|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
YUSUF KUŞLUK BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2015/20072)
|
Karar Tarihi: 31/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf KUŞLUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet CAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun Hatay 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı emrinde zorunlu askerlik hizmetini ifa ederken katıldığı tatbikat sırasında kayalıklardan düşmesi neticesindeher iki omzu çıkmıştır.
9. Hastanede yapılan tedavisinin ardından taburcu edilen başvurucunun askerlik hizmeti süresince muhtelif tarihlerde iki kez sağ omzu, bir kez de sol omzu yeniden çıkmıştır. Söz konusu rahatsızlıkları üzerine Antakya Devlet Hastanesi ve İskenderun Asker Hastanesinde tedavi gören başvurucu anılan hastaneler tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporlarıyla omuz çıkığı tanısına istinaden 5/10/2012-3/11/2012, 21/3/2012-19/4/2012, 17/2/2012-17/3/2012 tarihleri arasında istirahatli sayılmıştır.
10. İstirahatlerinin bitmesinin ardından yeniden birliğine katılan başvurucu 22/2/2013 tarihinde askerlik hizmet süresini tamamlayarak terhis edilmiştir.
11. Terhisinden sonra da aynı şikâyetleri devam eden başvurucu sol omzunun tekrar çıkması nedeniyle 28/8/2014 tarihinde Tokat Devlet Hastanesine müracaat etmiş, burada da kendisine omuz eklem çıkığı teşhisi konularak buna uygun tedavi uygulanmış ve ayrıca manyetik rezonans (MR) çekilmiştir. Başvurucunun 17/9/2014 tarihli MR sonuç raporunda humerus başı posterolateral bölümde yaygın kemik iliği ödeminin dikkat çektiği tespitine yer verilmiştir.
12. Başvurucu 16/10/2014 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına (MSB) başvurmuştur. Başvuru dilekçesinde sol omzunun yeniden çıkması üzerine Tokat Devlet Hastanesinde yapılan muayenesinde tekrarlayan çıkıklara bağlı olarak omzunda yaygın kemik iliği ödemi geliştiğinin tespit edildiğini ifade eden başvurucu; yaralanmaya bağlı olarak oluşan omuz çıkığı vakıalarının sıklıkla yinelenebileceğinin söz konusu muayenesi sırasında doktorlar tarafından kendisine söylendiğini, bu suretle rahatsızlığının kalıcı olduğunu öğrendiğini belirtmiştir. Başvurucu, sebzecilik yaparak geçimini sağladığını ancak omzundaki sakatlık nedeniyle işinin gereği olan ağır yükü kaldıramadığından çalışamaz hâle geldiğini ifade etmiş; askerlik hizmeti sırasında yaralanmasına bağlı olarak çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların karşılanmasını talep etmiştir. Başvurucu söz konusu başvurusunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 29/12/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır.
13. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 4/3/2015 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun zarar doğurucu eylemi en geç terhis edildiği 22/2/2013 tarihinde öğrendiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesi uyarınca bir yıl içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun ise bu süreyi geçirdikten sonra 16/10/2014 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine 29/12/2014 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, terhis edildikten sonra başvurucu hakkında Tokat Devlet Hastanesi tarafından 28/8/2014 tarihinde düzenlenen sağlık raporunun terhisten hemen sonra müracaatı hâlinde de düzenlenebileceğine dikkat çekilmiş; bu itibarla söz konusu raporundava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı vurgulanmıştır.
14. Karşıoy gerekçesinde ise başvurucunun terhis edildikten sonra da tedavisi devam ettiğinden ortada kesinleşen bir zarar bulunmadığı ifade edilmiş, dolayısıyla davanın süresinde olduğu ve esasının incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Mahkemenin 11/11/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar başvurucuya 1/12/2015tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 24/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili hukuk için bkz. İlker Yılmaz, B. No: 2015/19041, 24/5/2018, §§ 25-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 31/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, zorunlu askerlik hizmeti sırasında ve görevi sebebiyle yaralanması sonucunda vücudunda meydana gelen sakatlığın kalıcı nitelikte olduğunu tedavisi sürecinde öğrenmesi üzerine süresinde dava açtığını belirtmektedir. Başvurucu, davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla ihlal iddiaları mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
26. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
27. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
28. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
35. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
36.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol derece mahkemelerinin, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında terhis tarihinin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
38. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı; öte yandanidarieylemlerinnedenolabileceğibedenselzararların ancak kesin sağlık raporlarıyla öğrenilmesinin mümkün olduğu kabul edilmektedir (İlker Yılmaz, § 49).
39. Öte yandan özellikle askerlik hizmeti sırasında meydana gelen eylemden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası da daha önce Anayasa Mahkemesince incelenmiştir. Buna göre askerlik hizmeti sırasında meydana gelen eylemden dolayı zarara uğranıldığı iddiasında erken terhis durumunun varlığı hâlinde söz konusu zararın erken terhisle öğrenilerek değerlendirilebileceği, erken terhis işleminden sonra sağlık raporunun onaylanarak başvurucuya tebliğ edilmesinin ise ancak açılan tazminat davasında rahatsızlığın seviyesine göre talep edilecek olan tazminat tutarının hesaplanmasına etki edebileceği kabul edilmektedir. Erken terhis durumunun olmadığı durumlarda ise mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde zarardan bilgi sahibi olup olmadıklarına dair başvurucuların ortaya koyacakları argümanlar, bu çerçevede zararın öğrenilmesine elverişli nitelikteki sağlık raporunun varlığı ve derece mahkemelerinin bunlara dair gerekçeleri önem arz eder (Alpay Dinç ve diğerleri, B. No: 2014/12678, 6/7/2017, §§ 59-62).
40. Yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde somut olayda öncelikle tam yargı davası açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle tazmini istenilen zararın ne olduğunun, bu zararın ne zaman doğduğunun, başvurucunun söz konusu zarardan ne zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
41. Somut başvuruda salt zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaralanmaktan doğan zararların tazmininin talep edildiği bir davanın söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası açmasının sebebinin zorunlu askerlik hizmeti sırasında katıldığı tatbikat esnasında kayalıklardan düşerek yaralanması neticesinde vücudunda kalıcı nitelikte bir maluliyet oluşması ve bu sebeple çalışma gücü kaybına uğraması olduğu görülmektedir. Nitekim başvurucunun gerek idareye başvuru dilekçesinde gerekse dava dilekçesinde bu hususu açıkça vurguladığı görülmektedir.
42. Buna göre somut olayda tazmini talep edilen zarar, zorunlu askerlik hizmeti sırasında meydana gelen yaralanma sonucunda çalışma gücünün kısmen ve kalıcı olarak kaybedilmiş olmasından doğan zarardır. Bu zararın ise çalışma gücünün kısmen ve kalıcı olarak kaybedildiğini ortaya koyan kesin nitelikteki sağlık raporuyla öğrenileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
43. Bu itibarla öncelikle Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan terhis tarihi itibarıyla başvurucu hakkında düzenlenmiş olan sağlık raporlarının tazmini talep edilen zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
44. Bu bağlamda somut olayda zorunlu askerlik hizmeti sırasında katıldığı tatbikatta yaralanmasından sonra terhisine kadar geçen süreçte başvurucu hakkında düzenlenen sağlık kurulu raporlarında sadece omuz çıkığı tanısına yer verilerek otuz gün istirahatinin uygun olduğunun belirtildiği, bununla birlikte söz konusu raporlarda başvurucunun kalıcı nitelikte bir maluliyete/çalışma gücü kaybına uğradığına ya da bu minvalde askerliğe elverişsiz hâle geldiğine ilişkin herhangi bir tespit ve değerlendirmeye yer verilmediği görülmektedir. Bilakis istirahatlerinin bitmesini müteakip askerlik hizmetine devam eden başvurucunun zorunlu hizmet süresini tamamlayarak terhis edildiği, dolayısıyla zararını değerlendirmesine imkân sağlayacak erken terhis gibi bir durumunun da söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan askerlik hizmeti sırasında söz konusu sağlık raporlarının düzenlenmesinden ve terhisinden sonraki süreçte de başvurucunun aynı rahatsızlığa yönelik şikâyetlerinin ve tedavisinin devam ettiği, omzunun yeniden çıkması üzerine başvurduğu Tokat Devlet Hastanesinde yapılan muayene ve tetkikleri neticesinde düzenlenen raporlarda çıkık olan bölgede kemik iliği ödeminin dikkat çektiği tespitine yer verilmekle birlikte mevcut sağlık durumu itibarıyla başvurucunun kalıcı nitelikte çalışma gücü kaybına uğradığına dair herhangi bir ibareye söz konusu raporlarda da yer verilmediği görülmektedir.
45. Bu tespitlere göre Mahkemenin başvurucunun askerlik hizmeti sırasında yaralanması nedeniyle kalıcı nitelikte çalışma gücü kaybına uğradığına dair kesin nitelikte sağlık kurulu raporu bulunup bulunmadığına ve şayet böyle bir rapor varsa söz konusu raporun başvurucu tarafından öğrenilip öğrenilmediğine dair herhangi bir araştırma yoluna gitmeksizin terhis tarihi itibarıyla zararın öğrenildiği kabulünden hareketle dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı ancak davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesinin ve vardığı sonucun yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkinbir unsur içermediği açıktır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
49. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
50. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 4/3/2015 tarihli ve E.2015/374, K.2015/675 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.