TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GAFFAR BAYRAM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3712)
|
|
Karar Tarihi: 16/1/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
1. Gaffar BAYRAM
|
|
:
|
2. Gökan İMER
|
|
:
|
3. Kamber SÖYLEMEZ
|
|
:
|
4. Zeki KILIÇGEDİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan DOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılama yapılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının; başvurucular hakkında verilen iletişimin
dinlenmesi ve teknik araçlarla izleme kararlarının hukuka aykırı olması
nedeniyle haberleşme hürriyetinin; başvurucuların üyesi oldukları siyasi
partinin bazı faaliyetlerine katılmalarının terör örgütüne üye olma suçundan
verilen mahkûmiyet kararında delil olarak değerlendirilmiş olması nedeniyle
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının; ceza infaz kurumu koşullarının
sağlık bakımından uygun olmaması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular Gaffar Bayram, Kamber Söylemez, Zeki Kılıçgedik
ve Gökan İmer sırasıyla 1974, 1950, 1950 ve 1979 doğumlu olup olayların meydana
geldiği tarihte Malatya'da ikamet etmektedir.
7. Soruşturma evresinde Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK
250. madde ile yetkili) bazı başvurucular hakkında PKK/KCK terör örgütüne üye
olma suçunun işlendiğine yönelik kuvvetli belirtiler olduğu gerekçesiyle ve
delil elde edilebilmesi amacıyla iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda
alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve teknik araçlarla izleme
kararı verilmiştir.
8. Başvurucular, PKK/KCK terör örgütüne üye olma suçundan 19/6/2012 tarihinde gözaltına
alınmış ve 22/6/2012 tarihinde tutuklanmışlardır. Daha sonra Malatya Cumhuriyet
Başsavcılığının (TMK 10. madde ile görevli) 10/12/2012 tarihli iddianamesiyle başvurucu Gaffar Bayram hakkında terör
örgütü yöneticisi olma; Kamber Söylemez, Zeki Kılıçgedik ve Gökan İmer hakkında
ise terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır.
9. Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 30/7/2013 tarihinde,
terör örgütüne üye olma suçundan başvurucu Gaffar Bayram'ın 5 yıl 22 ay 15 gün;
Kamber Söylemez, Zeki Kılıçgedik ve Gökan İmer'in ise 6'şar yıl 3'er ay hapis
cezasıyla mahkûmiyetine karar vermiştir.
10. Mahkeme, gerekçeli kararına iddianameyi ve sanık
savunmalarını özetleyerek başlamış; PKK/KCK terör örgütünün yapısını ve
işleyişini kısaca açıklamıştır. Daha sonradosyadaki her bir sanık hakkında ayrı
başlıklar hâlinde iddia, savunma ve delilleri belirten Mahkeme bu delillerin
değerlendirmesini yapmıştır.
11. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucu Gaffar Bayram hakkında yapılan
değerlendirmelerde özetle;
i. Başvurucunun KCK Sözleşmesi'nin 14. maddesinin 3. fıkrasının
(e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri
ile Dayanışma ve Gaziler Komitesindeki" görevleri kapsamında,
silahlı çatışmalarda öldürülen terör örgütü üyeleri ile herhangi bir irtibatı
bulunmamasına rağmen farklı tarihlerde yirmiden fazla kez bahse konu terör
örgütü üyelerinin aileleriyle ve cesetlerinin ailelerine teslimi ile yakından
ilgilenerek cenazeleri sahiplendiği, onları şehit
olarak nitelendirdiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün yayın organı olan Roj
Tv'ye bağlanıp terör örgütü üyelerinin cenazeleri ile ilgili bilgi ve görüntü
aktararak örgütle işbirliği yaptığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın
yakalanışını protesto etmek için kendini yakarak öldüren E.D.nin ve ayrıca
silahlı çatışmada öldürülen bir terör örgütü üyesinin ölüm yıl dönümünde mezarı
başında anılması etkinliklerine katıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu
şekilde terör örgütü üyelerini ve örgüt lideri olan Abdullah Öcalan'ı
sahiplendiğine vurgu yapılarak bu eylemler terör örgütü üyeliğinin bir delili
olarak kabul edilmiştir.
iv. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütü tarafından verilen
talimatlar üzerine Abdullah Öcalan'a ve PKK/KCK tutuklularına destek vermek
amacıyla süresiz açlık grevine gittiği ve örgüt lideri ile PKK/KCK terör
örgütünün diğer üyelerini uğrunda açlık grevi yapacak derecede sahiplendiği
ifade edilmiştir.
v. İddianamede başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün talimatları
doğrultusunda 18/3/2012 tarihinde Diyarbakır'daki izinsiz nevruz gösterilerine
katılmış olmasının terör örgüt üyeliğine bir delil olarak ileri sürülmesiyle
ilgili olarak, yasaklanmış olmasına rağmen bir etkinliğe katılmanın ancak örgüt
talimatı ile hareket ettiğinin anlaşılması hâlinde terör örgütü üyeliğinin
delili olabileceği belirtilmiştir. Somut olayda ise 17/3/2012 tarihli telefon
görüşmelerine göre başvurucunun anılan etkinliğe Barış ve Demokrasi Partisi
(BDP) Genel Merkezinin talimatı ile katılmış olduğu anlaşıldığından bu eylem
terör örgütü üyeliğine delil olarak değerlendirilmemiştir.
vi. Başvurucunun 17/5/1994 tarihinde silahlı çatışma neticesinde
öldürülen yirmi sekiz terör örgütü üyesini anmak amacıyla KCK Sözleşmesi'nin
14. maddesinin 3. fıkrasının (e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri ile Dayanışma ve Gaziler Komitesindeki"
görevleri kapsamında çatışma bölgesine giderek etkinlik düzenlediği ve anma
etkinliği sırasında terör örgütünün marşının birlikte söylenmiş olması ve örgüt
lideri Abdullah Öcalan lehine slogan atılması da dikkate alınarak, terör örgütü
üyelerini sahiplendiği belirtilmiştir.
vii. Başvurucunun fiziki takibi neticesinde, PKK/KCK terör
örgütütarafından kurulduğu ve örgütün amaçlarına hizmet eden bir Dernek olduğu
tespit edilen KÜRDİ-DER (Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği) isimli
Derneğe girip çıktığının tespit edildiği, bu eylemin de terör örgütü üyeliğinin
bir delili olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
viii. Başvurucunun Diyarbakır'dan PKK/KCK terör örgütü
mensuplarının defin işlemlerini gerçekleştirmek üzere bir cenaze nakil aracı
aldığına ilişkin iddia, bahsi geçen nakil aracının terör örgütüne ya da örgütün
bir oluşumuna ait olup olmadığı konusunda dosyada bir delil bulunmadığı
gerekçesiyle terör örgütü üyeliğine delil olarak dikkate alınmamıştır.
ix. Başvurucunun ikametinde, işyerinde ve aracında çok sayıda
örgütsel doküman, PKK/KCK terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan ve örgüt
mensuplarının fotoğraflarının bulunduğu belirtilmiştir.
x. Ayrıca başvurucunun faaliyetlerinde yer aldığı BDP'nin
Malatya parti binasında duvarlara ve camlara asılı şekilde PKK/KCK terör
örgütünün silahlı üyeleri ile örgütün kurucusu ve lideri olan Abdullah Öcalan'a
ait fotoğrafların ve örgüt bayrağının bulunması, bu kişilerin "şehit" ya da "fedailer" olarak yüceltilmesi,
örgütün propagandasını içeren kitapların bulundurulması, içeriğinde örgütün
propagandasına dönüştürülmüş eylemlere ait görüntülerin yer aldığı videoların
bulundurulması da değerlendirmeye alınarak, başvurucunun, siyasi parti
faaliyetleri adı altında PKK/KCK terör örgütünün amaçlarına hizmet ettiği
belirtilmiştir.
xi. Sonuç olarak, başvurucunun eylemlerinin 2011 ve 2012 yılları
içinde çeşitli tarihlerde ve süreklilik arz edecek şekilde belli bir yoğunluğa
ulaştığı, böylelikle terör örgütü PKK/KCK ile başvurucu arasında organik bir
bağ oluştuğu ve başvurucunun terör örgütünün bir üyesi olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Buna karşılık, başvurucu hakkında her ne kadar terör örgütü
yöneticisi olma suçundan kamu davası açılmış ise de başvurucunun eylemlerinin
örgütü sevk ve idare seviyesine varmadığı kanaatine varıldığından eylemlerin
terör örgütü üyesi olma suçu aşamasında kaldığı kabul edilmiştir.
12. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucu Kamber Söylemez hakkında yapılan
değerlendirmelerde özetle;
i. Başvurucunun KCK Sözleşmesi'nin 14. maddesinin 3. fıkrasının
(e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri
ile Dayanışma ve Gaziler Komitesindeki" görevleri kapsamında,
silahlı çatışmalarda öldürülen terör örgütü üyeleri ile herhangi bir irtibatı
bulunmamasına rağmen farklı tarihlerde altı kez bahse konu terör örgütü
üyelerinin aileleriyle ve cesetlerinin ailelerine teslimi ile yakından
ilgilenerek cenazeleri sahiplendiği, onları şehit
olarak nitelendirdiği belirtilmiştir.
ii. İddianamede başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün talimatları
doğrultusunda izinsiz nevruz gösterisine katılmasının terör örgüt üyeliğine bir
delil olarak ileri sürülmesiyle ilgili olarak, yasaklanmış olmasına rağmen bir
etkinliğe katılmanın ancak örgüt talimatı ile hareket ettiğinin anlaşılması
hâlinde terör örgütü üyeliğinin delili olabileceği belirtilmiştir. Somut olayda
ise 17/3/2012 tarihli telefon görüşmelerine göre başvurucunun anılan etkinliğe
BDP Genel Merkezinin talimatı ile katılmış olduğu anlaşıldığından bu eylem
terör örgütü üyeliğine delil olarak değerlendirilmemiştir.
iii. Başvurucunun örgüt talimatıyla Midyat ve Gemlik'e giderek
çeşitli faaliyetlerde bulunduğu yönündeki iddianın dosyadaki mevcut delillere
göre bunun ispatlanamadığı belirtilerek bu eylemler terör örgütü üyeliğine
delil olarak değerlendirilmemiştir.
iv. Başvurucunun bazı telefon görüşmelerinde, ölen bir örgüt
mensubunun Yüksekova dışında bir yere defninin sağlanması için öğretmenlerden
para toplanmasını teklif etmesi de, başvurucunun bunu KCK Sözleşmesi'nin 14.
maddesinin 3. fıkrasının (e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri ile Dayanışma ve Gaziler Komitesi"
kapsamındaki görevleri doğrultusunda yaptığı ve böylece örgüte maddi gelir
sağlamaya çalıştığı vurgulanarak delil olarak değerlendirilmiştir.
v. Başvurucunun ikametinde yapılan aramada elde edilen
dokümanlarda PKK/KCK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'a ait görüşlerin
bulunduğu bazı belgeler ile PKK/KCK terör örgütü üyesi şahısların terör
örgütüne katıldıktan sonra çektirmiş olduğu fotoğrafların bulunduğu ifade
edilmiştir. Ayrıca bu aramada ele geçirilen dijital malzemelerin içinde, ölü
olarak ele geçirilen bazı örgüt üyelerinin fotoğraflarının; müzik dosyaları
arasında ise PKK/KCK terör örgütünün 2007 yılında Hakkari Dağlıca Karakoluna
yaptığı ve 12 askerin şehit olduğu karakol baskınını övgüyle anlatan "Awaze Çiya-Oramar" isimli şarkının
bulunduğu belirtilmiş, bunlar da başvurucunun terör örgütü üyeliğinin bir
delili olarak kabul edilmiştir.
vi. Faaliyetlerinde başvurucunun da yer aldığı BDP'nin Malatya
parti binasında PKK/KCK terör örgütünün silahlı üyeleri ile örgütün kurucusu ve
lideri olan Abdullah Öcalan'a ait fotoğrafların duvarlara ve camlara asılması,
örgüt bayrağının bulunması, bu kişilerin şehit
ya da fedailer olarak
yüceltilmesi, örgütün propagandasını içeren kitapların ve içeriğinde örgütün
propagandasına dönüştürülmüş eylemlere ait görüntülerin yer aldığı videoların
bulundurulması da değerlendirmeye alınarak, başvurucunun siyasi parti
faaliyetleri adı altında PKK/KCK terör örgütünün amaçlarına hizmet ettiği
belirtilmiştir.
vii. Sonuç olarak, başvurucunun eylemlerinin 2011 ve 2012
yılları içinde çeşitli tarihlerde ve süreklilik arz edecek şekilde belli bir
yoğunluğa ulaştığı, böylelikle terör örgütü PKK/KCK ile başvurucu arasında
organik bir bağ oluştuğu ve başvurucunun terör örgütünün bir üyesi olduğu
sonucuna varılmıştır.
13. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucu Zeki Kılıçgedik hakkında yapılan
değerlendirmelerde özetle;
i. Başvurucunun KCK Sözleşmesi'nin 14. maddesinin 3. fıkrasının
(e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri
ile Dayanışma ve Gaziler Komitesindeki" görevleri kapsamında,
silahlı çatışmalarda öldürülen terör örgütü üyeleri ile herhangi bir irtibatı
bulunmamasına rağmen farklı tarihlerde on dokuz kez bahse konu terör örgütü
üyelerinin aileleriyle ve cesetlerinin ailelerine teslimi ile yakından
ilgilenerek cenazeleri sahiplendiği, onları şehit
olarak nitelendirdiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanışını
protesto etmek için kendini yakarak öldüren E.D.nin ve ayrıca silahlı çatışmada
öldürülen bir terör örgütü üyesinin ölüm yıl dönümünde mezarı başında anılması
etkinliklerine katıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu şekilde terör örgütü
üyelerini ve örgüt lideri Abdullah Öcalan'ı sahiplendiğine vurgu yapılarak bu
eylemler terör örgütü üyeliğinin bir delili olarak kabul edilmiştir.
iii. Başvurucunun 17/5/1994 tarihinde silahlı çatışma
neticesinde öldürülen yirmi sekiz terör örgütü üyesini anmak amacıyla KCK
Sözleşmesi'nin 14. maddesinin 3. fıkrasının (e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri ile Dayanışma ve Gaziler Komitesindeki"
görevleri kapsamında çatışma bölgesine giderek anma etkinliğine katıldığı ve
anma etkinliği sırasında, terör örgütünün marşının birlikte söylenmiş olması ve
örgüt lideri Abdullah Öcalan lehine slogan atılması da dikkate alınarak, terör
örgütü üyelerini sahiplendiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütü tarafından verilen
talimatlar üzerine Abdullah Öcalan ve PKK/KCK tutuklularına destek vermek
amacıyla süresiz açlık grevine gittiği ve örgüt lideri ile PKK/KCK terör
örgütünün diğer üyelerini uğrunda açlık grevi yapacak derecede sahiplendiği
belirtilmiştir.
v. Başvurucunun evinde yapılan aramada "Abdullah Öcalan" isimli kitabın
bulunması diğer delillerle birlikte değerlendirilerek örgüt kurucusuna ve
dolayısıyla örgüte bağlılığını ortaya koyduğu kanaatine varılmış ve buda
başvurucunun terör örgütü üyeliğinin bir delili olarak kabul edilmiştir.
vi. Başvurucu Gökan İmer'in ikametinde yapılan aramada ele
geçirilen fotoğraflarda PKK/KCK terör örgütünü simgeleyen bayrak altında
yüzlerini kapatmış şahısların ellerinde ve yerde, atmaya hazır hâlde molotof
patlayıcıların olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra aynı gün ve aynı
makine ile çekildiği teknik olarak tespit edilen başka bir fotoğrafta ise
başvurucunun Zeki Kılıçgedik ile birlikte diğer başvurucular Gökan İmer ve Gaffar
Bayram'ın da birlikte olduğu görülmüştür. Gökan İmer'in alınan beyanına göre
bahsi geçen fotoğraf, Silopi'deki bir eylem sırasında çekilmiştir. Böylelikle
başvurucunun Silopi'de gerçekleşen ve PKK/KCK terör örgütünün propagandasına
dönüştürülen bu eyleme katıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
vii. Ayrıca faaliyetlerinde başvurucunun da yer aldığı BDP'nin
Malatya parti binasında PKK/KCK terör örgütünün silahlı üyeleri ile örgütün
kurucusu ve lideri olan Abdullah Öcalan'a ait fotoğrafların duvarlara ve camlara
asılı olması ve örgüt bayrağının bulunması, bu kişilerin şehit ya da fedailer olarak yüceltilmesi, örgütün propagandasını içeren
kitapların ve içeriğinde örgütün propagandasına dönüştürülmüş eylemlere ait
görüntülerin yer aldığı videoların bulundurulması değerlendirmeye alınarak,
başvurucunun siyasi parti faaliyetleri adı altında PKK/KCK terör örgütünün
amaçlarına hizmet ettiği belirtilmiştir.
viii. Sonuç olarak, başvurucunun eylemlerinin 2011 ve 2012
yılları içinde çeşitli tarihlerde ve süreklilik arz edecek şekilde belli bir
yoğunluğa ulaştığı, böylelikle terör örgütü PKK/KCK ile başvurucu arasında
organik bir bağ oluştuğu ve başvurucunun terör örgütünün bir üyesi olduğu
sonucuna varılmıştır.
14. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucu Gökan İmer hakkında yapılan
değerlendirmelerde özetle:
i. Başvurucunun KCK Sözleşmesi'nin 14. maddesinin 3. fıkrasının
(e) bendinde yer alan "Şehit Aileleri
ile Dayanışma ve Gaziler Komitesindeki" görevleri kapsamında
silahlı çatışmalarda öldürülen terör örgütü üyeleri ile herhangi bir irtibatı
bulunmamasına rağmen farklı tarihlerde on kez bahse konu terör örgütü
üyelerinin aileleriyle ve cesetlerinin ailelerine teslimi ile yakından
ilgilenerek cenazeleri sahiplendiği, onları şehit
olarak nitelendirdiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun terör örgütü üyelerinin cenazelerinin
ailelerine teslimi sırasında kamera ile görüntülerini çekerek örgütün yayın
kuruluşlarına gönderdiği, ayrıca zaman zaman bu yayın kuruluşlarına canlı
bağlanarak terör örgütü üyelerinin cenazelerine ilişkin bilgiler aktardığı
belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun fiziki takip tutanaklarına göre, PKK/KCK terör
örgütütarafından kurulduğu ve örgütün amaçlarına hizmet eden bir dernek olduğu
tespit edilen KÜRDİ-DER isimli Dernekte örgüt sempatizanlarına ders vererek
örgüt bilincinin yerleşmesini sağladığı, bu eylemin de terör örgütü üyeliğinin
bir delili olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun terör örgütünün amaç ve ideolojileri
doğrultusunda toplantı, yardım ve aidat adı altında para toplayarak örgüte
maddi destek sağladığı, BDP Malatya parti binasında el konulan gelir gider
defterine göre başvurucu ve diğer sanıkların örgüt yanlısı şahısların
işyerlerine kendi yaptırdıkları kumbaraları koyarak buralara yapılan bağışları
topladıkları ve bunları çatışmalarda ölen terör örgütü üyelerinin ailelerine
teslim ettikleri ifade edilmiştir.
v. Başvurucunun ikametinde yapılan aramada ele geçirilen
fotoğraflarda PKK/KCK terör örgütünü simgeleyen bayrak altında yüzlerini
kapatmış şahısların ellerinde ve yerde, atmaya hazır hâlde molotof
patlayıcıların olduğu tespit edilmiştir. Fotoğrafta başvurucunun da bulunduğu
belirtilmiş, başvurucunun alınan beyanına göre bahsi geçen fotoğraf Silopi'deki
bir eylem sırasında çekilmiştir. Böylelikle başvurucunun Silopi'de gerçekleşen
ve PKK/KCK terör örgütünün propagandasına dönüştürülen bu eyleme katıldığı
sonucuna ulaşılmıştır.
vi. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünü simgeleyen sarı,
kırmızı, yeşil renklerden oluşan bayrağı, PKK/KCK terör örgütü üyelerine ait
"Ey şehit, senin yolun bizim yolumuzu
aydınlatıyor" ibareli fotoğrafları ve örgüt lideri Abdullah
Öcalan'ı övücü sloganların atıldığı video görüntülerini evinde bulundurduğu,
tüm bunların başvurucunun örgüte ve örgüt liderine bağlılığını ortaya koyduğu
ifade edilmiştir.
vii. Ayrıca faaliyetlerinde başvurucunun da yer aldığı BDP'nin
Malatya parti binasında PKK/KCK terör örgütünün silahlı üyeleri ile örgütün
kurucusu ve lideri olan Abdullah Öcalan'a ait fotoğrafların duvarlara ve
camlara asılı olması ve örgüt bayrağının bulunması, bu kişilerin şehit ya da fedailer olarak yüceltilmesi, örgütün propagandasını içeren
kitapların ve içeriğinde örgütün propagandasına dönüştürülmüş eylemlere ait
görüntülerin yer aldığı videoların bulundurulması değerlendirmeye alınarak,
başvurucunun siyasi parti faaliyetleri adı altında PKK/KCK terör örgütünün
amaçlarına hizmet ettiği belirtilmiştir.
viii. Sonuç olarak, başvurucunun eylemlerinin 2011 ve 2012
yılları içinde çeşitli tarihlerde ve süreklilik arz edecek şekilde belli bir
yoğunluğa ulaştığı, böylelikle terör örgütü PKK/KCK ile başvurucu arasında
organik bir bağ oluştuğu ve başvurucunun terör örgütünün bir üyesi olduğu
sonucuna varılmıştır.
15. Mahkemece başvurucular hakkında verilen mahkûmiyet kararı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu 5/12/2014
tarihinde onanarak kesinleşmiştir. Onama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Modern demokrasilerde
özgürlüklerle doğrudan ilişkili olan ve yüksek bir meşruiyete sahip bulunan
siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün, diğer
başka özgürlükler gibi; terör örgütlerince kötüye kullanılmak istenebileceği
açıktır. Nitekim bir siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların açıklanan
hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği, asıl hedef ve amaçların
gizlenebileceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 'Yazar ve diğerleri'
kararında da vurgulanmıştır.
Anayasamızın 68. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 11. maddesi ile tanınan siyasi partilere üye olma ve
siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün kötüye kullanımı, yine Anayasamızın 14/2
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddeleri uyarınca yasaklanmıştır.
Bir faaliyetin siyasi faaliyet-örgütlenme
özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve Anayasa ile Sözleşmenin
korumasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile
birlikte cebir ve şiddet ile ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın
hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç
veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına
bakılmalı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Temmuz 2001 tarihli 'Sadak ve
diğerleri' kararında yaptığı ayrım da dikkate alınmalıdır...
Bir kısmı bir siyasi partiye üye de olan
sanıkların, siyasi faaliyet görünümü altında gerçekleştirdikleri eylemleri bu
ilkeler çerçevesinde ve olay yeri görüntüleri, olay, arama, el koyma, döküman
inceleme, iletişimin tespiti, teknik ve fiziki takip tutanakları ve tüm dosya
kapsamına göre değerlendirildiğinde salt siyasi faaliyet kapsamında
görülemeyeceği anlaşıldığından eylemlerin bir bütün halinde silahlı terör
örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu oluşturacağına ilişkin
kabulde bir isabetsizlik görülmemiş ve sanıklar müdafilerinin bir siyasi
partinin yetkilileri olarak yürütülen siyasi faaliyetlerin suç sayılarak
cezalandırılamayacağına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir..."
16. Başvurucular Yargıtay ilamından 29/1/2015 tarihinde haberdar
olduklarını belirtmişlerdir.
17. Başvurucular 27/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Metin Birdal (GK), B. No: 2014/15440,
22/5/2019, §§ 28-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 16/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular; bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmalı olan
özel yetkili mahkemelerce yargılandıklarını, anılan mahkemelerin adil yargılama
yapmadığını, bu sebeplerle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
22. Somut olayda başvurucular, ihlal iddialarını
temellendirmemiş; anılan mahkemelerin hangi somut özelliğinin adil yargılanma
hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamışlardır. Bu nedenle
ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda
bulunmayan başvurucuların iddialarını temellendiremedikleri sonucuna
ulaşılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular; haklarında verilen iletişimin dinlenilmesi ve
teknik araçlarla izleme kararlarının gizli, sınırsız, orantısız ve denetimsiz
bir şekilde verildiğini, mahkûmiyet kararlarına esas alınan telefon
görüşmelerinin günlük hayata ilişkin olduğunu belirterek haberleşme
hürriyetlerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal
edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya
düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal
edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini,
ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır.
Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem
ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçelerle deliller açıklanmalıdır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim
Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727,
25/5/2017, § 19).
26. Somut olayda başvurucular, bu başlık altındaki iddialarını
soyut bir şekilde ileri sürmüşler; başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri
sunarak olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlama ve dayanılan Anayasa hükmünün
kendilerine göre ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını ortaya koyma
yükümlülüğünü yerine getirmemişlerdir.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların iddialarını
temellendirmemiş oldukları anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucular; bazı toplantılara katılmış olmalarının
mahkûmiyet kararında delil olarak kullanıldığını, bunları siyasi parti faaliyeti
çerçevesinde gerçekleştirdiklerini ifade ederek, Anayasa'da güvence altına
alınan hakların kullanılması niteliğinde olan bu eylemlerin terör örgütüne üye
olma suçunun delili olarak değerlendirilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
29. Katıldıkları veya organize ettikleri toplantılar ile bu
toplantılarda açıklanan bazı düşüncelerinin mahkûmiyet kararlarında terör
örgütüne üye olma suçunun delili olarak kullanılması başvurucuların toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı üzerinde caydırıcı etki doğurabilir.
Dolayısıyla başvurucuların Anayasa'nın 34. maddesinde koruma altına alınan
haklarına bir müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir (Metin Birdal, § 48).
30. Başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde
öngörülen kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve Anayasa'nın 34. maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması meşru
amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır (Metin
Birdal, §§ 52, 53). Bu
nedenle başvuru konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olup olmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
31. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altında bulunan bir
eylemin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet kararında delil olarak
kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan bir
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir
(zorunlu toplumsal ihtiyaç testine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 51, 53-55, 57; Mehmet Ali Aydın
[GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015,
§ 68; Ferhat Üstündağ,
B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 46; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
32. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir
suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve
bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini
engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin
Birdal, §§ 60, 61).
33. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir.
Dolayısıyla başvurucu hakkında isnat edilen terör örgütünün üyesi olma suçunun
sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup
olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; ayrıca bkz. Yılmaz
Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428,
17/7/2018, § 65). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme
esas alınabileceği meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev
alanının dışındadır (Türk Ceza Hukuku uygulamasına ilişkin bazı
değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal,
§§ 67-71).
34. Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör
örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının
o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza
kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek
kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin,
bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının
anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin de değerlendirilmesini
gerektirebilir. Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye olmak, toplantılara
katılmak veya düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin anayasal haklar
kapsamında koruma altında bulunan eylemlerini de kapsadığı durumlarda başta
ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir baskı
oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu açıktır (Metin Birdal, §§ 63,
64).
35. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı
caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı
korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların
terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin Birdal, § 65).
36. Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için
derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerini terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarında delil olarak kullanmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını
göstermeleri gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulardaki
denetimi temel haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı
karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilip gösterilemediği ile
sınırlı olacaktır(Metin Birdal, §
72).
37. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda
başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarına yapılan
müdahalelerin gerçekten toplumsal bir
ihtiyaca cevap verip vermediği sorusuna cevap bulacaktır.
38. Başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk gösterdiği kabul edilen eylem ve davranışlarıyla şiddeti
ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen başvurucuların PKK terör örgütünün
üyesi olduğu kanaatine ulaşmıştır.
39. Başvurucular tarafından sunulan bilgi ve belgeler ile derece
mahkemelerince başvurucuların mahkûm edilmesi için benimsenen gerekçeler
yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca bir bütün olarak ve dikkatle incelenmiş
ve somut olayın koşullarında ilk derece mahkemesinin başvurucuları suç
oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu ileri sürülen
eylemleri nedeniyle mahkûm ettiği kabul edilmemiştir. İlk derece mahkemesi
diğer bazı deliller yanında PKK'nın, terör örgütü mensuplarının veya terör eylemlerinin
sahiplenildiği, bunları yücelten sloganların atıldığı veya marşların söylendiği
bazı faaliyetlerini başvurucuların terör örgütü üyeliğini açıklayan ve
eylemlerinin sürekliliğini gösteren deliller olarak kullanmıştır (krş. Metin Birdal, § 76).
40. Nitekim ilk derece mahkemesi mahkûmiyet kararında; şikâyete
konu etkinlikler dışında başvurucuların ikametlerinde ve parti binalarındaki
odalarında yapılan aramalarda ele geçirilen örgütsel dökümanlara, bazı telefon
görüşmelerine, fiziki takip tutanaklarına, terör örgütü adına para
toplanmasına, terör örgütünün yayın organı ile işbirliği yapılmasına,
çatışmalarda öldürülen terör örgütü üyelerinin aileleri ve cenazeleri ile
farklı tarihlerde birçok kez ve organize biçimde KCK Sözleşmesi gereği olarak ilgilenilmesine,
bu yönde faaliyetlerde bulunulmasına da dayanmıştır. Mahkeme, başvurucuların
şikâyetlerine konu eylemlerinin PKK terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasına
kendi istekleriyle ve bilerek dâhil olduklarına dair bilgileri doğrular ve
tamamlar nitelikte olduğunu ikna edici biçimde ortaya koymuştur. Bu bağlamda
ilk derece mahkemesi, bu eylemlerin delil olarak kullanılmasının bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermiştir.
41. Sonuç olarak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme haklarına yapılan müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine
aykırı bir müdahale olarak değerlendirilemez.
42. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin meşru olduğu açık
olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334,
17/9/2013, § 24).
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal
bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi
gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu Gökan İmer; sağlık durumu nedeniyle askerlikten
muaf tutulduğunu, cezasının infaz edildiği ceza infaz kurumunda tedavi
imkânının kısıtlı olduğunu, bu nedenlerle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, … maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
46. Anayasa Mahkemesi ölüm olayının veya yaşam hakkına yönelik
ciddi bir riskin tespit edilmediği durumlarda ceza infaz kurumlarının fiziki ve
tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmaması nedeniyle yaşam hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, istikrarlı bir şekilde Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen hiç kimsenin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağına dair ilke bağlamında
incelemektedir (Mete Dursun, B.
No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B.
No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B.
No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B.
No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016).
47. Bu nedenle yaşam hakkı yönünden ayrıca incelemeyi gerektiren
özel bir sorun ihtiva etmeyen somut başvuruda, başvurucunun yaşam hakkına
yönelik şikâyetlerinin özel durumu ile ceza infaz kurumu koşulları arasında var
olduğunu ileri sürdüğü uyumsuzluğun ortaya çıkardığı maddi ve manevi (fiziksel
ve ruhsal) sonuçların kötü
muamele düzeyine ulaşıp ulaşmadığı
yönünden değerlendirilmesi yeterli görülmüştür.
48. Anayasa'nın "(Anayasa Mahkemesinin) Görev ve yetkileri" kenar başlıklı
148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
49. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
50. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
51. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme
kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin
bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir.
Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını
öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013,
§§ 18, 19).
52. Bunun yanında 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 16. maddesinde hükümlülerin
sağlık nedenleriyle infazlarının geri bırakılması konusu düzenlenmiştir. Bu
bağlamda hükümlülerin akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazına,
resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı
ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı mahkûmun hayatı için kesin bir
tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazının iyileşinceye kadar geri bırakılacağı
hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan maruz kaldığı ağır bir hastalık veya
sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız başına idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının da geri bırakılabileceği kabul
edilmiştir. Bu kararları vermek için anılan maddenin üçüncü fıkrasında infazın
yapıldığı yer Cumhuriyet başsavcılığı görevlendirilmiştir.
53. Somut olayda başvurucu, sağlık durumuna (bipolar affektif bozukluk) ilişkin bazı
raporlar sunmuştur. Başvurucu, söz konusu raporlarda belirtilen hastalığına
rağmen bireysel başvuru formunda infazın geri bırakılması konusunda Cumhuriyet
başsavcılığından bir talepte bulunduğundan bahsetmemiş veya bu konuda verilmiş
bir kararı başvuru konusu yapmamıştır. Bu durumda başvurucunun hastalık
sebebiyle ceza infaz kurumundan çıkmasını sağlayabilecek hukuksal bir yolu
kullanmak yerine sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutulmasının
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal ettiği iddiasıyla doğrudan Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Haberleşme özgürlüğünün
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
16/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.