TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ SEDAT YÜCELİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/2574)
Karar Tarihi: 9/5/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucular
1. Ali Sedat YÜCELİK
2. Mehmet Rehai BAVBEK
3. Mine ADALI
Vekili
Av. Gökçe TURAN ALTAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ortak alan niteliğindeki bağımsız bölümün bedeli karşılığında diğer malikler adına özgülenmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Uyuşmazlık konusu 1147 ada 12 parsel numaralı ana taşınmaz 4/2/1941 tarihinde yapılan kadastro tespiti sonucunda bahçeli ahşap köşk vasfı ile tapuya tescil edilmiştir. Taşınmazın alanı 24/8/1959 tarihinde yola terk edilen kısmın ifrazı sonucunda 2674 m2 olarak tashih edilmiştir. Aynı tashihte beyanlar hanesindeki ahşap evin yıkıldığı ve yerine 9,7x12,90 m ebadına sahip kârgir bir ev inşa edildiği belirtilmiştir.
9. Dava konusu ana taşınmaza ilişkin 15/8/1964 tarihli Şahsi İrtifak Hakkı Sözleşmesi yapılmıştır. Tapu siciline tescil edilen bu sözleşmede taşınmaz maliki K.M.B.nin 1356/2674 payını uhdesinde tutarak taşınmaz üzerine inşaat yapılması amacıyla geri kalan payı A.B. ve C.A.ya devrettiği, K.M.B.nin uhdesinde kalan payın 400/2674 payının yeni yapılacak binadan kendisine verilecek dört daireye, 956/2674 payının ise mevcut villa (bahçeli kârgir ev) için tefrik edildiği belirtilmiştir.
10. Başvurucuların bağımsız bölüm maliki oldukları 1147 ada 12 parsel numaralı ana taşınmazda 23/1/1968 tarihinde kat mülkiyeti tesis edilirken 31 no.lu bağımsız bölüm 956/2674 oranında arsa paylı olarak bahçede kârgir ev niteliğiyle tapuya bağlanmış ve 20/7/1999 tarihinde Ş.Ç. adına satış suretiyle tapuya tescil edilmiştir.
11. Ş.Ç.nin 4/8/2005 tarihli dilekçesiyle başvurucuların da aralarında bulunduğu diğer kat maliklerine karşı açtığı davada, 31 No.lu bağımsız bölümün yeri ayrılmak ve sahibinin kullanımına verilmek suretiyle ana taşınmaz üzerine otuz bağımsız bölümden oluşan Ç.P. apartmanının inşa edildiği, kârgir evin ise irtifak hakkı tesisinden sonra yıkıldığı, bir daha da yapılmadığı belirtilerek 31 no.lu bağımsız bölümün arsa payının açıkta kalması nedeniyle bu bağımsız bölüm ve buna özgülenen 956/2674 arsa payının iptaliyle belirlenecek rayiç bedeli karşılığında diğer kat malikleri adına tesciline karar verilmesi talebinde bulunulmuştur.
12. Kadıköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesi 9/6/2011 tarihli kararı ile davanın kabulüne hükmetmiştir. Karar gerekçesinde; davacıya ait 31 No.lu bağımsız bölümün fiilen mevcut olmadığı, Yargıtay uygulamalarına göre fiilen mevcut bulunmayan bağımsız bölüme arsa payı ayrılamayacağı ve davacının arsa payına isabet eden kısmın ana taşınmazdan ifrazı da mümkün bulunmadığından 956/2674 arsa payının belirlenen rayiç değeri karşılığında diğer kat malikleri adına tescili gerektiği belirtilmiştir.
13. Hüküm, temyiz edilmiş; Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 24/9/2013 tarihli onama ve 3/11/2014 tarihli karar düzeltme isteğinin reddi kararları ile kesinleşmiştir.
14. Nihai karar başvurucular vekiline 6/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş,başvurucular 4/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
15. 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Anagayrimenkulde, kat mülkiyetine bağlanmamış veya lehine kat irtifakı kurulmamış arsa payı bırakılamaz.”
2. Yargıtay Kararları
16. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 20/6/2013 tarihli ve E.2013/7611, K.2013/10776 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 5. maddesi hükmüne göre bir anataşınmazda kat mülkiyetine bağlanmamış veya lehine kat irtifakı kurulmamış arsa payı bırakılamaz. Yine aynı Yasanın 10/2. fıkrasına göre, anataşınmazın tümünün mülkiyeti kat mülkiyetine çevrilmeden o gayrimenkulün yalnız bir veya birkaç bölümü üzerinde kat mülkiyeti kurulamaz.''
17. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 1/5/2001 tarihli ve E.2001/2644, K.2001/4360 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
''Bu durumda, var olmayan "kargir ev"e ayrılmış bulunan 956/2674 oranındaki arsa payının iptali ile Kat Mülkiyeti Yasasının 5. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "anataşınmazda kat mülkiyetine bağlanmamış arsa payı bırakılamaz" emredici kuralı da gözönünde tutularak iptal edilen bu payın (uzman bilirkişi aracılığıyla saptanacak değeri karşılığında) diğer bağımsız bölümlere arsa payları oranında özgülenerek arsa paylarının yeniden düzenlenmesi suretiyle tapuya tesciline, her bir bağımsız bölüme eklenen arsa payına isabet eden bedelin kat maliklerinden alınıp payı iptal edilen malike ödenmesine karar verilmesi gerekir.
...
Davalılar ve karşı davacı vekilleri Kat Mülkiyeti Yasasının 47. maddesine dayanarak, üzerinde kat mülkiyeti kurulmuş olan ana taşınmazdaki 31 No. lu bağımsız bölümün harap olduğunu ve anılan maddede öngörülen süreler içinde yeniden yapılmadığını, böylece kat mülkiyetinin ortak mülkiyete dönüştüğünü öne sürerek, taşınmazdaki ortaklığın giderilmesini istemiş iseler de, yukarıda belirtildiği üzere 31 bağımsız bölüm No. lu "kargir ev"in kat mülkiyeti kurulmadan önce yıkılıp yok olduğu olgusu karşısında 47. maddenin burada uygulanmasına olanak yoktur. Çünkü, anılan madde hükmü bir bağımsız bölümün kat mülkiyeti kurulduğu tarihte var olup da sonrada harap olması durumuna özgü düzenlemeler içermektedir. O nedenle mahkemece, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkin davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından.''
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin temel amacı, devlet tarafından mülkiyet hakkına yapılan haksız müdahalelere karşı kişinin korunmasını sağlamaktır. Bununla birlikte Sözleşme'nin 1. maddesi uyarınca her taraf devlet "kendi yetki alanı içinde bulunan herkesin, Sözleşme'de tanımlanan hakları ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlama" yükümlülüğü altındadır. Bu genel nitelikli görevin yerine getirilmesi, Sözleşme ile güvence altına alınan hakların etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamak için bazı pozitif yükümlülüklere yol açmaktadır (Ališić ve diğerleri/Bosna Hersek, Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 60642/08, 16/7/2014, § 100; Sovtransavto Holding/Ukrayna, B. No: 48553/99, 25/7/2002, § 96).
19. AİHM; Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin devletin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı, özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yönünden de -belirli durumlarda- mülkiyet hakkının korunması için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü içerdiğini kabul etmektedir. Devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde -özel kişiler arası mülkiyet ilişkileri bakımından olsa bile- kişilerin mülkiyet haklarına yapılacak keyfî müdahalelere karşı hukuksal bir koruma sağlaması gerekmektedir. Bu bağlamda devlet, özellikle tarafların mülkiyet hakkına ilişkin uyuşmazlıklar yönünden gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan etkin bir yargısal mekanizma oluşturma yükümlülüğü altındadır. Bu çerçevede oluşturulan yargı yollarında ulusal mahkemeler de iç hukukta yer alan ilgili kanunlar ışığında makul ve adil bir biçimde mülkiyet uyuşmazlıklarını çözmek durumundadır. Mahkeme, bu gerekliliğin sağlanıp sağlanmadığını değerlendirirken uygulanan usulün bütününü incelemektedir (Sovtransavto Holding/Ukrayna, § 96; Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 7/6/2005, §§ 90, 91; Kotov/Rusya [BD], B. No: 54522/00, 3/4/2012, § 112; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, §§ 82-87; Capital Bank AD/Bulgaristan, B. No: 49429/99, 24/11/2005, § 134).
20. Bununla birlikte AİHM; iç hukukun yorumlanması ve uygulanması konusundaki görevinin sınırlı olduğunu, ulusal mahkemelerin hukuk kurallarının yorumlanması bakımından sahip olduğu takdir hakkına açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası olmadıkça karışamayacağını belirtmektedir (Anheuser‑Busch Inc./Portekiz, § 83; Kushoglu/Bulgaristan, B. No: 48191/99, 10/5/2007, § 47).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 9/5//2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Mehmet Rehai Bavbek Yönünden
22. Başvurunun incelemesi devam ederken başvurucunun 1/9/2015 tarihinde öldüğü, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla incelenen nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır.
23. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması, temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.
24. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucunun mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönünde iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılabilir (Asya Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvuruculardan Mehmet Rehai Bavbek, başvuru tarihinden sonra 1/9/2015tarihinde ölmüş ancak mirasçıları makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini bildirmemişlerdir. Başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Mehmet Rehai Bavbek yönünden başvurunundüşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden İnceleme
1. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular, ana taşınmazda fiilen mevcut bulunmayan ve 956/2674 arsa payına sahip olan 31 no.lu bağımsız bölümün ortakalan niteliğinde olup Kadıköy Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1997/61 sayılı dosyasında bu durumun tespit edilmiş olduğunu ve davacının bu durumu bilmesine rağmen uyuşmazlık konusu bağımsız bölümü satın aldığını iddia etmişlerdir. Başvurucular anılan nedenlerle bağımsız bölümün diğer kat malikler adına bedelsiz olarak özgülenmesine karar verilmesi gerekirken haksız yere davanın kabul edilip bağımsız bölüm ve buna isabet eden arsa payının rayiç bedeli karşılığında özgülenmesinin mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiaları yanında adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucuların temel iddiası, uyuşmazlık konusu ana taşınmazdaki 31 no.lu bağımsız bölüm ve buna isabet eden arsa payının bedeli karşılığında diğer kat maliklerine özgülenmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların makul sürede yargılanma hakkı dışındaki bütün iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
28. Bireysel başvuru, devlet tarafından kamu gücü kullanılarak bireylerin temel haklarına yapılan müdahaleler sonucu meydana gelen hak ihlallerini gidermek amacıyla ihdas edilmiş bir ikincil koruma mekanizması olmakla birlikte kimi durumlarda özel kişiler arası ilişkiler sonucu özel kişilerin birbirlerinin haklarına yaptıkları müdahalelerde devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunabilmektedir. Bu durumlarda bireysel başvuru konusu yapılan dava sadece adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmekle kalmayıp özel kişiler tarafından başlatılan süreç sonucu etkilenen diğer haklar yönünden de incelenebilir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 34).
29. Bu bağlamda devletin temel amaç ve görevlerini tanımlayan Anayasa’nın 5. maddesi, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmayı, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı hukuk devletinin gereği olarak kabul etmektedir. Bahsedilen Anayasa hükmünün gerekçesinde devletin hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesine yardımcı olması gereğinin benimsendiği ifade edilmiştir. Anayasa’nın pek çok maddesinde düzenlemeye konu hakkın korunması ve gerçekleştirilmesi için devletin alacağı tedbirlerden bahsetmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, § 38).
30. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Bu maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir.Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41).
31. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluklarını da içermektedir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. §§ 18, 19).
32. Somut olayda ilk derece mahkemesi; tarafların iddiaları, bu iddiaların ispatı amacıyla bildirdikleri deliller, tapu kayıtları ve taşınmazın fiilî durumunun tespiti amacıyla yapılan keşif sonucu elde edilen bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamını esas alarak değerlendirme yapmıştır. Mahkeme bu değerlendirme sonunda davacıya ait 31 no.lu bağımsız bölümün fiilen mevcut olmadığı, Yargıtay uygulamalarına göre fiilen mevcut bulunmayan bağımsız bölüme arsa payı ayrılamayacağı ve davacının arsa payına isabet eden kısmın ana taşınmazdan ifrazı da mümkün bulunmadığından 956/2674 arsa payının belirlenen rayiç değeri karşılığında diğer kat malikleri adına tesciline karar vermiştir. Yargıtay, yerleşmiş içtihatları doğrultusunda ilk derece mahkemesinin yapmış olduğu değerlendirmeyi usul ve yasaya uygun bularak onamıştır.
33. Derece mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak önceden oluşturulan öngörülebilir, ulaşılabilir ve belirli nitelikte olduğu anlaşılan hukuksal çerçeve kapsamında delillerin değerlendirildiği ve hukuk kurallarının yorumlanarak sonuca varıldığı görülmektedir ( bkz. §§ 12, 13). Dolayısıyla somut olayda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında mülkiyetin kullanılmasına ve korunmasına yönelik yeterli güvencelerin mevcut olduğu, bireysel başvuruya konu kararda yer verilen tespit ve gerekçeler itibarıyla mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü yönünden başvurucuların usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmasının sağlandığı ve yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak yukarıda da değinildiği üzere mülkiyet hakkına ilişkin şikâyet yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
39. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 9 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
42. Başvurucular, ihlal tespitinde bulunulmasını talep etmiştir.
43. Başvuruda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Başvurucuların tazminat talebi bulunmadığından tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucular Ali Sedat Yücelik ile Mine Adalı'ya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mehmet Rehai Bavbek yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucular Ali Sedat Yücelik ve Mine Adalı'ya MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 9. Sulh Hukuk Mahkemesine (E.2006/1372, K.2011/748) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.