TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN FATİH UĞURLU BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2015/2461)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan Fatih UĞURLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali PACCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tanınmış bir siyasetçi hakkında ulusal bir gazetede yapılan haberler nedeniyle tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Yeni Akit gazetesinin (gazete) sahibidir.
9. 28/12/2011 tarihinde Şırnak'ın Uludere ilçesinin güneyinde ve Irak sınırları içinde yer alan ve bölücü terör örgütünün faaliyetlerinin yoğun olduğu iddia edilen bölgede insansız hava araçları tarafından bir grubun Türkiye sınırına doğru geldiği tespit edilmiştir.
10. Anılan tespit ve istihbarat raporları gözetilerek Türkiye sınırına doğru intikal hâlinde olan grubun bölücü terör örgütü mensupları olduğu kabulünden hareketle hava harekâtı düzenlenmiştir.
11. Söz konusu hava harekâtı sonucunda Şırnak'ın Uludere ilçesi nüfusuna kayıtlı ve bölücü terör örgütü ile herhangi bir ilişkisi tespit edilemeyen bazı kişiler hayatını kaybetmiş, bazıları ise olaydan yaralı olarak kurtulmuşlardır.
12. Bu olayın ardından 31/12/2011 tarihinde taziye ziyareti için Gülyazı köyüne giden Uludere Kaymakamı ziyaret esnasında saldırıya uğramış ve yaralanmıştır. Saldırı olayı ülke basınının geneli tarafından linç girişimi olarak haberleştirilmiştir. Kaymakama saldırı olayıyla ilgili olarak ceza soruşturması başlatılmış ve olaydan sorumlu oldukları değerlendirilen çok sayıda kişi hakkında işlem yapılmıştır. Anılan saldırı olayı ve sonrasındaki gelişmeler kamuoyunda uzunca bir süre tartışılmıştır.
13. Kaymakama saldırı olayıyla ilgili olarak 2/1/2012 tarihinde ulusal basında yer alan pek çok haberde, yapılan soruşturma kapsamında ifade verdiği belirtilen tanıkların -olay tarihinde- Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Şırnak milletvekili olan Hasip Kaplan'ın saldırıyı organize ettiği ve saldırganları kışkırttığı yönünde beyanda bulundukları ileri sürülmüştür. Tanıkların isimleri basında genel olarak açıklanmazken bazı basın yayın organlarında bu tanıkların açık kimlikleri de verilmiştir.
14. Hasip Kaplan basında çıkan haberler üzerine yaptığı açıklamalarda aleyhine yapılan tanık ifadelerinin varlığını kabul etmiş, ancak kendisini olayları organize ya da tahrik etmekle suçlayan ifadelerin iftira niteliğinde olduğunu ve kendisinin daha büyük olayların çıkmasına engel olduğunu ileri sürmüştür.
15. Gazetenin 3/1/2012 tarihli nüshasının 1. ve 8. sayfalarında -Hasip Kaplan'ın fotoğrafı da basılmak suretiyle- Kaymakama saldırı olayıyla ilgili şu şekilde haberler yapılmıştır:
i. 1. sayfadaki haber (haber manşette değil sayfanın sağ alt tarafında oldukça küçük bir alanda yer almıştır):
"Görgü tanıkları :
Provokatör Kaplan
Uludere Kaymakamına saldırı ile ilgili ifade veren tanık, 'Olayın organizatörleri Hasip Kaplan ve [İ.E.]'tir', dedi."
ii. 8. sayfadaki haber:
"ULUDERE’DE KAYMAKAMA YAPILAN SALDIRININ GÖRGÜ TANIKLARI SAVCIYA İFADE VERDİ:
PROVOKATÖR KAPLAN!
Uludere Kaymakamına saldırıya yönelik soruşturmada, savcılığın tanıklığına başvurduğu bir kişi, 'Olayın organizatörleri Hasip Kaplan ve [İ.E.]'tir' dedi.
Uludere Kaymakam N.Y.'un taziye ziyaretinde bulunduğu sırada meydana gelen saldırıya ilişkin soruşturma sürüyor. Soruşturma kapsamında savcılığın tanıklığına başvurduğu bir kişi, bu işin organizatörlerinin BDP Şımak Milletvekili Hasip Kaplan ile BDP İl Genel Meclisi üyesi [İ.E.] olduğunu çok iyi bildiğini söyledi.
Tanık, beyanında, Gülyazı köyündeki taziyeye Kaymakam Y. ile konuşarak birlikte gitmeye karar verdiklerini belirtti. Taşdelen köylüleriyle birlikte taziyeye gittiklerini anlatan tanık, kaymakamı kapıda karşıladıktan sonra vefat edenlerin yakınlarına başsağlığı dilediklerini aktardı. ‘Katil Erdoğan’ türü yazıların niçin asıldığını sorduklarını ve bunu BDP’li milletvekili Hasip Kaplan’a ilettiğini anlatan tanık, kendilerinin de duyabileceği yüksek bir sesle Kaplan’ın 'Taziyeye gelmeyin demiştik, niye geldiniz, gelmeseydi ya, çıksın dışarı, biz burada istediğimizi yaparız' şeklinde söylediğini ifade etti. Kaplan’ın yine 'Gençler bu konuda çok dolu, kimse onları durduramaz, ben olacaklardan sorumlu değilim' dediğini aktaran tanık şöyle devam etti: 'Kaymakam bey, bakanların ilçede olduğunu ve taziye ziyareti için yakınlarıyla görüşmek istediklerini söyledi. Biz Kaymakam Bey’e Hasip Kaplan’ın yukarıdaki sözlerini söyleyip ‘BDP milletvekili ve yetkilileriyle görüşelim’ dedik. A.Ö., Hasip Kaplan’a ‘Cenazeler gömülene kadar tüm organizasyonu siz yaptınız, biz sizin dediğiniz her şeyi yaptık, bu sefer de siz bizim dediğimizi yapın, burada olay çıkarmayın, bakanlar gelsin katliamı görsünler ve milletin derdine çare bulsunlar’ dedi. Ben de Hasip Kaplan ve yanında bulunan F.Y. ile Y.Ü.’ye gençlere hakim olmalarını, olay çıkarmamalarını söyledim. Bizim söylediklerimize karşılık ‘gelmesinler, bu insanların acısı büyüktür, ben gençlere hakim olamam’ dedi.
Tüm ikna çabalarına karşılık sürekli kendilerine gençlere sahip çıkamayacaklarının söylendiğini anlatan görgü tanığı, kendilerine taziye çadırının onlara ait olmadığını ve buraya kimin gelip kimin gelmeyeceğine karar veremeyeceklerini ifade ettiğini aktardı. Şahıslardan Y.Ü.’nün ise, 'Taziye yerini kiraladıklarını ve organizasyonu kendilerinin yaptıklarını, bu nedenle taziye yerine kimin gelip kimin gelmeyeceğine kendilerinin karar vereceğini' söylediğini dile getirdi.
KAYMAKAM GÖRÜŞMENİN CAMİDE YAPILMASINI KABUL ETMİŞ
Tanık, kaymakamın ‘vefat edenlerin yakınlarının bir camide toplanması ya da A.Ö.’nün evinde toplayıp bakanlarla bu şekilde görüşülmesi’ teklifini kabul ettiğini anlattı. Ölenlerin yakınlarından bazılarının evde toplanılmasını kabul ettiğini, bunun üzerine kaymakam ile birlikte oradan ayrılmaya karar verdiklerini dile getiren tanık, bu sırada kendilerine gençlerin dışarıda taş ve sopalar ile pet şişelere benzin doldurduklarının iletildiğini kaydetti. Hasip Kaplan’a kaymakamdan başka kimsenin taziye yerine gelmeyeceğini ve kaymakamın da ayrılacağını ilettiğini ifade eden tanık, Kaplan’ın ise bir şahsa ‘kaymakamdan başka gelen olmayacak ona göre gereğini yapın’ gibi bir şey söylediğini anlatıyor. Bu durumu milletvekili ... ile kaymakama ilettiğini, ancak onların böyle bir şeye ihtimal vermediklerini anlatan tanık, olayı şöyle anlattı:
“Birlikte dışarı çıkmak üzere ayağa kalktık, kaymakam bey kapıya doğru ilerledi. O önden gidince aramıza 6-7 kişi girdi. Ben kaymakam beyden uzaklaşmıştım. Dışarıda kalan E.K. ve F.A. isimli akrabalarıma kaymakam beye sahip çıkın bırakmayın dedim. Ben 10 dakika kadar kalabalıktan dolayı içerden çıkamadım. Çıktığım sırada Kaymakam Bey’i petrol ofisine almışlardı. Bana da sözlü saldırılarda bulundular. Ben de karşılık verdim. Daha sonra ben A.Y.’yi aradım ve durumu anlattım. Askerin müdahale etmesi gerektiğini söyledim. Ben o sırada kendimi iyice kaybetmiştim. Daha sonra Kaymakam Bey’in iyi olduğunu söylediler. Biz de ambulansın peşinden köyümüze geldik. Ben bu işin organizatörlerinin Hasip Kaplan ile [İ.E.] olduğunu çok iyi biliyorum. Kaymakam beye vuranları görmedim.”
İ.E.’nin sık sık Kaplan’a gelip kulağına bir şeyler söylediğini dile getiren tanık, onun da bu işin içinde olduğunu düşündüğünü ve Kaplan dışında kimseyle de muhatap olmadığını kaydetti. Ona danışılmadan da hiçbir karar verilmediğini ifade eden tanık, bunun kim olduğunu soran tanıdığına ise “Olsa olsa KCK’lıdır” dediğini söyledi. A.Ç. ve F.A.’nın kaymakama vuranları net olarak gördüklerini anlatan tanık, saldırıyı yapan grubun daha sonra benzinliğin önünde “Katil Erdoğan, Biji serok Apo” şeklinde slogan atıp zafer işareti yaptıklarını da belirtti."
16. Anılan haber üzerine Hasip Kaplan (davacı) kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla başvurucuya karşı manevi tazminat davası açmış, ayrıca ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.
17. Şikâyet üzerine yapılan ceza soruşturması kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile neticelenmiştir.
18. Başvurucu -mevcut başvuruya konu olan- manevi tazminat davasına ilişkin yargılamayı yapan Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesindeki (Mahkeme) 27/11/2012 tarihli duruşmada anılan saldırı olayıyla ilgili olarak davacı hakkında işlem yapıldığını belirtmiş ve davacı, milletvekili olduğu için hakkında düzenlenen fezleke ve ilgili diğer belgelerin dosyaya delil olarak getirtilmesini talep etmiştir. Bu talep üzerine Mahkeme, Silopi ve Uludere Cumhuriyet Başsavcılıklarına yazdığı müzekkerelerde davacı hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalara dair bilgi istemiştir.
19. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca gönderilen cevaplarda, gazetedeki habere konu olayla ilgili olarak davacı hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yürütüldüğüne dair bir bilgi bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkemenin Uludere Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı müzekkereye verilen cevapta ise davacı hakkında Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde herhangi bir soruşturma yürütülmediği bilgisi yer almıştır.
20. Mahkeme, aldığı bu cevaplar üzerine başvurucudan gazete haberinde atıf yapılan tanık beyanının yer aldığı soruşturmanın numarasını bildirmesini istemiştir. Başvurucu, bunun üzerine 21/2/2013 tarihli duruşmada Mahkemeye tanık beyanı olduğunu belirttiği bir belge sunmuş ve Mahkemeden davacı aleyhine tanık beyanlarının yer aldığı soruşturma dosyasını araştırmasını istemiştir.
21. Aynı duruşmada, davacı vekili "... tanık ifadesi olarak beyanları habere konu edilen şahıslar ile Hasip Kaplan ve Hasip Kaplan'ın üyesi olduğu parti hasım konumundadırlar..." şeklindeki beyanlarıyla davacı aleyhine verilen bazı tanık beyanları olduğunu kabul etmiştir.
22. Mahkeme 21/2/2013 tarihli duruşma sonunda; yazılan müzekkerelere karşılık ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarının davacı hakkında habere konu olayla ilgili yapılan bir işlem olmadığı yönünde cevap verdiğini, başvurucu tarafından başkaca bir soruşturma evrak numarası ya da başka bir savcılık nezdinde yürütülen soruşturma evrakı bilgilerinin de ibraz edilmediğini ve yürütülen yargılamanın da hukuk yargılaması olduğunu gözönünde bulundurduğunu belirterek tanık beyanının yer aldığı belirtilen soruşturma dosyasının tespitinin resen araştırma kapsamında kalmadığı gerekçesiyle başvurucunun ilave araştırma yapılması yönündeki talebini reddetmiştir.
23. Öte yandan başvurucu 30/4/2013 tarihli duruşmadan bir gün önce Mahkemeye sunduğu dilekçede; davacının saldırı olayıyla ilgili aleyhine bazı tanık beyanlarının olduğunu kabul etmiş olmasının dikkate alınması gerektiğini belirtmiş ve Kaymakama saldırı olayıyla ilgili -kendi araştırmaları sonucu tespit ettiğini ileri sürdüğü- Uludere Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturmaya ilişkin numarayı Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu bu kapsamda anılan soruşturma dosyasının celbini istemiş ve davacı hakkında yürütülen bir soruşturma olmamasının başka bir soruşturma kapsamında aleyhinde tanık beyanlarının olmadığı anlamına gelmeyeceğini ifade etmiştir.
24. Mahkeme, başvurucunun bu talebi üzerine numarasını belirttiği soruşturma dosyasının temini için Uludere Cumhuriyet Başsavcılığına tekrar müzekkere yazmıştır. Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı 5/6/2013 tarihli yazısında -başvurucunun belirttiği numarayı taşıyan- davacı dışındaki başka bazı şüpheliler hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan yapılan soruşturma sonucunda verilen yetkisizlik kararını göndermiş ve ayrıca davacı hakkında Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde herhangi bir soruşturma yapılmadığı bilgisini vermiştir.
25. Mahkeme yargılama sonunda 3/7/2013 tarihli kararında, aşağıdaki gerekçelerle başvurucu aleyhine 6.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir:
"...Davalı tarafın haberin dayanağı olan sunduğu tanık anlatımına ilişkin ifade tutanağı fotokopisinin incelenmesinden;
Hangi soruşturma evrakına ilişkin olduğu, kimin tarafından , hangi makam nezdinde verilen ifade olduğu , ifadeyi alan, ifadeyi veren ve imza bilgilerinin bulunmadığı;
...davacı ile ilgili olarak Uludere Kaymakamı'na yönelik saldırıda tahrik eyleminden yürütülen soruşturma evrakı/fezleke bulunduğu savunması ileri sürülmüş olmakla; savunmanın değerlendirilmesi bakımından davalı tarafça verilen bilgiler doğrultusunda yazılan müzekkerelere binaen yukarıda içeriği incelenen soruşturma evrak/fezleke bilgileri dışında bir bilgiye ulaşılamadığı saptanmıştır.
...
Somut davada;
Haber metninde yer alan ibareler itibariyle, davacı Hasip Kaplan'ın Uludere Kaymakamı N.Y'a yönelik eylem ile ilgili kesin ifadelere yer vermeyip, 'görgü tanığının anlatımı, ifade verildiği, iddia edildiği, aktarıldığı, söylendiği, dile getirildiği, belirtildiği gibi' ibareler ile haber metninin tanık anlatımından yapılan alıntılar ile oluşturulması itibariyle, haberin içeriği yönünden hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği ve davalı tarafın görünür gerçeğe uygun şekilde basının haber verme özgürlüğü kapsamında haberi hazırladığı belirlenmiş ise de; davacının BDP şırnak milletvekili olup 28.12.2011 tarihinde meydana gelen ve 35 kişinin ölümü ile sonuçlanan olay sonrası seçim bölgesinde bulunan mağdur ailelerini ziyareti esnasında, olay yerine gelen Uludere İlçe Kaymakamı N.Y.'un taziye ziyareti sırasında kamuya yansıyan ve soruşturma konusu olan saldırı olayına ilişkin olarak hazırlanan dava konusu haberin yayınlandığı8. sayfada davacı Hasip Kaplan'ın fotoğrafı basılmak sureti ile ve büyük puntolar ile 'Provakatör Kaplan!' manşetine yer verilmekle, haber metni ile uyumlu olmayacak ve kesin yargıyı içerecek şekilde yayın yapıldığı;
Bu suretle; haber metni ile manşet arasındaki ifadeve bağlantı bütünlüğünün gerçekleşmediği ve öz ile biçim arasındaki dengenin korunmadığı;
Öte yandan; toplumsal ilgi, güncellik unsurları bulunmakla birlikte provakatör ibaresi ile ilgili olarak görünen gerçeğe uygun olma unsurunun gerçekleştiğinden de söz edilemeyeceği;
En önemlisi de; davalı tarafın yayın sahibi olduğu gazete nüshasında ve internet sitesinde davacının fotoğrafı basılmak sureti ile yayınlanan haberde kullanılan "provokatör Kaplan!" manşetinin; T.C. Anayasası'nın 38/4 maddesinde yer alan" suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6/2. maddesinde "bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır." şeklinde düzenlenen temel hak ve özgürlüklerini ihlal sureti ile kişilik haklarına hukuka aykırı saldırı niteliği arz ettiği;
Haberin diğer yazılı ve görsel basında aynı içerikte verilmesinin davalı tarafın hukuki sorumluluğunu azaltacak/ kaldıracak niteliği haiz bulunmadığı;
Davalı hakkında aynı eylem ile ilgili olarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan yapılan soruşturma sonucu verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının mahkememiz kararı yönünden hukuken bağlayıcılığı bulunmadığı;
Milletvekili konumunda ve siyasi kişiliği bulunan davacının, kamu görevi icra eden bir kaymakama yapılan saldırı nedeni ile provakatör olarak nitelendirilerek, saldırı suçunu işleyen kişiler ile ilişkilendirilmesinin, orta düzeydeki izleyiciler nezdinde oluşturulan imaj ve değer yargısı itibariyle davacının kişilik haklarını zedeleyici -ihlal edici nitelik ve boyutta olduğu ;
...göz önünde tutularak; davacı lehine 6.000,00-tl manevi tazminatın ... hüküm altına alınmasına... karar verilm[iştir]."
26. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtayca 27/11/2014 tarihinde onanmıştır. Onama kararı başvurucuya 12/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 10/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "İlke" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
29. 4721 sayılı Kanun’un "Davalar" kenar başlıklı 25. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının, maddî ve manevî tazminat...istemde bulunma hakkı saklıdır."
B. Uluslararası Hukuk
30. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ile ifade özgürlüğü ve itibarın korunmasını isteme hakkı arasındaki ilişkiyle ilgili uluslararası hukuk kaynakları için Koray Çalışkan (B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-19) kararına bakılabilir.
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre basının -görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak- kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi olmasa basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62; Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 102).
32. AİHM, Radio France ve diğerleri/Fransa (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) kararında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme, ifade özgürlüğünün kullanımının doğasında var olan görev ve sorumluluklar nedeniyle, AİHS'nin 10. maddesinin kamu yararına ilişkin meseleler konusunda gazetecilere sağladığı teminatın, gazetecilik etiğine uygun olarak doğru ve güvenilir bilgi sağlamak amacıyla iyiniyetle hareket etme şartına tabi tutulabileceğini yineler (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation) izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 59)..."
33. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesinin de şart olduğunu ifade eden AİHM, basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da (Prager ve Oberschlick/Avusturya, B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 38) bu özgürlüğün aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kıldığını da ifade etmiştir (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç, § 65).
34. Gerçeğin kötü niyetli olarak çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla AİHM'e göre haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâllerinde geçerlidir (Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013, §§ 54, 55). Bu doğrultuda AİHM, bir kişinin siyasetçi ya da kamuoyunca tanınmış biri olmasının uyuşmazlık konusu ifadelerin yalnızca değer yargısı içerdiği durumlarda dahi yeterli olgusal temele sahip olduğunun gösterilmesi ihtiyacını ortadan kaldırmadığını da kabul etmiştir (Petrina/Romanya, B. No: 78060/01, 14/10/2008, §§ 45-50).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu;
i. Mağdurunu, fiilini ve tarihini açık bir biçimde belirttiği Kaymakama yönelik saldırıyla ilgili soruşturma dosyasını ilk derece mahkemesinin getirtmediğini; bu konudaki taleplerini dosya numarasını bildirmediği gerekçesi ile reddettiğini, bu bakımdan eksik araştırma yaptığını ve haberin dayandığı tanık beyanlarına ilişkin belge örneklerini sunmasına rağmen bunları da dikkate almadan davayı sonuçlandırdığını,
ii. İlk derece mahkemesinin davalıya yönelik bir soruşturma olmasa bile atıf yapılan tanık beyanının Kaymakama yönelik saldırıyla ilgili soruşturma dosyasında olabileceğini veya bu beyanların saldırı olayı sırasında alınan ihbar niteliğindeki tanık beyanları da olabileceğini dikkate almadığını,
iii. Davacının gerek dava dilekçesinde gerekse duruşma esnasında kendisini itham eden tanık beyanlarının bulunduğunu kabul ettiğini gösteren beyanlarını ilk derece mahkemesinin görmezden geldiğini ileri sürmüş ve bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Başvurucu ayrıca;
i. Tanınmış bir siyasetçi olan ve bu nedenle eleştirilere daha fazla tahammül etme yükümlülüğü bulunan davacının olayları provoke ettiği biçimindeki haberlerin başka basın yayın organlarında da yer aldığını, tanık beyanlarına uygun olan provokatör şeklindeki nitelemesinin cezalandırılmasının demokratik bir toplumda zorunlu ve izlenen meşru amaçla orantılı olmadığını, Yargıtay kararlarından örnekler sunarak provokatör kelimesinin Yargıtayca -somut olayın koşulları gözetilerek- eleştiri mahiyetinde görülebildiğini ve hakaret olarak kabul edilmediğini,
ii. Tanınmış bir siyasetçi olan davacı aleyhine bir ceza dosyasında yer alan tanık ifadelerinin haberleştirilmesinin cezalandırılamayacağını,
iii. Gazetedeki haberin iyi niyetle ve somut olaylara dayandırılarak yapıldığının kabul edilmesi gerektiğini ve AİHM kararlarından hareketle gazeteciyi sadece makul ölçüde bir araştırma yapma ve haberin doğruluğunu iyi niyetle varsayma konusunda yükümlü saymakla yetinmek gerektiğini,
iv. Haberin görünür gerçeklik ilkesine aykırı bir yönünün bulunmadığını, kendisi tarafından Mahkemeye sunulan belgedeki ifadeler ile haber içeriğinin uyumlu olduğunu,
v. Aleyhine verilen tazminat kararının gazeteci olması hasebiyle caydırıcı etki doğuracağını belirtmiş, bu nedenlerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde;
i. Somut başvuruda incelenmesi gereken hususun -ilk derece mahkemesince basın özgürlüğü kapsamında kaldığı kabul edilen haber metni için atılan- haber başlığının basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı olduğu,
ii. Anayasa Mahkemesinin Hasip Kaplan (2) (B. No: 2014/2420, 8/11/2017) ve AİHM'in Güllü/Türkiye (B. No: 57218/10, 13/6/2017) davasında verdiği kararlarda, tek başına ele alındığında ciddi ithamlar içeren başlıkların haberin bütünüyle birlikte değerlendirildiğinde eleştiri sınırlarında kaldığının tespit edildiği,
iii. Başvuruya konu haber bir bütün olarak değerlendirildiğinde ilk derece mahkemesinin de kabul ettiği üzere anılan haberin gazetecinin tanık beyanlarını aktarmasından ibaret olduğu, şiddet çağrısı veya nefret söylemi içermediği,
iv. Ancak gerek dosya içeriğinden gerekse gerekçeli karardan Hasip Kaplan hakkında bahsi geçen Kaymakama saldırı olayı ile ilgili olarak devam eden bir soruşturmanın bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamadığı, başvurunun incelenmesinde bu hususun da gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Bu çerçevede başvurucunun şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
40. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
41. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Müdahalenin Varlığı
42. Başvurucunun gazetede yayımlanan haber nedeniyle 6.000 TL tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
2. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
44. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
45. 4721 sayılı Kanun’un 24. ve 25. maddelerinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
b. Meşru Amaç
46. Başvurucunun tazminat ödemeye mahkûm edilmesine ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
c. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
i. Genel İlkeler
(1) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
47. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna etme çabaları, bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
48. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
49. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
50. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).
51. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
52. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(3) Basın Özgürlüğü
53. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(4) Basının Ödev ve Sorumlulukları
54. Demokratik bir toplumda basına, siyasetçileri ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 43).
55. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47). Basın özgürlüğü ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), §§ 60, 61).
56. Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
57. Gazetenin 3/1/2012 tarihli nüshasının 1. ve 8. sayfalarında -davacının fotoğrafı da basılmak sureti ile- verilen haberlerde Uludere Kaymakamına yönelik saldırı olayıyla ilgili tanıklardan birinin davacının Kaymakama saldırı olayının "organizatörleri"nden biri olduğunu iyi bildiğini söylediği belirtilmiştir. Gazetede bu haber yapılırken 1. sayfada -sayfanın sağ alt tarafında oldukça küçük bir alanda- yer alan haberde "Görgü tanıkları: Provokatör Kaplan", 8. sayfadaki haberde ise "Uludere'de Kaymakama Yapılan Saldırının Görgü Tanıkları, Savcıya İfade Verdi: Provokatör Kaplan!" şeklinde başlıklar kullanılmıştır.
58. Bu haberle ilgili davadaki yargılamayı yapan ilk derece mahkemesi, yargılama süresince başvurucuya haberde atıf yaptığı tanık beyanını sunması için pek çok olanak sunmuş ve başvurucunun talebi üzerine haberde atıf yapılan şekilde tanık beyanlarının bulunup bulunmadığı konusunda -başvuruya konu yargılamanın bir hukuk yargılaması olduğu da gözetildiğinde- ciddi araştırmalar yapmıştır (bkz. §§ 18-24). Buna rağmen haberin kaynağı olarak gösterilen tanık beyanlarına bir türlü ulaşılamamıştır. Nitekim ilk derece mahkemesi, kararının gerekçesinde başvurucunun haberin dayanağı olarak sunduğu tanık anlatımına ilişkin ifade tutanağı fotokopisinin hangi soruşturma evrakına ilişkin olduğunun, kimin tarafından, hangi makam nezdinde verilen ifade olduğunun anlaşılamadığı ve fotokopide ifadeyi alan, ifadeyi veren ile imza bilgilerinin bulunmadığı yönünde tespitlerde bulunmuştur.
59. Somut başvurunun kendine has koşullarında başvuruya konu ihtilafın büyük ölçüde dava konusu haberde ileri sürülen iddiaların maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgili olduğu görülmektedir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64). Başvuru konusu haberde davacının Uludere Kaymakamına yönelik saldırıyı organize ettiği ve saldırganları kışkırttığı yönünde olgusal iddialara yer verilmiştir.
60. Anayasa Mahkemesi söz konusu olgusal iddiaların ciddi olduğunu gözönünde bulundurmaktadır. Kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgusal iddiaların ifade özgürlüğünün korumasından yararlanabilmesi için güvenilir delillerle desteklenmesi gerekir (Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54). Buna karşın başvurucu, başvuru konusu haberde yer verilen olgusal iddiaların kaynağı olarak gösterdiği tanık beyanlarını kendisine verilen tüm imkânlara rağmen ilk derece mahkemesine sunamamış ve bu bağlamda güvenilir deliller sunma yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
61. Başvurucu ayrıca habere dayanak olan tanık beyanlarının önceden başka basın organlarındaki haberlerde de yer aldığını ve başvuru konusu haberin de anılan yayınların çoğaltılmasından ibaret olduğunu ileri sürmüş ve başka basın organlarında yapılan haberleri başvuru formu ekinde sunmuştur. İlke olarak basının davacının itibarına zarar verme ihtimalini barındıran tanık beyanlarının yayılmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle yaptırıma maruz bırakılması çok ciddi gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez. Bununla birlikte başvuru konusu haberde başvuru formu ekinde sunulan haberlere bir atıf yapılmamıştır. Bunun aksine başvuru konusu haberde, tanık beyanlarına ilk elden ulaşıldığı izlenimini verecek şekilde bir haber yapılmıştır. Böyle bir durumda, yapılan haberin yayımlanmasından doğan sorumluluğunun başvurucuya ait olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle başvurucunun, tanık beyanlarının önceden başka basın organlarında da yayınlandığı yönündeki iddiasının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
62. Başvuruya konu yargılamanın bir hukuk yargılaması olduğu, ilk derece mahkemesinin haberde atıf yapılan tanık beyanının tespiti için kendisinden makul ölçüler içinde beklenebilecek tüm çabayı gösterdiği, bununla birlikte başvurucunun iddialarına dayanak gösterdiği tanık beyanının ilk derece mahkemesine sunulması konusunda başarısız olduğu hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ifade özgürlüğünü kullanırken kendisi için de geçerli olan görev ve sorumluluklara uygun davranmadığı kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi bu nedenle başvurucu aleyhine verilen tazminat kararının toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık geldiği sonucuna ulaşmıştır.
63. İlave olarak 6.000 TL'den ibaret tazminat miktarının başvurucunun sahip olduğu ekonomik olanakları zora sokacak veya ortadan kaldıracak miktarda ve ayrıca -bu tür davalarda genellikle verilen tutarlar ve söz konusu haberin ağırlığıyla karşılaştırıldığında- ulaşılmak istenen amaç ile orantısız da olmadığı değerlendirilmiştir. Bu kapsamda başvuru konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olduğu anlaşılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.