TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YASEMİN DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/19519)
Karar Tarihi: 17/4/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Yasemin DEMİR
Vekili
Av. Öztürk TÜRKDOĞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; psikolojik tacizden kaynaklanan zararların giderilmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Cizre Devlet Hastanesinde eczacı olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu 4/11/2013 tarihli dilekçe ile Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığına (Kurum) başvurarak maruz kaldığı psikolojik tacizin durdurulmasını ve manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir. Başvurucu, dilekçesinde psikolojik taciz iddiası ile ilgili olayları anlatırken baş eczacının bilgisi dâhilinde işe geç gelmesine rağmen hakkında tutanaklar düzenlendiğini, mevzuata aykırı olacak şekilde taşınır kayıt yetkilisi olmadan miadı geçmiş ilaçlarla ilgili sadece kendisinin görevlendirildiğini, bu görevlendirmeye itiraz ettiği için kendisine aylıktan kesme ve kınama cezası verildiğini, yıldırma amaçlı geçici görevlendirmeler yapıldığını vurgulamış ve maruz kaldığı uygulamalar nedeniyle depresif epizot ön tanısı ile ilaç kullanmaya başladığını belirtmiştir.
10. Kurum 7/11/2013 tarihli cevabında iddialarla ilgili inceleme başlatıldığını, manevi tazminat talebinin reddedildiğini başvurucuya bildirmiştir. 7/3/2014 tarihli inceleme raporunda; başvurucuya psikolojik taciz uygulanmadığı, kendisine görev yetkilerinin dışında başka iş yaptırılmadığı, tebliğ edilen aylıktan kesme ve kınama cezalarının ise yapılan inceleme sonucu kaldırıldığı tespitlerine yer verilmiştir. Ayrıca yapacağı iş ve işlemlerde daha dikkatli olması amacıyla başvurucunun yazılı olarak uyarılması gerektiği belirtilmiştir.
11. Başvurucu, Kurumun tazminat talebini reddetmesi üzerine tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, Kuruma başvuru dilekçesindeki iddialar yinelenmiştir. Mardin İdare Mahkemesi 9/7/2014 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararda;
i. Başvurucu hakkında stok imhasının yapılmadığı gerekçesiyle tutanak düzenlendiği, bu tutanağa istinaden aylıktan kesme cezası ile tecziye edildiği, başvurucunun itirazı üzerine Mahkeme tarafından aylıktan kesme cezasının iptal edildiği, aynı disiplin cezası ile ilgili olarak Şırnak Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinin 16/06/2014 tarihli yazılarında ise aylıktan kesme cezasının uygulanmadığının vurgulandığı belirtilmiştir.
ii. 26/4/2013, 07/8/2013 ve 29/10/2013 tarihlerinde başvurucunun görev yerinde bulunmadığından bahisle 29/4/2013 ve 9/05/2013 tarihinde göreve gelmediği gerekçesiyle tutanak düzenlendiği, bu tutanaklardan 29/4/2013 tarihli tutanak nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılarak savunmasının istenildiği ve daha sonra sözlü olarak uyarılmasına karar verildiği, bu disiplin olayına ilişkin olarak Şırnak Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinin 16/6/2014 tarihli yazısında kınama cezasının uygun görülmediği ve uygulanmadığının belirtildiği ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun 3/6/2013-7/6/2013 tarihleri arasında Silopi İlçe Devlet Hastanesine 10/6/2013-14/6/2013 tarihleri arasında İdil İlçe Devlet Hastanesine görevlendirildiği vurgulanmıştır.
iii. Başvurucu hakkında düzenlenen tutanakların genelde hep aynı kişiler tarafından düzenlendiği ve bu tutanakların yukarıda belirtilen ikisi hariç diğer tutanaklar için herhangi bir işlem başlatılmadığı, soruşturma ve inceleme başlatılmak suretiyle isnat olunan fiillerin sübuta erip ermediği yönünde inceleme yapılmadığı belirtilerek davacının yaşanan bu olaylar karşısında kişilik haklarının ve manevi bütünlüğünün zarara uğratıldığı sonucuna varılmıştır.
12. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi 27/2/2015 tarihinde, anılan kararın bozulmasına ve davanın reddine oyçokluğu ile karar vermiştir. Kararda, başvurucu hakkında düzenlenen tutanaklar ile ilgili ikisi hariç işlem yapılmadığı, aylıktan kesme ve kınama cezalarının uygulanmadığı, geçici görevlendirme işlemlerinin ağır kusur olarak değerlendirilemeyeceği ifade edilmiştir. Bir üye, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinin hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle çoğunluk kararına katılmamıştır.
13. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 16/10/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
14. Nihai karar 19/11/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 18/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa Mahkemesinin psikolojik taciz iddiasını içeren başvurulara ilişkin olarak daha önce verilmiş kararlarında ilgili mevzuata yer verilmiştir. Mehmet Bayrakcı, B. No: 2014/8715, 5/4/2018, §§ 30-45; Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, §§ 22-57.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, görev yaptığı hastanede çeşitli uygulamalar ile psikolojik tacize maruz kaldığını belirterek yaptığı başvurunun Kurum tarafından reddedildiğini, kendisine haksız yere kınama cezası verildiğinin mahkeme kararıyla da belirlenmiş olmasına rağmen açtığı tazminat davasının ağır hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini ifade etmiştir. Mahkemenin gerekçesinin hukuka uygun olmadığını, zira mobbinge dayanak oluşturan uygulamalar yönünden ağır kusur gerekliliğinin olmadığını belirten başvurucu, maddi ve manevi bütünlüğünü koruma hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
19. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 1879/2013, § 16). Başvuruya konu şikâyetlerin başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik iddialar içerdiğinden ve psikolojik taciz kapsamında kaldığından -Anayasa Mahkemesinin önceki kararları da dikkate alınarak- incelemenin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında yapılması gerektiği değerlendirilmiştir (Hüdayi Ercoşkun, §§ 59-60; Sümeyye Örnek, B. No: 2014/11091, 7/6/2017, § 16; Mehmet Bayrakcı, § 50).
21. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
22. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının koruduğu temel haklara, bir eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerektiğine ve söz konusu ağırlık düzeyi belirlenirken gözönüne alınması gereken durumlara ilişkin olarak ilkeler tespit edilmiştir (Şehnaz Ayhan, B. No: 2013/6229, 15/4/2014, §§ 21-26; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, §§ 31-36; Emel Leloğlu, B. No: 2013/3512, 17/7/2014, §§ 26-31; Hüdayi Ercoşkun, §§ 84-88; Hacer Kahraman, B. No: 2013/7935, 20/4/2016, §§ 51-56). Belirtilen tespitler ışığında somut olaya konu olan muamelelerin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Genel İlkeler
23. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; çalışan bireylerin maddi ve manevi varlıklarının korunması bağlamında devletin Anayasa'nın 17. maddesinin yanısıra 5., 12., 49. ve 56. maddeleri çerçevesinde üstlenmesi gereken negatif ve pozitif yükümlülüklerinin kapsamına, başta 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bünyesinde imzalanan sözleşmeler olmak üzere uluslararası sözleşmelere taraf olan devletlerin taahhütlerine ve bu doğrultuda hayata geçirilen düzenlemelere ilişkin açıklayıcı değerlendirmelere ve genel ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Bayrakcı, §§ 61-72).
24. Söz konusu değerlendirmelerde Anayasa Mahkemesi, her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, ILO ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında, muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;
i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması,
ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması,
iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içeren nitelikte olması gerekir.
25. Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu; mağdurun konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar birçok faktöre göre değişebilmektedir (Aynur Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016, § 79; Hacer Kahraman, § 69).
26. Yine bu değerlendirmelere göre çalışanların yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel olarak şöyle sıralanabilir:
i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için önlemler alınması,
ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim mekanizmalarının oluşturulması,
iii. Pozitif ayrıcalıklar sunulması gereken çalışanların önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının sağlanması,
iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması,
v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması
27. Son olarak Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmelerde, daha önceki kararlarda sıklıkla vurgulandığı üzere mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmenin öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanında olduğu hatırlatılmıştır. Sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik olarak yapılacak incelemede, olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin rolü bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 81; Hacer Kahraman, § 70).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
28. Somut olayda başvurucunun iddiaları üzerine Kurumun inceleme başlattığı, başvurucunun ve beraber çalıştığı iş arkadaşlarının ifadesi alınarak hazırlanan raporda başvurucuya psikolojik taciz uygulanmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür. Ayrıca başvurucu hakkında, göreve gelmeme ve görev yerinde bulunmama nedeniyle yaklaşık altı aylık bir zaman diliminde farklı tarihlerde olmak üzere toplam beş tutanak düzenlendiği, tutanakların ikisi hariç diğer tutanaklar için herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır. İşleme konulan tutanaklar nedeniyle verilen aylıktan kesme cezasının yargı tarafından iptal edildiği, kınama cezasının ise sözlü uyarıya çevrilerek uygulanmadığı, geçici görevlendirmeye başvurucunun itiraz etmediği ayrıca görevlendirmenin ifa edilen göreve uygun olmadığının ortaya konulamadığı ve kısa süreli olduğu görülmüştür.
29. Tüm bu hususlar ile şikâyet edilen işlem ve eylemlerin uygulanma süresi, başvurucunun bu eylemlerin sürekliliğine ve üzerindeki somut etkilerine dair bir açıklama yapmamış olması birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun süreklilik arz eden, yıldırma ve dışlama amacına yönelik sistematik uygulamalara maruz kaldığı söylenemez. Ayrıca başvurucunun çalışma ortamında maruz kaldığını ileri sürdüğü eylem ya da işlemlerin kişiliğinde ve mesleki durumunda zarar ortaya çıkaran boyutta olmadığı ve mesleki tecrübesi yüksek olan başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda tam yargı davasını reddeden Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında, müdahalelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkilerinin tartışıldığı ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin bu yönde ilgili ve yeterli şekilde oluşturdukları kanaatine varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin bulunmadığı açık olan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.