TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZKAN MUMCU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2556)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Özkan MUMCU
|
Vekili
|
:
|
Av. Zafer
KİREMİTCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, bu kararın
doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan sulh
ceza hâkimliğince verilmesi ve soruşturma dosyasına erişimin engellenmesi
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma sırasındaki bazı
işlemler nedeniyle adil yargılama hakkının; ceza infaz kurumundaki uygulamalar
nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği ve 18/6/2014 tarihli ve 6545
sayılı Kanun'un sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili değişiklik yapan hükümlerinin
Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle iptal edilmesi gerektiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, başvuruya konu eylemlerin gerçekleştiği tarihte
Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünde komiser olarak görev yapmaktadır.
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/40810
sayılı soruşturma dosyası kapsamında görevi kötüye kullanma ve ihmali
davranışla kasten adam öldürme suçlarından tutuklanması istemiyle İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin
26/12/2014 tarihli ve 2014/384 Sorgu sayılı kararı ile başvurucunun adli
kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakılmasına karar verilmiştir.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 31/12/2014
tarihinde anılan karara itiraz edilmesi üzerine İstanbul 6. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 9/1/2015 tarihli ve 2015/157 D. İş sayılı kararı ile başvurucu
hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri
çıkartılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Şüpheli Özkan Mumcu'nun 2004 yılı Ekim ayından
2008 yılı Şubat ayına kadar Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde komiser
yardımcısı ve komiser rütbesi ile görev yaptığı, 15/2/2006 tarih ve 9 numaralı
F4 Raporu'nun 17/2/2006 tarih ve 027246 sayılı yazı ile Trabzon Emniyet
Müdürlüğü'nden Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'na
gönderilmesinden sonra, aynı tarihte 027248 sayılı yazının da cinayetin hedef
şahsı olan [H.D]nin
İstanbul'da yaşaması nedeniyle 17/02/2006 tarihli İstihbarat Daire
Başkanlığı'na gönderilen yazı ekindeki F4 Raporu içeriğinin gereği için
İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne de gönderildiği ancak İstihbarat Daire
Başkanlığı'na gönderilen F4 Raporu içeriğinde [Y.H.]nin ne pahasına olursa olsun [H.D.]yi öldüreceğini ve takipte olduğunu bilmesi nedeniyle
görevlileri yanıltmak amacıyla telefonunu Çaykara İlçesi'ndeki köyüne
bırakacağının belirtilmesine rağmen İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne
gereği için gönderilen yazıda bu şekildekiistihbarat
bilgisinin gizlenerek [Y.H.]nin
[H.D.]e karşı ses getirecek bir
eylem yapmayı planladığının bildirildiği,
Bu yazının İstanbul İstihbarat Şube
Müdürlüğüne ulaşmasından sonra, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde görev
yapan [V.A.]nın şüpheli Özkan Mumcu'yu telefonla arayarak
kendilerine gönderilen yazı ile ilgili olarak ellerinde başka bir istihbari bilgi, belge olup olmadığını söylemesine rağmen
15/2/2006 tarihli F4 Raporu içerinğindeki kesin istihbari bilgiden haberi olmasına rağmen, şüpheli Özkan MUMCU'nun bu bilgiyi 'elimizde başka bir bilgi yok' diyerek
[V.A.]ya vermeyerek
[H.D.] ile ilgili olarak alınacak koruma
kararın önüne geçtiği,
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nun 1, 2,
Ek 4 ve 16/B maddeleri suç işlenmesini önlemek, halkın ırz ve canını korumak
bakımından polis (kolluk) görevlilerine garantörlük yükümlülüğü yüklemiştir.
TCK'nun 83. maddesinde 'kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi'
düzenlenmiş;
Garantörsel ihmali suçlarda genel olarak kişinin neticeyi önleme yükümlülüğüne
aykırılığı değil, kişiye belli bir neticenin gerçekleşmesini önlemek hususunda
özel bir yükümlülük altında bulunduğu için, bu neticenin oluşumuna kendisi
sebep olmasa bile bunu engellememiş olması halinde, özel bir dayanışma ilişkisi
içerisinde mütaala edilebilecek yükümlülüğe aykırı ve
icrai harekete denk sayılan ihmali
cezalandırılmıştır.
TCK'nun 83/2-a maddesinde ise, neticeyi önleme yükümlülüğünün kanundan
kaynaklanması düzenlenmiştir.
Somut olayda maktul [H.D.]nin öldürülmesini önleme yükümlülüğü (garantörlüğü)
bulunan, suç tarihinde İstihbarat Şube Müdürlüğünde kolluk görevlisi olan
şüpheliler [M.Z.] ve Özkan MUMCU'nun ölen [H.D.]nin
yaşam hakkını korumayarak TCK'nun 83/1, 83/2-3
maddelerinde düzenlenen kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu
işledikleri anlaşılmakla..."
9. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/1/2015 tarihli
kararıyla, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma dosyasına ilişkin olarak
dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafiinin
soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu hakkında İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/1/2015
tarihli ve 2015/157 D. İş sayılı kararı ile verilen tutuklamaya yönelik
yakalama emri uyarınca, İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 13/1/2015 tarihli ve
2015/150 D. İş sayılı ve 13/1/2015 tarihli 2015/151 D. İş sayılı kararları ile
başvurucunun görevi kötüye kullanma ve ihmali davranışla kasten adam öldürme
suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucunun bu karara yönelik itirazı hakkında İstanbul 6.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/1/2015 tarihli ve 2015/157 D. İş sayılı ek kararı ile
kararın kesin nitelikte olduğu
gerekçesiyle değiştirilmesine yer olmadığına
karar verilmiştir.
12. Başvuru formu ve eklerinde kararın başvurucuya tebliğ
edildiğine dair bilgi veya belgeye rastlanılmamıştır. Başvurucu, kararı
6/2/2015 tarihinde öğrendiğini bildirmiş ve 11/2/2015 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
13. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 12/2/2015 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"... İhmali davranışla
kasten adam öldürme, görevi kötüye kullanmak suçlarından tutuklanan
şüphelilerin üzerilerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması, atılı
suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı, şüphelilerin üzerine atılı suçu
işlediğine ilişkin suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı,
şüphelilerin kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
delillerin bulunması, soruşturma konusu suçun ağırlığı ve önemi dikkate
alındığında, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçun
sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu suretle şüphelilerin tutukluluk halinin
sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı,
tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı anlaşıldığından CMK 100 ve 108.
maddeleri gereğince şüphelilerin tutukluluk hallerinin ayrı ayrı
devamına..."
14. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş; İstanbul 7. Sulh Ceza
Hâkimliğince 20/2/2015 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
15. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 4/12/2015 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyeliği, bir kişiyi tasarlayarak
kasten öldürmeye yardım ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılması
istemiyle hakkında aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
16. Başvurucu ile birlikte toplam yirmi altı şüpheli hakkında
düzenlenen iddianamede ilk olarak olayın gelişimi ve yapılan idari işlemlere
değinilmiştir. Başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü
(FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüş ve başvurucunun üzerine atılı suçları işlediğine ilişkin olarak;
i. Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünden 17/2/2006 tarihinde
İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen "[Y.H.] isimli şahıs tarafından Agos Gazetesi genel
yayın yönetmeni [H.D.]ye karşı
İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planladığı" hakkındaki
027248 sayılı yazı üzerine kendisi aranarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü
İstihbarat Şube Müdürlüğünden konu ile ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyen
kolluk görevlisi V.A.ya, yine Trabzon İstihbarat Şube
Müdürlüğünce hazırlanmış 17/2/2006 tarihli ve 027246 sayılı yazı ile Trabzon
Emniyet Müdürlüğünden, İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilen yazı ekindeki
15/2/2006 tarihli 09 No.lu F4 raporu içeriğinde yer alan"[Y.H.]nin
[H.D.]yi ne pahasına olursa olsun öldüreceği"
bilgisini söylemeyerek gizlemesi, bu şekilde H.D. hakkında koruma kararı
alınmasını engellemesi,
ii. Ö.B. kod ismi ile yardımcı istihbarat elemanı E.T. ile H.D.
cinayeti tasarısı konusunda bilgi alma amaçlı yapılan çok sayıda gizli buluşmaya
katılması,
iii. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınan 29/11/2013
tarihli sesli ve görüntülü ifadesinde "[E.T.]nin [H.D.]
cinayeti tasarısına dair bütün detay bilgileri, tetikçi O. ismine kadar cinayet
öncesinde [Ö.B.] kod isimli Özkan
MUMCU'nun da bildiğini" söylemesi
ancak şüpheli Özkan Mumcu tarafından silahlı terör örgütünün amaçları
doğrultusunda araç suç niteliğindeki H.D. cinayetinin gerçekleşmesi için vâkıf
olduğu bütün bilgileri kasten F4 gizli haber raporlarına dönüştürmediğinin
tespit edilmesi
olgularına dayanıldığı görülmüştür.
17. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne
karar verilmiş ve 15/12/2015 tarihli tensip incelemesiyle birlikte başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... atılı suçların vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumuna nazaran kuvvetli suç şüphesine işaret eden somut kanıtlar
bulunması, müsnet suçların 5271 sayılı CMK.nun 100/3-a maddesindeki katalog suçlar arasında
sayılması, müsnet suçlara karşılık ilgili yasa
maddesinde öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezanın alt ve üst sınırlarının
tutuklama nedenlerinden 'kaçma veya savuşma' şüphesini somutlaştırması, işin
önemine, istenilen ceza miktarına ve dosyadaki mevcut kanıtlara nazaran
tutuklama tedbirinin bu aşamada Anayasanın 13. maddesi ve AİHM karar ve
içtihatları bağlamında orantılı ve ölçülü oluşu, bu itibarla alternatif koruma
tedbiri niteliğindeki adli kontrol hükümleri ve tedbirleri ile sanıklar
üzerinde yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu nedenlerinden
ötürü sanıkların CMKnun 101/1-2, 108/3 maddeleri
uyarınca tutukluluk hallerinin ayrı ayrı devamına..."
18. Başvurucu, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 19/4/2016
tarihinde yapılan duruşmada tahliye edilmiştir.
19. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde (E.2016/32) derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte
üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
22 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
23. 5237 sayılı Kanun'un
"Nitelikli hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
...
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. "
24. 5237 sayılı Kanun'un
"Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun “Yakalama emri ve nedenleri”
kenar başlıklı 98. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma
evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri
düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde,
itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir."
26. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama
nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama
nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı
verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile
ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
...”
27. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama
kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen
mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere
yer verilir.
(2)
(Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
...
(5) Bu
madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir.”
28. 5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri” kenar başlıklı 104. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık
salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.”
29.5271 sayılı Kanun’un “Usul”
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
“103 ve
104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine,
merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin
görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî
kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü
alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir. ”
30. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi” kenar
başlıklı 153. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek
alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda
sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
8. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk
(madde 326, 327, 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337).
...
(3)
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.”
31. 5271 sayılı Kanun’un “Soruşturmanın
gizliliği” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Kanunun
başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek
koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.”
32. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanun'un "Ceza mahkemelerinin
kuruluşu" kenar başlıklı 9. maddesinin beşinci fıkrası
şöyledir:
"İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde
ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır. (Ek cümleler: 2/12/2014-6572/39 md.)
Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde ihtisaslaşmanın sağlanması
amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak daireler
arasındaki iş dağılımı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
belirlenebilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de
yayımlanır. Daireler, tevzi edilen davalara bakmakla yükümlüdür. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca iş dağılımının yapıldığı tarih itibarıyla görülmekte
olan davalarda daireler, iş bölümü gerekçesiyle dosyaları diğer bir daireye
gönderemez."
33. 5235 sayılı Kanun'un "Sulh
ceza hâkimliği" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"(Değişik: 18/6/2014–6545/48 md.) Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak
üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları
almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemek amacıyla sulh
ceza hâkimliği kurulmuştur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla
sulh ceza hâkimliği kurulabilir. Bu durumda sulh ceza hâkimlikleri
numaralandırılır. Müstakilen sulh ceza hâkimliğinde
görevlendirilen hâkimler, adli yargı adalet komisyonlarınca başka mahkemelerde
veya işlerde görevlendirilemez."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiası
35. Başvurucu; tutuklama kararını veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunu, tutuklama
kararını veren hâkimin bağımsız ve tarafsız olmadığını, aynı mahkemelerin
birbirlerinin kararlarına karşı yapılan itirazları aralarında bir altlık üstlük
durumu olmadan incelediklerini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; tutukluluk hususunda karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin görev ve yetkilerini düzenleyen 18/6/2014 tarihli ve 6545
sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ve iptali
istemiyle itiraz yoluyla Genel Kurula gönderilmesi gerektiğini belirtmiştir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
37. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa itirazın bu
yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı
etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar
Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş, bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
38. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
40. Başvurucu, dosyada gizlilik kararı bulunduğu için isnat
edilen suçlamalarla ilgili yeterli bilgi ve belgeye sahip olamadığını ve bu
nedenle savunmalarını tam anlamıyla yapamadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
43. Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesine göre
verilen kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile özellikle
tutuklu kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca, B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 105-107; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257).
44. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
45. Diğer taraftan Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
46. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın
taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava
dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu
nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
47. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve kişinin anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı;
böylece kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa'nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası; yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
48. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa
temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 4/12/2015 tarihli
iddianame kabul edilerek 15/12/2015 tarihli tensip incelemesiyle birlikte
kovuşturma aşamasına geçilmiş ve iddianamenin kabul edildiği tarih itibarıyla
kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
kendiliğinden sona ermiştir.
50. Başvurucuya yöneltilen suçlamalara ilişkin olgular temelde
haklarında soruşturma yürütülen diğer şüphelilerle birlikte eylem ve fikir
birliği içinde hareket ederek, görevi gereği yaptığı istihbarat çalışmaları
sonucu öğrendiği bilgileri ilgili makamlara tam olarak iletmediği ve verdiği
eksik bilgi ile bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiği, eylemlerin bütününe
bakıldığında başvurucunun örgütsel hiyerarşik ilişki içinde kendisine verilen
görevi yerine getirdiği iddiasıdır. Başvurucunun kolluk görevlilerince ve Sulh
Ceza Hâkimliğince alınan ifadeleri incelendiğinde kendisine isnat edilen
suçlamalara ilişkin olarak açıklamalarda bulunulduğu ve bu suçlamalara konu
eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucunun da isnat edilen eylem ve
suçlamalara karşı savunmalar yaptığı, suçlamaları kabul etmediği görülmektedir.
51. Diğer taraftan İstanbul 5. ve 6. Sulh Ceza Hâkimliklerince
yapılan sorgular sırasında başvurucuya yüklenen suçların anlatıldığı ve bu
sırada başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmalarını sözlü olarak dile getirmiş, bu
savunmalarında da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul
etmemiştir.
52. Başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Ayrıca tutukluluğa itiraz dilekçelerinde başvurucunun müdafii tarafından usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir
şekilde savunmalar yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişiminin
olduğu anlaşılmaktadır.
53. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafiine bildirildiği ve başvurucuya bunlara
karşı savunmalarını ileri sürme imkânının verildiği dikkate alındığında
yaklaşık altı ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir değerlendirme
için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
55. Başvurucu; kuvvetli suç süphesi ve
bir tutuklama nedeni bulunmadığı hâlde haksız olarak tutuklandığını, tutuklama
ve tutuklamaya itirazın reddi kararlarının tutuklamayı haklı kılacak somut
deliller ve adli kontrol tedbirine neden başvurulmadığı ortaya konulmadan soyut
değerlendirmelerle gerekçesiz olarak verildiğini, ayrıca tutuklama kararında
tutuklama nedenleri ve uygulanan tedbirin ölçülülüğü hususunda değerlendirme
yapılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildigini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
56. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
57. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
58. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
59. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
60. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
61. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
62. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
63. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
64. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
65. Başvurucu, görevi kötüye
kullanma ve görevi kötüye
kullanma ve ihmali davranışla kasten adam öldürme suçlarından 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
66. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
67. Tutuklama kararına dayanak olan yakalama emrinde
başvurucunun görevi gereği öğrendiği bilgileri tam ve eksiksiz olarak iletmesi
gerekirken olayın vahametini bildirmeyi engelleyecek biçimde eksik olarak
ilettiği, yine gönderilen yazı sonrası kurulan irtibatta da eksik bilgi vererek
neticeyi önleme yükümlülüğüne aykırı davrandığı belirtilerek kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösterir delillerin bulunduğu kanaatine varılmıştır (bkz.
§ 8).
68.İddianamede ise eyleme konu edilen kasten öldürme suçu
sonrasında yürütülen adli ve idari soruşturmalar ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) yapılan başvuru sonucunda başvurucu ve diğer şüpheliler
hakkında yeniden soruşturma başlatıldığı, dosya içinde bulunan F3, F4, F5
raporları ve bu raporların içerikleri, maktul (H.D.) yönünden tehdit atmosferi
oluştuğuna dair tanık anlatımları, maktulün yargılandığı dosyalar, yargılama
sırasında meydana gelen olaylar, sanıkların suç tarihi ve öncesindeki
konumları, görevleri, müfettişler tarafından düzenlenen tevdi raporları, Teftiş
Kurulu Başkanlığı ve Devlet Denetleme Kurulu tarafından düzenlenen raporlar,
diğer sanıkların tutuklu sanıklarla ilgili anlatımları, olaya ilişkin daha önce
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karar, Yargıtay ilamı ve içeriği,
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü raporları, log
kayıtları, Y.H.nin takip edildiğine dair rapor, tanık
anlatımları, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğündeki sunucunun arızalandığına
dair tutanak ve telefon görüşmeleri anlatılmak suretiyle diğer şüphelilerle
birlikte başvurucunun elde ettiği bilgiyi gizleyerek H.D. hakkında koruma
kararı alınmasını engellediği ve atılı suçları işlediği iddia edilmiştir (bkz.
§§ 15, 16).
69. Başvurucu hakkında olaya ilişkin daha önce soruşturma
yapılmasına karşın sonrasında devam eden diğer idari ve adli soruşturmalar
sonucu elde edilen ve ortaya çıkan yeni deliller kapsamında görevi kötüye kullanma ve ihmali davranışla kasten
adam öldürme suçları yönünden yeniden soruşturma başlatılmış olması
ve ulaşılan yeni deliller neticesinde yapılan değerlendirmede başvurucunun suç
işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
70. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
71. FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse
tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede
faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu
yapılanma ile ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına
kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 272).
Başvurucunun tutuklanmasına ve tutukluluğunun devamına karar verilen ihmali
davranışla kasten adam öldürme suçu ile iddianamede isnat edilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçları Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
72. Başvurucu hakkında tutuklama ve tutukluluğunun devamı kararı
verilirken işlendiği iddia olunan suçların vasıf ve mahiyetine, suçlara ilişkin
Kanun'da öngörülen cezaların ağırlığına, mevcut delil durumuna ve kaçma
şüphesine dayanıldığı görülmektedir.
73. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 6.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme
şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu
söylenemez.
74. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle
veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı, niteliği ve FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
75. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklamaya yönelik arama
kararında belirtilen suçlar için öngörülen cezaların miktarı, işin niteliği ve
önemi de nazara alınarak başvurucular hakkında tutuklama tedbirine karar
vermesinin ölçülü olmadığı söylenemez.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucuların İddiaları
77. Başvurucu; hakkındaki soruşturmanın etkin ve adil bir
şekilde yürütülmediğini, aynı olaya ilişkin olarak daha önce takipsizlik kararı
verilmişken yeni bir delil ve durum olamadan yeniden soruşturma başlatıldığını,
kararların gerekçesiz ve yazılan gerekçelerin de yetersiz olduğunu, cezaların
şahsiliği ilkesi ile lehe olan kanunların uygulanmadığını, yeterli savunma
hakkı tanınmadan hakkında karar verildiğini ileri sürerek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
78. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
80. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
81. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonra hakkında ceza davası açılmıştır. Anayasa
Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu
hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun başvuru
formunda dile getirdiği adil yargılanma hakkına dair şikâyetlerini yargılamada ve
sonrasında istinaf ile temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda
inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama,
istinaf ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma
hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu
edildiği görülmüştür.
82. Açıklanan gerekçelerle derece mahkemeleri önünde devam eden
başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiası
83. Başvurucu; tutuklandıktan sonra emniyet mensubu olmasına
rağmen hiçbir memurun olmadığı ve memur koğuşunun da bulunmadığı bir ceza infaz
kurumuna gönderildiğini, burada koğuşa tek kişi olarak konulmak suretiyle
hakkında tecrit uygulandığını, haksız olarak tutuklanması nedeniyle kamuoyunda
hakkında suçlu algısı oluşturulduğunu belirterek insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muameleye tabi tutulma yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
84. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
85. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nda
hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,
yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri,
beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının
korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri,
çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve
karara bağlamak infaz hâkimliklerinin görev ve yetkileri arasında sayılmış ve
Kanun'un 5. maddesinde de bu kapsamda yapılacak şikâyete ilişkin sürecin nasıl
işleyeceği düzenlenmiştir.
86. Somut olayda yukarıda belirtilen mevzuat ve benzer yöndeki
bir başvuru olan Mehmet Baransu
(B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§ 12-18) başvurusunda Anayasa Mahkemesince
belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında
başvurucu, şikâyetlerini öncelikle bu idari ve yargısal mercilere iletip
tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri
sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini ve/veya
kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da
ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır. Ayrıca başvurucu
tarafından yapılan suç duyurusu sonucunun kesinleşmesi beklenilmeden başvuruda
bulunulmuştur.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve
tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.