TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TARHAN TEKSTİL TURZ. İNŞ. SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/3115)
Karar Tarihi: 30/10/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucu
Tarhan Tekstil Turz. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Vekili
Av. Erkan KARASU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; alacak davasında delil sunma ve toplatma taleplerinin karşılanmaması nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Tarhan Tekstil Turz. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (Şirket), tekstil ticareti yapan tüzel kişi tacir sıfatına sahip bir şirkettir (Bireysel başvuru tarihi itibariyle başvurucu hakkında İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen bir iflas kararı bulunmakta ise de İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/7/2015 tarihinde kesinleşen E.2015/801, K.2015/732 sayılı kararı ile bu karar kaldırılmıştır.)
9. Başvurucu şirket ile İ.Ç.S. AŞ., A.İ.Ç.S. AŞ. ve İ.Ç.S.İ.P.S.T. AŞ. unvanlı şirketler arasında 8/1/1997 tarihli tek satıcılık sözleşmesi bulunmaktadır. Taraflar daha önceki sözleşme çerçevesinde aynı koşulları içeren Eylül 2004 tarihli ikinci bir sözleşme düzenlemişlerdir.
10. Başvurucu şirket 25/2/2008 tarihli dava dilekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 1.000.000 Amerikan Dolarının (dolar) faiziyle birlikte sözleşmenin tarafı olan şirketlerden tahsilini talep etmiştir.
11. Başvurucu şirket anılan dava dilekçesinde, davalı şirketlerin 1997 yılında yapılan tek satıcılık sözleşmesiyle üstlenmiş oldukları edimleri yerine getirmemeleri nedeniyle maddi zarara uğradığını ve anılan zararın ne şekilde tazmin edileceğinin taraflarcaimzalanan her iki sözleşmede de açıkça düzenlendiğini iddia etmiştir.
12. Davalı A.İ.Ç.S. AŞ. 28/5/2008 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesiyle 1997 yılı öncesinde başlayan ticari ilişki nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararların giderilmesi amacıyla başvurucuya tek satıcılık yetkisi verildiğini, ancak başvurucunun kendilerinden bir miktar mal aldıktan sonra sözleşmede kararlaştırıldığı üzere piyasa koşullarına ve emsallerine göre belirlenen fiyattan daha fazla almayı kabul etmediğini iddia etmiştir. Davalı şirket ayrıca, başvurucuya verilen bir kısım malın bedeli olan 200.000 doların ödenmediğini belirterek asıl davanın reddine ve karşı davanın kabulüyle 200.000 doların başvurucudan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
13. Başvurucu şirket 16/6/2009 tarihli dilekçesiyle uğradığı zarar miktarını 19.550.000 dolar olarak açıklamış ve 2/6/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle de fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak toplam 12.550.000 doların davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
14. İstanbul 22. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda dosyayı bilirkişiye tevdi etmiştir.23/7/2010 tarihli bilirkişi raporunda taraflar arasında tek satıcılık ilişkisi bulunduğu, düzenlenen sözleşmenin 8. maddesinin yorumunun mahkemenin takdirinde olduğu ancak tarafların iddia ve savunmalarından davalıların bedelsiz mal vermeyi taahhüt ettiği ve bu edimin yerine getirilmediğinin kabulünün gerektiği belirtilmiştir.Davalıların itirazı üzerine aynı bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 18/4/2011 tarihli ek raporda heyet önceki rapordaki görüşlerini koruduğunu bildirmiştir. 8/6/2012 tarihli bilirkişi raporunda, sunulan faturalar uyarınca taraflar arasındaki ticari ilişkinin boyutu değerlendirilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan 29/11/2012 tarihli raporda ise taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile tarafların bu yükümlülüklere uygun hareket edip etmediği ve bunun neticesinde birbirlerinden alacaklı olup olmadıkları irdelenmiştir. Bilirkişi heyeti yapmış olduğu değerlendirme neticesinde başvurucunun sözleşme kapsamında alacağı bulunmadığı sonucuna varmıştır.
15. İstanbul 22. Asliye Ticaret Mahkemesi yapmış olduğu yargılama sonunda asıl davanın reddine ve karşı davanın kabulüyle 200.000 doların temerrüt faiziyle birlikte başvurucudan tahsiline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde özetle; iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre taraflar arasında farklı tarihlerde iki ayrı tek satıcılık sözleşmesi imzalandığı, söz konusu sözleşmelerde başvurucuya iddia ettiği üzere bedelsiz olarak 1.500 ton iplik verilmesine dair herhangi bir hüküm bulunmadığı ve davalıların mal temin etme yükümlülüklerini ihlal ettiklerinin kanıtlanmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca sözleşmeye aykırı olarak münhasır bölgeye mal satışı yapıldığıve ayıplı mal tedarik edildiğinin de ispat edilemediğine vurgu yapılarak asıl davanın reddedildiği belirtilmiş ve başvurucunun mal tesliminden kaynaklı olarak davalılara 200.000 dolar borçlu bulunduğunu dairikraresas alınarak karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
16. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 6/3/2014 tarihli karar ile hükmün onanmasına karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme isteği Dairenin 8/12/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
17. Nihai karar 21/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 19/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu şirket, tek satıcılıktan kaynaklanan zararlarının tazmini amacıyla yapılan sözleşmede davalı şirketlerin kendisine 1.500 ton ipliği bedelsiz olarak vermeyi taahhüt etmelerine rağmen bu hakkın mahkeme kararıyla elinden alındığını ve bunun sonucunda tüm mal varlığını kaybettiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Öncelikle başvurucunun başvuruya konu olayda Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 25).
21. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
22. Belirli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacak iddiasını elde etmeye yönelik meşru bir beklenti, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).
23. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma ise mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılabilecektir (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
24. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26).
25. Somut olayda başvurucu şirket ile davalı şirketler arasında tek satıcılık sözleşmesi düzenlenmiş olup başvurucunun bu sözleşmelere dayalı olarak açmış olduğu tazminat davası mahkemece reddedilmiştir.
26. Başvurucunun şikâyetinin temelindeki reddedilen tazminat bedeli taraflar arasında düzenlenen sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Sözleşmeden doğan parasal edimlerin Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk kapsamına girebilmesi için icra edilebilir bir şekilde belirginleşmesi gerekmektedir. Sözleşmeye dayalı edimlerin somutlaşması, yargı kararına bağlanmasıyla söz konusu olur. Henüz bir mahkeme tarafından hüküm altına alınmamış sözleşmeye dayalı bir edimin icra edilebilir bir hâle geldiğinden söz edilemez. Dolayısıyla sözleşmeden kaynaklanan bir edimin varlığının hüküm altına alınması amacıyla açılan bir davada taraflarca ileri sürülen alacak iddialarının Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk olarak kabulü olanaksızdır (Mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatin var olup olmadığının yargılamanın sonucuna bağlı olduğu durumlarda mülkiyet hakkının ihlali iddiasının incelenemeyeceği hakkında bkz. Mustafa Doğan, B. No: 2014/1836, 28/9/2016, § 44).
27. Bu itibarla somut olayda mahkemede dava konusu olan bir alacak iddiası söz konusu olup mahkeme tarafından hükme bağlanmak suretiyle icra edilebilir vasfı kazanan bir alacak bulunmadığından Anayasa'nın 35. maddesi kapsamına giren mülkün varlığından bahsedilemez.
28. Açıklanan gerekçelerle sözleşmede kararlaştırılan bedele ilişkin şikâyet yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek etkililiğini tartışmıştır.
31. Anılan kararda özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35-36).
32. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu,yargılama aşamasında bildirmiş olduğu tanıkların dinlenmediğini ve talep etmesine rağmen davalıların sözleşmeye aykırı olarak münhasır bölgeye mal sattıkları iddiasını ispatı edecek gümrük beyannamelerinin ilgili resmî kurumdan getirtilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiştir.
36. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
37. Somut olayda başvurucunun, ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiaları temyiz aşamasında dile getirmediği, bu iddiasına ilişkin bilgi veya belge sunmadığı ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmediği anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
39. Başvurucu; taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış yorumlandığını, 2/6/2011 tarihli ıslah dilekçesiyle atiye bırakılan talepleri de kapsar şekilde karar verilmesinin doğru olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun önceki raporlarla çelişkili olup gerçeğe uygun olmadığını ve bu raporun aleyhine olan uzman görüşlerinin dikkate alınmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca 27/12/2012 tarihli karar oturumunda tahkikatın bittiği tefhim edilip sözlü yargılamaya geçilmeden yargılamaya son verildiğini, bu itibarla sözlü yargılama aşamasında ileri sürmeleri mümkün olan tahkikatın genişletilmesi talebi, uzman görüşü sunan kişilerin hazır edilmesi ve hakimin reddini isteme gibi bir takım usule ilişkin işlemleri yapamadıklarını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
41. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu değil, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (4), B. No: 2013/251, 10/6/2015, § 22).
42. Somut olayda tahkikatın sona erdirilmesinden önce kendisine sözlü açıklama hakkı verilmediğini ileri süren başvurucunun, kanun yolu aşamasında bu yöndeki açıklamalarını yapma imkânı elde ettiği, anılan açıklamaların önceki aşamalarda ileri sürülen iddiaların tekrarı niteliğinde olup diğer itirazlarının da sözleşme hükümlerinin yanlış yorumlandığıve bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.