TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UYGAR ÖZBAYRAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/19939)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Uygar
ÖZBAYRAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sözleşme feshi işlemine karşı açılan davada ilgili
mevzuat hükümlerine aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının;firar eylemine ilişkin
ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş
olmasına karşın sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle de masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu 30/8/2005 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)
bünyesinde sözleşmeli astsubay olarak göreve başlamıştır.
7. 17/6/2011 ile 9/7/2011 tarihleri arasında işlediği ileri
sürülen firar suçundan hakkında ceza davası açılan başvurucu, Kuzey Deniz Saha
Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 29/4/2013 tarihli kararıyla hapis cezasına
mahkûm edilmiş, ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. Karar 13/5/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
8. Kararın kesinleşmesinin ardından söz konusu ceza yargılaması
nedeniyle başvurucunun sözleşmesi Millî Savunma Bakanlığının 10/3/2014 tarihli
onayıyla feshedilmiştir.
9. Başvurucu fesih işleminin iptali istemiyle Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde dava açmıştır.
10. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 23/6/2015 tarihli kararıyla
davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinde öncelikle 13/6/2001 tarihli ve 4678
sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve
Astsubaylar Hakkında Kanun'un 13. maddesinde, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmiş olsa da firar suçundan mahkûm olan astsubayların
sözleşmelerinin feshedileceğinin hüküm altına alındığı vurgulanmıştır.Kararda,
başvurucunun firar suçu isnadıyla yargılandığı, hapis cezasına çarptırıldığı ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olduğu hususunda bir
tereddüt bulunmadığının altı çizilmiş ve başvurucunun durumuna uyan 4678 sayılı
Kanun'un 13. maddesi uyarınca işlem tesis edilmiş olduğu sonucuna varılarak
fesih işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı yönündeki ret gerekçesi
oluşturulmuştur.
11. Karar düzeltme istemi Mahkemenin 17/11/2015 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
12. Başvurucu nihai kararı 4/12/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 4678 sayılı Kanun'un "Sözleşmenin
idarece fesih halleri" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
Sözleşmeli subay veya sözleşmeli astsubayların sözleşmeleri, aşağıdaki
nedenlerle sözleşme süresinin bitiminden önce feshedilebilir:
...
d) Cezaları ertelenmiş, seçenek yaptırımlardan birisine çevrilmiş,
genel ya da özel af kanunları kapsamına girmiş veya haklarında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi;
1) Devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, halkı askerlikten
soğutmak, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve
organlarını aşağılama ile zimmet, irtikap, iftira, rüşvet, hırsızlık,
dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, yalan tanıklık, yalan yere
yemin, suç uydurma, cinsel saldırı, cinsel taciz, kişiyi hürriyetinden yoksun
bırakmak, fuhuş, gayri tabii mukarenet, hileli iflas gibi yüz kızartıcı veya
şeref ve haysiyet kırıcı suçlar ile kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma,
devlet sırlarını açığa vurma suçlarından birisinden,
2) Firar, amir veya üste fiilen taarruz, emre itaatsizlikte ısrar, üste
hakaret, mukavemet, fesat ve isyan suçlarından,
3) 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Kanunun 148 inci maddesinde
belirtilen suçlardan birisinden, mahkum olmak.
e) Taksirli suçlar hariç olmak üzere adli veya askeri mahkemeler
tarafından bir ay ve daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkum olmak.
... "
B. Uluslararası Hukuk
14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
"Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6.
maddesinin ikinci fıkrasının kişilerin suçluluğu
yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılma hakkını güvence
altına aldığını belirterek, sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı
zamanda ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk
yargılamaları, disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet
karinesinin ihlalinin söz konusu olabileceğini ifade etmektedir. Sözleşme’nin
6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki
ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar olan süreye ilişkin iken masumiyet
karinesi güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında
bir hüküm kurulduğunda devreye girmekte ve daha sonraki yargılamalarda ceza
gerektiren suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını
gerektirmektedir (Seven/Türkiye,
B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).
16. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının disiplin
yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat
edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine
yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığını belirtmektedir.
AİHM, Sözleşme’nin herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza hem de disiplin
yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama türünün eş
zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yapmaktadır. AİHM
ayrıca, cezai sorumluluğun kaldırılması hâlinde bile daha hafif bir ispat
külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis
edilmesine halel getirilmediğine işaret etmektedir (Seven/Türkiye, § 51).
17. AİHM Güç/Türkiye
(B. No: 15374/11, 23/1/2018) başvurusunda, hakkında yürütülen ceza yargılaması
sonuçlanmamasına karşın okul görevlisinin uygunsuz davranış nedeniyle kamu
görevinden ihraç edilmesi durumunu masumiyet karinesini ihlal eder nitelikte
görmemiştir. Güç/Türkiye kararına
konu olayda Halk Eğitim Merkezinde çalışmakta olan başvuran, bir ilkokul
öğrencisi ile uygunsuz vaziyette yakalandığı iddiası üzerine çocuğa yönelik
cinsel taciz şüphesiyle polis tarafından gözaltına alınmış ve daha sonra çocuğa
yönelik cinsel istismar, cinsel taciz ve çocuğu yasaya aykırı şekilde
alıkoymakla suçlanmıştır. Hakkında yürütülen ceza yargılaması devam ederken MEB
müfettişleri tarafından başvuran hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.
Bu bağlamda, memurluk sıfatı ile
bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde
bulunduğu tespit edilen başvuran, görevinden ihraç edilmiştir.
Başvuranın idare mahkemesinde açtığı dava reddedilmiştir (Güç/Türkiye, §§ 7-27).
18. AİHM somut durumun taşıdığı özel şartların masumiyet
karinesinin ihlal edilip edilmediği hususunun değerlendirilmesinde dikkate
alınması gerektiğini dile getirmiştir (Güç/Türkiye,
§ 38 ). AİHM, yetkililerin söz konusu olay
nedeniyle başvuran hakkında şüphelerin hasıl olduğunu belirtmelerinin; eğitim
sisteminde kamu güveninin sürdürülmesi ve çocuklara yönelik şüpheli eylemlere
hoşgörü gösterilmesini engelleme gereksinimlerinin yetkililer tarafından
dikkate alındığı anlamına geldiğini belirtmiştir (Güç/Türkiye, § 41).
19. AİHM, hukuk mahkemesinin ceza davasında alınan bir ifadeye
veya elde edilen bir delile istinat etmesinin tek başına Sözleşme'nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına aykırı olmadığını, ancak bunun sonucunda
hukuk mahkemesinin davalının cezai sorumluluğu hakkında yorum yapmaması veya bu
bağlamda uygun olmayan çıkarımlarda bulunmaması gerektiğini dile getirmektedir.
Olaylara ilişkin olarak AİHM, başvuranın daha önce çalışmış olduğu diğer
okullarda da bu tür uygunsuz davranışlarda bulunduğu söylentilerine atıfta
bulunan ifadenin tek başına başvurana cezai suç isnadında bulunmadığı
kanaatinde olduğunu belirterek başvuranın ceza yargılamasında kendisine isnat
edilen eylemlerden suçlu bulunması gerektiği yönünde idare mahkemesince bir
yorumda bulunulmadığını ifade etmiştir. AİHM, sonuç olarak disiplin işlemleri
ile idari yargılama sürecinde kullanılan dilin Sözleşme'nin 6. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında yer alan koşullara uygun olduğunu tespit etmiştir (Güç/Türkiye, §§ 42, 43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 11/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, ceza yargılamasına konu fiilleri hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğini, ancak ceza yargılamasına
konu suçun esas alınması suretiyle fesih işleminin hukuka uygun bulunduğunu
belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23.Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
24. Başvuru, firar eylemine ilişkin ceza yargılamasında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasına karşın sözleşmenin
feshedilmesi sonucu masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin (bkz. §§ 15-17) devreye
girdiği somut başvuruda masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin ve
Anayasa'nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla
ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer
aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu
bakımından bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmaktadır.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşruluğunun açık olduğu başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
26. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Anılan maddeye adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir.
Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905,
19/04/2017, § 27).
27. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol,
B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
28. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit
olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle
sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ya da hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde ise kişi hakkında masumiyet
karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın
38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları
anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013,
§ 61).
29. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili
kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp
sorgulamadığıdır.
30.Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz
konusu olmadıkça sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari
yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan Tosun, § 65).
31. Ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması
masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne
esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet
karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir (Ramazan Tosun, § 63;Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).
32. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet
suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, idare makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış
olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi
hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel
bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879,
2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, §
30). Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu
ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin
ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp
sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, B.
No: 2015/6075, 11/6/2018, § 48). Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları
dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak,
B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Masumiyet karinesi bakımından önemli olan
husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya
kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip
Şahin, § 47).
33. Başvuruya konu uyuşmazlık 4678 sayılı Kanun'un 13.
maddesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sonuçlansa dahi
firar eyleminden mahkûm olunması durumuna, sözleşmenin feshi sonucunu bağlaması
nedeniyle tesis edilen işlemden kaynaklanmaktadır. Bir başka ifadeyle
başvurucunun ileri sürdüğü masumiyet karinesinin ihlali iddiası AYİM nezdinde
gerçekleşen yargısal sürecin yanında feshe esas olan 4678 sayılı Kanun'un 13.
maddesi hükmünden ileri gelmektedir.4678 sayılı Kanun'un 13. maddesi her nevi
suçtan değil belirli bazı suçlardan (bkz. § 13) mahkûmiyeti ertelenmiş,
seçenek yaptırımlardan birine çevrilmiş, genel ya da özel af kanunları
kapsamına girmiş veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş
olsa dahi sözleşme feshi için takdiri bir neden olarak kabul etmiştir.
34.Kanun koyucu düzenleme yetkisi kapsamında statüleri
kanunlarla oluşturulan ve buna göre mesleğe alınan kamu görevlilerine birtakım
hak veya yükümlülükler getirebilir (AYM, E. 2016/7, K. 2017/171, 13/12/2017, §
23).
35. Askerlik mesleği, disiplin ve fedakârlık temeline dayanır.
Bundan dolayı bu görevi ifa edenlerin güven, itibar ve saygınlığın gereği
olarak katı meslek ilkelerine tabi tutulmaları olağan karşılanmaktadır. Kaldı
ki kişiler askerlik mesleğini seçtiklerinde, artık sivillere getirilemeyecek
bazı sınırlamaların askerî disiplinin tesisi için kendileri açısından
uygulanmasını kabul etmiş olmaktadır (AYM, E.2015/68, K.2017/166, 29/11/2017, §
17).TSK'nın millî güvenliğin korunmasında üstlendiği görev ve askerlik
mesleğinin özellikleri gözönüne alındığında TSK’da
görev yapan asker kişiler ile diğer kamu görevlilerinin mesleğe alım, mesleği
sürdürme ve meslekten çıkarılma bakımından özel şartları haiz oldukları
açıktır. Bu bağlamda millî güvenliği sağlayan bu kurumun personel rejiminin
düzenlenmesine ilişkin alanda kanun koyucunun takdir yetkisinin genişlediğini
kabul etmek gerekir. Dolayısıyla millî güvenliği sağlamaktan sorumlu olan TSK
bünyesinde çalışan askerlerin sayma suretiyle belirtilen belirli suçlardan hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi mahkûm olmaları
hâlinin mesleği sürdürmeye engel bir durum olarak düzenlenmesi yasama organının
takdir yetkisi içinde kabul edilebilecek niteliktedir.
36. Diğer taraftan masumiyet karinesi, haklarında kesinleşmiş
bir mahkûmiyet hükmü bulunmadan kişilerin suçlu ilan edilmesini ve suçlu
muamelesi görmesini engelleyen bir ilke olmakla birlikte yukarıda alıntısı
yapılan ilkeler uyarınca (bkz. § 28) kişilere suçlu muamelesi yapılmadan bazı
tedbirlerin uygulanmasına, sorumluluk kurulmasına engel teşkil etmemektedir.
Ayrıca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde
somut duruma dair özel şartların göz önünde tutulması gerektiği de
unutulmamalıdır. Bu bağlamda masumiyet karinesinin, tanımı ve gerekleri
anayasal sınırların ötesine geçecek şekilde genişletilerek devletin takdir
yetkisi içinde olan bazı özel durumlarda gereken tedbirlerin alınmasına bağlı
hukuki sonuçları işlevsiz kılacak şekilde yorumlanması isabetli değildir.
37. Bireysel başvuruya konu olan yargılama sürecinde ise AYİM,
idari işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken salt 4678 sayılı Kanun
hükümleri üzerinden değerlendirme yapmıştır (bkz. § 10). Kararda ceza
yargılaması dikkate alınmış ise de bu durum işleme esas olan 4678 sayılı
Kanun'un uygulama bulacağı hâllerin var olup olmadığının belirlenmesine ilişkin
bir irdelemeden ibaret olup isnat edilen suça ilişkin olarak bir saptamada,
değerlendirmede bulunulmadığı açıktır. Ezcümle AYİM kararında başvurucunun
somut durumu ve 4678 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınarak fesih işlemine
ilişkin uygulamanın hukukiliği değerlendirilmiş ve başvurucuya suç isnad edilmemiştir. Bu hâle göre başvuranın masum sayılma
hakkını ihlal edecek şekilde idari yargılama sınırlarının aşılmadığı
görülmektedir.
38. Sonuç olarak gerek TSK’nın millî güvenliğin korunmasında
üstlendiği görev ve askerlik mesleğinin özellikleri dikkate alınarak ihdas
edilen kanun hükmüyle getirilen düzenlemenin kanun koyucunun takdir alanı
içinde kalması gerekse AYİM nezdinde görülen yargılama sürecinde başvurucunun
suçlu bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılmamış olması dikkate
alındığında başvurucunun masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin
bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; idarenin özel/genel kanun hükümleri uygulamasında
yanlışa düştüğünü, yerleşik içtihada aykırı karar verildiğini, işlemin tesis
edilmesinde usulsüzlükler olduğunu, astsubay ve subaylara farklı uygulama
yapıldığını, kendisinin firar nedeniyle hiç ikaz edilmediğini, AYİM üyelerinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında ihraç edilmeleri nedeniyle yargılamanın
şaibeli hâle geldiğini belirterek Anayasa'nın 5., 10., 35., 36., 48., 49. ve
60. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları dikkate alındığında
şikâyetin karar sonucuna yönelik olduğu anlaşıldığından incelemenin bu kapsamda
yapılması uygun görülmüştür.
42. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 42).
43. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek
ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 10) gerekçe ile hüküm kurulmuştur.
Kanun yolu incelemesinde de kararının hukuka uygun bulunduğu görülmüştür.
44. Yargılama sürecinde 4678 sayılı Kanun'un fesih işlemlerine
ilişkin hükümleri ile somut olaya ilişkin durumdan hareket edilerek hüküm
kurulduğu anlaşılmaktadır. Mevzuatın somut olayın ve delillerin yorumlanması
yukarıda anılan ilkeler (bkz. § 30) uyarınca uyuşmazlığı çözmekle görevli
mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemez.
45. Buna göre başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup
kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
46. Son olarak başvurucu ayrıca Mahkeme üyelerinin bir kısmının
FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında açığa alındığını ileri sürmüş ise de bu
durumun kendi davasına nasıl etki ettiği hususunda yeterli açıklamada
bulunmamıştır. Dolayısıyla tek başına bu hususa dayanılarak yargılamanın adil
olmadığı sonucuna ulaşılması da mümkün görülmemiştir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.