TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜLYA KARADENİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19340)
|
|
Karar Tarihi: 27/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil
İbrahim DURSUN
|
Başvurucu
|
:
|
Hülya
KARADENİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ferit
AKINCI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik hizmeti sırasında ateşli silah
yaralanması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu ölüm olayına ilişkin
etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu soruşturma dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Erzurum'un Ilıca ilçesi 33091 No.lu Akaryakıt
Bölük Komutanlığı emrinde asker iken 28/7/2002 tarihinde yaşamını yitiren 1982
doğumlu E.K.nın annesidir.
9. Olay hakkında yürütülen soruşturma dosyasındaki bilgi ve
belgelere göre 28/7/2002 tarihinde 21.00-23.00 saatleri arasında birliğin
nizamiyesindeki (2) No.lu kulübedenöbet tutmakla
görevli olan E.K.nın
bulunduğu yerden saat 22.30 sıralarında silah sesleri duyulmuştur. Sesin
geldiği yere gidilmesi üzerine başvurucunun oğlu E.K.nın çenesinin altından giren ve başının üst
kısmından çıkan mermilerle başından vurulmuş vaziyette olduğu görülmüştür.
Yapılan kontrolde E.K.nın
olay yerinde hayatını kaybettiği anlaşılmıştır.
10. Olay hakkında bilgilendirilen 9. Kolordu Komutanlığı Askerî
Savcılığı (Askerî Savcılık) nöbetçi savcısı, olayın gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerden olduğunu değerlendirerek Olay Yeri İnceleme ekibiyle birlikte
saat 00.00 sıralarında ölümün gerçekleştiği yere gitmiştir.
11. Askerî savcının talimatları doğrultusunda gerçekleştirilen
olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan rapora göre olay, nizamiyenin
kuzeyindeki (2) No.lu nöbet kulübesinde meydana gelmiştir. Olay yeri inceleme
raporunda, boyutları 200x203x230 (yükseklik) cm olan nöbet kulübesinin
tavanının sac, tabanının tahta ızgara ile kaplı olduğu; nöbet kulübesinin
duvarlarının ise beton olduğu belirtilmiştir. Raporda; olayınmeydana
geldiği (2) No.lu nöbet kulübesinin yanı sıra nizamiyenin güneyinde (1) No.lu
ayrı bir nöbet kulübesinin daha bulunduğu, nöbet kulübeleri arasındaki
mesafenin 17 metre 25 cm olduğu ifade edilmiştir. Raporda; olay yerine
girildiğinde E.K.nın nöbet
kulübesinin kuzey duvarı ile doğu duvarının birleştiği köşeye sırtını yaslar
vaziyette çömelmiş olduğunun ve bacakları arasında namlusu tavanı gösteren bir
adet 89040446 seri numaralı Kalaşnikof marka piyade
tüfeğinin bulunduğunun görüldüğü, tüfeğin seri konumda olduğu belirtilmiştir.
Rapora göre olay yerinde ayrıca 7 adet 7.62 mm çapında mermi kovanı, 2 adet
nüve ve 5 adet 7.62 mm çapında fişek bulunmuştur. Raporda ayrıca E.K.nın tırnak diplerinde
boğuşmaya dayalı herhangi bir kıl ve doku parçasına rastlanmadığı, nöbet
kulübesinin tavanında da bir adet delinmenin olduğu ifade edilmiştir.
12. Askerî savcının talimatı doğrultusunda olay yerinde bulunan
piyade tüfeği ile yine olay yerinde bulunan 7 adet 7.62 mm çapındaki mermi
kovanı, 2 adet nüve ve 5 adet 7.62 mm çapındaki fişek muhafaza altına
alınmıştır. Askerî savcının talimatı doğrultusunda ayrıca E.K.nın el svapları ile olay
günü (1) No.lu kulübede nöbet tutan P. Er C.A.nın el
ve yüz svapları alınmıştır.
13. Askerî Savcılık tarafından E.K.nın dolabında yapılan aramada bulunan defterlerde
ise "PSİKOPAT", "KISMET DEĞİLMİŞ MUTLULUK", "1981/1 tertiplerin veda gecesi. Ben
tuvaletteyim lakabımı psikopat koydular, bazen kendimi öldürmeyi bile düşündüm,
şimdi alıştım, annem aradı moralimi düzeltti. Şafak: 499. Bitmez. DELİ
ÇOCUK" şeklinde yazılar olduğu tespit edilmiştir.
14. Olay yeri incelemesi işleminden sonra ölü muayene işlemi
gerçekleştirilmiştir. Ölü muayene tutanağında; ölen kişinin çenesinin altında
4x3 cm ebadında ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliği, sol kaşının 1.5 cm üst kısmından başlayıp yukarı doğru uzanan kısımda ve
bunun hemen yukarısında saçlı deri içinde 5x3 cm ebadında mermi çekirdeği çıkış
deliklerinin bulunduğu belirtilmiştir. Ölü muayene tutanağında; E.K.nın sağ ve sol kolunda birçok
yeni psikopatik kesi izlerinin olduğu, sağ ve sol
kolda ayrıca eski psikopatik kesi izlerinin de
bulunduğu ifade edilmiştir. Ölü muayene tutanağında; ölen kişinin sağ kolunda
tükenmez kalemle yazılmış "Lanet olsun
doğduğuma" şeklinde bir yazının bulunduğu, sol kolunda ise "psikopat" kelimesinin yazılı
olduğu belirtilmiştir. Ölü muayenesi sonucunda kesin ölüm sebebinin klasik
otopsi işlemi yapılarak tespit edilmesinin yerinde olacağı değerlendirilmiştir.
15. Ölüm olayından sonra elbiseleri kontrol edilen E.K.nın üzerinden diğer bazı
şeylerin yanı sırabir adet de jilet çıkmıştır.
16. Kesin ölüm sebebinin tespiti için klasik otopsi yapılmasına
karar verilmiştir. Klasik otopsi sonucunda hazırlanan raporun sonuç kısmı
şöyledir:
"1. Her ne kadar adli tahkikatta birden
fazla ateş edildiği belirtilmiş ise de cesette 1 adet ateşli silah mermi
çekirdeği giriş yarası bulunduğu, giriş deliğinin defekt
şeklinde ve büyük olması nedeniyle bütün mermi çekirdeklerinin aynı alandan
girmiş olabileceği,
2. Alında ve saçlı deri içerisinde ayrı ayrı
ve birbirine yakın iki adet çıkış deliği veya defekti
tespit edildiğinden mermi çekirdeklerinin bu iki alandan vücudu terk etmiş
olduğu,
3. Giriş deliğinin özellikleri itibariyle
atışın veya atışların bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu,
4. Müteveffa [E.K.nın] ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği (harp silahı) yaralanmasına
bağlı kafatası parçalanması, beyin harabiyeti ve
beyin kanaması sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatindeyiz."
17. Olay yeri incelemesi sonucunda muhafaza altına alınan E.K.ya ait 89040446 seri numaralı
silah, şarjör ve yedi adet 7.62x39 çapındaki mermi kovanı, beş adet fişek ve 2
adet nüve gerekli tetkiklerin yapılması amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığına
gönderilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda hazırlanan 23/8/2002 tarihli uzmanlık
raporunda; 89040446 seri numaralı silahın ateş etmesine mâni mekanik herhangi
bir arızasının bulunmadığı, incelenmek için gönderilen 7.62x39 mm çap ve
tipindeki yedi adet kovanın 89040446 seri numaralı silah ile atılmış olduğu
tespitleri yapılmıştır.
18. Başvurucunun oğlu E.K.nın
ellerinden ve P. Er C.A.nın el ve yüz bölgesinden
alınan svaplar üzerinde Jandarma Genel Komutanlığı
Kimyasal İnceleme Laboratuvarı görevlileri tarafından atış artığı analizi
yapılmıştır. Kimyasal İnceleme Laboratuvarı görevlileri tarafından hazırlanan
19/8/2002 tarihli uzmanlık raporuna göre E.K.nın sağ el dış, sağ el iç, sol el dış ve sol el iç
bölgelerinden alınan svaplarda baryum, antimon ve
kurşun tespit edilmiştir. P. Er C.A.nın
sağ el iç svabında baryum, antimon ve kurşun; sol el
dış svabı üzerinde baryum elementi tespit edilmiştir.
Raporda; baryum, antimon ve kurşun elementlerinin atış artıklarının kimyasal
yapısında bulunduğu açıklanmıştır.
19. Askerî savcı, olay yerinin yanındaki (1) No.lu kulübede
nöbet tutan P. Er C.A.nın
ifadesini 29/7/2002 tarihinde saat 01.30'da almıştır. P. Er C.A.nın ifadesi şöyledir:
"[E.K.] bölüğe birkaç hafta önce katılmıştı. Kendisini yeni
yeni tanıyordum. Kendisi ile fazla
samimiyetim yoktu. İçine kapanık, çekingen biriydi. Bildiğim kadarıyla kendisi
bugün ilk defa çarşıya çıktı. Benim de çarşım olduğu için çarşıya çıkarken
kendisini görmüştüm ancak sohbet etmemiştim. Kendisiyle birlikte 21.00-23.00
nizamiye nöbetçisiydim. Saat 20.45'te nöbetçi Onbaşı [Ö.A.] nöbet mangasını topladı. Doldur boşalt istasyonuna
gittik. Nöbetçi subay [M.İ.]
nezaretinde doldur boşalt yaptık. Nöbete iki şarjörle, bir tanesi avcı yerinde
diğeri silahta dolmak üzere mermiyi namluya sürmeksizin silah emniyette olacak
şekilde gitmekteyiz. Nöbete gelirken müteveffa [E.K.],nöbet mangasındaki soy ismini şu an hatırlayamadığım [R.] ile bir şey konuştu ancak ne konuştuklarını
duymadım. Biz nöbeti nizamiyede bulunan iki kulenin önünde tutuyoruz. Normal
olarak kulenin içine girmiyoruz. Nöbete başladıktan sonra ben kendisine çarşı
izninin nasıl geçtiğini sordum. İyi geçti dedi. Okey ve bilardo oynadığını
söyledi. Yemek yedik dedi. 22.10 sularında devriye aracı geldi. Kontrole uzman
çavuş [V.D.] gelmişti. Ben aracı
durdururken müteveffa [E.K.] mevziye girdi. Devriye uzman çavuşu parola işareti sordu.
Diğer nöbetçiyi sordu. [E.K.]
mevziden çıkarak kendisini gösterdi. Daha sonra devriye aracı gitti. Biz nöbet
tutmaya devam ettik. 10 veya 15 dakika kadar sonra nizamiye kulübelerinin
önündeyken [E.K.] de kendi
kulübesinin etrafında geziyordu, aramızda yaklaşık 5-10 metre kadar mesafe
vardı. Bir ara kulübeye girdi ve kurma kolu sesi duydum. Bir anda çekip bıraktı
ve ardından seri halde mermi sesi duydum. Hemen alarm butonuna bastım ve
nizamiyede bulunan uzman çavuş olayı duyup hemen yanıma geldi. Nöbetçi
kulübesinin kapısını açtı ve [E.K.nın] kendini
vurduğunu anladık. Ben şoka girmiştim. Başka bir şey hatırlamıyorum dedi.
Soruldu: Devriye aracı çıktıktan 10-15 dakika
kadar sonra [E.K.]
kulübeye girdi Girdikten sonra kapıyı kapattı. Ben kapıyı kapatmasından
şüphelenmedim. Kurma kolu sesini duyar duymaz ikaz edemeden mermi sesi geldi.
Ben [E.K.nın] bölükte dövüldüğünü veya kötü bir muameleye tabi
tutulduğunu görmedim. Ailevi bir problemi olup olmadığını bilmiyorum. Fazla
konuşkan biri değildi. dedi"
20. Askerî Savcı, olay günü nizamiyede emniyet kontrol uzman
çavuşu olan O.K.nın
ifadesini 30/7/2002 tarihinde almıştır. Uzman Çavuş O.K.nın ifadesi şöyledir:
"Ben Olay günü nizamiye emniyet kontrol
nöbetçi uzman çavuşu idim.Bizim
görevimiz nizamiyeden giriş çıkışları düzenlemek[tir], doldur boşalt işlemi emniyet nöbetçi subayı
tarafından yapılmaktadır. Olay günü müteveffa [E.K.] saat 21.00 sularında nöbetine başladı. 22.10
sularında devriye aracı geldi. Bu esnada ben dışarıdaydım. Kendisi nöbetçileri
kontrol etti. Herhangi bir sorun olmadı. [E.K.nin] yanında nöbetçi olan [C.A.] ile nöbetçi uzman çavuş muhatap oldu. Daha sonra
benimle konuştu. Devriye uzman çavuşu [V.D.] idi. Daha sonra nizamiyeyi terk etti. Ben de
sandalyemi nizamiyenin yanında bulunan binanın ön tarafına çıkardım. Hava güzel
olduğu için orada oturuyordum. Ancak oturduğum yerden nöbetçiler gözükmüyordu.
Fakat arada bir kalktığımda nöbetçileri görüyordum. Bir ara lavaboya girdim.
Tekrar dışarı çıkarken seri halde silah sesi duydum. Bu esnada [C.A.] alarma basıp dışarı çıkmış, şokta idi. Ben [C.A.nın] silahını yere bıraktırdım. Bu esnada diğer kulübenin kapısı kapalı ve
içinden duman geliyordu. Kapıyı ilk olarak ben açtım. Baktığımda [E.K.] çökmüş vaziyette, silahı kucağında başından
vurulmuştu. Hiçbir hayati belirtisi yoktu. Bu esnada acil müdahale mangası
geldi. Nöbetçi Amirliğine haber vermiştik. Bu esnada [E.K.nin] kucağındaki
silahın dolu olduğunu ve tehlike arz ettiğini düşünerek silahın namlusundan
tutup kucağından aldım ve hiç ellemeksizin namlusu havayı gösterecek şekilde
kulenin yan tarafındaki emniyetli bölgeye bıraktım. Bu esnada baktığında silah
seri konumda idi. Emniyete de almadım. [E.K.] nöbet esnasında herhangi bir kötü muameleye maruz
kalmadı. Kalsaydı ben görür veya duyardım. İntihar etmeden önce kulübeye
girdiğini görmedim. Genellikle nöbetçiler kulübenin dışında nöbet
tutmaktadırlar dedi."
21. Askerî savcı, soruşturma kapsamında 30/7/2002 tarihinde E.K.nın arkadaşlarının da
ifadesini almıştır. Bu kapsamda ifadesi alınan E.H. özetle E.K.nın sessiz, içine kapanık biri olduğunu
belirtmiştir. E.H.; olay günü E.K. ve diğer arkadaşlarıyla birlikte çarşı
iznine çıktıklarını, önce bir okey salonuna gidip saat 13.00'e kadar okey
oynadıklarını, ardından bir dönercide yemek yediklerini, akabinde ise önce
postaneye sonra da bilardo salonuna gittiklerini, birliğe dönüşte yine
postaneye uğradıklarını ifade etmiştir. E.H.; E.K.nın bu sırada moralinin iyi olduğunu, hatta okey
oynarken çok şanslı olduğu için oldukça mutlu gözüktüğünü belirtmiştir. E.H.
ayrıca, E.K.nın kolunda
jilet izi olduğu için ona şakadan psikopat dediklerini ifade etmiştir. E.H. son
olarak E.K.ya kötü davranan
biri olmadığını belirtmiştir. Askerî savcı tarafından ifadesi alınan diğer
kişiler de genel olarak E.H.nin ifadesine benzer
şekilde beyanda bulunmuştur. E.Ha. adlı
bir asker ayrıca E.K.nın İzmirli bir kız arkadaşının
olduğunu ancak onun evlendiğini 3-4 gün kadar önce kendisine söylediğini, E.K.nın bu sırada moralinin çok da bozuk olmadığını ifade
etmiştir.
22. Askerî savcı 30/7/2002 tarihinde E.K.nın babasının ifadesini almıştır. E.K.nın babası ifadesinde özetle
oğlunun sivildeyken herhangi bir psikolojik sorununun bulunmadığını, akıllı ve
uslu bir çocuk olduğunu ancak on beş yaşlarında iken amcasının kızması üzerine
bir cam parçasıyla kollarını kestiğini fakat bu olaydan sonra bir daha böyle
bir şey yapmadığını belirtmiştir. E.K.nın
babası; telefon görüşmelerinde oğlunun rahat bir askerlik yaptığını
söylediğini, oğlunun bu görüşmelerde annesine herhangi bir kötü muameleye maruz
kalmadığını söylediğini ifade etmiştir. E.K.nın
babası ayrıca oğlunun sevdiği kızın yaklaşık bir yıl önce sözlendiğini ancak
evlenip evlenmediğini bilmediğini belirtmiştir.
23. Askerî Savcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği tüm bu
verileri değerlendirerek E.K.nın
ölümünde hiçbir kimsenin cezai sorumluluğunu gerektirecek durumun bulunmadığı,
ölümün intihar sonucu meydana geldiği kanaatine varmış; 23/9/2002 tarihli karar
ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararda, hangi yollara başvurulacağı ve başvuru süresi açıkça
belirtilmemiştir.
24. Bu karar, başvurucu ile aynı yerde ikamet eden F.K. adlı
kişiye 11/10/2002 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 4/6/2015 tarihli dilekçe ile 23/9/2002 tarihli kovuşturmaya
yer olmadığına dair karara itiraz etmiştir. Başvurucu, öncelikle kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararda hangi yollara başvurulacağı ve başvuru süresi
açıkça belirtilmediğinden itiraz hakkını süresi içinde kullandığını
savunmuştur. Başvurucu akabinde ise kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın
eksik inceleme sonucu verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; ölümün şüpheli bir
ölüm olayı olduğunu, Askerî Savcılığın eksik inceleme sonucu hatalı olarak
intihar nitelendirmesi yaptığını belirtmiştir. Başvurucu, silah üzerinde hiçbir
parmak izinin bulunmamasının oldukça şüpheli olduğunu ifade etmiştir.
Başvurucu; eğer olay gerçekte intihar ise askerlik öncesinde herhangi bir
psikolojik rahatsızlığı bulunmayan oğlunun askerlik hizmeti sırasında psikolojisinin
bozulduğunun açık olduğunu, olayda devletin sorumluluğunun bulunduğunu, oğlunun
kollarında jilet izlerinin bulunduğu da dikkate alındığında yaşam hakkını
korumak için gerekli olan tedbirlerin alınmadığının açık olduğunu ifade
etmiştir.
26. Kara Kuvvetleri Komutanlığı 3. Ordu Komutanlığı Askerî
Mahkemesi (Askerî Mahkeme) 10/9/2015 tarihli kararla başvurucunun süreye
ilişkin itirazını haklı bulmuş ve itirazın süresinde yapıldığını kabul
etmiştir. Bununla birlikte Askerî Mahkeme, soruşturma dosyasında bulunan bilgi
ve belgeleri dikkate alarak başvurucunun esasa ilişkin itirazının reddine karar
vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"(...)
Yukarıda açıklanan ve dosyada mevcut deliller
değerlendirildiğinde; müteveffanın askerlik yaptığı süre boyunca arkadaşları ve
komutanları tarafından tespit edilen bir sorununun olmaması, vücudunda bulunan
kesiler, deftere yazdığı beyanlar, koluna yazdığı kelimeler ve çizdiği
figürlerin tek başına psikolojık rahatsızlığını
gösterir işaret ve emareler olmamasının değerlendirilmesi, ailesiyle yapmış ulduğu telefon görüşmelerinde rahat bir askerlik yaptığını
beyan etmesi, dosyadaki mevcut bulunan olay yeri fotoğrafları, olay yeri
krokisi, otopsi raporu ve özellikle tanık [C.A.nın] beyanları
sonucu müteveffaya zimmetli silahta parmak izi bulunmamasına yönelik şüphenin
ortadan kalktığı, bu izlerin nasıl ve ne şekilde yok edildiği veya izlerin
neden bulunamadığının açığa kavuşturulmasının, olay üzerinden uzun zaman
geçmesi sebebiyle mümkün olmadığı ve bu nedenle tüm dosya kapsamında ki deliIlere göre müteveffanın hayatına son vermek kastıyla
eylemi gerçekleştirdiği ve bu olayda cezai anlamda bir kimsenin sorumluluğuna
gidecek delil ve emarelerin bulunmadığının kabulü gerektiği, ayrıca cezai
anlamda yaptırıma gidecek kimsenin olmamasının devletin yaşam hakkına ilişkin
yükümlülükleri yerine getirdiği anlamına gelmediği, bu hususun idari dava
açılarak mağduriyetin giderilmesini talep edilebileceği vicdani kanaate
ulaşmakla, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."
27. Bu karar 17/11/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
28. Başvurucu 16/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz.
Coşkun Çiftler, B. No: 2014/18624, 22/2/2018, §§ 55-61; Kumrişan Akkuş ve Sefer
Akkuş, B. No: 2014/14672, 1/2/2017, §§ 45-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 27/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; oğlunun askerlik hizmetini ifa etmekte iken
ateşli silah yaralanması sonucu yaşamını yitirmesi üzerine başlatılan ceza
soruşturması sonucunda ölüm olayının intihar neticesinde gerçekleştiği
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini oysa oğlunun ölüm
olayının şüpheli olduğunu, etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiğini, olayın varsa faillerinin cezasız kaldığını
ifade etmiştir. Başvurucu; olay yerinde bulunan silah üzerinde parmak izi tespit
edilemediğini, silah üzerinde bulunması gereken parmak izinin kim veya kimler
tarafından nasıl ve neden silindiğinin açıklığa kavuşturulmadığını, tanık
olarak dinlenen C.A.nın çelişkili ve şüpheli
ifadelerinin hiç sorgulanmadığını, Askerî Mahkemenin de aradan geçen uzun
zamanı dikkate alarak bu hususların açıklığa kavuşturulmasının artık mümkün
olmadığını değerlendirdiğini, dolayısıyla somut olayda etkili bir soruşturma
yürütülmediğini ifade etmiştir. Başvurucu,Askerî
Mahkemenin etkili bir soruşturma yürütülmesi için dosyayı Askerî Savcılığa
göndermemesinin yetki gaspı niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu,
Askerî Mahkeme kararında idari yargıda dava açılabileceğinin belirtilmesinin
yaşam hakkı konusundaki itirazlarının haklı olduğunu gösterdiğini ifade
etmiştir. Başvurucu, Askerî Mahkemenin devlet karşısında zaten güçsüz olan
bireyin haklarını kısıtlayıcı şekilde davrandığını iddia etmiştir.
32. Başvurucu, eğer olay gerçekte intihar ise askerlik öncesinde
herhangi bir psikolojik rahatsızlığı bulunmayan oğlunun askerlik hizmeti
sırasında psikolojisinin bozulduğunun açık olduğunu, bu tarz durumlarda da
devletin sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürmüş; kollarında jilet kesikleri
bulunan oğlunun yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınmadığını,
oğlunun ölümünde üstlerinin görevi ihmal suçunu işlediğini ifade etmiştir.
33. Başvurucu; bu iddialarla hukuk devleti ilkesinin, eşitlik
ilkesinin, adil yargılanma hakkının ve yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Somut olayda başvurucu, oğlunun bir cinayete kurban gitmiş
olabileceğini ancak bu husus hakkında yeterli bir araştırma yapılmadığı için
olayın aydınlatılamadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca olay intihar
olarak kabul edilse bile yetkili makamların bu intiharı önlemeye yönelik görev
ve yükümlülüklerini gereği gibi yerine getiremediğini iddia etmiştir.
35. Bu durum dikkate alındığında somut olayda başvurucunun temel
olarak iki ayrı şikâyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu şikâyetlerden birincisi,
olayın cinayet olduğu ancak bunun yeterince araştırılmadığı hususu ile
ilgilidir. İkinci şikâyet ise kişinin yaşamının kendi eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı korunamadığı hususu ile ilgilidir.
36. Bu iki şikâyetin niteliği itibarıyla birbirinden farklı
olduğu açıktır. Bu farklılık, yaşam hakkı kapsamında tüketilmesi gereken uygun
başvuru yolunun hangisi olduğu konusuyla da yakından ilgilidir. Çünkü yukarıda
da belirtildiği üzere birinci şikâyet, ölümün üçüncü kişi tarafından kasıtlı
olarak gerçekleştirildiği; ikinci şikâyet ise askerî yetkililerin ihmal içeren
davranışları sonucu yaşam hakkının korunamadığı iddiası ile ilgilidir. Bu
sebeple mevcut başvurunun yaşam hakkı kapsamında iki farklı başlık altında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
37. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
38. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Ölüm Olayının Üçüncü
Kişi ya da Kişilerce Kasıtlı Olarak Gerçekleştirildiğine İlişkin İddia
a. Genel İlkeler
39. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50). Devletin negatif bir
yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve
hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun
yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm
bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
40. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
41. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine
bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine
getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve
cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
42. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir
suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği
anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
43. Soruşturmanın etkililik ve yeterlilik açısından temini adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
57).
44. Ölüm olayına ilişkin olarak yapılacak etkili bir soruşturma
kapsamında yetkililerin, tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi
incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir
rapor hazırlanmasına imkân verecek şekilde otopsinin yapılması, ölüm sebebinin
objektif analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde
edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları
gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini
olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma
yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586,
4/11/2015, § 89).
45. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya
karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Bu durum sadece
hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda somut
bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
46. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır.
Buna ilave olarak her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
47. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda
makul bir süratte gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen
mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın
ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir
soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket
etmeleri yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi,
kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı
eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin
engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. Başvurucu; oğlunun ölümünün intihar sonucu gerçekleştiği
yönündeki değerlendirmelerin doğru olmadığını, olayın cinayet olabileceğini,
ancak bu hususta etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür.
49. Yukarıda da belirtildiği üzere ölüm olayının üçüncü kişi ya
da kişilerce kasıtlı olarak gerçekleştirildiği yönündeki şikâyetler ile ilgili
olarak soruşturma makamlarının sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını
sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Kasıtlı bir eylem sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
mağdura/mağdurlara sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve
mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Dolayısıyla cinayet
iddiasına ilişkin şikâyetler yönünden tüketilmesi gereken uygun başvuru yolunun
ceza soruşturması olduğu açıktır. Bu nedenle somut olayda soruşturma
makamlarının cinayet iddiası ile ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütüp
yürütmediğinin incelenmesi gerekir.
50. Başvuru formu ve ekleri bu kapsamda incelendiğinde
soruşturma makamları tarafından başvurucunun oğlunun ölüm olayı ile ilgili
olarak çeşitli araştırmalar yapıldığı görülmektedir. Soruşturma makamları
tarafından bu kapsamda olaydan hemen sonra resen bir soruşturma başlatılmış,
olay yeri incelemesi yapılarak olay yerinin fotoğrafları çekilmiş ve krokisi
çizilmiş, akabinde ölü muayene işlemi ile otopsi işlemleri
gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen otopsi işlemi neticesinde hazırlanan
raporda; E.K.nın çenesinin
alt bölgesinden giren ve başının üst tarafından çıkan mermilerle yaralandığı,
atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu, E.K.nın
ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı beyin harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu yönünde tespitler
yapılmıştır. Soruşturma makamlarınca yapılan bu ilk araştırmalarda olayın
cinayet olabileceği şüphesini uyandıran herhangi bir delil elde edilememiştir.
51. Soruşturma kapsamında ayrıca kimyasal ve balistik inceleme
raporları alınmıştır. Yapılan balistik inceleme neticesinde olay yerinde
bulunan mermi kovanlarının yine olay yerinde bulunan E.K.ya ait silahla atılmış olduğu tespit edilmiştir.
Atış artığı ile ilgili olarak yapılan kimyasal inceleme neticesinde ise E.K.nın sol el avuç içi, sol el
üstü, sağ el avuç içi ve sağ el üstü svaplarında atış
artıklarında bulunan elementler bulunmuştur. Bu incelemede ayrıca P. Er C.A.nın sağ el iç svabında baryum, antimon ve kurşun; sol el dış svabı üzerinde baryum elementi tespit edilmiştir.
Soruşturma makamlarınca yapılan bu araştırmalarda da P. Er C.A.nın sağ el içinden ve sol el dışından alınan svaplarda atış artığı çıkması haricinde ölüm olayının
üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirildiği şüphesini ortaya koyacak
herhangi bir delil elde edilememiştir. P. Er C.A.nın sağ el içinden ve sol el dışından alınan svaplarda atış artığı çıkmasının ise soruşturma kapsamında
elde edilen diğer deliller de dikkate alındığında cinayet iddiası yönünden önemli
bir veri sunmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda olay günü nizamiyede
emniyet kontrol uzman çavuşu olarak görev yapan O.K.nın ifadesine özellikle vurgu yapmak gerekir. O.K.;
askerî savcı huzurunda verdiği ifadesinde silah sesinin duyulması üzerine P. Er
C.A.nın alarma basıp dışarı
çıktığını, P. Er C.A.nın bu sırada şokta olduğunu,
olayın meydana geldiği nöbet kulübesinin kapısının bu esnada kapalı olduğunu,
nöbet kulübesinin kapısını ilk olarak kendisinin açtığını belirtmiştir (bkz. §
20).
52. Soruşturma kapsamında olayla ilgili olarak birçok kişinin
tanık sıfatıyla ifadesi alınmıştır. İfadesi alınan bu tanıkların beyanlarının
da cinayet iddiasını destekleyecek herhangi bir kayıt içermediği anlaşılmıştır.
53. Başvurucu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği
iddiası kapsamında ayrıca Askerî Mahkemenin aradan geçen uzun zamanı dikkate
alarak parmak izine ilişkin bir araştırma yapmamasına vurgu yapmış ise de
Askerî Mahkemenin soruşturma kapsamındaki diğer bilgi ve belgelere göre olayın
aydınlatıldığı sonucuna ulaşarak parmak izine ilişkin herhangi bir araştırma
yapmayı gerekli görmemesinin somut olayın koşulları bağlamında makul
olmadığının söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.
54. Başvuru konusu olayın yaşam hakkına ilişkin soruşturmaların
makul sürat ve özenle yürütülmesi gerektiği yönündeki ilke açısından da
incelenmesi gerekir. Başvuruya konu ceza soruşturması ölüm olayından on üç yılı
aşkın bir süre geçtikten sonra kesin bir kararla sonuca bağlanmış olmakla
birlikte başvuru formu ve ekleri incelendiğinde Askerî Savcılığın olaydan iki
ay gibi kısa bir süre sonra kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiği, bu
kararın başvurucu ile aynı yerde ikamet eden F.K. adlı kişiye 11/10/2002
tarihinde tebliğ edildiği, başvurucunun ise tebliğ tarihinden on iki yıl sekiz
ay gibi oldukça uzun bir süre geçtikten sonra 4/6/2015 tarihinde bu karara
itiraz ettiği, başvurucunun bu itirazının ise 10/9/2015 tarihinde karara
bağlandığı görülmektedir. Başvurucunun yakınına tebliğ edilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararda bu karara karşı hangi kanun yollarına başvurulacağının
ve bunun süresinin açıkça gösterilmemesi bir eksiklik ise de soruşturmanın on
üç yılı aşkın bir sürede tamamlanmasının asıl nedeninin başvurucunun on iki yıl
sekiz ay gibi bir süre hareketsiz kalması olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Başvuru konusu olayda, ölen kişinin yakınlarının
soruşturmaya aktif bir şekilde katılamadığının da söylenemeyeceği
değerlendirilmiştir.
56. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa
Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte Anayasa Mahkemesinin
soruşturma makamlarının tespitlerinden farklı bir tespitte bulunabilmesi için
bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir. Askerî Savcılık,
olay hakkında etkili bir şekilde yürüttüğü soruşturma neticesinde E.K.nın ölümünün intihar
neticesinde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Askerî Savcılık bu sonuca
ulaşırken olay yeri inceleme raporuna, tanık beyanlarına, ölü harici
muayenesine, otopsi raporuna ve diğer uzmanlık raporlarına dayanmıştır.
Dayanılan bu deliller ile başvuru dosyasındaki diğer bilgi ve belgeler, E.K.nın yaşamına üçüncü kişi ya da
kişilerin eylemi ile son verildiği iddiasını desteklememektedir. Bu durumda
somut olayda soruşturma makamlarının E.K.nın
intihar ettiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektirecek ikna edici bir
nedenin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle ölüm olayının üçüncü kişi ya da
kişilerce kasıtlı olarak gerçekleştirildiğine yönelik iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğunakarar verilmesi gerekir.
2. E.K.nın Yaşamının Kendi Eylemlerine Karşı Korunmadığına
İlişkin İddia
58. Başvurucu, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 32)
oğlunun yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
korunamadığını da ileri sürmüştür.
59. Ölüm olayının kasıtlı bir eylem sonucu meydana geldiği
durumlarda devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân
sağlayacak nitelikte cezai soruşturmalar yürütmekle yükümlü olduğunu bu aşamada
tekrar vurgulamak gerekir.
60. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının
veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez.
Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık
olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
61. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin olduğu, yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda
-bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun-
insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir
ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu
kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 59-62).
62. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun oğlu E.K.nın üçüncü kişi ya da
kişilerce kasıtlı olarak öldürüldüğünü ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belge
bulunmadığı ve etkili bir şekilde yürütülen ceza soruşturması neticesinde
olayın cinayet olduğunu ortaya koyan bir veri tespit edilemediği gibi ceza
soruşturması neticesinde elde edilen bilgi ve belgeler, askerî yetkililerin
mesleki ödevlerine açıkça aykırı davranarak E.K.nın
ölümüne sebebiyet verdiği iddiasını da desteklememektedir.
63. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
64. Nitekim Anayasa Mahkemesi, askerde intihar eden kişilerin
yakınları tarafından Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan tam yargı
davalarında idarenin kusurlu olduğunun tespit edilmesi ve ölen kişinin
yakını/yakınları lehine belli bir miktar tazminata hükmedilmesi hâlinde yaşam
hakkı yönünden mağduriyetin ortadan kalkabileceğini önceki birçok kararında
ifade etmiştir (bkz. Abdullah Doğan ve
Meryem Doğan, B. No: 2014/129, 29/9/2016 §§ 33-54; Aysel Yılmaz ve diğerleri, B. No:
2014/6927, 29/9/2016, §§ 59-62).
65. Somut olayda başvurucu, oğlunun ölümü ile neticelenen olay
hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur.
Başvurucu, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin
mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini
sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiğine ilişkin herhangi bir
bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkının
korunamadığına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz
edilemeyecektir.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Ölüm olayının üçüncü kişi ya da kişilerce kasıtlı olarak
gerçekleştirildiği belirtilerek ileri sürülen yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişinin yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek
risklere karşı korunamadığı belirtilerek ileri sürülen yaşam hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
27/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.