TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ÇINAR VE NURAY ÇINAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4807)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet
ÇINAR
|
|
|
2. Nuray ÇINAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
Sait AKSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular Nuray Çınar ve Mehmet Çınar evlidir.
9. Başvuruculardan Mehmet Çınar (başvurucu); Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) emrinde ve Hakkari Yüksekova 2.
Jandarma Özel Harekât Bölük Komutanlığında jandarma uzman çavuş olarak görev
yapmaktayken 15/9/2005 tarihinde, içinde bulunduğu askerî aracın geçişi
sırasında teröristlerce yola döşenen mayının patlaması neticesinde
yaralanmıştır.
10. Başvurucu, olayın hemen akabinde yapılan ilk müdahalesinin
ardından sol ayağında meydana gelen kırık nedeniyle Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 2005 yılı Eylül ayı içinde
ameliyat edilmiştir. Söz konusu ameliyat sonrasında Van Asker Hastanesi
tarafından düzenlenen 27/9/2005 tarihli sağlık kurulu raporu ile başvurucuya sol talus boyun kırığı
tanısı konulmuş ve bir buçuk ay istirahat verilmiştir.
11. Başvurucunun 27/9/2005 tarihli sağlık kurulu raporu ile
verilen istirahatinin bitmesini müteakiben muhtelif hastanelerde kimi zaman
yatışı da yapılarak takip ve tedavisine devam edilmiştir. Bu takip ve tedaviler
sırasında başvurucu hakkında Van Asker Hastanesi sağlık kurulu tarafından
düzenlenen 27/2/2007 tarihli raporda "sol
talus kırığı ameliyatlısı+geçirilmiş
hemotoraks" tanısı ile "A/166 F-1, A/51 F-1 arızalı sağlam sınıfı görevini
yapar. Komando olamaz."; 21/6/2007 tarihli raporda ise "sol opere talus boyun kırığı + sol ayak bileği hareket kısıtlılığı"
tanısı ile "A/58 F-1 sınıfı görevini
yapar. Komando olamaz. Medikal ve cerrahi tedavi ile %100 iyileşme beklenmez."
tespitlerine yer verilmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu raporlarda tespit edilen sağlık
durumuna uygun sınıfta TSK emrindeki görevine devam etmiştir.
13. Görevine devam eden başvurucunun İzmir Asker Hastanesi
sağlık kurulunun 8/8/2011 tarihli raporu ile talus kırığı tanısı nedeniyle bir yıl süreyle fiziki yeterlilik
testlerinden, ağır sportif ve bedenî faaliyetlerden, uzun süreli ayakta durmayı
ve yürümeyi gerektiren temel ve savaş beden eğitimi faaliyetlerinden muaf
tutulması uygun görülmüştür.
14. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi (GATA) Haydarpaşa
Eğitim Hastanesi sağlık kurulu tarafından düzenlenen 9/1/2013 tarihli raporla
başvurucu hakkında sol ayak mayın yaralanmasına bağlı tarsal
dejenerasyon teşhisine istinaden "TSK'da
görev yapamaz." kararı verilmiştir.
15. Söz konusu raporun Millî Savunma Bakanlığınca (MSB)
24/1/2013 tarihinde onaylanıp kesinleşmesinin ardından başvurucunun sağlık
nedeniyle TSK ile ilişiği kesilmiştir.
16. Başvurucular, TSK'da görev yapma niteliğinin kaybedilmesine
ve ilişiğin kesilmesine sebep olan rahatsızlığın görev sırasında ve görev
nedeniyle maruz kalınan mayın patlaması sonucu meydana geldiğini belirterek bu
sebeple uğradıkları maddi ve manevi zararların karşılanması talebiyle 21/8/2013
tarihinde idareye yaptıkları başvurunun zımnen reddi üzerine 17/12/2013
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
17. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 24/9/2014 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde başvurucuların eylemi ve eylemden doğan zararı 21/6/2007 tarihli
sağlık kurulu raporu ile öğrendiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren 4/7/1972
tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43.
maddesi uyarınca bir yıl ve her hâlükârda beş yıl içinde zorunlu idari
başvuruda bulunmaları gerektiği belirtilmiştir. Başvurucuların ise bu süreleri
geçirdikten sonra 21/8/2013 tarihinde idareye yaptıkları başvurunun zımnen
reddi üzerine 17/12/2013 tarihinde açtıkları davanın süresinde olmadığı ifade
edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucu hakkında 2011 ve 2013 yıllarında
düzenlenen sağlık kurulu raporlarının zararın öğrenilmesine ve dava açma
süresine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
18. Karşıoyda ise 2007 yılında
düzenlenen raporlarda başvurucu hakkında sınıfı görevini yapar kararı
verildiğinden bu tarih itibarıyla TSK ile ilişiğinin kesilmesinden kaynaklanan
zararların oluşmasının ve dolayısıyla öğrenilmesinin söz konusu olamayacağı ifade
edilmiştir. Başvurucunun TSK'da görev yapamayacağının 9/1/2013 tarihli sağlık
raporu ile tespit edilmesi nedeniyle dava açma süresinin bu rapor esas alınarak
hesaplanması gerektiği belirtilmiştir.
19. Başvurucuların karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin
28/1/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
20. Nihai karar başvuruculara 12/2/2015tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucular 16/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
23. 1602 sayılı mülga Kanun’un43. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan
önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri
gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki
işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde
cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi
içinde dava açılabilir."
2. Danıştay İçtihadı
25. Danıştay Onuncu Dairesinin 4/11/2011 tarihli ve E.2008/7182,
K.2011/4711 sayılı kararı şöyledir:
"Bir eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazı durumlarda eylemin
gerçekleşmesiyle, kimi zaman da değişik araştırma ve incelemelerden, hatta ceza
davalarından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta
bulunurken uyulması zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine
izafe edilebilecek nitelikte olmakla birlikte, resmî yetkilerin kullanımı
sırasında gerçekleştiği için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından
doğan zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan
mı, görev kusurundan mı kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda
belirlenmesiyle ortaya çıkabilmektedir.
Bu nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 13.
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin eylemin idariliğinin
ve doğurduğu zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur.
Aksi yorumun, dava açma yolunun kullanımını güçleştirerek hak arama hürriyetini
olumsuz etkileyeceğini belirtmek gerekir. Anılan Yasa hükmünde öngörülen tam
yargı davalarının, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik
olması sebebiyle davanın açılabilmesi için eylemin idariliğinin
ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur."
26. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
31/5/2016 tarihli ve E.2016/4241, K.2016/3896 sayılı kararı şöyledir:
"[2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinde], idareye başvuru
için öngörülen en geç beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı
zaman zaman duraksamalara yol açtığından, bu hususun irdelenmesi gerekmektedir.
Tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle
uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının
açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı
zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir
hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle
ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya
işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla
birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve
hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
...
Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun'un 13'üncü
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin
ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara
yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla
kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama
özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır."
B. Uluslararası Hukuk
27. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017,§§ 19-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
29. Başvurucular, TSK'da görev yapma niteliğinin kaybedildiğine
dair sağlık raporu üzerine TSK ile ilişiğin kesilmesi dolayısıyla uğranılan
zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim; hak edilen tazminata hükmedilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular her ne kadar mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de şikâyetlerin özü, idari eylemden doğan
zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından
reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla
belirtilen ihlal iddiası da mahiyeti itibarıyla adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerde de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin
adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk
olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir
ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
35. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
39. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
40. Başvurucuların idari eylemden doğan zararın tazmini
istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme
kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir.
Dolayısıyla somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
41. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu incelemelerinde idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No:
2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
42. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
43. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
44. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma
süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle
yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun
ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin
belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi
tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin
yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında
incelemektir (Ahmet Yıldırım, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava
hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar
olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan
nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını
anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcında 21/6/2007
tarihli sağlık kurulu raporunun esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiğinden şikâyet etmektedir.
46. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 25, 26) Danıştay içtihadında
ortaya konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini
istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi
için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin
veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.
47. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası
açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle zararı doğuran olgunun ne olduğunun,
başvurucuların davanın temelini teşkil eden bu olgudan ne zaman haberdar olduğu
ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
48. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucuların tam yargı
davası açmasının sebebinin TSK'da yürütülen görev sırasında maruz kalınan mayın
patlaması sonucu "TSK'da görev yapabilme niteliğini kaybedecek
şekilde" bir maluliyete uğranılması olduğu görülmektedir. Başvurucuların
bu sebeple oluşan zararlarının karşılanması için dava açtığıanlaşılmaktadır.
Bir başka ifadeyle somut başvuruda, salt olay nedeniyle bedensel bütünlüğün
bozulmasından doğan zararların tazmininin talep edildiği bir dava söz konusu
değildir. Nitekim başvurucuların gerek 21/8/2013 tarihli idareye başvuru
dilekçelerinde gerekse 17/12/2013 tarihli dava dilekçelerinde bu hususu açıkça
vurguladıkları görülmektedir.Dolayısıyla
somut olayda tazmini talep edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden
olgu, mayın patlamasına bağlı yaralanma sonucunda TSK'da görev yapabilme
niteliğinin kaybedilmiş olmasıdır.
49. Bu itibarla öncelikle AYİM tarafından dava açma süresinin
başlangıcına esas alınan 21/6/2007 tarihli sağlık raporunun tazmini talep
edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden bu olgunun öğrenilmesine
imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir. Anılan raporun böyle bir niteliği haiz olduğu yönünde sonuca
ulaşıldığı takdirde ise bu kez, raporun düzenlendiği 21/6/2007 tarihi
itibarıyla söz konusu olgunun başvurucular tarafından bilinip bilinmediğinin ya
da bilinmesi gerekip gerekmediğinin ortaya konulması da başvurucuların
mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespiti açısından önem arz
etmektedir.
50. Olayda başvurucunun 2005 yılında askerî görevi esnasında
maruz kaldığı mayın patlaması sonucunda yaralandığı ve sol ayağında meydana
gelen kırıktan dolayı uzun bir süre tedavi gördüğü, bu tedaviler sonucunda
vücudunda belirli düzeyde ve kalıcı nitelikte birmaluliyet
oluşmuş olsa da TSK emrinde sağlık durumuna uygun bir sınıfta 2013 yılına kadar
görev yapmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.
51. Bu zaman zarfında başvurucu hakkında düzenlenen ve Mahkeme
tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan 21/6/2007 tarihli
sağlık kurulu raporunda başvurucunun sol ayağındaki kırık nedeniyle hareket
kısıtlılığı bulunduğu, medikal ve cerrahi tedavi ile dahi tam iyileşme
olamayacağı, belirtilen durumun komando olmaya engel teşkil ettiği ancak sınıfı
görevini yapmasına mâni olmadığı yönünde tespitlere yer verildiği
görülmektedir. Başvurucunun mayın patlaması sonucu yaralanmasına bağlı olarak
oluşan mevcut sağlık durumu itibarıyla TSK'da görev yapamayacağının ise ilk kez
GATA tarafından düzenlenen 9/1/2013 tarihli sağlık kurulu raporu ile tespit
edildiği ve bu rapora istinaden başvurucunun TSK ile ilişiğinin kesildiği
anlaşılmaktadır.
52. Buna göre başvurucunun mayın patlaması sonucu yaralanması
nedeniyle TSK'da görev yapma niteliğini kaybettiğine dair herhangi bir tespit
içermediği açık olan 21/6/2007 tarihli sağlık raporunun bireysel başvuruya konu
tam yargı davasının temelini teşkil eden olgunun ve dolayısıyla bu olgudan
kaynaklı zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıdığından söz
edilemez.
53. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin zararın
öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki sağlık
raporunun düzenlendiği 21/6/2007 tarihini esas alarak dava açma sürelerini
belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların dava açmasını aşırı derecede
zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın
süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
56. Başvurucular, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
57. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 24/9/2014 tarihli ve
E.2014/277, K.2014/1323 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.