TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RİZGİN BİRLİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19320)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Rizgin BİRLİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan BİRLİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince gözaltına alındığı iddia edilen
bir kişinin zorla kaybedilmesi olayı hakkındaki ceza soruşturmasının etkisiz
yürütülmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerine ve başvuruya konu soruşturmayı
yürüten Silopi Cumhuriyet Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) temin
edilen soruşturma evrakına göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucunun çiftçilik ve ticaretle uğraşan babası H.B.
akrabası M.B. ile birlikte 7/11/1996 tarihinde iddiaya göre ticari işleri için
Kuzey Irak'a geçmek üzere Habur Sınır Kapısı'nda ticari taksi içinde
beklemekteyken pasaport kontrolü yapacağını söyleyen sivil giyimli iki şahıs
tarafından araçları durdurulmuş, Taksi Şoförü Ö.Ö. araçtan indirilmiş,
başvurucunun babası ile yanındaki akrabası sınır kapısı içindeki jandarma
karakoluna götürülmüş ve H.B.den haber alınamamıştır.
7. Başvurucuların iddiasına göre çıkış işlemlerini tamamlayıp
son çıkış noktasında beklemekte iken babasını götüren iki şahıs daha sonra
taksiyi şoföre iade etmiş, Şoför Ö.Ö. Kuzey Irak'a geçip döndükten sonra aynı
akşam olayı başvurucu ve ailesine anlatmıştır.
8. Bunun üzerine başvurucu ve H.B.nin
kardeşi A.B. 8/11/1996 tarihli dilekçelerle H.B.nin
Kuzey Irak'a çıkış noktasında güvenlik güçlerince yakalandığını, hayatından
endişe ettiklerini ve H.B. hakkında bilgilendirilmek istediklerini Cumhuriyet
Başsavcılığına iletmiştir.
9. Diğer yandan başvurucunun kardeşi E.B., Silopi Tugay
Komutanlığına hitaben yazdığı 9/11/1996 tarihli dilekçeyle, babası H.B.nin dayısı M.B. ile sınır kapısında pasaport
işlemlerini tamamlarken askerî noktadaki sivil kıyafetli güvenlik
görevlilerince gözaltına alınarak taksiyle Habur'da bulunan askerî birliğe
götürüldüğünü, taksinin yaklaşık 20 dakika sonra şoföre iade edildiğini, aradan
üç gün geçmesine rağmen yakınlarından bir haber alamadıklarını belirterek
yakınlarının akıbeti hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir.
10. Cumhuriyet Başsavcılığınca dilekçe üzerine başlatılan ve
1996/1419 numaraya kaydedilen soruşturma kapsamında olayın tek tanığı olan
Taksi Şoförü R.Ö. -başvuru formunda Ö.Ö. olarak belirtilmiştir- ile birlikte
Cumhuriyet savcısı tarafından olay yerine gidilmiştir. Cumhuriyet
Başsavcılığınca 11/11/1996 tarihli Olay Yeri Keşif Tutanağı düzenlenmiş ve olay
yerinin basit krokisi çizilmiştir.
11. Taksi Şoförü R.Ö.nün keşif
sırasında alınan beyanı şöyledir:
"...Ben Silopi ilçesinde Taksicilik
yaparım, Bana ait ...özel arabamla K.Irak'a yolcu
götürüp getiririm. ... Olay günü ben ve benim 2 Yolcum olan [H.B.] ve yanında [M.B.] olduğu halde saat 7.30 civarlarında Silopi'den
ayrıldık, ...Pasaportlarımızı aldıktan sonra, ...Son çıkış noktası olan 48
Noktasına geldik, 48 noktasında şuan gördüğünüz gibi Gümrük Muhafaza memurları
ve Askerler o günde bugünkü gibi araçların geçişlerini kontrol ediyordu, ...Ben
ve benimle birlikte bulunan yolcular belirtiğim noktaya 20-25 metre yaklaştığım
sırada bizi 2 şahıs durdurdu, Bu şahısların üzerinden birinin üzerinde Takım
elbise vardı, Kravatlı olup olmadığını bilmiyorum, ayrıca gözlüklü, elinde
telsiz vardı, silahının olup olmadığını görmedim. ...Diğer şahsın ise Montlu,
(Siyah), belinde silah vardı, ...Ben bu şahıslarıgörsem
tanıyıp tanıyamayacağımı bilmiyorum ...Şahıslar bizi indirdiler,
pasaportlarımıza sırayla baktılar, bana bunlar kalacaklar, sen gideceksin
dediler bende hiçbir şey söylemeden arabama binip karşı tarafa geçtim, Karşı
taraftan yolcu getirdim, dönüşte akrabalarına bildirdim..."
12. Cumhuriyet savcısı 48. noktada olay saatinde görev yapan tüm
personelin kimlik tespitinin yapılması ve ifadelerinin alınması için Habur
Emniyet Amirliği (Emniyet Amirliği) görevlilerine talimat verdikten sonra keşfi
sonlandırmıştır.
13. Emniyet Amirliği tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına
sunulan 9/11/1996 tarihli, H.B. ve M.B.nin
giriş-çıkış kayıtlarına dair raporda; her ikisinin 7/11/1996 tarihinde sınır
kapısından çıkış yaptıklarına dair kaydın bulunduğu, sonraki bir tarihte giriş
yaptıklarına dair bir kaydın ise mevcut olmadığı belirtilmiştir.
14. Sonrasında Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/11/1996 tarihli
müzekkereyle Silopi Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet Müdürlüğü) olay günü kaybolan
iki şahsın yanında bulunan M.E. isimli şahsın sıkı ve gizli biçimde aranarak
ifadesinin alınması için Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi talep
edilmiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığınca 11/12/1996 tarihli müzekkereyle
Emniyet Amirliğinden M.E. isimli şahsın giriş veya çıkışı sırasında serbest
bırakılmayarak Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi talep edilmiştir.
16. Emniyet Müdürlüğünce 20/12/1996 tarihinde, M.E. isimli şahsa
tüm aramalara rağmen ulaşılamadığı, şahsın Cizreli olup Irak'a gıda maddesi
ihraç ettiğinin tespit edildiği Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığınca Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına
yazılan 9/1/1997 tarihli talimatla M.E. isimli şahsın araştırılarak bulunması
hâlinde başvurucunun babasının zorla kaybedilmesi olayınave
olayın faillerine dair beyanının alınması talep edilmiştir.
18. Cizre Emniyet Müdürlüğüne talebin iletilmesi üzerine
7/2/1997 tarihli yazı ile şahsın adresinin tespit edilemediği bildirilmiştir.
19. Bu tarihten 13/3/1997 tarihine kadarki süreçte Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından M.E. isimli şahsın bulunduğu yerin tespiti ve beyanının
alınmasına yönelik diğer Cumhuriyet başsavcılıklarıyla yazışmalar yapılmış,
şahsın adresinin tespiti ve beyanının alınması mümkün olmamıştır.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı 1/5/1997 tarihli görevsizlik
kararıyla mağdurların ticari taksiyle Habur 2. Jandarma Sınır Bölük
Komutanlığına götürüldüğü iddiasına ilişkin olarak şüphelilerin asker olması
nedeniyle dosyanın Diyarbakır 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı Askerî
Savcılığına (Askerî Savcılık) gönderilmesine karar vermiştir.
21. Askerî Savcılık 7/6/2000 tarihli görevsizlik kararıyla
mağdurların Hizbullah terör örgütü mensuplarınca kaçırılmış olabileceği
değerlendirilmekle dosyanın Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM)
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
22. DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma 2000/1331 dosya
numarasına kaydedilmiştir.
23. DGM Cumhuriyet Başsavcılığının yürütmekte olduğu bu
soruşturma devam ederken kamuoyunda Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması
olarak bilinen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile görevli)
tarafından yürütülen 2008/1756 sayılı soruşturma kapsamında bazı gizli
tanıkların ifadesine başvurulmuştur.
24. Dinlenen gizli tanık ifadeleri başta olmak üzere olayla
ilgili olarak medyada çıkan haberler sonrasında, kaybolan şahısların yakınları
ve bazı baro başkanları ile çok sayıda avukat tarafından yapılan müracaatlar
üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kayıp şahıslarla ilgili olarak 2008
yılında 2008/3151 soruşturma numarasıyla yeni bir soruşturma başlatılmıştır.
25. Başvurucu vekili tarafından 26/1/2009 tarihli dilekçeyle
başvurucunun babasının zorla kaybedilmesine dair olayın Askerî Savcılığa
gönderilmesinden sonra ne soruşturma dosyası ne de olayla ilgili bir bilgi
alamadıkları belirtilerek Cumhuriyet Başsavcılığından, Ergenekon silahlı terör
örgütü soruşturması kapsamında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde meydana gelen
faili meçhul ve gözaltında kaybolan kişilerin birçoğunun Silopi yakınlarındaki
kuyulara atılmış olduğu yönünde ortaya atılan iddialar kapsamında başvurucunun
babasının da cesedine ulaşılabilmesi ihtimaline binaen Silopi Botaş Tesisleri civarındaki kuyular ile Kimsesizler
Mezarlığı'nın açılması, buralardan çıkacak cesetlere DNA testi yapılması
talebinde bulunulmuştur.
26. Yine başvurucu vekili tarafından 22/4/2009 tarihli
dilekçeyle, 19/4/2009 tarihinde bir gazetede olay tarihinde sınır kapısında
görev yapan "Brüsk"
kod adlı Y.B. ileyapılan röportajda bu şahsın
başvurucunun babasını sınır kapısından aldığını ve o dönem Silopi'de görev
yapan ve hâlen Ergenekon silahlı terör örgütü soruşturması kapsamında tutuklu
olarak yargılanan Emekli Albay L.G.ye teslim ettiğini anlattığı Cumhuriyet
Başsavcılığına iletilmiş, söz konusu röportaj dilekçe ekine eklenmiş ve
babasının kaybolması olayı hakkında Emekli Albay L.G.nin
beyanının alınması için talimat yazılması talebinde bulunulmuştur.
27. Cumhuriyet Başsavcılığı 23/6/2009 tarihinde işlendiği iddia
edilen suçları soruşturmakla yetkili başsavcılığın Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) olduğu gerekçesiyle 2008/3151
Soruşturma sayılı dosyayı anılan Başsavcılığa göndermiştir.
28. Cumhuriyet Başsavcılığının 2008 yılında başlattığı ve
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) gönderdiği bu
dosyadan bağımsız olarak, gizli tanığın ifadelerinde yer alan faili meçhul veya
kayıp şahıslar hakkında yukarıda (bkz. § 23) bahsedilen Ergenekon Silahlı Terör
Örgütü soruşturmasından da suçların işlendiği yerlerle ilgili soruşturma yapma
yetkisinin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli) ait
olması nedeniyle 29/9/2009 tarihinde ayırma kararı verilmiş ve ayrılan
2009/1951 sayılı soruşturma dosyası 7/12/2009 tarihli yetkisizlik kararı ile
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (TMK 10. madde ile görevli)
gönderilmiştir.
29. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile
görevli) Silopi ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından gönderilen
her iki dosyayı 2009/3584 sayılı soruşturma dosyası üzerinden soruşturmaya
devam etmiştir.
30. Bu sırada Askerî Savcılık tarafından başvurucunun babasının
zorla kaybedilmesi olayına ilişkin olan ve görevsizlik kararıyla gönderilen
2000/1331 numaralı soruşturma dosyası da (bkz. § 21) Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 15/2/2013 tarihli kararıyla, aralarında başvurucunun babasına
ilişkin olayın da bulunduğu 1990'lı yıllarda Silopi ilçesinde işlenen çok
sayıdaki faili meçhul olayla ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca (TMK 10. madde ile görevli) yürütülen soruşturma bulunduğu
gerekçesiyle 2009/3584 sayılı soruşturmayla birleştirilmiştir.
31. Soruşturmanın devam ettiği süre içinde özel yetkili
mahkemelerin 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesinde yapılan
değişiklikle kaldırılması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10.
madde ile görevli) tarafından 20/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek
dosya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
32. Bu karar üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından anılan
bölgede yaşandığı iddia edilen zorla kaybedilme veya infaz edilmelere ilişkin
olarak 2014/980 sayılı dosya üzerinden soruşturmaya devam edilmiştir. Anılan
soruşturma dosyası haricinde başvurucunun yakınlarının zorla kaybedilme iddiası
ile ilgili olarak müstakilen bir soruşturma
yürütüldüğüne dair belgeye rastlanmadığı gibi başvurucunun da bu hususta bir
veri sunmadığı görülmüştür.
33. Silopi çevresinde kaybolduğu iddia edilen kişilerin tamamına
yönelik olarak yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından yaptırılan 9-13/3/2009 ve 19/3/2009 tarihli kazılarda bulunan kemik
ve diğer materyaller üzerinde Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince yapılan
incelemede ele geçirilen kemik parçalarının büyükbaş hayvana ait olduğu
anlaşılmıştır. Şikâyet dilekçeleri ile gizli tanık ifadelerinde geçen, BOTAŞ
tesisleri olarak belirtilen yerlerde gerçekleştirilen diğer kazılarda ise iddia
edilen hususlara dair herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
34. Diğer yandan başvurucu vekilinin talep ettiği (bkz. § 26),
Emekli Albay L.G.nin başvurucunun babasının zorla
kaybedilmesi olayına dair ifadesinin alındığı yönünde dosya kapsamında herhangi
bir bilgi ya da belgeye ulaşılamamıştır.
35. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014/980 sayılı
soruşturma dosyasında, 22/6/2015 tarihinde başvurucunun babasının da aralarında
bulunduğu on altı mağdura ilişkin olarak 1994-2009 yılları arasında Silopi'de
gerçekleşen olaylar için ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...kaybolmalan
ya da öldürülmeleri ile her hangi bir ilgilerinin olduğunun tespit edilemediği,
her ne kadar bir kısım gizli tanıklar dolaylı da olsa şüphelilerin maktullerin
kaybolmaları ya da öldürülmeleri ile ilgilerinin bulunduğunu beyan etmişlerse
de bu hususta somut herhangi bir delilin bulunmadığı, gizli tanık beyanlarına
itibar etmek içinse beyanları destekleyecek nitelikte somut delillerin
bulunması gerektiği, bu nedenle de şüphelilerin atılı suçu işlediklerine dair
somut, kesin ve inandırıcı herhangi bir delilin bulunması sebebiyle..."
36. Başvurucunun anılan karara yapmış oldukları itiraz -gizli
tanık ifadelerinin hukuksal geçerliliği de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararları çerçevesinde değerlendirilerek- Cizre Sulh Ceza Hâkimliğinin
2/11/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
37. Ret kararı başvurucuya 12/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 10/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
38. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk Anayasa
Mahkemesinin Alya Demir ve Mehmet Demir
(B. No: 2015/7584, 7/2/2019, §§ 30-43) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; babasının güvenlik güçleri tarafından zorla
kaybedildiğini, bu tarihten beri babasından haber alamadığını, aradan geçen
uzun zamanın babasının öldürüldüğünün delili olduğunu ve bu olay hakkında
etkili bir soruşturma yürütülmediğini, ifadesinin alınmasını talep ettikleri
emekli albay hakkında hiçbir işlem yapılmadığını belirterek Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Uygulanabilirlik Yönünden
41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, yaşama...
hakkına sahiptir."
42. Anayasa'nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
43. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri de doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesidir.
Bununla birlikte başvurucuya karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin
amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak ölüm olayının
gerçekleşmediği bazı durumların da yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi
mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No:
2013/2030, 26/6/2014, § 20).
44. Anayasa Mahkemesi Hasibe Meşe (B. No: 2015/7748, 7/2/2019, §§ 57-61) ve Alya Demir ve Mehmet Demir (aynı kararda
bkz. §§ 46-50) başvurularında zorla kaybedilme olayına dair ihlal iddialarının
da Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında
incelenebileceğini belirtmiştir. Somut başvuruda H.B.nin
yakınları ve olayın tanığı, H.B.nin zorla
kaybedildiği ve olay tarihinden beri kendisinden haber alınamadığını ifade
etmiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi somut olayın koşullarında H.B.nin kaybolması ile ilgili başvurunun Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna varmıştır.
2. İncelemenin Kapsamı
Yönünden
45. Başvurucu, babasının güvenlik güçleri tarafından zorla
kaybedilmesi olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini ileri
sürmektedir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin yaşam hakkının etkili
soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
3. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
46. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
47. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
48. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu, zorla kaybedildiği ileri sürülen kişinin
oğludur. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti yönünden bir eksiklik
bulunmamaktadır.
49. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik
kriterleri bakımından da ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
51. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
52. Yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gereken bir olayla ilgili
soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak
surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması
şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi,
bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun
olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
53. Başvurucunun yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen
doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan
soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa
başvurucudan soruşturmanın sonucunu beklemesini istemek makul olmayacaktır.
Böyle bir durumda başvurucu, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun
süre geçmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini
sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden
başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucu,
etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardığı veya varması gerektiği
andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak
başvurucunun etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması
gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat
Azizoğlu, B. No: 2014/15732,
24/1/2018, § 87; Sultani Acar, B.
No: 2014/16344, 22/3/2018, § 84).
54. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvurucudan başvuru yollarını tüketmeden bireysel
başvuruda bulunması da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha
sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucu, durumun farkına vardığı veya varması
gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat
Azizoğlu, § 88; Sultani Acar, §
85).
55. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark
edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin
beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman
gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle
getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve
pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam
hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya
karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip
tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile
sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve
gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için
yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin
önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89;
Sultani Acar, § 86).
56. Somut olayda olayla ilgili şikâyet dilekçesinin iletilmesi
üzerine ivedilikle soruşturma başlatılmış, olay yerinde Cumhuriyet savcısı
tarafından keşif işlemi gerçekleştirilmiş, olayın tanığının beyanı alınmış,
olay yerinin basit krokisi çizilmiştir.
57. Sonraki süreçte Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başvurucunun babasının güvenlik güçleri tarafından götürüldüğü sırada aynı
ticari takside bulunduğu tespit edilen M.E. isimli şahsın adresinin tespitine
ve beyanının alınmasına yönelik olarak muhtelif yazışmalar yapılmış fakat bir
sonuca ulaşılamamıştır (bkz. §§ 14-19).
58. Genel itibarıyla soruşturma dosyasının görevsizlik
kararlarıyla ilgili savcılıklara gönderilmesiyle geçen süre sonrasında İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir başka soruşturma sırasında ortaya
çıkan yeni deliller ve iddialar üzerine başvurucunun babasının da aralarında
bulunduğu mağdurlara ilişkin olarak 2008 yılında yeni bir soruşturma
başlatılmış ve başvurucunun babasının zorla kaybedilmesine dair soruşturma da
dosya içeriğinden tespit edilebildiği kadarıyla bu yeni başlatılan kapsamlı
soruşturmaya dâhil edilerek yürütülmeye devam edilmiştir.
59. Sonrasında ortaya çıkan yeni iddialar nedeniyle başvurucu
vekili tarafından 26/1/2009 tarihli dilekçeyle soruşturma dosyasından uzun
zamandır herhangi bir bilgi alınamadığı belirtilerek başvurucunun babasının
cesedinin bulunmasına yönelik bazı kazı ve DNA incelemesi işlemlerinin
gerçekleştirilmesi Cumhuriyet Başsavcılığından talep edilmiştir (bkz. § 25).
Yine başvurucu vekili 22/4/2009 tarihli dilekçeyle, başvurucunun babasının
zorla kaybedilmesi olayına ilişkin beyanlarda bulunan bir şahsın gazete röportajında
başvurucunun babasını sınır kapısından kendisinin alarak Emekli Albay L.G.ye
teslim ettiğini ifade ettiğini bildirerek albayın olaya dair beyanın alınmasını
Cumhuriyet Başsavcılığından talep etmiştir (bkz. § 26).
60. Yukarıda değinilen 26/1/2009 tarihli dilekçeden de
anlaşıldığı üzere soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünün farkında olduğunu açıkça
ifade eden başvurucunun bireysel başvuru yapmak için soruşturmanın
sonuçlanmasını beklemesi gerekmediğinden başvurucunun 10/12/2015 tarihinde
yaptığı başvurunun süresinde olup olmadığının tespit edilebilmesi için
öncelikle 26/1/2009 ve 22/4/2009 tarihli dilekçelerden sonra soruşturmanın
ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir tedbirin alınıp alınmadığının ve
soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmelerin ve gerçekçi
varsayımların bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
61. Değinildiği üzere başvurucunun babasının da aralarında
bulunduğu mağdurların bulunmasına yönelik olarak Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından 9-13/3/2009 ve 19/3/2009 tarihlerinde çeşitli kazılar yaptırılmış
olsa da bu kazılardan bir netice alınamamıştır (bkz. § 33). Diğer yandan
başvurucu vekilinin Emekli Albay L.G.nin başvurucunun
babasının zorla kaybedilmesine dair ifadesinin alınması talepli 22/4/2009
tarihli dilekçesi üzerine başvurucunun başvuru formunda iddia ettiği üzere
başvuru dosyasının incelenmesinden de Cumhuriyet Başsavcılığınca adı geçenin
ifadesinin alındığı yönünde dosya kapsamında herhangi bir bilgi ya da belgeye
ulaşılamamıştır.
62. Bu nedenlerle başvurucu vekilinin soruşturmanın etkisiz
yürütüldüğünün farkında olduğunu gösteren 26/1/2009 tarihli dilekçesinden ve
özellikle Anayasa Mahkemesinin zaman bakımında yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden sonra başvurucunun etkisiz bir biçimde yürütülen soruşturmanın artık
etkili yürütüleceğine, soruşturmada ilerleme sağlanacağına veya soruşturmanın
ilerlemesini sağlayıcı tedbirlerin alınacağına dair haklı bir beklenti içine
girmesini gerektirecek herhangi bir umut verici gelişme yaşanmadığı,
soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir tedbir alınmadığı
değerlendirilmiştir.
63. Şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın
etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi
bir iddiası bulunmayan başvurucunun etkisiz olduğu çok uzun bir zamandır açık
olan soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediğini ve bireysel
başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra başvuru yapma
imkânının bulunduğunu dikkate alan Anayasa Mahkemesi, zaman bakımından
yetkisinin başladığı tarihten makul kabul edilemeyecek bir süre sonra yapılan
başvurunun süresinde yapılmış olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/5/2019 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.