TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FESİH AYDAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4259)
|
|
Karar Tarihi: 10/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Fesih AYDAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir
ARIKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hatalı enjeksiyon sonucu sakat kalınması nedeniyle
maddi ve manevi varlığın korunması hakkının; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.2015/4259 numaralı başvuru 6/3/2015 tarihinde, 2015/5817
numaralı başvuru 1/4/2015 tarihinde yapılmıştır. Yapılan incelemede başvurucu
tarafından yapılan 2015/5817 numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte
olması nedeniyle 2015/4259 numaralı başvuru ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş bildirmeyeceğini
ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. 2015/4259 Numaralı
Başvuruya Konu Olaylar
8. Başvurucu 22/12/2007 tarihinde göğsünde ağrı şikâyetiyle
Mersin Devlet Hastanesinin Acil Servisine müracaat etmiştir. Muayene sonucunda myalji (kas
ağrısı-romatizması) teşhisi konularak başvurucuya enjeksiyon yapılmıştır.
9. Başvurucu üç gün sonra bacağında sürekli ağrıları olduğu
şikâyetiyle aynı Hastaneye gitmiştir. Fizik tedavi uzmanı tarafından muayene ve
gerekli tetkiklerin yapılmasından sonra enjeksiyon nöropatisini destekleyecek elektrofizyolojik
anomalilik saptanmadığı tespit edilmiştir.
10. Başvurucu 1/9/2008 tarihinde bel ağrısı şikâyetiyle beyin
cerrahi polikliniğine başvurmuş ve bel fıtığı (lomber
diskopati) teşhisiyle ameliyatedilmiştir.
Başvurucu Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesinde bel ağrısı ve siyatik sinir
lezyonu tedavisi görmüştür.
11. Başvurucu 24/6/2008 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat
etmiş ve daha önce yapılan enjeksiyonda iğnenin damara isabet etmesi nedeniyle
damarında tahribat meydana geldiğinin Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi
tarafından tespit edildiğini, sakat kalması nedeniyle koltuk değneği kullanmak
zorunda olduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
12. Bu talebin 15/8/2008 tarihli işlemle reddi üzerine başvurucu
8/9/2008 tarihinde Mersin 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) Sağlık Bakanlığı
aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.
13. Mahkeme, konu hakkında Adli Tıp Kurumundan (ATK) bilirkişi
raporu almıştır. ATK tarafından Mersin Devlet Hastanesi ve Mersin Üniversitesi
Tıp Fakültesinde başvurucunun tedavilerine ilişkin tıbbi belgelere yer verilmek
ve başvurucunun muayenesi de yapılmak suretiyle inceleme yapılmıştır.
14. ATK'nın 30/7/2010 tarihli
raporunda; Mersin Devlet Hastanesinde 22/12/2007 tarihinde yapılan muayenede myalji
tetkikiyle reçete düzenlendiğine dair tıbbi kayıt bulunmakla beraber enjeksiyon
defterinde başvurucuya ait kayıt bulunmadığı ve hangi ilacın kimin tarafından
yapıldığının belli olmadığı, öte yandan başvurucuya ait tıbbi bulguların ve
tetkik sonuçlarının incelenmesinden başvurucunun rahatsızlığının siyatik sinir
hasarına bağlı olmadığı, enjeksiyon nöropatisinin
düşünülemeyeceği görüşü bildirilmiştir.
15. Mahkeme 14/4/2011 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesinde ATK'dan alınan bilirkişi raporunda
başvurucuda bulunan sakatlığın iğne yapılmasına dayalı siyatik sinir hasarına
bağlı olmadığının saptanmış olması karşısında idareye atfedilebilecek bir
hizmet kusurundan söz edilemeyeceği ve idarenin tazminat ödemekle sorumlu
tutulamayacağı ifade edilmiştir.
16.Söz konusu karar Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 17/4/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi aynı
Dairenin 18/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17.Nihai karar başvurucu vekiline 9/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18.6/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. 2015/5817 Numaralı
Başvuruya Konu Olaylar
19. Başvurucu 3/2/2009 tarihinde Mersin Devlet Hastanesinde
görevli Doktor Ş.K. ve Hemşire E.Y. hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına
suç duyurusunda bulunmuştur.
20. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/4/2011
tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesinde
Mersin 1. İdare Mahkemesinde yürütülen yargılamada alınan ATK'nın
30/7/2010 tarihli raporuna atıf yapılmış ve bu bilirkişi raporuna göre
başvurucudaki rahatsızlık ile iğne yapılması arasında bir bağlantının
bulunmadığının tespit edilmiş olduğu belirtilmiştir.
21. Başvurucunun söz konusu karara karşı itirazı Tarsus Ağır
Ceza Mahkemesinin 16/8/2011 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Bireysel başvuru formunda bu kararın 11/3/2015 tarihinde
öğrenildiği bildirilmiştir.
23. 1/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“İdari
dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
...”
25. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar
başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1)
Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kişilerin fiziksel ve
ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil
olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini
değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Sözleşme'nin 8.
maddesi kapsamı içerisinde yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier/Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye
(k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013).
28. AİHM kararlarına göre devletler -ister kamu isterse özel
sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini,
hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik
gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 49).
29. AİHM'e göre taraf devletler,uygulanması planlanan
tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden
bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici tedbirleri almak zorundadır.
Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan
öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkmasıdurumunda,
ilgili devlet hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilmektedir
(Şerif Gecekuşu/Türkiye
(k.k.),
B. No: 28870/05, 25/5/2010).
30. Tıbbi bir hatanın ve hastane hizmetlerindeki eksikliklerin
sorumluluğunun Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında doğrudan devlete aftedilmesi için yeterli olup olmaması hususunda AİHM,
farklı tıbbi bilirkişi raporlarında ve hatta iç yargı organlarının kararlarında
her türlü tıbbi hata ve ihmalin ihtimal dışı bırakıldığı bir davada (Yardımcı/Türkiye, B. No: 25266/05,
5/1/2010, § 59) her halükârda bu sonuçları sorgulamanın veya sahip olduğu tıbbi
bilgilerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında
tahminlere dayalı olarak fikir yürütmenin görevleri arasında olmadığına işaret
etmiştir (Tysiąc/Polonya, B. No: 5410/03, 20/3/2007, §
119, Yardımcı/Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. 2015/5817 Numaralı
Başvuru Yönünden
32.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
33. Somut olayda Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 18/4/2011
tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı yapılan itirazın Tarsus
Ağır Ceza Mahkemesinin 16/8/2011 tarihli kararıyla reddedildiği, dolayısıyla
bireysel başvuruya konu edilen kararın 23/9/2012
tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. 2015/4259 Numaralı
Başvuru Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; İdare Mahkemesince etkili bir yargılama yapılmadığını,
ATK raporunun tarafsızlığı ve yeterliliği konusunda bir inceleme yapılmadan
davanın reddedildiğini belirterek sağlıklı yaşam hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
37. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
38. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu
olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki
tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelemiştir (Melahat Sönmez, B.
No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim,
B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
39. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun
tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
i. Genel İlkeler
40. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının
bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin
müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
41. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin
maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî
müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle
kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma, maddi ve manevi
varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084,
15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere
pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No:
2013/1943, 9/9/2015, § 44).
42. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların
yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli
tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk,§ 51).
43. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda
temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk
veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
44. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki
sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat
davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi
gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir
inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa
Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri
tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin
daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hakihlallerinin
önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016,
§ 57;Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, §
32).
45. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna
ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların
ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden
hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet
Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul
yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir
şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece
mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip
etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek
için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015,§ 44).
46. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların
kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak
surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır (Murat Atılgan,
§ 45).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi
kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine
getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay,
devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüğü bakımından incelenmiştir.
48. Somut olayda İdare Mahkemesi idarenin kusurunun bulunmadığı
yönünde görüş bildiren ATK raporuna dayanarak davanın reddine karar vermiştir.
Hükme esas alınan ATK raporunda tarafların iddialarına ve kişi hakkında
düzenlenen tıbbi belgelerdeki bulgulara yer verildiği ve sonuç olarak
başvurucuda bulunan sakatlığın iğne yapılmasına dayalı siyatik sinir hasarına
bağlı olmadığının tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
49. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi
ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan
uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek
başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı
görülmektedir.
50. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen
başvurucunun, bilirkişi raporuna ve kararlara karşı kanuni yollara
başvurabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu
davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını
inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar
edildiği anlaşılmaktadır.
51. Sonuç olarak başvurucunun ileri sürdüğü iddialar hakkında
alınan ATK raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı, konuyla ilgili
ve yeterli bir gerekçe içermektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı
olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği
özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu
makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden
kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal
edilmediği açıktır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının güvencelerinden olan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
54. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013
tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'ageçici
madde eklenmiştir.
55. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
56. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek
etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
57. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı
sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel,
§§ 35, 36).
58. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını korumahakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın,
a. 2015/5817 numaralı
başvuru yönünden zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. 2015/4259 numaralı başvuru yönündenaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.