TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLİZAR DAĞ VE ZEKİ DAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/9005)
|
|
Karar Tarihi: 10/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucular
|
:
|
1. Gülizar
DAĞ
|
|
|
2. Zeki DAĞ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Musa
İLHAN
|
|
|
Av. Zafer
İLHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gözde kalıcı görme kaybına
uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının; yargılamanın
uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı
tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş bildirmeyeceğini
ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucuların 18/1/2007 tarihinde doğan çocukları Ö. D.
Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 15/8/2007 tarihinde sol gözünden,
22/8/2007 tarihinde ise sağ gözünden katarakt
ameliyatı olmuştur.
9. Ameliyattan sonra üçüncü ay kontrolünde (12/11/2007
tarihinde) sol gözde bir sorun bulunmadığı ancak sağ gözde yapışıklık olduğu
tespit edilmiş ve tekrar ameliyat önerilmiştir. Ancak çocuktaki akciğer
enfeksiyonu ve ateş rahatsızlıkları sebebiyle pediatri doktorları tarafından
anestezi onayı verilmemesi nedeniyle ameliyat üç kez ertelenmiş ve ameliyatın
ancak 11/3/2008 tarihinde yapılması mümkün olmuştur.
10. Bu ameliyattan bir ay sonra yapılan kontrolde sağ gözde
yapışıklık bulunduğu ve korneanın şeffaflığını kaybettiğinin görülmesi üzerine
24/6/2008 tarihinde çocuk yeniden ameliyat edilmiştir.
11. Şikâyetin devam etmesi nedeniyle bu defa Çukurova
Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinde 14/9/2009 ve 8/3/2010
tarihlerinde çocuk yeniden ameliyat edilmiştir. Ancak çocuğun sağ gözünde
tamamen görme kaybı meydana gelmiştir.
12. Başvurucular 13/5/2010 tarihli dilekçeleriyle Sağlık
Bakanlığına müracaat ederek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
13. Bu talebin 23/6/2010 tarihli işlemle reddi üzerine
başvurucular 13/9/2010 tarihinde Adana 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) Sağlık
Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır.
14. Mahkeme, konu hakkında Adli Tıp Kurumundan (ATK) bilirkişi
raporu almıştır. ATK'nın 7/3/2012 tarihli raporunda;
ameliyatın tıbba ve fenne uygun olduğu, sağ gözdeki kornea kesifliğinin
yapılan katarakt ameliyatı ve daha sonra göz içine konan yapay mercek
ameliyatlarının beklenilen bir komplikasyonu olduğu, kurumaatf-ı
kabil kusur bulunmadığı bildirilmiştir.
15. Mahkeme 27/6/2013 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesinde ATK'dan alınan bilirkişi raporunda;
meydana gelen görme kaybının herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan
komplikasyon olarak nitelendirildiğinin tespit edilmiş olduğu, bu durumda
idarenin hizmet kusurundan söz edilemeyeceği ve tazminat ödemekle sorumlu
tutulamayacağı ifade edilmiştir. Ayrıca üçüncü ay kontrolünde sağ gözde
komplikasyona bağlı yapışıklıkların tespit edildiği ancak planlanan tıbbi
girişimin çocuktaki akciğer enfeksiyonu ve ateş rahatsızlıkları sebebiyle üç
kez ertelenmek zorunda kalındığı, bu durumda katarakt ameliyatının beklenen
komplikasyonlarına zamanında müdahale edilememesinin sağlık hizmetinin geç
işlemesinden kaynaklanmadığı, bu nedenle davalı idarenin bir hizmet kusurunun
bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca belirtilen gerekçeyle başvurucular vekilinin
yeniden bilirkişi raporu alınması gerektiği yolundaki itirazının yerinde
görülmediğine karar verilmiştir.
16. Söz konusu karar Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 6/5/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi aynı
Dairenin 18/2/2015 tarihli kararıyla esasa yönelik kısım bakımından
reddedilmiş, vekâlet ücretine yönelik kısım bakımından bozulmuştur. Nihai karar
başvurucular vekiline 4/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. 26/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat
Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine
ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar
başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1)
Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişilerin fiziksel ve
ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil
olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini
değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Sözleşme'nin 8.
maddesi kapsamı içerisinde yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier/Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye
(k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013).
21. AİHM kararlarına göre devletler -ister kamu isterse özel
sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini,
hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik
gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 49).
22. AİHM'e göre taraf devletler,
uygulanması planlanan tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında
doktorların hastalara önceden bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici
tedbirleri almak zorundadır. Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden
bilgilendirilmesi söz konusu olmadan öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya
çıkması durumunda ilgili devlet hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu
tutulabilmektedir (Şerif Gecekuşu/Türkiye
(k.k.),
B. No: 28870/05, 25/5/2010).
23. Tıbbi bir hatanın ve hastane hizmetlerindeki eksikliklerin
sorumluluğunun Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında doğrudan devlete aftedilmesi için yeterli olup olmaması hususunda AİHM,
farklı tıbbi bilirkişi raporlarında ve hatta iç yargı organlarının kararlarında
her türlü tıbbi hata ve ihmalin ihtimal dışı bırakıldığı bir davada (Yardımcı/Türkiye, B. No: 25266/05,
5/1/2010, § 59) her halükârda bu sonuçları sorgulamanın veya sahip olduğu tıbbi
bilgilerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında
tahminlere dayalı olarak fikir yürütmenin görevleri arasında olmadığına işaret
etmiştir (Tysiąc/Polonya, B. No: 5410/03, 20/3/2007, §
119; Yardımcı/Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular; doktorların kusuru nedeniyle çocuklarının bir kaç kez ameliyat edilmek zorunda kaldığını ve bu
ameliyatlar sonucunda çocuklarının bir gözünde görme duyusunu tamamen
kaybettiğini, bu nedenle maddi ve manevi olarak zarara uğradığını ifade
etmişlerdir. ATK raporunda tedaviyi yapan Numune Hastanesinin komplikasyon
olmadığı yolundaki değerlendirmesinin incelenmediğini, komplikasyon olsa bile
gerekli önlemlerin zamanında alınması gerektiğini belirtmişlerdir. Mahkemece
yetersiz olan bilirkişi raporuna dayanılarak davanın reddedildiğini ifade
etmişlerdir. Başvurucular bu nedenlerle yaşama ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı”
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
27. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh
sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi
artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
30. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu
olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki
tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelemiştir (Melahat Sönmez, B.
No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim,
B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
31. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucuların
tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi
ve manevi varlığın koruması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının
bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin
müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
34. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin
maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî
müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler
nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve
manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084,
15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere
pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No:
2013/1943, 9/9/2015, § 44).
35. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları
tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi
ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini
sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet
Acartürk,§
51).
36. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda
temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk
veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
37. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki
sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat
davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi
gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri
yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve
özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da
Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece
mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı
sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde
sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016,
§ 57;Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, §
32).
38. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna
ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların
ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden
hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet
Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul
yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir
şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece
mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip
etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek
için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015,§ 44).
39. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların
kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak
surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır (Murat Atılgan,
§ 45).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
40. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi
kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine
getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay,
devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüğü bakımından incelenmiştir.
41. Somut olayda tazminat davasının reddine ilişkin hükme esas
alınan ATK raporunda tarafların iddialarına ve kişi hakkında düzenlenen tıbbi
belgelerdeki bulgulara yer verilmiş ve sonuç olarak ameliyattan sonra
karşılaşılan durumun komplikasyon olarak değerlendirildiği veidarenin
eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Mahkeme
tarafından da bilirkişi raporuna dayanılarak davanın reddine karar verildiği
görülmektedir.
42. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi
ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan
uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek
başvurucuların iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı
görülmektedir.
43. Başvurucuların ileri sürdüğü iddialar hakkında alınan ATK
raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı, konuyla ilgili ve yeterli
bir gerekçe içermektedir. Ayrıca başvurucuların yeniden bilirkişi incelemesi
yapılması yönündeki taleplerinin de derece mahkemesi kararında
değerlendirildiği görülmektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı
olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği
özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak somut olay
bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden
kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal
edilmediği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
45. Başvurucular, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
46. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013
tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'ageçici
madde eklenmiştir.
47. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
48. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek
etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
49. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat
Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun ikincil niteliği
ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
50. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.