TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EROL KUMCU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18988)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Erol KUMCU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde
kaydedildiğine yönelik şikâyet hakkında etkili bir ceza soruşturması
yapılmaması nedeniyle kişisel verilerin korunması hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2014 yılı itibarıyla Kırşehir Emniyet Müdürlüğünde
şube müdürü olarak görev yapmaktadır.
9. 16/6/2014 tarihinde, bazı haber sitelerinde "Kırşehir'de polisleri alevi, problemli, alkol
alır diye fişlemişler" başlıklı haberler yayımlanmıştır.
Haberde, İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli bir başkomiser
tarafından tutulduğu ileri sürülen bir ajandadan bahsedilmiş ve söz konusu
ajandada bulunduğu belirtilen yazılara ilişkin görseller paylaşılarak başvurucu
ile birlikte birçok emniyet mensubunun fişlendiği iddia edilmiştir. Haber
içeriğinde verilen görsellerde başvurucunun isminin karşısına - (eksi) işareti konulduğu görülmektedir.
10. Başvurucu, anılan dönemde İstihbarat Şube Müdürlüğünde
görevli tek bir başkomiser olduğunu belirterek başkomiser K.Y. ve fişlemeyi gerçekleştiren kişiler
hakkında Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 18/7/2014 tarihinde
suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu; söz konusu fişlemeler nedeniyle görev
yerinin değiştirildiğini, bunun neticesinde "Emniyette
paralel temizlik" başlığı altında haberler yapıldığını,
kendisinin ve atama işlemlerine tabi tutulan diğer personelin zan altında
bırakıldığını ve aşağılandığını iddia etmiştir. Hakkında tutulan söz konusu
yasa dışı notlar nedeniyle çevresine izahatta bulunamadığını, insanların
kendisinden uzaklaşmaya çalıştığını ve işyerindeki olumsuz tutumun psikolojik
taciz boyutuna ulaştığını ileri sürmüştür. Başvurucu, şüpheli olarak ismini
verdiği K.Y.nin, ajandasının çalındığına ilişkin
polis merkezine müracaatta bulunduğunu, dolayısıyla haberde adı geçen kişinin
K.Y. olduğunun kesin olduğunu belirtmiş; tazminata ilişkin haklarını saklı
tutarak delillerin toplanmasını, olayın aydınlatılmasını ve şüpheli ya da
şüphelilerin cezalandırılmalarını talep etmiştir.
11. Başsavcılık tarafından kişisel
verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme veya yayma, hukuka aykırı olarak
kişisel verileri kaydetme ve ayrımcılık suçları kapsamında yürütülen
soruşturmada; haber içeriklerinde kullanılan görseller, yazı ve imza
incelemesinde kullanılmak üzere ilgili yerlerden talep edilmiş ve ajandanın
çalındığı iddiasıyla ilgili olarak yürütülen adli soruşturma ile şüpheli
hakkında açılan idari soruşturma kapsamında elde edilen deliller dosyaya
eklenmiştir. Ayrıca 18/7/2014 tarihinde başvurucunun ve 3/6/2015 tarihinde
şüpheli K.Y.nin ifadeleri alınmıştır.
12. Şüpheli K.Y. ifadesinde; görevi gereğince aldığı duyumları
not ettiği bir ajandasının bulunduğunu, ajandada yer alan notların sahada
yapılan istihbarat faaliyetleri kapsamında elde edildiğini ve teyide muhtaç ham
bilgilerden ibaret olduğunu ileri sürmüştür. Elde edilen bilgileri ancak teyit
ettikten ve devletin güvenliğini tehdit edecek durumların oluştuğuna kanaat
getirdikten sonra kıymetlendirerek ilgili birimlere ulaştırdığını vurgulamış ve
soruşturmaya konu olan notları herhangi bir yere iletmediğini belirtmiştir.
K.Y.; istihbarat şube müdürlüğüne vekâlet ettiği dönemde arkadaşının vefat
etmesi üzerine üç gün izin aldığını, izin için ayrılmadan önce ajandasını
çekmeceye koyup kilitlediğini ve anahtarını da masasının üzerinde bulunan
kalemliğe bıraktığını, döndüğünde herhangi bir şüphe duymadığı için ajandasının
yerinde olup olmadığını özellikle kontrol etmediğini, basında çıkan haberler
üzerine ajandasının çalındığı konusunda bilgi sahibi olduğunu ifade etmiştir.
Hırsızlık olayıyla ilgili olarak şikâyeti üzerine başlatılan adli soruşturmadan
kamera kayıtlarının yetersiz olması nedeniyle bir sonuç alınamadığını dile
getiren K.Y.; kimseyi fişlemediğini, söz konusu notların herkesin not
edebileceği türden bilgilerden oluştuğunu, hatta ajandasında kendi
arkadaşlarının da isimlerinin bulunduğunu, hırsızlık olayı olmadığı takdirde bu
bilgilerden kimsenin haberinin olmayacağını ve yapılan atama işlemlerinde de
ajandada bulunan birçok kişinin görev yerinde herhangi bir değişiklik
olmadığını belirtmiştir. Ayrıca açılan idari soruşturma neticesinde hakkında
ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiğini ve aklandığını ifade eden
K.Y.; yayımlanan görsellerde kendisine ait olmayan el yazısıyla yazılmış isim
listelerinin de bulunduğunu, birtakım eklemelerin yapıldığını ve bu durumun
Kayseri Polis Kriminal Laboratuvarında yapılan el
yazısı karşılaştırmalarıyla ortaya konulduğunu ileri sürmüştür.
13. Başsavcılık, 31/8/2015 tarihinde şüpheli K.Y. hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde; haber
sitelerinde yayımlanan ve şüpheli K.Y. tarafından bir kısmının doğru olduğu
kabul edilen görsellerin asıllarının elde edilemediği, şüpheliye ait ajandanın
herhangi bir resmî belge niteliği taşımadığı, içerdiği notların da gerçek ve
resmî olmadığı, bu hususların sabit olduğu, ayrıca ajandanın şüphelinin istek
ve iradesi ile bir başkasına verildiğine ilişkin bir delilin de bulunamadığı
belirtilmiştir. Kararda, şüpheli tarafından ikrar edilen sayfaların olması
nedeniyle ayrıca ekleme yapılıp yapılmadığı hususunun soruşturmanın sıhhati
açısından bir önem arz etmediği dile getirilmiştir. Somut olayda şüpheli
tarafından tutulan ve müştekiler tarafından doğruluğu reddedilen notların
kişisel veri olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, notlarda yer alan
bilgilerin bir sisteme kayıtlı olmaması nedeniyle hukuka aykırı olarak ele
geçirilmiş bilgiler olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiştir. Ayrıca
kararda, ayrımcılık suçunun unsurlarının oluşmadığı ve başvurucu ile birlikte
diğer müştekiler hakkında yapılan görev değişikliklerinin hukuka aykırı
olduğuna ilişkin iddialar hakkında Başsavcılıkça yapılacak bir işlemin
bulunmadığı belirtilmiştir.
14. Karara karşı yapılan itiraz Kırşehir Sulh Ceza Hâkimliğinin
22/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, Başsavcılık tarafından
verilen kararın usule ve mevzuata uygun olduğu ifade edilmiştir.
15. Nihai karar 9/11/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 8/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kişisel verilerin kaydedilmesi "
kenar başlıklı 135. maddesi şöyledir:
"Hukuka aykırı olarak kişisel verileri
kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi
veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki
eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal
bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza
yarı oranında artırılır."
18. 5237 sayılı Kanun'un "Verileri
hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme" kenar başlıklı
136. maddesi şöyledir:
"Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak
bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır."
19. 5237 sayılı Kanun'un "Nefret
ve ayırımcılık" kenar başlıklı 122. maddesi şöyledir:
"Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet,
engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından
kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir
taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir
hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte
bulunmasını,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır."
20. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24.
maddesi şöyledir:
"Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına
saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını
isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha
üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin
kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına
yapılan her saldırı hukuka aykırıdır."
21. 4721 sayılı Kanun'un 25. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
"Davacı,
hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son
verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka
aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya
kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de
bulunabilir."
22. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 49.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür."
23. 6098 sayılı Kanun'un 58. maddesi şöyledir:
"Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar
gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar
para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer
bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle
saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına
hükmedebilir."
24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun "İptal ve tam yargı
davaları" kenar başlıklı 12. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi
mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı
davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın
karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler. ..."
25. 2577 sayılı Kanun’un
"Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması" kenar
başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; haber sitelerinde yayımlanan görsellerde yer alan
listelerle uyumlu olacak şekilde atama işlemleri yapıldığını, bu kapsamda
kendisinin de görev yerinin değiştirildiğini, bu işlemlere dayanak olan
fişlemeyi yapan faillerin bulunması ve gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla
suç duyurusunda bulunduğunu belirtmiştir. Söz konusu soruşturma kapsamında
haber kaynağının araştırılması ve İstihbarat Şube Müdürlüğünün kamera
kayıtlarının incelenmesi dışında bir işlem yapılmadığını, şüpheliden yazı
örneklerinin alınarak inceleme yapılması yönündeki talebinin yok sayıldığını
iddia etmiştir. Başvurucu; etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini, yasa
dışı fişleme kayıtlarına dayanılarak gerçekleştirilen işlemler nedeniyle
itibarının zarar gördüğünü, vardiya usulüyle ve nöbet tutarak çalışmak durumda
kaldığını ve kamunun imkânlarından mahrum bırakıldığını ileri sürmüştür.
Yaşanan süreçte kendisinin ve ailesinin psikolojisinin olumsuz şekilde
etkilendiğini, sosyal çevresi tarafından dışlandığını belirten başvurucu; özel
hayata saygı hakkının, kötü muamele yasağının, hak arama hürriyetinin, adil
yargılanma hakkının, kişisel verilerin korunması hakkının ve ayrımcılık
yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
28. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
20. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünü; kişisel
nitelikteki birtakım verilerine yönelik saldırılara karşı etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediği iddiası oluşturmaktadır. Dolayısıyla başvurunun
Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kişisel verilerin
korunması hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
30. Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında, herkesin
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının olduğu ifade
edilmektedir. Söz konusu anayasal güvence, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
8. maddesinde koruma altına alınan özel hayata saygı hakkına karşılık
gelmektedir. Kişisel verilerin korunması hakkı, kişinin insan onurunun
korunmasının ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi
olarak, bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında
korumayı amaçlamaktadır (AYM, E.2014/122, K. 2015/123, 30/12/2015, §§ 19-20).
31. Devletin, kişisel verilerin korunması hakkına saygı gösterme
yükümlülüğü; öncelikle kamu otoritelerinin öngörülen güvencelere aykırı şekilde
bu hakka müdahale etmemelerini gerektirir.
32. Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen kişisel verilerin
korunması hakkı, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında
bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini
talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de
kapsamaktadır. Maddede ayrıca kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen
hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği ve kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Yine Anayasa'nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz,
devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel
nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen ve
zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Ayrıca Anayasa'nın 5.
maddesinde, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması, maddi ve manevi
varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların hazırlanması devletin temel
amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu düzenlemeler ışığında
devletin, bireyin kişisel verilerinin korunması hakkına keyfi olarak müdahale
etmemenin yanında üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlü kılındığı,
bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin de bulunduğu söylenebilir.
33. Dolayısıyla Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında
düzenlenen hak kapsamında devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki
alanında bulunan tüm bireylerin kişisel verilerin korunması hakkını gerek
kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü
bulunmaktadır.
34. Bu anlamda öncelikle devlet, uyuşmazlıkların çözümüne
ilişkin etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Söz
konusu pozitif yükümlülük; olayın meydana gelme şekli ile etkisi, ağırlığı ve
sonuçları bakımından yapılacak değerlendirmelere ve olayın kim tarafından nasıl
gerçekleştirildiği konusunda aydınlatılmasını gerekli kılan durumların bulunup
bulunmadığına göre her durumda ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını
gerekli kılmaz. Nitekim yargısal sistem kurma yükümlülüğü -olayın koşullarına
göre- hukuki ve idari yolların devlet tarafından oluşturulmasıyla da yerine
getirilebilir. Bu bağlamda bazı durumlarda disiplin soruşturması ile de
devletin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmesi mümkün olabilir.
35. Öte yandan yargısal sistem kurma yükümlülüğünün ceza
soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılması, failler hakkında mutlaka
ceza davası açılmasını ya da onların cezalandırılmasını zorunlu hâle
getirmediği gibi başvuruculara üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya
da cezalandırılmalarını talep etme hakkı da vermemektedir. Zira burada
kastedilen sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Ancak her durumda söz konusu yargısal sistemlerin etkili şekilde işletilmesi ve
soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan tüm
sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve
yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.
36. Ek olarak ayrıca vurgulamak gerekir ki kişilerin cezai
sorumluluğuna ilişkin hukuki sorunların incelenmesi, ceza
soruşturması/kovuşturması sürecinin mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması ve bu
hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa
Mahkemesinin görev alanı içinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin
takdirindedir.
37. Somut olayda başvurucu; hakkında tutulan ve önceden bilgi
sahibi olmadığı birtakım notların haber sitelerinde yayımlandığını, yasa dışı
şekilde tutulan bu notlara dayanılarak hakkında işlemler yapıldığını ileri
sürmüş, sorumluların bulunması ve gerçeklerin ortaya çıkarılması amacıyla suç
duyurusunda bulunduğunu beyan etmiştir. Olayın özellikleri dikkate alındığında;
her ne kadar bir şüpheli olsa da söz konusu notların kim tarafından nasıl bir
yetki kapsamında ve hangi amaçla tutulduğu konularında kamusal makamların
devreye girmeleri ve olayı tüm yönleriyle aydınlatmaları gerektiği
değerlendirilmektedir. Ayrıca olayın meydana gelme şekli ile ağırlığı da gözönüne alındığında devletin etkili yargısal sistem kurma
yükümlülüğünün -somut olay özelinde- bir ceza soruşturması yapılmasını gerekli
kıldığı kanaatine varılmıştır.
38. Bu durumda bireysel başvuru kapsamında yapılacak
değerlendirmede dikkate alınacak husus; belirtilen çerçeve içerisinde yeterli
usule ilişkin güvencelerin sunulduğu bir cezai takibatın yürütülüp
yürütülmediğine, soruşturmanın bağımsız, özenli, süratli, etkili şekilde
yapılıp yapılmadığına ve ulaşılan sonuçların temel hakların içerdiği
güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanıp
açıklanmadığına ilişkin olacaktır.
39. Başvuruya konu olay hakkında Başsavcılık tarafından yapılan
ceza soruşturmasında, öncelikle başvurucunun ifadesinin alındığı ve şikâyetlerinin
dinlendiği anlaşılmaktadır. Akabinde, haber içeriğinde İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli bir başkomiser olarak belirtilen ve ismi şüpheli
olarak başvurucu tarafından da verilen K.Y.nin
ifadesine başvurulduğu görülmektedir. Ayrıca ilgili haber içeriklerinde
kullanılan görsellerin, yazı ve imza incelemesinde kullanılmak üzere haberi
yapan yayın şirketinden istendiği anlaşılmaktadır. Yine şüpheli hakkında
başlatılan idari tahkikat sürecinde ve ajandanın çalındığı iddiasıyla ilgili
olarak yürütülen adli soruşturmada elde edilen başta kamera kaydı olmak üzere
delillerin incelendiği, ajandanın şüpheli K.Y. tarafından bir başkasına verilip
verilmediği hususunda araştırmalar yapıldığı ve tespitlerde bulunulduğu
görülmektedir.
40. Soruşturma neticesinde verilen 31/8/2015 tarihli kararda,
bahse konu haberlerin içeriğindeki görsellerde yer alan ve başvurucunun isminin
de bulunduğu notların kim tarafından tutulduğu ve nasıl elde edildiği konusunda
açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Ayrıca söz konusu notların niteliğine,
hangi amaçla tutulduğuna ve notları tuttuğunu ikrar eden şüphelinin görevi
dikkate alınarak bu tür bir eylemin suç oluşturup oluşturmadığı konusunda
değerlendirmeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu ceza soruşturması bir
bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucu tarafından ileri sürülen gerçeklerin ve sorumluların belirlenmesi
talebinin yerine getirildiği, ulaşılan sonucun ilgili ve yeterli gerekçelerle
açıklandığı ve soruşturmanın etkili bir şekilde yapılmadığı tespitinde bulunmayı
gerektiren bir nedenin olmadığı kanaatine varılmıştır.
41. Öte yandan başvuruya konu olayın Başsavcılık tarafından
yürütülen soruşturma vasıtasıyla aydınlatıldığı dikkate alındığında;
başvurucunun kişilik haklarına saldırı mahiyetindeki söz konusu iddialarının
ayrıca adli ve idari yargı düzenindeki mahkemelerce değerlendirilebileceği, bu
doğrultuda ilgili mevzuat kapsamında kişilik haklarına yönelen saldırıların
sona erdirilmesi ve zararın tazmin edilmesi hususunda hukuk davası ile tam
yargı davası açılabileceği konusunda bir tereddüt yoktur. Dolayısıyla
başvurucunun anılan yollara başvurarak iddialarını ileri sürebilmesi ve
zararlarını tazmin edebilmesi de mümkündür.
42. Sonuç olarak etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün
ceza soruşturması/yargılaması yapılmasını gerekli kılmasının sorumlular
hakkında mutlaka ceza davası açılmasını ya da onların cezalandırılmasını
zorunlu hâle getirmediği konusunda ortaya konulan ilke göz önüne alındığında
somut başvuruda kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün
gerektirdiği şartların gerisinde kalınmadığı ve açık bir ihlalin bulunmadığı
değerlendirildiğinden başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişisel verilerin korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.