TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ BULUT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2752)
|
|
Karar Tarihi: 15/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali BULUT
|
|
|
2. Ceyhan
KAVAK
|
|
|
3. Emine
AKIN
|
|
|
4. Güli BULUT
|
|
|
5. Remziye
BULUT
|
|
|
6. Sait
BULUT
|
|
|
7. Zehra
BULUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Veysel
VESEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kollukça gözaltında tutulan bir kişinin ölmesi ve bu
olayla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam
hakkının; olayın faillerinin yargılanmaması nedeniyle bu kişilerden
yönelebilecek ve yaşam boyu sürecek tehdit, belirsizlik ve endişe sebebiyle
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. PKK terör örgütünün dağ kadrosunda yer aldığından pişmanlık
duyduğunu ifade edip 18/6/1994 tarihinde kolluk görevlilerine teslim olan A.Ç.
19/7/1994 tarihinde, kendisine gösterilen fotoğraflardan başvurucu Güli Bulut'un eşi, diğer başvurucuların ise babası olan A.B.yi silahlı örgüt elemanı olarak teşhis etmiştir.
9. A.B. 24/7/1994 tarihinde, silahlı terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle İdil Emniyet Amirliği
(Emniyet Amirliği) görevlilerince yakalanmıştır.
10. İdil Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı)
25/7/1994 tarihinde, A.B.nin on beş gün süreyle
gözaltında tutulmasını uygun bulmuştur.
11. A.B. 25/7/1994 tarihinde, İdil Merkez Sağlık Ocağı
Tabipliğinde görevli bir hekimce muayene edilmiştir. Muayeneye ilişkin raporda,
darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
12. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara göre Şırnak'ın
İdil ilçesi Oyalı köyü yakınlarında bulunan ve terör örgütü mensuplarınca
kullanılan sığınakları kolluk görevlilerine göstermek maksadıyla 27/7/1994
tarihinde saat 04.30 sıralarında bir mağaraya giren A.B., o esnada meydana
gelen bir patlama sonucu vefat etmiştir. A.B.nin
mağaraya girmesinden önce etrafta emniyet tedbirleri alan kolluk görevlileri,
yeni bir patlamanın meydana gelebileceği düşüncesiyle saat 06.00'ya kadar A.B.nin cesedine ulaşamamışlardır. Daha sonra mağaraya
giren kolluk görevlileri, A.B.nin cesedi yanında
parçalanmış bir sırt çantası içinde terör örgütü propagandasının yapıldığı pek
çok dergi ve bildiri ele geçirmişlerdir.
13. Olay, aynı gün saat 06.30 sıralarında Cumhuriyet
Başsavcılığına bildirilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında derhâl soruşturma
başlatmıştır.
15. Olay yerinde incelemelerde bulunan Cumhuriyet savcısı, bir
hekim yardımıyla olay yerinde ölü muayenesi işlemini yapmıştır. Söz konusu
işlemlere ilişkin tutanakta; cesedin sığınağın 10-15 metre içinde bulunduğu,
ölü morluğu ve katılığının oluşmadığı, ölüm nedeninin beyin travmasına bağlı
kan yetmezliği olduğu ve kesin ölüm nedeninin saptanması nedeniyle klasik
otopsi işlemine gerek bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Bir kolluk görevlisince olay yerinin basit bir krokisi
çizilmiştir.
17. Olay yerini inceleyen iki bomba imha uzmanınca düzenlenen
27/7/1994 tarihli tutanakta; A.B.nin tuzaklı bombaya
bastığı, olay yerinde iki adet antitank mayın
parçası, iki adet kontrplak parçası, bir adet kablo parçası ve kontrplak
üzerine monte edilmiş bir teneke bulunduğu ve bu eşyanın geçici olarak
alıkonulduğu belirtilmiştir. Aynı görevlilerce tanzim edilen 1/8/1994 tarihli
tutanakta ise tuzaklı bombanın nasıl çalıştığına dair açıklamalar yer almıştır.
18. Emniyet Amirliği 7/9/1994 tarihinde, Emniyet Amirliğinde
görevli olup A.B. ileolayın meydana geldiği yere
giden polis memurları D.D. ve S.E. ile KomiserM.O.Y.nin
ifadelerini almıştır. Adı geçen şahıslar ifadelerinde; yer gösterme işlemi
nedeniyle olay yerine gittiklerini, terör örgütü mensuplarınca sığınak olarak
kullanılan mağaranın ayrı bir çıkışının olduğunu A.B.den
öğrendiklerini, mağaranın giriş ve çıkışında güvenlik önlemi aldıklarını, A.B.nin bir el feneri ile mağaraya girdiğini, kısa bir süre
sonra patlamanın meydana geldiğini, mağaradan gaz ve duman çıkması ve başka bir
patlama olabileceğini düşünmeleri nedeniyle A.B.yi
kurtarmak amacıyla hemen mağaraya giremediklerini beyan etmişlerdir.
19. Olayı soruşturma görevinin kendisine ait olmadığı
gerekçesiyle 13/9/1994 tarihinde görevsizlik kararı veren Cumhuriyet
Başsavcılığı, soruşturma evrakını Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
Cumhuriyet Başsavcılığına (DGM Cumhuriyet Başsavcılığı) göndermiştir.
20. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 12/10/1994 tarihinde, olayla
ilgili beyan ve ihbar varsa bildirilmesi, faillerin tespitine çalışılması,
arama ve neticelerinden üç ayda bir haber verilmesi için Cumhuriyet
Başsavcılığına, Şırnak İl Jandarma Komutanlığına ve Şırnak İl Emniyet
Müdürlüğüne müzekkereler yazmıştır. Söz konusu yazılara istinaden faillerin
tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince belli aralıklarla tutulan
tutanaklar DGM Cumhuriyet Başsavcılığınagönderilmiştir.
21. Başvurucular vekilleri aracılığıyla 13/1/2011 tarihinde
soruşturma evrakının bir örneğini almışlardır.
22. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına 5/8/2011 tarihinde bir
dilekçe veren başvurucuların vekili; A.B.nin ölümü
hakkında yürütülen soruşturmanın etkisiz olduğunu,A.B.nin
herhangi bir belgede imzasının bulunmadığını, A.B.nin
ifadesinin alındığına dair bir tutanağın da mevcut olmadığını, yer gösterme
sırasında herhangi bir güvenlik önlemi alınmadan A.B.nin
bir el feneri ile mağaraya gönderildiğini, patlayıcının türü ve menşei
konusunda araştırma yapılmadığını, A.B.nin
yakınlarının ifadelerinin alınmadığını, M.Ö.Y., S.E., D.D. ve F.D. isimli
kolluk görevlilerinin beyanlarının amirlerince alındığını (F.D. isimli kişinin
ifadesinin alınıp alınmadığı tespit edilememiştir) oysa ifadeyi alan kimselerin
şüpheli olma durumlarının bulunduğunu, ifadesi alınan kolluk görevlilerinin
beyanları ile olay tutanağı arasında çelişkiler bulunduğunu, M.Ö.Y., S.E., D.D.
ve F.D. ile emniyet amirinin en azından ihmal suretiyle görevi kötüye
kullanmaları nedeniyle A.B.nin ölümünden sorumlu
olduklarını öne sürmüştür. Ayrıca başvurucuların vekili; başvurucuların
beyanlarının alınmasını, Emniyet Amiri A.Ö. ilekolluk
görevlileri M.Ö.Y., S.E., D.D. ve F.D.nin şüpheli
sıfatıyla, 24/7/1994 tarihinde gözaltında bulunan kişilerin tanık olarak
ifadelerinin alınmasını, ölüme neden olan patlayıcının türü konusunda rapor
aldırılmasını ve ölüme en azından ihmal suretiyle neden olan kolluk amir ve
memurları hakkında cezai veya idari soruşturma başlatılıp başlatılmadığının
araştırılmasını talep etmiştir.
23. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile
görevli) 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'la, 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile
Cumhuriyet başsavcılıklarının görevlerine son verildiği ve soruşturma
yetkisinin yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 11/3/2014
tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir.
24. 8/5/2014 tarihinde soruşturma evrakının bir örneğini alan
başvurucuların vekili Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 15/5/2014 tarihli
dilekçede, 5/8/2011 tarihli dilekçesinde yazdığı hususları tekrar edip A.B.nin sorguda işkence edilerek öldürüldüğünü ve kolluk
görevlilerinin olay yerini kurguladığını iddia etmiştir. Başvurucuların vekili,
dava zamanaşımı süresinden söz ederek etkin bir soruşturma yapılmasını, A.B.nin cesedinin teslim edildiği S.S.nin
ifadesinin alınmasını, A.Ö., M.Ö.Y., S.E., D.D. ve F.D. hakkında yakalama emri
çıkarılmasını da talep etmiştir. Ayrıca başvurucular vekili 5/8/2011 tarihli
dilekçesindeki taleplerini yinelemiştir.
25. Cumhuriyet Başsavcılığınca emniyet birimlerine yazılan
müzekkerelere verilen cevaplardan, S.S.nin 30/4/2012
tarihinde vefat ettiği, A.Ö., M.Ö.Y., D.D. ve F.D. hakkında herhangi bir
disiplin soruşturması yapılmadığı ve 1994 yılında S.E. isminde bir kişinin
polis olarak görev yapmadığı anlaşılmıştır.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı A.Ö., M.Ö.Y., S.E., D.D. ve F.D.
hakkında daha önce herhangi bir soruşturma yürütülmediğini saptamıştır.
27. Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine kolluk
görevlileri 15/7/2014 tarihinde, başvurucu Güli
Bulut'un müşteki sıfatıyla ifadesini almıştır. Başvurucu Güli
Bulut ifadesinde, eşi A.B.nin gözaltındayken
öldürüldüğünü düşündüğünü, Oyalı köyü muhtarından duyduğuna göre çobanların
polis memurlarını A.B.nin cesedinin üzerine bir el
bombası atarken gördüklerini söylemiştir.
28. Başvurucuların vekili 22/7/2014 tarihinde Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği dilekçede, A.B.nin sorgu
sırasında işkence edilerek öldürüldüğüne yönelik iddiasını yinelemiş ve etkili
bir soruşturma yapılmasına ilişkin talebini tekrar etmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığı, A.B.nin
ölmesine neden olan mayını yerleştiren kişinin eyleminin devletin birliğini ve
ülke bütünlüğünü bozma ve kasten öldürme suçlarını
oluşturduğu, olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olup failin lehine olan
1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda bu suçlar için öngörülen
dava zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu, polis memurlarının gerekli önlem
almadan A.B.yi mağaraya göndermeleri eyleminin
memuriyete ait vazifeyi suiistimal ile kanun ve nizamın tayin ettiği ahvalden
başka suretle keyfi bir muamele bulunma suçunu oluşturduğu ve bu suç için
kanunda öngörülen dava zamanaşımı süresinin beş yıl olduğu ve tüm suçlar için
zamanaşımı sürelerinin dolduğu gerekçesiyle olay hakkında 19/11/2014 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
30. Başvurucuların vekili;kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararda şüpheli olarak yer almayan kolluk amir ve
memurlarının adreslerinin dahi tespit edilmediğini, A.B.nin
kolluk görevlilerince kasten öldürüldüğünü ve soruşturmaya konu suç yönünden
zamanaşımının söz konusu olmadığını ileri sürerek kovuşturmaya yer olmadığına dairkarara itiraz etmiştir.
31. Bu itiraz, Midyat Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 5/1/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
32. Hâkimliğin kararı 22/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve
11/2/2015 tarihindebireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk norm ve
uygulamaları, Anayasa Mahkemesinin Sultani
Acar (B. No: 2014/16344, 22/3/2018, §§ 29-61) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvurucular; yakınlarının ölümünün gözaltındayken
gerçekleştiğini, ölüm olayının mağarada olduğuna ilişkin iddia doğru olsa bile
yakınlarının herhangi bir tedbir alınmadan mağaraya gönderildiğini,
yakınlarının kolluk görevlilerince öldürüldüğüne ve ölümü gizlemek için A.B.nin cesedinin altına mayın konularak patlatıldığına
dair ciddi şüpheler bulunduğunu ileri sürerek yaşam hakkının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
36. Öte yandan başvurucular, 2011 yılından itibaren dile
getirdikleri soruşturmaya ilişkin taleplerin yerine getirilmediğini, başvurucu Güli Bulut'un ifadesinin ancak 15/7/2014 tarihinde
alınabildiğini, kolluk amir ve memurları hakkında herhangi bir işlem
yapılmadığını, bu nedenle duydukları korku ve belirsizlik nedeniyle uzun süre
yargı makamlarına başvuramadıklarını, patlamada ele geçtiği iddia edilen
eşyanın kriminal laboratuvarda incelenmediğini ve
failleri bulmaya yönelik etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek
kendileri yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Hukuki Vasıflandırma
Yönünden
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
38. Başvurucuların şikâyetlerinin özü, yakınlarının devletin
gözetimi altına bulunduğu sırada ölmesine ve bu olayla ilgili etkili bir ceza
soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların kendileri
yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları da yaşam
hakkı kapsamında incelenmiştir.
39. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
40. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
41. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013,§ 41). Ölen A.B. başvurucu Güli Bulut'un eşi, diğer başvurucuların ise babasıdır. Bu
nedenle başvuruda başvuru ehliyeti yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır.
42. Bununla birlikte başvurunun başvuru
yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan başvuru süresi kuralı bakımından da ayrı
bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
45. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
46. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 20).
47. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
48. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikteki kullanılabilir ve etkili başvuru yollarıdır. Ayrıca, başvuru
yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup
bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate
alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru
yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile
başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların başvuru yollarını tüketmeleri
noktasında kendilerinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediklerinin başvurunun özelliklerinin dikkate alınarak incelenmesi
gerekir (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 28).
49. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti
yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun
bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralının uygulanması mümkün
olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No:
2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali
öğrendikleri tarihten itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmaları
gerekmektedir.
50. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek, etkili bir
başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak,
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü
bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira
zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta ve
gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B.
No: 2014/15732, 24/1/2018, § 84).
51. Öte yandan şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız
veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her
başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca
değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucuların özen yükümlülüğünün ancak bahse
konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 85).
52. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da-
yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
53. Diğer taraftan başvurucuların yetkili makamlara müracaat
etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa,
başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl
almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır (Yasin Ağca, § 121). O hâlde anılan ihlal
iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği, her davanın şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, §
87).
54. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi
soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına
vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmalıdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,
§ 88).
55. Somut olayda faillerin tespitine çalışılması, arama ve
neticelerinden üç ayda bir haber verilmesi için DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca
kolluk birimlerine ve Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 12/10/1994 tarihli
müzekkereler sonrasında olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik
herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış; yalnızca faillerin tespitine
çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince belli aralıklarla tutulan ve zamanla
sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakı arasına alınmıştır.
56. 13/1/2011 tarihinde soruşturma evrakının bir örneğini alan
başvurucular 5/8/2011 tarihine kadar soruşturma makamlarından herhangi bir
talepte bulunmamışlardır. Başvurucular bu durumun şüpheli kolluk görevlileri
hakkında herhangi bir işlem yapılmamasının verdiği korku ve belirsizlikten
kaynaklandığını açıklamışlardır.
57. Başvurucular vekili 5/8/2011 tarihli bir dilekçeyle
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak soruşturmanın etkisizliğinden
söz edip birtakım taleplerde bulunmuş olsa da söz konusu talepler yerine
getirilmemiştir.
58. Aradan geçen uzunca zamana rağmen talepleri yerine
getirilmeyen başvurucular vekili 15/5/2014 ve 22/7/2014 tarihli dilekçelerle
Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat edip soruşturmanın etkisizliğinden
bahsederek 5/8/2011 tarihli dilekçede yazılı talepleri tekrarlamış, daha önce
ifadesinin alınmasını istediği kolluk amir ve memurları hakkında yakalama emri
çıkarılmasını ve S.S.nin tanık olarak dinlenmesini
talep etmiştir (bkz. §§ 24, 28).
59. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucular vekilinin talebi
üzerine başvurucu Güli Bulut'un ifadesini alıp A.B.nin cesedini teslim alan S.S.nin
30/4/2012 tarihinde vefat ettiğini, A.Ö., M.Ö.Y., D.D. ve F.D. hakkında
herhangi bir disiplin soruşturması yapılmadığını, 1994 yılında S.E. isminde bir
kişinin polis olarak görev yapmadığını, bahse konu kolluk amiri ve memurları
hakkında daha önce herhangi bir bir soruşturma
yürütülmediğini saptamıştır (bkz. §§ 25, 26, 27). Ne var ki başvurucuların,
yakınlarının gözaltındayken kolluk görevlilerince öldürüldüğü iddiaları
yönünden büyük önemi bulunan A.B. ile aynı zaman diliminde gözaltında
bulunanların ve S.S.nin tanık olarak ifadelerinin
alınmasına ilişkin talepleri hiçbir suretle yerine getirilmemiştir. Bu bakımdan
Anayasa Mahkemesi, verdikleri dilekçelerle soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünü
açıkça dile getiren başvurucuların kendilerine göre etkisiz bir biçimde
yürütülen soruşturmanın artık etkili yürütüleceğine, soruşturmada ilerleme
sağlanacağına veya soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirlerin alınacağına
dair haklı bir beklenti içine girmelerini gerektirecek herhangi bir umut verici
gelişme yaşanmadığı ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı herhangi bir tedbir
alınmadığı gibi bu hususlara ilişkin gerçekçi bir varsayımın da bulunmadığı
kanaatindedir.
60. Başvurucuların 5/8/2011 tarihinden itibaren soruşturma
makamlarına şikâyetlerini iletebildikleri, 5/8/2011 tarihli dilekçede yazılı
taleplerinin yerine getirilmemesi, anılan tarihten sonra soruşturmanın
etkililiğini sağlayacak herhangi bir tedbirin alınmaması ve Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten başvuru tarihine
kadar geçen sürede bireysel başvuruda bulunmalarının imkânsız veya önemli
ölçüde güç olduğuna dair bir iddianın bulunmaması nedeniyle başvurucuların
bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemelerinin
gerekmediği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı tarih ile başvuru tarihi arasındaki sürenin makul kabul
edilmeyecek ölçüde uzun olduğu ve 11/2/2015 tarihinde yapılan başvurunun
süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
62. Başvurucular, yakınlarının ölümünden sorumlu olan kişilerin
yargı önünde hesap vermemeleri nedeniyle olayın faillerinden kendilerine
yönelebilecek ve yaşam boyu sürecek bir tehdit, belirsizlik ve endişeden söz
ederek kötü muameleme yasağının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
63. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
64. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
65.6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
66.Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağına ilişkin bu tür
şikâyetleri incelediği başvurularda; hakları ihlal edilen kişinin aile
üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için
kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin bu kişiler
bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve
aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı
bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı
olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve
diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, §§ 49-54).
67. Diğer taraftan bir bireysel başvurunun kabul edilebilmesi
için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden
doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya
mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla
mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli
değildir (Ayşe Hülya Potur, B.
No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
68. Buna göre aile bireylerinin kötü muamele yasağı bakımından
mağdur statüsüne sahip olabilmeleri için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz
olarak yaşanılan üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırılmış olmalıdır (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No:
2014/1982, 9/11/2017, § 121).
69. Somut olayın kendine özgü koşulları ve ileri sürülen
şikâyetler dikkate alındığında yakınlarının hangi koşullarda öldüğüne herhangi
bir şekilde tanıklık etmeyen başvurucuların -yakınlarının ölümünden dolayı
duydukları üzüntü haricinde- bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek ve
kendileriyle ilgili olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını
savunabilecekleri bir durum tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucuların
kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerinin söz konusu olmadığı sonucuna
varılmıştır.
70. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
15/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.