TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİM DALBUDAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19507)
|
|
Karar Tarihi: 12/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Salim
DALBUDAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet
KILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması ve resen yapılan tutukluluk incelemelerinde Cumhuriyet savcısının
ve başvurucunun görüşleri sorulmadan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine aykırı olarak tutukluluğun devamına karar verilmesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede bitirilememesi
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca taksirle birden fazla
kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verme suçundan başlatılan soruşturma
kapsamında gözaltına alınan başvurucu Savcılık tarafından alınan ifadesinde
özetle trafik kazasının meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun olmadığını
belirterek suçlamayı kabul etmemiştir.
7. Başvurucu Bakırköy 1. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan
sorgusunun ardından anılan suçtan 23/11/2013 tarihinde tutuklanmıştır.
Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı suçunun
niteliği, atılı suçun kanun maddesindeki ceza üst sınırı, olayda birden fazla
kişinin ölümüne ilişkin olgu, olaya ilişkin 20/11/2013 tarihli 17.00 saatli
trafik kazası tespit tutanğı içeriği olaya ilişkin
20/11/2013 tarih 19.30 saatli olay yeri inceleme raporu ve ekindeki krokiler,
kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların varlığı, dosya kapsamı dikkate
alındığında adli kontrol hükümlerinin de evrak kapsamına göre yetersiz kalacağı
düşünülmekle CMK'nın 100. ve mütakip
maddeleri uyarınca ... [tutuklanmasına karar verildi]"
8. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 13/12/2013 tarihli
iddianamesi ile başvurucu hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve
yaralanmasına sebebiyet verme suçundan Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinde
(Mahkeme) kamu davası açmıştır.
9. Mahkeme 20/12/2013 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve
E.2013/393 sayılı dosya üzerinden yargılama başlamıştır.
10. Mahkeme 11/11/2015 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun bu karara yaptığı
itirazını ise Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2015 tarihinde
reddetmiştir.
11. Başvurucu 14/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
12. Mahkeme 24/2/2016 tarihindebaşvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş, başvurucunun bu karara yaptığı
itirazı inceleyen Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi "Sanığın üzerine atılı suçun niteliğine göre (2-15 yıl arası)
verilebilecek ceza miktarı, denetimli serbestliğe ayrılma süresi, dosyanın
karar verilme süreci ile tutuklu kaldığı süre değerlendirildiğinde Yargıtay
safhası ile tutukluluğun infazı tamamlamaya varabileceği tutuklanmasının
amacını aşabileceği... " şeklindeki gerekçeyle itirazı kabul
ederek başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
13. Mahkeme 23/5/2016 tarihindebaşvurucunun
anılan suçtan 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
14. UYAP ve Yargıtay dosya sorgulama sisteminden yapılan
incelemeye göre dava temyiz aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Taksirle öldürme" kenar
başlıklı 85. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da
bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
..."
17. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, tutuklamayı gerektirecek somut bir delil olmadığı
hâlde tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
23. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
24. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
25. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
26. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale, Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
ölçütlerin belirlendiği 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple
sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin
niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi
gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
27. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
28. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçmayı ya da
delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna
göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran
somut olguların bulunması, şüpheli ya da sanığın davranışlarının delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur yahut başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması
hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
29. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan tutuklamayı
zorunlu kılan ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine
işaret edilmektedir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama
tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı
karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde;
tutuklama tedbirinin işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri
ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
30. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123).
31. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
32. Başvurucu, 5237 sayılı Kanun'un 85. maddesinde suç olarak düzenlenen
taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verme
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
33. Bu aşamada tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
34. Somut olayda başvurucu, taksirle birden fazla kişinin
ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verme suçundan tutuklanmıştır. Bakırköy 1.
Sulh Ceza Mahkemesi; tutuklama kararında isnat edilen suçlamaya ilişkin olarak
trafik kazası tespit tutanağı içeriğine, olay yeri inceleme raporuna ve
ekindeki krokilere değinerek kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna
varmıştır (bkz. § 7).
35. Buna göre tutuklama kararında gösterilen delillerin suç
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz olduğu
söylenemez.
36. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.
37. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlediği iddia
olunan suçun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın
ağırlığına ve dosya kapsamına göre adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 7).
38. Somut olayda başvurucunun asli kusuruna bağlı olarak meydana
geldiği belirtilen trafik kazası sonucu birden fazla kişi ölmüş ve
yaralanmıştır. Dolayısıyla somut olayın özelliği ve Mahkeme tarafından verilen
kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle
-suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerden yoksun olduğu söylenemez.
39. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
40. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Mahkemenin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını,
işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 7) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu, yargılamayı yapan ve itirazları değerlendiren
mahkemeler tarafından yetersiz gerekçelerle tutukluluğunun devamına karar
verildiğini ve uzun süredir tutuklu olduğunu belirterek Anayasa’nın 19.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
43. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
44. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
45. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
47. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
48. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddialarıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
49. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 4/3/2016 tarihinde tahliyesine karar
verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiaları,
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir.
Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun
makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine
tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı
sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerine Aykırı Davranıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu -herhangi bir tarih belirtmeksizin- Mahkemece
resen yapılan tutukluluk incelemelerinde Cumhuriyet savcısının ve kendisinin
görüşleri sorulmadan karar verildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
52. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
53. Başvurucunun şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
54. Somut olayda Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi 7/1/2015,
9/12/2014 ve 3/10/2014 tarihli tutukluluk incelemelerinde Cumhuriyet savcısının
görüşünü sormamıştır. Mahkeme 19/6/2014,15/5/2014, 20/2/2014 ve 20/1/2014
tarihli tutukluluk incelemelerinde ise karar vermeden önce Cumhuriyet
savcısının görüşlerini sormuş ve Cumhuriyet savcısı da görüş bildirmiştir.
Ayrıca Mahkeme tutukluluk incelemelerini 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi
gereğince duruşma açmaksızın dosya üzerinden değerlendirme yaparak karar vermiştir.
Anılan tutukluluk incelemelerinde başvurucunun görüşünün sorulduğuna dair dosya
kapsamında herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
55. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, her ne sebeple
olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında
süratle karar verebilecek ve kişinin tutulması kanuni değilse salıverilmesine
hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve anılan Anayasa hükümleri, esas olarak tutukluluğun yasallığına
ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan
davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının
incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 30).
56. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesinde, soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimliği tarafından 100. madde
hükümleri gözönünde bulundurularak, kovuşturma
evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında
ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim yahut mahkemece resen karar
verileceği hükme bağlanmıştır.
57. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre yapılacak değerlendirmeler,
resen (ex officio)
yapılmakta olup Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti
kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında
değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 32).
58. Bu çerçevede resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili
incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır
(Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 40). Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne
dâhil alt unsurlar da kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
61. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
62. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle hukuk sisteminde mevcut idari merciler ve/veya derece mahkemeleri
önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
64. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)kararında;
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği yahut icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden
önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı
İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin yolu; ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır.
65. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 35, 36).
66. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı
davranılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.