TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
GÜLCAN TUTKUN BERK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/2334)
Karar Tarihi: 29/11/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Ali KOZAN
Başvurucu
Gülcan TUTKUN BERK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; komşu taşınmaza bina yapılması sonucu başvurucuya ait dairenin değer kaybına uğraması nedeniyle mülkiyet hakkının, inşaat faaliyetleri sonucu oluşan gürültü ve toz nedeniyle de özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun İstanbul Kağıthane ilçesinde dairesinin bulunduğu siteye bitişik olan taşınmazda özel bir şirket tarafından inşaata başlanmıştır.
8. Başvurucu, oturduğu dairenin bitişiğine yapılan inşaat nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 28/9/2012 tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle 1997 yılında bir daire aldığını, daireyi önünün açık olması ve ferah bir şehir manzarası olması nedeniyle tercih ettiğini ancak bitişik komşu parsel üzerine 12-13 katlı 2 bloktan ibaret projenin yapımı için ruhsat alındığını belirtmiştir. Başvurucu, anılan inşaatın dairesinin manzarasını büyük ölçüde kapatması nedeniyle dairesinin değer kaybına uğradığını ve söz konusu projenin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının sınırlarını aşar şekilde icra edildiğini iddia etmiştir.
9. İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada 4/6/2013 tarihinde teknik bilirkişi heyeti ile birlikte keşif yapılmış ve keşif sırasında taraf tanıkları dinlenmiştir. Bilirkişi heyetinin hazırladığı 7/6/2017 tarihli raporda, iki parsel arasında kot farkı bulunması nedeniyle yapılan inşaatın başvurucunun dairesinde gün ışığını engellemediği ve başvurucunun bloğuna giden yolun daralmasının dairenin değerine etki etmediği tespit edilmiştir. Ayrıca raporda, başvurucunun dairesini yapan firmanın bu binanın önüne başka inşaat yapılmayacağına dair taahhüdü ya da pazarlama esnasında beyanı olduğunun ispatlanamadığı vurgulanmıştır.
10. Mahkeme, bilirkişi raporunu hükme esas alarak 5/12/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar gerekçesinde, başvurucunun dairesini yapan firmanın binanın önüne başka bir bina yapılmayacağını taahhüt etmediği, başvurucunun binası yapılırken giriş yolunun davalının parseline tecavüz edilerek yapıldığı belirtilmiştir. Kararda, davalının inşaat sırasında kendi parsel sınırları içinde kalarak inşaat yaptığı, giriş yolunun davalının haksız eylemi nedeniyle daralmadığı hususları tespit edilmiştir. Mahkeme ayrıca, davalının inşaat ruhsatına ve projesine uygun inşaat yaptığını belirttikten sonra inşaat sırasında oluşan toz ve gürültünün de komşuluk hukuku gereği katlanılması kaçınılmaz ve hoşgörülmesi gereken bir sonuç olduğunu vurgulamıştır.
11. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 5/6/2014 tarihli ilamıyla anılan kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir. Aynı dairenin 9/12/2014 tarihli karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararıyla derece mahkemesinin anılan kararıkesinleşmiştir.
12. Nihai karar 9/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 9/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14.8/12/2001 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Komşu hakkı" kenar başlıklı düzenlemesinin "Kullanma biçimi" kenar başlıklı 737. maddesi şu şekildedir:
"Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.
Özellikle, taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır.
Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır."
15. 4721 sayılı Kanun'un "Komşu hakkı" kenar başlığı altında düzenlenen "Kazı ve Yapılar" kenar başlıklı 738. maddesi "a" fıkrası şu şekildedir:
"Malik, kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır.
Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır."
16. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun 14. maddesi şu şekildedir:
"Şehir ve kasabalarda gerek mesken içinde ve gerek dışında saat 24 ten sonra her ne suretle olursa olsun civar halkının rahat ve huzurunu bozacak surette gürültü yapanlar polisçe menolunur. Bu yasağı dinlemiyenler hakkında Ceza Kanununun 546 ncı maddesine göre takibat yapılır.
Zabıtadan izin alınarak yapılacak düğün ve müsamere ve balolar bu kayıttan müstesnadır."
17. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,… ifade eder."
18. 2872 sayılı Kanun'un "Gürültü" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.
Ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlaraindirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirler alınır."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kirlilik bağlamındaki çevresel rahatsızlıkların devletin veya özel kişilerin faaliyetleri sonucunda oluşması arasında bir ayırım gözetmeksizin Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında güvence altına alınan hukuksal çıkarlarla bağlantı kurulmak suretiyle incelendiği anlaşılmaktadır (Bor/Macaristan,B. No: 50474/08, 18/6/2013, § 25).
21. Bu kapsamında AİHM'in iddiaya konu çevresel kirliliğin, özel hayatın veya aile hayatının nitelik ve kalitesini veya konutundan yararlanma şeklindeki hukuksal çıkarı olumsuz etkilediğini tespit ederek özel hayat kavramının alt kategorileri olan özel hayata, aile hayatına ve konuta saygı hakkı ile sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı arasında bir bağ kurduğu görülmektedir (Powell ve Rayner/Birleşik Krallık, B. No: 9310/81, 21/2/1990; Hatton ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 36022/97, 8/7/2003; López Ostra/İspanya, B. No: 16798/90, 9/12/1994).
22. Bununla birlikte çevresel meselelerin Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için belirli koşulların mevcudiyeti aranmaktadır. Bu bağlamda söz konusu çevresel rahatsızlığın başvurucunun özel ve aile yaşamı ya da konuta saygı hakkı üzerinde doğrudan bir etkide bulunması ve söz konusu çevresel kirliliğin belirtilen değerler üzerindeki etkisinin asgari bir şiddet derecesine ulaşması gerekmektedir. Bu kapsamda söz konusu kirliliğin ciddi bir boyuta ulaşmış olması şartı aranmaktadır. Belirtilen bağlamda aranan asgari ağırlık eşiğinin söz konusu hukuksal değerlerin ihlal edilip edilmediğinin değil bizatihi söz konusu alana ilişkin incelenebilir bir sorun doğup doğmadığının tespiti amacıyla değerlendirildiği görülmektedir. Söz konusu şiddet derecesinin değerlendirilmesi göreli olup her somut olayda çevresel etkinin yoğunluğu, süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile çevrenin genel bağlamı gibi kriterler çerçevesinde ayrıca değerlendirme yapılmasını zorunlu kılmaktadır (Fadeyeva/Rusya, B. No: 55723/00, 9/6/2005, § 69).
23. Yapılan değerlendirmelerde başvurucuların şikâyetlerine konu çevresel kirlilik kaynağına yakınlığı şüphesiz en önemli unsurdur. Bu kapsamda modern kent yaşamının gereği olan çevresel tehlikeler ile kıyaslandığında önemsiz kalan çevresel olumsuzluklar, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesindeki güvenceleri harekete geçirmek için yeterli görülmemektedir (Mileva ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 43449/02, 25/11/2010, § 90).
24. Sözleşme’de temiz ve sessiz bir çevrede yaşama hakkı şeklinde bir hak güvence altına alınmadığı için özel hayat çerçevesinde korunan hukuksal çıkarlar üzerinde doğrudan ve ciddi bir etkisi bulunmayan manzara hakkı veya güzel bir çevrede yaşama hakkı gibi çevresel hakların Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında değerlendirilmesi söz konusu değildir (Krytatos/Yunanistan, B. No: 41666/98, 22/5/2003, §§ 52, 53; Ali Rıza Aydın/Türkiye (k.k.), B. No: 40806/07, 15/5/2012, §§ 27-29). Zira Sözleşme'nin 8. maddesinin aktif hâle gelmesini sağlayan etken, çevrenin genel olarak bozulması değil bireylerin özel veya aile yaşamı ile konutları için zararlı bir etkinin söz konusu olmasıdır.
25. AİHM içtihadında inceleme konusu çevresel etkinin Sözleşme'nin 8. maddesinde yer alan güvenceleri etkin hâle getirebilmesi için aranan ağırlık eşiğinin tespitinde genel olarak başvurucudan söz konusu etki derecesini ortaya koyan somut veriler sunmasının beklenildiği, bu kapsamda söz konusu etki derecesini ortaya koyan kamusal ölçümler veya uzman raporları gibi veriler ile ilgili alanın, örneğin gürültüye açık bölge olarak tespit edildiğini gösteren kamusal kararların yapılan değerlendirmelerde dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte AİHM'in başvuru evrakı ile ilgili idari ve yargısal prosedüre ilişkin evrak kapsamında tespit ettiği veriler ve hayatın olağan akışına göre söz konusu çevresel rahatsızlığın asgari ağırlık eşiğini geçtiğinin kabul edilmesi gerektiği yönünde tespitlerde bulunduğu başvuru örneklerinin de mevcut olduğu görülmektedir (Moreno Gómez/İspanya, B. No: 4143/02, 16/11/2004, §§ 59, 60; Ruano Morcuende/İspanya (k.k.), B. No: 75287/01, 6/9/2005; Fagerskiöld/İsviçre (k.k.), B. No: 37664/04, 26/2/2008; Oluic/Hırvatistan, B. No: 61260/08, 20/5/2010, §§ 52-62; Mileva ve diğerleri/Bulgaristan, §§ 93-95).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; 1997 yılında bir inşaat şirketinden daire aldığını, aldığı daireyi önünün açık olması ve ferah bir şehir manzarası olması nedeniyle tercih ettiğini belirtmiştir. Başvurucu, komşu parselde on üç katlı bina yapılması nedeniyle dairesinin manzarasının büyük bölümünün kapandığını, siteye giriş yolunun daraltıldığını ve dairesinin değer kaybına uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Başvuru konusu olayda başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale mevcut olmayıp özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Dolayısıyla başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir.
29. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğunu kabul etmiştir. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).
30. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).
31. Somut olayda başvurucu mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında komşu taşınmaza bir bina yapılmasından yakınmaktadır. Başvurucu bu binanın yapılması nedeniyle manzarasının kapandığını ve ayrıca yolun da daraltıldığını belirterek taşınmazının değer kaybına uğradığını öne sürmektedir. Başvurucu bu iddiasını derece mahkemeleri önünde de dile getirmiştir. Yapılan yargılama sırasında alınan teknik bilirkişi raporunda ise her iki taşınmaz arasında kot farkı bulunması sebebiyle başvurucunun gün ışığından yararlanmasının engellenmediği belirtilmiştir. Raporda ayrıca yolun daraltılmasının da dairenin değerine etki etmediği belirtilmiştir. Başvurucunun ise yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiği, iddia ve itirazları ile delillerini sunabilme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak aksini kanıtlayamadığı gerekçeyle derece mahkemelerinin söz konusu raporu hükme esas alarak davayı reddettikleri görülmektedir. Dolayısıyla söz konusu kararlarda bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan bir durumun da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında mülkiyetin kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olduğu, bireysel başvuruya konu kararlarda yer verilen tespit ve gerekçeler itibarıyla mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü yönünden başvurucunun usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmalarının sağlandığı ve yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetleri yönünden bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B.Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının ve Konut Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu; komşu parsele yapılan çok katlı bina yüzünden dairesinin manzarasının bozulduğunu ve gün ışığının engellendiğini, gece gündüz süren inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşan toz ve gürültünün katlanılmaz boyutlara ulaştığını, sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına müdahale edildiğini belirtmiştir. Başvurucu gerek gürültü ve toz kirliliğinden gerekse de söz konusu inşaat çalışmaları nedeniyle dairesinin değerinin düşmesi nedeniyle oluşan zararlarının tazmini istemli davasının da yeterli inceleme yapılmadan reddedildiğini vurgulayarak adil yargılanma hakkı ile özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Başvuru konusu ile ilgili Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir."
36. Başvuru konusuna dayanak olan Anayasa'nın 21. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kimsenin konutuna dokunulamaz..."
37. Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlar Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında güvence altına alınmakla birlikte söz konusu hukuksal çıkarların Anayasa’nın farklı maddelerinin koruma alanına girdiği görülmektedir. Bu bağlamda özel hayat kavramına dâhil bir kısım hukuksal değerin Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlendiği, özel hayatın diğer alt kategorileri olarak ele alınan haberleşmenin gizliliği ve konuta saygı hakkının ise Anayasa’nın 21. ve 22. maddelerinde güvence altına alındığı görülmektedir. Bu kapsamda Sözleşme’nin 8. maddesinde yer alan hakların temel olarak Anayasa’nın 20., 21. ve 22. maddelerinde düzenlendiği anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No: 2013/6587, 24/3/2016, § 41).
38. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının anayasal anlamda normatif dayanağı 56. maddede yer verilen herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu yönündeki düzenlemedir. Ancak söz konusu hüküm, Anayasa’nın "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı İkinci Kısım'ının ''Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler'' başlıklı Üçüncü Bölüm'ünde yer almaktadır. Bu sebeple Anayasa’da yer alan ikinci ve üçüncü kuşak hakların ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda bulunulamayacağı ifade edilmekle birlikte sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının Anayasa’nın özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20. maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi kapsamında ve söz konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir (Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018, § 45).
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün komşu parselde yapılan inşaat çalışması nedeniyle dairesinin manzarasının kapanmasına, oluşan toz ve gürültü nedeniyle özel ve aile hayatının etkilendiğineve sağlıklı bir çevrede yaşamasının engellendiğine ilişkin olduğu anlaşılmakla başvurunun Anayasa’nın 20. ve 21 maddesinde düzenlenen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut dokunulmazlığı hakkı kapsamında incelenmesi gerekmiştir.
40. Çevresel meselelerin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için belirli koşullar gerçekleşmiş olmalıdır. Bu bağlamda söz konusu çevresel rahatsızlığın başvurucunun özel ve aile hayatı ya da konuta saygı hakkı üzerinde doğrudan bir etkide bulunması, bu kapsamda çevresel rahatsızlığın ciddi bir boyuta ulaşmış olması şartı aranmaktadır. Ancak belirtilen bağlamda aranan asgari ağırlık eşiğinin değerlendirilmesi somut bir zararın gerçekleşip gerçekleşmediğine göre değil söz konusu alana ilişkin incelenebilir bir sorun doğurup doğurmadığı tespit edilerek yapılmaktadır. Bu değerlendirme ise her somut olayda çevresel etkinin yoğunluğu, süresi, beden ve ruh bütünlüğü ile çevrenin genel bağlamı gibi kriterler çerçevesinde ayrıca değerlendirme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan değerlendirmelerde, başvurucunun iddiaya konu çevresel kirlilik kaynağına yakınlığı şüphesiz en önemli unsurdur (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, § 58; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 53; Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 48).
41. Çevresel kirlilik tek başına özel hayata saygı hakkı kapsamında korunmaya değer bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı Sözleşme kapsamında korunan bir hak değildir. Anayasa'nın 56. maddesinde yer alan herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu yönündeki düzenleme, Sözleşme'de münhasıran yer almadığından söz konusu hakkın ortak koruma alanında bulunduğunu söylemek güçtür. Bununla birlikte tartışmaya konu çevresel kirlilik bireyin konuttaki huzurunu, özel veya aile hayatını doğrudan etkilerse ve belirli bir katlanma düzeyini geçerse özel hayata saygı hakkı ve konut dokunulmazlığı hakkı bakımından bir sorunun mevcut olduğu varsayılmaktadır. Bu iki koşuldan birinin yokluğu ise özel hayata saygı güvencelerinin devreye girmesini engellemektedir (D.Ö., (4), B. No: 2014/3735, 12/6/2018, § 38).
42. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile bireyin özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında yeterince sıkı bir bağın varlığı ilk koşul için yeterlidir (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 69; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68).
43. Başvurucunun çevresel rahatsızlık olarak ileri sürdüğü inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşan toz ve gürültü, başvurucunun yaşam kalitesini olumsuz etkilediği ölçüde Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirebilecektir. Başvurucunun dairesinin bulunduğu binaya komşu parselde yapılan inşaat nedeniyle oluşan gürültü ve tozun başvurucunun özel ve aile hayatını doğrudan ve yakından etkilediği açıktır.
44. Öte yandan bu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığı değerlendirilmelidir (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 67; Ahmet İsmail Onat, § 82; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 66).
45. Özel hayata saygı hakkının gündeme gelebilmesi için aranan bu ikinci koşul, her olayın somut koşulları içinde değerlendirilmesini gerektiren göreceli bir alan olup rahatsızlığın yoğunluğu, etkiye maruz kalınan süre veya kişi üzerindeki fiziksel veya zihinsel etkileri gibi unsurlar koşulun oluşması bakımından dikkate alınmaktadır (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 58; Fevzi Kayacan (2),§ 53; Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 48).
46. Şikâyete konu inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşan toz ve gürültü birlikte yaşama amacı çerçevesinde hoş görülmesi beklenen bir olgudur. Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesinin temelini, başvurucunun duyduğu rahatsızlığın hoş görülmesi beklenmeyecek düzeye ulaşıp ulaşmadığı hususu oluşturmaktadır.
47. Ayrıca 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
48. Somut olayda başvurucunun, üçüncü kişi tarafından konutuna ve özel hayatına müdahale edildiği iddiasına ilişkin yargılama sürecinin bütününe bakıldığında, başvurucuya itiraz ve savunmalarını ortaya koyabilme ve delillerini sunabilme olanağının tanındığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvuruya konu olayda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında özel ve aile hayatına saygı hakkı ile konut hakkının kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olduğu, ilgili Mahkeme kararında yer verilen tespit ve gerekçeler itibarıyla anılan hakların korunması yönünde başvurucunun usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmasının sağlandığı ve yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Öte yandan başvurucunun dairesinin manzarasının tamamen kapanmadığı ve gün ışığının engellenmediğinin bilirkişi raporuyla tespit edildiği, şikâyete konu toz ve gürültünün ise komşuluk hukukunun ve birlikte yaşamanın gerektirdiği komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları hoşgörü sınırlarını aştığı ve katlanılması güç zararlara sebep olduğu hususlarının başvurucu tarafından kanıtlanamadığı görülmüştür. Toz ve gürültüye neden olan faaliyetlerin, inşaat ruhsatına vemevzuatına uygun yapılan bir bina inşaatından kaynaklandığı, başvurucunun taşınmazına haksız el atmanın mevcut olmadığı, toz ve gürültünün önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmadığı iddiasının kanıtlanamadığı hususları da dikkate alındığında, başvurucunun maruz kaldığı çevresel kirlenmenin bireyin konuttaki huzurunu, özel veya aile hayatını doğrudan etkilese bile birlikte yaşamanın gerektirdiği katlanma düzeyini aşmadığı anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu çevresel meselenin özel hayata saygı hakkının korumasından yararlanacak ağırlıkta bulunmadığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkı ile konuta saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.