TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÖKHAN ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3616)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Gökhan
ÖZDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan
KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vazife malulü sayılmama işlemine karşı açılan davada
ileri sürdüğü iddiaların etkin bir şekilde irdelenmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2015/5588 numaralı bireysel başvuru dosyası aralarında konu
yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/3616 maralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmiş olup inceleme 2015/3616 numaralı bireysel başvuru
dosyası üzerinden yürütülmüştür.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Yargısal Süreç Öncesi
Dönem
9. Başvurucu 29/6/2012 tarihi itibarıyla Ağrı'nın Doğubayazıt
ilçesinde bulunan 1. Mekanize Piyade Tugayı Topçu Taburu bünyesinde zorunlu
askerlik görevini ifa etmeye başlamıştır.
10. Askerlik görevini ifa etmekte iken 20/12/2012 tarihinde
teçhizatlı nöbet sırasında düşerek -başvurucunun iddiasına göre buzda kaymak
suretiyle- sol omzundan yaralanan başvurucu, revirde ilk müdahalesinin
yapılmasının ardından Doğubayazıt Devlet Hastanesine (Hastane) sevk edilmiş ve omuz eklem çıkığı teşhisi ile 21/12/2012
tarihli rapor uyarınca otuz gün yatak istirahati almıştır. Bu rapor süresinin
bitiminden önce Hastane tarafından başvurucuya 11/1/2013 tarihinde yirmi gün
daha istirahat raporu verilmiştir.
11. Başvurucu ayrıca bu süreçte 22/1/2013 günü Hastaneye sevk
edildiğini, görevli doktorun tetkikler için (MR çekilmesi) kendisini Ağrı Asker
Hastanesine sevk ettiğini ancak güvenlik gerekçesiyle Ağrı'ya götürülmediğini
ve kendisine nöbet tutturulmaya devam edildiğini ileri sürmektedir.
12. Bu sürecin ardından izne ayrılarak aile evine giden
başvurucu, Samsun Merkez Komutanlığının 6/2/2013 tarihli yazısı ile Samsun
Asker Hastanesine; akabinde de Gülhane Askerî Tıp Akademisine (GATA) sevk
edilmiştir.
13. GATA bünyesinde omuz atroskopisi ameliyatı olan başvurucuya 20/2/2013
tarihli rapor ile kırk beş gün hava değişimi izni verilmiştir.
14. İznin ardından 1/4/2013 tarihinde yeniden GATA Ortopedi ve
Travmatoloji Kliniğine yatışı yapılan başvurucu 3/4/2013 tarihinde Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) Rehabilitasyon ve Bakım Merkezine sevk edilmiştir. Başvurucuya
anılan Merkez tarafından 2/5/2013 tarihli rapor ile kırk beş gün hava değişimi
izni verilmiştir.
15. Takip eden süreçte TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi
Sağlık Kurulu 4/7/2013 tarihli raporu ile başvurucuya "eklem sertliği, başka yerde sınıflanmamış, omuz
bölgesi (sol omuz eklem hareket kısıtlılığı)" tanısı koymuştur.
Aynı raporla başvurucunun askerliğe
elverişli olduğu ancak iki ay süreyle sol kolunu ilgilendiren bedensel ve sportif faaliyetlerden muaf tutulması
gerektiği ifade edilmiştir.
16. Başvurucu 23/8/2013 tarihi itibarıyla askerlik hizmet
süresini tamamlayarak terhis edilmiştir.
17. Terhisini müteakip başvurucu, Samsun Askerlik Şubesi
tarafından 24/9/2013 tarihinde GATA'ya sevk edilmiştir. GATA Sağlık Kurulu
tarafından 11/10/2013 tarihli rapor ile başvurucuya "omuz eklemi çıkığı (sol omuz hareket kısıtlılığı), eklem
sertliği, başka yerde sınıflanmamış, omuz bölgesi" tanısı
konulmuş ve başvurucunun askerliğe elverişli
olmadığına, seferde görev alamayacağına karar verilmiştir.
18. Başvurucu son olarak Samsun Gazi Devlet Hastanesine
başvurmuştur. Anılan Hastane tarafından düzenlenen 23/10/2013 tarihli rapor ile
başvurucuya "sol omuz çıkığı nedeniyle
hareket kısıtlılığı" tanısı konulmuş ve başvurucunun özür
durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı
oranının %15 olduğu karara bağlanmıştır.
B. Tazminat Davasına İlişkin Yargılama Süreci
19. Başvurucu, askerlik görevini ifa ederken yaralandığını ve
engelli durumuna geldiğini belirterek tarafına maddi ve manevi tazminat
ödenmesi istemiyle 11/9/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına başvuruda
bulunmuştur. Bu talebi cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.
Başvurucu; askerlik görevini ifa ederken yaralanması, bu yaralanmaya ilişkin
olarak zamanında ve yeterli tedavi uygulanmaması nedeniyle engelli konuma
geldiğini ileri sürerek maddi manevi tazminat istemiyle Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) nezdinde dava açmıştır.
20. AYİM İkinci Dairesi 4/2/2015 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir.
21. AYİM İkinci Dairesi ret hükmüne yansıtmamış ise de 24/9/2014
tarihli ara kararı ile GATA Adli Tıp Ana Bilim Dalından başvurucunun omzuna
dair mevcut sağlık durumunun düşme olayı ile ilgisi olup olmadığının ve olay
tarihinden önce omuz çıkığı bulunup bulunmadığının belirlenmesi için rapor
istemiştir. 9/1/2015 tarihli raporda başvurucuda tespit edilen klinik durumun düşme olayıyla ilişkili olup
olmadığının belirlenemediği ifade edilmiştir.
22. Davanın reddine ilişkin gerekçede öncelikle İdare Hukuku
ilkeleri ve Anayasa'nın 125. maddesi uyarınca idarenin kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. İster
hizmet kusuru ister kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın idarenin tazminle
sorumlu tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin idareye
yüklenebilir nitelikte olması, zararla eylem arasında bir illiyet bağının
bulunması, hizmet kusurunun varlığı veya kusursuz sorumluluk koşullarının
oluşması şartlarının birlikte gerçekleşmesinin zorunlu olduğu hatırlatılmıştır.
Meydana gelen zarar idari eylem ya da işlemden doğmamış ise yahut zararla idari
eylem veya işlem arasında nedensellik bağı kurulamıyorsa idarenin tazmin
sorumluluğundan söz edilemeyeceği vurgulanmıştır. Uyuşmazlığın başvurucunun
askerlik hizmeti sırasında yaralanarak tedavi sürecinin sonunda askerliğe
elverişsiz hâle gelmesinin vazifenin sebep ve tesiriyle meydana gelip gelmediği
hususuna ilişkin olduğu ifade edilmiştir. İdari müracaatlar üzerine başlatılan
inceleme sonrası yapılan tahkikat neticesinde kule merdivenlerinden çıkarken
değil nöbet yerinin zeminindeki ahşap ızgaraya takılarak düştüğü anlaşılan
başvurucunun sonuç itibarıyla teçhizatlı nöbet sırasında düşerek omzundan
yaralandığı noktasında duraksama olmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun sıhhi
nedenlerden değil hizmet süresini doldurduğu için terhis edildiği
hatırlatılmıştır. Terhisinden bir süre sonra askerlik şubesi kanalıyla GATA'ya
sevkini temin ettiren başvurucunun askerliğe elverişli olmadığına ilişkin
11/10/2013 tarihli raporunun safahat bölümünde üç yıl önce sol omzunun çıktığı
ve Samsun Devlet Hastanesinde omzun yerine oturtulduğu yönünde açıklamalara yer
verildiği vurgulanmıştır. Dosya içeriğindeki tespitlere göre ilk defa 2010 yılı
içinde ortaya çıkan rahatsızlığın görevle ilgili bir olaydan kaynaklandığının
söylenemeyeceği ve esasen askerlik statüsüne girilmeden önce rahatsızlığın
mevcut olduğu yönünde belirleme yapılarak başvurucunun rahatsızlanmasından
idarenin sorumlu tutulamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
23. Başvurucu ret kararını 26/3/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 27/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda (B. No: 2015/5588)
bulunmuştur.
C. Vazife Malulü Olarak
Kabul Edilmeme İşlemine İlişkin Yargılama Süreci
24. Diğer taraftan başvurucu, askerlik hizmetini yerine
getirirken malul durumuna geldiğini belirterek vazife malulü kabul edilmesi
istemiyle 18/11/2013 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bulunmuş
ancak başvurucunun bu talebi cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.
Başvurucu, zımni ret işleminin iptali istemiyle AYİM nezdinde dava açmıştır.
25. AYİM Üçüncü Dairesi 2/10/2014 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir.
26. Ret gerekçesinde öncelikle uyuşmazlığın başvurucunun
askerlik hizmeti sırasında yaralanarak tedavi sürecinin sonunda askerliğe
elverişsiz hâle gelmesine neden olan olayın vazifenin sebep ve tesiriyle
meydana gelip gelmediği hususuna ilişkin olduğu ifade edilmiştir. Hakkında
askerliğe elverişsizlik raporu düzenlenen başvurucunun malul olduğu hususunda
bir tereddüt bulunmadığının altı çizilmiştir. Yapılan tahkikat neticesinde kule
merdivenlerinden çıkarken değil nöbet yerinin zeminindeki ahşap ızgaraya
takılarak düştüğü anlaşılan başvurucunun sonuç itibarıyla teçhizatlı nöbet
sırasında düşerek omzundan yaralandığı noktasında duraksama olmadığı
belirtilmiştir. Hizmet süresini doldurarak terhis edilmesinden sonra GATA
tarafından düzenlenen 11/10/2013 tarihli askerliğe elverişli bulunmadığı
yönündeki rapor uyarınca başvurucunun omzunun 2010 yılı içinde çıktığı ve
tedavi edildiği vurgulanmıştır. İlk defa 2010 yılı içinde ortaya çıkan
rahatsızlığın görevle ilgili bir olaydan kaynaklandığının söylenemeyeceği ve
esasen askerlik statüsüne girmeden önce rahatsızlığın mevcut olduğu yönünde
belirleme yapılarak dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
27. Ret hükmüne karşı yapılan karar düzeltme istemi AYİM Üçüncü
Dairesinin 5/2/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
28. Başvurucu nihai kararı 20/2/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 27/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda (B. No: 2015/3616)
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun
Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı
bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle
Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin
mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye
ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler,
mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif
edilmektedir. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru)
sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru
bulunmasa dahi idarenin mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
30. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu 'nun "Bazı aylık tazminat ve yardımlara ilişkin geçiş
hükümleri" kenar başlıklı geçici 18. maddesinin (a) bendi
şöyledir:
"İlgili kanunlarında düzenleme
yapılıncaya kadar;
a) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirtilenlerden bu
Kanunla yürürlükten kaldırılan maddeleri dahil 5434 sayılı Kanuna göre vazife
veya harp malûlü sayılması gerekenlerin ve Türk Silâhlı
Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından
görevlendirildiği tarihte uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak
çalışmayanlardan bu Kanunla yürürlükten kaldırılan maddeleri dahil 5434 sayılı
Kanuna göre harp malûlü sayılması gerekenlerin kendileri ile bunların dul ve
yetimlerine bağlanacak aylıklar hakkında bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki
hükümlerin uygulanmasına devam olunur. "
31. 5510 sayılı Kanun'un göndermede bulunduğu 8/6/1949 tarihli
ve 5434 sayılı mülga Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 44.
maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"Her ne sebep ve suretle olursa olsun
vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları
tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (malul) denir ve
haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır. "
32. 5434 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (a) bendi ve son cümlesi
şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malullük;,
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları
sırada vazifelerinden doğmuş olursa;
...
Buna
(Vazife malullüğü) ve bunlara uğrıyanlara da (Vazife
malulü) denir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; geçici askerlik görevine sağlık kontrolünden
geçerek ve sağlıklı olduğu kabul edilerek başlatıldığını, askerlik görevini
yerine getirirken teçhizatlı nöbet esnasında düşerek yaralandığını, bu bağlamda
vazife malullüğü ve tazminat koşullarının oluştuğunu, askerlik görevinden önce
2010 yılında omzunun çıktığının kabul edilmesi durumunda dahi bu rahatsızlığın
tedavi edildiğini ve sağlıklı olarak askerlik görevine kabul edildiğini, nöbet
esnasında düşmesi ve askerlik görevi dönemindeki tedavi süreci sonrası engelli
duruma geldiğini, bu hususlara ilişkin iddialarının dikkate alınmadığını,
irdelenmediğini, Mahkemenin tüm bu hususları dikkate almadan karar verdiğini
belirterek adil yargılanma ve gerekçeli karar hakkı ile hukuk devleti ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası,
ileri sürdüğü iddiaların karşılanmamasına ilişkindir. Bu hâle göre başvurucunun
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75).
39. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
40. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların
muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde
incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
41. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği,
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili
ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).
42. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim
Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Somut olayda başvurucunun sağlık kontrolünden geçirilerek
askerliğe elverişli olduğunun kabulüyle geçici askerlik görevini ifa etmeye
başladığı, görevi devam ederken nöbet esnasında sol kolunun üzerine düşmesi ve
ardından gerçekleşen tedavi süreci sonucunda (terhis edilmesinin de ardından)
sol kolundaki hareket kısıtlığı sebebiyle askerliğe elverişsiz duruma geldiği
hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinde görülen davaların
tarafları arasındaki ihtilaf, başvurucunun sol kolunda meydana gelen ve belirli
ölçüde engelli konuma gelmesine neden olan hareket kısıtlılığının askerlik
görevini yerine getirirken yaşanan düşme olayının bir sonucu olarak ortaya
çıkıp çıkmadığı noktasındadır. Başvurucu, engelli konuma gelmesine neden olan
hareket kısıtlılığının askerlik görevini yerine getirirken yaşadığı düşme
olayından ve daha sonra kendisine nöbet görevi verilmeye devam edilmesinden
ileri geldiğini öne sürmekte iken idare, başvurucunun askerliğe kabul edilmeden
önce zaten omzundan rahatsızlığı bulunduğunu savunmuş; davaya bakan AYİM ise
başvurucunun askerliğe elverişsiz hâle gelmesine neden olan rahatsızlığın
askerlik görevine başlamadan önce ortaya çıktığı ve rahatsızlığın meydana
gelmesinde askerî hizmetin bir etkisinin olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
44. Başvurucunun sağlıklı olarak askerliğe kabul edildiği ve
askerlik görevini yerine getirirken teçhizatlı nöbet esnasında sol kolu üzerine
düşmesi sonucu yaralandığı hususuna yönelik olarak idarenin herhangi bir
itirazı söz konusu olmamıştır. Mahkemenin de aksine bir değerlendirmesi
bulunmamaktadır. Bu hâle göre görevini yerine getirirken teçhizatlı nöbet
esnasında sol kolu üzerine düşmesi sonucu yaralandığı hususunda kamu
makamlarının itirazının bulunmadığı başvurucunun sol kolunda oluşan hareket
kısıtlılığının askerlik görevinden kaynaklandığı yolunda öne sürdüğü iddianın
temelsiz olduğu söylenemez.
45. AYİM, tazminat davasına ilişkin süreçte GATA Adli Tıp Ana
Bilim Dalı Başkanlığından konuya ilişkin rapor alınmasına karar vermiş ise de
söz konusu raporda başvurucunun hareket kısıtlılığının askeri görevi yerine
getirirken yaşadığı düşme olayıyla ilişkili olup olmadığının belirlenemediği
ifade edilmiştir (bkz. § 21). AYİM söz konusu raporu kararına yansıtmadığı gibi
anılan raporun başvurucunun iddialarını açıklığa kavuşturmadığı görülmektedir.
46. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme,
yasa kurallarını yorumlama, kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiğine karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait
olmakla birlikte mahkemenin esasa etkili iddialara ilişkin olarak ilgili ve
yeterli bir gerekçe sunması hakkaniyete uygun yargılanmanın gerçekleşmesi adına
bir zorunluluktur. Bu bağlamda mahkemenin, rahatsızlığın askerlik görevinin
tesiri ile oluştuğu yönünde ileri sürülen ve temelsiz olmadığı anlaşılan
iddiaya yönelik olarak açıkladığı rahatsızlığın
askerlik öncesinde de var olduğu yönündeki gerekçenin, başvurucunun
askere sağlıklı olarak kabul edildiği ve rahatsızlanmasına karşın nöbet
tutturulmaya devam edildiği iddiaları dikkate alındığında yetersiz kaldığı
görülmektedir.
47. Buna göre başvurucunun yargısal süreçte dile getirdiği,
davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddiaların makul, ilgili ve
yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı anlaşıldığından adil yargılanma hakkı
kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
50. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
51. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
52. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
53. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iddialarının makul, ilgili
ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığını değerlendirerek gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
55.
Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre
yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
56. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 453,80 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.433,80 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM İkinci
Dairesinin 4/2/2015 tarihli ve E.2013/1669, K.2015/244 sayılı kararı ile AYİM
Üçüncü Dairesinin 2/10/2014 tarihli ve E.2014/1070, K.2014/1231 sayılı kararına
ait dava dosyaları ile ilgilidir.),
D. Tazminata ilişkin talebin REDDİNE,
E. 453,80 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.433,80 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.