TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA DEMİRHAN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/7803)
|
|
Karar Tarihi: 17/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa DEMİRHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Engin Emrah BİÇER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması, tahliye kararının
uygulanmaması, tutukluluğa ilişkin kararların doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi ve
tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturma ve
Yargılama Süreci
8. Başvurucu, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde komiser olarak
görev yapmakta iken kamuoyunda bilinen ismiyle 17-25
Aralık soruşturmaları sürecindeki (anılan soruşturmalara ilişkin
bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) bazı eylemleri dolayısıyla meslekten ihraç
edilmiştir. Ayrıca söz konusu eylemler dolayısıyla başvurucunun da aralarında
olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.
9. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 1/9/2014 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
10. Başsavcılık 3/9/2014 tarihinde başvurucuyu tutuklanması
istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısında; başvurucunun görev aldığı soruşturma sürecinde başkaca delil elde
etme imkânının bulunup bulunmadığı araştırılmadan soruşturma konusu olaylarla
ilgisi bulunan ve/veya bulunmayan yüzlerce kişinin telefonlarının dinlendiği,
dinleme işlemlerinin usulsüz olarak icra edildiği, çoğu kişinin neden
soruşturmaya dâhil edildiğinin ve telefonlarının dinlendiğinin anlaşılamadığı,
sonrasında -henüz iletişimin tespiti kararlarının geçerlilik süresi devam
ederken- dinleme faaliyetlerinin sonlandırıldığı ve operasyon aşamasının
başlatıldığı ifade edilmiştir.
11. Başsavcılık, soruşturma dosyasında yer alan bazı bilgi ve
belgelere değinerek soruşturmanın ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlerin amacının
o tarihte görevde bulunan Hükûmeti cebir ve şiddet kullanarak görev yapamaz
hâle getirmek olduğunu ve bu faaliyetlerin Paralel Devlet Yapılanması (PDY)
mensubu polislerce gerçekleştirildiğini değerlendirmiştir. Bu kapsamda
özellikle usulsüz olarak yapılan dinlemelere dayanılarak hazırlanan fezlekede
bir bakanın suç örgütü lideri olarak gösterilmesine, bir kişi (medya patronu)
hakkında iletişimin tespiti tedbirine başvurulduğu hâlde fezlekede bu kişiyle
ilgili bir suç isnadında bulunulmamasına, fezlekenin hazırlandığı tarihte görev
başında olan Başbakan'ın fezlekede "dönemin
Başbakan'ı" şeklinde ifade edilmesine, iletişimin tespiti
tedbirlerinin icrasında görevli polis memurlarının kendi aralarındaki
haberleşmelerinde "bütün kabineyi
toplamaktan" bahsetmelerine dikkat çekilmiştir. Başsavcılık
ayrıca Başbakan ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı'nın bir
görüşmesine ilişkin görüntülerin usulsüz bir şekilde temin edilerek basına
servis edilmesine, hakkında iletişimin tespiti kararı olmamasına rağmen
Başbakan'ın telefonlarının uzun bir süre dinlenilmesine ve basına
sızdırılmasına, Başbakan'ın evinde usulsüz olarak teknik takip yapılmasına da
temas etmiştir.
12. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 4/9/2014 tarihinde
başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
Hâkimlik, başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi
ve belgelere atıf yapmış; özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)
Teftiş Kurulu tarafından düzenlenen bir rapora, Mali Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğü görevlileri tarafından kullanılan bilgisayarlar üzerinde yapılan
inceleme sonucunda düzenlenen rapora, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının
(TİB) tespitlerine, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı
müfettişleri tarafından yürütülen disiplin soruşturmasının içeriğine ve bir
gizli tanığın beyanlarına atıf yapmıştır.
13. Kararda kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görev
yaptıkları anlaşılan -başvurucunun da aralarında olduğu- şüphelilerin emniyet
teşkilatındaki hiyerarşi içinde değil yasal olmayan bir oluşum çerçevesinde
faaliyette bulundukları ve ayrı bir yapı oluşturdukları, bu kapsamda Başbakan
da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin ve kamu görevlilerinin telefonlarını
uzun bir süre usulsüz bir şekilde dinledikleri yönündeki olgulara ve tutuklama
talep yazısında yer alan diğer tespitlere değinilmiştir.
14. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "... yüklenen suçun yasada öngörülen ceza
miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemi ve ciddi sayılan katalog suçlardan
olması nedeniyle tutuklama nedeninin 'Kanun gereğince' varsayıldığı, Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271
sayılı CMK'nun 100 ve devam eden maddeleri uyarınca
şüphelilerin tutuklanmasına engel hallerinin (tutuklama yasağı ve yargılama
engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne
alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmaması
nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde
baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13.
maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi
olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu
şüpheliler açısından yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği ..."
değerlendirmesinde bulunmuştur.
15. Başvurucu 10/9/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, İstanbul
2. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/9/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
16. Başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri
tarafından İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine -nöbetçi asliye ceza mahkemesi
olduğu- 20/4/2015 tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10.
(bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi ile tahliye taleplerini içerir dilekçeler
verilmiştir.
17. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21/4/2015
tarihinde, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliklerinin tümüne yazı yazılarak -dilekçelerde
ileri sürülen- hâkimin reddi sebepleri konusunda yazılı olarak görüş
bildirmeleri istenmiştir.
18. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza
hâkimlikleri ise görüş bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap
vermiştir. Hâkimliklerin cevap yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi
taleplerini inceleme ve karar verme yetki ve görevinin yine sulh ceza
hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait
bir işlem olduğu, hâkimin reddi sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle
ilgili mahkeme veya hâkimliğe yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin
tamamının bu şekilde reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
19. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
21/4/2015 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak ilgili
soruşturma dosyalarının tahliye talepleri hakkındaki görüşleriyle birlikte
gönderilmesi istenmiştir. Başsavcılık, asliye ceza mahkemelerinin tahliye
talepleriyle ilgili olarak karar verme yetkisinin bulunmadığını belirterek
görüş bildirmemiş ve soruşturma dosyalarını göndermemiştir.
20. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı,
şüphelilerin tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden
olduğu, dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda
görüşlerin istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri
konusunda incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili
savcılıklardan ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve
görüşleri" üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015
tarihinde İstanbul 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. (bütün) sulh ceza
hâkimlerinin reddi taleplerinin kabulüne, şüphelilerin tahliye talepleri konusunda
karar verilmek üzere 24/4/2015 tarihinde asliye ceza nöbetçisi olan İstanbul
32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B.nin
görevlendirilmesine karar vermiştir.
21. Başsavcılık tarafından talepte bulunulması üzerine İstanbul
10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin hâkimlerin reddi isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin
kararlarının yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
22. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve
yetkisinin kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin
gönderilmesini istemiştir.
23. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, Başsavcılıkça soruşturma
dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda görüş bildirilmemesi
üzerine "tutukluluğun devamı yönünde
mütalaada bulunulduğunu" değerlendirerek tahliye talepleri
konusundaki incelemesini "işin tahliye
yönünden değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığı"
gerekçesiyle şüpheli müdafilerinin sunduğu bazı belge ve CD'ler üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde başvurucunun da aralarında
olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
24. Diğer taraftan Başsavcılık tarafından talepte bulunulması
üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 32.
Asliye Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde olduğunun
tespitine ve şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Kararda
"İstanbul Adliyesindeki tüm Sulh Ceza
Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin tahliye istemine ilişkin
taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemelerince
değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye talebinin reddi
veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu kararların hukuken
yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu kararların da hukuken
geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile batıl olan veya diğer
bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde olduğu"
ifade edilmiştir.
25. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Başsavcılıkça, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına
atıf yapılarak şüpheliler hakkında düzenlenen tahliye müzekkereleri İstanbul
32. Asliye Ceza Mahkemesine iade edilmiştir.
26. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden Başsavcılığa göndermiş,
Başsavcılık bunları yeniden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
27. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye
müzekkerelerinin yeniden Başsavcılığa gönderilmesine dair bir karar vermiştir.
28. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
29. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde;
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin reddi taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verildiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
30. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde "... hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli ... karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin
görevsiz bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılması gerektiği ..."
gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
verilmiştir.
31. Başvurucu, nihai kararı 30/4/2015 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
32. Başvurucu 11/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
33. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28/9/2015 tarihli
iddianamesiyle, başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne
üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî
casusluk amacıyla temin etme, resmî belgede sahtecilik, resmî belgeyi bozmak,
yok etmek veya gizlemek, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları dinlemek ve kayıt etmek, verilerin süresi
içinde yok edilmemesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına
vermek veya ele geçirmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek ve göreve
ilişkin sırrın açıklanması suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
34. İddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
tarafından 16/10/2015 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2015/366 sayılı
dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
35. Mahkeme 24/12/2018 tarihli kararı ile sanıklar hakkında
çeşitli suçlardan mahkûmiyet ve/veya beraat kararı vermiştir. Aynı kararla
başvurucunun da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek suçundan 3 yıl (on sekiz kez)
hapis cezası, haberleşme gizliliğini ihlal etmek suretiyle elde edilen
kayıtları ifşa etmek suçundan 3 yıl (on sekiz kez) hapis cezası, özel hayatının
gizliliğini ihlal etmek suçundan 2 yıl 3 ay (dört kez) hapis cezası, özel
hayata ilişkin görüntüleri ifşa etmek suçundan 3 yıl 4 ay 15 gün ve 2 yıl 3 ay
(iki kez) hapis cezaları, verilerin süresi içinde yok edilmemesi suçundan 1 yıl
hapis cezası ve resmî belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek suçundan 6 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme hükümle birlikte
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.
36. Hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla davanın istinaf incelemesi devam
etmektedir.
B. İlgili Süreç
37. Başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M.Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M.B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler (Sonrasında meslekten de çıkarılmışlar.) ve
30/4/2015 ve 1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
38. Hâkimler M.Ö. ve M.B. hakkında kamu davası açılmış; Yargıtay
16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu kararları
-kendilerinin de üyesi oldukları- Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ)/PDY liderinin ve yöneticilerinin talimatıyla verdiğini belirterek
silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9 yıl hapis ve görevi kötüye kullanma
suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Dairenin
görevi kötüye kullanma suçu yönünden yaptığı değerlendirmelerin ilgili
bölümleri şöyledir:
"... Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK'un 21 vd. maddelerinde gerekse mer'i
5271 sayılı CMK'nın 22 ve devamı maddelerinde yer
alan düzenlemeler subjektif tarafsızlıkla ilgili olup
hakimin reddi hakkına ilişkindir. Bu nedenle şüpheli/sanık, müşteki/katılan ya
da Cumhuriyet savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği
bir kurum olarak reddetmesi mümkün değildir. Keza heyet halinde çalışan bir
mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde bulunan tüm mahkemelerin
veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur ...
...
5271 sayılı CMK'nın
22 vd. maddelerinde yer alan hakimin reddi müessesesinin, kural olarak
kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu görülse de,gerek
ilgili madde metinlerinde açıkça 'şüpheli' kavramına yer verilmesi gerekse
yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkını
teminat altına alan AS'nin 6.ve Anayasanın
36.maddelerinin emredici düzenlemeleri karşısında soruşturma safhasında da
hakimin reddinin mümkün olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Zira red, hakimin tarafsızlığını temin bakımından getirilmiş bir
kurumdur.
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma
aşamasında görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı
üzere bu hakimlikler, 'mahkeme' niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler,
sadece soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip
karara bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse olgusal olarak
somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif tarafsızlık
gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy.kanunla Sulh
Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul getirilmediğine göre bu konuda genel
hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır. Reddi istenen
hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK
m.26/1-3) evrakı yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK
m.27/2) (Prof.Dr.Yener Ünver-Prof.Dr.
Hakan Hakeri Ceza Muhakemesi Hukuku 12.baskı sh.191) gönderir.Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.. (CMK m.27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi görevlendirip
görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m.101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi
verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m.268/3 uyarınca sadece bir başka sulh
ceza hakimliği ve hakimi inceleyebilir. Soruşturma aşamasında tutuklama ve
tahliye konusunda asliye ceza mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir.
Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul ettiği iddianamenin kovuşturmasını
yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili kararlar verebilir. Bunun dışında
Anayasa ve kanunlar asliye ceza mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak
soruşturma aşamasına müdahale etme yetkisi vermemiştir.(Prof.Dr.
Ersan ŞEN yorumluyorum 13syf. 313-315) Bu nedenle Asliye Ceza Mahkemesi red talebini yerinde görürse ancak aynı yer ya da yargı
çevresinde bulunan bir başka sulh ceza hakimini görevlendirebilir.
...
... Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.CMK’nın
24.maddesi gereğince görüş yazıları da eklenerek iade edilmek üzere reddedilen
hakimlere göndermesi,evrakın tekrar gelmesi durumunda
ise yukarda açıklandığı üzere Türk Ceza Muhakemesi hukukunda uygulanma yeri
bulunmayan ve esasen haklı bir gerekçeye de dayanmadığı Anayasa Mahkemesince tespit
edilen 'objektif tarafsızlık' iddiasına müstenit taleplerin reddine karar
vermesi gerekirken hiç birisi ilgili Cumhuriyet savcılarının görüş yazılarında
belirtilen gerekçelerle gönderilmemiş ve bu şekilde söz konusu soruşturma
dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş olmasına ve tamamı toplu olarak
reddedilmiş durumdaki İstanbul Sulh Ceza Hakimlerinin, kendilerine yönelik
olarak yapılan bu toplu reddi hakim taleplerini inceleme yetkisinin
bulunmadığına yönelik olumsuz görüş yazılarına rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın 8 vd. maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı
halde birleştirerek 32. Asliye Ceza hakimi sanık M.B.yi
görevlendirmesi ve buna ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden
sonra saat 17:28’de imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken
de aynı gün İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp
adliyeden ayrılmasından sonra Hakim M.B.nin doğrudan
kendisine, hakim odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö.A.
marifetiyle göndermesi ... sanık Hakim M.B.nin ...
5235 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince
soruşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh
Ceza Hakimliğine ait olduğu ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma
evresindeki işlemlerle ilgili bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi M.Ö.nün kanuna aykırı şekilde
görevlendirme kararına dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri
incelemeden ... gece saat 22.00-22.30 sıralarında kararların yazımını
bitirerek, koridorda bekleyen avukatlara tebliğ ettirmesi ... karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte, bu
durumun müsnet suç yönünden yargısal faaaliyet kapsamında değerlendirilmesi ve verilen kararlara
karşı kanun yollarına baş vurulabileceği ileri sürülse de yukarda izah edildiği
üzere, kamu düzenine ilişkin görevle ilgili kuralları görmezden gelip yargılama
hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni yok sayarak, 'mahkemeler üstü' bir tavırla
örgüt liderinin talimatı üzerine kurgulandığında şüphe bulunmayan plan
doğrultusunda tam bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali
içerisinde, fiil ve eylem birliği ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan
altmışüç şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye
taleplerini, mutad işleyiş ve uygulama dışına çıkıp ,mesai
saati dışında, verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf
edecek, olayı bir oldu bitti fırsatçılığı içerisinde sonuçlandıracak bir
gizlilikle ve eşgüdümle hareket ederek görevli olmadıkları halde kabul eden
sanıkların, karar verme süreci ile ilgili hukuka aykırı eylemleriyle
görevlerinin gereklerine aykırı davrandıklarında şüphe yoktur..."
39. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgili bölümleri
şöyledir:
"... İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi ayrı soruşturma
dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan altmış üç şüphelinin
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teşebbüs, devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk
amacıyla temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu bulunduğu, bu şüphelilerin
müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye istemlerinin İstanbul Sulh Ceza
Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza altmış üç şüpheliden otuz
altısının, haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını ileri sürerek yaptıkları
bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesince 08.04.2015 tarihinde kabul edilemez
bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen'in 'www.he.o' isimli
internet sitesinde yayınlanan 'Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları' başlıklı
vaaz/sohbet görünümlü kriptolu/örgütsel konuşmasıyla altmış üç tutuklu
şüphelinin serbest bırakılmasının sağlanması için talimat verdiği, bunun
üzerine 20.04.2015 tarihinde şüphelilerin müdafileri olan yirmi avukat
tarafından İstanbul Adliyesindeki tüm sulh ceza hakimliklerinde görevli
hakimlerin reddiyle şüphelilerin tahliye edilmesi istemli elli bir adet
dilekçeden oluşan evrakın uygulanan prosedüre aykırı olarak tarama ve kayıt
işlemlerinden geçirilmeksizin günün muhabere nöbetçisi İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M.Ö.ye odasında teslim edildiği, sanık M.Ö.nün reddi hakim taleplerini kabul ederek, muhabere
nöbetçisi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.B.yi
tahliye istemleri konusunda karar vermek üzere 24.04.2015 tarihinde
görevlendirdiği, sanık M.B.nin de 25.04.2015
tarihinde talepleri kabul ederek tutuklu bulunan şüphelilerin tamamının
tahliyesine karar verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen'in 19.04.2015 günü
örgütün yayın organlarından 'www.herkul.org' isimli internet sitesinde
yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği ve bu
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı soruşturma
dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan yirmi avukatın,
örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20.04.2015 tarihinde toplu halde
verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi olsa
incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının istisnasız
olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi yerine
getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak 'adanmış' bir örgüt mensubunca
yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir zeminde
bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel faaliyetleri
yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı kararları veren
sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirmesine
hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanımı için
oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün mensupları tarafından
kullanıldığı bilinen ByLock iletişim sistemini
kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil oldukları ve böylelikle
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri anlaşılmaktadır.
...
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları
ağır hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları
mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki
tecrübesizlik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim
taleplerinin kabul edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız
bir menfaat sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize edilen
tahliye planını hayata geçiren sanıklar M.Ö. ve M.B.nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında
... görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir
..."
C. Başvuru Öncesi Süreç
40. Başvurucu, aynı soruşturma kapsamında ayrıca 24/10/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine (B. No: 2014/16855) başvuruda bulunmuştur. Söz
konusu başvuruda başvurucu, yakalama nedenlerinin bildirilmemesi, gözaltı ve
tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve tutukluluğa ilişkin kararların doğal
hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olan sulh ceza
hâkimliklerince verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; bazı söz
ve uygulamalar nedeniyle de masumiyet karinesi ve eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa Mahkemesi 12/12/2018 tarihinde, yakalama
nedenlerinin bildirilmemesi ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve ayrıca kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların "başvuru
yollarının tüketilmemiş olması", tutuklamanın hukuki olmaması
ve sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine
aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve ayrıca
masumiyet karinesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
ise "açıkça dayanaktan yoksun
olması" nedenleriyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Mustafa Demirhan, B. No: 2014/16855,
12/12/2018).
IV. İLGİLİ HUKUK
42. İlgili hukuk için bkz.
Hüseyin Korkmaz, B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 42-50.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; suç işlediğine dair kuvvetli belirti olmamasına
rağmen tutuklandığını, olayda kaçma ve delilleri etkileme ihtimalinin
bulunmadığını, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının gerekçeden
yoksun olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Başvurucunun 24/10/2014 tarihinde, aynı konuya ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Birinci Bölümün
12/12/2018 tarihli ve 2014/16855 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu
yönüyle kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır
(bkz. 41).
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle
reddine karar verilmesi gerekir.
B. Tahliye Kararına
Rağmen Serbest Bırakılmamaya İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu, İstanbul sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddine
ve tahliyeye ilişkin talepte bulunduğunu, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesince
hâkimlerin reddi isteminin kabul edildiğini ve tahliye talebini karara bağlamak
üzere İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin görevlendirildiğini ve bu Mahkeme
tarafından da tahliye kararı verildiğini, buna rağmen serbest bırakılmasının
hukuka aykırı bir şekilde engellendiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Bakanlık görüşünde; tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesi kararının yetkili yargı mercii tarafından verilmiş bir karar
niteliği taşımadığı, bu nedenle somut olayda başvurucunun tahliyeye rağmen
serbest bırakılmaması gibi bir durumun olmadığı, kaldı ki Anayasa Mahkemesinin
aynı şikâyeti Hüseyin Korkmaz başvurusunda incelediği ve bu şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdiği, somut
şikâyet bakımından da başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu
belirtilmiştir.
49. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, önceki
taleplerini tekrarla hak ihlallerinin en kısa sürede giderilmesini talep
etmiştir.
2. Değerlendirme
50. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
...
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun serbest bırakılmasına ilişkin
mahkeme kararının uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetinin kısıtlanmasına
devam edildiğine yönelik iddialarının mahkemeye erişim hakkıyla ilgili genel
ilkeler ışığında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Korkmaz (bkz. §§ 88-109) kararında; aynı soruşturma kapsamında başka
bir başvurucunun İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince verilen tahliye kararına
rağmen serbest bırakılmanın hukuka aykırı bir şekilde engellendiği yönündeki
iddiasının tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi kararının
yetkili bir yargı mercii tarafından verilmiş bir karar olduğunun kabulünün
mümkün olmadığını ve başvurucunun söz konusu tahliye kararı sonrasındaki
tutulmasının hukuki bir temelinin bulunmadığının söylenemeyeceğini de
belirterek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
53. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
55. Başvurucu; tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
56. Başvurucunun 24/10/2014 tarihinde aynı konuya ilişkin olarak
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Birinci Bölümün 12/12/2018
tarihli ve 2014/16855 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul
edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. 41).
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda yeterli
gerekçe bulunmadığını, bu kararlarda soruşturma mercilerince hangi delillere ulaşıldığının
ve soruşturmanın neden sonuçlandırılmadığının tartışılmadığını, matbu
gerekçelerle tutukluluğun devam ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık, başvurucunun tüm şikâyetleri ile ilgili olarak
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesindeki
düzenlemeler çerçevesinde başvuru yollarının tüketilmediğini belirtmiş; bu
şikâyet açısından özel olarak bir görüş bildirmemiştir.
60. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, önceki
taleplerini tekrarla hak ihlallerinin en kısa sürede giderilmesini talep
etmiştir.
2. Değerlendirme
61. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
63. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
64. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
65. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/12/2018 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
2. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer
başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
B. 1. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.