logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Aydın Gür [2.B.], B. No: 2015/3640, 30/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYDIN GÜR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/3640)

 

Karar Tarihi: 30/10/2018

R.G. Tarih ve Sayı: 5/12/2018-30616

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Halil İbrahim DURSUN

Başvurucu

:

Aydın GÜR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; sağlık durumu ciddi olan bir hastaya geç müdahalede bulunulması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/2/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu dava ve ceza soruşturması dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 11/6/2005 tarihinde yaşamını yitiren 1974 doğumlu N.G.nin kardeşidir.

A. Başvurucunun Kardeşi N.G.nin Ölümü

9. Başvurucunun beyanına göre kardeşi N.G. ikamet ettiği Elazığ'ın Rızaiye Mahallesi'ndeki evinde 8/6/2005 tarihinde on kutu ilaç içerek intihar girişiminde bulunmuştur. Başvurucu; başvuru formunda kardeşinin ilaçları içtikten hemen sonra pişman olup durumu annesine ve ağabeyine söylediğini, bunun üzerine kardeşinin alelacele evlerine 200 metre uzaklıkta bulunan Elazığ Devlet Hastanesi Acil Servisine (Hastane) götürüldüğünü belirtmiştir. Başvurucu, kardeşinin saat 22.05'te şuuru açık bir şekilde ağabeyi ile birlikte Hastaneye vardığını ifade etmiştir.

10. Başvurucu; başvuru formunda olay günü Hastanede nöbetçi olan doktorlara kardeşinin ilaç içip intihar girişiminde bulunduğunun söylendiğini ancak doktorların ilk başta kardeşiyle ilgilenmediklerini, kardeşinden normal bir hasta gibi sıra alıp beklemesini istediklerini, depresyon hastası olan kardeşinin normal bir kişi gibi ayakta durması ve konuşması nedeniyle Hastanenin Acil Servisindeki doktorların gerekli tedaviyi zamanında uygulamadıklarını ve kardeşiyle muhatap olmadıklarını ifade etmiştir. Başvurucu; kardeşinin 40-45 dakika sonra ilaçların etkisiyle fenalaşarak yere düştüğünü, yere düşene kadar kardeşine hiçbir tıbbi müdahalede bulunulmadığını belirtmiştir.

11. Başvurucunun olayların gelişimine ilişkin anlatımı anılan şekilde olmakla birlikte Hastanenin poliklinik defterinde başvurucunun kardeşi N.G.nin Hastaneye 8/6/2005 tarihinde saat 22.35'te geldiği yazılıdır. Bilgisayar kayıtlarında ise N.G.nin saat 22.45'te Hastaneye geldiği bilgisi yer almaktadır.

12. Hastane kayıtlarına göre başvurucunun kardeşini bu Hastanede ilk olarak Dr. E.G. muayene etmiştir. Dr. E.G., bazı tetkikler yaptıktan sonra icapçı doktor M.Ö.nün de görüşünü alarak başvurucunun kardeşini ilaç içme (entoksikasyon) tanısıyla Fırat Üniversitesi Fırat Tıp Merkezi Acil Anestezi ve Reanimasyon Servisine sevk etmiştir. Olay günü Hastanenin Acil Servisinde görev yapan diğer bir hekim ise Dr. N.K.dır.

13. Sevk kararı üzerine N.G. ambulansla Fırat Tıp Merkezine götürülmüştür. Fırat Tıp Merkezi Acil Tıp Ana Bilim Dalı Hasta Değerlendirme Formu'na göre N.G., hastaneye saat 23.00'te gelmiştir. Anılan formda, hastanın Fırat Tıp Merkezine ulaştığı anda genel durumunun orta, bilincinin açık olduğu belirtilmiştir. Anılan forma göre Fırat Tıp Merkezi Acil Servisinde muayene edildiği sırada N.G.nin aniden solunumu durmuştur. Bunun üzerine N.G. Anestezi Yoğun Bakım ve Tedavi Servisine alınarak burada tedavi görmüş ise de kurtarılamayarak 11/6/2005 tarihinde saat 01.10'da yaşamını yitirmiştir.

B. Ceza Soruşturması Süreci

14. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme neticesinde olay hakkında resen bir ceza soruşturması başlatıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca ölen kişinin yakınlarının da Hastanede görev yapan doktorların olayda ihmallerinin olduğu ve yakınlarına geç müdahalede bulundukları iddiasıyla, ilgili doktorlardan şikâyetçi oldukları görülmüştür.

15. Ceza soruşturması kapsamında 11/6/2005 tarihinde otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen otopsi işlemi sonucunda hazırlanan 16/11/2005 tarihli raporun sonuç kısmında kişinin ölümünün ilaç intoksikasyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir.

16. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyet edilen doktorların kamu görevlisi olması nedeniyle 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereğince dosyayı Elazığ Valiliğine göndermiştir.

17. Elazığ Valiliği 19/8/2005 tarihli ve 11370 sayılı yazısıyla Elazığ Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Opr. Dr. H.K.yı ön inceleme raporunu hazırlamak üzere görevlendirmiştir.

18. Muhakkik H.K., bu kapsamda olay günü N.G.ye ilk müdahaleyi yapan Dr. E.G.nin yazılı beyanını almıştır. Dr. E.G.nin 1/9/2005 tarihli yazılı beyanı şöyledir:

"Hasta 06.08.2005 tarihinde saat 22.35'te Acil Servisimize başvurmuştur. Hatta geldiğinde şuuru açık bir şekilde yürüyerek geldi. Hastanın yakınları 10 kutu antidepresan ilaç aldığını söylediler. Hastayı hiç bekletmeden tansiyonuna baktık, damar yolu açtık, solunumu takip ettik. Tansiyonu 160/80 mmhg idi. Daha sonra hastaya mide lavajı yapacaktık, o esnada hasta kustu.

Hastanın tansiyonu 70/40 mmhg'yedüşünce ikinci mayi takıldı. Hastanemizde Anestezi ve Reanimasyon Merkezi olmadığından bu hastanın takip edilmesi icapçı Dr. [M.Ö.] ile görüşülüp hiç bekletmeden F.T.M. Acil Anestezi ve Reaminasyon Merkezine sevk edildi.

Hastaya Acil Servisimize geldikten sonra hiç beklemeden gerekli müdahalelerini yapıp, Fırat Tıp Merkezine sevk ettim. Yaptığım işlemler ve hastanın geliş saati kayıtlarda mevcuttur. "

19. Muhakkik H.K. tarafından yazılı beyanı alınan Dr. N.K. da iş arkadaşıyla benzer yönde beyanda bulunmuş ve yapılması gereken işlemlerin seri şekilde yapıldığını savunmuştur.

20. Muhakkik H.K. ölen kişinin yakınlarının dilekçelerini, şikâyet edilen doktorların beyanlarını ve Hastane kayıtlarını dikkate alarak 2/9/2005 tarihli bir rapor hazırlamıştır. Raporda; hastanın Hastaneye saat 22.05'te değil saat 22.35'te getirildiği, hastanın muayenesinin hiç bekletilmeden yapıldığı, olay adli vaka olduğundan saat 22.39'da Acil Servis Adli Vaka Defteri'ne kayıt yapıldığı, olayın bilgisayar kaydının ise zaman kaybetmemek için saat 22.45'te yapıldığı belirtilmiş ve olayda Elazığ Devlet Hastanesi doktorlarının ihmallerinin bulunmadığı kanaatine varıldığı ifade edilmiştir.

21. Elazığ Valiliğince 27/2/2006 tarihinde anılan rapor doğrultusunda ilgili doktorlar hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz üzerine Malatya Bölge İdare Mahkemesi; hastaya ilk müdahalede geç kalındığı yönünde kuvvetli emareler bulunduğu, dolayısıyla şikâyet edilen doktorlar hakkında soruşturma açılmasında kamu yararı olduğu gerekçesiyle 3/5/2006 tarihinde anılan kararın kaldırılmasına karar vermiştir.

22. Bu karar üzerine Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Dr. E.G. ile Dr. N.K.nın şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Akabinde ise 22/1/2007 tarihli iddianameyle Hastanede görev yapan Dr. E.G. ile Dr. N.K. hakkında görevi kötüye kullanma suçundan Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"Her ne kadar hastane kayıtlarında müntehirin 22.35 de Elazığ Devlet Hastanesi acil polikliniğine başvurduğu ve hemen damar yolu açılarak Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Merkezine saat 23.00 da sevk edildiği kayıtlarda mevcut olduğu tespit edilmiş ise de; şikayetçinin iddiaları ve mevcut mahkeme kararına göre bu husus yargılama gerektirdiğinden şüpheliler hakkında görevlerini ihmal ederek kötüye kullanmalarından dolayı dava açmak zorunda kalınmıştır."

23. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi 10/4/2007 tarihinde, olay günü başvurucunun kardeşine ilk müdahaleyi yapan Dr. E.G.nin ifadesini almıştır. Dr. E.G.nin ifadesi şöyledir:

" 'Suç tarihinde ben Elazığ Devlet Hastanesi'nde doktor olarak çalışmaktaydım. O gün de nöbetçiydim. Olayın üzerinden 2 yıla yakın bir zaman geçtiği için ayrıntılarını hatırlamıyorum ancak hatırladığım kadarıyla hasta yakını olan bir bayanın elinde poşet ile gelip 'Oğlum bunları içti' diye söylediğini hatırlıyorum. Hastanın yanında bayan ile birlikte bir erkek daha vardı. Bu hasta yakını olan bayan ve erkek bana hastanın akli dengesinin yerinde olmadığını da beyan ettiler. Akıl hastanesinde tedavi gördüğünü beyan ettiler. Bu beyanlar üzerine ben hemşire [S.O.] ile birlikte mide yıkanması amacıyla [hastayı] müdahale odasına aldık. Bu arada tansiyonunu kontrol ettik. Tansiyonu düşük olduğu için damar yolu açıldı ve serum takıldı. Mide yıkanması için sondayı taktığımız sırada hasta oldukça kustu. Bunun üzerine ben hemşire [S.O.dan] tekrar tansiyonunu ölçmesini istedim. O ölçtü. Tansiyon biraz düşüktü. Ancak şu aşamada ne olduğunu rakam olarak hatırlayamıyorum. Bu arada ikinci bir damar yolu daha açıldı, ikinci serum da takıldı. Bu esnadahastanın şuuru açıktı ve durumu stabildi yani genel durumu tansiyon ve nabız olarak endişe verici bir düzeyde değildi. Bu arada o günün nöbetçisi olan dahiliye uzmanı ile görüştüm. Kendisine hastaya ilişkin tıbbi verileri söyleyip görüş sordum. O da bana bu tür hastaların anestezi ve yoğun bakımda tedavi görmesi gerektiğini söyledi. Bizim hastanemizde de yanlış hatırlamıyorsam yer yoktu. Genel uygulamamızda çok fazla ilaç alan ve hayati tehlikesi bulunanları Fırat Tıp Merkezi'ne sevk ediyoruz. Bu hastayı da Fırat Tıp Merkezi ile görüşüp Fırat Tıp Merkezi'ne sevk ettik. Bu işlemler belli bir tempo ile yapıldığı için ne kadar sürede yapıldığını hatırlamıyorum. Ancak çok kısa sürdüğüne eminim. Bu süre hastanın bizim kayıtlara giriş saati ile Fırat Tıp Merkezi'ne giriş saatleri karşılaştırıldığında rahatlıkla anlaşılabilir. Ben olayın bazı ayrıntılarını unutmuş olabilirim. Ancak önceki beyanlarımda daha ayrıntılı bilgi vermiş olabilirim. Kaldı ki Fırat Tıp Merkezi kayıtlarında da hastanın geldiği zaman ki durumunun kötü olmadığı, şuurunun yerinde olduğu buradaki kayıtlarla sabittir. Bu nedenle müteveffa [N.G.ye] ait Fırat Tıp Merkezi'ndeki tedavi evraklarının da celp edilmesini istiyorum. Hastaya benim dışımda acil serviste bulunan diğer doktor arkadaşım olan [N.K.], hemşire [S.O.] ve yine hemşire olan [E.] isimli soyismini hatırlamayadığım bir hemşire daha vardı. Bu aşamada hatırlayabildiklerim bunlardır, dedi.' "

24. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesince ifadesi alınan Dr. N.K. iş arkadaşıyla benzer yönde beyanda bulunmuştur. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Dr. E.G.nin ifadesinde adı geçen hemşirelerin de ifadesini almıştır. İfadesi ilk kez kovuşturma aşamasında 12/6/2007 tarihinde alınan Hemşire S.O.nun beyanları şöyledir:

" '(...) Olay tarihi epeyce eskidir. Yaklaşık 2 yıl oluyor. Hatırladığım kadarıyla hasta yanında annesi ile birlikte geldi. Ellerinde bir poşet vardı. Annesi olduğunu söyleyen bayan poşetteki ilaçları göstererek o ilaçları içmek suretiyle intihar ettiğini söylüyordu. Gösterdiği ilaç kutularının çoğu anti-depresan ilaçlarlardı. Ben ve doktor beyler ile sağlık memurları hastayı müdahale odamıza aldık. Tansiyonuna baktık. Şu anda hatırlamıyorum ancak tansiyonu adli vaka defterinde yazılıdır. Geldiğinde hastanın bilinci yerindeydi. Damar yolu açtık (her iki koldanda damar yolu açtık). Açılan damar yolundan serum verdik. Bu arada Nazogastrik sonda tatbik etmeye çalıştığımız sırada hasta kustu. Daha sonra hastaFırat Üniversitesi Tıp Merkezine sevk edildi. Bu sevk konusunda hangi uzmanın karar verdiğini hatırlayamıyorum. Evraklarda yazılıdır. Hasta, hastanemize müracaat ettikten sonra herhangi birşekilde tedavi için bekletilmemiştir. Biz adli vakaları hiç bekletmeyiz. Kaldıki ilaçla intiharlarda süre önemlidir, bu nedenle bekletmedik. Ben maktülün daha önce de hastaneye gelip gelmediğini bilmiyorum, dedi.' "

25. İfadesi alınan diğer hemşire E.Z. de arkadaşının ifadesine benzer yönde beyanda bulunmuştur.

26. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi, N.G.yi hastaneye götüren M.A.G.nin (N.G.nin ağabeyi) ifadesini almıştır. M.A.G.nin 10/4/2007 tarihli ifadesi şöyledir:

"Müteveffa [N.G.] benim kardeşim olur. Biz Elazığ Devlet Hastanesinin 3 sokak aşağısında olan Rızaiye Mahallesinde ikamet ederiz. Kardeşimin ilaç içtiğini öğrenmemiz üzerine ben kardeşim [N.G.] ile birlikte yürüyerek hastaneye gittik. Hastaneye giderken kardeşimin durumu iyiydi. Çünkü yürüyerek gitti. Hastaneye vardığımızda acilde bulunan görevli herkese kardeşimin ilaç içtiğini, intihar ettiğini söyleyerek tedavinin yapılmasını talep ettik. Acilde görevli herkesten talepte bulunmamıza rağmen işin yoğunluğunu söyleyerek bize sıramızı beklememizi söylediler. Hatta ilaç alsa bu kadar rahat konuşamaz, ayakta duramaz şeklinde beyanda bulunup inanmadıklarını söylediler. Bunun asıl nedeni kardeşimin psikolojik bozukluğu olması nedeniyle sık sık bu hastanenin aciline gidip geliyormuş. Bu nedenle kardeşimin o günkü gelişini de çok önemsemediler. Bana bu yukarıda anlattığım şeyleri yapan kişiler arasında huzurda bulunan her iki sanık da vardı. Bize sıramızı beklememizi söylemeleri üzerine ben kardeşim ile birlikte bekleme salonunda beklemeye başladım. Kardeşim bu esnada iki tane de sigara içti. Yaklaşık 20-30 dakika kadar bir süre sonra annem kardeşimin içtiği ilaçları bir poşete doldurmuş hastaneye geldi. Annem geldikten sonra hep birlikte yeniden hastane personelinin yanına gittik. Huzurda bulunan sanıklar da oradaydılar. Annem ağlamaklı ve telaşlı bir halde poşette bulunan ilaçlardan kardeşimin içerek intihar etmeye çalıştığını söyledi. Huzurda bulunan sanıklar da "O kadar ilaç içmiş olsa zaten ölür, bizim yapabileceğimiz bir şey de olmaz" şeklinde söyleyerek olayın vahametini ciddiye almadılar. Biz tekrar bekleme salonuna geri döndük. 5 dakika kadar burada oturduk. Bu esnada kardeşim fenalaştı. Biz doktorlara haber verdik. Bunun üzerine hemen yan odaya aldılar. Burada bank gibi bir şey vardı. Biz kardeşimi oraya oturttuk. Kardeşim oradan yere düştü. Kafası betona denk geldi. Bu arada da şiddetli bir şekilde kustu. Bunları gören annem ağlamaya başladı. Bu sırada kardeşime serum bağlayıp araştırma hastanesine sevk ettiler. Bunun dışında kardeşime herhangi bir tıbbi müdahale olmamıştır. Sanıkların savunmalarında geçen beyanların hiçbiri doğru değildir (...)"

27. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesince ifadesi alınan başvurucunun annesi F.G., olayların gelişimi ile ilgili olarak oğlu M.A.G. ile benzer yönde beyanda bulunmuştur.

28. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi, olay günü Hastanede N.G.yi gördüğünü ve N.G. ile belli süre muhabbet ettiğini belirten F.Y. adlı kişinin tanık sıfatıyla ifadesini almıştır. F.Y. adlı kişinin soruşturma aşamasında herhangi bir şekilde ifadesi alınmamış olup ilk kez kovuşturma aşamasında 12/6/2007 tarihinde ifadesi alınmıştır. F.Y.nin ifadesi şöyledir:

" 'Ben Elazığ-Tunceli Hozat ilçesi arasında yolcu taşımacılığı yaparım. Olay tarihinde kolu kırılan bir hastayı ücreti karşılığında Elazığ Devlet Hastanesine getirdim. Ben hastanenin koridorundayken hastaneye ölen [N.G.] yürüyerek yanında huzurda bulunan katılan [M.A.G.] olduğu halde geldi. Yanıma gelip oturdu. Bu esnada katılanın doktorların yanına giderek durumu anlatıp anlatmadığınıbilemiyorum. Bu şekilde 15-20dakika kadar [N.G.] benim yanımda oturdu. Bu esnada katılan [M.A.G.nin] nerede olduğunu bilemiyorum. [N.G.] benim yanımda oturduğu sırada annesi olan [F.G.] elinde bir poşet ile hastaneye geldi. [F.G.] gelir gelmez orada bulunan bayan hemşirelerden birine giderek elinde bulunan poşeti gösterip içindeki ilaçları içerek [N.G.nin] intihar etmeye çalıştığını anlattı. Bu sırada [F.G.] bağırıp çağırmaya başlamıştı. Ben de müdahale ederek hemşirelere midesinin yıkanmasının gerektiğini söyledim. Bu sırada [N.G.nin] vücudunda titremeler başladı. Daha sonra benimle birlikte hemşire [N.G.yi] kolundan tutup sedyeye götürdük. Ben salona geri döndüğüm esnada [N.G.nin] sedyeden yere düştüğünü gördüm. Bu esnada katılan [M.A.G.nin] nerede olduğunu ben bilmiyorum. Daha sonrasında ne olduğunu ben bilmiyorum. Benim gördüklerim bunlardan ibarettir dedi.' "

29. Sanık konumundaki doktorlar, F.Y. adlı kişinin beyanlarını kabul etmediklerini ve F.Y.yi ilk kez duruşma salonunda gördüklerini ifade etmişlerdir. F.Y. adlı tanığın beyanlarından sonra bir kez daha ifadeleri alınan hemşireler ise olayın gelişimine ilişkin kendi anlatımlarının doğru olduğunu savunmuşlardır. Katılan tarafın vekili ise kendi iddialarının hastaya tıbbi müdahale yapılıncaya kadar geçen süreyle ilgili olduğunu, bu süre zarfında gerekli müdahale yapılmadığı için olayın meydana geldiğini, hemşire olan tanıklar bekleme süresi geçip fenalaştıktan sonra hastaya müdahale ettikleri için bu müdahale olayını anlattıklarını, bekleme süresi içinde hastaya müdahale etmedikleri için doktorların da hastaya rastlayan tanık F.Y.yi görmemiş olmalarının normal olduğunu ifade etmiştir.

30. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi olayla ilgili olarak Yüksek Sağlık Şûrasından bir rapor almıştır. Yüksek Sağlık Şûrasının 26-29/5/2009 tarihli raporunda; kişinin ölümünün çok miktarda ilaç alımına bağlı zehirlenme sonucu meydana gelmiş olduğu, doktorların tıbben yapılması gereken işlemleri yaptığı, dolayısıyla doktorların kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir.

31. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi, elde ettiği tüm bu verileri değerlendirerek 7/12/2009 tarihli kararla doktorların beraatine karar vermiştir. Mahkeme, doktorlar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açılmış ise de doktorların atılı suçu işlediklerine dair cezalandırılmalarına yeter derecede kesin ve inandırıcı bir delil elde edilemediğini belirtmiştir.

32. Temyiz edilen karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 1/11/2012 tarihli ilamıyla ilk derece mahkemesince eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Yargıtay ilamında özellikle hastanın özürsüz olarak bekletilmesi gibi bir durumun olup olmadığı, böyle bir gecikme varsa bu gecikmenin ölümün gerçekleşmesine sebep olup olmayacağı hususlarının yeterli bir şekilde araştırılmadığına vurgu yapılmıştır.

33. Bozma kararından sonra yargılamaya devam eden Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan rapor almış ve bu rapora dayanarak yine doktorların beraatine karar vermiştir.

34. Temyiz edilen bu karar, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 25/4/2017 tarihli ilamıyla ilk derece mahkemesince eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Yargıtay, ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda yarım saatlik gecikmenin ölüme sebep olup olmayacağı hususuna ilişkin olarak herhangi bir değerlendirme yapılmamış olmasına vurgu yapmıştır.

35. Yargıtay ilamından sonra yargılamaya devam eden Elazığ 5. Asliye Ceza Mahkemesi 14/11/2017 tarihli kararla davanın zamanaşımından düşmesine karar vermiştir.

36. UYAP kayıtlarından, temyiz edilen bu karar hakkında henüz bir karar verilmediği anlaşılmıştır.

C. Tam Yargı Davası Süreci

37. Başvurucu 26/7/2005 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat etmiş ve anılan olay sebebiyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi talebinde bulunmuştur. Sağlık Bakanlığı başvurucunun talebini reddetmiştir.

38. Bunun üzerine başvurucu 16/9/2005 tarihinde Elazığ 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle ilaç içerek intihar girişiminde bulunan kardeşinin saat 22.05'te Hastaneye ulaştığını, Hastanenin Acil Servis doktorlarının kardeşinden normal bir hasta gibi sıra alıp beklemesini istediğini, fenalaşana kadar kardeşine herhangi bir tıbbi müdahale yapılmadığını, böylece 35-40 dakika geçtiğini, sağlık hizmetlerinin geç işlemesi nedeniyle olayda hizmet kusurunun bulunduğunu belirtmiştir. Bu davada, başvurucunun yanı sıra başvurucunun annesi ile kardeşleri de davacı taraf sıfatıyla yargılamaya katılmıştır.

39. Davalı idare, başvurucunun kardeşinin Elazığ Devlet Hastanesine müracaatı üzerine gerekli tıbbi muayene ve müdahalenin zamanında yapıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

40. Elazığ 1. İdare Mahkemesi 26/5/2010 tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığına müzekkere yazarak Hastanede başlayan ve Fırat Tıp Merkezinde ölümle neticelenen somut olayda ilgili sağlık kuruluşlarına ve görevli sağlık personeline atfedilebilecek bir kusur bulunup bulunmadığı hususunun tespit edilmesini istemiştir.

41. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu, başvurucunun kardeşi hakkında düzenlenen tıbbi ve adli evrakı dikkate alarak 18/8/2010 tarihli bir rapor hazırlamıştır. Raporda, gerek Elazığ Devlet Hastanesinde gerekse Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca başvurucunun kardeşinin tıbbi kayıtlara göre Elazığ Devlet Hastanesine saat 22.35'te ulaştığı ifade edilmiş ve bu saat esas alınarak başvurucunun kardeşine yapılan ilk müdahale yönünden herhangi bir sorun görülmemiştir. Raporda, Hastaneye saat 22.05'te ulaşıldığı ancak hastaya 35-40 dakika hiçbir tıbbi müdahalede bulunulmadığı yönündeki iddialar hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

42. Başvurucu, anılan rapora itiraz etmiştir. Başvurucu; idare mahkemesinde görülen davanın icra edilen tıbbi müdahale ve sonrası ile ilgili olmayıp kardeşine geç müdahale edilmesi ile ilgili olduğunu, davanın temelinde saat 22.05'te Hastaneye ulaşan kardeşine uzun bir süre müdahale edilmemesinin bulunduğunu ifade etmiştir.

43. Elazığ 1. İdare Mahkemesi, Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesine müzekkere yazarak olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının akıbetini sormuş; karar verilmişse kararın onaylı örneğinin Mahkemeye gönderilmesini istemiştir. Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesi, müzekkere ile istenen bilgi ve belgeleri Elazığ 1. İdare Mahkemesine göndermiştir.

44. Elazığ 1. İdare Mahkemesi 17/3/2011 tarihli kararla tarafların beyanlarını, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunu ve dava dosyasında bulunan diğer bilgi ve belgeleri dikkate alarak davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, kararında öncelikle Adli Tıp Kurumu raporuna yapılan itirazı incelemiş ve bu itirazı yerinde görmeyerek raporun hükme esas alınabilecek yeterlilikte olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, akabinde başvurucunun kardeşi N.G.nin rahatsızlığının teşhis ve tedavisinde hizmetin geç veya kötü işlediğine dair idareye atfedilebilecek bir kusur bulunmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile ortaya konulmuş olması karşısında davalı idarenin tazminat sorumluluğuna gidilmesine hukuken olanak bulunmadığını ifade etmiştir.

45. Başvurucu 29/4/2011 tarihli dilekçeyle ilk derece mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Başvurucu, temyiz dilekçesinde özetle kararın maddi yönden ve usul yönünden kanuna aykırı olduğunu, hükme esas alınan raporda kardeşine yapılan tıbbi müdahale ve sonrasının incelendiğini, oysa açtığı davanın bununla ilgili olmayıp tıbbi müdahale öncesi yaşanan gecikmeyle ilgili olduğunu belirterek kararın bozulması isteminde bulunmuştur.

46. Danıştay Onbeşinci Dairesi 17/4/2014 tarihli ilamla ilk derece mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.

47. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 18/12/2014 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.

48. Bu karar 3/2/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

49. Başvurucu 27/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

50. Ölüm olayının meydana geldiği dönemde yürürlükte olan 13/12/1983 tarihli ve 181 sayılı mülga Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin ikinci maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sağlık Bakanlığının görevleri şunlardır:

a) Herkesin hayatını bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam iyilik hali içinde sürdürmesini sağlamak için fert ve toplum sağlığını korumak ve bu amaçla ülkeyi kapsayan plan ve programlar yapmak, uygulamak ve uygulatmak, her türlü tedbiri almak, gerekli teşkilatı kurmak ve kurdurmak,

 (...)"

51. 11/5/2000 tarihli ve 24046 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Yataklı Tedavi Kuruluşları Bünyesinde Yer Alan Acil Servisler" başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Genel ve katma bütçeli dairelere, il özel idarelerine, belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait yataklı tedavi kurumları ile özel hukuk tüzel kişilerine ve gerçek kişilere ait yataklı tedavi kurumları 24 saat kesintisiz olarak acil sağlık hizmeti verirler. Bu kurum ve kuruluşlar bünyesinde bulunan acil servislerde, acil hasta ve yaralılar karşılanarak, ilk tıbbî müdahale ve tıbbî bakım yapılır. Hasta veya yaralılar için yönlendirme Merkezin bilgisi dahilinde yapılır. Birinci fıkrada sayılan özel ve kamuya ait bütün hastanelerin acil birimleri, bütün acil başvurularını ayırım yapmaksızın kabul ederler. Başvuran her hasta için acil tıbbî değerlendirme, müdahale ve gerektiğinde stabilizasyon sağlanır.

Acil sağlık hizmeti, hizmete ihtiyaç duyulan andan itibaren, kesin tedavi sürecine kadar hiçbir kesinti olmadan verilir. Acil servisler, hastaya hastane öncesi bakım sağlayan ambulans hizmetlerini destekler ve gerekirse tıbbî yönlendirme sağlar.

İlk tıbbî müdahale yapıldıktan sonra ileri tıbbî bakım ve tedavi konusunda yetersizlik söz konusu ise, sevki uygun görülen hastane ile koordinasyon sağlanarak verilen tıbbî bakımın tamamı ilgili birim sorumlusu tarafından yazılı olarak belgelendirilir. Bu belge nakil yapılacak kuruma hasta ile birlikte gönderilir. Nakil ancak, stabilizasyon sağlandıktan sonra veya hayatî tehlike veya sakatlık tehlikesi taşıyan hastaların uygun bakımlarının, stabilizasyonlarının ve tedavilerinin mevcut tıbbî-teknik imkanlar ile gerçekleştirilemeyeceğinin tespit edilmesi halinde yapılır.

Acil servislerde kaliteli ve itinalı hizmet sunumunun sağlanması için;

a) Bu birimler fizikî altyapı, insan gücü, tıbbî cihaz, donanım, lüzumlu ilaç, serum, sarf malzemesi ve ambulans hizmetleri yönünden hiçbir aksaklığa meydan verilmeyecek ve hizmetin 24 saat kesintisiz sunulmasını sağlayacak şekilde yapılandırılır. Hastane acil servisi için organizasyon planı yazılı olarak hazırlanır ve acil servisin faaliyetleri bu yazılı plan çerçevesinde yürütülür.

b) Hizmetler; uzman tabip sorumluluğunda, acil sağlık hizmetleri konusunda eğitim görmüş, tecrübeli ve yeter sayıda tabibin, hemşirenin ve diğer personelin de katılımı ile bir bütün olarak yürütülecek şekilde organize edilir. Bütün görevlilerin acil servis birimindeki görev, yetki ve sorumlulukları yazılı olarak hazırlanır ve acil serviste görülebilecek bir yere asılır.

c) Bu birimlerde görevlendirilecek personel; hizmetin hedefleri, çalışma standartları, görevleri, yetkileri ve sorumlulukları konusunda hizmet öncesi resmî bir eğitim programına alınır, hizmet sırasında sürekli izlenir ve sonuçlar periyodik olarak değerlendirilir.

d) (Değişik: RG 24/3/2004- 25412) Bu birimler fiziki konum itibarıyla araç giriş ve çıkışına elverişli ayrı girişi olan, ambulans park alanı, triaj alanı, hasta yakını bekleme salonu, ayaktan tedavi, gözlem, küçük müdahale, canlandırma üniteleri ile malzeme, haberleşme, güvenlik ve personel odalarından teşkil edilir. Bu birimler zemin katta ve bağımsız görüntü vermekle birlikte hastane dahilinde bulunan tanı, tetkik ve tedavi ünitelerine kolay ulaşılabilir, yönlendirme, tanıtma ve halkla ilişkiler bakımından yeterli ve uygun fiziki nitelikleri haiz olmalıdır.

e) Acil servislerde bulunan bütün araç-gereç ve tıbbî donanım, daima kullanıma hazır halde bulundurulur.

f) Başvurudan işlemlerin tamamlanmasına kadar, acil vaka ile ilgili bütün veri kayıt ve arşiv sistemi kurularak ilgili mevzuatta öngörülen süre ve usulde saklanır. Adlî vakalara ilişkin işlem ve bildirimler mevzuata uygun olarak yapılır.

Acil servislerin malzeme, personel, hizmet kıstasları, fizikî şartları ve diğer hususlar Bakanlıkça belirlenir."

52. Yönetmelik'in "Kayıt ve Bildirim" başlıklı 33. maddesi şöyledir:

"Acil sağlık hizmetleri sunan bütün hizmet birimleri, Bakanlıkça hazırlanan kayıt formlarını doldurmak ve bildirim formları ile sundukları hizmet ile ilgili bilgileri Bakanlığa periyodik olarak bildirmek zorundadırlar."

53. Yönetmelik'in "Kayıtların Saklanması ve Arşiv" başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Sunulan hizmet ile ilgili kayıtlar, ilgili mevzuat hükümlerine göre muhafaza edilir. Var ise, bütün ses kayıtları üç ay süre ile saklanır. Bu süre sonunda herhangi bir başvuru olmaz ise kayıt silinir. Merkez, bu işlemi, kuruluşun teknik imkanları ve hizmet yoğunluğunun cevaz verdiği nispette gerçekleştirir. Seslerin kaydedilemediği veya kayıtların muhafaza edilemediği durumlarda yazılı kayıtlardan yararlanılır."

54. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”

B. Uluslararası Hukuk

55. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesişöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur."

56. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre yaşam hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler -ister özel hastane ister devlet hastanesi olsun- hastaların yaşamlarının korunmasını teminat altına alma zorunluluğu getiren düzenleyici bir çerçeve oluşturulmasını gerekli kılar (Asiye Genç/Türkiye, B. No: 24109/07, 27/1/2015, § 67).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

57. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

58. Başvurucu; ilaç içerek intihar girişiminde bulunan kardeşine Elazığ Devlet Hastanesinde zamanında müdahale edilmediğini, kardeşinin bu nedenle yaşamını yitirdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, kardeşinin Elazığ Devlet Hastanesine saat 22.05'te ulaştığını ancak 40-45 dakika kardeşine hiçbir müdahalede bulunulmadığını, kardeşinin ilaç içerek intihar girişiminde bulunduğunun doktorlara açıklanmasına rağmen doktorların kardeşinden normal bir hasta gibi sıra alıp beklemesini istediğini ifade etmiştir. Başvurucu, tıbbi müdahalenin ancak kardeşinin fenalaşması üzerine yapıldığını, zamanında müdahale edilseydi kardeşinin yaşıyor olabileceğini, Elazığ Devlet Hastanesindeki gecikmeye annesinin, ağabeyinin ve F.Y. adlı bir kişinin tanık olduğunu belirtmiş; bu iddialarla yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

59. Başvurucu ayrıca kardeşinin ölümünün ardından başlattığı hukuk mücadelesinde davaların geç sonuçlandığını, kardeşinin ölümü ile neticelenen olayda kamunun sorumlu tutulamayacağına ilişkin mahkeme kararlarının hukuka aykırı olduğunu, olaydan Sağlık Bakanlığının mesul olduğunu, dosya kapsamında bulunan delillerin değerlendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

60. Başvurucu, maddi ve manevi zararlarının karşılanması ile doktorların cezalandırılması talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

61. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel olarak kardeşi N.G.nin yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınmamasından ve idari yargıda açtığı tam yargı davasının özenli ve kapsamlı bir şekilde incelenmemesinden şikâyet ettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun tüm iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

62. Somut olayda başvurucu, kardeşinin ölümü ile neticelenen olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla açtığı tam yargı davasının reddedilmesinden sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, bireysel başvuru formunun "Başvuru Yollarının Tüketilmesine İlişkin Aşamalar" başlıklı kısmında idari yargıdaki süreçten bahsetmiş ve nihai karar olarak Danıştay Onbeşinci Dairesinin 18/12/2014 tarihli kararını göstermiştir. Başvurucu, başvurusunda birtakım eksikliklerin bulunması üzerine kendisine gönderilen Eksikliğin Giderilmesi Bildirimi sonrasında idare mahkemesinde görülen tam yargı davasına ilişkin belgeleri Anayasa Mahkemesine ibraz etmiştir. Başvurucu, bireysel başvuru formunda doktorlar hakkındaki kamu davasına katıldığı yönünde bir beyanda da bulunmamıştır. Bu durumda başvurucunun iddialarının idari yargıda görülen tam yargı davası ile ilgili olduğu ve incelemenin bu dava kapsamında yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

63. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

64. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

65. Somut olayda başvurucu, kardeşinin ölümü ile sonuçlanan olay nedeniyle açtığı tam yargı davasının özenli ve kapsamlı bir şekilde incelenmediği iddiasının yanı sıra geç yapılan müdahale nedeniyle kardeşinin yaşamının korunamadığını da ileri sürmüştür. Ancak yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapılan incelemede (bkz. §§ 78-94) ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere somut olayda başvurucunun kardeşi N.G.nin yaşamının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı, yetkili makamların başvurucunun kardeşi N.G.nin yaşamını korumak için kendilerinden makul olarak beklenebilecek her şeyi yapıp yapmadığı açık değildir. Olayın gerçekleşme koşulları henüz tam olarak belirlenmediğinden Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği yönündeki iddiayı bu aşamada değerlendirebilmesi mümkün değildir.

66. Bu nedenle inceleme, yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlı olarak yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

68. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).

69. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

70. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün yaşam hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ile davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

71. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

72. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 59-62).

73. Aynı durum yetkili kişi ve kurumların mesleki ödevlerini hiçe sayarak sağlık kuruluşlarına başvuran hastanın hayatına veya vücut bütünlüğüne zarar vermeleri hâlinde sağlık alanında yürütülen faaliyetlerde de geçerlidir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47).

74. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının veya bireylerin maddi ve manevi varlığının zarar görmesine sebep olan vakaların tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).

75. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir.

76. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili olmasıgerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

77. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü tazminat ve tam yargı davalarında, derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bununla birlikte söz konusu özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

78. Somut olayda başvurucu; yaşam hakkının usul boyutu ile ilgili olarak derece mahkemelerinin dosya kapsamında bulunan delilleri değerlendirmeksizin kararlar verdiğini, Elazığ Devlet Hastanesinde yaşanan gecikmeye ilişkin olarak tanık beyanlarının bulunduğunu iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, açtığı davanın geç sonuçlanmasından şikâyet etmiştir. Başvurucu; başvuru formunda özellikle Fırat Tıp Merkezinde yapılan tıbbi müdahalelerle ilgili bir ihlal iddiasının olmadığını, başvuru konusunun Hastanede kardeşine geç müdahale edildiği iddiası ile ilgili olduğunu ifade etmiştir. Bu sebeple bireysel başvuru incelemesi, Hastanede yaşandığı iddia edilen gecikmenin Elazığ 1. İdare Mahkemesince etkili bir şekilde araştırılıp araştırılmadığı ile sınırlı olacaktır.

79. Somut olayda başvurucu, Hastanede görev yapan doktorların kardeşi N.G.nin sağlık durumunun acil olmadığını değerlendirerek kardeşinden normal bir hasta gibi sıra alıp beklemesini istemeleri sonucu muayenede gecikme yaşandığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başka bir anlatımla başvurucu; sağlık durumu acil olan kardeşinin normal bir hasta gibi değerlendirildiğini, doktorların bu sebeple değerlendirme hatası yaptığını iddia etmiştir. Başvurucunun bu iddiaları dikkate alındığında Elazığ 1. İdare Mahkemesinde görülen tam yargı davasının, yaşam hakkı kapsamında mağduriyet varsa bu mağduriyeti ortadan kaldırabileceği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla yaşam hakkı kapsamındaki etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü, somut olayda başvurucuya idare mahkemeleri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir. Bununla birlikte somut olayda olduğu gibi gerçekleştirilen tıbbi muayeneden değil de tıbbi muayenenin geç yapıldığından yakınılan durumlarda olay hakkındaki varsa ceza soruşturması ve/veya idari soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin olayı aydınlatma yükümlülüğü yönünden son derece önemli olduğu, bu bilgi ve belgelerin idare mahkemelerince dikkate alınması gerektiği özellikle vurgulanmalıdır.

80. Görülmekte olan bir davadaki delilleri değerlendirmek ve hukuk kurallarını yorumlamak kural olarak derece mahkemelerinin işi olmakla birlikte yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetinin bulunduğu davalarda derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu husus dikkate alındığında Elazığ 1. İdare Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme içerip içermediğinin Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir. Böyle bir inceleme, Anayasa ile Anayasa Mahkemesine verilen temel haklardan birinin ihlal edilip edilmediğini inceleme görevinin yerine getirilmesi bakımından gereklidir.

81. Bu bağlamda idari yargıda görülen tam yargı davası sürecine bakıldığında Hastanede N.G.ye geç tıbbi müdahalede bulunulduğu iddiasıyla Sağlık Bakanlığı aleyhine Elazığ 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açıldığı,N.G.ye uygulanan tedavilerde hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alındığı, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan bilirkişi raporunda gerek Elazığ Devlet Hastanesinde gerekse Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu yönünde görüş bildirildiği, davanın bu bilirkişi raporuna dayanılarak reddedildiği, başvurucunun temyiz ve karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi ile anılan kararın kesinleştiği görülmektedir.

82. Elazığ 1. İdare Mahkemesine sunulan dava dilekçesi incelendiğinde başvurucunun temel şikâyetinin ilaç içerek intihar girişiminde bulunan kardeşine geç tıbbi müdahalede bulunulduğu iddiası ile ilgili olduğu görülmektedir (bkz. § 38). Başka bir anlatımla idari yargıda görülen davada başvurucunun temel iddiasının saat 22.05'te Hastaneye ulaşan kardeşine otuz dakikayı aşkın bir süre hiçbir tıbbi müdahalede bulunulmaması ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun bu iddiasının idari yargıda görülen uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir unsur olmadığını söylemek mümkün değildir. Bu sebeple başvurucunun ayrı ve açık yanıt verilmesini gerektiren söz konusu iddiasının derece mahkemeleri kararlarında etkili bir şekilde karşılanması gerekir. Aksi bir tutum, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmesine neden olabilecektir.

83. Bu durumda Hastanede başvurucunun kardeşine yapılan müdahalede herhangi bir gecikme yaşanıp yaşanmadığı hususunda derece mahkemelerince ne tür araştırmalar yapıldığının ve başvurucunun açtığı tam yargı davasının hangi gerekçelerle reddedildiğinin incelenmesi gerekir.

84. Elazığ 1. İdare Mahkemesi, yaşanan ölüm olayında ilgili sağlık kuruluşlarına ve görevli sağlık personeline atfedilebilecek bir kusur bulunup bulunmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan rapor almıştır. Mahkemenin Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan aldığı bu raporda, gerek Elazığ Devlet Hastanesinde gerekse Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Adli Tıp Kurumu raporunda başvurucunun kardeşinin tıbbi kayıtlara göre Elazığ Devlet Hastanesine saat 22.35'te ulaştığı ifade edilmiş ve bu saat esas alınarak başvurucunun kardeşine yapılan ilk müdahale yönünden herhangi bir sorun görülmemiştir. Başvurucu, davanın temelinde saat 22.05'te Hastaneye ulaşan kardeşine uzun bir süre tıbbi müdahalede bulunulmamasının olduğunu, davanın icra edilen tıbbi müdahale ve sonrası ile ilgili olmadığını belirterek Adli Tıp Kurumu raporuna itiraz etmiş ise de Elazığ 1. İdare Mahkemesi, başvurucunun Hastaneye saat 22.05'te ulaşan kardeşine otuz dakikayı aşkın bir süre hiçbir tıbbi müdahalede bulunulmadığı yönündeki iddiası hakkında herhangi bir açıklama yapmaksızın doğrudan Adli Tıp Kurumu raporuna atıfla davanın reddine karar vermiştir. Bu durumda Elazığ 1. İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında, davanın temelini oluşturan hastaya geç tıbbi müdahalede bulunulduğu yönündeki iddia bakımından tatmin edici bir açıklama yapıldığı söylenemez. Somut olayda başvurucunun iddia ettiği gibi yarım saatlik bir gecikmenin yaşanıp yaşanmadığı hususu değerlendirilmeden N.G.nin Hastaneye saat 22.35'te ulaştığı kabul edilerek hazırlanan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi, tam yargı davasının temelini oluşturan meselenin tartışılamamasına neden olmuştur.

85. Başvuru konusu olayda, Elazığ 1. İdare Mahkemesinin olay hakkında yürütülen ceza soruşturması dosyasını ilgili makamlardan isteyebileceği ifade edilmelidir. Ceza soruşturması kapsamında ifadesi alınan F.Y. adlı bir kişinin beyanlarının başvurucunun iddialarını destekleyici nitelikte olduğu da dikkate alındığında ceza soruşturması kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin somut olay açısından kritik önemi haiz olduğu açıktır. Nitekim Elazığ 1. İdare Mahkemesi, olay hakkında yürütülen ceza soruşturması dosyasının gönderilmesi için hem Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına hem de Elazığ 2. Sulh Ceza Mahkemesine müzekkereler yazmış ancak bu müzekkereler sonucunda kendisine gönderilen bilgi ve belgeler hakkında herhangi bir değerlendirme yapmadan davanın reddine karar vermiştir. Elazığ 1. İdare Mahkemesi, hastaya yapılan tıbbi müdahalede gecikme yaşandığı iddiasını destekleyen F.Y. adlı tanığın beyanına rağmen F.Y.nin anlatımları hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.

86. Başvuru konusu olayda Elazığ 1. İdare Mahkemesinin başvurucunun kardeşi N.G.ye yapılan tıbbi müdahalede herhangi bir gecikme yaşanıp yaşanmadığını tespit edebilmek için Hastanenin Acil Servisinin olay gününe ait varsa kamera kayıtlarını temin etmesinin de mümkün olduğu ifade edilmelidir. Ancak Elazığ 1. İdare Mahkemesi bu konuda kendisi bir araştırma yapmadığı gibi olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasında böyle bir araştırma yapılıp yapılmadığını da dikkate almaksızın davanın reddine karar vermiştir.

87. Somut olayda başvurucunun iddia ettiği gibi yarım saatlik bir gecikme olsa bile bu gecikmenin başvurucunun kardeşinin kendi kusurundan -hastanenin yetkili birimine başvurmama gibi- veya doktorların başka acil bir işinden kaynaklanabileceği yahut söz konusu gecikmenin başvurucunun kardeşinin ölümüne önemli bir etkisinin olmayabileceği gibi hususlar gözardı edilmemekle birlikte derece mahkemelerinin somut olayda böylesi bir durumun bulunup bulunmadığını aydınlatmadığı da açıktır.

88. Bu durumda idari yargıda görülen tam yargı davasında başvurucunun temel şikâyetlerinin değerlendirilmediği ve olayın tam olarak açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmaktadır.

89. Başvuru konusu olayın ayrıca yaşam hakkına ilişkin davaların makul süratte yürütülmesi gerektiği yönündeki ilke açısından incelenmesi gerekir.

90. Sağlık kurumlarında işlenen kusurlu eylemlerin bilinmesi, ilgili kurumlara ve sağlık personeline potansiyel kusurlarını giderme ve benzer hataların meydana gelmesini önleme imkânı vermesi bakımından büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu tür olaylara ilişkin soruşturma veya davaların süratli bir şekilde incelenmesi, sağlık hizmetlerinden faydalanan tüm bireylerin güvenliği için son derece önemlidir (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 76).

91. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde başvurucunun yaşanan ölüm olayı üzerine 26/7/2005 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat ettiği, akabinde ise Elazığ 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, İdare Mahkemesinin 17/3/2011 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği ve bu kararın Danıştay Onbeşinci Dairesinin 18/12/2014 tarihli kararı neticesinde kesinleştiği görülmektedir.

92. Başvuruya konu davanın karmaşık bir nitelik arz etmemesi ve başvurucunun davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar dikkate alındığında somut olaya ilişkin yargılamanın 9 yılı aşkın bir sürede sonlandırılmasının makul olduğu söylenemeyecektir.

93. Dolayısıyla başvuruya konu davanın yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul süratte yürütülmediği sonucuna varılmıştır.

94. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

95. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

96. Başvurucu, doktorların cezalandırılması ile maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi talebinde bulunmuştur.

97. Somut olayda, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

98. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

99. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

100. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harcın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2005/885) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Aydın Gür [2.B.], B. No: 2015/3640, 30/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı AYDIN GÜR
Başvuru No 2015/3640
Başvuru Tarihi 27/2/2015
Karar Tarihi 30/10/2018
Resmi Gazete Tarihi 5/12/2018 - 30616
Basın Duyurusu Var

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, sağlık durumu ciddi olan bir hastaya geç müdahalede bulunulması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
KHK 181 Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 2
Yönetmelik 11/5/2000 Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği 15
33
34

5.12.2018

BB 68/18

Ölümün, Geç Tıbbi Müdahale Sonucu Meydana Geldiği İddiasının Değerlendirilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edilmesi

 

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 30/10/2018 tarihinde, Aydın Gür (B. No: 2015/3640) başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

Olaylar

Başvurucu, ilaç içerek intihar girişiminde bulunan kardeşini (N.G.), 22.05’te götürdüğü acil serviste doktorların kendileriyle yeterince ilgilenmeyip normal bir hasta gibi sıra alıp beklemelerini istediğini, kardeşine fenalaşıp yere düşene kadar müdahale edilmediğini beyan etmiştir.

Hastane kayıtlarına göre ise N.G. hastaneye 22.35’te getirilmiş, yapılan tetkiklerin ardından ilaç içme (intoksikasyon) tanısıyla ildeki üniversite hastanesine ambulansla sevk edilmiştir. Üniversite hastanesi değerlendirme formuna göre N.G. 23.00’te hastaneye getirilmiş, hemen tedaviye alınmış ancak bu süreçte aniden solunumu durmuş, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış ve saat 01.10’da yaşamını yitirmiştir.

Olayla ilgili ceza soruşturması başlatılmış, ayrıca N.G.nin yakınları da Devlet Hastanesi Acil Servisinde görev yapan doktorlardan şikâyetçi olmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyet edilen doktorların kamu görevlisi olması nedeniyle dosyayı Valiliğe göndermiştir. Valilik olayla ilgili inceleme raporu hazırlatmış, bu rapor doğrultusunda soruşturma izni verilmemiştir.

Yapılan itiraz üzerine Bölge İdare Mahkemesi kararın kaldırılmasına hükmetmiş, bu kararın ardından Sulh Ceza Mahkemesinde açılan kamu davası sonucu doktorların beraatına karar verilmiştir. Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında yargılamaya devam eden Sulh Ceza Mahkemesi tekrar doktorların beraatına hükmetmiştir. Temyiz edilen bu karar Yargıtay’da yine bozulmuş bunun üzerine Sulh Ceza Mahkemesi davanın zamanaşımından düşmesine karar vermiştir. Kararın temyiz incelemesi halen devam etmektedir.

Öte yandan başvurucu maddi ve manevi zararlarının tazmini için başvurduğu Sağlık Bakanlığının ret cevabı üzerine tam yargı davası açmış fakat İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen kararı Danıştay onamıştır. Karar düzeltme istemi de reddedilen başvurucu, bireysel başvuruda bulunmuştur.

İddialar

Başvurucu; sağlık durumu ciddi olan kardeşine geç müdahalede bulunulması sonucu ölüm olayının meydana geldiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı devlete önemli ödevler yüklemektedir. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürüldüğü davalarda, derece mahkemelerinin Anayasa’nın gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmaktadır.

Bu olayda olduğu gibi tıbbi müdahalenin geç yapıldığından yakınılan durumlarda, ceza soruşturması veya idari soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin idare mahkemelerince dikkate alınması gerektiği özellikle vurgulanmalıdır.

Somut olayda başvurucunun beyan ettiği hastaneye geliş saati (22.05) ile resmî kayıtlar arasındaki (22.35) yarım saatlik farkın yaşanıp yaşanmadığı hususu değerlendirilmeden hastanedeki kayıt esas alınarak hazırlanan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi, tam yargı davasının temelini oluşturan meselenin tartışılamamasına neden olmuştur.

İdare Mahkemesi, hastaya yapılan tıbbi müdahalede gecikme yaşandığı iddiasını destekleyen bir tanığın beyanına rağmen bu tanığın anlatımları hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Öte yandan yapılan tıbbi müdahalede gecikme yaşanıp yaşanmadığını tespit edebilmek için hastanenin acil servisinin olay gününe ait kamera kayıtlarını istemeyen derece mahkemesi, ceza soruşturmasında böyle bir araştırma yapılıp yapılmadığını da dikkate almadan davanın reddine karar vermiştir.

Bu durumda idari yargıda görülen tam yargı davasında başvurucunun temel şikâyetlerinin değerlendirilmediği ve olayın tam olarak açıklığa kavuşturulmadığı anlaşılmıştır.

Öte yandan sağlık olaylarına ilişkin soruşturma veya davaların süratli bir şekilde incelenmesi, sağlık hizmetlerinden faydalanan tüm bireylerin güvenliği için son derece önemlidir.

Başvuruya konu davanın karmaşık bir nitelik arz etmemesi ve başvurucunun davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar dikkate alındığında yargılamanın dokuz yılı aşkın bir sürede sonlandırılması nedeniyle davanın makul süratte yürütülmediği sonucuna varılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.

  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi