TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DENİZ KÜRTOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3247)
|
|
Karar Tarihi: 28/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
1. Deniz KÜRTOĞLU
|
|
|
2. Güven BOĞA
|
|
|
3. Kazım GÜNBAY
|
|
|
4. Nasırettin
ADALI
|
|
|
5. Zuhal SUBAŞİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Sevil ARACI BEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gösteriye müdahale sırasında polisin güç kullanması üzerine
yaralanma meydana gelmesi ile bu olaya ilişkin olarak etkili bir soruşturma
yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Genel Bilgiler
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Gezi Parkı olaylarının yıl dönümü nedeniyle
sendika ve meslek odalarından oluşan bazı sivil toplum kuruluşlarının
çağrısıyla 31/5/2014 günü saat 18.00'de Adana Atatürk Parkı'nda düzenlenen
gösteriye katılmışlardır. Polis tutanaklarına göre yaklaşık bin kişi gösteri
alanında toplanmıştır.
9. Gösteriden haberdar olan kolluk güçleri aynı gün saat
16.00'dan itibaren söz konusu alanda güvenlik tedbirleri almıştır.
Başvuruculardan Güven Boğa'nın da aralarında olduğu gösterici temsilcilerine,
park içinde basın açıklaması yapma ve müzikli etkinlik gibi eylemlerde
bulunabilecekleri, buna karşın eylemciler içinde saldırgan grupların olduğu,
polislere, sivil kişilere ve kamu araçlarına zarar verilebileceği şeklinde istihbari bilgiler aldıklarından yürüyüşe izin
verilmeyeceği kolluk tarafından bildirilmiştir. Kolluk, gösterici grup içindeki
bazı kişilerin yüzleri kapalı şekilde eyleme katıldığını ve daha önceki
eylemlerde polise taş atan kişilerin de gösteride bulunduğunu tespit etmiştir.
10. Gezi Parkı'nda hayatlarını kaybedenlerin fotoğraflarının
bulunduğu "BİZ ASLINDA SİZİZ"
şeklinde pankartların açılmasıyla Atatürk Parkı içinde 18.00 sıralarında
başlayan toplantı çeşitli sloganların atılmasıyla devam etmiştir. Atatürk
Caddesi üzerine yerleştirilen ses sistemi ve -platform olarak kullanılmak üzere-
getirtilen kamyonet aracılığıyla başvuruculardan Güven Boğa ile çeşitli sendika
ve oda yöneticilerinden oluşan beş kişi konuşmalar yapmış ve saygı duruşunda
bulunmuştur.
11. Gösterici temsilcilerinden T.M. Sular istikametine yürümek
istediklerini fakat kolluğun buna izin vermediğini, bu amaçla yeniden görüşme
yapacaklarını belirterek programın bittiğini gösterici gruba bildirmiştir.
12. Atatürk Parkı'ndaki toplantının bitmesinden sonra -henüz
gösterici temsilcileri ile kolluk arasında yürüyüş yapılması konusunda
mutabakat sağlanmamış iken- parktan çıkarak yürüyüşe geçen, bir kısmının yüzü
kapalı olan gösterici gruba kolluk tarafından megafon yardımıyla yüksek sesle
dağılın uyarısı yapılarak yürüyüş izni verilmemiştir. Sesli uyarının içeriği şu
şekildedir:
“Yapacağınız
bu yürüyüş, kamu güvenliği, suç işlenmesinin önlenmesi, başkalarının huzur ve
sükûnu, caddenin trafiğe kapatılması yönünden kanuna aykırıdır, basın
açıklaması yapacaksanız, Atatürk Parkında yapabilirsiniz, lütfen dağılalım,
Lütfen dağılalım, aksi takdirde müdahale yapılacaktır, gözaltı yapılacaktır,
lütfen dağılalım, yapılan yürüyüş 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri
kanununa, kamu güvenliği, başkalarının huzur ve sükûnu için yasaktır, kamu ve
özel şahısların mallarına zarar verilmemesi açısından kanuna aykırıdır.”
13. Grubun uyarıya rağmen yürüyüşe devam etmesi ve kolluk
tarafından oluşturulan barikatın aşılmaya başlaması üzerine toplumsal olaylara
müdahale araçlarından (TOMA) göstericilere tazyikli su sıkılarak müdahale
gerçekleştirilmiştir. İzlenen görüntülerde suyla yapılan müdahalenin 18.47'de
başladığı görülmüştür. Bu anlarda eylemci grup -içlerinde yüzleri kapalı
birtakım kişiler olduğu hâlde- TOMA'lara ve polislere
doğru taş, bilye ve patlayıcı torpil atarak saldırıda bulunmaya başlamıştır.
Saldırgan gruba tazyikli suyla müdahale edilince gruptaki kişiler ara sokaklara
ve park içine kaçarak uzaklaşmış fakat saldırgan eylemlerine devam etmişlerdir.
14. Kolluk tarafından hazırlanan 31/5/2014 tarihli tutanağa göre
göstericilerle kolluk arasında yürüyüş konusunda yeniden başlayan görüşmeler
sürerken tazyikli suyla yapılan müdahaleye rağmen göstericilerden bir kısmı
cadde üzerinde pankart açarak yürüyüşe devam etmekte ısrarcı olmuş ve aynı
zamanda hem TOMA'lara hem de müzakere yürütülen alana
taş ve bilye atmayı sürdürmüşlerdir. Bu sırada göstericilerden O.T. tazyikli su
sıkan TOMA'lardan birinin üstüne çıkarak su
tabancasına müdahalede bulunmuş ve yumruğunu yukarı kaldırarak slogan atmaya
başlamıştır. Bu kişinin kolluk tarafından yakalanması üzerine diğer
göstericilerin O.T.yi polisin elinden alıp
uzaklaştırmak istedikleri fakat polis tarafından bu kişilerin de yakalandığı,
yakalama sırasında bu kişilerin direnmesi üzerine kollarından ve bacaklarından
tutulup kaldırılarak dirençlerinin kırıldığı tutanak altına alınmıştır. Bununla
birlikte söz konusu tutanağa göre olay yerinde bulunan Çevik Kuvvet personeli
taşlı saldırıyı bertaraf edip grubu dağıtmak amacıyla ayrıca gaz ve kalkanlarla
müdahale gerçekleştirmiştir.
15. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) tarafından temin
edilen ve Anayasa Mahkemesince izlenen olaya ilişkin görüntülerde parktan
caddeye çıkmaya çalışan ve polis müdahalesiyle karşılaşan gösterici gruptan
onlarca kişinin ellerine geçirdiği yabancı cisimleri TOMA'lara
ve kolluğa fırlatması üzerine cadde üzerinde bulunan TOMA'ların
su sıkarak yaklaşık on beş dakika boyunca bu kişilere müdahale ettiği
görülmüştür. Saat 18.55'te polislerin kalkan ve coplarla saldıran kişilere
müdahale ederek parkın içine doğru süpürmek suretiyle grubu dağıttığı, 19.05
civarında göstericilerin yeniden parkın içinde ve caddeye yakın olan
kısımlarında toplandığı, 19.35'te polisin bir kez daha göstericilere coplarla
müdahale ederek kalabalığı parkın iç kısımlarına doğru dağıttığı görülmektedir.
Saat 20.00 sıralarında artık park içinde büyük gösterici grupların kalmadığı
anlaşılmıştır.
16. Görüntülerde ayrıca saat 18.54'te -polis tutanaklarında da
belirtilen (bkz. § 14)- O.T. isimli göstericinin TOMA'ya
çıkarak su tabancasına müdahale ettiği, sonrasında araçtan atlayarak aşağıya
indiği, söz konusu göstericinin polislerce yakalanmasını engellemeye çalışan
başvurucu Zühal'in ve yanındakilerin kolluk tarafından etkisiz hâle getirilmeye
ve gözaltına alınmaya çalışıldığı, bu esnada etrafta polis ve göstericilerden
oluşan yaklaşık 20 kişilik grubun gözaltı işlemi konusunda birbirleriyle
fiziksel bir mücadele içinde olduğu ve kargaşa yaşandığı, polisler tarafından
kollarından ve bacaklarından tutulup havaya kaldırılarak götürüldüğü sırada
Zuhal Subaşi'nin polislerden birinin elinden kayarak
sırtüstü yere düştüğü görülmüştür. Yine başvuruculardan Nasırettin
Adalı'nın gözaltına alınmaya çalışılan bir
göstericinin yakalanmasına müdahale etmesi üzerine bu kez kendisinin polisler
tarafından yakalandığı, yakalama işlemi sırasında direnmesi üzerine
başvurucunun kollarından ve boynundan tutularak birkaç polis tarafından etkisiz
hâle getirildiği ve polis aracına götürüldüğü izlenmiştir.
17. Bunlar dışında görüntülerde başvuruculardan Zühal Subaşi'nin gözaltına alınmadan önce birkaç kişi ile
birlikte ellerinde tuttuğu dövizle cadde üzerinde yürüdüğü sırada üzerilerine TOMA'dan su
sıkıldığı, bu esnada ellerindeki dövizi kendilerine siper ettikleri
görülmektedir. Başvurucu Zühal Subaşi'nin bu anlarda
yere düşmediği, suyun tazyiki sebebiyle yanındakilerle birlikte geriye doğru
yönelmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. İzlenen görüntülerde diğer
başvurucuların tazyikli suya doğrudan maruz kalmadıkları, başvuruculardan Nasırettin Adalı, Kazım Günbay ve Deniz Kürtoğlu'nun
kimi zaman suyla müdahale edilen caddedeki kalabalığın içinde, kimi zaman
caddeye çıkma hazırlığında olan grubun yakınlarında bulunduğu görülmüştür.
18. Kolluk tarafından hazırlanan tutanaklarda; meydana gelen
olaylarda beş polis memurunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde
yaralandığı, bir polis aracı ile bir sivil aracın bagaj camlarının kırıldığı,
göstericiler tarafından kullanıldığı değerlendirilen 26 bilye, bir büyük bilye,
bir tane kırmızı renkli torpil ve bir adet sarı renkli plastik parçanın olay
yerinde ele geçirildiği tespit edilmiştir. Olaylar sırasında dağılmamakta
direnen, kolluğa, sivillere veya kamuya ait araçlara saldırı gerçekleştiren
otuz dört kişi yakalanmıştır. Güven Boğa haricindeki diğer başvurucular da
yakalananlar arasındadır.
B. Başvurucular Aleyhinde
Yürütülen Adli Soruşturma Süreci
19. Yakalanan başvurucular hakkında gözaltına alınmadan önce
Adana Devlet Hastanesinde adli muayene raporları düzenlenmiştir. Başvuruculardan
Zühal Subaşi için düzenlenen 31/5/2014 tarihli
raporun içeriği şu şekildedir:
"Ensede yaklaşık 2x3 cm.lik
hiperemik lezyon, lomber
bölgede hassasiyet ve 7x10 cm.lik alanda hiperemik lezyon mevcut"
20. Başvuruculardan Nasırettin Adalı, Kazım
Günbay ve Deniz Kürtoğlu için aynı tarihte düzenlenen
raporlarda sırasıyla aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
"Üst dudak sağda 0,25 cm çaplı ödem, sol skapula altta yaklaşık 3x5 cm. çapta hiperemik
lezyon mevcut"
"Boğazda ağrı beyanı mevcut, oksipital bölgede 2.5 cm. çapta laserasyon
mevcut"
"Sağ [okunamadı] bölgede yaklaşık 2x2 cm.lik
hassasiyet olduğu, sağ göz lateralde yaklaşık 2x2 cm.lik alanda cilt altı ödemi mevcut, boyunda hassasiyet ve
ödem mevcut, burun üstünde yaklaşık 1x1 cm.lik ekimoz mevcut, beyin cerrahi konsültasyonu istendi, [sonuç] doğal"
21. Başvurucular bir gün gözaltında tutulmuş, ertesi gün ifade
vermek amacıyla Savcılığa götürülmüşlerdir. Başvuruculardan Kazım Günbay ve Nasırettin Adalı avukat eşliğinde emniyette ifade vermiş,
Zühal Subaşi ve Deniz Kürtoğlu
ise susma haklarını kullanmıştır. Kazım Günbay ve Nasırettin
Adalı'nın kolluk ifadeleri sırasıyla şöyledir:
"Ben bana sorulan tarih ve saatte Atatürk
Parkına yasal hakkım olan basın açıklamasına gittim ve burada bulundum, ben
herhangi bir şekilde polise saldırmadım ve taş atmadım, burada oluşan
kargaşadan dolayı polis beni gözaltına aldı ve olay yerinde beni darp etti,
daha sonra Emniyet Müdürlüğüne getirdiler."
"Ben 31/5/2014 günü saat:19.00
sıralarında, İlimiz Atatürk Parkında yapılan basın açıklamasını dinledim, basın
açıklaması bitiminde grup dağılacağı esnada polis gruba müdahale etti daha
sonra polisler beni gözaltına aldıkları sırada polisler bana hakaret ettiler ve
darp ettiler bu esnada başımdan yaralandım beni daha sonra Emniyet Müdürlüğüne
getirdiler."
22. Başvuruculardan Zühal Subaşi ve
Deniz Kürtoğlu avukatları eşliğinde Cumhuriyet
savcısına verdikleri ifadelerinde sırasıyla şunları söylemişlerdir:
"Gezi parkı yıl dönümü nedeniyle
düzenlenen etkinliklere katıldım, biz orada dururken polis aniden saldırdı, su
sıktılar, biber gazı sıktılar, toma aracın üstüne
çıkan [O.yu] tanırım polis
kendisine şiddet uyguluyordu, bende bunu önlemeye çalıştım, polis bana da vurdu
doktor raporunda bu yaralanmalarım belirtilmişti şikayetçi olacağım, benim
polise yönelik herhangi bir saldırgan davranışım olmadı."
"Ben gezi parkı olaylarının yıl dönümü
nedeniyle düzenlenen faaliyetlere katıldım, slogan attım, türkü söyledim, halaya
katıldım, bunun dışında herhangi bir saldırı olayına karışmadım, bana
gösterdiğiniz resimde yüzü kırmızı bezle kapalı ve elinde taş olduğu belirtilen
kişi ben değilim kim olduğunuda bilmiyorum, suçlamayı
kabul etmiyorum."
23. Başvuruculardan Deniz Kürtoğlu ve
Kazım Günbay Savcılıktaki ifadelerinin ardından görevi yaptırmamak için
direnme, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu'na muhalefet etme suçlarından tutuklanmaları talebiyle -başvurucular
dışındaki dört kişiyle birlikte- mahkemeye sevk edilmiş; diğer başvurucular ise
serbest bırakılmıştır. Başvurucu Deniz Kürtoğlu'nun
sorgu tutanağındaki ifadesi şu şekildedir:
"İnternet ortamından demokratik hakkımı
kullanmak üzere toplantıya katıldım kesinlikle polise mukavemet etmedim, yasaya
aykırılık yapmadım demokratik hakkımı kullandım.
[Dosyadaki fotoğraflar
gösterilmesi üzerine] fotoğrafta burnundan
itibaren kırmızı bez ile kapalı olan kişi ben olup olmadığımdan emin değilim
bir ara biber gazı sıkıldığında burnumu orada bulunan bir çocuğun verdiği bez
ile kapatmıştım ancak rengini hatırlamıyorum o kişinin ben olup olmadığımdan
emin değilim."
24. Başvurucu Kazım Günbay sorgusunda şu şekilde beyanda
bulunmuştur:
"Basın açıklaması vardı, basın açıklaması
bittikten sonra polisler saldırdılar bunun üzerine diğer yöne gittik o taraftanda tomalar saldırdı, bu
şekilde tomalarla polisler arasında gidip geldik
bunun üzerine ağaçların toprağında bulunan mucur tabir edilen küçük taş
parçalarını tomaların üzerine doğru serpiştirdim
bunun dışında başka bir direnmem suç işlemem söz konusu değildir, olay
sırasında yaralandım rapor aldım suçsuzum serbest bırakılmamı isterim.
[Dosyadaki fotoğraflar
gösterilmesi üzerine] Fotoğraftaki kişi
benim elimdeki taş değil mucur parçaları."
25. Başvurucuların sorgusunun ardından Adana 8. Sulh Ceza
Mahkemesi, tutuklama talebinin reddine ve başvurucuların serbest
bırakılmalarına karar vermiştır.
26. Soruşturma kapsamında üç polis memuru tarafından gösteri
sırasında yaşananlara ilişkin kamera kayıtları izlenerek yirmi iki şüphelinin
olaylar sırasındaki bazı eylemleri belirlenmeye çalışılmış, aynı zamanda
görüntülerdeki kişilerin yakalanan kişilerle -aynı kişi olup olmadığını anlamak
için- eşleştirmesi yapılmıştır. Bu kapsamda düzenlenen 31/5/2014 tarihli
tutanaklarda görüntülerdeki kişilerle başvurucuların eşleştiği belirtildikten
sonra başvuruculardan Deniz Kürtoğlu'nun söz konusu
eyleme katıldığı, eylem sırasında yüzünü kapattığı, eline aldığı taş ile TOMA'ya vurduğu, TOMA'nın
göstericilerin dağılması amacıyla sıkmış olduğu suya rağmen Zuhal Subaşi'nin Atatürk Caddesi'nde pankart açarak dağılmamakta
direndiği, TOMA'nın üstüne çıkan O.T.nin
yakalanmaması amacıyla polisin elinden bu kişiyi almaya çalıştığı, Kazım
Günbay'ın söz konusu eyleme katıldığı, eylem sırasında polise ve polis
araçlarına taşla saldırdığı tespit edilmiştir.
27. Savcılık yürüttüğü soruşturma sonucunda -suça sürüklenen
çocuklar için ayrılan soruşturma dışında- başvuruculardan Zühal Subaşi, Deniz Kürtoğlu, Kazım
Günbay ve Nasırettin Adalı'yla
birlikte toplam yirmi dört şüpheli hakkında yasa dışı gösteriye katılma ve
dağılmaları yönünde yapılan çağrılara uymamak suretiyle kolluk görevlilerine
direnme, ayrıca başvuruculardan Kazım Günbay ve Deniz Kürtoğlu
ile birlikte toplam altı şüpheli hakkında ise kamu malına zarar verme
suçlarından 2/4/2015 tarihinde iddianame düzenlemiştir. Söz konusu iddianamenin
ilgili kısımları şu şekildedir:
"...
31.05.2014 tarihinde Atatürk Parkında ve
Atatürk Caddesi üzerinde yapılan eylemde çekilen kamera görüntüleri ve
fotoğraflarda tespiti yapılan şahıslardan;
2- Deniz KÜRTOĞLU isimli şüphelinin; söz
konusu eyleme katıldığı, eylem sırasında yüzünü kapattığı ve eline aldığı taş
ile TOMA aracına vurduğu ,
3- Zuhal SUBAŞİisimli
şüphelinin; eylem sırasında
dağılmaları amacıyla TOMA aracının sıkmış olduğu suya rağmen Atatürk Caddesinde
pankart açarak dağılmamakta direndiği ve TOMA aracının üstüne çıkan O.T.nin yakalanmaması amacıyla polisin elinden almaya
çalıştığı,
...
6- Kazım GÜNBAY isimli şüphelinin; söz konusu
eyleme katıldığı, eylem sırasında polise ve polis araçlarına taşla saldırdığı,
...
Bu suretle tüm şüphelilerin kanuna aykırı
toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katıldıkları gibi, kolluk görevlilerince
yapılan ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ettikleri, ayrıca
yapılan ihtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk görevlilerine karşı cebir
kullanılarak direndikleri, bununla şüphelilerin birden fazla kişi tarafından
birlikte kamu görevlisi olan polis memurlarına karşı görevlerini yapmalarını
engellemek amacıyla cebir kullandıkları ve bu şekilde üzerlerine atılı suçları
işledikleri Olay Tutanağı, CD İzleme Tutanağı, Tespit Tutanağı, Megafon İkaz
Tutanağı, Twitter Çıktıları, Şüpheli İfade
Tutanakları, Müşteki İfade Tutanakları, Olay Yeri Tutanağı, Doktor Raporları,
Olay Yeri İnceleme Raporu, Olay Yeri Krokisi ve tüm dosya kapsamından
anlaşılmıştır.
..."
28. Söz konusu iddianameye konu yargılamaya Adana 3. Asliye Ceza
Mahkemesinde başlanmış olup yargılama derdesttir. İzlenen görüntülerdeki
tespitlerin (bkz. § 16) söz konusu Mahkemenin dosyası için hazırlanan 3/6/2017
tarihli bilirkişi raporuna da yansımış olduğu UYAP ortamında yapılan kontrolde
anlaşılmıştır.
C. Başvurucuların
Şikâyetine İlişkin Adli Soruşturma Süreci
29. Başvurucular avukatları aracılığıyla 13/6/2014 tarihinde
Savcılığa verdikleri şikâyet dilekçesinde özetle 31/5/2014 tarihinde Atatürk
Parkı'nda katıldıkları barışçıl gösteriye polisin hiçbir uyarı yapmaksızın
tazyikli/ilaçlı su, plastik mermi, gaz bombası ve cop kullanarak müdahale
ettiğini, orantısız müdahale sırasında kullanılan tazyikli/ilaçlı su ve cop
nedeniyle yaralandıklarını belirtmişlerdir. Güven Boğa dışındaki başvurucular ayrıca
gözaltına alınırken darbedildikleri gibi gözaltına
alınmalarından sonra da bindirildikleri araçta şiddet gördüklerini, ayrıca
başvuruculardan Zuhal Subaşi'nin gözaltına
alınmasından önce AKREP olarak adlandırılan araca bindirildiğini ve orada da darbedildiğini, darbedilme
sırasında kolluğun tehdit ve hakaretlerine maruz kaldıklarını ileri
sürmüşlerdir. Başvurucular Adana Emniyet Müdürü, Adana Emniyet Güvenlik Şube
Müdürü ve gösteri sırasında görevli olan polis amiri ve memurlardan kötü
muamele, yaralama, görevi kötüye kullanma, barışçıl gösteriye müdahale ve
orantısız güç kullanma suçlarını işledikleri gerekçesiyle şikâyetçi
olmuşlardır.
30. Savcılık başvurucuların gözaltına alınmaları nedeniyle
haklarında düzenlenen sağlık raporlarını göndererek Adana Adli Tıp Kurumu
Başkanlığından (ATK) kesin rapor hazırlanmasını istemiştir. ATK'nın
27/11/2014 tarihli raporlarında her bir başvurucunun yaralanmaları ayrı ayrı
incelenmiş ve neticede tüm yaralanmaların basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek nitelikte olduğu değerlendirilmiştir.
31. Savcılık, Adana Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturmayı
tefrik edip yeni soruşturma dosyası üzerinden soruşturma izni verilmesi için
Adana Valiliğine talepte bulunmuştur. Adana Valiliğinin soruşturma izni
verilmemesine ilişkin 4/8/2014 tarihli kararına başvurucuların yaptığı itiraz
Adana Bölge İdare Mahkemesinin 15/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
32. Başvurucular tarafından sunulan ve kolluk tarafından elde
edilen, olaylara ilişkin görüntüler bilirkişiye tevdi edilerek başvurucuların
kötü muamele, hakaret ve tehdit iddialarına ilişkin bir görüntü elde edilip
edilemeyeceğinin belirlenmesi amacıyla bilirkişiden rapor hazırlaması
istenmiştir.
33. Savcılık yürüttüğü soruşturma kapsamında başvurucuların veya
şikâyet olunan kamu görevlilerinin ifadelerini almamış, 8/12/2014 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Verilen kararın ilgili kısımları
şu şekildedir:
"...
Müştekilerden Güven Boğa hakkında darba
ilişkin delil bulunmadığı, diğer müştekilerin BTMile
giderilebilir şekilde yaralandıklarına dair rapor düzenlendiği,
C. Başsavcılığımızın 2014/36070 soruşturma
sayılı evrakının yapılan incelenmesinde;
...
Şüphelilerden Deniz KÜRTOĞLU'nun
söz konusu eyleme katıldığı, eylem sırasında yüzünü kapattığı ve eline aldığı
taş ile TOMA aracına vurduğunun,
Zuhal SUBAŞİ isimli şüphelinin; Eylem
sırasında dağılmaları amacıyla TOMA aracının sıkmış olduğu suya rağmen Atatürk
Caddesinde pankart açarak dağılmamakta direndiği ve TOMA aracının üstüne çıkan O.T.nin yakalanmaması amacıyla polisin elinden almaya
çalıştığının, eylem sırasında dağılmaları amacıyla TOMA aracının sıkmış olduğu
suya rağmen dağılmamakta direndiği ve TOMA aracının üstüne çıkan O.T.nin yakalanmaması amacıyla polisin elinden almaya çalıştığının,
Kazım GÜNBAY isimli şüphelinin; Söz konusu
eyleme katıldığı, eylem sırasında polise ve polis araçlarına taşla
saldırdığının tespit edildiği
...
Eyleme katılanların en demokratik hakları olan
basın açıklaması ve anma programı düzenlemeleri ve bu eylemlerini Atatürk
parkında yapmalarına herhangi bir kısıtlama getirilmeyerek, ayrıca ses cihazı
ile kendilerini anlatmalarına ve anma toplantısını güvenlik içinde yapmaları
amacıyla gerekli tüm güvenlik önlemleri de alındığı,
Yürüyüş yapılmak istenen alanın Valilik Makamı
tarafından ilan edilen yürüyüş güzergahları arasında bulunmadığı ve bu yürüyüş
ve etkinlik içinde herhangi bir müracaatın olmadığı,
KESK dönüm sözcüsü T.M. Atatürk Parkında
yapılan program sonrasında, polisle yaptıkları görüşmede yürüyüşe izin
verilmediğini, ancak kendilerinin yürümek istediklerini, polisle
görüşeceklerini beyan etmeleri nedeniyle programa katılan tüm şahıslar yürüyüşe
polisin izin vermediğini öğrenmelerine rağmen, program sonrasında hemen
yürüyüşe geçmeleri üzerine KESK Dönem Sözcüsü yürüyüşe izin verilmedi uyarısı
ve polis tarafından ses yükselten cihazla yapılan uyarı ve ikaza rağmen
yürüyüşten vazgeçmemeleri üzerine TOMA aracı ile su sıkılarak grup dağıtılmaya
çalışıldığı, yapılan bu müdahaleye rağmen dağılmayan gruba çevik kuvvet
personeli gaz atarak ve kalkanları ile müdahalede bulunarak grubu
dağıtılabildiği,
Bu grupların, Atatürk Parkı ve Atatürk Caddesi
üzerinde görev yapan personele taşlı, bilyeli ve patlayıcı torpil atarak
saldırıları sonrasında, cadde ve parka vatandaşın ve araçların girilmesini
engelleyerek kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli
olacak biçimde ve kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda
eylemlere sebep oldukları, kamu malına zarar verdikleri, kasten polise yapılan
saldırılarda (5) güvenlik personelini yaraladıklarının bildirildiği,
Müştekilerin, güvenlik görevlilerince yapılan
uyarılara rağmen eyleme katılarak yaralanmalarının zor kullanma yetkisi sonucu
meydana geldiği, şüpheli personelin zor kullanma yetkisinin aştıklarına dair
delil bulunmadığı, keza müştekilerin hakaret ve tehdide uğradıklarına dair
iddia dışında delil bulunmadığı evrak kapsamından anlaşılmakla,
Şüpheliler hakkında KOVUŞTURMAYA YER
OLMADIĞINA... [karar verildi.]
34. Başvurucular vekilinin Savcılığın söz konusu kararına
yaptığı itiraz, Adana 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 15/1/2015 tarihli kararıyla
kesin olarak reddedilmiştir. Karar
23/1/2015 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
35. Başvurucular 23/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
36. İlgili hukuk için bkz. Özlem
Kır (B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-30) ve Ali Ulvi Atunelli
(B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 29-38) başvuruları hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucular, Savcılığa verdikleri dilekçedeki (bkz. § 29)
iddialarını tekrarlayarak bu hususta yaptıkları şikâyet hakkında tanık
dinlenmeden ve olay görüntüleri incelenmeden, faillerin beyanlarına itibar
edilerek, eksik incelemeyle Savcılıkça kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini, ayrıca Sulh Ceza Hâkimliğinin matbu gerekçelerle itirazlarını
reddettiğini dile getirmektedir. Başvurucular, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 3., 5., 6., 10., 11., 13. ve 41. maddelerinde güvence altına
alınan hak ve ilkelerin ihlal edildiğini de ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî
varlığı
Madde 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
40. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların bu bölümde ileri sürdüğü
iddiaların tümünün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve bu kapsamda
inceleme yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucu Güven Boğa
Yönünden
41. Başvurucu; katıldığı gösteriye gereksiz ve orantısız
müdahale eden kolluğun kullandığı cop ve ilaçlı/tazyikli su nedeniyle
yaralandığını, buna ilişkin şikâyeti hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmediğini iddia etmektedir.
42.
Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan
onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet
yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye
tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
43. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal açıdan zarar görmelerine neden
olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı
gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
44. Bununla birlikte bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında kalabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine
ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut
koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi,
bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi
faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate
alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir
anda meydana gelip gelmediği de gözönünde
bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
45. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu
bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan
şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da hesaba katılmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
46. Başvurucu, polisin müdahalesi yüzünden yaralandığına ilişkin
herhangi bir adli muayene raporu sunmamış veya yaralanmanın niteliğine ilişkin
bir açıklama yapmamıştır. Başvurucunun söz konusu şikâyetleri kapsamında
soruşturma dosyasında iddiaların gerçekliğini ortaya koyan ve Anayasa
Mahkemesince inceleme yapılmasını gerektiren nitelikte bir veri
bulunmamaktadır. Başvurucunun somut delillerle desteklenmeyen iddialarının
savunulabilir olduğundan söz etmek mümkün değildir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Diğer Başvurucular
Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
49. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır.
Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence
ve eziyet yapılamayacağı,
kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza
veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 80).
50. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
51. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu
bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için soyut iddiaya
dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir
kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
52. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
53. Belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesi, bir yakalamayı
gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç,
sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca
kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak
kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak
Anayasa'nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Buna göre
yakalama sırasında kötü muamele yapıldığı iddiaları değerlendirilirken güç
kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı ve kullanılan gücün orantılı
olup olmadığı gözetilmelidir (Gülşah Öztürk
ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
54. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No:
2013/3924, 6/1/2015, § 82).
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
55. Somut olayda başvurucular, Gezi Parkı olayları olarak
bilinen olayların yıl dönümünde gerçekleştirilen gösteriye gerekmediği hâlde
kolluğun müdahale etmesi nedeniyle yaralandıklarını, yine gözaltına alınmaları
sırasında ve sonrasında polisler tarafından hakaret ve tehdit edilerek darbedildiklerini ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların
yaşanan olayların üzerinden yaklaşık iki hafta geçtikten sonra yaptıkları
şikâyet üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, meydana gelen yaralanmaların
kolluk tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmekle birlikte zor kullanma
yetkisinin aşıldığına ilişkin delil bulunmamasına dayanılarak kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir (bkz. § 33). Dolayısıyla başvurucuların
yaralanmalarının güvenlik güçlerinin müdahalesi ile gerçekleştiği konusunda
herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesince
incelemesi gereken husus polis müdahalesinin gerekli olup olmadığı ve gerekli
ise ölçülü olup olmadığıdır.
56. Başvurucuların değişik sivil toplum örgütlerinin çağrısı
kapsamında katıldıkları gösteride hangi andan itibaren bulundukları tespit
edilememiş, başvurucular da buna ilişkin bir beyanda bulunmamışlardır. Aynı
zamanda hem soruşturma dosyasındaki evraklarda hem de izlenen görüntülerde
başvurucuların birlikte hareket ettikleri veya aralarında gösteriye katılmak
dışında ortak bir bağ bulunup bulunmadığı anlaşılamamıştır. Dolayısıyla
başvurucuları ve ileri sürdükleri iddiaları birbirlerinden bağımsız olarak
değerlendirmek gerekmektedir.
57. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye
müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gözetilmesi gereken en önemli husus
gösterinin barışçıl olup olmadığının tespit edilmesidir. Öte yandan barışçıl
olarak başlamış bir toplantının aynı yönde devam edip etmediği de önem
taşımaktadır. Gösterinin barışçıl olup olmadığı hususu kötü muamele yasağı
kapsamında güvenlik güçlerinin müdahalesinin gerekliliği için önemli bir kriter
olmakla beraber barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
kapsamında bir eylem olup olmadığı açısından da gözetilmesi gereken bir
husustur. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile 34. maddesinin
kesiştiği bu alanın belirlenmesi önemlidir (Ali
Ulvi Atunelli, § 65).
58. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu
düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili
makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul
edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre
değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve
uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 81).
59. Yapılacak değerlendirmede başvurucuların şiddete
başvurmaması nedeniyle müdahale edilmemesi gereken kişiler olması hâlinde dahi
müdahale sırasında ortaya çıkan panik ve kargaşadan etkilenmelerinin mümkün
olduğu gözetilmelidir. Bu tür durumlarda kolluk görevlilerinin kontrollü
hareket etmesi ve müdahaleyi gerektiren durumu yaratan kişiler dışındakilerin
müdahaleden etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alması beklenir. Ancak
müdahalenin oluşturduğu kargaşa ve panik ortamında bu tedbirlerin kolluk
görevlileri tarafından her zaman mutlak olarak uygulanmasının zorluğu da kabul
edilmelidir (benzer bir karar için bkz. Ali
Rıza Özer ve diğerleri, § 94).
60. Adana Emniyet Müdürlüğünün olaya ilişkin tutanaklarına göre
18.00 sıralarında Atatürk Parkı içinde başlayan, yaklaşık bin kişinin katıldığı
toplantıda çeşitli pankartlar açılıp sloganlar atılmış ve altı kişi konuşmalar
yapmıştır. Konuşmaların bitmesini müteakip gösteri temsilcilerinden T.M.
bulundukları parktan çıkarak Sular istikametine yürümek istediklerini fakat
emniyet güçlerinin izin vermediğini, bu amaçla yeniden görüşme yapacaklarını
belirterek toplantının bittiğini kalabalığa duyurmuştur. Gösterici temsilcileri
ile emniyet güçleri arasında yürüyüş konusunda yapılan müzakerelerde henüz bir
sonuç alınmamış iken gösterici grubun bir kısmı caddeye çıkıp polis barikatını
aşmaya başlayınca sesli uyarı yapılmış, sonrasında TOMA'dan
tazyikli su sıkılarak müdahale gerçekleştirilmiştir. Tutulan tutanak ve sesli
uyarı içeriğinden yürüyüş izni verilmemesi; göstericiler içinde yüzleri kapalı
kişiler bulunması, toplantıya marjinal grupların katılması, daha önceki
eylemlerde yüzlerini kapatarak taşlı saldırılar gerçekleştirilenlerin de
toplantıya katıldığının tespit edilmesi ve yürüyüş yapılacak caddedeki trafiğin
kapanacak olması temelinde açıklanmıştır. Kolluk bu gerekçelerle kamu düzeninin
ve güvenliğinin tehlikeye düşecek olmasını gözetmiştir.
61. İçlerinde yüzleri kapalı insanlar bulunan yaklaşık bin
kişilik bir grubun akan bir trafikte şehrin ana caddesinde yürüyüş yapmak
istemesinin hem gösterici grubun hem de çevredeki halkın güvenliğinin
sağlanması adına potansiyel riskler içerdiği soyut bir değerlendirmenin
ötesinde gerçeklik taşımaktadır. Somut olayın koşulları bağlamında yürüyüşün
neden olacağı güvenlik riskine yönelik olarak idari makamların taşıdığı
kaygılar yersiz değildir. Öte yandan kolluk güçlerinin istendiği takdirde
parkta basın açıklaması yapılmasının bir sorun oluşturmayacağını gösterici
gruba sesli uyarıyla hatırlattığı da vurgulanmalıdır. Dolayısıyla kolluk
güçlerinin yürüyüş yapmaya başlayan gruba tazyikli su sıkmayı tercih ederek
müdahale etmesinin gereksiz olduğundan bahsedilemez. Kolluğun müdahalesi
sonrasında yürüyüş yapmak isteyen gösterici grubun taş ve sopa gibi cisimleri
kolluğa ve kolluğa ait araçlara fırlattığı gözlemlenmiştir.
62. Gösterinin kamusal düzenin sağlanması için dağıtılmasının
tek başına başvurucuların maruz kaldığı müdahalenin şiddetini haklı göstermeye
yetmeyeceği açıktır (Özge Özgürengin, B.
No: 2014/5218, 19/4/2018, § 66). Yürüyüş yapmak isteyen gruba tazyikli suyla
yapılan müdahalenin gerekli olduğu tespit edilmekle birlikte başvurucuların bu
müdahale kapsamındaki iddialarının değerlendirmesi gerekmektedir. Başvurucular TOMA'dan sıkılan tazyikli/ilaçlı su, ayrıca kullanılan cop
nedeniyle yaralandıklarını iddia etmekle birlikte gösterinin hangi anında, ne
şekilde ve kimler tarafından yaralandıklarını ayrıntılı ve anlaşılır şekilde
belirtmemişlerdir. Öncelikle vurgulanmalıdır ki dosyadaki görüntü, bilgi ve
belgelerin incelenmesi neticesinde suyun kimyasal bileşimi konusunda hem kolluk
tarafından sağlanan belgelerde hem de başvurucuların sunduğu belgelerde
herhangi bir kayıt bulunmadığından sıkılan suyun kimyasal bileşimi konusundaki
iddialar hakkında ayrı bir değerlendirme yapılmayacaktır (benzer yöndeki bir
değerlendirme için bkz. Güven Boğa, B.
No: 2014/17222, 3/7/2019, § 64). Bununla birlikte hem görüntülerde hem de
soruşturma dosyasına yansıyan belgelerde başvurucuların dağılmaları amacıyla
kolluk tarafından cop kullanılarak darbedildikleri
tespit edilmemiştir. Kaldı ki başvurucuların adli muayene raporlarında ancak
cop kullanılması neticesinde oluşabilecek türden bir yaralanma meydana
geldiğinin saptamasını yapmak da mümkün görünmemektedir. Görüntülerde
başvuruculardan Zühal Subaşi'nin yanında birkaç kişi
olduğu hâlde ellerinde tuttukları dövizi kendilerine siper ederek caddede
yürüdükleri esnada üzerilerine TOMA'dan
su sıkıldığı görülmektedir. Başvurucunun bu anlarda yere düşmediği, sadece
suyun tazyiki sebebiyle yanındakilerle birlikte geriye doğru yönelmek zorunda
kaldığı anlaşılmaktadır. Elindeki dövizle, izin verilmeyen bir yürüyüşe ısrarla
devam etmek isteyen başvurucu Zühal Subaşi'nin de
içinde bulunduğu gruba tazyikli su sıkılarak engel olunmasının gereksiz veya
orantısız olduğu söylenemez. Bunun yanında diğer başvurucuların tazyikli sudan
etkilenerek yaralandıklarına ilişkin başkaca bir görüntü veya tespit
bulunmadığından meydana gelen yaralanmaların ileri sürülen diğer iddialar
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
63. Başvurucular hem gözaltına alınmaları sırasında hem de
konuldukları araçta şiddet görerek darbedildiklerini
ileri sürmüşlerdir. Başvurucular yakalanıp gözaltına alındıktan sonra polis
aracında darbedildiklerini dile getirmiş iseler de bu
hususa ilişkin açık ve ayrıntılı bir anlatımda bulunmamışlardır. Keza başvurucu
Zühal Subaşi'nin Akrep olarak adlandırılan araçta darbedildiği iddiası da net ve anlaşılır bir tarzda
açıklanmamıştır. Darp sırasında yanlarında kimler olduğu, olayın faillerinin
teşhise yarar, ayırt edici bir özelliği olup olmadığı veya eylemin hangi
vasıtalarla, ne şekilde gerçekleştirildiği konusunda bir izahta bulunmayan
başvurucuların yakalanmaları sırasında meydana gelen yaralanmalarıyla araçtaki
darp sırasında vücutlarında oluşan yaralanmalarının farkıyla ilgili olarak da
bir beyanları bulunmamaktadır. Ayrıca götürüldükleri hastanede düzenlenen
raporlar üzerinden de aradaki farkın ortaya konularak bu iddianın
somutlaştırılabilmesi mümkün görünmemektedir. Bunun yanında başvurucular,
polisin kendilerine hakaret ve tehdit içeren sözler söylediğine ilişkin olarak
iddialarını incelemeye değer kılacak herhangi bir delil sunmamışlardır.
Dolayısıyla başvurucuların iddiaları, polisin başvurucuları yakalayıp gözaltına
aldığı sırasında gerçekleştiğinin kabulü ve düzenlenen sağlık raporları
çerçevesinde incelenmiştir (benzer bir değerlendirme için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 54) .
64. Başvuru konusu olayda polisin zor kullanma yetkisini, başka
bir ifade ile güç kullanmasını gerektiren bir durum olup olmadığı
değerlendirilirken öncelikle başvurucuların olay esnasındaki tutumu esas
alınmalıdır. Bu değerlendirmede başvurucuların gözaltına alınmasının gerekip
gerekmediği -tek başına- kötü muamele yasağının incelemesi açısından önemli
değildir. Ancak olayın şartları çerçevesinde gözaltına alınma kişinin konumu,
gözaltına alındığı yer ve zaman açısından bir kötü muamele oluşturabilir (Mehmet Mutlu, B. No: 2014/18240,
18/4/2018, § 64). Somut olayda hem soruşturma dosyasında hem de izlenen
görüntülerde başvurucuların gösteri sırasındaki bazı davranışları tespit
edilmiştir. Bunlara göre başvuruculardan Zuhal Subaşi'nin
cadde üzerinde pankart açarak yürüyüş yapmakta ısrar ettiği ve TOMA'nın üzerine çıkan O.T. isimli bir göstericinin kolluk
tarafından yakalanmasına mani olmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Başvurucu Nasırettin Adalı'nın da M.K.nın (başvurucuların yargılandığı dosyada alınan
bilirkişi raporundaki tespite göre yakalanmasına müdahale ettiği kişi) kolluk
tarafından yakalanmasına müdahale ettiği görülmektedir. Başvurucu Kazım
Günbay'ın göstericileri dağıtmak amacıyla su sıkan TOMA'ya
taş attığı, başvurucu Deniz Kürtoğlu'nun ise yüzünü
bir bezle kapattığı ve elinde tuttuğu taşla TOMA'ya
vurduğu anlaşılmaktadır. Başvurucuların bu eylemlerinin birçoğu açılan ceza
davasının da konusunu oluşturmaktadır. Başvurucuların tespit edilen söz konusu
davranışları karşısında polisin müdahale ederek bu kişileri yakalaması ve
gözaltına alması kolluğun görevi kapsamında değerlendirilmelidir.
65. Kolluk tarafından düzenlenen tutanak içeriklerine göre
yakalama esnasında başvurucuların da aralarında bulunduğu kişiler polise
direnmişlerdir (bkz. § 18). İzlenen görüntülerde de başvuruculardan bir
kısmının polise direnmekte olduğu görülmektedir (bkz.§ 16). Direnme üzerine
polisin zor kullanma yetkisine başvurabileceği açıktır. Başvurucuların gözaltına
alınmaları sonrasında haklarında düzenlenen raporlarda vücutlarının çeşitli
yerlerinden yaralanmış oldukları görülmektedir. Başvuruculardan Zuhal Subaşi'nin sırt kısmında meydana gelen 7x10 cm
genişliğindeki hipermik lezyonun kollarından ve
bacaklarından tutulup götürüldüğü sırada meydana gelen karışıklıkta sırtüstü
düşmesi ile uyumlu olduğu değerlendirilmiştir. Bunun dışında başvuruculardan
bir kısmının baş ve boyun bölgesinde de yaralanmalar meydana gelmiş ise de
basit tıbbi müdahale ile giderebilecek nitelikteki yaraların sayısı, gösterici
grubun niceliği ve meydana gelen kargaşanın seviyesi itibarıyla müdahalenin
kolluğun başvurucuları gözaltına almak için güç kullanması sonucu ortaya
çıkması muhtemel yaralar ile uyumlu olduğu, bu bağlamda başvurucuların
direncini kırmaktan öteye geçmeyi amaçlamadığı söylenebilecektir. Kaldı ki bu
yaralanmaların bir kısmının gözaltı işlemi sırasında oluşmadığı düşünülse dahi
meydana gelen olaylar ve karmaşa içinde şiddete karışanlara yönelik polis
müdahalesinin şiddete karışmayan kişilerde boyutu itibarıyla hafif nitelikli
yaralanmalara sebebiyet vermesi, istenmeyen bir sonuç olsa da kabul
edilebilmektedir (bkz. § 56). Dolayısıyla tespit edilen yaralanmaların
mahiyeti, gerekli olan müdahale dışında orantısız güç kullanıldığı iddialarını
doğrulamamaktadır. Bu bakımından başvurucuların yaralanmalarıyla neticelenen
yakalama ve gözaltına almayı amaçlayan kolluğun kullandığı gücün Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline neden olacak şekilde gereksiz ve
ölçüsüz olduğu söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvuruculara yapılan müdahale ile
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
67. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin maddi boyutunun
ihlaline ilişkin asgari eşiğin aşılmadığı yönünde varılan tespitler gözönünde bulundurulduğunda anılan maddenin usul boyutunun
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir
(benzer yöndeki karar için bkz. Mehmet
Mutlu, § 68).
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
68. Başvurucular 31/5/2014 tarihinde düzenlenen gösteriye kolluğun
gereksiz ve ölçüsüz müdahalede bulunarak yaralandıklarını belirterek ifade
özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
69. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
Madde 34 - Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.”
70. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade özgürlüğünün özel bir
görünümü olması nedeniyle başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında, Anayasa’nın
34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden
incelenmesine karar verilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
71. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik
iddialar açısından toplantıya yapılan müdahaleler ve müdahale sonucundaki
yaralanmalara ilişin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetler, bir bütün
hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağına
ilişkin başvuru olarak kabul edilmelidir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 62). Somut
olay kapsamında da başvurucuların şikâyetlerini Cumhuriyet Başsavcılığı aynı
temelde incelemiştir. Bu nedenle kötü muamele yasağına neden olduğu iddia
edilen müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı Savcılığa yapılan şikâyet,
tüketilmesi gereken başvuru yolu olarak yeterli kabul edilmektedir (Onur Cingil, § 62).
72. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
73. Başvurucuların yaralanmasına neden olacak şekilde polisin
fiziki müdahalede bulunarak başvurucuları gözaltına alması ve böylelikle
başvurucular açısından gösteriye son vermesi toplanma hakkına yönelik bir
müdahaledir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
74. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları taşımadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“"Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması
Madde 13 - Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
75. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1)
Kanunilik
76. Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 4/7/1934
tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesi ve 2911
sayılı Kanun’un 22. ve 24. maddeleridir. 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde
polisin hangi durumlarda zor ve silah kullanabileceği, bunun hangi ölçüde
olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor
kullanmaya yetkilidir. Bu yetki sadece polisin direnen kişilere karşı bedensel
kuvvet kullanmasını değil maddi güç kapsamında kelepçe, cop, basınçlı su, göz
yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları gibi
bazı araçların da kullanılmasını içerir (Mehmet
Mutlu, § 84). Dolayısıyla Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında toplanma hakkının sınırlandırılmasında ve müdahale usulünde
izlenecek hususlarda gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu sebeple somut
olayda toplanma hakkına müdahalenin kanunilik
unsuru mevcuttur.
(2) Meşru
Amaç
77. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
78. Eyleme yönelik müdahalenin hangi amaçla yapıldığına ilişkin
kovuşturmasızlık kararı incelendiğinde amacın kamu düzeninin bozulmasını
engellemeye yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu olayda
Anayasa’nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı müdahalenin meşru bir amaç
taşıdığı kabul edilmelidir.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
79. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve
başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır.
Dolayısıyla bu hak, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade
özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir
toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de
geçerlidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin
gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve
yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine
ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli, dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi
ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda
olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da
gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel
haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115).
80. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade
özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin
özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır.
Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında
toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici
nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve
bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da
eylemlerin yasa dışı olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar verir. Hukukun
üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve
barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı
özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117).
81. Anayasa'nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız,
başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir
şekilde kullanılan bu hak, kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşünceleri
açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı
veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında kalmaktadır. Bu
kapsamda toplanma hakkının amacı şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir
şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 118).
82. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen
meşru amaçların gerçekleştirilmesi için gerekli görülen önlemler ile barışçıl
toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığının tespit edilmesi
için kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın koşulları gözetilerek değerlendirilmelidir.
83. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki sınırlama kavramı, ifade özgürlüğünde
olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri
değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan
muameleleri de kapsar. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar
veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da
toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir
(Osman Erbil, B. No: 2013/2394,
25/3/2015, §§ 70-72) .
84. Hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin
tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin
karakteristik özelliğidir. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında
azınlık veya muhalif düşüncelerin kendini ifade edebilmesine fırsat verilmesi
demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan
toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması,
ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar
koymaması da gerekmektedir (Mehmet Mutlu, §
87).
85. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu
otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında
belirli bir takdir alanına sahip oldukları açıktır. Ancak bu takdir alanının
Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına
ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu
otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp
kullanmadığını değerlendirmektir. Ayrıca şikâyete konu müdahaleyi bir bütün olarak
inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik olarak müdahalenin amacın
gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve müdahale gerekçelerinin ilgili ve
yeterli olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu
otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların Anayasa'nın 34.
maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir (Mehmet Mutlu, §
88).
86. Öte yandan Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma,
ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
biçimindeki ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri
kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar.
Anayasa'nın 12. maddesi hak ve özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında
içsel olarak var olan bağlantıyı vurgulamaktadır. Bireylerin hak ve
özgürlüklerinden tümüyle yararlanmaları, sahip oldukları hak ve özgürlüklerin
gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun
kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017,
§ 43).
(b)
İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
87. Somut olayda başvurucular katıldıkları gösteriye gereksiz ve
orantısız şekilde kolluğun müdahale ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu durumda
Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus, toplantı ve gösteri yürüyüşünün
sonlandırılması için zorlayıcı toplumsal bir
gereksinim olup olmadığı ve kamu makamlarının bu yöndeki
değerlendirmelerinin gerçeklik değeri taşıyıp
taşımadığıdır (krş. Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88). Gerçeklik değeri sadece
Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların gerçekleşip
gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da
kapsamaktadır (Mehmet Mutlu, § 89).
88. Başvurucuların da içinde bulunduğu değişik sivil toplum
kuruluşlarının yer aldığı gösteri, Gezi Parkı olayları sırasında meydana gelen
üzücü olayları protesto etmek amacıyla muhalif fikirleri kolektif biçimde ifade
etme çabası olup demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Dolayısıyla
kamuya açık alanda düzenlenen gösteriler, günlük yaşam düzenini belirli bir
derecede bozmakla birlikte bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve
hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Aynı zamanda kolluğun güç
kullanımında özellikle daha dikkatli ve profesyonel davranması icap etmektedir
(benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Muhterem
Turantaylak, B. No: 2014/15253, 9/5/2018,
§ 51).
89. Başvurucuların da dâhil olduğu gösterici grup saat 18.00'den
itibaren Atatürk Parkı'nda toplanmaya başlamış, pankartlar açarak çeşitli
sloganlar atmış ve getirdikleri kamyoneti platform olarak kullanarak üstünde
konuşmalar yapmıştır. Konuşmacılardan T.M. Sular istikametine doğru yürümek
istediklerini fakat polisin izin vermediğini söyleyerek programın bittiğini, bu
konuda yeniden görüşme yapılacağını gösterici gruba duyurmuştur. Gösterici
grubun temsilcileri ile kolluğun görüşme yaptığı anlarda içlerinde yüzleri
kapalı kişiler olan bir grup gösterici ellerinde tuttukları pankartlarla polis
tarafından oluşturulan barikatı aşıp parkın dışına caddeye çıkarak yürümeye
başlamıştır. Bu aşamaya kadar polisin gösterici gruba herhangi bir müdahalede
bulunduğuna dair bir iddia bulunmamaktadır. Dolayısıyla toplanmaya başlanan süre
ile suyla yapılan müdahaleye kadar olan süreçte makul seviyede sabır ve hoşgörü
gösterilmeyerek göstericilerin görüşlerini ifade etmesine ve kamuoyuna
duyurmasına imkân verilmediği, gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını
kullanamadıkları ya da yapılan müdahalelerle bu hakkın etkisiz olabilecek
şekilde sınırlandırıldığı söylenemez.
90. Toplanma hakkına müdahale kapsamında güvenlik için
gerekliliğin ve kamu düzeninin aşırı bozulma riskinin olup olmadığını
değerlendirme yetkisi öncelikle polise aittir ve onların takdir alanında
kalmaktadır. Ancak kamu görevlilerinin toplanma hakkına yönelik bu tür
müdahalelerin keyfî olmayıp haklı ve gerekli olduğunu (polis raporlarında,
iddianamelerde veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) göstermesi gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri,
§ 92). Anayasa Mahkemesinin bu konudaki denetimini kamu görevlilerinin ortaya
koyduğu gerekçeler üzerinden yapması gerekmektedir.
91. Başvurucular TOMA'dan su sıkılması
öncesinde kendilerine yönelik herhangi bir müdahalede bulunulduğuna dair bir
iddia ileri sürmemişlerdir. Anayasa Mahkemesi tarafından da izlenen
görüntülerde tazyikli suyun başvuruculardan Zühal Subaşi'ne
temas ettiği görülmüş, diğer başvurucuların doğrudan suya maruz kaldığı
anlaşılamamıştır (bkz. § 17). Polis tutanaklarına göre yürüyüşe geçen gruba
tazyikli suyla yapılan müdahalenin gerekçesi; göstericiler içinde yüzleri
kapalı kişiler bulunması, toplantıya marjinal grupların katılması, daha önceki
eylemlerde yüzlerini kapatarak taşlı saldırılar gerçekleştirilenlerin de
toplantıya katıldıklarının tespit edilmesi ve yürüyüş yapılacak caddedeki
trafiğin kapanacak olması olarak açıklanmıştır. Bu gerekçelere göre kolluğun
kaygılarının yersiz ve meydana gelen tehlikenin soyut olduğundan bahsedilmez.
Kaldı ki o aşamaya kadar sloganlar atılıp birçok konuşma yapılmış iken
yapılacak yürüyüşün hangi fikri veya tepkiyi ortaya koymaya hizmet edeceğinin
göstericiler tarafından açıklanmadığı da dikkat çekicidir. Dolayısıyla
yanındaki birkaç kişiyle birlikte tuttukları dövizle cadde üzerinde yürüyüş
yapan başvurucu Zühal Subaşi'ne ve yine caddeye çıkma
hazırlığında olan park içindeki gösterici grupla beraber hareket eden diğer
başvuruculara tazyikli suyla yapılan müdahalenin gereksiz olduğu söylenemez.
İlerleyen süreçte taş ve sopa gibi cisimler atarak toplantının barışçıl
niteliğini bozan göstericilere karşı kolluğun cop ve gaz kullanarak
başvurucular dışında otuz kişiyi daha gözaltına aldığı gözönünde
bulundurulduğunda suyla yapılan müdahalenin gerekliliği makul karşılanmalıdır.
92. Bununla birlikte başvuruculara yapılan müdahale su
sıkılmasından ibaret olmayıp ayrıca Güven Boğa dışındaki başvurucular adli
soruşturma kapsamında yakalanarak gözaltına alınmışlardır. Hem Anayasa
Mahkemesince izlenen görüntülerde (bkz. § 16) hem de verilen kovuşturmazlık kararında söz konusu başvurucuların
toplantının barışçıl niteliğiyle bağdaşmayan birtakım davranışlar sergilediği
anlaşılmaktadır. Başvurucuların bu eylemleri nedeniyle yargılamaları devam
etmektedir (bkz. § 28). Kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin
önlenmesinden sorumlu olan kolluğun başvurucuların suç konusu oluşturabilecek
nitelikteki hareketleri karşısında fiziksel müdahalede bulunarak bu kişileri
gözaltına alma kararının gereksiz olduğu söylenemez. Kötü muamele yasağı
kapsamında gözaltı ve yakalama işlemleri sırasında polisin zor kullanma
yetkisini kullanırken ölçülü şekilde davrandığının kabul edildiği de (bkz. §§
52-63) vurgulanmalıdır.
93. Başvuruculardan Güven Boğa hakkında bir ceza soruşturmasının
yapılmaması onun gösterinin barışçıl niteliğini tehlikeye atacak şiddet içeren
davranışlarda bulunmadığına bir karine teşkil etmektedir. Bununla birlikte
başvurucunun tazyikli suya maruz kaldığına veya müdahale sonucunda
yaralandığına ilişkin bir tespit veya rapor bulunmadığı gibi izlenen
görüntülerde bu şekilde bir veri elde edilememiştir. Başvurucunun suyla yapılan
müdahale öncesinde konuşma yapan kişilerden biri olduğu (bkz. § 10)
görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun müdahaleye kadar olan süreçte fikirlerini
ve tepkisini gösterici gruba ve kamuoyuna duyurabildiği anlaşılmaktadır.
Başvurucuya fiziki bir müdahalede bulunulmadığı veya hakkında adli bir işlem
yapılmadığı da dikkate alındığında gösterinin tamamına yayılan şiddet
hareketleri nedeniyle toplantının kolluk tarafından tamamen sonlandırılmasının
başvurucuyu tek başına gösterici gruptan ayrıştırmayı ve başvurucunun toplantı
düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucunun doğduğunu söylemeyi gerektirmez.
94. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence
altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Güven Boğa yönünden kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer başvurucular yönünden kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.