TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMRE CENİK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/19678)
Karar Tarihi: 19/4/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Emre CENİK
Vekili
Av. Ünal GÜLLÜOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, resen emekliye sevk işlemine karşı açılan davada salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde astsubay olarak 2001 yılında göreve başlamıştır.
9. Başvurucu 21/7/2006 tarihinde sivil olarak Değirmendere'den İzmir istikametine bir yolcu otobüsü ile seyahat etmiştir. Seyahat sırasında önündeki koltukta eşiyle birlikte oturan bir kadının vücudunu okşayarak cinsel saldırı suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu aleyhine kamu davası açılmıştır.
10. Karacabey Asliye Ceza Mahkemesi 30/11/2006 tarihli kararıyla cinsel saldırı suçunun işlendiğine dair yeterli kanıt bulunmadığı gerekçesine yer vererek başvurucunun beraatine hükmetmiştir.
11. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 8/3/2011 tarihli kararıyla beraat hükmünü bozmuştur. Bozma gerekçesinde, başvurucunun otobüs içinde yolculuk eden diğer kişilerin uyuduğu sırada koltukların yatık konumda olmasından istifade ederek mağdurenin vücudunu okşamak suretiyle cinsel saldırı suçunu işlediğinin sabit olduğu ifade edilmiştir.
12. Karacabey Asliye Ceza Mahkemesi bozmaya uyarak 13/10/2011 tarihli kararıyla başvurucunun üzerine atılı suçtan bir yıl sekiz ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiş, ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Karar 11/11/2011 tarihinde kesinleşmiştir.
13. Bu olay silsilesi üzerine Millî Savunma Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca, ceza yargılamasına konu bilgi ve belgeler ilgili makamlardan talep edilerekincelenmiştir. Başvurucuya yönelik olarak 23/1/2014 tarihinde ayırma işlemi başlatılmıştır. İnceleme sonucunda, hakkında "Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir" kanaati oluşan başvurucu 20/2/2014 tarihli Millî Savunma Bakanlığı onayıyla resen emekli edilmiştir.
14. Başvurucu, resen emekli edilme işlemine karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde iptal davası açmıştır.AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 24/3/2015 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
15. Ret gerekçesinde öncelikle işlemin yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka uygun olduğu tespit edilmiştir. İşlemin esas yönünden incelemesine geçilmeden önce idarenin kamu hizmetinin yürütülmesinde verim alamayacağını, hizmeti aksatacağını tespit ettiği personeli bünye dışına çıkarması konusunda takdir hakkına sahip olduğu ancak bu takdir hakkının hukukiliğinin yargı yerlerince denetlenebileceği hatırlatılmıştır. Ayrıca başvurucunun disiplin ve sicil durumu itibarıyla olumsuz bir durumunun olmadığı ifade edilmiştir. Ayırma işlemine esas olan eylem yönünden ise gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"Davacının eyleminin adli makamlarca sabit kabul edilmesine dayanak teşkil eden, mağdurenin gerek 21/7/2006 tarihinde kollukça, gerekse de soruşturma makamlarınca (Gölcük 2. Asliye Ceza Mahkemesinde alınan 21/8/2006 tarihli) tespit edilen birbiriyle tutarlı beyanlarına göre davacının cinsel saldırı suçunu teşkil eden eylemi yönelttiği mağdurenin olaydan beş gün önce evlendiği ve olay olduğu sırada eşiyle birlikte Çeşme'ye balayına gitmekte olduğu; olayın gerçekleşmesinden sonra eşinin talimatıyla otobüsün durdurularak kolluğun çağrıldığı; otobüs yolcularıyla beraber jandarma beklenirken davacının 'benim karım var çocuğum var özür dilerim' diyerek mağdureden özür dilediği; yine mağdurenin anlatımlarına göre; olaydan yaklaşık 3-4 ay sonra davacının eşinin ve kayın validesinin mağdurenin çalıştığı okula gittiği ve mağdureyi şikayetinden vazgeçirmeye çalıştıkları ve mağdurenin çevresince olayın öğrenilmesine sebebiyet verdikleri anlaşılmaktadır.
Yukarıda ayrıntılı bir biçimde izah edilen ve davacının fiiline ait şahsi dosyasında mevcut deliller (mağdure ve eşinin beyanları, Yargıtay ilamı vs) gözetilmek suretiyle mahkemelerce sabit kabul edilen eylemine göre, davacının yolculuk ettiği otobüsün ön koltuğunda yanında eşi olacak şekilde yolculuk ederken uyumakta olan bir kadına yönelik gerçekleştirmiş olduğu cinsel taciz eylemi nedeniyle, idarece TSK'nın itibarını sarsacak derecede ahlak dışı bir harekette bulunduğu kanaatine varıldığı davacının ayırma işlemine esas olan fiili işleme şekli, yeri, zamanı ve fiilin otobüsün durdurulup jandarmaya gidilmesiyle aleniyet kazanmış olması hususları gözetildiğinde idarece bu kanaate varılmasında objektif esaslara göre hareket edildiği kanaatine varılmıştır."
16. Ret kararı oyçokluğuyla alınmıştır. Başkan ve bir üyenin karşıoy gerekçelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olmasının ceza yargılamasına konu eylem nedeniyle disiplin soruşturması yapılarak ceza verilmesine engel teşkil etmeyeceği ancak salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanarak disiplin cezası tesisinin ortada masumiyet karinesini kaldıran bir kesin hüküm bulunmaması nedeniyle mümkün olmadığı hatırlatılmıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının sanık hakkında hukuki sonuç doğurmadığının altı çizilmiştir. Bununla birlikte idarenin ceza yargısından bağımsız bir biçimde soruşturma yaparak delil toplayarak ceza yargısına konu fiili disiplin hukuku ilkeleri uyarınca ele almak suretiyle disiplin cezası verebileceği vurgulanmıştır. Cinsel saldırı eylemine dair mağdurenin ifadesi dışında şüpheden uzak somut kanıt bulunmaması ve başvurucunun düzgün geçmişi dikkate alındığında işlemin ölçülülük ilkesinin de gözardı edilmesi suretiyle tesis edildiği ve hukuka uygun görülmediği ifade edilmiştir.
17. Ret hükmüne yönelik karar düzeltme istemi Mahkemenin 27/10/2015 tarihinde oyçokluğuyla aldığı kararla reddedilmiştir.
18. Başvurucu nihai kararı 25/11/2015 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 22/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 94. maddesinin (b) bendinin olay tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hali şöyledir:
"b) Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma:
Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmiyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır."
20. 28/12/1998 tarihli ve 23567 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Astsubay Sicil Yönetmeliği'nin "Disiplinsizlik ve ahlaki durumları nedeniyle ayırma usulleri" kenar başlıklı 60. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmının uyuşmazlık konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
"Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlaki durumları gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesineait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyen astsubaylar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:
...
e) Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması, "
21. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır."
23. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası “suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılma” hakkını güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), içtihadında masumiyet karinesiyle sağlanan güvencenin iki unsurunun varlığını kabul etmiştir: ceza yargılamalarının yürütülmesi ile ilgili usule ilişkin ilk unsur ve mahkûmiyet dışında bir şekilde sonuçlanan ceza yargılamalarıyla bağlantılı müteakip yargılamalar bağlamında başvuranın sabit bulunan masumiyetine saygı gösterilmesini sağlamayı amaçlayan ikinci unsur. Bu bağlamda söz konusu ilke cezai konularda usule ilişkin bir güvence olmakla sınırlı değildir, bu ilkenin kapsamı daha geniştir ve bu ilke hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir mahkeme tarafından tespit edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir ifadede bulunmamasını gerektirir. Bu hususta masumiyet karinesi yalnızca ceza yargılamaları bağlamında değil, aynı zamanda ceza yargılamaları ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuk davalarında veya diğer davalarda ya da disiplin incelemelerinde de ihlal edilebilir. Masumiyet karinesinin korunmasına ilişkin ikinci unsur ceza yargılamaları mahkûmiyetten başka bir şekilde sonlandığı zaman devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suç ile ilgili olarak kişinin masumiyetine ilişkin şüphe doğurmamasını gerektirir (Kemal Coşkun/Türkiye, B. No. 45028/07, 28/3/2017, §§ 41, 43).
24. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığına kanaat getirmiştir. AİHM, Sözleşme’nin, herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yaparak cezai sorumluluğun kaldırılması hâlinde bile daha hafif bir ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis edilmesine halel getirilmediğine işaret etmektedir. Ancak nihai bir cezai hüküm olmaksızın disiplin yargılaması kapsamında, iddiaya konu hareketi nedeniyle başvurana cezai sorumluluk yükleyen bir ifadenin bulunması hâlinde 6. maddenin ikinci fıkrası kapsamına giren bir mesele söz konusu olacaktır (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 51).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak davanın reddedildiğini, ayırmaya temel olan fiilin gerçekleştiği yönünde şüpheden uzak kanıt bulunmadığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı Kanun uyarınca aleyhine hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini, sicillerinin iyi olduğunu, ayırmayı gerektirecek bir davranışının bulunmadığını,işlemin idari istikrar ilkesi ile bağdaşmayacak şekilde olay tarihinden uzun bir süre sonra tesis edildiğini ve ölçüsüz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası, salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılmak suretiyle davanın reddedilmesine yönelik olduğundan başvurunun masumiyet karinesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
31. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/04/2017, § 27).
32. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
33. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 61).
34. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§ 28, 29)
35. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği karara uygun hareket etmelidir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 39).
36. Buna göre kamu otoritelerince suçluluğu hükmen sabit olmamış (hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmayan) kişiye "suçlu" muamelesi yapılamaz. Diğer bir ifadeyle suç isnadına bağlı yargılamalarda mahkumiyet dışındaki diğer tüm sonuçlarda masumiyet karinesi varlığını sürdürür ve kamu otoritelerinin buna saygı duyulmadığını gösteren bir tutum takınmaktan uzak durmaları beklenir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir mahkumiyet kararı olmadığı tartışmasızdır. Dolayısıyla ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılmak suretiyle kişinin masumiyetine gölge düşürecek, onun masumiyetinden kuşku duyulmasına neden olacak şekilde özensiz davranışlardan kaçınılmalıdır.
37. Bununla birlikte idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Ramazan Tosun, § 63; Hüseyin Şahin, § 40). Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36).
38. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda isnat edilen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması dışında ceza mahkemesi hükmü, idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi, aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kürşat Eyol, § 30).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, sivil olarak yolcu otobüsü ile seyahat ettiği sırada bir kadına yönelik olarak cinsel saldırı eyleminde bulunduğu iddiasıyla açılan ceza davası sonucunda hapis cezası ile cezalandırılmış ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Bu yargılama sürecinin ardından Millî Savunma Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından başvurucu hakkında inceleme başlatılarak başvurucunun TSK bünyesinde görev yapmasının uygun olmadığı sonucuna varılması suretiyle resen emekli edilme işlemi tesis edilmiştir.AYİM tarafından resen emekli işlemine karşı açılan dava reddedilmiştir.
40. Mahkeme kararının gerekçesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla “davacının cinsel saldırı suçunu teşkil eden eylemi yönelttiği... ” , "mahkemelerce sabit kabul edilen eylemine göre, davacının ...bir kadına yönelik gerçekleştirmiş olduğu cinsel taciz eylemi" ifadelerinin kullanıldığı görülmektedir.
41. Cinsel saldırı ve cinsel taciz 5237 sayılı Kanun'da suç olarak düzenlenmiş fiillerdir. Somut olayda derece mahkemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla başvurucuya cinsel saldırı suçlamasının yöneltildiğini ve yargılama sonucunda başvurucunun cinsel taciz suçunu işlediğinin sabit bulunduğunu belirtmiştir. Derece mahkemesinin, başvurucunun cinsel taciz eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğunu ifade etmiş olması, disiplin alanının sınırlarını aşarak ceza hukuku alanına taşan bir değerlendirme mahiyetindedir. Mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla yapılan bu değerlendirme, başvurucunun mahkumiyetle neticelenmemiş fiili yönünden ona "suçlu" muamelesi yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu kapsamda derece mahkemesinin kullandığı dil başvurucunun masumiyetine gölge düşürücü nitelikte olup hakkındaki yargılamanın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile neticelenmiş olmasını anlamsız hâle getirmiştir. Gerekçeli kararda yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespit edilmesi ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
45. Başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
46. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince-yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında hüküm altına alınanmasumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM Birinci Dairesinin 24/3/2015 tarihli ve E.2014/489, K.2015/310 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.),
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.