TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RUHŞEN MAHMUTOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/22)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportörler
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
|
|
Zehra GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Ruhşen MAHMUTOĞLU
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Hasari YENİCE
|
|
|
Av. Şule RECEPOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasında usule ilişkin imkânlar bakımından
zayıf duruma düşürülme nedeniyle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan başvurucu, olayların
geçtiği tarihte İstanbul'da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu, avukatlık mesleğinin yanı sıra siyasi bir partide üyelik ve yöneticilik düzeyinde görev alarak aktif
siyasette yer aldığını beyan etmiştir. Bu beyana göre başvurucu,
üyesi bulunduğu partinin Kuzey Irak'ın Erbil kentinde siyasi temsilcilik açma
projesinde görevlendirilmiş ve bu görevi nedeniyle uzun süre Erbil'de
bulunmuştur.
10. 14/3/2011 tarihinde müşteki İ.T.nin içinde bulunduğu bir
araca bazı şahıslar tarafından otomatik silahla ateş edilerek İ.T.ye yönelik
suikast girişiminde bulunulmuştur. Olayda İ.T. ağır yaralanmış ve özel bir
hastanenin yoğun bakım servisinde tedavi altına alınmıştır.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK mülga 250. maddesi ile
görevli) (Başsavcılık) 14/3/2011 tarihinde meydana gelen suikast girişimi
hakkında soruşturma başlatmıştır.
12. Soruşturma kapsamında silahlı saldırıyı gerçekleştirdiği
şüphesiyle gözaltına alınan A.U. isimli şüphelinin ikametgâhında yapılan
aramada küçük bir kâğıt parçası (ilaç
küpürü) üzerine yazılı bazı telefon numaraları ve bir elektronik
posta adresi ele geçirilmiştir. Bu telefon numaralarının ve elektronik posta
adresinin başvurucuya ait olduğu iddia edilmiştir.
13. Öte yandan Suriye'de bulunan PKK/KONGRA-GEL terör örgütü
mensuplarının Türkiye'de sansasyonel hedeflere yönelik eylem hazırlığı içinde
olduklarına dair istihbarata dayalı bilgiler elde edilmiştir. Bu faaliyetlerin
ortaya çıkarılması amacıyla kolluk kuvvetlerince yapılan çalışmalarda Irak'ın
kuzeyinde bulunan kamplardaki silahlı örgüt üyelerinin Türkiye'de ikamet
etmekte olan bazı şüphelilerle şifreli telefon görüşmeleri ve elektronik posta
yazışmaları aracılığıyla irtibata geçtikleri tespit edilmiş ve bunun üzerine
Başsavcılık tarafından ayrı bir soruşturma daha başlatılmıştır.
14. Soruşturma kapsamında başvurucu ve N.Ş. terör örgütü ile
bağlantılı oldukları şüphesiyle 18/3/2011 tarihinde yakalanarak gözaltına
alınmışlar, 21/3/2011 tarihinde ise tutuklanmışlardır.
15. Başvurucu 21/3/2011 tarihli Savcılık sorgusunda
PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ile herhangi bir ilgisinin ve irtibatının
bulunmadığını, siyasi bir partide meclis üyesi ve bu partinin Erbil'de açmayı
düşündüğü büronun sorumlusu olarak çalıştığını ifade etmiştir.
16. Başvurucu ile aynı soruşturma kapsamında tutuklanan N.Ş.
21/3/2011 tarihli Savcılık sorgusunda PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ile geçmişe
dayalı irtibatı olduğunu kabul etmiş ancak suikast girişimiyle herhangi bir
bağlantısının bulunmadığını ileri sürmüştür. N.Ş. etkin pişmanlık hükümlerinden
faydalanmak amacıyla örgüt hakkında bazı bilgiler vermiştir. N.Ş.nin
beyanlarının ilgili kısımları şöyledir:
"2010 senesinin Mart ayında Erbil'de
çalışırken Hoca ve Şeyhmuz kod isimli
2 tane örgüt üyesiyle tanıştım. Bu şahısların açık kimliklerini ve adreslerini
bilmiyorum. (..)Hoca kod isimli şahıs bana 'maviderya@....com.tr' mail adresini
verdi, bende kendilerine 'zapatism-21@.....com ve asiti_1978@.....com' mail
adreslerini verdim. bu şahıslar bunun haricinde bana mail adresleri üzerinde
yapacağımız görüşmeye ilişkin şifreli görüşmeyi anlattılar ve bu maksatla
Türkçe-İngilizce sözlük verdiler. Aramızdaki şifreli görüşmenin ne şekilde
olacağı konusunda emniyetteki savunmamda ayrıntılı bilgi verdim.
(...)
Ruşen MAHMUTOĞLU isimli şahsı tanımam.
Herhangi bir iletişimimiz yoktur, internet ortamında da görüşmeyiz.
Bu iddiaları kabul etmiyorum, komplodur, ben
12 Mart'ın gecesinde Irak'tan İstanbul'a geldim, o dönemde fiziki takipteydim,
mail adresimde belirtilen telefon numaralarından bana ulaşmalarına imkan
yoktur, bir şekilde [İ.T.ye]
yapılan saldırıyla ilişkilendirilmek isteniyorum. Herhangi bir ilgim yoktur,
daha sonrada evimde yapılan aramada hafıza kartı içerisinde
[İ.T.nin] tedavi gördüğü hastanenin
krokileri ve bazı bilgiler çıkmış, bunlarda kesinlikle bana ait değildir. Eğer
böyle birşey olsaydı bana şifreli mail gönderebilirlerdi."
17. Soruşturma kapsamında başvurucunun konutunda yapılan
aramada; örgütsel nitelikli olduğu değerlendirilen dokümanlar, hafıza kartları,
telefon kartları (SIM kart), elektronik posta adresleri ve bunların
parolalarının yazılı bulunduğu bazı notlar ele geçirilmiştir.
18. Başsavcılık 18/4/2011 tarihinde, aralarında fiilî ve hukuki
irtibat bulunan soruşturma dosyalarının birleştirilmesine karar vermiştir.
19. Birleştirme kararında; müşteki İ.T.yi öldürmeye teşebbüs
olayının şüphelisi A.U.nun yakalandığı tarih olan 16/3/2011 tarihinde, A.U.nun
yakalandığı adrese yakın bir yerde bulunan ankesörlü telefondan başvurucunun
kullanmakta olduğu cep telefonunun arandığı ve aynı tarihte Kuzey Irak’tan
çıkış yaptığı tespit edilen bir elektronik posta adresinden başvurucunun
adresine elektronik posta gönderildiği belirtilerek silahlı terör örgütü üyesi
oldukları iddia edilen şüphelilerin suikast girişimi olayının şüphelileri ile
irtibatlı oldukları değerlendirmesinde bulunulmuştur.
20. Soruşturma kapsamında N.Ş. isimli şüphelinin evinde arama
yapılmıştır. Aramada ele geçirilen bir hafıza kartının (flash bellek) incelenmesi sonucunda kartın
içeriğinde müşteki İ.T.nin tedavi gördüğü özel hastanenin yoğun bakım
servisinin krokisinin bulunduğu iddia edilmiştir.
21. Soruşturma sonucunda Başsavcılığın 2/11/2011 tarihli
iddianamesi ile başvurucu ve bazı şüpheliler hakkında devletin birliğini ve
ülke bütünlüğünü bozma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, nitelik
bakımından vahim olan silah veya mermiler ile bıçak taşıma ve bulundurma,
azmettirmek suretiyle kasten nitelikli adam öldürmeye teşebbüs etme, varsayılan
suç örgütünün korkutucu gücünden yararlanarak silahlı tehdit suçlarından kamu
davası açılmıştır.
22. İddianamede; PKK terör örgütünün İ.T.ye suikast düzenlenmeyi
planladığı, bu plan kapsamında örgütün A.U. ve N.Ş. isimli şüphelilerle
başvurucu aracılığı ile irtibat kurduğu iddiasına yer verilmiştir. İddianamenin
başvurucunun eylemleri ile ilgili kısımları şöyledir:
"[A.U.] tarafından
kurulan suç örgütü ile PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütü Arasındaki Bağlantı
16/03/2011 tarihinde şüpheli [A.U.nun] ikametinde yapılan arama sırasında elde edilen
belgeler içerisinde ceketinin cebinden çıkan ilaç küpürü üzerine yazılmış
vaziyette, 'rusen...@....com' mail adresini ve 0530 ...4 ile 0532 ...1
numaralarının bulunduğu ilaç küpürüne yazılı bulunan mail adresi ve telefon
numaralarının Av. Ruhşen MAHMUTOĞLU'na ait olduğu belirlenmiştir.
16/03/2011 günü saat:15:19 da gönderilen ve
15:42:56'da Ruhşen MAHMUTOĞLU tarafından okunan ve ilaç küpüründe yazılı
bulunan rusen...@....com adlı e-mail adresine, [çok sıkıştık üzerimizdeler,
çıkmamız lazım, bitiremeyeceğiz, arkadaşa ulaştır] şeklinde mail atıldığı,
[İ.T.ye] yapılan suikast eyleminden sonra
kolluk kuvvetlerinin yapmış olduğu operasyonlar sonucu köşeye sıkıştıklarını,
yakalanma korkusundan dolayı da “çıkmamız lazım” şeklinde kaçmak için yardım
istediklerinin anlaşıldığı, yarım kalan işi bitiremeyeceğini belirttiği
görülmüştür. [İ.T.nin] yattığı
hastanede yarım kalan işitamamlamak içinde talimat aldığı anlaşılmıştır.
16/03/2011 günü [A.U.nun] İstanbul Pendik İlçesi Kurtköy Yenişehir Mahallesi
.... K:5 D:2.. deki oturduğu adrese yakın ankesörlü telefondan Ruhşen
MAHMUTOĞLU'na ait (ilaç küpüründe de telefon numaraları bulunan) 0530 ... 4
numaralı telefonu saat:15:26:04- 15:27:04 sıralarında iki kez arandığı,
telefonda karşılıklı konuşma yapılmadığı, Şüpheli Ruhşen MAHMUTOĞLU'nun
telefonunda arayan telefon numarası çıkmasına rağmen bu numarayı aramayıp,
başka numaraları aradığı, yapılan telefon aramasının [A.U.ya] yönelikçemberin daralması sonucu sıkışması nedeniyle
daha önceden planlandığı anlaşılan haberleşme şekli olduğu, bu şekilde aramakla birbirlerine [sana
mail gönderdim, e-mailini kontrol et] demek
istediği, Ruhşen MAHMUTOĞLU'da telefon haberleşmesinin hemen akabinde
saat:15:42 de e-mail'i B(...) il binasına ait adresten okunduğu tespit
edilmiştir.
Elektronik posta yoluyla yapılan haberleşme
sonucuPKK/KONGRA-GEL terör örgütü [A.U.nun] işi tamamlayamayacağını anlayınca vakit geçirmeden, 16/03/2011 günü
saat:17:06’da Kuzey Irak'tan çıkış yapan mavi...@....com" adresinden
rusen...@....com isimli e-mail adresine gönderilen [Acil!!” konulu
e-mail içeriğinde, "Silivri partide[N.]ark. yarım kalan işi halletsin,
hocanın selamı ile git,96...4 numaradan ulaş konuşmasın, AKP'ye yaklaşması,
partiyi sıkıntıya soktu, AKP iş birlikçilerini cesaretlendirdi. Bu halkımıza
ihanettir. Kolay gelsin] dendiği, Ruhşen
MAHMUTOĞLU, [A.U.nun] gönderdiği
e-mailiörgüte bildirdiği, örgütün de Ruhşen MAHMUTOĞLU'nun
kullandığırusen...@....com adlı e-mail adresi aracılığıyla [yarım
kalan işi] [N.Ş.ye] havale ettiği müşahade
edilmiştir.
E-mailde geçen [yarım kalan işi] şeklinde talimattan [İ.T.nin] yaralı olarak kurtulması anlaşıldığı, 'Silivri
partiden [N.] ark' olarak
bahsedilen şahsın [N.Ş.] isimli
şahıs olduğu,e-mailin gönderildiği rusen...@....com isimli e-mail adresini
kullanan şahsın aynı soruşturma kapsamında [N.Ş.] ile birlikte 18/03/2011 tarihinde yakalanan Ruhşen
MAHMUTOĞLU olduğu, e-mailde '96..4' şeklinde verilen telefon numarasının [N.Ş.nin] kullandığı, 'hocanın selamıyla gidecek ve konuşmamasını'
isteyecek şahsın Avukat Ruhşen MAHMUTOĞLU, 'hocanın selamıyla gidilecek ve
konuşmaması' istenilecek şahsın [N.Ş.] olduğu, 'AKP'ye yaklaşması partiyi sıkıntıya soktu' şeklinde bahsedilen
şahsın son günlerde AKP'den Şanlıurfa Milletvekili aday adayı olması gündemde
olan ve 14.03.2011 günü kendisine silahlı saldırı yapılan sanatçı
[İ.T.] olduğu, 'Yarım kalan işi halletsin'
şeklinde verilen talimatta geçen konunun silahlı saldırı sonucu yaralanan
[İ.T.nin] öldürülmesine yönelik ek talimat
olduğu, AKP'ye yakınlaşmasının 'AKP işbirlikçilerini cesaretlendirdi, bu
halkımıza ihanettir' şeklindeki beyanların, bahse konu silahlı saldırı
eyleminin, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün aynı tavır içinde olacak olan Kürt
kökenli vatandaşları korkutmak ve gözdağı vermek amacıyla gerçekleştirilen bir
eylem olduğu tespit edilmiştir.
(...)
8) Şüpheli Ruhşen MAHMUTOĞLU
Her ne kadar mesleği avukatlık olmasına
rağmen, Kuzey Irak'ta bulunan PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün kırsal
yapılanmasında verilen talimatları örgüt mensuplarına ilettiği ve [İ.T.ye] yapılan suikast eylemi talimatını verdiği tespit
edilince yakalanarak gözaltına alınmıştır.
(...)
B) Delillerin Değerlendirilmesi
Şüpheli Ruhşen MAHMUTOĞLU'nun yukarıda izah
edildiği gibi PKK/KONGRA-GEL terör örgütü içerisinde aktif görevinin olduğu,
örgütün kırsal alanında bulunan örgüt ile irtibatlı olduğu, oradan gelen
talimatları Türkiye'de bulunan örgüt mensuplarına ulaştırdığı,Ruhşen
MAHMUTOĞLU’nun B(...) parti meclis üyesi olmamasına rağmen B(...)İl Başkanını
belirleyecek derecede örgütsel bir konumda olduğu [İ.T.] ve [B.Ç.nin] yaralandığı olayın talimatı terör örgütü adına Ruhşen MAHMUTOĞLU
tarafından verildiği, [İ.T.nin]
yoğun bakımda bulunduğu (...) Hastanesinde 'yarım kalan işin' tamamlanması için
şüpheli [N.Ş.ye] e-mail
aracılığıyla örgütün talimatını ilettiği, bu nedenle şüpheli Ruhşen
MAHMUTOĞLU'nun PKK/KONGRA-GEL terör örgütü üyesi olarak [A.U.ya] adam öldürme talimatını vermesi nedeniyle terör
örgütü PKK/KONGRA-GEL'in hedeflerinden olan devletin birliğini ve ülke
bütünlüğünü bozmak, azmettirmek suretiyle[İ.T.yi] olası kast saikiyle [B.Ç.] ve [H.Ç.yi] öldürmeye teşebbüs etmek suçlarını işlediği kanatine varılmıştır. "
23. (Kapatılan) İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK. mülga
250. maddesi ile görevli) (Mahkeme) görülen yargılamanın 25/1/2012 tarihli
celsesinde N.Ş. isimli sanık savunma yapmıştır.
24. N.Ş. savunmasında özetle ikametgâhında arama yapılırken
kendisinin kolluk görevlilerince dışarıya çıkarıldığını, bu arama sırasında ele
geçirildiği ve içeriğinde İ.T.nin tedavi gördüğü hastanenin krokisinin
bulunduğu iddia edilen hafıza kartının (flash
bellek) kendisine ait olmadığını ileri sürmüştür.
25. Savunmasının devamında N.Ş.; maviderya isimli elektronik posta adresinden kendisine
belirli dönemlerde posta gönderildiğini, bu elektronik posta adresinin Kuzey
Irak'ta bulunan Hoca kod isimli
şahıs tarafından kullanılmakta olduğunu bildiğini ve bu posta adresinin
kendisine haberleşme amacıyla verildiğini ifade etmiştir. N.Ş. Savcılık
sorgusunda verdiği ifadeyi tekrar ederek başvurucuyu tanımadığını, ilk kez
gözaltındayken gördüğünü, anılan elektronik posta adresi aracılığı ile istediği
zaman Hoca kod isimli şahısla
şifreli bir şekilde görüşme yapma olanağının bulunduğunu, dolayısıyla başvurucu
veya başka bir şahsın aracılığı ile irtibat kurmasına gerek bulunmadığını, bu
yöndeki iddianın temelsiz bir iddia olduğunu belirtmiştir.
26. Yargılamanın 25/1/2012 tarihli celsesinde başvurucu, parti
üyesi olduğuna ve parti tarafından görevlendirildiğine dair yazıları Mahkemeye
sunmuştur.
27. Başvurucu aynı tarihli celsede Kuzey Irak'a siyasi parti
görevi nedeniyle gittiğini, iddianamede örgütsel nitelikli olduğu iddia edilen
telefon görüşmelerinin siyasi parti üyesi arkadaşlarıyla yaptıkları ve parti
ile ilgili meseleleri konuştukları kayıtlara ilişkin olduğunu ileri sürmüştür.
28. Başvurucu; yargılamanın 26/1/2012 tarihli celsesinde, parti
meclisi üyesi olması nedeniyle partide görevli diğer arkadaşlarıyla telefon
görüşmesi yapmasının normal bir durum olduğunu, bu kişilerle örgütsel içerikli
bir görüşmesinin mevcut olmadığını belirterek görüşmelerin örgütsel içerikli
olduğuna dair iddiaya itiraz etmiştir. Mahkeme, başvurucunun bu itirazı
hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.
29. Başvurucu; yargılama sırasında sunduğu savunma
dilekçelerinde özetle İ.T.ye suikast düzenlediği iddia edilen sanık A.U.yu
tanımadığını, daha önceden A.U. ile görüşerek aralarında şifreli bir haberleşme
yöntemi oluşturmalarının mümkün olmadığını, aralarında şifreli haberleşme
yöntemi belirledikleri yönündeki iddianın somut bir delile değil varsayıma
dayalı olduğunu, nitekim teknik ve fiziki takipte olmalarına rağmen herhangi
bir iletişimlerinin tespit edilemediğini, ayrıca A.U.nun evinde ele geçirildiği
iddia edilen kâğıt parçasının üzerinde kendisine ait telefon numaralarının ve
elektronik posta adresinin yazılı olmasının bu bilgilerin kendisi tarafından
A.U.ya verildiğini kanıtlamaya yeterli olmadığını, nitekim avukat olması
nedeniyle iletişim bilgilerinin internet sitelerinde açık bir şekilde
bulunduğunu, bu bilgilere üçüncü kişilerce kolaylıkla erişilebileceğini
belirtmiştir.
30. Başvurucu, delillerin yeniden irdelenmesini talep ederek
delillere ilişkin itirazlarını da Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu, delillere ilişkin
olarak Mahkemeye sunduğu itirazında özetle şu hususları vurgulamıştır:
i.İ.T.ye suikast girişiminde bulunan A.U.nun olaydan sonra
kendisini ankesörlü bir telefondan aradığı iddia edilmekte ise de bu aramanın
A.U. tarafından yapıldığına dair dosyada somut bir delil bulunmadığını,
ii. A.U. tarafından kendisine bir internet kafeden elektronik
posta gönderildiği, bu postada A.U.nun İ.T.yi öldürme girişiminin sonuçsuz
kaldığını ve eylemi tamamlayamayacağını bildirildiği iddia edilmekte ise de söz
konusu kafeye giriş ve çıkışları gösteren kamera görüntülerinin postanın gönderildiği gün kameranın bozuk olması nedeniyle
çekim yapılmadığı gerekçesiyle dosyaya sunulamadığını, tüm ay boyunca çekim
yaptığı anlaşılan kameranın sadece tek bir gün bozulmasının şüpheli olduğunu,
kaldı ki A.U.nun savunmasında bilgisayar kullanmayı dahi bilmediğini ifade
ettiğini, bu iddianın araştırılması gerektiğini,
iii. A.U.nun
İ.T.yi öldürme girişiminin başarısız olması üzerine durumu terör örgütüne
ilettiği ve bunun üzerine Kuzey Irak çıkışlı
maviderya isimli elektronik posta adresinden kendisine gönderilen
postadaİ.T.nin tedavi gördüğü hastanede N.Ş. tarafından öldürülmesi yönünde
terör örgütünden gelen talimatı N.Ş.ye ilettiği kabulünün herhangi bir somut
delile dayanmadığını zira maviderya
isimli adresten kendisine gönderildiği iddia edilen bu postayı okumadığını, bu
posta içeriğindeki talimata uygun herhangi bir eyleminin de bulunmadığını, kaldı ki N.Ş.nin sorgusunda terör örgütü ile
arasındaki şahsi ilişkiyi anlattığını, N.Ş. tarafından bahse konu elektronik
posta adresinin kendisine örgüt tarafından verildiği ve bu adres üzerinden
şifreli olarak aracısız bir şekilde görüşebildikleri ifade edilerek
eylemlerinin suikast olayı ile ilgisi olmaması nedeniyle dosyasının ayrılmasının
talep edildiğini, dolayısıyla N.Ş.nin bu iddialarının da araştırılması
gerektiğini ileri sürmüştür.
31. Yargılamanın 26/1/2012 tarihli celsesinde savunması alınan
A.U. başvurucuyu tanımadığını, ikametgâhında yapılan aramada ele geçirildiği
iddia edilen kâğıt parçasından soruşturma aşamasında haberdar olduğunu ileri
sürmüştür. A.U.nun beyanlarının ilgili kısmı şöyledir:
"soruşturma aşamasında
ilaç küpürünü bana polisler söyledi, bana bilgisayar numarası söylediler, iki
de telefon numarasından bahsettiler ben bu kağıdın ve üzerindeki yazıların bana
ait olmadığını söyledim ama sonradan gazetelerden bu ilaç küpürü aracılığı ile
PKK ile ilişkilendirildiğimi öğrendim, bilgisayar kullanmasını bilmiyorum, bu
ilaç küpürü cebime nasıl girdi anlamıyorum, bu küpür kesinlikle bana ait
değilidir. [K]im tarafından ne
amaçla konulmuş bilmiyorum. [B]irilerinin
evime girerek cebime koyduklarını anlıyorum,"
32. Savcılık makamı 14/12/2012 tarihinde esas hakkındaki
mütalaasını dosyaya sunmuştur. Mütalaada başvurucunun PKK terör örgütü adına
İ.T.ye suikast düzenlenmesi konusunda A.U.
ile bizzat görüşme ve para pazarlığı yaptığına veya bu konuda para transferi
gerçekleştirdiğine ilişkin somut delil bulunmadığı belirtilmiştir.
Bu nedenle başvurucunun azmettirmek suretiyle adam öldürmeye teşebbüs etme
suçundan beraatine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. Mütalaanın devamında başvurucunun elektronik posta adresinin
ve telefon numaralarının suikast olayı sonrası ağır yaralanan İ.T.nin tedavi
gördüğü hastanede öldürülmesi yönünde
PKK terör örgütünden gelen talimatın N.Ş.ye iletilmesinde kullanıldığının sabit
olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun mesleğinin avantajlarını kullanarak kırsal
alanda bulunan örgüt üyelerinden aldığı talimatları Türkiye'de bulunan örgüt mensuplarına
ilettiği gerekçesiyle silahlı terör örgütü üyeliği suçundan cezalandırılması
yönünde görüş bildirilmiştir.
34. 18/12/2012 tarihli celsede mütalaa sanıklara ve müdafilerine
verilmiştir. Mahkemece başvurucuya esas hakkındaki mütalaaya karşı diyecekleri
ve son savunması sorulmuştur. Başvurucu esas hakkındaki savunmasını daha sonra
yapacağını, İ.T.nin yaralanması olayı ile bağlantısının bulunmadığı yönündeki
tespitin doğru bir tespit olduğunu ve mütalaadaki diğer suçlamalar yönünden
süre verilmesini talep etmiştir.
35. Başvurucu 26/2/2013 tarihli celsede esas hakkındaki
mütalaaya karşı savunmasının müdafileri tarafından dosyaya sunulacağını
belirterek daha önce yaptığı ayrıntılı savunmayı tekrar ettiğini belirtmiştir.
Başvurucunun müdafii ise süre talebinde bulunmuş ve Mahkemece bu talep kabul
edilmiştir.
36. 29/3/2013 tarihli celsede başvurucu on bir sayfadan oluşan
esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yazılı olarak sunmuştur. Başvurucu
savunmasında örgüt üyeliği suçundan da beraat ettirilmesi gerektiğini ileri
sürmüştür.
37. Mahkeme 29/3/2013 tarihli kararı ile başvurucunun
azmettirmek suretiyle öldürmeye teşebbüs suçundan beraat etmesine, silahlı
terör örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:
"(...)
cezaevinden çıkan [A.U.nun] silah ve para ihtiyacını gidermek için arayışlara
girdiği,[A.U.nun] suça
azmettirdiği [E.] ve[Y.ye] para vaadinde bulunduğu, cezaevinden çıktıktan sonra
parası olmadığı halde maddi ve teknik destek almadan bu eylemi
gerçekleştiremeyeceğinden cezaevine girmeden önceki imajını kullanarak
reklamını yaptığı,[İ.T.nin] Beyaz
TV'de [İ.] Show“ programına
başlamasıyla birlikte Ak Parti'den milletvekili adayı olacağının basında konuşulduğu,
saldırı sonrası da aynı partiden milletvekili adaylığının tekrar güncelliğini
koruduğu, dijital veriler, mail ve diğer deliller ile [İ.T.nin] Ak Parti ile yakınlaşması nedeniyle Beyaz TV'deki
programından çıkışında ona yönelik saldırı düzenlendiğinin anlaşıldığı,
ancak örgüt üyesi olan Ruhşen Mahmutoğlu'nun
PKK/KONGRA-GEL terör örgütü adına [İ.T.nin] öldürülmesi talimatını [A.U.ya] bizzat verdiğine, para pazarlığı ve transferi yaptığına ilişkin somut
deliller olmadığı, ancak [A.U.ya] [İ.T.yi] öldürme talimatını PKK yöneticileri oldukları
belirtilen [H] lakaplı kişi ile
aracılık yapan bir kişinin verdiğinin anlaşıldığı, bu kişilerin kimliklerinin
tespit edilerek yakalanamadıkları haklarındaki soruşturmanın sürdüğü,
e-maille [A.U.nun] 'sıkıştıklarından [İ.T.nin] öldürülme işini bitiremeyeceklerini, bu durumu
arkadaş'ailetmesini'Ruhşen Mahmutoğlu'ndan istediği, [A.U.da] da Ruhşen'in e-mail ve telefonun ilaç kupürüne
yazılı şekilde bulunduğu, kupürdeki
el yazısının Ruhşen'e ait olmadığının anlaşıldığı, böylece Ruhşen'in görevinin[A.U.] ile gelişen duruma göre kontak kurmak ve gelişmeleri
dağ kadrosuna iletmek olduğunun belirlendiği, aynı gün örgüt talimatlarının
ulaştırıldığı e-mail adresi olan mavi...@ hotmail.com.tr internet adresinden
Ruhşen Mahmutoğlu'na şifreli şekilde 'yarım kalan işi, Silivri partiden
[N.Ş.nin] tamamlaması için ulaşılması ve [H] kod adlı kişinin selamıyla gidilmesi' talimatının
verildiği, Ruhşen'e talimat veren kişinin [N.le de] irtibat kurulması talimatı verdiği, [N.nin]
[H] kod adlı kişiyi tanıdığı,
[N.Ş.de ] de acı...doc şeklinde
[İ.T.nin] bulunduğu hastane krokisi ve ek
talimatıda içerir hafıza kartıyla yakalandığı, Ruhşen Mahmutoğlu'nun dağ
kadrosuyla (mavi...@hotmail.com e-mail adresinden) iletişimi sağlaması,
talimatlarda aracı olması karşısında, [A.U.ile] de kurduğu irtibatta gözetilerek, silahlı terör
örgütüne üye olmadan, örgüt için bu kadar önemli ve etkili böyle bir
operasyonda aktif görev almasının mümkün olmadığı, terör örgütlerinin bu tür işlerde azami gizliliğe riayet
ettiğinden örgütle bağı olmayan kişileri bu işlerde görevlendirmedikleri,
Ruhşen'in de örgüt üyesi olduğundan bu işte görevlendirildiği, bu amaçla
yakınlarına ait sim kartları ve Irak'ta kullanılan 2 adet korek ibareli sim
kartları kullandığının, örgütten gönderilen mailleri parti binasında açtığının
değerlendirildiği, el konulan eşyalarla birlikte görüşmelerin örgütsel eylem ve
ilişkileri gösterdiğinin anlaşıldığı,sanığın Kuzey Irak'a yasal yollardanda sık
sık çıkmasına rağmen yasa dışı yollardan çıkmasının da örgütsel konumuna ve
faaliyetlerine işaret ettiği,
(...)
sanığın telefonunda kayıtlı kişiler arasında
örgütle bağlantılı kişilerin de bulunduğu, telefonla yaptığı görüşme
içeriklerinin terör örgütüne yönelik operasyonlar nedeniyle yapılacak
faaliyetler, tutuklananların listelerinin iletilmesi, ölen örgüt mensupları
için düzenlenecek taziye törenine ilişkin olduğu,
sanığın telefon görüşmelerinin üstü kapalı,
şifreli haberleşmeler, konuşmalar ve mesajlaşmalar içerdiği, [İ.T.ye] yönelik ilk saldırı konusunun (yarım kalan işin), [A.U.
ile] aracılık kurulma şeklinin tümüyle
aydınlanamadığı, sanık Ruhşen'in silahlı terör örgütü talimatıyla [İ.T.nin]
öldürülememesi üzerine devreye giren kişi
olduğu kanaatine varıldığı, bu
sonuç gözetilerek böyle önemli bir işin sorumluluğunun bu kişiye verilirken
örgüt yönetiminin ve bu işi yapacak kişilere ulaşılma şeklini ortaya çıkaracak
aleyhte olabildiğince delil bırakmamışsa da,bu gizliliğe rağmen bağlantıları
gösteren deliller elde edildiği,
yapılan işin niteliği itibariyle Ruhşen Mahmutoğlu'nun silahlı terör örgütü
üyesi olduğu, sanığın avukatlık mesleğinin ve siyasi görevlerinin
avantajlarıyla hareket ettiğinin anlaşıldığı, ancak bizzat [A.U. ya] öldürme talimatını veren kişi olduğunun ve bu işin
planlama, keşif ve icra aşamalarında iştiraki bulunduğunun saptanamadığı, bu
operasyonun başarısızlığı üzerine devreye girdiği, bu nedenle Ruhşen'in
devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçunu işlediğinin kabul
edilemeyeceği, zaten bu suça feri iştirakin mümkün olmadığı;ayrıca [A.U.
nun] bu suçu kim için yaptığını bildiğine
ilişkin somut bir delil elde edilemediği gibi, [A.U.nun] aracılarla görüştüğünün, zor durumdayken haber
vermesi gereken kişinin bir avukat olan Ruhşen Mahmutoğlu olmasından anlaşıldığı,
dağ kadrosundaki yöneticilerle haberleşmesinin tespit edilmediği, sanık [A.U.] ve örgütündeki sanıkların devletin birliğini ve ülke
bütünlüğünü bozmak suçundan cezalandırılamayacağı sonuç ve kanaatine varılarak
bu kapsamdaki suçlardan beraatleri yönünde karar vermek gerekmiştir."
[Gerekçeli karar s.138-141]
38. Başvurucu, hükme esas alınan delillerin doğruluğuna ilişkin
olarak kovuşturma aşamasında ileri sürdüğü itirazlarının karşılanmadığını,
tevsi-i tahkikat taleplerinin gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini,
varsayımlara dayalı bir kurgu üzerinden yargılama yürütüldüğünü, silahların
eşitliği ilkesinin gözetilmediğini, silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğine dair hukuken geçerli herhangi bir delil bulunmadığını, şüphenin
giderilmediğini belirterek hükmü temyiz etmiştir.
39. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/10/2014 tarihli kararı ile
hüküm onanmıştır.
40. Başvurucu 31/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
41. Başvurucu; bireysel başvuru sonrasında 13/4/2016 tarihli ek
beyan dilekçesi ile delillerin hukuka aykırı yöntemle elde edildiğini,
iddianamede belirtilen suç vasfının değişmesi karşısında tarafına ek savunma
hakkı tanınması gerekirken bu hakkın tanınmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu,
bu dilekçesinin ekinde hukuki değerlendirme içeren bir rapor da sunmuştur.
42. Başvurucu 24/1/2017 tarihli ek beyan dilekçesi ile başvuru
konusu yargılamada yer alan hâkim ve savcıların Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
kapsamında mesleklerinden çıkarılmış olduklarını belirterek bağımsız ve tarafsız
bir mahkemede yargılanmadığının ortaya çıktığını ileri sürmüştür.
43. Başvurucu 12/5/2017 tarihli ek beyan dilekçesi ile siyasi
faaliyetleri nedeniyle FETÖ kumpasına maruz kalma ihtimalinin kuvvetli olduğu
yönündeki iddiasını tekrarlamıştır. 13/10/2017 tarihli ek beyan dilekçesinin
ekinde bazı yargı kararlarına yer vererek başvuru konusu yargılamada hükme esas
alınan delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildikleri iddiasını
yinelemiştir.
44. Başvurucu 28/3/2018 ve 30/3/2018 tarihli ek beyan dilekçeleri
ile başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları özetlemiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
45. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesi şöyledir:
"(1)Bu kısmın
dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı
örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna
ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
46. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının, … cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş,
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil, … görülmesini isteme hakkına
sahiptir.”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
47. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında, hakkaniyete uygun yargılanmanın
temel unsurlarından birinin de yargılamanın çelişmeli
olmasına (Rowe ve Davis/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60) dikkat çektikten
sonra Sözleşme'deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan
mahkemelerin tarafların dayanaklarını,
iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi
olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa,
B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33).
48. AİHM'e göre silahların eşitliği ilkesi ise taraflara, talep
ve açıklamalarını diğer tarafa nazaran dezavantajlı olmayacak şekilde ileri
sürebilmeleri için fırsat verilmesini gerektirdiğini ifade etmektedir (Kress/Fransa, B. No: 39594/98, 7/6/2001, §
72).
49. Sözleşme'nin 6. maddesinin hakkaniyete uygun yargılanma
hakkını garanti altına aldığını hatırlatan AİHM; kendisinin görevinin
-delillerin elde edilme ve tartışılma yöntemi dâhil olmak üzere- yargılamanın
bir bütün olarak adil olup olmadığını, bu bağlamda başvurucunun delilin
özgünlüğü ile çelişme ve onun kullanımına karşı itirazlarını sunma imkânına
kavuşup kavuşmadığını, çelişmeli yargı ve iddia makamı ile savunma arasında
silahların eşitliği ilkelerine saygı gösterilip gösterilmediğini değerlendirmek
olduğunu ifade etmektedir. AİHM'e göre yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülüp
yürütülmediği değerlendirilirken delilin kalitesinin dikkate alınması gerekir.
Elde edildiği koşulların delilin doğruluğu ve güvenilirliği üzerinde şüphe
oluşturup oluşturmadığı hususu da buna dâhildir. Bir delilin başka delillerle
desteklenmemesi tek başına yargılamanın hakkaniyetini zedelemese de delilin
güçlü olması ve güvenilirliği konusunda riskin bulunmamasıyla orantılı olarak
destekleyici delil ihtiyacı da zayıflar (Bykov/Rusya
[BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Kobiashvili/Gürcistan, B. No: 36416/0614/3/2019, § 56).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediğini, mahkûmiyet hükmüne esas alınan delillerin doğruluğuna
(gerçekliğine) yönelik itirazlarının mahkûmiyet kararında tartışılmadığını,
önemli bazı iddialarına yanıt verilmediğini ve telefon görüşmelerinin
içeriğinin araştırılmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
52. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkının görünümlerinden olan çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği
ilkeleri kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
55. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir.
Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve
savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve
savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını
da içermektedir (Mehmet Fidan, B.
No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
56. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "ile adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan
ilkelerin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu
ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın
hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.
57. Ceza davasında ulaşılması hedeflenen temel amaç, maddi
gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli
yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındandır.
Anılan ilke taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma
hakkının tanınmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin
kararını etkilemek amacıyla dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın
haberdar olmasına, bunlara karşı etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat
verilmesi gerekir (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25; Cezair
Akgül, B. No: 26/10/2016, 26/10/2016, §§ 27-31).
58. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir
görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate
alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın
aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece
tanık beyanlarının değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir.
Böylelikle sanıklar delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek
güvenirliği hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilecektir (Cezair Akgül, B. No: 2014/10634,
26/10/2016, § 28).
59. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi ise davanın taraflarının
usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan
birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve
savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan,
B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi uyuşmazlığın her iki
tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
(Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, § 18), iddia makamı tarafından gösterilen ve edinilen maddi
bilgilerin açıklanmasını, ceza yargılamasında sanığın aleyhine bir hukuki
durumun yaratılmamasını da kapsamaktadır (Yankı
Bağcıoğlu ve diğerleri [GK], B. No: 2014/253, 9/1/2015, §§ 63, 64).
60. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural
olarak yargılamayı yürüten mahkemeye aittir. Bu konuda değerlendirme yapmak
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte yargılamada adil
yargılama hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine gerektiği ölçüde riayet edilip edilmediği Anayasa Mahkemesinin
denetim yetkisi kapsamındadır. Anılan ilkeler kapsamında yapılacak incelemede,
delillere ilişkin olarak iddia ve savunma makamı arasında oluşturulan
dengesizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi
gerekir. Özellikle sanığın kendisinin elde etme olanağı bulunmayan deliller
bakımından yargı makamlarınca savunmaya bunların aksini ortaya koyma hususunda
makul imkânların sunulması gerekir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
61. Somut olayda başvurucu PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün Kuzey
Irak'taki mensuplarının Türkiye'de düzenledikleri eylemlerle ilgili olarak
Türkiye'deki örgüt üyeleri ile kurdukları irtibata aracılık ettiği iddiasıyla
yargılanmıştır. Bu kapsamda başvurucunun terör örgütünün talimatı doğrultusunda
14/3/2011 tarihinde gerçekleştirilen İ.T.ye suikast eyleminin başarısız
olmasından sonra olayın sanıklarından A.U. ile iletişim kurduğu, A.U.nun görevi
tamamlayamayacağını bildirmesi üzerine diğer sanık N.Ş. ile iletişime geçerek
İ.T.nin tedavi gördüğü hastanede öldürülmesi yönündeki örgüt talimatını N.Ş.ye
ilettiği iddia edilmiştir.
62. Olayda başvurucu ile A.U. arasındaki iletişimin şifreli
telefon görüşmeleri aracılığı ile sağlandığı iddiasına yer verilmiştir. Bu
iddiaya delil olarak A.U.nun ikametgâhında yapılan aramada ele geçirilen ve
üzerinde başvurucunun telefon numarası ile elektronik posta adresinin yazılı
olduğu ilaç küpürü ve A.U.nun
ikametgâhına yakın bir yerde bulunduğu anlaşılan ankesörlü bir telefondan başvurucunun
iki kez aranması üzerine elektronik postalarını kontrol etmesi gösterilmiştir.
A.U.nun başvurucuya bir internet kafede bulunan bilgisayardan elektronik posta
göndererek görevi tamamlayamayacağını bildirdiği, başvurucunun telefonunu iki
kez arayarak ve konuşmayarak başvurucunun postalarını kontrol etmesini
sağladığı kabul edilmiştir. Kabule göre başvurucu ile A.U. arasındaki bu
iletişim daha önceden planlanan şifreli haberleşme yöntemine uygun olarak
gerçekleştirilmiştir.
63. Başvurucunun N.Ş. ile bağlantılı olduğu iddiasına delil
olarak ise Kuzey Irak'tan çıkış yaptığı anlaşılan maviderya isimli bir elektronik posta adresinden
başvurucunun adresine gönderilen elektronik postada İ.T.nin tedavi gördüğü hastanede öldürülmesi eyleminin N.Ş. tarafından
gerçekleştirilmesi yönündeki örgüt talimatının yer alması ve N.Ş.nin
ikametgâhında yapılan aramada içeriğinde İ.T.nin tedavi gördüğü hastanenin
krokisinin bulunduğu hafıza kartının ele geçirilmesi gösterilmiştir.
64. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından başvurucu hakkında
açılan kamu davası neticesinde başvurucunun silahlı terör örgütü talimatıyla
İ.T.nin öldürülememesi üzerine devreye giren kişi olduğu, silahlı terör
örgütüne üye olmadan örgüt için bu kadar önemli ve etkili bir operasyonda aktif
görev almasının mümkün olmadığı gerekçesiyle silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan mahkûm edilmesine karar verilmiştir.
65. Başvurucu; A.U.nun ikametgâhında bulunan küçük kâğıt
parçasının (ilaç küpürü) içeriğinde yer alan bilgilerin herkes tarafından
kolaylıkla ulaşılabilecek bilgiler olduğunu, bu bilgilerin kendisi tarafından
A.U.ya verildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin mevcut olmadığını,
ikametgâhının yakınlarındaki bir ankesörlü telefondan yapılan sessiz telefon
aramalarının ve aramayı müteakip elektronik postalarını kontrol etmesinin A.U.
ile aralarında daha önceden belirledikleri şifreli bir haberleşme yöntemi
olduğu ve A.U.nun kendisine elektronik posta gönderdiği kabul edilirken bu
kabulün somut delillerle temellendirilemediğini, kaldı ki A.U.nun bilgisayar
kullanmayı bilmediğini savunmasında ileri sürdüğünü belirtmiş ve bu hususların
araştırılmasını talep etmiştir. Başvurucu ayrıca, N.Ş. ile irtibat kurduğuna
dairherhangi bir bilgi veya belge sunulamadığını kovuşturma aşamalarında
ısrarla dile getirmiştir. Başvurucunun bu iddia ve talepleri hakkında Mahkemece
herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir. Anılan iddia ve
talepler Yargıtay tarafından da dikkate alınmamıştır.
66. Başvurucunun suikast
girişimi gibi örgüt için önemli bir eylemde yer aldığını gösteren
A.U. ile iletişimine ilişkin delillerin Mahkemece belirleyici ölçüde hükme esas
alındığı anlaşılmaktadır. Mahkeme eylemin N.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi
için başvurucu tarafından aracılık edildiğinin tümüyle aydınlanamadığını da
kabul etmiştir. Başvurucu, örgütsel içerikli olduğu kabul edilen telefon
görüşmelerinin siyasi parti meclisi üyesi arkadaşlarıyla yaptıkları siyasi
içerikli görüşmeler olduğunu, bu kişilerin tanık olarak dinlenmeleri hâlinde bu
hususun açıklığa kavuşabileceğini belirterek söz konusu delillere itiraz etmiş;
Mahkemece bu itiraza ve talebe ilişkin olarak herhangi bir değerlendirmede
bulunulmamıştır. Öte yandan başvurucu, suikast eyleminin planlama, keşif ve
icra aşamasında iştirakinin bulunduğunun saptanamadığı gerekçesiyle suikast
girişimini azmettirmek suretiyle İ.T. ye yönelik kasten öldürmeye teşebbüs
suçundan beraat etmesine karar verilirken, anılan delillere dayanarak bu defa
terör örgütü adına A.U. ile iletişim kurmak suretiyle eylemin icrasında yer
aldığının kabul edilmesinin (bkz. § 37) çelişkili olduğunu, varsayıma dayalı
bir kurgu üzerinden mahkûm edildiğini ve hükmün tutarlı bir gerekçe
içermediğini temyiz aşamasında dile getirmiştir. Başvurucunun bu itirazına
yönelik olarak da temyiz mahkemesince herhangi bir değerlendirmede
bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
67. Sonuç olarak derece mahkemesi, başvurucunun mahkûmiyet
kararının dayanağı olan A.U. ile şifreli bir şekilde haberleştiği ve silahlı
terör örgütü talimatıyla İ.T.nin öldürülememesi üzerine devreye giren kişi
olduğu iddialarına esas alınan delillerin doğruluğu ve uygunluğu yönünden ileri
sürülen itirazları gerekçeli kararında tartışmamış; bu iddialar yönünden
soruşturmanın genişletilmesi talebi hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.
Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin
davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı
yürüten mahkemeye aittir. Ayrıca yine hem bu aşamada ve hem de bu bağlamda suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de
Anayasa Mahkemesinin görevinde bulunmadığı gibi Anayasa Mahkemesince burada
varılacak olan sonuç başvurucunun mutlaka beraat ettirilmesi veya mahkûm
edilmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir. Burada belirtilen eksikliklerin
derece mahkemesince giderilmesi suretiyle yapılacak inceleme ve değerlendirme
sonucuna göre bir karar verileceği tabiidir. Bununla birlikte somut olayda,
derece mahkemesinin mahkûmiyete gerekçe gösterdiği olguların varlığı yönünden
sadece iddia makamının gösterdiği delilleri dikkate alması, başvurucunun aynı
olguların aksini ispat için gösterdiği delillerle ilgili gerekli ve yeterli bir
inceleme/değerlendirme yapmamasıbaşvurucuyu iddia makamı karşısında usule
ilişkin imkânlardan yararlanma noktasında önemli ölçüde dezavantajlı konuma
düşürmüştür. Başvurucunun iddialarını kendi imkânlarıyla ispat etmesi olanaklı
değildir. Bu koşullarda Mahkemece izlenen yöntemin çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin gereklerine uygun olmadığı ve başvurucunun
menfaatlerini koruyan güvenceler içermediği açıktır. Bu durum, yargılamanın bir
bütün hâlinde adil olmaktan çıkmasına neden olmuştur.
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
B. Diğer İhlal İddiaları
69. Başvurudaçelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı
kapsamındaki bağımsız ve tarafsız bir mahkemece yargılama yapılmadığına,
kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddia ve itirazların gerekçeli
kararda karşılanmadığına, mevcut deliller arasındaki çelişkiler giderilmeden ve
hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillere dayalı olarak mahkûmiyet kararı
verildiğine ilişkin diğer şikâyetler hakkında kabul edilebilirlik ve esas
yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
71. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve
tazminat taleplerinde bulunmuştur.
72. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
73. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
74. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal
düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali
ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel
başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı
verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar
kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58,
59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2),
§§ 57-59, 66, 67).
75. İncelenen olayda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu durumda çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi
(E.2011/46 K.2013/11) yerine bakan Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
76. Çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varılmasının mağduriyetin giderilmesi yönünden yeterli olduğu
kanaatine varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.206,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi (E.2011/46,
K.2013/11) yerine bakan Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Tazminata ilişkin talebin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan
tayin edilen ve kesinleşen mahkûmiyet kararına ilişkin derece mahkemeleri
kararlarının gerekçelerinin incelenmesinde; suçun sübutuna ilişkin yeterli
delil ve hukuki değerlendirmenin bulunduğu, çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlâlini gerektiren bir durumun sözkonusu olmadığı, aksi
yöndeki iddiaların kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar mahiyetini
taşıdığı ve Anayasa’nın 148/4. maddesi uyarınca bireysel başvuru kapsamı
dışında tutulması gerektiği, dolayısıyla anılan kararlarda bariz takdir
hatasının da mevcut olmayışı karşısında Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâl edilmediği kanaatine vardığımdan,
çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamadım.