TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAİT ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/39)
|
|
Karar Tarihi: 11/10/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Sait ÖZDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Arif Ali
CANGI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi'nden sonra kamu
görevlileri tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen işkence ve kötü muamele
hakkında başlatılan soruşturma sonucunda zamanaşımı süresinin dolduğu
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle işkence
ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu 9/10/1980 tarihinde öğretmenlik yaptığı okula gelen
askerler tarafından gözaltına alındığını, bu tarihten itibaren 3 yıl 1 ay
boyunca çeşitli işkence ve insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldığını
belirterek 29/3/2012 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu
dilekçesinde, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle
Anayasa'nın geçici 15. maddesinin yürürlükten kaldırılması üzerine anılan
olaylarla ilgili olarak şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
7. Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığınca jandarma görevlileri ve
polis memurları ile başvurucunun ismini bildirdiği S. adlı kişi hakkında
yürütülen soruşturma neticesinde 4/7/2014 tarihinde, suç tarihinde Fatsa
ilçesinde çalışan S... isminde bir polis memuru tespit edilemediği, suç
tarihinin 1980 yılı olup suçun şüphelilerin daha lehine olan 1/3/1926 tarihli
ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 243. ve 102/3. maddelerine göre on yıl
olan zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu, keyfî muamelede bulunan ve işkence yapan
kamu görevlilerinin eylemlerinin Anayasa'nın geçici 15. maddesi kapsamında
olmadığı, müştekilerin zamanaşımı süresinde bu suçlar nedeni ile müracatta bulunabilecekleri ancak müracatta
bulunmadıkları, zamanaşımını kesen ya da durduran başka bir neden de bulunmadığı
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
8. Başvurucunun itirazı ise Ünye Sulh Ceza Hâkimliğinin
17/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ret kararının gerekçesi şöyledir:
"T.C. Anayasasının 38. maddesinin 1. fıkrasında,
''kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş
olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez'' denildikten sonra 2. fıkrada, ''suç
ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki
fıkra uygulanır'' denmekle suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve zamanaşımı
süresi yönünden aleyhe sonuç doğuran yasanın uygulanamayacağı kabul edilmiştir.
Dava zamanaşımı, sonuçları itibariyle maddi
ceza hukukuna ilişkin olup Anayasa'nın 38, TCK.nun 2
ve “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz
olunur.” şeklindeki 7. maddeleri uyarınca, suç tarihinden sonra lehe yapılan
yasal değişiklikten şüpheli yararlanacak, aleyhe olan değişiklikler ise
uygulanmayacaktır. Diğer bir anlatımla, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren
yasayla zamanaşımı süresi şüpheli aleyhine yeniden düzenlenmişse aleyhe sonuç
doğuran yeni yasa değil, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan yasa
tatbik olunacaktır. Yargıtay'ın süreklilik gösteren uygulamaları bu
doğrultudadır.
Somut olayda; şüphelilere yüklenen işkence
suçu, olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK.nun
243. maddesinde düzenlenmiş olup zamanaşımına ilişkin bir hüküm içermemektedir.
Dava zamanaşımı yasanın 102 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 01.06.2005
tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 94.
maddesinde yazılı işkence suçunda, yasanın kabul edildiği ilk şeklinde
zamanaşımına ilişkin bir hüküm bulunmadığı halde 11.04.2013 gün, 6459 sayılı
Yasanın 9. maddesi ile 94. maddeye eklenen 6. fıkrada ''Bu suçtan dolayı
zamanaşımı işlemez'' hükmü kabul edilmiştir. Dava zamanaşımının
uygulanmayacağını kabul etmesi nedeniyle aleyhe olan bu hüküm, yürürlüğe
girdiği tarihten sonra işlenen suçlarda uygulanacak, geçmişe etkili
olmayacaktır.
Bu itibarla incelenen dosyada, işkence suçunun
işlendiği iddia olunan 20 Kasım-30 Aralık 1980, 1-2 Ocak 1981 tarihinde
yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK.nun, 4449 sayılı
Yasa ile değişiklik yapılmadan önce 243. maddesinde suçun yaptırımı ''5 seneye
kadar hapis ve ömür boyu veya süreli memuriyetten yoksun kalma'' cezası iken
olaydan sonra 26.08.1999 tarih ve 4449 sayılı Yasanın 1. maddesi ile yapılan
değişiklik sonucu hapis cezasının (5252 sayılı Yasanın 6. maddesi ile ağır
hapis cezası hapis cezasına dönüştürülmüştür.) yukarı sınırı 8 yıl olarak kabul
edilmiştir.
01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 94 maddesiyle, işkence suçunu işleyenlere 3 yıldan
12 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Yasal değişiklikler gözetildiğinde,
hükmolunacak cezaların yukarı sınırları ve zamanaşımı süresi itibariyle en lehe
olan hüküm; suç tarihinde yürürlükte bulunan ve en fazla 5 yıl hapis cezasını
öngören 765 sayılı TCK.nun 243/1. maddesi olup, aynı
Yasanın 102/4 maddesinde öngörülen asli 5 yıllık, hukuki kesinti halinde 104/2
maddesi olağanüstü dava zamanaşımına tabidir.
Öte yandan zamanaşımının durması ve kesilmesi
sebepleri 765 sayılı Kanunun 105 ila 107. maddelerinde sayılmıştır. Söz konusu
sebepler sınırlı sayı ilkesine tabi olup maddede öngörülmeyen bir sebeple
zamanaşımının durması veya kesilmesi mümkün olmayacaktır. Yorum veya kıyas
yoluyla da zamanaşımını durduran veya kesen sebeplerin yaratılması mümkün
değildir. 1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesinde yer alan hükmün de hukuki
düzenlemeler karşısında zamanaşımını durduran veya kesen bir sebep olarak
değerlendirilmesi mümkün değildir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, şüphelilerin
üzerine atılı işkence suçu tarihinden, inceleme tarihine kadar asli dava zamanaşımı
süresinin dolduğu anlaşılmakla kovuşturma olanağı bulunmadığından yerinde
görülmeyen itirazın reddine karar vermek gerekmiş[tir]."
9. İtirazın reddi kararı başvurucuya 8/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 5/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
10. 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile
yürürlükten kaldırılan Anayasa'nın geçici 15. maddesi şöyledir:
“12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler
sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk
milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin,
bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis
Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası
ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili
kılınmış organ, merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar,
tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri
uygulanır. ”
11. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
"Kimse, işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz;
kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır
bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin
sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır."
12.765 sayılı mülga Kanun’un 102. ve 104. maddeleri şöyledir:
“Madde
102 -Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında
hukuku amme davası:
1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed
ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını
müstelzim cürümlerde on beş sene,
3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden
ziyade hapis yahud hidematı
ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini
müstelzim cürümlerde on sene,
4 - Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
5 - Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para
cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6 - Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında
yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed
yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru
zamanı yoktur.
Madde 104 - Hukuku
amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda
maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan
karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci
maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı
müddetten fazla uzatamaz.”
13. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin
lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu; 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi'nden sonra kamu
görevlileri tarafından işkence ve insanlık dışı muamele gördüğü iddiasıyla
yaptığı şikâyete ilişkin etkili soruşturma yapılmaksızın zamanaşımı süresinin
dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, Anayasa'nın
geçici 15. maddesi nedeniyle daha önce şikâyetçi olmadığını, ayrıca insanlığa
karşı suçlardan olan işkence suçu için zamanaşımı hükümlerinin uygulanmaması
gerektiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruya konu şikâyetin özünün 12 Eylül
1980 Dönemi'nde gerçekleşen işkence ve kötü muamele eylemlerine ilişkin
olduğundan iddiaların tamamının işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Öte yandan başvuruda Anayasa
Mahkemesinin başvurucunun ileri sürdüğü işkence ve kötü muamele iddialarının
esasına yönelik bir sonuca varmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı
anlaşıldığından Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin
etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.
17. Somut olayda başvurucu, işkence gördüğünü belirttiği tarih
üzerinden otuz yılı aşkın bir süre geçtikten sonra ilk kez 2012 yılında resmî
makamlara başvuruda bulunmuştur.
18. Anayasa Mahkemesi benzer nitelikte bir başvuruda,
Anayasa'nın geçici 15. maddesinin 12 Eylül 1980 Dönemi'nde oluşturulan
hükûmetler ile Meclisin karar ve tasarruflarını yerine getiren kişi ve
organları güvence altına aldığına, kamu görevlilerinin işledikleri kişisel
suçlar ve hukuka aykırı fiiller bakımından koruma sağlamadığına karar vermiştir
(Zeycan Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 41).
19. 7/5/2010 tarihinde 5982 sayılı Kanun'la yapılan Anayasa
değişikliği ile geçici 15. maddenin yürürlükten kaldırılmasından sonra resmî
makamlara yapılan başvuruların kamu görevlilerinin cezai sorumlulukları
bakımından dava zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle sonuçsuz kaldığı
görülmektedir. Dolayısıyla 12 Eylül 1980 Dönemi'nde meydana geldiği ileri
sürülen işkence iddialarıyla ilgili olarak idari ve yargısal makamlarca bir
değerlendirme yapılmamasının temelinde olayların üzerinden otuz yılı aşkın bir
zaman geçmiş olmasının yer aldığı anlaşılmaktadır. Somut olayda, başvurucunun şikâyeti
üzerine başlatılan soruşturma da zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanmıştır.
20. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle ve süresinde
idari ve yargısal makamlar önünde ileri sürülmesi, bu konuda sahip olunan bilgi
ve kanıtların zamanında bu makamlara sunulması, aynı zamanda bu süreçte dava
veya başvurunun takibi için gerekli özenin gösterilmiş olması gerekir.
21. Başvurucunun anılan otuz bir yıllık süre zarfında araştırma
yapılması mümkün olan bir dönemde kanuni bir engel bulunmamasına rağmen işkence
iddialarını resmî makamlar önüne taşımamış olmasından devletin sorumlu
tutulması, dolayısıyla işkence ve kötü muamele yasağının usule ilişkin
boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılması mümkün değildir.
22. Başvurucu ayrıca işkence suçunda zamanaşımı hükümlerinin
uygulanmaması gerektiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucunun ileri sürdüğü husus ulusal ve uluslararası
boyutta da kabul görmektedir. Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 94. maddesine
11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un 9. maddesiyle eklenen altıncı fıkra
ile işkence suçunda zamanaşımı hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir.
Anılan tarihten sonra işlenecek suçlar için zamanaşımı hükümlerinin uygulanması
söz konusu olmayacaktır.
24. Dava zamanaşımı, sonuçları itibarıyla maddi ceza hukukuna
ilişkindir. Ceza hukukunun genel ilkeleri gereği suçun işlendiği zaman
yürürlükte bulunmayan, daha sonra yürürlüğe giren maddi ceza hukukuna ilişkin
kanun hükümleri, şüpheli ya da sanık lehine bir düzenleme içermedikçe geçmişe
etkili olarak uygulanamaz.
25. Somut olayda, Cumhuriyet Başsavcılığı ve itirazı
değerlendiren Ünye Sulh Ceza Hâkimliği tarafından da ceza hukukunun genel
prensipleri gözönüne alınarak suç tarihindeki
zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, derece mahkemelerince yapılan bu yorumun Anayasa'nın 17. maddesinde
koruma altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı kapsamındaki etkili
soruşturma yükümlülüğünü ihlal edip etmediğini değerlendirmektir.
26. Anayasa'nın 38. maddesinde, işlendiği zaman yürürlükte
bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı kimsenin
cezalandırılamayacağı, suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan
cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceği, suç ve ceza zamanaşımı konusunda da
anılan hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir.
27. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasa
kurallarının bir arada,birbiriyle
uyumlu bir şekilde yorumlanması zorunludur. Bu kapsamda zamanaşımı
düzenlemesinin geriye yürümezliğine ilişkin uygulamanın işkence ve kötü muamele
yasağını ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
28. Etkili soruşturma yükümlülüğünün temel amacı, caydırıcılık
ve suç işlenmesinin önlenmesini sağlamak ile sorumlulara fiilleriyle orantılı
cezalar verilmesidir. 2013 yılında 5237 sayılı Kanun'un 94. maddesindeki
değişiklikle anılan suç için zamanaşımı hükümlerinin uygulanmayacağının açıkça
düzenlenmiş olması karşısında, somut olayda suç tarihindeki zamanaşımı
hükümlerinin uygulanmasının, etkili soruşturma ilkesinin caydırıcılık ve suç
işlenmesinin önlenmesi amacını zedelemediği anlaşılmaktadır.
29. Caydırıcılık ve suç işlenmesinin önlenmesi yönünden sorun doğurmamakla
birlikte somut olayda zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle cezasızlık
sonucu doğduğu söylenebilir. Somut olayda başvurucunun zamanaşımı süresinin
dolmasından önce şikâyette bulunması yönünde hukuki bir engel bulunmadığı,
fiilî bir engel bulunduğuna ilişkin herhangi bir iddia da ileri sürmediği
anlaşılmaktadır. Bu durumda cezasızlık sonucu doğmasında kamu makamlarının bir
ihmali ya da kusurundan çok başvurucunun suçun henüz dava edilebilir olduğu
dönemde şikâyette bulunmamış olmasının etkili olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
30. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde somut olayda, işkence
suçunda zamanaşımı hükümlerini kaldıran düzenlemenin geçmişte işlenen suçlar
yönünden uygulanmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde koruma altına
alınan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği söylenemez.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.