TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA KEMAL ÇELİK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/20153)
Karar Tarihi: 10/10/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Recep KAPLAN
Başvurucu
Mustafa Kemal ÇELİK
Vekili
Av. Mustafa YILDIZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üst düzey bir kamu görevlisiyle ilgili haber ve yorumlar nedeniyle adli para cezasına hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Batman Postası gazetesinin (gazete) yayın kurulu başkanı ve köşe yazarıdır.
10. Emniyet İstihbarat Dairesi eski başkanı olan Sabri Uzun (yazar) tarafından kaleme alınan "İN" adlı kitapta Türkiye'de Fetullah Gülen isimli kişi tarafından kurulan, 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve yakın döneme kadar dinî bir grup olarak nitelenen, Cemaat, Gülen Cemaati, Fetullah Gülen Cemaati, Hizmet Hareketi, Gönüllüler Hareketi ve Camia gibi isimlerle anılan ve son yıllardaki soruşturma ve kovuşturma belgelerinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen yapının (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 22) ilişkili olduğu belirtilen bazı hukuksuzluklarla ilgili bilgilere yer verilmiştir. Kitabın ön sözündeki ifadelere göre bu kitap anılan hukuksuzluklarla ilgili olarak yazarın duyum, değerlendirme, tanıklık ve düşüncelerini kapsamaktadır. Anılan kitapta başvuru konusu olayla ilgili olarak aşağıdaki bölümler yer almıştır:
"Bir Polis Cemaat'i Anlatıyor (2009) [s. 229]
...
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Sorumlusu
D....: Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele-TEM Şube sorumlusu. Batman ...'da makina mühendisi, ... Lojmanları'nda ikamet eder. Kahramanmaraşlı, 1.80 boylarında, beyaz tenli, zayıf, gözlüklü, saçları önden dökük. [s. 233]
Bu notu yazan kişi, istihbarat Daire Başkanlığı'nda polis memuru olarak göreve başlamış, 2. ve 1. bölgelerde değişik illerde görev yaptığını ifade etmiştir. X memur bize tamamen kendi iradesiyle bazı kurumlardaki F Tipi yapılanmayla ilgili bilgileri gizli bir şekilde yazmıştır.
Bu kapsamda yazılı bilgiler tamamen kendi cümle ve anlatımlarıyla hiçbir ekleme ya da yorum yapılmadan aktarılmıştır.
Ben, kendisini tanıyorum. Yazdıklarının doğru olduğu kanısındayım. Anlattıklarının yüzde onunun yalan olduğuna, intikam alma duygusuyla yazdığına inanıyorum. Adli sorumluluk doğmaması için ad ve soyadları ben kısalttım. Hem kişileri karalamamak, hem tazminat yükümlülüğü yaratmamak hem de Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde kendimi sorumlu duruma düşürmemek istedim. [s. 236]"
11. Gazetenin 16/2/2015 tarihli nüshasının ön sayfasında anılan kitaba dayanılarak şu şekilde bir haber yapılmıştır:
"ŞOK ŞOK ŞOK: İstihbaratçının İtirafları ...'yu Karıştırdı
Bir ay önce yayımlanan İN adlı kitapta yer alan ve ... Bölge Müdür Muavini [D.D]'i kasteden iddialar ... Batman Bölge Müdürlüğünde şok etkisi yarattı. Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun'un kaleme aldığı, ... başta olmak üzere ard arda gelen kaset furyası, Dink cinayeti ve diğer komploları tüm çıplaklığı ile anlatan kitabın 133. Sayfasında ... da görevli D. adında ki kişinin Batman Terörle Mücadele (TEM) sorumlusu ve aynı zamanda paralel yapı içinde yer alan üst düzey bir yetkili olduğu anlatılıyor.
HER ŞEY ONU ANLATIYOR
'İN' adlı kitabın 233. Sayfasında; D. Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele (TEM) Şube sorumlusu Batman da makina (petrol) mühendisi, lojmanlarda ikamet eder. Kahramanmaraşlı 1.80 boylarında, beyaz tenli, zayıf, gözlüklü, saçları önden dökük. ibaresi yazılarak, halen ... Batman Bölge Müdürlüğünde Müdür Muavini olarak görev yapan petrol mühendisi [D.D.]'yi işaret ettiği belirtilerek, paralel yapıda yer alan bu ismin halen görevde olmasına bir anlam verilmediği dile getirildi.
ÜÇ GÖREVİ BİRDEN YAPIYORMUŞ
Eski İstihbarat Başkanı Sabri Uzun un iddialarına göre ... Batman Bölge Müdür Muavinliği görevini yürüten kişinin aynı zamanda TEM sorumlusu ve paralel yapıya mensup bir yetkili olduğu üç görevi aynı anda birden ifa ettiği iddia ediliyor.
KİMSE TEKZİP ETTİRMEDİ
Bu arada İN kitabında yer alan ve ... Batman Bölge Müdür Muavini [D.D.]'yi işaret eden ciddi iddialarla ilgili olarak hiçbir resmi makamdan açıklama ve tekzip gelmediği de belirtilerek, yetkililerin bu konuda mutlaka açıklama yapması ve iddiaların doğru olması halinde [D.D]' nin acilen görevden alınması gerektiğini dile getirdiler.
SAVCILAR GÖREVE
Bu arada paralel yapı soruşturmasını yürüten Savcıları göreve davet eden ... çalışanları; Eğer iddialar doğru ise bir istihbarat elemanının... da çalışmasının işçi barışını zedeleyeceği gibi işçiler arasında huzursuzluk yaratacağı belirtilerek; Paralel yapıya mensup kişiler tek-tek tespit edilirken bu tür kişilerin hale en hassas yerlerde görev alması son derece ilginçtir. Diyerek, gerçeklerin mutlaka açığa çıkması adına Savcıları göreve davet ettiklerini dile getirdiler."
12.Gazetenin aynı tarihli nüshasının ikinci sayfasında başvurucunun konuyla ilgili şu şekildeki yorumlarına yer verilmiştir:
"Paralel yapı meselesi çıktıktan sonra çok şey yazılıp çizildi. Son olarak Emniyet İstihbarat Dairesi eski başkanı Sabri Uzun'un İN isimli kitabı yayımlandı. Bu kitapta paralel yapının uzantıları kaset furyası, Dink cinayeti ve daha birçok komplo anlatılıyor. Kitabın 233. sayfasında yer alan iddialar gerçekten de öyle yabana atılır cinsten değil ayrıca Batman ve ... da görevli bir yetkiliden söz ediliyor. Bu yetkili halen ... üst düzey yetkilisi üstelik Batman Bölge Müdür muavini Evet yanlış duymadınız. Kitapta D. diye bahsedilen ve tarif edilen kişi ... Batman Bölge Müdürü [D.D]'yi tarif ediyor. Tüm işaretler onu gösteriyor.
'D. Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele (TEM) Şube sorumlusu Batman da makina (petrol) mühendisi, lojmanlarda ikamet eder. Kahramanmaraş'lı 1.80 boylarında, beyaz tenli, zayıf, gözlüklü, saçları önden dökük.'
... da üst düzeyde görev yapan bu kişi aynı zamanda TEM in de sorumlusu ve paralel yapının kilit adamlarından biri.
Eğer kitapta anlatılanlar doğru ise bu kişi devletin derin istihbarat güçlerinden biri aynı zamanda paralel yapının önemli abilerinden! Ayrıca bu iddiayı ortaya atan Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun öyle yabana atılır biri de değil.
Devlet terörle mücadele adı altında istihbarat teşkilatında bu tür kişilere görev verip, belli kademelerde yetki veriyor, bunu bilmeyen yok ancak işin ilginç tarafı bu kişinin paralel yapı içerisinde olması. Bir yandan devletin istihbaratında görev alacak diğer yandan paralel yapının içinde yer alacaksın. Devlet bu kişiyi ya paralel yapının içine bilerek sokmuş ya da sonradan paralel yapının içine dahil olmuştur.
Paralel yapının içinde de bildiğiniz gibi istihbaratçılar mevcuttu ya da paralel yapının düzeni bozulunca 'Ben paralelci değilim' diyerek bu yapıdan uzaklaşmaya çalışanlar da olmuştu. Alternatifleri daha da çoğaltmak mümkün ancak bu kişi bir şekilde deşifre oldu. Bundan böyle istihbarat adına çalışan, ayrıca paralelin içinde yer alıp, ... üst düzey kademesinde görev alması doğru değildir. Bundan böyle safını ve rengini belirlemek durumundadır. Devlet olarak da böylesine karanlık bir kişinin ne amaca hizmet ettiği de tespit edilmelidir. Eğer paralel yapıya hizmet ettiği kanıtlanmışsa bu kişinin ... da halen görev yapması ne alaka.? Emniyette, Yargıda ve daha birçok devlet dairesinde paralel yapıya mensup kişiler görevden alındı ya da görev yerleri değiştirildi. Peki D. denen bu kişi neden hala görevde? Ve neden hala Batman da..?
[D.D] ... Batman Bölge Müdür Muavinliği görevi sırasında birçok personel sınavları da yapıldı ve tamamında sınav komisyon üyesi olarak da görev aldı. Yani ... ya alınacak işçilerin tasnifini bizzat kendisi yaptı. Başka illerden gelip sınava başvuran kişilerin D. denen kişinin eleğinden geçtiği de artık aşikardır.
... nun ve memleketimizin kaderi ile oynayan bu tür kişilerin ne amaca hizmet ettiğini bilmeyen kalmadı. Paralel yapı soruşturmalarını yürüten Savcılar sanırım bu kitabı da incelemeye almışlardır. Eski bir istihbaratçının yazdığı bu kitabın elbette ki dayanağı da vardır. Eğer iddialar doğru ise ki büyük ihtimalle doğrudur bu tür karanlık insanları aramızda görmek istemiyoruz. Gereken ne ise kısa sürede yapılmalıdır. Yapılmadığı takdirde ... ve diğer kurumlar zan altında kalacaklardır. Eğer temizlik yapılıyorsa herkese eşit davranılmalı ve suç unsuru varsa mutlaka cezasız kalmamalıdır. Çünkü bu iddialar gerçekten de yenilir yutulur cinsten değildir. Kamu görevlisi gibi görünüp, TEM sorumlusu olmak ayrıca paralel yapının içinde yer almak inanılır gibi değil. Kim bilir daha neler göreceğiniz neler..?"
13. Yukarıdaki haber ve yorumlar üzerine Batman'daki bir kamu kurumunda üst düzey bir kamu görevlisi olarak çalışan D.D. (müşteki) başvurucu hakkında şikâyette bulunmuştur. Yapılan soruşturma sonucunda başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir.
14. Batman 4. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada Mahkeme -Müştekinin taleplerine uygun olarak- Batman İl Emniyet Müdürlüğüne Müştekinin TEM şube ile bağlantısı olup olmadığını, ilgili kamu kurumuna da Müştekinin personel alımındaki yetkisini sormuştur. Yargılama sonunda Mahkeme, aşağıdaki gerekçelerle başvurucunun 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına 24/11/2015 tarihinde kesin olarak karar verilmiştir (Başvurucu kararı aynı tarihte öğrenmiştir.):
"Bahsi geçen yazılarda Emniyet İstihbarat Dairesi eski başkanı Sabri UZUN'un yayımlanan "İN" adlı kitabından alıntılar yapılarak ve kitapta yalnız D. olarak belirtilen ismin müşteki[D.D.]olduğu belirtilerek yorumlara yer verilmiştir. Suça konu yazılarda başlıca;
-'...'da görevli D. adındaki kişinin Batman Terörle Mücadele (TEM) sorumlusu ve aynu zamanda paralel yapı içinde yer alan üst düzey bir yetkili olduğu anlatılıyor"
-'...halen ... Batman Bölge Müdürlüğü'nde Müdür Muavini olarak görev yapan petrol mühendisi[D.D]'iişaret ettiği belirtilerek ,paralel yapıda yer alan bu ismin halen görevde olmasına bir anlam verilemdiği dile getirildi."
- '... [D.D.] ... Batman Bölge Müdür Muavinliği görevi sırasında birçok personel sınavları da yapıldı ve tamamında sanıv komisyon üyesi olarak da görev aldı.Başka illerden gelip sınava başvuran kişilerin D. denen kişinin eleğinden geçtiği de artık aşikardır.'
-'...bu tür karanlık insanları aramızda görmek istemiyoruz.'
şeklinde ifadeler kulanıldığı,
Batman İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 02.10.2015 tarihinde mahkememize gelen cevabi yazıda müşteki[D.D]'nin TEM şube ile hiçbir bağlantısının olmadığının belirtildiği,
... Hukuk Müşavirliği tarafından 07.10.2015 tarihinde mahkememize gelen cevabi yazıda müştekinin 11 mülakat sınavının 3 tanesinde üye olduğunun ve 380 kişilik alımın77 kişisinde imzası olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
Somut olaydasanıkların herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın, kamuoyunda ve halen yargılaması devam eden kimi yargı makamlarınca terör örgütü olarak kabul edilen bir yapının üyesi olduğunu belirterek müştekinin adını da açıkça yazarak soyut isnatlarda bulundukları, yazılarda gerçekliği tartışılır eski bir istihbarat üyesinin kitabı dışında nesnel bir dayanağın belirtilmediği, müştekinin toplum içindeki itibarı ve diğer fertler nazarında saygınlığının zedelendiği, suça konu yazılar ile kamu önünde küçük düşürülme amacı taşındığı değerlendirilerek hakaret suçunun oluştuğu anlaşılmıştır."
15. Başvurucu 23/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...”
B. Uluslararası Hukuk
17. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ile ifade özgürlüğü ve itibarın korunmasını isteme hakkı arasındaki ilişkiyle ilgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Koray Çalışkan (B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-19) kararına bakılabilir.
1. Demokratik Bir Toplumda Basının Rolü
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre basının -görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak- kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi olmasa basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 102).
19. AİHM, Radio France ve diğerleri/Fransa (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) kararında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme, ifade özgürlüğünün kullanımının doğasında var olan görev ve sorumluluklar nedeniyle, AİHS'nin 10. maddesinin kamu yararına ilişkin meseleler konusunda gazetecilere sağladığı teminatın, gazetecilik etiğine uygun olarak doğru ve güvenilir bilgi sağlamak amacıyla iyiniyetle hareket etme şartına tabi tutulabileceğini yineler (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation) izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 59)..."
2. Gazetecilerin Haber ve Yorumlarında Başka Kaynaklara Referans Vermeleri
20. AİHM'e göre, gazetecilerin başka bir kişiye ait açıklamaların yayılmasına yardımcı oldukları gerekçesiyle cezalandırılmaları -basının kamusal menfaatlerle ilgili tartışmalara katkı fonksiyonuna ciddi biçimde zarar verebileceğinden- çok önemli gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez (Jersild/Danimarka [BD], B. No: 15890/89, 23/9/1994, § 35). AİHM'in gazetecilerin başka kaynaklardan alıntı yaptıkları ve bu bağlamda yaptırıma tabi tutuldukları durumlara ilişkin yaklaşımı aşağıdaki kararlar üzerinden izlenebilir:
a. Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç ([BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999)
21. Bu karara konu olay, resmî olarak görevlendirilen bir müfettişin fokların derilerinin canlı olarak yüzüldüğü ve hukuka aykırı şekilde avlanıldıkları ile ilgili iddialar da dâhil olmak üzere foklara eziyeti ve bu konudaki araştırmaları esnasında mürettebat tarafından kendisine saldırıda bulunulduğu yönünde bilgileri içeren raporunun yerel basında yayımlanmasıyla ilgilidir. Raporda herhangi bir isme yer verilmeksizin genel olarak fok avcılığında kullanılan geminin mürettebatı itham edilmektedir. Balıkçılık Bakanlığı, ithamlara muhatap olan kişilere haklarındaki suçlamaları yanıtlama imkânı vermek maksadıyla raporun geçici olarak halka açıklanmaması yönünde karar almıştır. Bu konuyla ilgili kurulan Soruşturma Komisyonu, rapordaki suçlamaların ispatlanamadığı kanaatine varmıştır. Norveç mahkemeleri, raporun yayımlanmasının gemi mürettebatının itibarını zedelediği ve başvurucuların iddiaların gerçekliğini ortaya koyamadıkları için gazetecilik etiğine uygun hareket etmedikleri kanaatine varmış; başvurucuları tazminat ödemeye mahkûm etmiştir (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 8-11, 30-33, 61).
22. AİHM bu başvuruda, mürettebatın fokların derisini canlı olarak yüzdüğü ve müfettişe saldırdığı yönündeki iddiaların ciddi olduğunu ancak haberde kullanılan genel ifadelerden dolayı okuyucuların bu durumun abartılı bir şekilde sunulduğunu kavrayabileceğini belirtmiştir. AİHM'e göre fok avcılığı konusunda geçmişten bu yana başka haberler de yayımlayan başvurucuların kamu menfaatleriyle ilgili bir konuda yaptıkları haberde ilgili müfettiş raporunda aklanan kişilerin isimlerini vermekle birlikte itham edilen kişilerin isimlerini yayımlamamaları iddiaların etkisini azaltmıştır. AİHM'e göre başvuruya konu haberde yer verilen raporun -ilgili Bakanlık tarafından hazırlattırılan resmî bir rapor olması da gözönünde bulundurulduğunda- üstlendiği bekçi köpeği rolü ışığında basının ilave bir araştırma yapmasına gerek olmaksızın raporların içeriğine dayanma hakkı vardır. AİHM raporun açıklanmamasına karar verilmiş olmasına rağmen bu raporun yayımlanmasının gizliliğe dair herhangi bir kanunu ihlal ettiğinin ileri sürülmediği ve ilgili Bakanlığın haberin yapılmasından önceki süreçte rapordaki eleştirilerin doğruluğuna ya da müfettişin yetkisine dair kamuya bir görüş açıklamadığı, tersine Norveç Haber Ajansına yasa dışı avlanmaya dair iddiaların gerçek olabileceğine dair görüş açıkladığı ve başvurucuların haber yaparken iyi niyetle hareket ettikleri tespitinde de bulunmuştur (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç, §§66-72).
23. AİHM; bu davada sonuç olarak başvurucuların tazminat ödemeye mahkûm edilmesine dair gerekçelerin müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu göstermek bakımından ilgili olmakla birlikte yeterli olmadığı, ayrıca başvuruya konu müdahalenin gözetilen amaçla orantılı da olmadığı sonucuna varmıştır (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç, §73).
b. Thoma/Lüksemburg (B. No: 38432/97, 29/3/2001)
24. Bu karara konu olayda, basın mensubu olan başvurucu bir televizyon programı esnasında başka bir meslektaşının sektörü iyi bilen bir kişiye göre Su ve Orman Komisyonu görevlilerinin biri dışında tümünün ayartılabilir olduğunu belirttiği bir yazısından alıntı yapmıştır. Bu konuyla ilgili açılan davalarda mahkemeler başvurucunun yazıdaki iddialarla arasına resmî bir mesafe koymadığı ve iddiaları benimsediği tespitini yapmışlardır. Mahkemeler bu kapsamda başvurucunun iddialarının dayanaklarını yeterli ölçüde göstermede başarısız olduğu ve sorumluluğunun doğduğunu kabul etmişlerdir. AİHM; bu olaya ilişkin başvuruda başvurucunun resmî görevlilerle ilgili iddialarının ciddi olduğunu, başvurucunun başka bir meslektaşının yazısından alıntı yapma yanında resmî görevlilerin kendilerine bir fırsat sunulduğuna ele geçen fırsatı kullanma konusundaki ayartılabilirliklerine referans yaptığını ve ayrıca görevlerini yaparken kamu güvenine dayanması gereken resmî görevlilerin özel ormanlık alandaki ticarete karıştıklarını ima ettiğini ifade etmiştir (Thoma/Lüksemburg, B. No: 38432/97, 29/3/2001, §§50-57).
25. Buna karşın AİHM, programda ele alınan konunun Lüksemburg basınında geniş ölçüde tartışılan kamusal menfaatlerle ilgili bir konuya dair olduğunu belirtmiştir. AİHM'e göre hükûmetin başvurucunun atıf yaptığı iddiaları benimsediği yönündeki görüşünün makul olmadığı söylenemez. Ancak AİHM; gazetecilerin atıf yaptıkları ve başkalarını incitebilecek, provoke edebilecek ve onların itibarlarına zarar verebilecek bir bilginin içeriğine sistemli ve resmî olarak mesafe koymalarına yönelik genel bir yükümlülüğün basının güncel olaylar, görüşler ve fikirler konusunda bilgi sağlama rolüyle bağdaştırılamaz olduğunu ifade etmiştir. AİHM ayrıca somut olayda başvurucunun program süresince devamlı bir şekilde kendisinin başka bir yazardan atıf yaptığı konusunu açıkladığını ancak başka bir meslektaşından atıf yaptığı yazı üzerinde yorum yaparken bu yazıyı iyi kaleme alınmış bir yazı olarak tanımladığını belirtmiştir. İlave olarak başvurucunun, özel bir ormanlık alanın sahibi olan üçüncü bir kişiye, alıntı yaptığı yazıdaki bilgilerin doğru olduğunu düşünüp düşünmediğini sorduğunu ifade etmiştir (Thoma/Lüksemburg, §§58-64).
26. AİHM, bütün bu değerlendirmeler ışığında başvurucuyu sorumlu tutmaya yönelik gerekçelerin başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu gösterme noktasında yeterli olmadığı sonucuna ulaşmıştır (Thoma/Lüksemburg, §§65, 66).
c. Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya (B. No: 76918/01, 14/12/2006)
27. Bu karar bir dergiye el koyulması olayıyla ilgilidir. Karara konu olayda, bir sanatçı yazdığı ve bir gazetede yayımlanan açık mektupta Avusturya Özgürlük Partisi mensubu bazı politikacılara yönelik "ahlaksız", "sonradan görme", "alçak" gibi ifadelere yer vermiştir. Başvurucu, bu sanatçı aleyhine açılan hakaret davasına yönelik haberi verirken mektuptan alıntı yapmıştır. AİHM; bu davada başvurucunun kendisinin iddialar ileri sürmediği, sadece mektuptan alıntılar yaparak mektuptaki açıklamaların yayılmasına katkıda bulunduğu yönünde tespitler yapmıştır. AİHM, mektubun daha önce bir başka gazetede yayımlanmış olması nedeniyle mektupta yer verilen ifadelerin zaten geniş ölçüde yayılmış olduğunu belirtmiştir. AİHM bu nedenlerle, tanınmış politikacılara yönelik olan ve kamusal menfaatlere ilişkin tartışmalara katkı sunan haberden dolayı yaptırım uygulanabilmesi için mektuba dair oldukça ikna edici gerekçelere ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir (Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya, B. No: 76918/01, 14/12/2006, §§29-31).
28.Avusturya mahkemeleri, başvurucunun yazısının bir bölümünün sadece önceki mektubun objektif olarak raporlaması olarak görülebileceğini ancak bazı paragrafların okuyucuya alıntı yapılan paragrafta ismi geçen kişiler hakkında kullanılan ifadelerin gerçekten doğru olduğu yönünde önermelerde bulunduğu tespitini yapmıştır. AİHM bu gerekçeyi oldukça ikna edici gerekçe olarak kabul etmemiştir. AİHM'e göre hakarete ilişkin davayı konu alan yazının eleştirel bir yazı olduğu doğrudur. Ancak bu kendiliğinden yazının alıntı yaptığı mektuptaki ifadeleri benimsediği şeklinde bir sonuç çıkarılması için yeterli sayılamaz. AİHM bu noktada, gazetecilerin atıf yaptıkları ve başkalarını incitebilecek, provoke edebilecek ve onların itibarlarına zarar verebilecek bir bilginin içeriğine sistemli ve resmi olarak mesafe koymalarına yönelik genel bir yükümlülüğün basının güncel olaylar, görüşler ve fikirler konusunda bilgi sağlama rolüyle bağdaştırılamaz olduğu yönündeki içtihadını hatırlatmıştır. AİHM ayrıca başvurucunun yazısında bir paragraftan önce "alçak" kelimesinin koyu olarak ve kesme işaretleriyle başlık yapılmış olmasının da mektupta geçen ifadeyi alıntılamaktan öte bir anlam taşımadığını belirtmiştir. AİHM ayrıca alıntı yapılan paragrafın kesme işaretleriyle belirtildiği, italik harflerle yazıldığı ve yazının geri kalanından kolay bir şekilde ayırt edilebilir olduğu ve yazının geri kalanında veya başlıklarda mektupta adı geçen kişilerle ilgili ilave bir yorumun bulunmadığı tespitlerini yapmış ve bu nedenle yazıda mektuptaki ifadelerin benimsendiği şeklindeki bir argümanı kabul edemeyeceğini ifade etmiştir (Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya, §§32-35).
29. AİHM bütün bu değerlendirmeler ışığında Avusturya mahkemelerinin gerekçelerinin başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu gösterme noktasında ilgili ve yeterli olmadığı sonucuna ulaşmış ve müdahalenin orantılılığını incelemeye gerek görmemiştir (Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya, §36).
d. Standard Verlagsgesellschaft Mbh (No. 2)/Avusturya (B. No: 37464/02, 22/2/2007)
30. Bu davada başvurucu Şirketin sahibi olduğu yerel bir gazetede yapılan haberde; bölgesel hükûmette görev yapan bir idareci hakkında muhalif bir parti tarafından hazırlattırılan bir uzman görüşüne dayanılarak bu kişinin kamuya ait bir elektrik şirketinin yönetim kuruluna yapılacak atamalar konusundaki usullerle ilgili olarak bölgesel hükûmeti kasten yanılttığı yönünde iddialara yer verilmiştir. Avusturya mahkemeleri; konuyla ilgili davada uzman görüşünün gerçeğin açığa çıkarılması için yapılacak değerlendirmelerde dikkate alınabileceğini ancak dava konusu haberde sadece uzman görüşünün verilmesinin söz konusu olmadığını, bu görüşün adeta kesin bir hüküm gibi sunulduğunu ve bu görüşün adı geçen kişinin itibarına yönelik bağımsız bir saldırının aracı olarak kullanıldığını belirtmişlerdir. Mahkemeler; söz konusu haberde referans yapılan uzman görüşüyle desteklenmeyen iddialar bulunduğu, haberde itham edilen kişinin görüşlerine yer verilmediği ve bu kişi hakkında daha lehte olan uzman görüşlerinin belirtilmediği yönünde tespitler de yapmış ve başvurucunun henüz dağıtılmamış olan nüshalarda, davaya konu ihtilaflı ibareleri karatmasına, davada verilen kararı yayınlamasına ve davacı tarafından yapılan yargılama giderlerini ödemesine karar vermiştir (Standard Verlagsgesellschaft Mbh (No. 2)/Avusturya, B. No: 37464/02, 22/2/2007, §§18-23).
31. AİHM, bu başvuruda başvuruya konu haberin bir kamu kurumunun yönetim kuruluna yapılacak atamalar bağlamında yapıldığını ve bu konuda dikkate değer kamusal ve politik çıkarlar söz konusu olduğundan bu tartışmaya katılımı sınırlandıran önlemleri çok sıkı bir şekilde inceleyeceğini ifade etmiştir. AİHM, başvuru konusu haberdeki görüşün yanlı olarak nitelendirilmesinin başvuruya konu müdahaleyi kendiliğinden haklı gösteremeyeceğini belirtmiş ancak yerel mahkemelerin haberde atıf yapılan uzman görüşünün çarpıtıldığı yönündeki tespitlerine dikkat çekmiştir. AİHM, haberi ve haberde atıf yapılan görüşü kıyaslayarak gerçekten de haberde uzman görüşüne atıfla yer verilen bazı iddiaların görüşün orijinal hâlinde yer almadığını tespit etmiştir. AİHM, anılan görüşte yer almayan bu iddiaların habere konu edilen kişiye yönelik ciddi suçlamalar içerdiğini belirtmiştir (Standard Verlagsgesellschaft Mbh (No. 2)/Avusturya, §§38-41).
32. AİHM, başvurucunun muhalif partinin uzman görüşünü özetleyen basın bildirisine dayandığı yönündeki açıklamalarına da itibar etmemiştir. AİHM, habere konu kişinin siyasi rakiplerince hazırlattırılan bir görüşe dayanılan somut olaydaki durumun resmî raporlara dayalı olarak yapılan haberlerde ilave bir araştırma yapılması ihtiyacı bulunmadığı yönündeki içtihadıyla (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç, §68) karşılaştırılabilirliği konusunda ciddi şüpheleri olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca AİHM, başvuruya konu haberde basın açıklamasına değil doğrudan uzman görüşüne referans yapıldığını belirtmiştir. AİHM, somut olayda basın etiğinin habere konu kişiye yönelik suçlamaların ciddiyeti de nazara alındığında başvurucunun ilave bir araştırma yapmaksızın muhalif partinin basın açıklamasına dayanmasını değil kendisi bakımından ulaşılabilir olan toplam yedi sayfalık uzman görüşünü incelemesini gerektirdiği kanaatine ulaşmıştır (Standard Verlagsgesellschaft Mbh (No. 2)/Avusturya, § 42).
33. AİHM, bu nedenlerle ulusal mahkemelerin gerekçelerini ilgili ve yeterli bulmuş; ayrıca başvurucuya herhangi bir ceza verilmediğini de dikkate alarak başvurucunun henüz dağıtılmamış olan nüshalarda davaya konu ihtilaflı ibareleri karatmasına, davada verilen kararı yayımlamasına ve davacı tarafından yapılan yargılama giderlerini ödemesine dair kararı orantılı görmüştür (Standard Verlagsgesellschaft Mbh (No. 2)/Avusturya, § 43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 10/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu;
i. Yapmış olduğu haber ve yorumların dayanağının Türkiye’nin gündemini meşgul eden paralel yapı iddiaları ve bu konuyla ilgili bir kitaptaki bilgiler olduğunu, ele aldığı olayın toplumu yakından ilgilendiren ve bu yönüyle kamunun bilgilendirilmesini gerektiren bir konu olduğunu,
ii. Bir istihbaratçının yayımlamış olduğu kitapta açıkça tanıtılan müşteki hakkında yazdığı yazıyı ona hakaret kastıyla değil önemli bir konunun aydınlatılması amacıyla yazdığını,
iii. AİHM'in ilgili kararlarından örnekler sunarak daha önce yayımlanmış bir kitap ile aleniyet kazanan duruma gazetedeki köşe yazısında yer vermesinin cezalandırılmaması gerektiğini,
iv. Müştekinin başvuru konusu yazıların internet linklerinin kaldırılması için Batman Sulh Ceza Hâkimliğine yaptığı başvurusunun anılan yazıların basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle reddedildiğini belirtmiş ve bütün bu gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde;
i. Haberde geçen ifadelerin ilk olarak başvurucu tarafından ortaya atılmadığını, yayınlanmış olan bir kitapta geçen ifadelerden yola çıkılarak söz konusu haberin yapıldığını,
ii. Haberde kullanılan ifadelerin kesin yargılar içermediği, “İN” adlı kitabın ilgili kısımlarına ilişkin olarak birtakım çıkarımlardan ibaret olduğunu,
iii. Başvuru konusu haberin ilgili dönemde ülke gündemini meşgul eden paralel yapı konusu hakkında yapıldığını, dolayısıyla haberin güncel kamu menfaatleriyle ilgili ve kamuyu bilgilendirme değerinin olduğunu ve kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sağladığını,
iv. Haberin basının olayları araştırma, eleştirme, yayma ve haber verme özgürlüğü kapsamında kaldığını,
v. Aynı zamanda ifade özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalenin orantlılığı değerlendirilirken yargılamaya konu haber nedeniyle başvurucunun 1.500 TL adli para cezasına mahkûm edildiğinin ve bu kararın kesin olarak verildiğinin gözönünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
38. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
39. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
41. Başvurucunun müştekiye yönelik yazısı nedeniyle 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
44. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
45. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kararın "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri ve İfade Özgürlüğü
46. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38). Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
47. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
48. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
49. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).
50. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
51. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Basının Ödev ve Sorumlulukları
52. Demokratik bir toplumda basına, siyasetçileri ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (Basının görev ve sorumluluklarına ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 252/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43).
53. Bu görev ve sorumluluklar "başkalarının şöhret ve hakları"nın zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).
54. Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), §§ 60, 61).
55. Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
56. Öte yandan somut olayı ilgilendiren yönüyle gazetecilerin üçüncü kişilerden alıntıladıkları ya da üçüncü kişilere referans yaparak ileri sürdükleri ve başkalarının itibarına zarar verebilecek görüş veya fikirlerin sunumu esnasında bu görüş veya fikirleri tarafsız olarak aktarmak şeklinde genel bir yükümlülük getirilemez. Zira böyle bir yükümlülük basının kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması şeklindeki fonksiyonuyla bağdaşmaz.
57. Bu bağlamda basının üçüncü bir kişinin başkalarının itibarına zarar verme ihtimalini barındıran açıklama, görüş veya fikirlerinin yayılmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle yaptırıma maruz bırakılması çok ciddi gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez. Basında yer alan haber ve yorumlarda alıntılanan veya referans yapılan görüş veya fikirlerin kamu makamlarınca hazırlanan/hazırlattırılan resmî kayıtlara, raporlara veya verilere dayanması hâlinde basının söz konusu görüş veya fikirlerin doğruluğunu test etmek için ilave bir araştırma yapmasına gerek yoktur. Ancak bunun dışındaki durumlarda ilave bir araştırma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde olması gerektiği her olayın kendine has koşulları altında değerlendirilmelidir.
58. Üçüncü kişilerden yapılan alıntılara ve referanslara ilişkin değerlendirmelerde dikkate alınması gereken diğer hususlar; alıntı/referans yapılan görüş veya fikrin ne ölçüde yayılmış olduğu, alıntının aynen mi eklemeler yapılarak mı sunulduğu ve sunum şekli, alıntı/referans yapılan kaynakta ileri sürülen görüşe ilave iddialar ileri sürülüp sürülmediği ve alıntı/referans yapıldığının hedef alınan kitle tarafından anlaşılabilir olup olmadığıdır.
(d) Bireyin Şeref ve İtibarının Korunması
59. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda basının uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemekle ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B.No: 2012/1184, 16/7/2004, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, § 44). Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduğunu ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
60. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda, adli para cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle başvurucunun müdahale edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun yazısındaki iddialar ve ifadeler nedeniyle müştekinin müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir.
(e) Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
61. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
1- Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
2- Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
3- Haber veya makalenin yayımlanma şartları
4- Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin türü, yayının içeriği, şekli ve sonuçları
5- Habere yönelik kısıtlamaların niteliği ve kapsamı
6- Haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
7- Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları
8- Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı.
62. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından yazılan yazının -yayımlandığı bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
(f) İfade Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin Gerekçesi
63. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun" olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
64. Eski bir istihbaratçı tarafından kaleme alınan "İN" adlı kitapta Batman'da görevli D. isimli bir kamu görevlisinin FETÖ/PDY'nin Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele birimlerinden sorumlu örgüt yöneticisi olduğu belirtilmiş ve memleketinin neresi olduğuna ve bir lojmanda ikamet ettiğine dair bilgiler yer almıştır.
65. Başvuruya konu haber ve yorumlarda; -genel olarak söz konusu kitapta yer verilen bilgilerden yola çıkılarak- kitapta belirtilen kişinin Batman'daki bir kamu kurumunda üst düzey bürokrat olarak görev yapan müşteki olduğu yönünde iddialara yer verilmiştir. Başvurucu bu iddiaları ileri sürerken kitapta yer verilen bilgilerden hareketle yaptığı çıkarımlara dayalı olarak bazı ilave bilgilere yer vermiştir. Bu kapsamda başvurucu tarafından yapılan haber ve yorumlarda -müştekiyi tarif edecek şekilde- kitaptaki bilgilere ilave olarak kitapta adı geçen kişinin soyadı, ikamet ettiği kamu lojmanı ve resmî olarak ifa ettiği kamu görevine dair bilgiler yer almıştır. Anılan haber ve yorumlarda, kitapta adı geçen kişinin müşteki olduğu varsayımından hareketle müştekinin hâlen görevde olmasının anlaşılamaz bir durum olduğu belirtilmiş; konu ile ilgili olarak adli ve idari makamlara gerekli soruşturmaların yapılması yönünde çağrıda bulunulmuştur.
66. İlk derece mahkemesi ise başvurucu tarafından yapılan haber ve yorumların müştekinin toplum içindeki itibarı ve diğer fertler nazarında saygınlığını zedelediğini, hakaret suçunu oluşturduğunu belirterek başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
67. İlk derece mahkemesi konuyla ilgili kararında müştekinin FETÖ/PDY ile ilgisi konusunda bir mahkeme kararı olmadığına işaret etmiş ve bir mahkeme kararı olmaksızın müştekiyle ilgili iddiaların yayımlanmasının kişilik haklarının ihlalini oluşturacağını ifade etmiştir.
68. Anayasa Mahkemesi, Orhan Pala kararında gazetecilerden bir beyanın doğruluğunu kanıtlamakla yükümlü savcı gibi hareket etmelerini beklemenin aşırı bir ispat külfeti getireceğini ve böyle bir mükellefiyetin onların sanık veya davalı olarak yargılandıkları davalarda hakkaniyete uygun düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına neden olabileceğini ifade etmiştir (Orhan Pala, § 51).
69.Mevcut başvuruda ise ilk derece mahkemesi, başvuruya konu yazılarda müşteki aleyhine herhangi bir yargı kararının ortaya konulmamasını adli para cezasının gerekçesi yapmıştır. Başka bir deyişle mahkeme, aleyhe yargı kararı olmadan bir kimse hakkında iddialar içeren bir yayın yapılamayacağına karar vermiştir. Basın alanında haberlerin yapılmasında ve kanaatlerin açıklanmasında bu düzeyde bir kesinlik sınırının kabul edilmesinin ifade ve basın özgürlüklerinin tümüyle ortadan kaldırılması sonucunu doğuracağı açıktır (Benzer değerlendirmeler için bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 73).
70. Anayasa Mahkemesi, müştekiyi FETÖ/PDY ile ilişkili gösteren haber ve yorumlardaki iddiaların ciddi iddialar olduğunu gözönünde bulundurmaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, haber ve yorumların ilk kez başvurucu tarafından ortaya atılan iddialar içermediğini; ilk derece mahkemesince de kabul edildiği üzere daha ziyade önceden yayımlanan bir başka kitapta yer alan iddiaların geliştirilerek ve anılan kitaba referans yapılarak yayılmasından ibaret olduğunu dikkate almaktadır.
71. İlk derece mahkemesi başvuruya konu haber ve yorumlarda, eski bir istihbaratçının kitabı dışında bir dayanağın belirtilmediğini ifade etmiştir. Basın mensubu olan başvurucunun üst düzey bir kamu görevlisi olan müştekinin itibarına zarar verme ihtimalini barındıran "İN" adlı kitaptaki bilgilerin yayılmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle yaptırıma maruz bırakılması çok ciddi gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez. Bir başka ifadeyle -tek başına- daha önce kamuya açık bir başka kaynakta yayımlanmış olan bilgilerin yayılmasına katkıda bulunmuş olma mahkûmiyet için yeterli gerekçe oluşturamaz. Öte yandan müştekinin başvurucunun iddialarına kaynaklık eden "İN" adlı kitaptaki iddialara karşı herhangi bir hukuk yoluna başvurduğuna dair bir bilgi de bulunmamaktadır.
72. İlk derece mahkemesi mahkûmiyet kararında başvurucunun kitaptaki bilgileri değiştirerek haber yaptığı ve bilginin elde edilme yönteminin kabul edilemez olduğu yönünde bir değerlendirmede de bulunmamıştır. Belirtilmelidir ki başvuruya konu haber ve yorumlar bireylerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır.
73. Haberin yapıldığı dönemde FETÖ/PDY ve bu örgütün kamu kurumlarındaki örgütlenmesine ilişkin iddialar kamuoyunda yaygın bir biçimde tartışılmaktadır. Bu kapsamda anılan örgütün Batman'daki örgütlenmesine dair iddiaların Batman'da yerel gazetecilik yapan başvurucunun ilgi alanında olduğuna ve bu konuda kamunun bilgilendirilme hakkının da bulunduğunda kuşku yoktur. Bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir (İlhan Cihaner (2), § 74; Kadir Sağdıç, § 67).
74. İlk derece mahkemesi konuyla ilgili yargılama sürecinde başvurucunun müştekiye yönelik iddialarının gerçekliğini araştırmak için Batman İl Emniyet Müdürlüğüne müştekinin TEM şube ile bağlantısı olup olmadığını, ilgili kamu kurumuna ise Müştekinin personel alım sürecindeki yetkisini ve etkinliğini sormuştur. Batman İl Emniyet Müdürlüğü müştekinin TEM şube ile hiçbir bağlantısının olmadığı, ilgili kamu kurumu ise müştekinin belli dönemlerde personel alımında görevli kurullarda görev yaptığı yönünde cevap vermiştir.
75. İlk derece mahkemesi ilgili idari makamlardan gelen cevapları başvurucu aleyhine değerlendirerek başvurucunun mahkûmiyet kararına ilişkin gerekçesinde kullanmıştır. Bununla birlikte bir başka kamu kurumunda üst düzey kamu görevlisi olan başvurucunun Emniyet Müdürlüğü ile birim yöneticiliği düzeyinde resmî bir görev ilişkisi içinde bulunmasının her hâlükârda imkânsız olduğu açıktır. Öte yandan müştekinin görev yaptığı ilgili kamu kurumu da başvurucunun iddialarını doğrular nitelikte müştekinin personel alım sürecinde belli ölçüde etkili olduğunu gösteren bir cevap vermiştir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi, ilgili kamu otoritelerinin cevaplarının nasıl başvurucu aleyhine değerlendirildiğine bir anlam verememektedir.
76. Sonuç olarak başvurunun bütün koşulları gözönünde tutulduğunda şikâyet edilen adli para cezası kararı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde koruma altında olan ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna varılmıştır. Başvurucu hakkında verilen adli para cezası kararı için derece mahkemelerince gösterilen gerekçeler ilgili ve yeterli kabul edilemez. Bu nedenle başvuru konusu adli para cezası kararı şeklindeki müdahale müştekinin itibarının korunması için demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale değildir.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
78. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
79. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir (detaylı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan, [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60).
80. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılmasını istemiş ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
81. Anayasa Mahkemesi başvurucuya yönelik adli para cezası şeklindeki müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlamadığından başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
82. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 4. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
83. Başvurucuya ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 4. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/527, K.2015/848) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.