TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİM ONUR ŞAKAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2711)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Salim Onur
ŞAKAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Zuhal
BEREKET BAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ayırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın
gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığında muvazzaf subay
statüsünde görev yapmakta iken ahlak dışı davranışlarda bulunduğuna dair
isimsiz bir e-posta gönderilmesi üzerine hakkında idari tahkikat
başlatılmıştır. İstihbarata karşı koyma faaliyeti çerçevesinde Hava Kuvvetleri
Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından başvurucunun ve bazı
personelin ifadeleri alınmıştır. Başvurucu, sorulan soruları ayrıntılı olarak
yanıtlamış ve 9/2/2012 tarihli ifade tutanağını imzalamıştır.
9. Tahkikat neticesinde düzenlenen raporda başvurucunun Harp
Okulunda öğrenci olduğu sırada dönem arkadaşı bir kadın üsteğmen ile
ilişkisinin olduğu, kıskançlık nedeniyle 14/5/2006 tarihinde bu kişiyi darp
ettiği, hakkında Askerî Mahkemede dava açıldığı, ancak mağdurun şikâyetinden
vazgeçmesi nedeniyle 29/11/2006 tarihli Mahkeme kararıyla davanın düşmesine
karar verildiği, ayrıca 26/4/2007 tarihinde bir başka kadın üsteğmeni telefonla
arayarak cinsel içerikli sözlerle taciz ettiği nedeniyle, Malatya 1. Sulh Ceza
Mahkemesinin 8/4/2008 tarihli kararıyla adli para cezasıyla cezalandırılmasına;
ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, İnternet
üzerinden çok sayıda kadınla tanıştığı ve bir arkadaşlık sitesinde üniformalı
fotoğraflarının bulunduğu tespitlerine yer verilmiştir.
10. İdari tahkikat sonucunda TSK'nın itibarını sarsacak şekilde
ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle sıralı sicil üstleri tarafından
başvurucu hakkında "Türk Silahlı
Kuvvetlerinde kalması uygun değildir." ortak kanaatli ayırma
sicil belgesi düzenlenerek ayırma işlemi süreci başlatılmıştır. Sonuç olarak
7/8/2013 tarihinde 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca 22/4/2013 tarihli üçlü kararname ile
TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmiştir.
11. Başvurucu TSK'dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
12. Başvurucu 30/5/2014 tarihinde ayırma işleminin iptali
talebiyle Millî Savunma Bakanlığı aleyhine AYİM'de
dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, 926 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile
yürürlükten kaldırıldığını, olayda bir subay hakkında görevden alma kararı
verilmesini gerektiren sebepler bulunmadığını, takdirlerle dolu başarılı bir
sicile sahip olmasına rağmen bu durumun dikkate alınmadığını ileri sürmüştür.
13. AYİM Birinci Dairesinin 20/5/2014 tarihli ve E.2013/779,
K.2014/514 sayılı kararıyla dava, oyçokluğuyla reddedilmiştir. AYİM kararında
6413 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan "... Söz konusu yönetmelik yürürlüğe girinceye
kadar 926 sayılı Kanunun, bu Kanunun 45 inci maddesinin altıncı fıkrasının (c)
bendi ile yürürlükten kaldırılan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmü
bulunduğu, belirtilen Yönetmeliğin 12/4/2014 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlandığı, bu nedenle işlem tarihi itibarıyla
yürürlükte olan 926 sayılı Kanun hükümleri uyarınca işlem yapılmasının hukuka
uygun bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca kararda, geçmiş sicil ve disiplin durumu
itibarıyla başarılı bir personel olmasına karşın başvurucunun iyi ahlak sahibi
olmak vasfını taşımadığı ve tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
şeklinde değerlendirmeler yer almıştır.
14. Bir hâkim üye karara katılmamıştır. Muhalif kalan üye, bir
başka dosyada 6413 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin dördüncü fıkrasına
karşı Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldığı, söz konusu başvuru mevcut davayı
etkilemekte olduğundan Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunun
sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiği görüşündedir. Bunun yanı sıra
başvurucu hakkındaki ayırma işleminin 6413 sayılı Kanun'da öngörülen usuller
uygulanarak tesis edilmesi gerekirken 926 sayılı Kanun'a göre tesis edilen
işlemin hukuka aykırı olduğunu da ileri sürmektedir.
15. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 15/1/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu vekili tarafından 13/2/2015 tarihinde bireysel başvuru
yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 50.
maddesi, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun 13. ve 39. maddeleri, 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin işlem
tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve
ahlâkî durum nedeniyle ayırma” kenar başlıklı 91. ve 92. maddeleri.
18. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında TSK'da görev
yapan askerî personel hakkında ahlaki nedenlerle ayırma işlemi tesis edilmesine
dayanak oluşturan mevzuata (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 23-30) ve benzer durumlara ilişkin
uluslararası hukuka (Yaşar Türkmen,
B. No: 2014/5418, 15/2/2017, §§ 26-33) yer vermiştir.
19. 6413 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında yer alan "... Söz konusu
yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar 926 sayılı Kanunun, bu Kanunun 45 inci
maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.” hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu ileri
sürülmüştür. Anayasa Mahkemesinin 3/7/2014 tarihli ve E.2014/24, K.2014/122
sayılı kararıyla itirazın reddine hükmedilmiştir.
20. 6413 sayılı Kanun'un
"Kınama cezasını gerektiren disiplinsizlikler" kenar
başlıklı 16. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Meslek etiğine aykırı davranışta bulunmak:
Önceden ilan veya tebliğ edilmiş olan mesleki etik davranış kurallarına aykırı
şekilde tavır ve davranışlarda bulunmaktır."
21. 6413 sayılı Kanun'un
"Hizmete kısmi süreli devam cezasını gerektiren disiplinsizlikler"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi şöyledir:
“Uygunsuz davranışlarda bulunmak: Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve temsil ettiği makam, rütbe veya statünün onur ve vakarına uygun
olmayan fiillerde bulunmaktır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; 926 sayılı Kanun'un 50. maddesinin 6413 sayılı
Kanun ile yürürlükten kaldırıldığını, dolayısıyla ayırma işleminin kanuni
dayanağının bulunmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca TSK'da görev
yaptığı sürede çok sayıda takdirname ile ödüllendirildiğini, sicillerinin çok
iyi derecede olduğunu, özel hayatına ilişkin unsurların hiçbir şekilde görevine
yansımadığını, ayırma işleminin ölçüsüz olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, bu
nedenlerle Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel hayatın gizliliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, özel hayatına
ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve
aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
26. Mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatının
sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak kişilerin
davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel hayatın
gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660,
21/1/2015, § 37; Bülent Polat,
[G.K.], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 63; Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 33).
27. Somut olayda başvurucunun davranışları ve cinsel hayatına
dair unsurlar nedeniyle TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı
hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle TSK'daki görevine son verilmesi,
Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği hakkına bir
müdahale oluşturmaktadır (Ata Türkeri,
§ 34; G.G., § 43).
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, .... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
29. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
30. Bu sebeple müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının,
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden
incelenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 50. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (c) fıkrası ile
27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 91.
maddesi uyarınca yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
32. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde söz konusu mevzuat hükümlerinin “kanunilik” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır (G.G.
[GK], §§ 48-50). Somut olayda bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve
tespit de bulunmamaktadır.
33. Başvurucu tarafından 926 sayılı Kanun'un 50. maddesinin 6413
sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırıldığı, dolayısıyla ayırma işleminin kanuni
dayanağının bulunmadığı ileri sürülmüşse de 6413 sayılı Kanun'un geçici 1.
maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan "...
Söz konusu yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar 926 sayılı Kanunun, bu Kanunun
45 inci maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılan
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmü uyarınca ve ilgili
Yönetmeliğin 12/4/2014 tarihinde Resmî Gazete'de
yayımlandığı dikkate alındığında ayırma işleminin tesis edildiği 22/4/2013 tarihinde
926 sayılı Kanun'un anılan hükümleri yürürlüktedir. Nitekim6413 sayılıKanun'un geçici 1. maddesinin (4) numaralı fıkrasında
yer alan söz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülmüş, Anayasa
Mahkemesi 3/7/2014 tarihli ve E.2014/24, K.2014/122 sayılı kararıyla itirazın
reddine hükmetmiştir.
ii. Meşru Amaç
34. Ayırma işlemine dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri
dikkate alındığında müdahalenin askerî disiplinin ve kamu hizmetinin gereği
gibi yürütülmesinin sağlanması, bu itibarla millî güvenliğin korunması şeklinde
meşru amaç taşıdığı (Ata Türkeri,
§§ 40-41; G.G., §§ 51-53; Yaşar Türkmen, §§ 50-58; S.Ş. B. No: 2014/19582, 16/2/2017, §§
46-54) anlaşılmaktadır.
iii.Demokratik Toplum Düzeninin
Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
35. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle
özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbirler niteliğinde olmasını, başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en
son önlem olarak kendisini göstermesini gerektirmektedir. “Demokratik toplum
düzeninin gerekleri”nden olma bir sınırlamanın
demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına
yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal
ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak
değerlendirilemez (Ata Türkeri, §
44).
36. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idarenin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayata saygı
hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı
bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Ata
Türkeri, § 45).
37. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı
özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır.
Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmesinin
başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından
yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki
oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması,
başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması
gerekir (G.G., § 66).
38. Bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun
ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatına
saygı hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması
gereklidir (G.G., § 60).
39. Somut olayda AYİM kararında, başvurucunun TSK'nın itibarını
sarsacak derecede ahlak dışı hareketlerde bulunduğu belirtilmiştir. AYİM
kararında da belirtildiği üzere askerlik mesleğini icra edenler için ahlaki
değerlerin ve özel hayatı da kapsayan yaşam biçiminin büyük önemi vardır.
Başvurucunun Harp Okulunda öğrenci olduğu sıradagerçekleştirdiği
eylemlerinin özel hayat sınırlarını aşarak göreve yansımalarının olması da
dikkate alındığında başvurucuyu istihdam eden TSK tarafından kurum itibarını
olumsuz yönde etkileyen unsur olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
40.Bununla birlikte anılan eylemlerin başvurucunun öğrencilik
döneminde gerçekleştiği, buna rağmen öğrenciliğinin bitiminden sonra subay
olarak atamasının yapılmış olduğu, bu süreçte başvurucunun hiçbir disiplin
yaptırımıyla da karşılaşmadığı ve istihdam edilmeye devam edildiği, eylemlerin
üzerinden uzun zaman geçtikten sonra ayırma işlemi tesis edildiği
anlaşılmaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun sicil notlarının
çok iyi düzeyde olduğu, sicil amirlerince daha önce hakkında herhangi bir
olumsuz kanaat bildirilmediği, isnat edilen hususlarla ilgili disiplin
cezasının bulunmadığı, çok sayıda takdir ve ödül belgesinin bulunduğu
anlaşılmaktadır. TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin, başvurucunun mesleki
hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle
ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etkisi bulunmaktadır. AYİMkararında söz konusu disiplin yaptırımının demokratik
bir toplumda gerekli olup olmadığı konusunda somut verilere dayalı
değerlendirmeler bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında AYİM kararında,
tesis edilen ayırma işleminin başvurucunun geçmiş sicili ve başarı durumu
dikkate alınarak ölçülülük yönünden değerlendirilmediği, sınırlama ile
ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlanan başvurucunun
kaybı arasında adil bir denge gözetilmediği, başvurucunun özel hayatının gizliliği
hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde
olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem
niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
43. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini
talep etmiştir.
44. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine(Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile
getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının(E) bendi uyarınca Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan, anılan bendin (b) alt bendi
gereğince belirlenecek görevli ve yetkili idare mahkemesine) gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.026,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 226,90 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.026,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine (anılan Dairenin
20/5/2014 tarihli ve E.2013/779, K.2014/514 sayılı kararına ait dava dosyası
ile ilgilidir) (Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile
getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendi uyarınca Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi
gereğince belirlenecek görevli ve yetkili idare mahkemesine) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.