TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLCAN TUTKUN BERK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2334)
|
|
Karar Tarihi: 29/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Gülcan
TUTKUN BERK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; komşu taşınmaza bina yapılması sonucu başvurucuya
ait dairenin değer kaybına uğraması nedeniyle mülkiyet hakkının, inşaat
faaliyetleri sonucu oluşan gürültü ve toz nedeniyle de özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkı ile konut hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun İstanbul Kağıthane ilçesinde dairesinin
bulunduğu siteye bitişik olan taşınmazda özel bir şirket tarafından inşaata
başlanmıştır.
8. Başvurucu, oturduğu dairenin bitişiğine yapılan inşaat
nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle 28/9/2012
tarihinde İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde özetle 1997 yılında bir daire aldığını, daireyi önünün açık olması
ve ferah bir şehir manzarası olması nedeniyle tercih ettiğini ancak bitişik
komşu parsel üzerine 12-13 katlı 2 bloktan ibaret projenin yapımı için ruhsat
alındığını belirtmiştir. Başvurucu, anılan inşaatın dairesinin manzarasını
büyük ölçüde kapatması nedeniyle dairesinin değer kaybına uğradığını ve söz
konusu projenin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının sınırlarını aşar şekilde
icra edildiğini iddia etmiştir.
9. İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada
4/6/2013 tarihinde teknik bilirkişi heyeti ile birlikte keşif yapılmış ve keşif
sırasında taraf tanıkları dinlenmiştir. Bilirkişi heyetinin hazırladığı
7/6/2017 tarihli raporda, iki parsel arasında kot farkı bulunması nedeniyle
yapılan inşaatın başvurucunun dairesinde gün ışığını engellemediği ve başvurucunun
bloğuna giden yolun daralmasının dairenin değerine etki etmediği tespit
edilmiştir. Ayrıca raporda, başvurucunun dairesini yapan firmanın bu binanın
önüne başka inşaat yapılmayacağına dair taahhüdü ya da pazarlama esnasında
beyanı olduğunun ispatlanamadığı vurgulanmıştır.
10. Mahkeme, bilirkişi raporunu hükme esas alarak 5/12/2013
tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar gerekçesinde,
başvurucunun dairesini yapan firmanın binanın önüne başka bir bina
yapılmayacağını taahhüt etmediği, başvurucunun binası yapılırken giriş yolunun
davalının parseline tecavüz edilerek yapıldığı belirtilmiştir. Kararda,
davalının inşaat sırasında kendi parsel sınırları içinde kalarak inşaat
yaptığı, giriş yolunun davalının haksız eylemi nedeniyle daralmadığı hususları
tespit edilmiştir. Mahkeme ayrıca, davalının inşaat ruhsatına ve projesine
uygun inşaat yaptığını belirttikten sonra inşaat sırasında oluşan toz ve
gürültünün de komşuluk hukuku gereği katlanılması kaçınılmaz ve hoşgörülmesi gereken bir sonuç olduğunu vurgulamıştır.
11. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 5/6/2014 tarihli ilamıyla anılan
kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir.
Aynı dairenin 9/12/2014 tarihli karar düzeltme talebinin reddine ilişkin
kararıyla derece mahkemesinin anılan kararıkesinleşmiştir.
12. Nihai karar 9/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 9/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14.8/12/2001 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Komşu hakkı" kenar başlıklı düzenlemesinin "Kullanma biçimi" kenar
başlıklı 737. maddesi şu şekildedir:
"Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan
yetkileri kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını
olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.
Özellikle, taşınmazın durumuna, niteliğine ve
yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu,
kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek
yasaktır.
Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz
taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır."
15. 4721 sayılı Kanun'un
"Komşu hakkı" kenar başlığı altında düzenlenen "Kazı ve Yapılar" kenar başlıklı
738. maddesi "a"
fıkrası şu şekildedir:
"Malik, kazı ve yapı yaparken komşu
taşınmazlara, onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da
üzerlerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak
zorundadır.
Komşuluk hukuku kurallarına aykırı yapılar
hakkında taşkın yapılara ilişkin hükümler uygulanır."
16. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun 14. maddesi şu şekildedir:
"Şehir ve kasabalarda gerek mesken içinde
ve gerek dışında saat 24 ten sonra her ne suretle olursa olsun civar halkının
rahat ve huzurunu bozacak surette gürültü yapanlar polisçe menolunur. Bu yasağı
dinlemiyenler hakkında Ceza Kanununun 546 ncı maddesine göre takibat
yapılır.
Zabıtadan izin alınarak yapılacak düğün ve
müsamere ve balolar bu kayıttan müstesnadır."
17. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 2.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu
Kanunda geçen terimlerden;
Çevre: Canlıların yaşamları boyunca
ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları
biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,…
ifade eder."
18. 2872 sayılı Kanun'un "Gürültü"
kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve
ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar
üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.
Ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye,
işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve
titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlaraindirilmesi
için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirler alınır."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından kirlilik
bağlamındaki çevresel rahatsızlıkların devletin veya özel kişilerin
faaliyetleri sonucunda oluşması arasında bir ayırım gözetmeksizin Sözleşme'nin
8. maddesi kapsamında güvence altına alınan hukuksal çıkarlarla bağlantı
kurulmak suretiyle incelendiği anlaşılmaktadır (Bor/Macaristan,B.
No: 50474/08, 18/6/2013, § 25).
21. Bu kapsamında AİHM'in iddiaya konu
çevresel kirliliğin, özel hayatın veya aile hayatının nitelik ve kalitesini
veya konutundan yararlanma şeklindeki hukuksal çıkarı olumsuz etkilediğini
tespit ederek özel hayat kavramının alt kategorileri olan özel hayata, aile
hayatına ve konuta saygı hakkı ile sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı arasında
bir bağ kurduğu görülmektedir (Powell ve Rayner/Birleşik Krallık, B. No: 9310/81,
21/2/1990; Hatton ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B.
No: 36022/97, 8/7/2003; López Ostra/İspanya, B. No: 16798/90, 9/12/1994).
22. Bununla birlikte çevresel meselelerin Sözleşme’nin 8.
maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için belirli koşulların mevcudiyeti
aranmaktadır. Bu bağlamda söz konusu çevresel rahatsızlığın başvurucunun özel
ve aile yaşamı ya da konuta saygı hakkı üzerinde doğrudan bir etkide bulunması
ve söz konusu çevresel kirliliğin belirtilen değerler üzerindeki etkisinin
asgari bir şiddet derecesine ulaşması gerekmektedir. Bu kapsamda söz konusu
kirliliğin ciddi bir boyuta ulaşmış olması şartı aranmaktadır. Belirtilen
bağlamda aranan asgari ağırlık eşiğinin söz konusu hukuksal değerlerin ihlal
edilip edilmediğinin değil bizatihi söz konusu alana ilişkin incelenebilir bir
sorun doğup doğmadığının tespiti amacıyla değerlendirildiği görülmektedir. Söz
konusu şiddet derecesinin değerlendirilmesi göreli olup her somut olayda
çevresel etkinin yoğunluğu, süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile çevrenin
genel bağlamı gibi kriterler çerçevesinde ayrıca değerlendirme yapılmasını
zorunlu kılmaktadır (Fadeyeva/Rusya, B. No: 55723/00, 9/6/2005, § 69).
23. Yapılan değerlendirmelerde başvurucuların şikâyetlerine konu
çevresel kirlilik kaynağına yakınlığı şüphesiz en önemli unsurdur. Bu kapsamda
modern kent yaşamının gereği olan çevresel tehlikeler ile kıyaslandığında
önemsiz kalan çevresel olumsuzluklar, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesindeki
güvenceleri harekete geçirmek için yeterli görülmemektedir (Mileva ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 43449/02, 25/11/2010, §
90).
24. Sözleşme’de temiz ve sessiz bir
çevrede yaşama hakkı şeklinde bir hak güvence altına alınmadığı için özel hayat
çerçevesinde korunan hukuksal çıkarlar üzerinde doğrudan ve ciddi bir etkisi
bulunmayan manzara hakkı veya güzel bir çevrede yaşama hakkı gibi çevresel
hakların Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında değerlendirilmesi söz konusu
değildir (Krytatos/Yunanistan, B. No: 41666/98, 22/5/2003,
§§ 52, 53; Ali Rıza Aydın/Türkiye (k.k.), B. No: 40806/07, 15/5/2012, §§ 27-29). Zira
Sözleşme'nin 8. maddesinin aktif hâle gelmesini sağlayan etken, çevrenin genel
olarak bozulması değil bireylerin özel veya aile yaşamı ile konutları için
zararlı bir etkinin söz konusu olmasıdır.
25. AİHM içtihadında inceleme konusu çevresel etkinin
Sözleşme'nin 8. maddesinde yer alan güvenceleri etkin hâle getirebilmesi için
aranan ağırlık eşiğinin tespitinde genel olarak başvurucudan söz konusu etki
derecesini ortaya koyan somut veriler sunmasının beklenildiği, bu kapsamda söz
konusu etki derecesini ortaya koyan kamusal ölçümler veya uzman raporları gibi
veriler ile ilgili alanın, örneğin gürültüye açık bölge olarak tespit
edildiğini gösteren kamusal kararların yapılan değerlendirmelerde dikkate
alındığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte AİHM'in
başvuru evrakı ile ilgili idari ve yargısal prosedüre ilişkin evrak kapsamında
tespit ettiği veriler ve hayatın olağan akışına göre söz konusu çevresel
rahatsızlığın asgari ağırlık eşiğini geçtiğinin kabul edilmesi gerektiği
yönünde tespitlerde bulunduğu başvuru örneklerinin de mevcut olduğu
görülmektedir (Moreno Gómez/İspanya, B. No: 4143/02, 16/11/2004, §§
59, 60; Ruano Morcuende/İspanya (k.k.), B. No: 75287/01, 6/9/2005; Fagerskiöld/İsviçre (k.k.), B. No: 37664/04, 26/2/2008; Oluic/Hırvatistan, B. No: 61260/08, 20/5/2010, §§ 52-62; Mileva ve diğerleri/Bulgaristan, §§ 93-95).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; 1997 yılında bir inşaat şirketinden daire
aldığını, aldığı daireyi önünün açık olması ve ferah bir şehir manzarası olması
nedeniyle tercih ettiğini belirtmiştir. Başvurucu, komşu parselde on üç katlı
bina yapılması nedeniyle dairesinin manzarasının büyük bölümünün kapandığını,
siteye giriş yolunun daraltıldığını ve dairesinin değer kaybına uğradığını
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Başvuru konusu olayda başvurucuların mülkiyet hakkına
yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale mevcut olmayıp
özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Dolayısıyla başvuruda, devletin
mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması
gerekmektedir.
29. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında Anayasa'nın 5. ve 35.
maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif
yükümlülüklerinin bulunduğunu kabul etmiştir. Bu bağlamda söz konusu pozitif
yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil
olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını
gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği,
B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842,
17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim
Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B.
No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).
30. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren
etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve
kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan
uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek
sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin
Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).
31. Somut olayda başvurucu mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında komşu taşınmaza bir bina yapılmasından yakınmaktadır. Başvurucu bu
binanın yapılması nedeniyle manzarasının kapandığını ve ayrıca yolun da
daraltıldığını belirterek taşınmazının değer kaybına uğradığını öne
sürmektedir. Başvurucu bu iddiasını derece mahkemeleri önünde de dile
getirmiştir. Yapılan yargılama sırasında alınan teknik bilirkişi raporunda ise
her iki taşınmaz arasında kot farkı bulunması sebebiyle başvurucunun gün
ışığından yararlanmasının engellenmediği belirtilmiştir. Raporda ayrıca yolun
daraltılmasının da dairenin değerine etki etmediği belirtilmiştir. Başvurucunun
ise yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiği, iddia ve
itirazları ile delillerini sunabilme imkânı bulduğu anlaşılmaktadır. Ancak
aksini kanıtlayamadığı gerekçeyle derece mahkemelerinin söz konusu raporu hükme
esas alarak davayı reddettikleri görülmektedir. Dolayısıyla söz konusu
kararlarda bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan bir durumun da
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle devletin pozitif yükümlülükleri
kapsamında mülkiyetin kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli
güvencelerin mevcut olduğu, bireysel başvuruya konu kararlarda yer verilen
tespit ve gerekçeler itibarıyla mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü
yönünden başvurucunun usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde
yararlanmalarının sağlandığı ve yargısal makamların takdir yetkilerinin
sınırının aşılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet
hakkına ilişkin şikâyetleri yönünden bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu
anlaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B.Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının
ve Konut Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; komşu parsele yapılan çok katlı bina yüzünden
dairesinin manzarasının bozulduğunu ve gün ışığının engellendiğini, gece gündüz
süren inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşan toz ve gürültünün katlanılmaz
boyutlara ulaştığını, sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına müdahale edildiğini
belirtmiştir. Başvurucu gerek gürültü ve toz kirliliğinden gerekse de söz
konusu inşaat çalışmaları nedeniyle dairesinin değerinin düşmesi nedeniyle
oluşan zararlarının tazmini istemli davasının da yeterli inceleme yapılmadan
reddedildiğini vurgulayarak adil yargılanma hakkı ile özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
35. Başvuru konusu ile ilgili Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir."
36. Başvuru konusuna dayanak olan Anayasa'nın 21. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Kimsenin konutuna dokunulamaz..."
37. Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlar
Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında güvence altına alınmakla birlikte söz konusu
hukuksal çıkarların Anayasa’nın farklı maddelerinin koruma alanına girdiği
görülmektedir. Bu bağlamda özel hayat kavramına dâhil bir kısım hukuksal
değerin Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlendiği, özel hayatın diğer alt
kategorileri olarak ele alınan haberleşmenin gizliliği ve konuta saygı hakkının
ise Anayasa’nın 21. ve 22. maddelerinde güvence altına alındığı görülmektedir.
Bu kapsamda Sözleşme’nin 8. maddesinde yer alan hakların temel olarak
Anayasa’nın 20., 21. ve 22. maddelerinde düzenlendiği anlaşılmaktadır (Benzer
yöndeki kararlar için bkz. Hüseyin Tunç
Karlık ve Zahide Şadan Karluk, B. No:
2013/6587, 24/3/2016, § 41).
38. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının anayasal anlamda
normatif dayanağı 56. maddede yer verilen herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu yönündeki düzenlemedir. Ancak söz konusu
hüküm, Anayasa’nın "Temel Haklar ve
Ödevler" başlıklı İkinci Kısım'ının ''Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler'' başlıklı Üçüncü Bölüm'ünde yer almaktadır. Bu sebeple Anayasa’da yer alan
ikinci ve üçüncü kuşak hakların ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuruda
bulunulamayacağı ifade edilmekle birlikte sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının
Anayasa’nın özel hayata ve aile hayatına saygıyı güvence altına alan 20.
maddesi ve konut dokunulmazlığını düzenleyen 21. maddesi kapsamında ve söz
konusu hükümlerde yer alan hukuksal çıkarlar üzerindeki etkisi dikkate alınarak
değerlendirilmesi gerekmektedir (Binali Özkaradeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/4686, 1/2/2018, § 45).
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün komşu
parselde yapılan inşaat çalışması nedeniyle dairesinin manzarasının
kapanmasına, oluşan toz ve gürültü nedeniyle özel ve aile hayatının etkilendiğineve sağlıklı bir çevrede yaşamasının
engellendiğine ilişkin olduğu anlaşılmakla başvurunun Anayasa’nın 20. ve 21
maddesinde düzenlenen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile konut
dokunulmazlığı hakkı kapsamında incelenmesi gerekmiştir.
40. Çevresel meselelerin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilebilmesi için belirli koşullar gerçekleşmiş olmalıdır. Bu bağlamda
söz konusu çevresel rahatsızlığın başvurucunun özel ve aile hayatı ya da konuta
saygı hakkı üzerinde doğrudan bir etkide bulunması, bu kapsamda çevresel
rahatsızlığın ciddi bir boyuta ulaşmış olması şartı aranmaktadır. Ancak
belirtilen bağlamda aranan asgari ağırlık eşiğinin değerlendirilmesi somut bir
zararın gerçekleşip gerçekleşmediğine göre değil söz konusu alana ilişkin
incelenebilir bir sorun doğurup doğurmadığı tespit edilerek yapılmaktadır. Bu
değerlendirme ise her somut olayda çevresel etkinin yoğunluğu, süresi, beden ve
ruh bütünlüğü ile çevrenin genel bağlamı gibi kriterler çerçevesinde ayrıca
değerlendirme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan değerlendirmelerde,
başvurucunun iddiaya konu çevresel kirlilik kaynağına yakınlığı şüphesiz en
önemli unsurdur (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, § 58; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513,
21/4/2016, § 53; Binali Özkaradeniz
ve diğerleri, § 48).
41. Çevresel kirlilik tek başına özel hayata saygı hakkı
kapsamında korunmaya değer bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı
Sözleşme kapsamında korunan bir hak değildir. Anayasa'nın 56. maddesinde yer
alan herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu
yönündeki düzenleme, Sözleşme'de münhasıran yer
almadığından söz konusu hakkın ortak koruma alanında bulunduğunu söylemek
güçtür. Bununla birlikte tartışmaya konu çevresel kirlilik bireyin konuttaki
huzurunu, özel veya aile hayatını doğrudan etkilerse ve belirli bir katlanma
düzeyini geçerse özel hayata saygı hakkı ve konut dokunulmazlığı hakkı
bakımından bir sorunun mevcut olduğu varsayılmaktadır. Bu iki koşuldan birinin
yokluğu ise özel hayata saygı güvencelerinin devreye girmesini engellemektedir (D.Ö.,
(4), B. No: 2014/3735, 12/6/2018, § 38).
42. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu
ortaya çıkan çevresel etkiler ile bireyin özel ve aile hayatı veya konutunu
kullanım hakkı arasında yeterince sıkı bir bağın varlığı ilk koşul için
yeterlidir (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet
Kurt, § 69; Ahmet İsmail Onat,
B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 84; Hüseyin
Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68).
43. Başvurucunun çevresel rahatsızlık olarak ileri sürdüğü
inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşan toz ve gürültü, başvurucunun yaşam
kalitesini olumsuz etkilediği ölçüde Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındaki
güvenceleri harekete geçirebilecektir. Başvurucunun dairesinin bulunduğu binaya
komşu parselde yapılan inşaat nedeniyle oluşan gürültü ve tozun başvurucunun
özel ve aile hayatını doğrudan ve yakından etkilediği açıktır.
44. Öte yandan bu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi
kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığı
değerlendirilmelidir (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 67; Ahmet İsmail Onat, § 82; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan
Karluk, § 66).
45. Özel hayata saygı hakkının gündeme gelebilmesi için aranan
bu ikinci koşul, her olayın somut koşulları içinde değerlendirilmesini
gerektiren göreceli bir alan olup rahatsızlığın yoğunluğu, etkiye maruz kalınan
süre veya kişi üzerindeki fiziksel veya zihinsel etkileri gibi unsurlar koşulun
oluşması bakımından dikkate alınmaktadır (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 58; Fevzi Kayacan (2),§ 53; Binali Özkaradeniz ve
diğerleri, § 48).
46. Şikâyete konu inşaat faaliyetleri nedeniyle oluşan toz ve
gürültü birlikte yaşama amacı
çerçevesinde hoş görülmesi beklenen bir olgudur. Anayasa Mahkemesinin
değerlendirmesinin temelini, başvurucunun duyduğu rahatsızlığın hoş görülmesi
beklenmeyecek düzeye ulaşıp ulaşmadığı hususu oluşturmaktadır.
47. Ayrıca 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
48. Somut olayda başvurucunun, üçüncü kişi tarafından konutuna
ve özel hayatına müdahale edildiği iddiasına ilişkin yargılama sürecinin
bütününe bakıldığında, başvurucuya itiraz ve savunmalarını ortaya koyabilme ve
delillerini sunabilme olanağının tanındığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvuruya
konu olayda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında özel ve aile hayatına
saygı hakkı ile konut hakkının kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli
güvencelerin mevcut olduğu, ilgili Mahkeme kararında yer verilen tespit ve
gerekçeler itibarıyla anılan hakların korunması yönünde başvurucunun usule
ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmasının sağlandığı ve yargısal
makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı sonucuna varılmıştır.
49. Öte yandan başvurucunun dairesinin manzarasının tamamen
kapanmadığı ve gün ışığının engellenmediğinin bilirkişi raporuyla tespit
edildiği, şikâyete konu toz ve gürültünün ise komşuluk hukukunun ve birlikte
yaşamanın gerektirdiği komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları
hoşgörü sınırlarını aştığı ve katlanılması güç zararlara sebep olduğu
hususlarının başvurucu tarafından kanıtlanamadığı görülmüştür. Toz ve gürültüye
neden olan faaliyetlerin, inşaat ruhsatına vemevzuatına
uygun yapılan bir bina inşaatından kaynaklandığı, başvurucunun taşınmazına
haksız el atmanın mevcut olmadığı, toz ve gürültünün önlenmesi için gerekli
tedbirlerin alınmadığı iddiasının kanıtlanamadığı hususları da dikkate
alındığında, başvurucunun maruz kaldığı çevresel kirlenmenin bireyin konuttaki
huzurunu, özel veya aile hayatını doğrudan etkilese bile birlikte yaşamanın
gerektirdiği katlanma düzeyini aşmadığı anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu çevresel meselenin
özel hayata saygı hakkının korumasından yararlanacak ağırlıkta bulunmadığından
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı hakkı ile konuta saygı hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.