TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LEVENT TÜTÜNCÜ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3690)
|
|
Karar Tarihi:18/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Levent
TÜTÜNCÜ
|
Vekili
|
:
|
Av. Canan
YIRGIN YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davada
başvurucunun dava konusu işlemle olan menfaat bağının yargılama sürecinde
ortadan kalktığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim
Hastanesinde (GATA) kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak görev yapmakta
iken aynı bölüm için ilan edilen profesörlük kadrosuna atanma talebiyle
müracaatta bulunmuştur.
9. Aynı kadroya atanmak için başvuruda bulunan diğer adayın
şikâyeti üzerine GATA Komutanlığı Etik Kurulu (Etik Kurulu) tarafından
başvurucunun bilimsel eserleri üzerinde inceleme yapılmıştır. Etik Kurulu
7/11/2012 tarihli kararıyla başvurucunun basılmamış ve yayımlanmamış bir eseri
profesörlüğe yükseltilme başvurusunda kullandığı gerekçesiyle yanıltma niteliğinde
etik kusuru, aynı eseri iki ayrı dergide yayımlatması nedeniyle de yayın
tekrarı etik kusuru işlediğini tespit etmiştir.
10. Genelkurmay Başkanlığı 19/12/2012 tarihinde, Etik Kurulun
anılan kararına istinaden ilgili mevzuat hükümleri gereğince başvurucu hakkında
iki yıl akademik yükseltme sırasında başvuramama ya da atanamama yaptırımı
uygulanmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu, Etik Kurulu kararının ve bu karara istinaden
hakkında yaptırım uygulanmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığı işleminin iptali
istemiyle 14/3/2013 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava
açmıştır.
12. Dava devam ederken başvurucu 16/9/2013 tarihi itibarıyla
kendi isteğiyle emekli olmak suretiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK)
ayrılmıştır.
13. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 2/7/2014 tarihinde, konusu
kalmayan uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar
vermiştir. Oyçokluğuyla verilen kararın gerekçesinde, yargılama devam ederken
başvurucunun 16/9/2013 tarihinde emekli olarak TSK'dan ayrıldığı tespitine yer
verilmiş; bu sebeple dava konusu yaptırım kararının uygulanma durumunun söz
konusu olmadığı belirtilmiştir. Dava konusu işlemlerin iptal edilmesinde
başvurucunun menfaatinin kalmadığı değerlendirmesinde bulunulan kararda,
başvurucunun talebi yönünden uyuşmazlığın konusunun kalmadığı kanaat ve
sonucuna varıldığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, davanın açıldığı tarihteki
haklılık durumu dikkate alınarak yargılama giderlerinin davalı idareye
yükletilmesi gerektiği belirtilmiş; buna göre harç ve posta ücreti ile vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderlerinin davalı idareden alınarak başvurucuya
verilmesine hükmedilmiştir.
14. Karşıoy gerekçesinde ise
başvurucunun emekli olmasının mevcut davanın görülmesinde menfaatinin kalmadığı
anlamına gelmeyeceği, bu sebeple davanın konusuz kaldığından söz edilemeyeceği
belirtilmiştir. Etik Kurulu kararı hâlen mevcut olduğundan davanın görülüp sonuca
bağlanmasında başvurucunun menfaati bulunduğu ifade edilen karşıoy
gerekçesinde, ayrıca yaptırım kararının başvurucunun emekli olmasından sonra da
etkilerinin olabileceğine dikkat çekilmiş, ardından esas yönünden dava konusu
işlemlerin hukuka aykırılık sebeplerine yer verilmiştir.
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 21/1/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar 4/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 27/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde 21/1/2017 tarihli
ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci
fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
19. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun "Dilekçeler
üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 44. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Kaydı yapılan dilekçeler, Genel
Sekreterlikçe;
...
c) Ehliyet,
...
Noktalarından sırası ile incelenir.
Bu noktalardan kanuna aykırı görülmeyenlerin
tebligat işleri yapılır.
Kanuna aykırı görülen dilekçeler, karar
verilmek üzere görevli Daire veya Daireler Kuruluna havale olunur..."
20.
1602 sayılı Kanun'un "İlk
inceleme üzerine verilecek karar" kenar başlıklı 45. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kuruluna gelen
dilekçelerde 44 üncü maddede yazılı noktalardan
kanunsuzluk görülürse:
A) ... (c) [bendinde yazılı
hâlde], davanın reddine;
... karar verilir..."
21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun "Dilekçeler üzerine ilk
inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Dilekçeler,
...
c) Ehliyet,
...
yönlerinden sırasıyla incelenir."
22. 2577 sayılı Kanun'un "İlk
inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 15.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve
vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü
fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde
davanın reddine,
...
Karar verilir."
2. Danıştay İçtihadı
23. Danıştay İkinci Dairesinin 3/11/2008 tarihli ve E.2008/3586,
K.2008/4247 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacı tarafından ... Lisesi
Müdürü olarak görev yaptığı dönemde hakkında 70 puanla orta düzeyde düzenlenen
2006 yılı sicil raporunun iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 5. İdare Mahkemesi[nce] davacının yargılama
devam ederken emekliye ayrıldığı, sicil raporunun iptalini isteme konusunda
güncel bir menfaat ilişkisinin kalmadığı gerekçesiyle ... davanın ehliyet
yönünden reddine karar verilmiştir.
...
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.
maddesinin 1/a bendinde iptal davaları, "idari işlemler hakkında yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan" davalar
olarak tanımlanmaktadır.
Maddede öngörülen menfaat ihlali koşulu, bu
tür davaların kabulü ve dinlenilebilmesi için aranılan koşullardan biridir.
Gerek doktrin gerekse yargısal içtihatlarda bu şart, subjektif
ehliyet şartı olarak kabul edilmekte, ancak ne tür bir menfaat ihlalinin gerçek
ve tüzel kişilere iptal davasını açma hakkı sağladığını gösterecek kesin bir
ölçü ortaya konulamamakta ve bu ilişki kural olarak iptal davasına konu olan
kararın niteliğine göre saptanmaktadır.
Genelde kişisel, meşru ve güncel bir menfaatin
varlığı ve bunların ihlali, menfaat ilişkisinin kurulmasında yeterli sayılmakta
ve bu husus davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı mercilerince
belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir
ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyetinin varlığı için
yeterli sayılmaktadır.
...
Bu durumda, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun emeklilerin yeniden kamu hizmetine alınmasını düzenleyen 93. maddesi
ve Devlet memurlarından 6 yıllık sicil notu ortalaması 90 ve daha yukarı
olanların aylık derecelerinin yükseltilmesinde dikkate alınmak üzere bir kademe
ilerlemesi uygulanacağını hüküm altına alan 64. maddesi uyarınca davacı
hakkında düzenlenen sicil raporu ve sicil notunun önem kazandığı ve davacının
menfaatini doğrudan ilgilendirdiği gibi, sicil amirlerince olumsuz düşüncelerle
orta düzeyde düzenlenen uyuşmazlık konusu sicil raporu ile davacı arasında
manevi ilişkinin de devam etmesi karşısında, uyuşmazlığın esası incelenerek
hüküm kurulması gerekirken, davacının güncel bir menfaat ilişkisinin kalmadığı
gerekçesiyle davanın [reddi]
yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, [kararın bozulmasına]..."
24. Danıştay Beşinci Dairesinin 15/12/2014 tarihli ve
E.2012/2143, K.2014/9343 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava,koruma
ve güvenlik görevlisi olarak görev yapmakta iken tutukluluk hali nedeniyle
görevden uzaklaştırılan davacının, memuriyet görevine başlatılması ve 1/3
oranında kesilen maaşının ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin
05.01.2010 tarihli işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 8. İdare Mahkemesince ...
davacının,03.02.2010 tarihinde hizmetli kadrosunda göreve başlatıldığı,
16.04.2010 tarihinde de malulen emekli olduğu anlaşılmakla, memuriyet görevine
dönmek istemiyle yaptığı başvurunun reddinden kaynaklanan uyuşmazlık yönünden
davanın konusunun kalmadığı; ... davacının memuriyet görevine başlatılmamasına
ilişkin kısmı yönünden davanın konusunun kalmaması nedeniyle uyuşmazlığın bu
kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığına, maaşından yapılan kesintilerin
ödenmesi talebinin reddine dair kısmı yönünden de davanın reddine karar
verilmiştir.
...
İptal davalarında, idari işlemlerin
kuruldukları tarih itibariyle yargısal denetime tabi tutulmaları gerektiği
kuşkusuzdur. İdare Hukukunun genel ilkelerine göre iptaldavasıaçılabilmesiiçin,
davacı ile dava konusu işlem arasında menfaat ilişkisinin varlığı yeterli olup,
ayrıca bu işlemle menfaat ilişkisinin davanın sonuçlanmasına kadar devam etmesi
aranmamaktadır.
Davacının idari işlemle ilişkisinin davanın
sonuçlanmasına kadar devam etmesini zorunlu tutmak, iptal davalarını sadece
davacılar yönünden ortaya koyduğu sonuçlarla değerlendirmek ve bu davaların
amacını ihmal etmek anlamını taşır. Bunun sonucu olarak, dava görülmeden önce
alınacak yeni idari kararlarla davacının iptali istenilen işlemle ilişkisini
kesmek ve böylece hukuka aykırılığı ileri sürülen işlemi yargısal denetim
dışında bırakmak yolu açılmış olur.
Bu durumda, yargısal denetimden amaç
"hukuka uygunluk" denetimi olduğuna, yargısal denetim işlemin
kurulduğu tarih itibariyle gerçekleştiğine ve yeni işlem tesis edilene kadar
hukuki sonuç doğurduğuna göre, Mahkemece dava konusu işlemin hukuka
uygunluğunun denetlenerek bir karar verilmesi gerekmekte iken dava konusu
işlemden sonra kurulan 16.04.2010 günlü bir başka işlem ile davacının malulen
emekli edildiği ve davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer
olmadığına ilişkin olarak verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
...
Açıklanan nedenlerle, [kararın] bozulmasına..."
25. Danıştay Onikinci Dairesinin
28/10/2015 tarihli ve E.2015/1273, K.2015/5657 sayılı kararının ilgili
kısımları şöyledir:
"Dava;... İl Özel İdaresi'nde genel sekreter olarak görev yapmakta
iken 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan ... milletvekili genel
seçimlerine katılmak için ... tarihinde istifa ederek görevinden ayrılan
davacının, seçimler sonucunda eski görevine atanmak istemiyle yaptığı başvurusu
üzerine İl Özel İdaresinde uzman kadrosuna atanmasına ilişkin [işlemin]
iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, ... davacının, seçimler
sonucunda tekrar görevine dönebilmek amacıyla yapmış olduğu başvurusu
neticesinde genel sekreterlik kadrosunun dolu olması nedeniyle İl Özel
İdaresinde 1. dereceli uzman kadrosuna atanmasına ilişkin dava konusu
işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
...
Davalı idarece her ne kadar davacının ...
tarihinde emeklilik isteminde bulunduğu ve bu isteği üzerine emekliye ayrıldığı
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ... tarihli yazısından anlaşıldığından, iş
bu davanın davacı yönünden hukuki bir yararının bulunmadığı gibi, davanın
konusuz kaldığı ileri sürülmüş ise de; iptal davası açılabilmesi için davacının
dava konusu işlem nedeniyle menfaatinin ihlal edilmiş olması yeterli olup, bu
işlemle menfaat ilişkisini dava sonuna kadar sürdürmesi gerekmediğinden, davalı
idarenin davacı emekli olduğundandavanın konusuz
kaldığı yolundaki iddiasına da itibar edilmemiştir.
... davacının, görevine dönme talebinde
bulunduğu tarihte durumuna uygun eşdeğer görevlerin bulunup bulunmadığı
hususunda gerekli ve yeterli inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken
... davanın reddi yolunda verilenİdare Mahkemesi
kararında hukuki isabet bulunmamaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini
isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
27. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için
bkz. Ali Diren, B. No:
2015/13108, 18/4/2018, §§ 26-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 18/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, TSK'daki görevinden ayrılmış olsa da akademik çalışmalarının
devam ettiğini hatırlatarak; gerek etik ihlalde bulunduğu yönündeki kararın
gerekse bu karara istinaden uygulanan yaptırımların akademik unvanını ve
itibarını lekelediğini belirtmektedir. Başvurucu, söz konusu işlemlerin
dosyasında saklanması nedeniyle bundan sonraki akademik hayatını olumsuz
etkileyeceğinden şikâyet etmekte; dolayısıyla sonuçları itibarıyla menfaatini
etkilediğine dikkat çekmektedir. Mahkemenin makul ve yeterli bir gerekçe
oluşturmaksızın sadece emekli olmasını dayanak göstererek dava konusu
işlemlerin iptalini istemekte menfaatinin kalmadığı yolundaki yorumunun katı
bir yorum olduğunu belirten başvurucu, bu yaklaşımdan hareketle idari
işlemlerin yargısal denetiminin yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
30. Başvurucu ayrıca, profesör kadrosuna atanmak için başvuruda
bulunma imkânının elinden alınması nedeniyle yıllar süren akademik çalışmaları
karşılıksız bırakılarak maddi ve manevi yönden yıpratıldığından, belirtilen
kadronun mali haklarından yoksun kaldığından şikâyet etmekte; maddi ve manevi
varlığın korunması ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen
şikâyetlerinin özü, idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın dava konusu
işlemle olan menfaat ilişkisinin yargılama sürecinde ortadan kalktığından
bahisle uyuşmazlığın konusunun kalmadığı gerekçesiyle esasının
incelenmemesidir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma
hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni
hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde
uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın
bulunması gerekmektedir (bkz. İsmail
Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, §21).
34. Bireyin menfaatini etkilemeyen idari işlemlerin esasen
herhangi bir uyuşmazlığa sebebiyet verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan
nitelikte işlemler olduğu söylenebilir. Bu çerçevede somut başvuruda da idari
işlemin iptali istemiyle açılan davanın başvurucunun idari işlemin iptalini
istemekte menfaatinin ortadan kalktığı, bu sebeple uyuşmazlığın konusunun
kalmadığı gerekçesiyle reddedildiği görüldüğünden somut olayda bir uyuşmazlığın
bulunup bulunmadığının ortaya konulması önem arz etmektedir.
35. Bu bağlamda bireysel başvuruya esas olan davada derece mahkemesinin,
başvurucunun yargılama sürecinde gelişen yeni hukuki durumunu (emekli olmasını)
dikkate alarak idari işlemin iptal edilmesindeki menfaatinin ortadan kalktığı
yolundaki yorumdan hareketle uyuşmazlığın konusunun kalmadığı yönünde tespit ve
değerlendirmede bulunduğuna dikkat çekmek gerekir. Bir başka ifadeyle derece
mahkemesinin dava konusu edilen idari işlemin davanın
açıldığı tarihte başvurucunun menfaatini etkilediği, dolayısıyla
dava tarihi itibarıyla ortada bir uyuşmazlık bulunduğu noktasında herhangi bir tereddütünün bulunmadığı, nitekim bu değerlendirmesini
gerekçeli kararında da ifade ettiği, bu kapsamda davanın açıldığı tarihteki
haklılık durumunu dayanak göstererek dava sonundaki yargılama giderlerini
başvurucuya yüklemediği görülmektedir. Ayrıca hukuk sistemimiz içinde-menfaat koşulu tartışmasından ayrı olarak-
aynı nitelikteki idari işlemlerden doğan uyuşmazlıkların idari davalara konu
olduğu noktasında bir tartışma bulunmadığı, hatta menfaat koşulu bağlamında da
bireysel başvuruya konu dava ile aynı hukuki koşullardaki uyuşmazlıkların
esasının incelendiği dikkate alındığında (bkz. §§ 23-25) somut olayda
Sözleşme'nin 6. maddesinin uygulanabilirliği noktasında herhangi bir sorun
bulunmadığı anlaşılmıştır.
36. Öte yandan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
39. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
40. Bireyin kamu makamları tarafından kamu gücü kullanılarak
hakkında gerçekleştirilen ve sonuçları itibarıyla hukuksal durumunu,
dolayısıyla menfaatini etkileyen bir idari işlemle ilgili uyuşmazlığın mahkeme
önünde incelenmesi imkânından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil edebilir.
41. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun etik ihlalde
bulunduğu yolundaki kararın ve bu karara istinaden hakkında yaptırım uygulanmasına
ilişkin idari işlemin uyuşmazlık konusu edildiği bir idari dava söz konusudur.
Başvurucunun söz konusu idari işlemlerin iptali istemiyle açtığı davada, dava
konusu işlemlerle olan menfaat ilişkisinin yargılama sürecinde ortadan kalktığı
gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
43. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
44. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
45. Somut başvuruda, davanın esasının incelenmemesi yönündeki
mahkeme kararının idari işlemlere karşı iptal davası açılabilmesi için
öngörülen menfaat koşulunun
bulunmadığı gerekçesine dayandığı görülmektedir. Belirtilen koşulun idari
yargıya ilişkin usul hukuku kuralları kapsamında dava açma ehliyetinin unsurlarından biri olduğu ve bu müesseseyle
ilgili düzenlemelere de 1602 sayılı mülga Kanun'un 44. ve 45. maddelerinde yer
verildiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
46. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498,
26/12/2017, § 53; AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
47. İdari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin
menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal
sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de
idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hâle gelmesini
engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan
kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak
düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan
uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi idari yargıya ilişkin bir usul kuralı
olarak düzenlenmiştir.
48. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin
gözetilmesi, bu suretle iyi adalet yönetiminin de sağlanarak kamu yararının
gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi
ilkesi gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli
koşullara bağlanması mümkündür.
49. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemesinin
başvurucunun dava konusuişlemlerin iptalini istemekte
menfaatinin kalmadığı gerekçesiyle idari işleme karşı açılan iptal davasının
esasını incelememesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine
yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
50. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
§ 52).
51. Ölçülülük ilkesi, elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç
bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale
ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 38).
52. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, hakkın
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hak ve
özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir.
Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda
müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla
uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenmemesi
gerekmektedir.
53. Dava konusu edilen bir idari işlemin bireyin menfaatini
ihlal edip etmediğini belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen
derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, önlerindeki uyuşmazlığın
niteliğini ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde
bulundurarak dava konusu işlemin davacının hukuki durumu üzerinde
yaratabileceği etki ve sonuçlardan hareketle menfaatini ihlal edip etmediğini
değerlendirirler. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava konusu
edilen işlemin başvurucunun menfaatini ihlal edip etmediğinin belirlenmesi
noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, idari işlemin bireyin menfaatini
etkilemediğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim
hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir.
54. Derece mahkemeleri, dava konusu edilen işlemin bireyin
menfaatini ihlal edip etmediğini irdelerken ve buna dair usul kurallarını
uygularken söz konusu düzenlemenin getirilmesi ile ulaşılmak istenen kamu
yararı ile bireyin menfaatleri arasında adil bir denge gözetmelidir. Bu
bağlamda menfaat ihlali koşulundan hareketle uyuşmazlığın esasının incelenebilirliğinin değerlendirilmesinde kamu yararı ile
bireyin menfaatleri arasındaki denge kurulurken dava konusu edilen işlemin mahiyeti,
başvurucunun hukuki durumuna ve gelecek yaşantısına ne şekilde etkilerinin
olduğu, işlemin hukuka uygunluk denetiminin gerçekleştirilmememiş
olmasından dolayı bertaraf edilemeyen bu etkilerin başvurucuya bir külfet
yükleyip yüklemediği gibi hususlar gözönünde
bulundurulabilir.
55. Bu kapsamda bireyin hukuki durumu üzerinde birtakım etki ve
sonuçlar doğurduğu, dolayısıyla hak ve menfaatlerini etkilediği çok açık olan
bir idari işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme olanağından
yoksun bırakılması bu konuda mahkemeye erişimini imkânsız hâle
getirebileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
56. Bireysel başvuruya dayanak davada uyuşmazlık konusu edilen
işlemler başvurucunun etik ihlalde bulunduğu yolundaki karar ile bu karara
istinaden hakkında yaptırım uygulanmasına ilişkin işlemdir. Mahkeme,
başvurucunun dava sürecinde emekli olmasını dayanak göstererek dava konusu
işlemlerle olan menfaat ilişkisinin ortadan kalktığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasını
incelememiştir.
57. Bireyin menfaatini etkilemeyen uyuşmazlıkların esası
hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesinin sağlanarak kamu
yararı amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı
ifade edilemez. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır.Bu
itibarla, uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip
yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
58. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 23-25) Danıştay içtihadında
ortaya konulduğu üzere bireylerin kamu görevlisi sıfatını haiz olmaları
nedeniyle haklarında tesis edilen ve hukuki durumları üzerinde birtakım etki ve
sonuçlar doğuran muhtelif mahiyetteki idari işlemlere karşı açtıkları davalarda
kamu görevlisi statülerinin yargılama sürecinde sona ermiş olması idari işlemle
olan menfaat bağını ortadan kaldıran bir durum olarak kabul edilmemektedir.
59. Anılan içtihattaki yaklaşımın öz itibarıyla statü hukukuna
göre çalışan kamu görevlilerinin kamu personel hukuku kapsamında haklarında
tesis edilen idari işlemlerin onların aktif meslek yaşamları haricinde maddi ve
manevi varlıkları üzerinde de birtakım etki ve sonuçlar gösterebilmesi, öte
yandan meri mevzuatın emeklilik/istifa/ihraç vb. sebeplerle kaybedilen kamu
görevliliği statüsünün belirli koşullar altında yeniden kazanılmasına imkân
sağlaması karşısında böyle bir durumda idari işlemin kişi üzerinde etkilerini
devam ettirecek olması gibi gerekçelere dayandığı anlaşılmaktadır. Buna göre Danıştayın söz konusu içtihadının idari işlemin bireyin
mevcut ve gelecekteki hukuki durumu üzerindeki olası tüm etki ve sonuçlarını
dikkate almak suretiyle menfaat ihlali koşulundan hareketle uyuşmazlığın
esasının incelenebilirliğinin tespitinde kamu yararı
ile bireyin çıkarları arasındaki adil dengeyi gözeten, objektif ve hukuken
kabul edilebilir ölçütler içerdiği görülmektedir.
60. Somut olayda etik ihlalde bulunduğu yönündeki idari kararın,
akademik kariyeri de bulunan ve bu kariyerini TSK bünyesindeki kamu görevinden
sonra da ve bu görevden bağımsız şekilde devam ettirmesine hukuken imkân
bulunan başvurucunun gelecekteki akademik hayatı üzerinde birtakım hukuksal
sonuçlar doğurma kapasitesinin olduğu, öte yandan etik ihlalde bulunduğu
yönündeki tespit nedeniyle ilan edilen kadroya başvuruda bulunamadığından
atanamamış olmasının başvurucunun kadroya bağlı mali hakları üzerinde de
etkilerinin olabileceği, bu hâliyle söz konusu işlemlerin başvurucunun
menfaatini etkilediği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bireysel başvuruya konu
derece mahkemesi kararında ise belirtilen ölçütler kapsamında herhangi bir
irdelemeye gidilmeksizin ve dava konusu işlemlerin başvurucunun tüm yaşantısı
üzerindeki etki ve sonuçları görmezden gelinerek salt emekli olması nedeniyle
kamu görevlisi statüsünün sona erdiğinden idari işlemin iptal edilmesindeki
menfaatinin ortadan kalktığı yönünde şekilci bir yaklaşımla hareket edilmek
suretiyle söz konusu işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapılmadığı
görülmektedir. Dolayısıyla belirtilen işlemlerin hâlen hukuken mevcut olduğu da
bu noktada gözardı edilemez.
61. Yukarıda yer verilen tespitlere göre derece mahkemesinin
somut davada başvurucunun dava konusu edilen işlemlerin iptal edilmesinde
menfaati bulunup bulunmadığını değerlendirmesiyle ve buna dair usul kurallarını
uygulamasıyla ilgili bu şekilci yorumunun, başvurucunun hukuksal durumunu
etkileyen idari işlemden doğan uyuşmazlığın mahkeme önünde karara bağlanmasını
engellediği görülmektedir. Bu suretle belirtilen işlemlerin hukuka uygun olup
olmadığının yargı denetimi yolu ile ortaya konulması imkânından yoksun
bırakılmasının ise söz konusu işlemlerin yukarıda yer verilen etki ve sonuçları
dikkate alındığında başvurucuya ağır bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir.
62. Bu sebeple başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
64. Başvurucu, bireysel başvuru dilekçesinde ayrıca AYİM’in kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme olmamasından, kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz
merciinin bulunmamasından ve karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelenmesinden, karar düzeltme talebinin reddedilmesi nedeniyle para cezasına
hükmedilmiş olmasından da şikâyet etmekte; bu sebeplerle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
65. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
67. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
68. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
69. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
70. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (AYİM İkinci Dairesinin 2/7/2014 tarihli ve E.2013/439,
K.2014/1048 sayılı kararı),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.