TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VİLDAN UTKU ATALAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4812)
|
|
Karar Tarihi: 7/2/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/3/2019-30712
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Vildan UTKU
ATALAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Nebil ALPARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru açığa alınan kamu görevlisinin kesilen maaşının göreve
iade edildikten sonra değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Ceza Davası Süreci
8. Başvurucu, Aydın Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünde inşaat
mühendisi olarak görev yapmakta iken resmî evrakta sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla
Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının 1996/1827 Esas sayılı iddianamesi ile Aydın 2.
Ağır Ceza Mahkemesinde ceza davası açılmıştır.
9. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin E.1998/204, K.2004/287
sayılı kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. Kararın temyiz
edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi E.1998/204, K.2004/287 kararı ile
başvurucu hakkında verilen hükmü bozmuştur.
10. Bozma kararına uyan Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi 17/10/2007
tarihinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan
kaldırılmasına karar vermiştir. Anılan karar, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin
23/10/2009 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
B. İdari Dava Süreci
11. Hakkında açılan kamu davası süreci devam etmekte iken
başvurucu, bu dava ile bağlantılı olarak tesis edilen soruşturma kapsamında
15/7/1998 tarihinde açığa alınmış ve açıkta iken maaşının 1/3'ü kesilmiştir.
Açığa alınan başvurucu 16/5/2005 tarihinde kendi isteği ile emekli olmuştur.
12. Başvurucu, Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının 23/10/2009
tarihinde kesinleşmesini müteakip 8/1/2010 tarihli dilekçesiyle açıkta geçen
sürede eksik aldığı 1/3 oranındaki maaş ve parasal haklarının yasal faiziyle
birlikte ödenmesi, terfi işlemlerinin yapılarak emekli keseneklerinin Emekli
Sandığına gönderilmesi talebiyle idare nezdinde başvuruda bulunmuştur. Başvuru
üzerine Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 21/1/2010 tarihli işlemiyle 16/2/1999
tarihi itibarıyla başvurucunun kadro ve derecesini 1. derecenin 4. kademesine
yükseltmiştir. Ayrıca Aydın Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü de 1/3 oranındaki
maaş ve parasal haklar toplamı 15.762,60 TL tutarındaki parayı bu tarihte
başvurucunun banka hesabına yatırmıştır. Buna karşın idare, başvurucuya açıkta
kalınan sürede idare veznesinde bekletilen maaş kesintisi için herhangi bir
faiz ödemesinde bulunmamış ve 9/2/2010 tarihli bir yazı ile faiz ödenmeyeceğini
başvurucuya bildirmiştir.
13. Başvurucu, eksik ödenen maaş ödemelerinin yapılmasına karşın
faiz ödemesi yapılmamasına yönelik 9/2/2010 tarihli idari işlemin iptali ve
hesaplanacak yasal faizin tazmini istemiyle Aydın 1. İdare Mahkemesinde dava
açmıştır. Başvurucu bu davada, anaparanın ödenmesi nedeniyle ferî borç
niteliğinde olan faizin de anaparaya bağlı olarak ödenmesi gerektiği aksi yöndeki
idari işlemin hukuka aykırı olduğundan yakınmıştır
14. Mahkeme 30/6/2010 tarihinde davayı kabul etmiştir. Mahkeme,
dava konusu işlemin iptaliyle 15/7/1998-6/5/2005 tarihleri arasında maaşının
1/3 oranında eksik ödenmesinden kaynaklanan kanuni faizin hesaplanarak
başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, alacaklının
paradan mahrum kaldığı süre içinde yoksun kaldığı kazancın karşılığı olarak
faiz işletilmesinde sakınca bulunmadığına vurgu yapılmıştır. Mahkeme ayrıca bu
kaybın idareden istenebilmesi için idarenin doğrudan veya dolaylı bir kusurunun
bulunmasının da kural olarak gerekmediğini belirtmiştir. Kararın gerekçesinde;konusu para olan
borçlarda, alacaklının bu paradan mahrum kaldığı süre içinde faizin uğrayacağı
kayıpların, başka bir anlatımla bu paranın kullanılamamasından dolayı yoksun
kalınan kazancın karşılığı olduğu gerçeğine işaret edilmiştir.
15. İdarece temyiz edilen karar, Danıştay Beşinci Dairesinin
5/6/2013 tarihli kararı ile bozulmuştur. Kararın gerekçesinde; 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 141. maddesinin ikinci
fıkrasında haklarındaki görevden uzaklaştırma tedbiri kaldırılanların
aylıklarının kesilmiş olan 1/3'ünün kendilerine ödenmesi gerektiği,
başvurucunun maaşından yapılan kesintilerin kendisine ödendiğinin anlaşıldığı
ve idarenin ayrıca başvurucunun görevden uzakta geçirdiği dönemlere ilişkin
olarak eksik ödenen maaş farkları için geriye dönük faiz uygulama
yükümlülüğünün bulunmadığı hususlarına yer verilmiştir.
16. Bozma kararına uyan Mahkeme 4/12/2013 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir.
17. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, aynı Daire
tarafından 16/12/2014 tarihinde onanmıştır.
18. Nihai karar, başvurucu vekiline 16/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 10/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
20. 657 sayılı Kanun'un "Ceza
kovuşturması sırasında görevden uzaklaştırma" kenar başlıklı
140. maddesi şöyledir:
"Haklarında mahkemelerce cezai kovuşturma
yapılan Devlet memurları da 138'inci maddedeki yetkililer tarafından görevden
uzaklaştırılabilirler."
21. 657 sayılı Kanun'un "Görevden
uzaklaştırılan veya görevinden uzak kalan memurların hak ve yükümlülüğü"
kenar başlıklı 141. maddesi şöyledir:
"Görevden uzaklaştırılan ve görevi ile
ilgili olsun veya olmasın herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınan
memurlara bu süre içinde aylıklarının üçte ikisi ödenir. Bu gibiler bu Kanunun
öngördüğü sosyal hak ve yardımlardan faydalanmaya devam ederler.
143 üncü maddede sayılan durumların gerçekleşmesi halinde, bunların
aylıklarının kesilmiş olan üçte biri kendilerine ödenir ve görevden uzakta
geçirdikleri süre, derecelerindeki kademe ilerlemesinde ve bu sürenin derece
yükselmesi için gerekli en az bekleme süresini aşan kısmı, üst dereceye
yükselmeleri halinde, bu derecede kademe ilerlemesi yapılmak suretiyle
değerlendirilir."
22. 657 sayılı Kanun'un "Memurun
göreve tekrar başlatılması zorunlu olan haller" kenar başlıklı 143.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Soruşturma veya yargılama sonunda
yetkili mercilerce:
....
b) Yargılamanın men'ine
veya beraatine karar verilenler;
...
Bu kararların kesinleşmesi üzerine
haklarındaki görevden uzaklaştırma tedbiri kaldırılır."
2. Danıştay İçtihadı
23. Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun 19/3/2014 tarihli ve E.2011/358, K.2014/906 sayılı
kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Gaziantep
1. İdare Mahkemesi'nin 18/06/2007 günlü, E:2006/2618, K:2007/1148 sayılı kararıyla;
399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 56. maddesinde, hakkında takibata mahal
olmadığına veya beraatına karar verilenlere, görevden uzaklaştırıldığı döneme
ilişkin olarak sözleşme ücretinden kesilmiş bulunan 1/3 oranındaki tutarın
ödeneceğinin belirtildiği ancak, geriye yönelik olarak faiz ödeneceğine dair
herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği; bu durumda, davacının görevden
uzaklaştırma dönemi olan 14/09/1998 ile 28/08/2001 tarihlerine ilişkin faiz
talebinin hukuki dayanağının bulunmadığı; davacının göreve iade edildiği
28/08/2001 tarihinden ödemenin yapıldığı 24/08/2006 tarihine kadar ki döneme
ilişkin faiz talebine gelince, hakkında açılan davada 4616 sayılı Yasa
hükümleri gereğince, davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine dair verilen
yargı kararı üzerine göreve iade edilmesini izleyen sürede sözleşme ücretinden
kesilen miktarın gecikmeksizin ödenmesi gerekirken, sözkonusu
ödemenin ancak 24/08/2006 tarihinde yapıldığı, makul süreyi aşan bu gecikmenin
davalı idare açısından bir hizmet kusuru oluşturduğu; belirtilen hukuki duruma
göre 28/08/2001 tarihinden ödemenin yapıldığı, 24/08/2006 tarihi arasında geçen
sürede ödemenin gecikmiş olması nedeniyle davacının faiz tutarı kadar zarara
uğramış olduğunun kabulü gerektiği; davalı idare her nekadar
borcun, şartlı tahliye süresinin dolduğu tarih olan 08/02/2006 tarihinde
muaccel olduğunu belirtmiş ise de, şartlı tahliye kararının ceza hukuku
açısından aynı veya daha ağır suçların işlenmesi halinde dosyanın yeniden ele
alınarak incelenmesi yönünden sonuç doğurduğu, bu kararın, idare hukuku
kurallarına dayalı olarak kamu hizmeti gören personelin özlük haklarının
iadesinde esas alınmasının hakkaniyete uygun görülmediği; bu durumda, 2001
tarihinde görevine iade edilmesinde herhangi bir sakınca görülmeyen davacının
sözleşme ücretinden yapılan kesintilerin bu tarihte ödenmeyip 2006 yılında
ödenmesi nedeniyle, göreve iade edildiği tarihten itibaren maaşından yapılan
kesintilere faiz uygulanmamasında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle,
davacının faiz telebinin, görevden uzaklaştırıldığı
14/09/1998’den 28/08/2001 tarihine kadar olan dönem için reddine, göreve iade
edildiği 28/08/2001 tarihinden ödemenin yapıldığı 24/08/2006 tarihine kadar
olan döneme ilişkin faiz talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Bu kararın davacının faiz talebinin kabulüne
ilişkin kısmının temyizen incelemesi sonucu, Danıştay
Beşinci Dairesi'nin 23/02/2010 günlü, E:2007/7242, K:2010/961 sayılı kararıyla;
399 sayılı KHK'nin 56. maddesinde sayılan hallerin gerçekleşmesi durumunda
aylıklarının kesilmiş olan 1/3 oranındaki kısmının ilgililere ödeneceği hüküm
altına alınmış olup, bu düzenlemede söz konusu kesintilere faiz ödeneceğine
ilişkin bir hükme yer verilmediği; buna göre, davacının açıkta geçirdiği
sürelere ait olmak üzere göreve iadesinden sonra ödenmiş olan 1/3 oranındaki
kesintilere faiz ödenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş
ise de, İdare Mahkemesince, bozma kararına
uyulmayarak, faizin, konusu para olan borçlarda, alacaklının bu paradan mahrum
kaldığı süre içinde uğrayacağı kayıpların, başka bir anlatımla bu paranın
kullanılamamasından dolayı yoksun kalınan kazancın karşılığı olduğu; esasen bu
kaybın veya yoksun kalınan kazancın idareden istenebilmesi için idarenin
doğrudan veya dolaylı bir kusurunun bulunmasının kural olarak gerekmediği;
ekonomilerde bir değişim vasıtası olan paranın, çeşitli ticari, sınai, zirai v.b. faaliyetlerde kullanılmakla, sahibine kazanç, kira,
nema v.s. adları altında kimi ekonomik yararlar
sağlayan bir değer olduğu; paranın, sahibi dışındaki kişi ve kuruluşlarca
kullanılmasının, sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu
doğurmasının yanında, yüksek enflasyon etkisinde olan ekonomilerde, paranın
değerini, yanı alım gücünün enflasyon oranı ölçüsünde yitirmesine neden olduğu;
hukuk devletlerinde, açıklanan nitelikteki
bir zararın faiz ya da başka bir ad altında ödenecek tazminatla
karşılanabilmesi için, açık yasa hükmü aranmasının düşünülemeyeceği; aksine
anlayışın, Devletin ve ona bağlı
idarenin eylem ve işlemlerinden doğan her türlü zararın tazmini için de, açık
yasa hükmü aranması sonucuna götüreceği ki, böyle bir anlayışın, Anayasa'nın
125. maddesinin son fıkrasında yer alan, "idare, kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür" amir hükmü ile bağdaşmayacağı
gerekçesinin de eklenmesi suretiyle, ilk kararının davacının faiz talebinin
kabulüne ilişkin kısmında ısrar edilmiştir.
Davalı idare, Gaziantep 1. İdare Mahkemesi'nin
28/09/2010 günlü, E:2010/1211, K:2010/844 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte
ve bozulmasını istemektedir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın
incelenmesinden; Gaziantep İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka
uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin
temyiz isteminin reddine, Gaziantep 1. İdare Mahkemesi'nin 28/09/2010 günlü,
E:2010/1211, K:2010/844 sayılı ısrar kararının ONANMASINA….
24. Danıştay Onikinci Dairesinin
30/11/1998 tarihli ve E.1995/6978, K.1998/2918 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"Ankara 2. İdare Mahkemesinin 14.10.1993
günlü, E:1992/182, K:1993/1398 sayılı kararıyla;görevine
son verilmesine dair işlemin idare mahkemesince iptali, Danıştayca
da onanması üzerine 30.9.1991 tarihinde göreve iade edilen davacının, görevine
son verilmesine dair işlemin hukuka aykırılığının mahkeme kararı ile sabit
olması nedeniyle bu işlemden doğan zararının idarece tazmin edilmesinin
Anayasanın 125. maddesi ve bu yoldaki idare hukuku ilkesi gereği olduğu,
davacının zararını,alamadığı aylıkları ile sınırlı
tutmaya olanak bulunmadığından açıkta kaldığı sürede aylık ve özlük haklarını
zamanında alamaması nedeniyle uğradığı zararının yasal faiz ödenerek tazmininin
gerektiği, davacı tarafından % 57 oranında faiz talep edilmiş ise de, 3095
sayılı Yasa uyarınca yasal faizin % 30 olarak uygulanması gerektiği, davacının
görevine son verilmesine dair işlemin iptaline dair idare mahkemesi kararı
davalı idarece geçiktirilmeksizin uygulanmış olması nedeniyle
temerrüt faizi ödenemeyeceği gerekçesiyle davacıya idarece ödenmiş olan aylık
ve özlük haklarına ödenmesi gereken ilk ayın başlangıç alınmak suretiyle % 30
yasal faiz işletilerek saptanacak tutarın davacıya ödenmesine istemin fazlaya
ilişkin kısmının ise reddine hükmedilmiştir.
...
Hüküm veren Danıştay Onikinci
Dairesince işin gereği düşünüldü:
İdare ve Vergi Mahkemeleri tarafından verilen
kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin
bulunması halinde mümkündür. Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen 14.10.1993 günlü,E:1992/182, K:1993/1398 sayılı kararın % 57 faiz
talebine ilişkin kısmı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup,
bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz istemlerinin reddi
ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan taraflar
üzerinde bırakılmasına..."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) istikrarlı olarak,
kamu makamlarınca yapılacak geri ödemelerin gecikmesini faiz ödemeleriyle
ilişkilendirmektedir. Mahkemenin çeşitli kararlarında makul olmayan bir gecikme
gibi nedenlerle tazminatın değer kaybettiği durumlarda bu tazminatın
yeterliliğinin azalacağı belirtilmiştir (Angelov/Bulgaristan, B. No: 44076/98, 22/4/2004, § 39; Almeida Garrett, Mascarenhas Falcão ve diğerleri,
B. No: 29813/96-30229/96, § 54). Nitekim böyle başvurularda AİHM, esas
itibarıyla kamu makamlarının geçen süre nedeniyle ödenmesi gereken tutardaki
değer kayıplarını telafi etmek için gecikme faizi ödeyip ödemediğini dikkate
almaktadır. Kısacası AİHM, mülkiyet hakkı kapsamında faiz ödemesini, esasen
devletin borçlu olduğu tutar ile alacaklı tarafından nihai olarak alınan tutar
arasındaki enflasyon nedeniyle oluşan değer kayıplarını giderme yükümlülüğüyle
ilişkilendirmektedir (Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 29).
26. Devlet tarafından ödenecek bir bedelin enflasyon
karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma gitmektedir.
Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi hâlinde daha katı bir
tutum sergileyerek %5'e kadar değer kayıplarını, hesaplama faktörlerindeki
değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (Arabacı/Türkiye
(k.k.), B. No: 65714/01, 7/3/2002; Akkuş/Türkiye, §§ 24-31). Çünkü burada
ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının icra edilmesi ile ilgili bir
sorundur. Mahkemelerde geçen yargılama süresindeki enflasyon nedeniyle
kamulaştırma bedelinin değer kaybı yönünden ise meydana gelen farkın tazminatın
belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu konuda kamusal makamların belirli
bir takdir yetkisinin olduğu da gözetilerek bu farkın başvurucular açısından
aşırı bir yük getirip getirmediği incelenerek karar verilmektedir (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/9/1998,
§§ 41-51; Güleç ve Armut/Türkiye (k.k.), B. No: 25969/09, 16/11/2010).
27. AİHM'in Eko-Elda Avee/Yunanistan
(B. No: 10162/02, 9/3/2006, §§ 23-31) kararında; haksız olarak tahsil edilen
verginin 5 yıl 5 ay sonra faizsiz olarak iade edilmesinin belli bir meblağdan
yararlanma hakkı uzun süre engellenen başvurucunun mali durumunda önemli bir
zarara yol açması nedeniyle ölçülü görülmemiş ve mülkiyet hakkının ihlaline
karar verilmiştir.
28. Baş/Türkiye
(B. No: 49548/99, 24/6/2008, §§ 58-64) kararında ise tazminatın faiz ödenmemesi
nedeniyle değer kaybına ilişkin şikâyetler incelenmiştir. Başvuruya konu olayda
idare mahkemesince başvurucunun 15/9/2003 tarihinden itibaren geçerli olmak
üzere dul aylığına hak kazandığı kabul edilmiştir. AİHM öncelikle idare
mahkemesinin kararının talep edilebilir bir alacak
oluşturduğu ve bu nedenle başvurucununAvrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülkiyet
oluşturan bir hakkının mevcut olduğunu belirtmiştir. Mahkeme ayrıca bu hakkın
başvurucuya Emekli Sandığına başvurduğu tarihten itibaren geçerli olacak
şekilde, geriye dönük olarak tanındığını vurgulamıştır. Bununla birlikte AİHM,
başvurucuya salt bu hakkın tanınmış olmasının başvurucunun mağdur sıfatını
ortadan kaldırmadığını kabul etmiştir. AİHM'e göre
mağdur sıfatının ortadan kalkabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zamanında
hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne
alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir. AİHM bu çerçevede, idare
mahkemesinin yaklaşık iki yüz aya yayılan Nisan 1987-Aralık 2003 tarihleri
arasındaki dönemdeki dul aylıklarına ilişkin oluşan zararı dikkate almadığını
tespit etmiştir. AİHM söz konusu dönem için başvurucunun banka hesabına yatırılan
paranın ise aynı dönemdeki enflasyon oranları karşısında uğradığı maddi kaybın
sonuçlarını gidermeye yetmediğini belirtmiştir. AİHM, geçen sürenin yalnızca
devlete yarar sağladığını ve ilgili dönemde Türkiye'de paranın hızla değer
kaybettiğini gözönünde bulundurarak başvurucunun
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; yargılandığı ceza davasından ötürü açığa
alındığını, daha sonra zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına
karar verildiğini, açıkta geçen süre içinde emekli olduğunu ancak açıkta
geçirdiği süre zarfında maaşının kesilen 1/3'lük kısmının çalıştığı idarece
kendisine iade edilmesine karşın idarenin uhdesinde kalan maaşı için faiz
ödenmediğini belirtmiştir. Başvurucu bunun üzerine söz konusu faizin ödenmesi
talebiyle Aydın 1. İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğinden
yakınmıştır. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçeyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, görevden uzaklaştırılan memurun görevden
uzaklaştırıldığı dönemde aylık ücretlerinin 1/3'lük kısmı için geçmişe dönük
olarak faiz ödenip ödenmeyeceği hususunda 657 sayılı Kanun'da herhangi bir
hükme yer verilmediği belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun aylık ücretlerinin
1/3'lük kısmını talep ettikten sonra ödenmediğine ya da geç ödendiğine dair bir
iddiasının bulunmadığını bildirmiştir. Bakanlığa göre faiz borcundan
bahsedilebilmesi için ödenmesi gereken paranın zamanında ödenmemiş olması diğer
bir deyişle 657 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlendiği şekliyle
başvurucuya aylık ücretlerinin üçte birlik kısmının kararın kesinleşmiş
olmasına ve başvurucunun talebine rağmen ödenmemiş olması gerekmektedir.
Bakanlık görüşünün devamında faiz borcunun asıl borcun varlığına bağlı olduğu
ve asıl alacak sona erdiğinde faiz borcunun da sona ereceği hukuki gerçeğine
değinilmiş ve sona eren bir alacağın faizinin talep edilebilmesi için bu hakkın
saklı tutulması gerektiğine işaret edilmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Somut olayda başvurucunun hakkında yürütülen ceza soruşturması
ve kovuşturması sırasında açıkta bulunduğu sürede alamadığı maaş farkları,
mahkûm edilmediğinden 657 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca kendisine
ödenmiştir. Başvurucuya ödenen bu maaş farklarının Anayasa'nın 35. maddesi
anlamında başvurucu yönünden mülk oluşturduğu açıktır. Anayasa Mahkemesi daha
önce değer kaybına ilişkin şikâyetleri mülkiyetten
barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde
incelemiştir (Ferda Yeşiltepe
[GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017§ 51; Ano
İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti., § 57). Somut olayda da farklı bir durum
söz konusu olmadığından müdahale belirtilen genel ilke çerçevesinde
incelemiştir.
35. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun
olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 62). Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi
olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır (Arif Güven, B. No:
2014/13966, 15/2/2017, § 58). Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa
Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer
taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin
davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya
yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif
Güven, § 60).
36. Anayasa Mahkemesi kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli
para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetleri
daha önce incelemiştir. Buna göre kamu makamlarının para borçlarını makul
olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen
değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük
oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığından mülkiyet hakkının ihlaline
karar verilmiştir (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. Ano İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.; vergi iadesi
alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic.
A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden
bkz. Abdulhalim Bozboğa,
B. No: 2013/6880, 23/3/2016).
37. Başvurucunun açıkta geçirdiği sürede alamadığı birikmiş maaş
farkları idare tarafından kendisine ödenmiştir. Bu bakımdan başvurucunun
mağduriyeti giderilmiş durumdadır. Bununla birlikte varlığı derece
mahkemelerince de kabul edilen başvurucunun bu alacağına yasal faiz
işletilmemiştir. Diğer bir deyişle idare, ilgili kanun hükmü gereği başvurucuya
açıkta geçirdiği sürelerde maaşını 1/3 oranında eksik ödemiş, başvurucunun
mahkûm edilmemesi sebebiyle 657 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında alacağı
iade edilmiş ancak bu maaş kesintisi yönünden herhangi bir faiz ödemesi
yapılmamıştır. İdare hukuku çerçevesinde hangi alacaklara faiz işletileceği,
faiz oranının ne olacağı, faizin işletilme tarihinin belirlenmesi gibi hususlar
Anayasa Mahkemesinin görevine girmemektedir. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesinin yukarıdaki içtihadında da değinildiği üzere mülkiyet hakkı
kapsamında görülen bir alacağın kamu makamlarınca haklı olmayan bir gerekçeyle
geç ödenmesi durumunda bu alacağın enflasyon karşısında makul olmayacak bir
oranda değer kaybına uğratılması mülk sahibine şahsi olarak aşırı bir külfet
yüklemektedir.
38. Somut olayda başvurucuya 1998 ile 2005 yılları arası açıkta
geçirdiği sürede alamadığı 1/3 oranındaki birikmiş maaş farkları iade edilmekle
birlikte kendisine bir faiz ödemesi yapılmamıştır. Hâlbuki Türkiye İstatistik
Kurumu verilerine göre başvurucunun açığa alındığı 1998 yılı Temmuz
ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2010 yılı Ocak ayındaki karşılığı 1.286
TL olup aradan geçen 11 yıl 6 aylık sürede gerçekleşen enflasyon oranı yaklaşık
%1.186 civarıdır. Bunun yanında başvurucunun emekliye ayrıldığı 2005 yılı Mayıs ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2010 yılı Ocak
ayındaki karşılığı da 149,17 TL olup aradan geçen 4 yıl 9 aylık sürede
gerçekleşen enflasyon oranı yaklaşık %49 civarıdır.
39. Bu durumda açığa alınmakla birlikte sonradan görevine iade
edilen başvurucuya söz konusu maaş kesintisinin ödenmesi gerektiği kamu
makamlarınca saptanmış bir olgudur. Bu maaş tutarlarının başvurucunun statüsü
gereği ödendiği ve onun mülkiyet hakkı kapsamında olduğu ise kuşkusuzdur. Sonuç
olarak söz konusu idari ve yargısal sürece bir bütün olarak bakıldığında ceza
soruşturması nedeniyle açığa alınan kamu görevlisi başvurucunun mülkiyet hakkı
kapsamındaki maaşından yapılan kesintilerin yaklaşık 5 ile 11 yıl arasında
değişen sürelerde kendisine iade edilebildiği, haklı bir gerekçesi ortaya
konulamayan bu gecikmenin de belirtilen sürelerin uzunluğu dikkate alındığında
makul görülemeyeceği anlaşılmaktadır.
40. Diğer taraftan Danıştayın aynı
konuya ilişkin bazı kararlarında da konusu para olan borçlarda, alacaklının bu
paradan mahrum kaldığı süre içinde uğrayacağı kayıpların, başka bir anlatımla
bu paranın kullanılamamasından dolayı yoksun kalınan kazancın karşılığı olarak
faiz ödenmesi gerektiği belirtilmiştir. Danıştay bu kararlarında, sonuç olarak
açığa alınan bir kamu görevlisinden yapılan maaş kesintilerinin faiziyle
birlikte iade edilmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. §§ 23, 24). Dolayısıyla
somut olay bağlamında derece mahkemelerinin başvurucuya faiz ödenmemesine
ilişkin olarak yukarıdaki içtihattan farklılaşan yorumu, sonuç olarak
başvurucunun alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına
uğratılarak ödenmesine yol açmaktadır.
41. Sonuç olarak başvurucunun maaşından kesintilerin yapıldığı
tarihlerden ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranları
dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen söz konusu
alacakların enflasyon oranları karşısında önemli ölçüde değer kaybına
uğratılarak ödendiği anlaşılmaktadır. Buna karşın başvurucuya herhangi bir faiz
ödemesi ise yapılmamış, faiz ödenmesi yönündeki başvurucunun talebi de idari ve
yargısal makamlarca reddedilmiştir. Söz konusu değer kaybının oranı
gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir
külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil
dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu kanaatine varılmıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
44. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
45. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
46. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
47. İhlalin idari eylem ve işlemden kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesi her somut olayın koşullarını dikkate alarak yapılması gerekenlere
hükmeder. İdari eylem ve işleme karşı başvurulacak kanun yolları varsa ve bu
yollar tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurunun incelenmesi sonucu ihlal
tespiti yapılmışsa yeniden yargılama yoluyla ilgili mahkemenin tespit edilen
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırma imkânının bulunduğu durumlarda kararın
bir örneğinin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilebilir.
48. Başvurucu yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
49. Anayasa Mahkemesi başvurucunun maaşından yapılan
kesintilerin daha sonra göreve iade edildiğinde enflasyon oranları karşısında
değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Somut başvuruda ihlalin bu sebeple idari bir işlemden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte somut olayda söz konusu idari
işleme başvurulabilecek bir kanun yolunun mevcut olduğu, bu yolu tüketildikten
sonra bireysel başvuruda bulunulduğu görülmektedir. Buna göre başvurucunun faiz
ödenmesi için açtığı dava derece mahkemelerince reddedilmekle ihlalin sonuçları
giderilememiştir. Hâlbuki başvurucuya talebi doğrultusunda
faiz ödenmesi mülkiyet hakkının ihlaline yol açan değer kaybını giderebilecek
bir araç olarak görülmelidir.
50. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan Mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun olarak başvurucunun faiz talebiyle sınırlı olarak yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama
yapılmak üzere Aydın 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere kararın Aydın 1. İdare Mahkemesine
(E.2013/1107, K.2013/1369) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.