TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN BALİC VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2434)
|
|
Karar Tarihi: 8/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdurrahman BALİC
|
|
|
2. Harun BALİC
|
|
|
3. Hülya BALİC
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammed Neşet GİRASUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, murisin faili meçhul kişilerce öldürülmesi nedeniyle
yaşam hakkının; uğranılan manevi zararın tazmin edilmemesi ve bu kapsamda
başvurulan idari ve yargısal sürecin makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların anlatımına göre miras bırakan İsmail Baliç
3/3/1994 tarihinde kardeşi R.B. ile birlikte Cizre ilçesindeki evlerinin önünde
öldürülmüştür.
9. Başvurucular, Cizre Başsavcılığı tarafından olayla ilgili
olarak başlatılan soruşturma dosyasındaki herhangi bir bilgi ve belgeyi
bireysel başvuru formu ile eklerine eklemedikleri gibi bu dosyanın akıbeti
hakkında bir açıklamada da bulunmamışlardır.
10. Başvurucular 2005 yılında 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
kapsamında zararlarının karşılanması istemiyle Şırnak Valiliği Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuş ve 300.000 TL
ödenmesini talep etmişlerdir.
11. Komisyon 22/12/2006 tarihli kararıyla; söz konusu olayın
terör olayı olmadığı, suçun kişisel amaçlarla işlendiği, suçu işleyen kişilerin
belli olduğu, tazminatın bu kişilerden talep edilebileceği gerekçesiyle
başvuruyu reddetmiştir.
12. Başvurucular, anılan işlemin iptali ile 225.000 TL maddi ve
150.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle İçişleri Bakanlığına izafeten
Şırnak Valiliği aleyhine dava açmışlardır.
13. Mardin İdare Mahkemesi 19/3/2008 tarihli kararıyla işlemin
iptaline ve 5233 sayılı Kanun'a göre hesaplanan 15.305,50 TL maddi tazminatın
başvuruculara ödenmesine, manevi tazminat isteminin ise reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
soruşturma dosyası ile Komisyon işlem dosyasının incelenmesinden olayın terör
örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği kanaatine varıldığı, dolayısıyla olayın
5233 sayılı Kanun kapsamına girdiği belirtilerek anılan Kanun'un 9. maddesine
göre hesaplanan tazminatın miras hisseleri oranında başvuruculara ödenmesine
karar verilmiştir. Gerekçede, anılan Kanun'un sadece maddi zararların
karşılanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlediği, manevi zararların ise
kanun kapsamında yer almadığı belirtilmiştir.
14. Tarafların temyizi üzerine söz konusu karar, Danıştay
Onbeşinci Dairesinin 28/2/2013 tarihli kararıyla onanmıştır. Başvurucuların
karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 30/10/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Nihai karar 31/12/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucular 30/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Özeyir
Kocakaya, B. No: 2014/1457, 14/11/2018, §§ 26-32; Ali Şaşkın ve diğerleri, B. No: 2013/6819,
21/4/2016, §§ 17-20; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-24.
17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun
2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. İdari dava türleri
şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
...”
18. 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
19. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararı şöyledir:
"5233 sayılı Yasa,
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla
karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan
vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif
bir çözüm yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca uygun olarak yargılama
hukuku kurallarından farklı hükümler öngörerek buna ilişkin esasları Yasa'da
ayrıntılı olarak kurala bağlamıştır.
İdare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu
olan, nedensellik bağı kurulabilen zararları kusur sorumluluğu ilkesi uyarınca
tazminle yükümlüdür. Ancak bazen idare, kusur koşulu ve nedensellik bağı
aranmadan da meydana gelen bazı zararlardan sorumlu olabilmektedir. Bunlar,
idarenin kendi faaliyet alanıyla ilgili önlemekle yükümlü olduğu halde
önleyemediği zararlardır. 5233 sayılı Yasa'da yer alan sorumluluğun dayanağını
da kusursuz sorumluluğun bir türü olan ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla
geliştirilen 'sosyal risk ilkesi' oluşturmaktadır.
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasakoyucunun sosyal
hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine yasayla getirdiği
bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal risk ilkesi'
gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden ibaret olduğunun
tespiti, yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir. İtiraz konusu kurallarda yer
alan maddi zararların öncelikle sulh yoluyla karşılanmasına ilişkin hükümlerin
bulunmasını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangibir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik
bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen
zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk
alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında
meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine
ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan
kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi,
12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa'nın 125. maddesinin birinci
fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu
ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere
karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir."
20. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına
dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna
başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece
maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle
giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen
nitelikte bir yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/1/2006 günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının
81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak 'Tazminat Kanun’unda
yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa
da Kanun’un 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep
etme olanağı verdiği görülmektedir.' ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucular, murisin kamu görevlilerince öldürüldüğünü ve
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek yaşam hakkı ihlalinin tespitini
talep etmişlerdir.
2. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesinden, başvurucuların
1994 yılındaki olayla ilgili ceza soruşturması sürecine ilişkin herhangi bir
bilgiye yer vermedikleri, salt murisin hayatını kaybetmesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiğinin tespitine karar verilmesini istedikleri
görülmektedir.
24. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre ne 5233 sayılı Kanun'da
öngörülen Komisyon ne de bu Komisyonun kararını inceleyecek olan idari yargı
yeri şikâyete konu ihlali tespit etme ve uygun giderim sağlama yetkisine
sahiptir. Bir başka ifadeyle, söz konusu iddialar dikkate alındığında
başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti, 5233 sayılı
Kanun kapsamında tazminat ödenmesi istemiyle yürütülen sürecin olayın
gerçekleşme koşullarını aydınlatıp bu şekilde maddi gerçeği ortaya
çıkarabilecek ve gerektiğinde varsa olayın sorumlularının cezai yaptırımlar ile
hesap vermesini sağlayabilecek nitelikte değildir. Bu açıdan 5233 sayılı
Kanun'da öngörülen tazminat yolunun somut olaydaki şikâyet bakımından etkili
bir yol olmadığı kanaatine ulaşılmıştır (Özeyir
Kocakaya, §§ 57-59).
25. Bu itibarla olayın niteliği ile başvurucuların iddiaları
birlikte dikkate alındığında başvuruda yaşam hakkı kapsamında başvuru
yollarının tüketilmesi kuralı bakımından bir değerlendirme yapılırken idari
yargı merciinde görülen tazminat davasının değil olaya ilişkin ceza
soruşturmasının nazara alınması gerektiği sonucuna varılmıştır (Özeyir Kocakaya, § 60). Başvurucular ceza
soruşturmasına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır.
26. Bu itibarla somut olayın niteliği ile başvurucuların
iddiaları birlikte değerlendirildiğinde başvuruda yaşam hakkı kapsamında
başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında başvurulan idari
sürecin ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
29. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra, 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve
7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
30. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
31. Ferat Yüksel
(B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların
makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra
edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce
gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna
başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı
sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
32. Ferat Yüksel
kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması
ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş
şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden
mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün
olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel
olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda
değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat
Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi,
ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma
ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna
başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
33. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvurucular; maddi tazminat ödenmesine karar verildiği
hâlde manevi tazminat ödenmemesinin Anayasa'nın 2. maddesinde güvence altına
alınan hukuk devleti ilkesi ile 125. maddesinde belirtilen idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesini ihlal ettiğini,
5233 sayılı Kanun'da manevi tazminata yer verilmemesinin idari yargı yerinin
manevi zararı tazmin etmesine engel olmadığını belirterek adil yargılanma ve
etkili başvuru hakkının ihlalinin tespitini istemiştir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular; manevi zararları hakkında
idare hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir giderim
sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 2. ve
125. maddelerinde güvence altına alınan ilkelerin ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir. Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile ortaya çıkan temel
sorun başvurucuların mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi olduğundan
başvurucuların manevi tazminat istemi hakkındaki iddiasının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun
görülmüştür (benzer yönde değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş, B. No: 2014/2008, 22/11/2017, § 46).
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
38. 5233 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların
özel bir giderim usulünü öngörmekle birlikte manevi zararların genel hükümlere
göre karşılanmasına da engel olmayan bir düzenlemedir. 2577 sayılı Kanun'un 2.
ve 13. maddelerinde idarenin işlem veya eylemlerinden dolayı hakları ihlal
edilenlerin tazminat talebinde bulunabilmeleri öngörülmekte ve bu yol 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
39. Anılan içtihatta ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun,
manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre
açılacak tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir.
Bir başka ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun
kapsamında değil, bu Kanun'dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açacakları davalarda dile getirebilirler (Seydağa Tekin, B. No: 2015/3968,
21/2/2019, § 44).
40. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları
davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getiriş
biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen
içtihada uygun şekilde, genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un ilgili
maddelerine mi 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konulması
gerekir (Seydağa Tekin, § 45).
41. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin (Emir Ağgül ve diğerleri, B. No:
2014/16320, 21/11/2017) kararında belirtildiği üzere, bir tazminat veya tam
yargı davasına konu olan alacağa ilişkin mevzuat hükümleri kapsamında yürütülen
yargılamada, kişilerin taleplerini başlattıkları usulde hataya düşülerek
incelemenin yapılacağı mevzuat kaynaklarının daraltılmasının belirtilen anlamda
dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak değerlendirilmesi ve bu
müdahalenin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir (Emir Ağgül ve diğerleri § 63)
42. Nitekim 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat
ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi, terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara
ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da
hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında
başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Buna göre,
5233 sayılı Kanun'un maddi zararların özel bir giderim usulünü öngörmekle
birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir düzenleme
olduğunu, 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13.maddelerinde, idarenin işlem veya
eylemlerinden dolayı hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme
imkânı tanındığı belirtilerek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat
hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan
başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No:
2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
43. Somut olayda başvurucular, idare hukuku genel hükümleri
kapsamında maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle iptal ve tam yargı
davası açmışlardır (bkz. § 12). Başvurucuların manevi tazminat istemini 5233
sayılı Kanun'a dayandırmadığı anlaşılmaktadır. Mardin İdare Mahkemesi maddi
tazminat istemini kısmen kabul ederken 5233 sayılı Kanun'a göre manevi
tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle manevi tazminat istemini reddetmiştir.
44. Oysa manevi tazminat istemiyle tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açıldığı anlaşılan davada 5233 sayılı Kanun’un 12.
maddesinin son fıkrasındaki ve 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddelerindeki
açık düzenlemeler ile Anayasa Mahkemesi (bkz. § 19) ve Danıştay (bkz. § 20)
içtihatları dikkate alındığında başvurucuların manevi tazminat talebi hakkında
idare hukukunun genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir karar
verilmesi yoluyla başvurucuların mahkemeye erişimine imkân sağlanmalıdır.
Açtıkları davayı tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından
mahrum kalan başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğu
açıktır. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında yapılan incelemede başvurucuların
manevi tazminat isteminin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında yukarıda değinilen içtihatlardan
farklı karar verilmesini gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
48. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet
ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin İdare Mahkemesine
(E.2007/574, K.2008/484) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
50. Yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğinden tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.226,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin
İdare Mahkemesine (E.2007/574, K.2008/484) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.226,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onbeşinci Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.