TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
UMUT KARA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/2947)
|
|
Karar Tarihi: 6/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/3/2019 -30727
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Umut KARA
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut
Nedim ELDEM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, izinsiz tanıtım masası açan ve sendika adına afiş
dağıtanın yazılı olarak ikaz edilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. 1976 doğumlu olan başvurucu, Hacettepe Üniversitesi İktisadi
İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünde araştırma görevlisi olarak görev
yapmaktadır. Başvurucu, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
(EĞİTİM-SEN/Sendika) üyesidir.
7. Başvurucu, anılan Üniversitenin Beytepe
Kampüsünde 2/11/2010 tarihinde bir grup akademik ve idari personelle birlikte
kütüphane önünde önceden izin almaksızın EĞİTİM-SEN adına tanıtım masası açmış
ve "Öğrencime Dokunma ve Asistan
Kıyımına Hayır" başlıklı el ilanları dağıtmıştır.
8. Belirtilen eylem nedeniyle başvurucu hakkında idare
tarafından disiplin soruşturması açılmıştır. 9/3/2011 tarihli işlem ile
başvurucunun 21/8/1982 tarihli ve 17789 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren mülga Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim
Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 5. maddesinin (a)
bendine göre kurumlarca belirtilen usul ve esasların yerine getirilmesinde
kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak disiplin suçunu işlediği sabit
görülmüştür. Başvurucunun uyarma cezası ile cezalandırılması gerektiği hâlde
olumlu sicili dikkate alınmak suretiyle anılan Yönetmelik'in 16. maddesi
uygulanarak cezai nitelikte olmamak üzere bu defaya mahsus uyarılmasına karar
verilmiştir. Disiplin dışı davranışların devamı hâlinde başvurucu hakkında
gerekli cezai işlemin yapılacağı kendisine bildirilmiştir.
9. Başvurucu, söz konusu işleme karşı Ankara 1. İdare
Mahkemesinde iptal davası açmıştır. İlk derece mahkemesi 14/3/2013 tarihinde
davayı reddetmiştir.
10. Ret kararında, başvurucunun da aralarında olduğu on beş
kişilik bir grubun Sendika adına açılan tanıtım masası ve el ilanları ile
ilgili olarak idareden izin almadığı ifade edilmiştir. Kararda, Sendika
üyelerinin 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve
Toplu Sözleşme Kanunu'nun 18. maddesine göre iş saatleri içinde sendika veya
konfederasyonların anılan Kanun'da belirtilen faaliyetlerine işverenin izni ile
katılabilecekleri, somut olayda izin alınmamış olması nedeniyle işlemin hukuka
uygun olduğu belirtilmiştir.
11. Başvurucunun itirazı üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi (1.
Kurul) 21/5/2014 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Karar
düzeltme talebini ise Bölge İdare Mahkemesi 17/12/2014 tarihinde reddetmiştir.
12.Bu karar başvurucuya 19/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13.Başvurucu 18/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. Yönetmelik'in "Uyarma
cezası" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a - Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev
mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde,
göreve ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve
bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
..."
15. Yönetmelik'in "İyi
halin değerlendirilmesi" kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
"Geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları
olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan yönetici ve öğretim
elemanları ile memurlar ve diğer personel için verilecek cezalarda bir derece
hafif olanı uygulanabilir."
16. Danıştay Onikinci Dairesinin
23/3/2016 tarihli ve E.2012/9161, K.2016/1578 sayılı kararının ilgili kısımları
şöyledir:
"Dava; davalı idare bünyesinde hukuk
müşaviri olarak görev yapan davacı tarafından disiplin cezası olmaksızın
uyarılması yolundaki ... işlemlerile ... uyarma
cezasının ve ... inceleme raporunun iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, [davacının]… disiplin cezası olmaksızın yazılı olarak uyarılması
ise idarelerin iç işleyişine yönelik ceza niteliği olmayan yazışma niteliğinde
olduğundan, tek başına hukuki sebepler doğuran, davacının durumunda değişiklik
yapacak kesin ve yürütülebilir işlemler olmadığından esasının incelenme olanağıbulunmadığı[ndan]… davanın reddine karar verilmiştir.
(…)
Davacının tutum ve davranışlarında gerekli
dikkat ve özeni göstermesi gerektiği hususunun bildirilmesine ilişkin işlemler;
her ne kadar kamu görevlilerinin disiplin cezaları dışında ve disiplin cezası
niteliği taşımayan bir biçimde yazılı olarak ikaz edilmelerine imkân tanıyan
bir düzenleme bulunmaması nedeniyle disiplin cezası niteliği taşımasa da,
davacının özlük dosyasında bulunan bu işlemin davalı idarenin davacı hakkında
takdir yetkisini kullanacağı çeşitli işlemlerde dikkate alınabilecek olması
karşısında, davacının hukuki durumunu etkileyebileceği ve bu nedenle de idari
davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi zorunluişlemler
niteliğinde olduğu açıktır.
Bu durumda uyuşmazlığın esasının incelenerek
bir karar verilmesi gerekirken, davacının tutum ve davranışlarında gerekli
dikkat ve özeni göstermesi gerektiği şeklinde yazılı olarak ikaz edilmesi
işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, idari davaya konu olabilecek kesin
ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle davanın …
incelenmeksizin reddinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
17. 1/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren 14 No.lu Protokol'ün 20. maddesiyle
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 35. maddesine "önemli bir zarar görmemiş olma"
kabul edilemezlik kriteri olarak eklenmiştir. Bu ilkeye göre Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM), önüne gelen başvuruda başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığını tespit ederse bu başvuruyu kabul edilemez bulabilecektir. Fakat bu
kriterin uygulanmasının hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmasını önleme amacına
dönük iki koruyucu unsur kabul edilmiştir. Bu unsurlar, insan haklarına saygı
ilkesinin başvurunun esastan incelenmesini gerektirmesi ile davanın ulusal bir
mahkeme tarafından gereği gibi incelenmiş olmasıdır.
18. AİHM, bu yeni kriterin Sözleşme ve protokolleri ile güvence
altına alınan hakların Avrupa düzeyinde korunmasını sağlama yönündeki temel
görevine yoğunlaşması için oluşturulduğunu belirtmiştir (Stefanescu/Romanya (k.k.),
B. No: 11774/04, 12/4/2011, § 35). De minimis non curat
praetor (Hâkim önemsiz ve küçük işlerle
uğraşmaz.) ilkesinden doğan bu yeni kabul edilebilirlik şartı, bir hak ihlalinin
ne denli gerçek olursa olsun uluslararası bir mahkeme tarafından incelenmeyi
gerektirecek asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması gerektiği görüşüne dayanır (Korolev/Rusya (k.k.),
B. No: 25551/05, 1/7/2010). Bu seviyenin değerlendirilmesinde ise ihlal edildiği
iddia edilen hakkın doğası, ihlal iddiasının ciddiyeti ve ihlalin başvurucunun
kişisel durumu üzerinde oluşturacağı olası sonuçlar gözönünde
bulundurulur (Giusti/İtalya, B. No: 13175/03, 18/10/2011, §
34).
19. AİHM, bu kriteri uygularken başvurucunun önemli bir zarar
görüp görmediğini, Sözleşme ve eki protokollerinde tanımlandığı şekliyle insan
haklarına saygı hususunun şikâyetin esası bakımından bir inceleme gerektirip
gerektirmediğini, davanın ulusal mahkeme tarafından gereği gibi incelenip incelenmediğini
ele almaktadır (Tayfun Görgün/Türkiye
(k.k.), B. No: 42978/06, 16/9/2014).
20. Başvurucunun önemli bir zarar görüp görmediğinin tespitinde
kendi özel şartları içinde başvurucunun yaşadığı dezavantajın gözönünde bulundurulması gerekir. Bu noktada parasal tutar
önemli olmakla birlikte her zaman tek ölçüt değildir. Ayrıca olayda başvurucu
için önemli bir prensip meselesi söz konusu olabilir ancak bu durum AİHM
açısından başvurucunun önemli bir zarar gördüğü sonucuna varmak için yeterli
olmayıp başvurucunun subjektif düşüncesinin objektif
unsurlarla da haklılaştırılması gerekir (Korolev/Rusya).
21. Sözleşme ve protokollerinin güvence altına aldığı insan
haklarına saygının başvurunun esastan incelenmesini gerektirip gerektirmediği
hususuyla ilgili olarak AİHM,başvurunun davalı
devletin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüğünün netleştirilmesi veya davalı
devletin yapısal bir eksikliği gidermeye teşvik edilmesi ihtiyacının olduğu
durumlar gibi Sözleşme gerekliliklerinin yerine getirilmesini etkileyen genel
nitelikte bir konuyu gündeme getirdiği durumlarda başvurunun esastan
incelenmesi gerekeceğini belirtmiştir (Zwinkels/Hollanda (k.k.), B. No: 16593/10,
9/10/2012, § 28).
22.Bu kapsamda AİHM, söz konusu kriter getirilmeden önce de
önüne gelmiş olan Sözleşme’yle ilgili hususlarda açık
ve çokça uygulanmış olan bir içtihadın bulunması durumunda bu incelemenin
yapılmasının gerekli olmadığına hükmettiğini (Van
Houten/Hollanda (kayıttan düşürme), B. No:
25149/03; CEDH 2005-IX ve Kavak/Türkiye (k.k.),
B. No: 34719/04, 37472/05, 19/5/2009) hatırlatarak AİHM içtihatlarını
genişletebilecek veya bunlara katkı sağlayabilecek nitelikte olmayan
başvuruları incelemediğini belirtmektedir (Tayfun
Görgün/Türkiye).
23. Ayrıca AİHM'e göre önemli bir zarar görmemiş olma kabul
edilebilirlik kriterinin Sözleşme kapsamında güvenceye alınan herhangi bir
hakka uygulanması kısıtlanmamıştır (Sylka/Polonya (k.k.), B. No: 19219/07, 3/6/2014).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 6/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; Sendika adına açılan tanıtım masasında dağıttığı
el ilanları nedeniyle hakkında açılan disiplin soruşturması sonucunda cezai
nitelikte olmamak üzere bir defaya mahsus olmak şartıyla yazılı olarak
uyarılmasına karar verildiğini, temelinde sendikal çalışmalar bulunan söz
konusu işlemin kendisine ve diğer Sendika üyelerine karşı gözdağı verme ve
kendilerini yıldırma amaçlı olduğunu belirterek örgütlenme özgürlüğünün ve
sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvurucu ayrıca kendisine uygulanan yaptırım özlük
dosyasında yer alacağından bu yaptırımın ileride atama, yükselme ve göreve son
verme gibi işlemlerde dikkate alınacağını ve sendikal faaliyetlere katılım
konusunda caydırıcı nitelikte olduğunu iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
28. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında sendika kararı üzerine
yapılan eylemler üzerine uygulanan disiplin cezalarında kişilerin sendika
hakkına müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ve kişilerin mesleki çıkarlarına
ilişkin sendika kararları çerçevesinde yapılan eylemlerde sendika hakkının
devreye gireceğine karar vermiştir (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014; Mehmet Çağdaş Serttaş, B. No: 2013/8516, 6/1/2015; Nihat Çan, B. No: 2013/8745, 6/1/2015; Ayşe Yılmaz, B. No: 2013/8805, 6/1/2015; Selma Baş, B. No: 2014/1946, 6/1/2015; Hayati Aktop ve diğerleri,
B. No: 2014/4199, 10/6/2015; Selma Demir
Taze, B. No: 2014/7668, 10/6/2015; Abidin
Aydın Tüfekçi, B. No: 2013/1315, 15/4/2015).
29. Somut olayda başvurucunun üniversitede araştırma görevlisi
olarak görev yapmakta iken akademik ve idari personelle birlikte üyesi olduğu
Sendika adına tanıtım masası kurarak el ilanları dağıttığı anlaşılmaktadır.
Başvurucu, başvuru formu ekinde Sendika üyesi olduğuna dair belge sunmuş
olmakla birlikte eyleminin sendikal faaliyetle bir şekilde ilgili olduğunun
değerlendirilebilmesine imkân tanımak amacıyla ilgili Sendikanın bu konudaki
eylem kararını ya da en azından kendisinin üyesi olduğu Sendikanın işyeri
temsilcisi veya yöneticisi olduğuna dair bir belgeyi ibraz etmemiştir.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddialarının sendika hakkı
kapsamında değil bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
31. Anayasa'nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
kamu düzeni, ... amaçlarıyla sınırlanabilir. "
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir."
33. Başvurucu, tanıtım masası kurmak ve el ilanları dağıtmak
eylemini idareden izin almaksızın gerçekleştirmiştir. Bunun üzerine idare
ilgili Yönetmelik'in 5. maddesine göre (bkz. § 14) başvurucunun fiilinin uyarma
cezası gerektirdiğini tespit etmiş ancak başvurucunun olumlu sicile sahip
olması nedeniyle aynı Yönetmelik'in 16. maddesi uyarınca (bkz. § 15) işlem
yapmaya karar vermiştir. Başvurucunun fiiline karşılık gelen disiplin cezası
olan uyarma cezası en hafif ceza olduğundan ve 16. maddedeki düzenlemeye göre
bir alt cezanın uygulanması gerektiğinden idarece cezai nitelikte olmamak üzere
başvurucunun uyarılmasına ve tekrarı hâlinde işlem yapılmasına karar
verilmiştir.
34. Bir kamu görevlisinin herhangi bir fiil veya davranışından
dolayı disiplin cezası niteliği taşımayan bir şekilde yazılı olarak ikaz
edilmesine ilişkin işlemlerin icrailik niteliğini
haiz olduğu değerlendirilerek idari davaya konu edilebileceği kabul edilmektedir
(Ali Diren, B. No: 2015/13108,
18/4/2018, §§ 43, 44). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yazılı olarak ikaz
edilmesiyle ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale bulunulduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
35. Söz konusu müdahaleye ilişkin olarak somut olayda
başvurucunun iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve
kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.
36. Anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterine ilişkin
genel ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca tespit edilmiştir (K.V. [GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, §§
47-68).
37. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür: Anayasal önem olarak adlandırılabilecek
olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem
taşımaması, kişisel önem olarak
adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise başvurucunun önemli bir zarara
uğramamasıdır (K.V., § 57).
38. Birinci koşul olan anayasal önem kriteri iki ölçütten
oluşmaktadır. Birincisi, başvuru anayasa hukuku açısından ve temel hakların
sınırlarının belirlenmesi bakımından önem arz eden meselelere dair ise anayasal
bakımdan önemlidir. Başvuru konusunun Anayasa yargısı aracılığıyla toplumun
geneline, kamu gücünün eylem ve işlemlerine ve ülkedeki hukuk birikimine
yapacağı katkı anayasal önemdir. Başvuru konusunun hangi haklarla ilgili
olduğu, başvurunun Anayasa’nın yorumlanmasına yapacağı katkı, genel yapısal
sorunlara işaret edip etmediği dikkate alınmalıdır (K.V., § 61).
39. Anayasal önem kriterinin ikinci alt ölçütü ise anayasanın uygulanması ölçütüdür. Bu ölçüt
anayasaya saygı gösterilmesiyle doğrudan bağlantılıdır (K.V., § 64). Bu koşul sağlanmaz ise
zararın miktarının veya uyuşmazlığın anayasal ve temel haklar bağlamındaki
ilkesel boyutunun bir önemi olmayacaktır. Düşük zararlı bir müdahale veya
ilkesel olarak önem arz etmeyen bir mesele bile anayasaya saygı öyle
gerektiriyorsa esastan bir hükümle sona erdirilecektir. Başka bir deyişle
Anayasa tarafından tanınan temel hakların ve özgürlüklerin korunmasındaki
yarar, başvurucunun bireysel yararının ötesine geçtiği takdirde kabul
edilemezlik kararı verilemeyecektir.
40. İkinci koşul ise kişisel önem kriteridir. Kişisel önem,
başvuru konusunun başvurucu tarafından ne kadar önemsendiğinden bağımsızdır ve
başvurucunun kişisel koşulları ile sıkı bir ilişkisi vardır. Diğer bir ifadeyle
kişisel önem koşulu, başvurucunun önemli bir zarara uğramamış olmasını ifade
eder. Bu koşul, somut olayın başvurucunun kişisel durumu üzerindeki olumsuz
etkisinin derecesiyle ilgilidir (K.V.,
§§ 66, 67) .
41. Somut olayda ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup
olmadığını başvurucunun subjektif algısı belirlemez.
Bu husus başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere her olayın
kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek
Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilir (K.V.,
§ 67). Her hâlde iddia edilen zararın başvurucunun
kişisel yaşamı üzerinde kayda değer bir etkisi olmalıdır. Söz konusu zarar
ekonomik olarak belirlenebilir parasal bir meblağ olabileceği gibi maddi
olmayan bir zarar da olabilir (K.V.,
§ 68). Fakat her hâlde olası bir kabul edilemezlik
kararının başvurucu açısından özellikle ağır sonuçlar meydana getirmesi
gerekir. Bununla birlikte başvurucu için sorunun yalnızca subjektif
öneminin ağır bastığı başvurular kabul edilemez bulunacaktır.
42. Mevcut başvuruda başvurucu, izinsiz tanıtım masası açması ve
el ilanları dağıtması üzerine disiplin cezası niteliğinde olmayan ancak benzer
durumlarda ileride idarenin yaklaşımını etkileyebilecek yazılı ikazla
uyarılmıştır. Olayın koşulları objektif şekilde incelendiğinde söz konusu yazılı
ikazın başvurucunun kişisel yaşamında ve kariyerinde disiplin cezalarıyla aynı
derecede bir etki doğurduğu söylenemez. Başvurucu böyle bir etkinin doğduğunu
ve dolayısıyla kendisi açısından kişisel önemini gösterebilmiş de değildir.
43. Sonuç olarak başvurucu tarafından ileri sürülen hususların
genel bir soruna işaret etmediği, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem
taşımadığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca başvurucunun öne sürdüğü hususlar ile
başvurunun koşulları da Anayasa Mahkemesinin başvurucunun önemli bir zarar
uğradığına karar vermesi açısından yeterli görülmemiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun
bu kısmının anayasal ve kişisel önemden
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.