır.
Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının
sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek
bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut
olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna
ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No:
2014/13886, 4/10/2017, § 59).
37. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu
olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir
taşınmazın herkes için geçerli tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir
fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.
Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan,
kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin
2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana
gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve
ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara
ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri,
B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 48).
38. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona
erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık
ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren
bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman
mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman
dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir
mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan
bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi
bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit,
orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder
Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim
Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Somut olayda taşınmazları kamulaştırılan başvuruculara
ödenmesi gereken tazminat miktarının tespitine yönelik açılan davada Mahkemece taşınmazın
gerçek bedelinin tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda kapitalizasyon
faizi %6, objektif değer artış oranı ise %100, taşınmaz üzerindeki yapının
niteliğine göre yapı sınıfı 2/B kabul edilmek suretiyle yapılan hesaplamaya
göre kamulaştırma bedeli 132.705,05 TL olarak tespit edilmiş ve Mahkemece bu
bedele hükmedilmiştir. Ancak kararı temyiz yoluyla inceleyen Daire, objektif
değer artışının %50'den fazla olamayacağı ve dava konusu taşınmaz üzerindeki
yapının niteliğine göre yapı sınıfı 1/A olduğu için bina bedelinin buna göre
tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Bozma kararı
doğrultusunda yeniden yapılan hesaplamada taşınmaz ve üzerindeki yapının bedeli
45.332,84 TL olarak belirlenmiştir.
40. Başvurucular, ilkin taşınmazlarının değerini etkileyen
objektif değer artış oranının %50 olarak dikkate alınmasından yakınmaktadırlar.
Başvurucuların lehine hükmedilen tazminatın taşınmazın gerçek değerini
karşılayıp karşılamadığının ve dolayısıyla müdahalenin ölçülü olup olmadığının
denetiminin yapılabilmesi bakımından taşınmazın
değerini etkileyen objektif unsurların mahiyetinin ortaya konulması
gerekmektedir.
41. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendinde araziler için kamulaştırma bedelinin taşınmazın kamulaştırma
tarihindeki mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde
getireceği net getiri esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve
sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım
müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu
nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın
yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma
bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin
verilerini kullanmaktadırlar (Tahsin Erdoğan,
B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).
42. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım
ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan
kilogram satış fiyatları esas alınarak arazinin değerlendirme yılında bir
dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama
masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık
ortalama fiyatları değil hasat dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat Aydın, § 57).
43. Taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin
belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak sayılması
mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş
kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı
bölgelere yakınlığı gibi özellikler buna örnek gösterilebilir (Cevat Aydın, § 59).
44. Olayda bilirkişi raporunda, taşınmazın köy yerleşim yeri
içinde kalmasının Yazlıca köyünün Siirt merkezi ile
bağlantılı kara yolunun mevcut olmasının, çeşitli nehir ve derelere yakın bir
konumda olmasının, bölgedeki sulu tarım arazisi varlığının az olması nedeniyle
bu niteliğe sahip taşınmazın özel rağbet görmesinin taşınmazın değerini %100
oranında artırdığı kabul edilmiştir. Ancak Daire bu oranın %50'yi
geçemeyeceğini belirtmiştir.
45. Bilirkişi; uyuşmazlığın çözümünü etkileyen ve hâkimin hukuki
bilgisiyle aydınlatılamayan bilimsel ve teknik meseleleri açıklığa kavuşturmak,
bu tür meselelerde mahkemeyi bilgilendirmek amacıyla görüşüne başvurulan uzman
kişi olup bilirkişi görüşünün mahkemeyi bağlamayacağı muhakkaktır. Bilirkişi
raporu, hâkimin uyuşmazlığı çözerken dikkate alacağı takdirî
bir delilden ibarettir. Hâkim; bilirkişi görüşünü içeren raporun yeterliliğini,
raporda açıklanan görüş ve kanaatin itibar edilebilirliğini, dayandığı olguları
gözönünde bulundurarak hükme esas alınıp
alınmayacağını serbestçe değerlendirir ve takdir eder. Bu bağlamda hâkim,
bilimsel ve teknik bakımdan yetersiz ve çelişkili bulduğu bilirkişi raporlarını
hükme esas almak zorunda değildir. Bu durum, karar verme ve hüküm kurma
yetkisinin hâkime ait olmasının doğal bir sonucudur. Aksi takdirde şekil olarak
hükmü kuran hâkim olsa da gerçekte hüküm bilirkişi tarafından verilmiş olur ki
bu durum yargı yetkisinin devri anlamına gelir (Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 46).
46. Bununla birlikte bilirkişinin bilimsel veya teknik uzmanlık
gerektiren ve objektif olarak bakıldığında mahkemenin vâkıf olmadığı
meselelerde görüş beyan ettiği dikkate alındığında mahkemenin bilirkişi
raporunu yetersiz görmesi durumunda bunun gerekçesini ortaya koyması gerekir.
Mahkemenin gerekçesini açıklamadan bilirkişi raporunu hükme esas alınamaz
bulması, raporun lehine olduğu kişi açısından yargılama adaletini olumsuz yönde
etkileyebileceği gibi kamulaştırma veya idari irtifak bedelinin tespit edildiği
davalarda taşınmazın gerçek bedelinin veya taşınmazda meydana gelen değer kaybının
gerçek miktarının tespit edilmesini de engelleyebilir (Saadet Esin, § 47).
47. Taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenlerin her somut
taşınmaz yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Taşınmazın köy
yerleşim yeri içinde kalıp kalmamasının, şehir merkezi ile bağlantılı kara
yolunun mevcut olup olmamasının, su kaynağı olan dere ve nehirlere uzaklığının,
bölgedeki sulu tarım arazi varlığının az ya da çok olmasının, rağbet görme
derecesinin onun değerini etkileyebileceği tabiidir. Olayda bilirkişi
raporunda, somut taşınmazın bu özellikleri dikkate alınarak objektif değer
artırıcı unsur oranı %100 olarak belirlendiği hâlde Daire, bunun en fazla %50
olabileceğini kabul etmiştir. Daire kararında bilirkişi raporunda yer alan ve
taşınmazın değerini artırdığı kabul edilen objektif nedenlere yönelik somut bir
eleştiriye de yer verilmemiştir. Dairenin somut taşınmazla ilgili bir
değerlendirme yapmadan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile
sınırlaması taşınmazın gerçek değerinin ödenmemesi sonucuna yol açmıştır.
48. Diğer yandan aynı şekilde Bilirkişi Kurulunca düzenlenen
raporda taşınmaz üzerinde yer alan yapının yayımlanan mezkûr yapı sınıflarından
2/B grubu yapılar arasında girmekte olduğu ve bu gruba giren yapıların da 2013
yılı için beher metrekaresinin birim fiyatının 320 TL olduğu tespit edilmiş ve
bu tespitten hareketle yapıya toplamda 112.069,05 TL değer biçilmiştir. Buna
göre taşınmaz üzerinde yer alan yapının mezkûr yapı sınıflarından hangi yapı
grubuna girdiği hususunun da her yapının kendine mahsus özellikleri tespit
edilerek belirlenmesi yoluna gidilmelidir. Bu kapsamda bir yapının tarımsal
endüstri yapısı mı yoksa basit tarım yapısı mı olduğunun tespiti için onun
betonarme olup olmadığı, yapımında kullanılan malzemenin niteliği, taşınmaz
üzerinde kapladığı alanın büyüklüğü gibi hususların dikkate alınacağı tabiidir.
49. Nitekim olayda bilirkişi raporunda, taşınmaz üzerindeki
yapının bu özellikleri dikkate alınarak mezkûr yapı sınıflarından 2/B grubu
yapılar arasına girmekte olduğu tespit edilmiştir. Anılan somut tespitlere
rağmen Daire, dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının niteliğine göre yapı
sınıfı 1/A olduğu için bina bedelinin buna göre tespit edilmesi gerektiğine
karar vermiştir. Daire kararında bilirkişi raporunda yer alan ve taşınmazın
üzerinde yer alan taşınmaz üzerindeki yapının niteliğine göre yapı sınıfının
2/B olduğu şeklindeki kabulüne yönelik somut bir eleştiriye de yer
verilmemiştir. Dairenin somut taşınmaz üzerinde yer alan yapının niçin basit
tarım yapısı sayılması gerektiğine ilişkin bir değerlendirme yapmadan onun
tarımsal endüstri yapısı olarak nitelendirilmesi gerektiğine ilişkin kanaati,
bu yönden de kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ve buna bağlı olarak
taşınmazın rayiç değerinin ödenmemesine yol açılmıştır.
50. Sonuç olarak Dairenin Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi
raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirmeden ve soyut
olarak objektif değer artırıcı unsur oranının %50'yi geçemeyeceğini kabulünden
hareketle bu oranı %50 ile sınırlamasının ve benzer bir yaklaşımla dava konusu
taşınmaz üzerindeki yapının niteliğine göre yapı sınıfı 1/A olduğu için bina
bedelinin buna göre tespit edilmesi gerektiğine karar vermesinin kamulaştırma
işlemi nedeniyle taşınmazın değerinde oluşan azalmanın tam olarak
karşılanmasını engellediği anlaşılmaktadır. Bu durumda kamulaştırma işlemi sonucumülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle malike yüklenen
külfet ile kamu yararı arasında makul bir dengenin kurulamadığı ve başvurucuya
yüklenen külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
54. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
55. Mehmet Doğan
kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece
mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece
mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna
göre Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden
yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde, ilgili usul kanunlarında düzenlenen
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi
sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece
mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı
verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir
derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği
doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
56. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır.
Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir
işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa
söz konusu usul işleminin hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha
önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık
ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince yapılan
veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının
sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği
hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan, doğrudan,
mümkün olduğunca dosya üzerinden, önceki kararının aksi yönünde karar vererek
ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
57. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
58. Anayasa Mahkemesi, Dairenin Mahkemece hükme esas alınan
bilirkişi raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirmeden
ve soyut olarak objektif değer artırıcı unsur oranının %50'yi geçemeyeceği
kabulünden hareketle bu oranı %50 ile sınırlamasının ve benzer bir yaklaşımla
dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının niteliğine göre yapı sınıfı 1/A olduğu
için bina bedelinin buna göre tespit edilmesi gerektiğine karar vermesinin
kamulaştırma işlemi nedeniyle taşınmazın değerinde oluşan azalmanın tam olarak
karşılanmasını engellediğini ve bu nedenle başvurucuların mülkiyet haklarının
ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2014/732) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere Siirt 2. Asliye Hukuk Hukuk
Mahkemesine (E.2014/732) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.