TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
PETER WIRTH BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3379)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 7/12/2018-30618
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Melek KARALİ
SAUNDERS
|
Başvurucu
|
:
|
Peter WIRTH
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Alp
Tekin OCAK
|
|
|
Av. Murat
Deha BODUROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlilerinin intiharı önleme bakımından
yeterli önlemleri almamaları nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun oğlu, Avusturya vatandaşı J.W. 8/7/2014
tarihinde İstanbul'un Fatih ilçesinde kaldığı otelin yakınındaki bir binanın
çatı katından atlamak suretiyle ağır yaralanmış; kaldırıldığı Haseki Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde yaşamını kaybetmiştir.
8. J.W.nin kaldığı otelin olaya bizzat
tanık olan müdürünün anlatımını ve kolluk görevlileri tarafından olay yerini
gören kameralardan alınan görüntüler üzerinde yapılan inceleme sonucunu içeren
tutanağa göre olay şu şekilde gelişmiştir:
i. J.W., saat 18.39.36'da (Kayıt üzerinde görülen zaman, gerçek
zamana göre bir saat geridir.) üzerinde hiçbir kıyafet bulunmadığı hâlde
ortamda dolaşmakta iken kamera kayıt açısına girmiş; uyarılar üzerine saat
18.41.06'da iç çamaşırını giymiştir.
ii. Bu arada otel müdürü, bir şahsın çıplak bir şekilde etrafta
dolaştığını emniyet görevlilerine bildirmiştir.
iii. J.W. iç çamaşırını giydikten sonra kaldığı otelin sağ
çaprazında bulunan-zemin hariç- üç katlı binanın çatısına dışarıdan tırmanmak
suretiyle çıkmıştır.
iv. Otel müdürü, tekrar kolluk görevlilerini arayarak daha önce
çıplak dolaştığını bildirdiği kişinin otellerinin karşısında bulunan binanın
çatısına çıktığını haber vermiştir.
v. Kolluk görevlileri yabancı dil bildiğini belirten otel müdürünün
yardımıyla J.W.yi aşağıya
inmeye ikna etmeye çalışırken J.W. koşarak boşluğa atlamıştır.
vi. Olay yerinde bulunan acil yardım ekibi tarafından müdahale
edilen J.W. ağır yaralı olarak Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine
kaldırılmış ancak burada kurtarılamayarak yaşamını yitirmiştir.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık) 9/10/2014
tarihinde olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda kimliği yazılı Avusturya
vatandaşı [J.W.]nin, yüksekten düşme bildirimi ile yaralı olarak
getirildiği Hasek Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde
yoğun bakım ünitesine alınıp tedavisine başlanmasına rağmen öldüğü
bildirilmekle soruşturmaya başlanmıştır.
Adı geçenin otopsisi sonucu düzenlenen Adli
Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 05.08.2014 tarihli raporda ölüm sebebinin
'genel beden travmasına bağlı kafatası, vertebra,
seri kot, pelvis kemik kırıklarıyla birlikte beyin
doku harabiyeti, iç organ yaralanması' olarak
belirlenmiş, kanda ve idrarda alkol ve uyuşturucu madde bulunmadığı tespit
edilmiştir.
Evrak arasındaki kolluk tarafından düzenlenen
tutanaklar, bilgi sahibi olarak ifadesine başvurulan [S.S.]nin anlatımı, olay anını gösteren güvenlik kamerası
görüntüleri ve buna ilişkin izleme tutanağı, olay yeri inceleme raporu ve sair
evrak içeriğine göre;
Tria Otel'de konaklayan [J.W.]nin,
olay günü çıplak vaziyette ve giysileri elinde olduğu halde sokakta koştuğu,
bilahare iç çamaşırını giydiği, ardından üç katlı bir binanın çatısına binanın
dışından tırmanarak çıktığı, burada olayı polise haber veren [S.S.]nin ve polisin ikna çabalarına rağmen ve çağırılan
itfaiye aracı sokağa girdiği anda çatıdan kafası üstüne atladığı, gelen
ambulans ile hastaneye kaldırıldığı, bu haliyle olayın intihar olduğu, olay
sırasında yanında veya çevresinde bir başkasının bulunmadığı, intihara ikna
veya yardım edildiğine ilişkin bir delil mevcut olmadığı, ölümünde, kendisinden
başka birisine yüklenebilecek bir kast ve ölüm ile illiyet bağı oluşturacak
nitelikte kusur bulunmadığı anlaşılmıştır."
10. Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı
başvurucu tarafından yapılan itirazı inceleyen İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi
16/12/2014 tarihli kararıyla itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
11. Kararın 25/1/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliği
üzerine 24/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, J.W.nin intihar etmiş
olduğu hususunda herhangi bir şüphesinin bulunmadığını belirtmekle birlikte
olaya müdahale etmek zorunda olan kolluk ve itfaiye görevlilerinin adı geçenin
intiharının önlenmesi konusunda gerekli önlemleri zamanında almayarak ölümüne
yol açtıklarını ileri sürmektedir. Başvurucu; devletin yaşam hakkı ile ilgili
olarak negatif yükümlülüklerinin yanı sıra yaşamı korumak konusunda pozitif
yükümlülüklerinin bulunduğunu, bu yükümlülüklerin bireyin yaşamını kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğünü de
içerdiğini, olay yerine çağrılan görevlilerin -yaşamına son vermek üzere
binanın çatısına çıkmış bir kişiye yardım etmek için olay yerine gittikleri
düşünüldüğünde- ilgili mevzuatın kendilerine yüklediği göreve rağmen eylemsiz
kalarak yaşam hakkının ihlaline yol açtıklarını iddia etmektedir. Başvurucu;
olgu bazında olay yerine itfaiyenin gelmesini geciktiren ve ana cadde üzerinde
bulunan hidrolik sistemli bariyerin açılmadığını, olayın geçtiği sokaktaki
araçların sokağa girişi engelleyecek şekilde park edilmiş olduğunu, bunlara
rağmen itfaiyenin alana ulaştığı anda J.W.nin hâlâ
hayatta olduğunu ancak kolluk görevlilerinin çökebileceği gerekçesiyle çatıya
çıkmadıklarını, olay yerine yabancı dil bilen bir kamu görevlisi veya psikolog
yönlendirilmediğini, ayrıca atlama yönünde şişme bot veya yastık açılması gibi
tedbirlerin alınmadığını belirtmektedir.
14. Başvurucu; yaşam hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerin
usule ilişkin boyutunun bulunduğunu, ölüm ile sonuçlanan olayların
derinlemesine soruşturularak maddi gerçeğin açığa çıkarılması gerektiğini
belirterek Savcılık tarafından yürütülen soruşturmanın maddi gerçeğin tüm
yönleriyle aydınlatılmasında yeterli olmadığından da yaşam hakkının usul
boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
15. Başvurucu, Savcılığın yetersiz soruşturma sonucunda vermiş
olduğu takipsizlik kararına karşı yaptığı itirazın İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliğince yeterli bir gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini dile getirmiş
ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; temel olarak oğlu J.W.nin intiharının ihbar üzerine olay yerine giden kolluk
ve itfaiye görevlilerinin zamanında yapacakları gerekli müdahaleyle
önlenebileceğini, ölüm olayı ile görevlilerin eylemsizliği arasında nedensellik
bağı olduğunu, olayla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili
olmadığını, takipsizlik kararına karşı yaptıkları itirazın yetersiz bir gerekçe
ile reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile ilgili olduğu
değerlendirildiğinden bu iddiaların bir bütün hâlinde yaşam hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
17.Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
18. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
19. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir
başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, ölen kişinin babasıdır. Bu
nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
20. Başvuruda, başvuru ehliyeti yönünden bir eksiklik
bulunmamakla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından
da incelenmesi gerekir.
21. Başvuru konusu olayda başvurucu, tüm ihlal iddialarını oğlu J.W.nin bir binanın çatısından atlamak suretiyle yaşamına
son vermesi olayı ile ilgili yürütülen ceza soruşturması kapsamında ileri
sürmektedir. Başvurucu, oğlunun ölümünün önlenebilir olduğunu ancak olaya
müdahalede bulunan kamu görevlilerinin eylemsizliği nedeniyle ölümün
gerçekleştiğini iddia etmektedir.
22. Başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından incelenmesinde
ilk olarak başvuruda ileri sürülen iddiaya ilişkin etkili başvuru (kanun)
yolunun tespit edilmesi, ardından da Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun bu
yol tüketildikten sonra ve süresi içinde yapılıp yapılmadığının belirlenmesi
gerekir.
23.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
26. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun
maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel
başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare
olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20). Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
27. Diğer taraftan tüketilmesi gereken başvuru yollarının
başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir
çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak
anlaşılması gerekir (Taner Kurban,
B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20). Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne
kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun
denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu
anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil
aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının
gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
28. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan bireylerin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak
yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkınıkamusal
makamların, diğer bireylerin ve kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
29. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı
sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
30. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine
bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine
getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında
Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve
cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat
davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali
gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
55).
31. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm
olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım
benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline
kasten sebebiyet verilmediği durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka
ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
32. Bu noktada belirtilmelidir ki hukuka veya sözleşmeye aykırı
bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olan zararın tazmin edilmesi
yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk; ceza hukuku alanında suç diye
adlandırılan, insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranış
grubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda
açıkça tanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer
verilmemektedir. Ayrıca ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun
istisnai nitelik taşımasına rağmen başkalarına kasten veya taksirle verilen
zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânının daha fazla olduğu, ceza
hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk alanında
objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukuki sorumluluk
alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı
kullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, B.
No: 2013/2284, 15/4/2014, § 44).
33. Anayasa Mahkemesi kararlarında da sıklıkla vurgulandığı
üzere ceza kanunları uyarınca suç oluşturmayan eylem ve ihmallere karşı ilgili
kişi veya kurumlar aleyhine adli yargı önünde açılacak davalarla da uğranılan
zararların tazmin edilmesi mümkündür (Kenan
Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 50; Coşkun Gömüç ve Taşkın Gömüç, B. No: 2013/9597, 21/4/2016, § 64).
34. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası veya dikkatsizliği
aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz
konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir
faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli
önlemleri almadığı durumlarda ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar
dahi kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza
soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
35. Görüldüğü üzere yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu
etkili yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük, olayın niteliğine bağlı olarak farklı özellikteki hukuki
yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda
başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.
36. Somut olayda başvurucunun oğlu, turist olarak geldiği
İstanbul'da kalmakta olduğu otele yakın bir binanın çatısından atlayarak ağır
yaralanmış; ardından kaldırıldığı sağlık kuruluşunda yaşamını yitirmiştir.
37. Öte yandan somut olayda bireylerin kendi eylemlerine karşı
yaşamı koruma konusunda kamu makamlarına isnat edilen pozitif yükümlülükler
bağlamında değerlendirme yapılmasını gerektirecek şekilde ilgili kişinin kamu
makamlarının kontrolü altında olması ve bu makamlar tarafından intihara
eğiliminin bilindiği veya bilinmesini gerektirecek koşullarının bulunmadığı görülmektedir.
Aynı şekilde J.W.nin vefatının kamu görevlilerinin
olay sırasındaki kasti tutumlarından kaynaklandığından şüphelenilmesini
gerektirir bir veriden söz edilebilmesi mümkün değildir. Başvurucu da kamu
görevlilerinin kasıtlı tutumlarının J.W.nin intiharına
yol açtığı yönünde bir iddia ileri sürmemektedir.
38. Esasen mevcut başvurunun özü müdahale için olay yerine
çağrılan kamu görevlilerinin eylemsizliğinin olaya yol açtığı iddiasıdır. Bu
şekilde ihmal suretiyle yaşam hakkınınihlaledildiğiiddialarıileilgiliolarakAnayasaMahkemesiningenelyaklaşımı,
Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin sahip olduğu etkili yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülüğün mağdura adli yargı mercileri önünde tazminat davası açma
yolunun sağlanması suretiyle yerine getirildiğinin kabulü yönündedir. Bu açıdan
değerlendirildiğinde somut olay bağlamında bu yükümlülüğün yerine getirilmiş
olmadığı yönünde bir değerlendirmede bulunmak için başvuru dosyası ve eklerinde
herhangi bir verinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
39. Bu itibarla Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan
olup hem ilgili kamu görevlilerinin sorumluluğunu saptayabilecek hem de
gerektiği takdirde zararın ödenmesi yoluyla uygun giderim sağlayabilecek
tazminat yolunun somut olayda öncelikle tüketilmesi gereken bir başvuru yolu
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda yaşam hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddianın Anayasa Mahkemesince bu aşamada incelenmesi olanağı
bulunmamaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.