TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MECAİL ÖZEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/480)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mecail ÖZEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Gamze
YALÇİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlileri tarafından dilekçe hakkının
gereği gibi kullandırılmaması nedeniyle ifade hürriyetinin; gözaltında darp ve
yüksek sesle müzik dinlemeye maruz bırakılma ile bu konuda yapılan yargılamanın
etkili olmayıp makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle de kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 22/12/1960 doğumlu olup Diyarbakır'da ikamet
etmektedir.
7. Başvurucu ve beraberindeki bir grup kişi, toplu dilekçe
vermek amacıyla 16/8/2004 tarihinde Diyarbakır Valiliğine (Valilik) gitmiştir.
Burada başvurucu ve kolluk görevlileri arasında birtakım olaylar yaşanmıştır.
8. Başvurucunun iddiasına göre dilekçe verdiklerine dair belge
istemeleri üzerine Valilik görevlisi tarafından hazırlanan teslim tutanağı
kolluk görevlilerince yırtılmış, yeniden belge tanzim edilmesini istemeleri
üzerine başvurucu ve yanındakiler kolluk görevlilerinin sert muamelesiyle
gözaltına alınmıştır. Başvurucu, gözaltında kaldığı esnada saat 23.00 ile 03.00
arasında kolluk görevlilerince kendilerine radyodan yüksek sesle müzik
dinletilerek uyumalarına mani olunduğunu, bu hususta
kolluk görevlilerini uyardıklarında ise hakarete maruz kaldıklarını ve emniyet
müdür yardımcısı tarafından tehdit edildiğini iddia etmiştir.
9. Kolluk tarafından olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanaklara
göre ise başvurucunun da içinde bulunduğu bir grubun 16/8/2014 tarihinde
Valiliğe doğru izinsiz yürüyüşe geçmesi, sesli uyarıya terör örgütü lehine
slogan atarak karşılık vermesi, yasak içerikli döviz açması nedeniyle gruba
müdahale edilmiştir.
10. Başvurucu iddialarıyla ilgili olarak 20/8/2014 tarihinde
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda
bulunmuş ve ilgili tüm kolluk personelinden şikâyetçi olmuştur. Cumhuriyet
Başsavcılığınca aynı tarihte adli soruşturma başlatılmış, 21/12/2004 tarihinde
ise on yedi kolluk görevlisi hakkında yeterli delil elde edilemediği
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmiştir. Cumhuriyet
Başsavcılığı iki kolluk görevlisi hakkında ise -başvurucu ve yanındakilere gece
23.00 ile 03.00 arasında yüksek sesle müzik dinlettiği gerekçesiyle- 21/12/2004
tarihinde efrada sui
muamelede bulunmak suçundan iddianame tanzim etmiştir.
11. Başvurucu, on yedi kolluk görevlisi hakkında verilen karara
itiraz etmiştir. İtirazın akıbetine ilişkin olarak başvuru formu ve ekinde bir
bilgi ya da belgeye yer verilmemiştir. UYAP aracılığıyla yapılan kontrolde de
bir sonuca ulaşılamamıştır.
12. Diyarbakır 3. Asliye Ceza Mahkemesince, iki kolluk görevlisi
hakkındaki davada 13/11/2007 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir. Bu
karardan sonra kovuşturmayı yürüten Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince de
16/1/2008 tarihinde karşı görevsizlik kararı verilmiş, Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 18/12/2008 tarihli ilamı ile görevli mahkemenin Diyarbakır 3. Ağır
Ceza Mahkemesi (Mahkeme) olduğuna karar verilmiştir.
13. Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda kolluk
görevlileri hakkında 5/11/2009 tarihinde beraat kararı verilmiştir. Başvurucu
bu kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin (Daire) 8/5/2012 tarihli
ilamı ile söz konusu karar bozulmuştur. Bozma kararına uyularak yapılan
yargılama sonucunda Mahkeme tarafından 9/10/2012 tarihinde tekrar beraat kararı
verilmiştir. Tekrar temyiz edilen bu karar, Dairenin 6/2/2014 tarihli kararı
ile onanarak kesinleşmiştir.
14. Dairenin onadığı karara ilişkin olarak Mahkeme tarafından
kolluk görevlileri hakkında 11/3/2014 tarihinde kesinleşme şerhleri
düzenlenmiştir.
15. Başvurucu, başvuru formunda nihai kararın 11/12/2014
tarihinde tebliğ edildiğini belirtmiştir. Ancak buna ilişkin olarak sunulan
belgenin tebliğ belgesi değil çağrı kâğıdı
olduğu ve üzerindeki posta kodundan tebliğ bilgilerine erişilemediği
görülmüştür. Söz konusu evrakın UYAP ortamında açık
tebligat olarak 3/12/2014 tarihinde oluşturulduğu anlaşılmıştır.
16. Başvurucu 9/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu, dilekçe hakkını kullanmak suretiyle kamu
otoriteleri nezdinde fikir beyan etmek istemesine rağmen buna mâni olunarak
ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
20. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
21. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce
kesinleştiğinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisine
ilişkin bu tespitinin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 32).
22. Somut olayda başvurucu 16/8/2004 tarihinde katılmış olduğu Valiliğe
toplu dilekçe verme işlemine kolluk görevlileri tarafından müdahale edilmesi
nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla
başvuruya konu ihlal iddialarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, kolluk görevlileri tarafından şiddet kullanılarak
gözaltına alındığını, gözaltında uyumasına mani
olunmak maksadıyla gece saatlerinde yüksek sesle müzik dinletilmesi sebebiyle
kötü muamele yasağının; bir bütün olarak yargılamanın etkili olmaması sebebiyle
de etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca,
bu olaya ilişkin yargılamanın makul bir sürede tamamlanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun etkili başvuru hakkı ve adil
yargılanma hakkı bağlamında ileri sürdüğü iddialarının ise kötü muamele yasağının
usul boyutu kapsamında kaldığı anlaşıldığından bu haklar açısından ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
27. Bireysel başvurunun süre koşuluna bağlanmasıyla
başvuruculara bireysel başvuruda bulunmak için imkân tanınmasının yanında hukuki
belirlilik de sağlanmaktadır. Dolayısıyla dava açma ya da kanun yollarına
başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız
kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
mahkemeye erişim hakkına aykırı değildir (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
28. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu
öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten
söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı
dikkate alınarak bu ibarenin nihai kararın
gerekçesinin öğrenilebildiği tarih olarak anlaşılması gerekir. Bu
öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.
29. Bireysel başvuru süresi bakımından nihai kararın gerekçesinin tebliği öğrenme
şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu,
B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği
ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu
olabilir. Bu kapsamda nihai kararın gerekçesinin dosyadan suret alınması gibi hâllerde öğrenilmesi de
mümkündür. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru
süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas
Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
30. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla
birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir
durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin
olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği
tarihten itibaren başlatılması gerekir (Aydın
Selçuk, B. No: 2014/3194, 20/11/2014, § 23; Özgür Çapkın, B. No: 2014/2546,
30/12/2014, § 22; Halil Aslan, B.
No: 2014/3038, 10/12/2014, § 38).
31. Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın
sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde
edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten başlayacağının
belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu
olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç
tarihinin, başvurucuların özen yükümlükleri ile mahkemeye erişim haklarının
aşırı sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.
32. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve
başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır.Bu yükümlülük kapsamında
ilk derece mahkemesine fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme
konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir
ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın
bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (Fatma Gökot, B.
No: 2013/5697, 21/4/2016, § 50).
33. Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen kararların
taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza
yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece
mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra
özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak
isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri
beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın en geç üç ay içinde
ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir.
Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da
öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır (A.C. ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1827,25/2/2016, § 30; Fatma Gökot, § 51).
34. Somut olayda Mahkemenin 9/10/2012 tarihli kararı, Dairenin
6/2/2014 tarihli ilamıyla onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir. UYAP'tan yapılan araştırmada Yargıtay ilamının en geç
kesinleştirme şerhinin gerçekleştirildiği, 11/3/2014 tarihinde ilk derece
mahkemesine ulaştığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle başvurucunun nihai kararın
içeriğine erişme imkânını en geç 11/3/2014 tarihinde elde ettiği anlaşılmıştır.
35. Nihai kararın içeriğine erişme imkânının elde edildiği
11/3/2014 tarihinden itibaren özen yükümlüğü kapsamında kararın içeriğinin
öğrenildiği kabul edilen üç aylık sürenin sonundan itibaren en geç otuz günlük
bireysel başvuru süresi sonunda 11/7/2014 tarihine kadar başvurucu tarafından
bireysel başvuruda bulunulması gerekirken başvuru süresi geçtikten sonra
9/1/2015 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır. Öte yandan anılan içtihat
uyarınca bireysel başvuru yapılması için aranan sürenin geçmesinden sonra
başvurucu tarafından Mahkeme kaleminden alınan tebligat (bkz. § 15) belirtilen
süreyi tekrar canlandıramayacaktır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.