logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hüsne Parlar [1.B.], B. No: 2015/323, 17/7/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSNE PARLAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/323)

 

Karar Tarihi:17/7/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Gülbin AYNUR

Başvurucu

:

Hüsne PARLAR

Vekili

:

Av. Mehmet Sadık LİMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında meydana gelen ölüm olayından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/1/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun oğlu A.P., Hakkari Şemdinli 34. Hudut Tugay Komutanlığı emrinde zorunlu askerlik görevini yapmakta iken 25/9/2011 tarihinde başlayan mide bulantısı/baş ağrısı şikâyetleri üzerine iki gün süreyle üs bölgesinde bulunan revirde müşahede altında tutulmuştur. Burada uygulanan tedaviye rağmen 27/9/2011 günü sabah saatlerinde sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine hastaneye sevki için birlik komutanı tarafından helikopter talep edilmiş ancak A.P. helikoptere nakledildiği esnada hayatını kaybetmiştir.

9. Askerî Savcılık (Savcılık) tarafından olayla ilgili olarak resen soruşturma başlatılmış ve otopsi işlemi yapılmıştır. Soruşturma kapsamında A.P.nin nöbet arkadaşının, tedavisini takip eden sağlık memurunun ve ayrıca aile fertlerinden ağabeyinin tanık sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.

10. Otopsi sonucunda A.P.nin kesin ölüm nedeninin belirlenememesi nedeniyle dosya İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir.

11. Başvurucu 5/11/2012 tarihinde Savcılığa bir dilekçe vermiş ve oğlunun kesin ölüm nedenini belirten adli tıp raporundan kendisine de gönderilmesini istemiştir. Savcılık 13/11/2012 tarihli cevap yazısı ile müteveffanın kesin ölüm nedeninin hâlen belirlenemediğini belirterek ilk otopsi raporlarının ve yapılan yazışmaların birer örneğini başvurucuya göndermiştir.

12. Bu süreçte Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen 7/11/2012 tarihli raporda özetle müteveffanın otopsisinde travmatik değişim tanımlanmadığına göre kişinin travmatik tesirle öldüğüne dair tıbbi delil bulunmadığı, kanda toksik maddelerin olmadığı dikkate alındığında kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delillerinin de bulunmadığı, kişide tespit edilen beyincik kanamasının lokalizasyonu ve özelliğine göre kişinin ölümünün patolojik (travmatik olmayan) kökenli beyincik kanaması sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.

13. Soruşturma dosyası içindeki idari tahkikat raporunu, adli tıp raporunu, ifade tutanaklarını ve diğer bilgi belgeleri değerlendiren Savcılık; A.P.nin ölümünün bünyesinde mevcut rahatsızlığa bağlı olarak beyincik kanaması neticesinde gerçekleştiği, söz konusu kanamanın gerçekleşmesinde veya önlenmesinde başka bir asker şahsın kusurunun bulunduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle 22/4/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına (KYO) karar vermiştir.

14. Van Askerî Mahkemesi, A.P.nin ağabeyinin 23/5/2013 tarihinde kendisine tebliğ edilen KYO kararına karşı yaptığı itirazı 28/6/2013 tarihinde kabul etmiş ve KYO kararını kaldırarak soruşturmanın genişletilmesine karar vermiştir.

15. Başvurucu, oğlunu idarenin hizmet kusuru nedeniyle kaybetmesinden dolayı uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle 31/1/2014 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına (MSB) yaptığı başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 15/4/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde sağlık durumunun ciddiyeti itibarıyla oğlunun vefatının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınmadığını, hastaneye nakledilmesinin geciktirildiğini ileri sürmüştür.

16. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 9/7/2014 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Gerekçeli kararda öncelikle olay süreci anlatıldıktan sonra adli ve idari soruşturma safahatına ilişkin bilgilere yer verilmiş, bu kapsamda Savcılığın KYO kararının soruşturmanın genişletilmesi amacıyla Askerî Mahkeme tarafından kaldırıldığı ve soruşturma sürecinin hâlen devam ettiği hatırlatılmıştır. Başvurucunun soruşturma sürecinde 5/11/2012 tarihinde Savcılığa verdiği dilekçe ile oğlunun kesin ölüm nedenini belirten adli tıp raporunun kendisine gönderilmesini istediği, A.P.nin ağabeyinin 23/3/2012 tarihinde Savcılığa verdiği ifadede olaydan dolayı şikâyetçi olduğunu belirttiği ve 27/5/2013 tarihinde KYO kararına itiraz ettiği hususlarına yer verilen kararda, ölenin yakınlarının söz konusu dilekçelerde tazminat ile bağlantılı herhangi bir istemlerinin bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Kararın gerekçesinde son olarak AYİM'in istikrar kazanmış içtihadına değinilmiş ve buna göre ölüm olayının gerçekleştiği 27/9/2011 tarihinden itibaren bir yıl içinde ve en geç 27/9/2012 tarihine kadar zorunlu idari başvuruda bulunulması gerekirken bu süre geçtikten sonra 29/1/2014 tarihinde idareye yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın süresinde olmadığı belirtilmiştir.

17. Karşıoy görüşünde ise başvurucunun oğlunun ölüm nedenine ilişkin ilk bilgilerin Savcılığın 22/4/2013 tarihli KYO kararında yer aldığı belirtilmiş, bu tarihten önce başvurucu tarafından Savcılıktan ölüm nedenine ilişkin bilgi talep edilmişse de henüz adli tıp raporunun düzenlenmediği gerekçesiyle kendisine bilgi verilemediğine dikkat çekilmiştir. Birlik Komutanlığınca da ölenin ailesine ölüm nedeni konusunda bilgi verildiğine dair dosyada bilgi belge bulunmadığı belirtilen karşıoy görüşünde; KYO kararının verildiği 22/4/2013 tarihinden önce ölüm ve zarar nedeni konusunda bir bilgisi olmayan başvurucu için bir yıllık zorunlu idari başvuru süresinin başlatılmasına hukuken imkân bulunmadığı, öte yandan 22/4/2013 tarihinden itibaren yasal süresi içinde yapılan müracaatın reddi üzerine açılan davanın süresinde olduğu ifade edilmiştir.

18. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 19/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

19. Nihai karar 12/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 8/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

21. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. İlgili hukuk için bkz. Ali Mama ve Güler Mama, B. No: 2015/1962, 12/6/2018, §§ 18-25.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; tazminat davası açılması için gerekli bilgi ve belgelere ölüm olayının gerçekleştiği tarih itibarıyla sahip olmadığını belirtmektedir. Ceza soruşturmasında verilen KYO kararıyla birlikte olayın ayrıntılarını ve bu kapsamda idarenin ihmali sonucunda ölümün gerçekleştiğini öğrendiğini ifade eden başvurucu, hizmet kusuru iddiasına dayalı olarak dava açılması için gerekli bilgilere bu sayede ulaştığını belirtmekte; öte yandan söz konusu kararın henüz kesinleşmediğini de hatırlatarak kesin ölüm nedeninin hâlen netleşmediğine dikkat çekmektedir. Başvurucu, Mahkemenin dava açma süresini ölüm olayının gerçekleştiği tarihten başlatarak davayı süre aşımından reddetmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte; yeniden yargılama talep etmektedir.

B. Değerlendirme

25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenin dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

30. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

31. Somut olayda maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

35. Başvurucunun oğlunun ölümünden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

36. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

37. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen 52).

38. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

39. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak ölüm olayının gerçekleştiği tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

41. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Aynı yönde karar için bkz. Hasan Oğuz ve diğerleri, B. No: 2015/2700, 7/2/2018, § 48).

42. Bu bağlamda, özellikle zorunlu askerlik görevi sırasında meydana gelen ve ilk etapta mahiyeti bilinemeyen ölüm olaylarının kesin sebebi (hastalık/kaza/intihar/cinayet) ve bu neticeye idarenin bir ihmalinin yol açıp açmadığı, yapılan adli ve/veya idari soruşturma sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu tip durumlarda ilgililerin kesin ölüm nedenini ve olay sürecini bilmeleri, takip edecekleri usul ve başvuracakları idari ve adli mercilerin belirlenmesinde önem arz etmektedir. Bu husus ayrıca, ilgililerin tam yargı davası açma iradeleri üzerinde de belirleyici bir etkiye sahiptir (Benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Mehmet Menendiz ve diğerleri, B. No: 2014/5235, 6/7/2017, § 58; Hasan Oğuz ve diğerleri 49).

43. Söz konusu soruşturmalar kamu makamlarınca resen yürütüldüğünden ilgililerin soruşturma süresinin uzunluğu üzerinde genellikle bir etkisi olmadığı gibi soruşturma sonucunu beklemekten başka seçeneği de bulunmamaktadır. Bu durum özellikle tam yargı davasının kusur veya ihmalin varlığına dayandırıldığı durumlarda önem arz eder. Bu bağlamda yürütülen soruşturma sonucu kesin ölüm nedeni, ölüm olayının meydana gelmesinde kusur veya ihmalin varlığı ya da sürece ilişkin diğer ayrıntılar tespit edildiğinde ilgililerin tam yargı davası açılması için gerekli olan koşulların oluştuğundan haberdar olduğunun veya haberdar olması gerektiğinin ve dava açma süresinin de bu andan itibaren başladığının kabulü gerekir (Hasan Oğuz ve diğerleri, § 50, benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Menendiz ve diğerleri§ 58, 59).

44. Bireysel başvuruya dayanak kararda Mahkemenin dava açma süresinin başlangıcında ölümün gerçekleştiği tarihi esas aldığı ancak başvurucu tarafından eylemin idariliğinin ne zaman öğrenildiği ya da öğrenilmesi gerektiğine dair herhangi bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir. Somut olayda başvurucunun oğlunun 27/9/2011 tarihinde hayatını kaybettiğini öğrendiği konusunda tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun ölümün kesin sebebine ve bu ölüm sebebiyle ilintili olarak silah altındaki oğullarının, ölümünden önceki süreçte içinde bulunduğu koşullara, yaşadığı olaylara, sağlık durumuna dair verilere ve bu süreçte idarenin olası hata ya da ihmali bulunduğu iddiasına dayanak alınabilecek bilgilere, bir başka ifadeyle eylemin idarilik niteliğinin bulunup bulunmadığının tespitinde esas alınabilecek unsurlara kesin ölüm nedeninin ortaya çıkarılması için yürütülen soruşturma tamamlanıncaya kadar vâkıf olamadığı açıktır. Öte yandan söz konusu bilgilere sahip olunmasının idari yargıda dava açılıp açılmaması yönündeki iradenin oluşması noktasında belirleyici bir etkisinin olduğu da yadsınamaz.

45. Buna göre Mahkemenin başvurucunun eylemin idariliğini öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini (ölüm tarihi) esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.

49. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

50. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 9/7/2014 tarihli ve E.2014/747, K.2014/1103 sayılı kararıyla ilgilidir.),

D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hüsne Parlar [1.B.], B. No: 2015/323, 17/7/2018, § …)
   
Başvuru Adı HÜSNE PARLAR
Başvuru No 2015/323
Başvuru Tarihi 8/1/2015
Karar Tarihi 17/7/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında meydana gelen ölüm olayından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 43
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi