logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hülya Karadeniz [2.B.], B. No: 2015/19340, 27/6/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜLYA KARADENİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/19340)

 

Karar Tarihi: 27/6/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucu

:

Hülya KARADENİZ

Vekili

:

Av. Ferit AKINCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zorunlu askerlik hizmeti sırasında ateşli silah yaralanması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/12/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Erzurum'un Ilıca ilçesi 33091 No.lu Akaryakıt Bölük Komutanlığı emrinde asker iken 28/7/2002 tarihinde yaşamını yitiren 1982 doğumlu E.K.nın annesidir.

9. Olay hakkında yürütülen soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere göre 28/7/2002 tarihinde 21.00-23.00 saatleri arasında birliğin nizamiyesindeki (2) No.lu kulübedenöbet tutmakla görevli olan E.K.nın bulunduğu yerden saat 22.30 sıralarında silah sesleri duyulmuştur. Sesin geldiği yere gidilmesi üzerine başvurucunun oğlu E.K.nın çenesinin altından giren ve başının üst kısmından çıkan mermilerle başından vurulmuş vaziyette olduğu görülmüştür. Yapılan kontrolde E.K.nın olay yerinde hayatını kaybettiği anlaşılmıştır.

10. Olay hakkında bilgilendirilen 9. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) nöbetçi savcısı, olayın gecikmesinde sakınca bulunan hâllerden olduğunu değerlendirerek Olay Yeri İnceleme ekibiyle birlikte saat 00.00 sıralarında ölümün gerçekleştiği yere gitmiştir.

11. Askerî savcının talimatları doğrultusunda gerçekleştirilen olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan rapora göre olay, nizamiyenin kuzeyindeki (2) No.lu nöbet kulübesinde meydana gelmiştir. Olay yeri inceleme raporunda, boyutları 200x203x230 (yükseklik) cm olan nöbet kulübesinin tavanının sac, tabanının tahta ızgara ile kaplı olduğu; nöbet kulübesinin duvarlarının ise beton olduğu belirtilmiştir. Raporda; olayınmeydana geldiği (2) No.lu nöbet kulübesinin yanı sıra nizamiyenin güneyinde (1) No.lu ayrı bir nöbet kulübesinin daha bulunduğu, nöbet kulübeleri arasındaki mesafenin 17 metre 25 cm olduğu ifade edilmiştir. Raporda; olay yerine girildiğinde E.K.nın nöbet kulübesinin kuzey duvarı ile doğu duvarının birleştiği köşeye sırtını yaslar vaziyette çömelmiş olduğunun ve bacakları arasında namlusu tavanı gösteren bir adet 89040446 seri numaralı Kalaşnikof marka piyade tüfeğinin bulunduğunun görüldüğü, tüfeğin seri konumda olduğu belirtilmiştir. Rapora göre olay yerinde ayrıca 7 adet 7.62 mm çapında mermi kovanı, 2 adet nüve ve 5 adet 7.62 mm çapında fişek bulunmuştur. Raporda ayrıca E.K.nın tırnak diplerinde boğuşmaya dayalı herhangi bir kıl ve doku parçasına rastlanmadığı, nöbet kulübesinin tavanında da bir adet delinmenin olduğu ifade edilmiştir.

12. Askerî savcının talimatı doğrultusunda olay yerinde bulunan piyade tüfeği ile yine olay yerinde bulunan 7 adet 7.62 mm çapındaki mermi kovanı, 2 adet nüve ve 5 adet 7.62 mm çapındaki fişek muhafaza altına alınmıştır. Askerî savcının talimatı doğrultusunda ayrıca E.K.nın el svapları ile olay günü (1) No.lu kulübede nöbet tutan P. Er C.A.nın el ve yüz svapları alınmıştır.

13. Askerî Savcılık tarafından E.K.nın dolabında yapılan aramada bulunan defterlerde ise "PSİKOPAT", "KISMET DEĞİLMİŞ MUTLULUK", "1981/1 tertiplerin veda gecesi. Ben tuvaletteyim lakabımı psikopat koydular, bazen kendimi öldürmeyi bile düşündüm, şimdi alıştım, annem aradı moralimi düzeltti. Şafak: 499. Bitmez. DELİ ÇOCUK" şeklinde yazılar olduğu tespit edilmiştir.

14. Olay yeri incelemesi işleminden sonra ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiştir. Ölü muayene tutanağında; ölen kişinin çenesinin altında 4x3 cm ebadında ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliği, sol kaşının 1.5 cm üst kısmından başlayıp yukarı doğru uzanan kısımda ve bunun hemen yukarısında saçlı deri içinde 5x3 cm ebadında mermi çekirdeği çıkış deliklerinin bulunduğu belirtilmiştir. Ölü muayene tutanağında; E.K.nın sağ ve sol kolunda birçok yeni psikopatik kesi izlerinin olduğu, sağ ve sol kolda ayrıca eski psikopatik kesi izlerinin de bulunduğu ifade edilmiştir. Ölü muayene tutanağında; ölen kişinin sağ kolunda tükenmez kalemle yazılmış "Lanet olsun doğduğuma" şeklinde bir yazının bulunduğu, sol kolunda ise "psikopat" kelimesinin yazılı olduğu belirtilmiştir. Ölü muayenesi sonucunda kesin ölüm sebebinin klasik otopsi işlemi yapılarak tespit edilmesinin yerinde olacağı değerlendirilmiştir.

15. Ölüm olayından sonra elbiseleri kontrol edilen E.K.nın üzerinden diğer bazı şeylerin yanı sırabir adet de jilet çıkmıştır.

16. Kesin ölüm sebebinin tespiti için klasik otopsi yapılmasına karar verilmiştir. Klasik otopsi sonucunda hazırlanan raporun sonuç kısmı şöyledir:

"1. Her ne kadar adli tahkikatta birden fazla ateş edildiği belirtilmiş ise de cesette 1 adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası bulunduğu, giriş deliğinin defekt şeklinde ve büyük olması nedeniyle bütün mermi çekirdeklerinin aynı alandan girmiş olabileceği,

2. Alında ve saçlı deri içerisinde ayrı ayrı ve birbirine yakın iki adet çıkış deliği veya defekti tespit edildiğinden mermi çekirdeklerinin bu iki alandan vücudu terk etmiş olduğu,

3. Giriş deliğinin özellikleri itibariyle atışın veya atışların bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu,

4. Müteveffa [E.K.nın] ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği (harp silahı) yaralanmasına bağlı kafatası parçalanması, beyin harabiyeti ve beyin kanaması sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatindeyiz."

17. Olay yeri incelemesi sonucunda muhafaza altına alınan E.K.ya ait 89040446 seri numaralı silah, şarjör ve yedi adet 7.62x39 çapındaki mermi kovanı, beş adet fişek ve 2 adet nüve gerekli tetkiklerin yapılması amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığına gönderilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda hazırlanan 23/8/2002 tarihli uzmanlık raporunda; 89040446 seri numaralı silahın ateş etmesine mâni mekanik herhangi bir arızasının bulunmadığı, incelenmek için gönderilen 7.62x39 mm çap ve tipindeki yedi adet kovanın 89040446 seri numaralı silah ile atılmış olduğu tespitleri yapılmıştır.

18. Başvurucunun oğlu E.K.nın ellerinden ve P. Er C.A.nın el ve yüz bölgesinden alınan svaplar üzerinde Jandarma Genel Komutanlığı Kimyasal İnceleme Laboratuvarı görevlileri tarafından atış artığı analizi yapılmıştır. Kimyasal İnceleme Laboratuvarı görevlileri tarafından hazırlanan 19/8/2002 tarihli uzmanlık raporuna göre E.K.nın sağ el dış, sağ el iç, sol el dış ve sol el iç bölgelerinden alınan svaplarda baryum, antimon ve kurşun tespit edilmiştir. P. Er C.A.nın sağ el iç svabında baryum, antimon ve kurşun; sol el dış svabı üzerinde baryum elementi tespit edilmiştir. Raporda; baryum, antimon ve kurşun elementlerinin atış artıklarının kimyasal yapısında bulunduğu açıklanmıştır.

19. Askerî savcı, olay yerinin yanındaki (1) No.lu kulübede nöbet tutan P. Er C.A.nın ifadesini 29/7/2002 tarihinde saat 01.30'da almıştır. P. Er C.A.nın ifadesi şöyledir:

"[E.K.] bölüğe birkaç hafta önce katılmıştı. Kendisini yeni yeni tanıyordum. Kendisi ile fazla samimiyetim yoktu. İçine kapanık, çekingen biriydi. Bildiğim kadarıyla kendisi bugün ilk defa çarşıya çıktı. Benim de çarşım olduğu için çarşıya çıkarken kendisini görmüştüm ancak sohbet etmemiştim. Kendisiyle birlikte 21.00-23.00 nizamiye nöbetçisiydim. Saat 20.45'te nöbetçi Onbaşı [Ö.A.] nöbet mangasını topladı. Doldur boşalt istasyonuna gittik. Nöbetçi subay [M.İ.] nezaretinde doldur boşalt yaptık. Nöbete iki şarjörle, bir tanesi avcı yerinde diğeri silahta dolmak üzere mermiyi namluya sürmeksizin silah emniyette olacak şekilde gitmekteyiz. Nöbete gelirken müteveffa [E.K.],nöbet mangasındaki soy ismini şu an hatırlayamadığım [R.] ile bir şey konuştu ancak ne konuştuklarını duymadım. Biz nöbeti nizamiyede bulunan iki kulenin önünde tutuyoruz. Normal olarak kulenin içine girmiyoruz. Nöbete başladıktan sonra ben kendisine çarşı izninin nasıl geçtiğini sordum. İyi geçti dedi. Okey ve bilardo oynadığını söyledi. Yemek yedik dedi. 22.10 sularında devriye aracı geldi. Kontrole uzman çavuş [V.D.] gelmişti. Ben aracı durdururken müteveffa [E.K.] mevziye girdi. Devriye uzman çavuşu parola işareti sordu. Diğer nöbetçiyi sordu. [E.K.] mevziden çıkarak kendisini gösterdi. Daha sonra devriye aracı gitti. Biz nöbet tutmaya devam ettik. 10 veya 15 dakika kadar sonra nizamiye kulübelerinin önündeyken [E.K.] de kendi kulübesinin etrafında geziyordu, aramızda yaklaşık 5-10 metre kadar mesafe vardı. Bir ara kulübeye girdi ve kurma kolu sesi duydum. Bir anda çekip bıraktı ve ardından seri halde mermi sesi duydum. Hemen alarm butonuna bastım ve nizamiyede bulunan uzman çavuş olayı duyup hemen yanıma geldi. Nöbetçi kulübesinin kapısını açtı ve [E.K.nın] kendini vurduğunu anladık. Ben şoka girmiştim. Başka bir şey hatırlamıyorum dedi.

Soruldu: Devriye aracı çıktıktan 10-15 dakika kadar sonra [E.K.] kulübeye girdi Girdikten sonra kapıyı kapattı. Ben kapıyı kapatmasından şüphelenmedim. Kurma kolu sesini duyar duymaz ikaz edemeden mermi sesi geldi. Ben [E.K.nın] bölükte dövüldüğünü veya kötü bir muameleye tabi tutulduğunu görmedim. Ailevi bir problemi olup olmadığını bilmiyorum. Fazla konuşkan biri değildi. dedi"

20. Askerî Savcı, olay günü nizamiyede emniyet kontrol uzman çavuşu olan O.K.nın ifadesini 30/7/2002 tarihinde almıştır. Uzman Çavuş O.K.nın ifadesi şöyledir:

"Ben Olay günü nizamiye emniyet kontrol nöbetçi uzman çavuşu idim.Bizim görevimiz nizamiyeden giriş çıkışları düzenlemek[tir], doldur boşalt işlemi emniyet nöbetçi subayı tarafından yapılmaktadır. Olay günü müteveffa [E.K.] saat 21.00 sularında nöbetine başladı. 22.10 sularında devriye aracı geldi. Bu esnada ben dışarıdaydım. Kendisi nöbetçileri kontrol etti. Herhangi bir sorun olmadı. [E.K.nin] yanında nöbetçi olan [C.A.] ile nöbetçi uzman çavuş muhatap oldu. Daha sonra benimle konuştu. Devriye uzman çavuşu [V.D.] idi. Daha sonra nizamiyeyi terk etti. Ben de sandalyemi nizamiyenin yanında bulunan binanın ön tarafına çıkardım. Hava güzel olduğu için orada oturuyordum. Ancak oturduğum yerden nöbetçiler gözükmüyordu. Fakat arada bir kalktığımda nöbetçileri görüyordum. Bir ara lavaboya girdim. Tekrar dışarı çıkarken seri halde silah sesi duydum. Bu esnada [C.A.] alarma basıp dışarı çıkmış, şokta idi. Ben [C.A.nın] silahını yere bıraktırdım. Bu esnada diğer kulübenin kapısı kapalı ve içinden duman geliyordu. Kapıyı ilk olarak ben açtım. Baktığımda [E.K.] çökmüş vaziyette, silahı kucağında başından vurulmuştu. Hiçbir hayati belirtisi yoktu. Bu esnada acil müdahale mangası geldi. Nöbetçi Amirliğine haber vermiştik. Bu esnada [E.K.nin] kucağındaki silahın dolu olduğunu ve tehlike arz ettiğini düşünerek silahın namlusundan tutup kucağından aldım ve hiç ellemeksizin namlusu havayı gösterecek şekilde kulenin yan tarafındaki emniyetli bölgeye bıraktım. Bu esnada baktığında silah seri konumda idi. Emniyete de almadım. [E.K.] nöbet esnasında herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadı. Kalsaydı ben görür veya duyardım. İntihar etmeden önce kulübeye girdiğini görmedim. Genellikle nöbetçiler kulübenin dışında nöbet tutmaktadırlar dedi."

21. Askerî savcı, soruşturma kapsamında 30/7/2002 tarihinde E.K.nın arkadaşlarının da ifadesini almıştır. Bu kapsamda ifadesi alınan E.H. özetle E.K.nın sessiz, içine kapanık biri olduğunu belirtmiştir. E.H.; olay günü E.K. ve diğer arkadaşlarıyla birlikte çarşı iznine çıktıklarını, önce bir okey salonuna gidip saat 13.00'e kadar okey oynadıklarını, ardından bir dönercide yemek yediklerini, akabinde ise önce postaneye sonra da bilardo salonuna gittiklerini, birliğe dönüşte yine postaneye uğradıklarını ifade etmiştir. E.H.; E.K.nın bu sırada moralinin iyi olduğunu, hatta okey oynarken çok şanslı olduğu için oldukça mutlu gözüktüğünü belirtmiştir. E.H. ayrıca, E.K.nın kolunda jilet izi olduğu için ona şakadan psikopat dediklerini ifade etmiştir. E.H. son olarak E.K.ya kötü davranan biri olmadığını belirtmiştir. Askerî savcı tarafından ifadesi alınan diğer kişiler de genel olarak E.H.nin ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuştur. E.Ha. adlı bir asker ayrıca E.K.nın İzmirli bir kız arkadaşının olduğunu ancak onun evlendiğini 3-4 gün kadar önce kendisine söylediğini, E.K.nın bu sırada moralinin çok da bozuk olmadığını ifade etmiştir.

22. Askerî savcı 30/7/2002 tarihinde E.K.nın babasının ifadesini almıştır. E.K.nın babası ifadesinde özetle oğlunun sivildeyken herhangi bir psikolojik sorununun bulunmadığını, akıllı ve uslu bir çocuk olduğunu ancak on beş yaşlarında iken amcasının kızması üzerine bir cam parçasıyla kollarını kestiğini fakat bu olaydan sonra bir daha böyle bir şey yapmadığını belirtmiştir. E.K.nın babası; telefon görüşmelerinde oğlunun rahat bir askerlik yaptığını söylediğini, oğlunun bu görüşmelerde annesine herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığını söylediğini ifade etmiştir. E.K.nın babası ayrıca oğlunun sevdiği kızın yaklaşık bir yıl önce sözlendiğini ancak evlenip evlenmediğini bilmediğini belirtmiştir.

23. Askerî Savcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği tüm bu verileri değerlendirerek E.K.nın ölümünde hiçbir kimsenin cezai sorumluluğunu gerektirecek durumun bulunmadığı, ölümün intihar sonucu meydana geldiği kanaatine varmış; 23/9/2002 tarihli karar ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, hangi yollara başvurulacağı ve başvuru süresi açıkça belirtilmemiştir.

24. Bu karar, başvurucu ile aynı yerde ikamet eden F.K. adlı kişiye 11/10/2002 tarihinde tebliğ edilmiştir.

25. Başvurucu 4/6/2015 tarihli dilekçe ile 23/9/2002 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiştir. Başvurucu, öncelikle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda hangi yollara başvurulacağı ve başvuru süresi açıkça belirtilmediğinden itiraz hakkını süresi içinde kullandığını savunmuştur. Başvurucu akabinde ise kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın eksik inceleme sonucu verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; ölümün şüpheli bir ölüm olayı olduğunu, Askerî Savcılığın eksik inceleme sonucu hatalı olarak intihar nitelendirmesi yaptığını belirtmiştir. Başvurucu, silah üzerinde hiçbir parmak izinin bulunmamasının oldukça şüpheli olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu; eğer olay gerçekte intihar ise askerlik öncesinde herhangi bir psikolojik rahatsızlığı bulunmayan oğlunun askerlik hizmeti sırasında psikolojisinin bozulduğunun açık olduğunu, olayda devletin sorumluluğunun bulunduğunu, oğlunun kollarında jilet izlerinin bulunduğu da dikkate alındığında yaşam hakkını korumak için gerekli olan tedbirlerin alınmadığının açık olduğunu ifade etmiştir.

26. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 3. Ordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi (Askerî Mahkeme) 10/9/2015 tarihli kararla başvurucunun süreye ilişkin itirazını haklı bulmuş ve itirazın süresinde yapıldığını kabul etmiştir. Bununla birlikte Askerî Mahkeme, soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeleri dikkate alarak başvurucunun esasa ilişkin itirazının reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"(...)

Yukarıda açıklanan ve dosyada mevcut deliller değerlendirildiğinde; müteveffanın askerlik yaptığı süre boyunca arkadaşları ve komutanları tarafından tespit edilen bir sorununun olmaması, vücudunda bulunan kesiler, deftere yazdığı beyanlar, koluna yazdığı kelimeler ve çizdiği figürlerin tek başına psikolojık rahatsızlığını gösterir işaret ve emareler olmamasının değerlendirilmesi, ailesiyle yapmış ulduğu telefon görüşmelerinde rahat bir askerlik yaptığını beyan etmesi, dosyadaki mevcut bulunan olay yeri fotoğrafları, olay yeri krokisi, otopsi raporu ve özellikle tanık [C.A.nın] beyanları sonucu müteveffaya zimmetli silahta parmak izi bulunmamasına yönelik şüphenin ortadan kalktığı, bu izlerin nasıl ve ne şekilde yok edildiği veya izlerin neden bulunamadığının açığa kavuşturulmasının, olay üzerinden uzun zaman geçmesi sebebiyle mümkün olmadığı ve bu nedenle tüm dosya kapsamında ki deliIlere göre müteveffanın hayatına son vermek kastıyla eylemi gerçekleştirdiği ve bu olayda cezai anlamda bir kimsenin sorumluluğuna gidecek delil ve emarelerin bulunmadığının kabulü gerektiği, ayrıca cezai anlamda yaptırıma gidecek kimsenin olmamasının devletin yaşam hakkına ilişkin yükümlülükleri yerine getirdiği anlamına gelmediği, bu hususun idari dava açılarak mağduriyetin giderilmesini talep edilebileceği vicdani kanaate ulaşmakla, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."

27. Bu karar 17/11/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

28. Başvurucu 16/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

29. İlgili hukuk için bkz. Coşkun Çiftler, B. No: 2014/18624, 22/2/2018, §§ 55-61; Kumrişan Akkuş ve Sefer Akkuş, B. No: 2014/14672, 1/2/2017, §§ 45-56.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu; oğlunun askerlik hizmetini ifa etmekte iken ateşli silah yaralanması sonucu yaşamını yitirmesi üzerine başlatılan ceza soruşturması sonucunda ölüm olayının intihar neticesinde gerçekleştiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini oysa oğlunun ölüm olayının şüpheli olduğunu, etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, olayın varsa faillerinin cezasız kaldığını ifade etmiştir. Başvurucu; olay yerinde bulunan silah üzerinde parmak izi tespit edilemediğini, silah üzerinde bulunması gereken parmak izinin kim veya kimler tarafından nasıl ve neden silindiğinin açıklığa kavuşturulmadığını, tanık olarak dinlenen C.A.nın çelişkili ve şüpheli ifadelerinin hiç sorgulanmadığını, Askerî Mahkemenin de aradan geçen uzun zamanı dikkate alarak bu hususların açıklığa kavuşturulmasının artık mümkün olmadığını değerlendirdiğini, dolayısıyla somut olayda etkili bir soruşturma yürütülmediğini ifade etmiştir. Başvurucu,Askerî Mahkemenin etkili bir soruşturma yürütülmesi için dosyayı Askerî Savcılığa göndermemesinin yetki gaspı niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, Askerî Mahkeme kararında idari yargıda dava açılabileceğinin belirtilmesinin yaşam hakkı konusundaki itirazlarının haklı olduğunu gösterdiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Askerî Mahkemenin devlet karşısında zaten güçsüz olan bireyin haklarını kısıtlayıcı şekilde davrandığını iddia etmiştir.

32. Başvurucu, eğer olay gerçekte intihar ise askerlik öncesinde herhangi bir psikolojik rahatsızlığı bulunmayan oğlunun askerlik hizmeti sırasında psikolojisinin bozulduğunun açık olduğunu, bu tarz durumlarda da devletin sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmüş; kollarında jilet kesikleri bulunan oğlunun yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınmadığını, oğlunun ölümünde üstlerinin görevi ihmal suçunu işlediğini ifade etmiştir.

33. Başvurucu; bu iddialarla hukuk devleti ilkesinin, eşitlik ilkesinin, adil yargılanma hakkının ve yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

34. Somut olayda başvurucu, oğlunun bir cinayete kurban gitmiş olabileceğini ancak bu husus hakkında yeterli bir araştırma yapılmadığı için olayın aydınlatılamadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca olay intihar olarak kabul edilse bile yetkili makamların bu intiharı önlemeye yönelik görev ve yükümlülüklerini gereği gibi yerine getiremediğini iddia etmiştir.

35. Bu durum dikkate alındığında somut olayda başvurucunun temel olarak iki ayrı şikâyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu şikâyetlerden birincisi, olayın cinayet olduğu ancak bunun yeterince araştırılmadığı hususu ile ilgilidir. İkinci şikâyet ise kişinin yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korunamadığı hususu ile ilgilidir.

36. Bu iki şikâyetin niteliği itibarıyla birbirinden farklı olduğu açıktır. Bu farklılık, yaşam hakkı kapsamında tüketilmesi gereken uygun başvuru yolunun hangisi olduğu konusuyla da yakından ilgilidir. Çünkü yukarıda da belirtildiği üzere birinci şikâyet, ölümün üçüncü kişi tarafından kasıtlı olarak gerçekleştirildiği; ikinci şikâyet ise askerî yetkililerin ihmal içeren davranışları sonucu yaşam hakkının korunamadığı iddiası ile ilgilidir. Bu sebeple mevcut başvurunun yaşam hakkı kapsamında iki farklı başlık altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

37. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

38. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

1. Ölüm Olayının Üçüncü Kişi ya da Kişilerce Kasıtlı Olarak Gerçekleştirildiğine İlişkin İddia

a. Genel İlkeler

39. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

40. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

41. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

42. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

43. Soruşturmanın etkililik ve yeterlilik açısından temini adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

44. Ölüm olayına ilişkin olarak yapılacak etkili bir soruşturma kapsamında yetkililerin, tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek şekilde otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015, § 89).

45. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Bu durum sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).

46. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilave olarak her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

47. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda makul bir süratte gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Başvurucu; oğlunun ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği yönündeki değerlendirmelerin doğru olmadığını, olayın cinayet olabileceğini, ancak bu hususta etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür.

49. Yukarıda da belirtildiği üzere ölüm olayının üçüncü kişi ya da kişilerce kasıtlı olarak gerçekleştirildiği yönündeki şikâyetler ile ilgili olarak soruşturma makamlarının sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Kasıtlı bir eylem sonucu meydana gelen ölüm olaylarında mağdura/mağdurlara sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Dolayısıyla cinayet iddiasına ilişkin şikâyetler yönünden tüketilmesi gereken uygun başvuru yolunun ceza soruşturması olduğu açıktır. Bu nedenle somut olayda soruşturma makamlarının cinayet iddiası ile ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütüp yürütmediğinin incelenmesi gerekir.

50. Başvuru formu ve ekleri bu kapsamda incelendiğinde soruşturma makamları tarafından başvurucunun oğlunun ölüm olayı ile ilgili olarak çeşitli araştırmalar yapıldığı görülmektedir. Soruşturma makamları tarafından bu kapsamda olaydan hemen sonra resen bir soruşturma başlatılmış, olay yeri incelemesi yapılarak olay yerinin fotoğrafları çekilmiş ve krokisi çizilmiş, akabinde ölü muayene işlemi ile otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde hazırlanan raporda; E.K.nın çenesinin alt bölgesinden giren ve başının üst tarafından çıkan mermilerle yaralandığı, atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu, E.K.nın ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı beyin harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu yönünde tespitler yapılmıştır. Soruşturma makamlarınca yapılan bu ilk araştırmalarda olayın cinayet olabileceği şüphesini uyandıran herhangi bir delil elde edilememiştir.

51. Soruşturma kapsamında ayrıca kimyasal ve balistik inceleme raporları alınmıştır. Yapılan balistik inceleme neticesinde olay yerinde bulunan mermi kovanlarının yine olay yerinde bulunan E.K.ya ait silahla atılmış olduğu tespit edilmiştir. Atış artığı ile ilgili olarak yapılan kimyasal inceleme neticesinde ise E.K.nın sol el avuç içi, sol el üstü, sağ el avuç içi ve sağ el üstü svaplarında atış artıklarında bulunan elementler bulunmuştur. Bu incelemede ayrıca P. Er C.A.nın sağ el iç svabında baryum, antimon ve kurşun; sol el dış svabı üzerinde baryum elementi tespit edilmiştir. Soruşturma makamlarınca yapılan bu araştırmalarda da P. Er C.A.nın sağ el içinden ve sol el dışından alınan svaplarda atış artığı çıkması haricinde ölüm olayının üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirildiği şüphesini ortaya koyacak herhangi bir delil elde edilememiştir. P. Er C.A.nın sağ el içinden ve sol el dışından alınan svaplarda atış artığı çıkmasının ise soruşturma kapsamında elde edilen diğer deliller de dikkate alındığında cinayet iddiası yönünden önemli bir veri sunmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda olay günü nizamiyede emniyet kontrol uzman çavuşu olarak görev yapan O.K.nın ifadesine özellikle vurgu yapmak gerekir. O.K.; askerî savcı huzurunda verdiği ifadesinde silah sesinin duyulması üzerine P. Er C.A.nın alarma basıp dışarı çıktığını, P. Er C.A.nın bu sırada şokta olduğunu, olayın meydana geldiği nöbet kulübesinin kapısının bu esnada kapalı olduğunu, nöbet kulübesinin kapısını ilk olarak kendisinin açtığını belirtmiştir (bkz. § 20).

52. Soruşturma kapsamında olayla ilgili olarak birçok kişinin tanık sıfatıyla ifadesi alınmıştır. İfadesi alınan bu tanıkların beyanlarının da cinayet iddiasını destekleyecek herhangi bir kayıt içermediği anlaşılmıştır.

53. Başvurucu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiası kapsamında ayrıca Askerî Mahkemenin aradan geçen uzun zamanı dikkate alarak parmak izine ilişkin bir araştırma yapmamasına vurgu yapmış ise de Askerî Mahkemenin soruşturma kapsamındaki diğer bilgi ve belgelere göre olayın aydınlatıldığı sonucuna ulaşarak parmak izine ilişkin herhangi bir araştırma yapmayı gerekli görmemesinin somut olayın koşulları bağlamında makul olmadığının söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.

54. Başvuru konusu olayın yaşam hakkına ilişkin soruşturmaların makul sürat ve özenle yürütülmesi gerektiği yönündeki ilke açısından da incelenmesi gerekir. Başvuruya konu ceza soruşturması ölüm olayından on üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra kesin bir kararla sonuca bağlanmış olmakla birlikte başvuru formu ve ekleri incelendiğinde Askerî Savcılığın olaydan iki ay gibi kısa bir süre sonra kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiği, bu kararın başvurucu ile aynı yerde ikamet eden F.K. adlı kişiye 11/10/2002 tarihinde tebliğ edildiği, başvurucunun ise tebliğ tarihinden on iki yıl sekiz ay gibi oldukça uzun bir süre geçtikten sonra 4/6/2015 tarihinde bu karara itiraz ettiği, başvurucunun bu itirazının ise 10/9/2015 tarihinde karara bağlandığı görülmektedir. Başvurucunun yakınına tebliğ edilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bu karara karşı hangi kanun yollarına başvurulacağının ve bunun süresinin açıkça gösterilmemesi bir eksiklik ise de soruşturmanın on üç yılı aşkın bir sürede tamamlanmasının asıl nedeninin başvurucunun on iki yıl sekiz ay gibi bir süre hareketsiz kalması olduğu sonucuna varılmıştır.

55. Başvuru konusu olayda, ölen kişinin yakınlarının soruşturmaya aktif bir şekilde katılamadığının da söylenemeyeceği değerlendirilmiştir.

56. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte Anayasa Mahkemesinin soruşturma makamlarının tespitlerinden farklı bir tespitte bulunabilmesi için bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir. Askerî Savcılık, olay hakkında etkili bir şekilde yürüttüğü soruşturma neticesinde E.K.nın ölümünün intihar neticesinde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Askerî Savcılık bu sonuca ulaşırken olay yeri inceleme raporuna, tanık beyanlarına, ölü harici muayenesine, otopsi raporuna ve diğer uzmanlık raporlarına dayanmıştır. Dayanılan bu deliller ile başvuru dosyasındaki diğer bilgi ve belgeler, E.K.nın yaşamına üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi ile son verildiği iddiasını desteklememektedir. Bu durumda somut olayda soruşturma makamlarının E.K.nın intihar ettiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektirecek ikna edici bir nedenin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle ölüm olayının üçüncü kişi ya da kişilerce kasıtlı olarak gerçekleştirildiğine yönelik iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğunakarar verilmesi gerekir.

2. E.K.nın Yaşamının Kendi Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia

58. Başvurucu, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 32) oğlunun yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korunamadığını da ileri sürmüştür.

59. Ölüm olayının kasıtlı bir eylem sonucu meydana geldiği durumlarda devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân sağlayacak nitelikte cezai soruşturmalar yürütmekle yükümlü olduğunu bu aşamada tekrar vurgulamak gerekir.

60. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

61. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin olduğu, yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 59-62).

62. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun oğlu E.K.nın üçüncü kişi ya da kişilerce kasıtlı olarak öldürüldüğünü ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı ve etkili bir şekilde yürütülen ceza soruşturması neticesinde olayın cinayet olduğunu ortaya koyan bir veri tespit edilemediği gibi ceza soruşturması neticesinde elde edilen bilgi ve belgeler, askerî yetkililerin mesleki ödevlerine açıkça aykırı davranarak E.K.nın ölümüne sebebiyet verdiği iddiasını da desteklememektedir.

63. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir.

64. Nitekim Anayasa Mahkemesi, askerde intihar eden kişilerin yakınları tarafından Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davalarında idarenin kusurlu olduğunun tespit edilmesi ve ölen kişinin yakını/yakınları lehine belli bir miktar tazminata hükmedilmesi hâlinde yaşam hakkı yönünden mağduriyetin ortadan kalkabileceğini önceki birçok kararında ifade etmiştir (bkz. Abdullah Doğan ve Meryem Doğan, B. No: 2014/129, 29/9/2016 §§ 33-54; Aysel Yılmaz ve diğerleri, B. No: 2014/6927, 29/9/2016, §§ 59-62).

65. Somut olayda başvurucu, oğlunun ölümü ile neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Ölüm olayının üçüncü kişi ya da kişilerce kasıtlı olarak gerçekleştirildiği belirtilerek ileri sürülen yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kişinin yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korunamadığı belirtilerek ileri sürülen yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Hülya Karadeniz [2.B.], B. No: 2015/19340, 27/6/2018, § …)
   
Başvuru Adı HÜLYA KARADENİZ
Başvuru No 2015/19340
Başvuru Tarihi 16/12/2015
Karar Tarihi 27/6/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, zorunlu askerlik hizmeti sırasında ateşli silah yaralanması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kişinin intihar riskine karşı korunması Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 353 Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu 96
97
98
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 153
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi