TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA KILIÇARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4991)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Fatma KILIÇARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rıdvan PEHLİVAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, meydana gelen ölümlü trafik-iş kazasına ilişkin ceza
soruşturmasının etkili şekilde yürütülmemiş olması nedeniyle yaşam hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucunun eşi İ. Kılıçarslan
14/9/2014 tarihinde, şoför olarak çalışmakta olduğu tünel inşaatında kullandığı
kamyon ile yaptığı tek taraflı trafik kazası sonucunda vefat etmiştir.
7. Saha formeni (ustabaşı) olarak görev yapan İ.K. ve şantiye
şefi olarak görev yapan A.Ç. hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan
yürütülen soruşturmada Rize Cumhuriyet Başsavcılığınca 10/10/2014 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi, söz konusu
kazanın oluşumunda şüphelilerin kusuru bulunduğuna ilişkin somut bir delil
bulunmadığı, kamyonun bakımında eksiklik olmadığı, kazanın müteveffa tarafından
"aracın hızının yük, yol ve trafik durumuna uydurma" kuralının ihlal
edilmiş olması nedeniyle gerçekleştiğinin anlaşıldığı, kazanın meydana
gelmesinde başkasının kusuru bulunduğuna dair bir delil bulunmadığı
şeklindedir.
8. Başvurucunun itirazı üzerine Rize Sulh Ceza Hâkimliğinin
12/11/2014 tarihli kararıyla, kazaya karışan aracın "hafif kusurlu"
şekilde trafik muayenesinden geçmiş olduğunun anlaşıldığı, dosyanın işçi
sağlığı ve iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bir bilirkişi heyetine
tevdi edilerek kimlerin ne oranda kusurlu olduğuna ilişkin rapor alınması
gerektiği gerekçesiyle soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir.
9. İki inşaat mühendisi ve bir hukukçudan oluşan bilirkişi
heyetinden alınan 17/12/2014 tarihli raporda; kazaya karışan aracın
lastiklerinde hasar oluşması ve lastiklerin profili uygun olmayan şekilde yeniden
açılmış olması nedeniyle muayeneden hafif kusurlu olarak geçtiği tespit
edilmiştir. Raporda, aracın kaza anındaki kilometresi ile lastik değişim tarihi
ya da lastiklerin durumuna ilişkin dosyada herhangi bir bilgi bulunmadığı,
işverenin ve sürücünün kusur durumlarının tespit edilebilmesi için anılan
hususun açıklığa kavuşturulması gerektiği belirtilmiştir. Raporda ayrıca kaza
anında sürücünün 96 km/saat hızla seyretmekte olduğu, bu hızın araç cinsi ve
olay yerine göre yüksek olduğu, sürücünün hızını yol şartlarına göre
ayarlamadığı, işverenin bakım yükümlülüğünü yerine getirmiş olduğunun -lastik
durumunun asgari şartlara uygun olması hâlinde- belirlenmesi hâlinde kazanın
meydana gelmesinde sürücünün tamamen kusurlu olduğunun tespit edilebileceği,
aksi durumda bakım yükümlülüğünü ihlal edenlerin kusuru bulunacağı
belirtilmiştir.
10. Rize Cumhuriyet Başsavcılığınca 7/1/2015 tarihinde, ölen
sürücü İ. Kılıçarslan'ın kullandığı kamyonun TÜVTÜRK'te 26/10/2013 tarihinde muayenesinin yaptırıldığı
ve aracın hafif kusurlu olarak muayeneden geçtiği, bir sonraki muayene
tarihinin ise 27/10/2014 olduğu, şantiye görevlilerinin aracı muayene ettirme
yükümlülüklerini yerine getirdiklerinin anlaşıldığı, lastikleri de dâhil olmak
üzere kamyonun muayeneden geçmesi nedeniyle lastiklerin durumuyla ilgili bilgi
eksikliğinin bulunmadığının anlaşıldığı, söz konusu kamyonun bakımında eksiklik
bulunmadığı, kazanın İ. Kılıçarslan'ın
"araçların hızlarını, aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve
trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak"tan
dolayı meydana geldiği, kazanın oluşumunda başkasının kusurunun bulunduğuna
dair bir delil bulunmadığı gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilmiştir.
11. Başvurucunun itirazı, Rize Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/3/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar 13/3/2015 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiş olup başvurucu 19/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
12. Başvurucu ayrıca işveren şirketler ile sigorta şirketi
aleyhine manevi tazminat ve destekten yoksun kalma tazminatı istemiyle dava
açmıştır. İstanbul Anadolu 17. İş Mahkemesi önünde görülen davanın derdest
olduğu anlaşılmaktadır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, meydana gelen trafik-iş kazasında eşinin vefat
ettiğini, aracın en son trafik muayenesinin üzerinden on bir ay geçmiş
olduğunun ve bu muayeneden de aracın hafif kusurlu olarak geçtiğinin
anlaşıldığını, aracın bakım yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olması nedeniyle
sorumluluğu bulunan kişiler hakkında etkili bir ceza soruşturması
yürütülmediğini, ceza soruşturmasında kusur oranlarının gereği gibi
belirlenmemesinin açılan tazminat davası üzerinde de etkisi olacağını
belirterek adil yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı, eşitlik ilkesi ile
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
15. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
16. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
17.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun eşinin ölümü ile sonuçlanan kazaya ilişkin yürütülen ceza
soruşturması sürecine yönelik tüm şikâyetlerinin yaşam hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle
güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına
sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği,
yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan
ölüm olayı nedeniyle ölen kişilerin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No. 2013/841, 23/1/2014, § 65). Başvuru konusu olayda müteveffa,
başvurucunun eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
19. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
20. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
21. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
22. Diğer taraftan etkili bir başvurudan söz edilebilmesi için
başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun
uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü
ele alma yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak
ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş
bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim
sunabilmesi hâllerinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku
bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı
sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin
güvencelerin sağlanması gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
23. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§
50).
24. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
25. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşama hakkı kapsamındaki usule
ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari
nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm
olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini
ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları
sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve
dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
26. Bununla birlikte kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir
yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşama hakkının ihlaline kasten sebebiyet
verilmediği durumlarda "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki
pozitif yükümlülük, mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
27. Başvurucu yaşama hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda başvurucunun eşinin ölümüne kasten sebebiyet
verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.
28. Başvuruya konu kazaya ilişkin olarak ölümün kaza sonucu meydana
geldiğini ortaya koyan, olası sorumlulukları meydana çıkarabilecek ve varsa
muhtemel sorumlulukların iş mahkemesindeki davada da tartışılmasını
sağlayabilecek seviyede bir ceza soruşturması yürütülmüştür.
29. Bu durumda -somut olayın koşulları çerçevesinde- yaşama
hakkı kapsamında devletin sahip olduğu "etkili bir yargısal sistem
kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, başvurucuya adli yargı mercileri
önünde açabileceği bir tazminat yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş
sayılabilir.
30. Somut olayda, başvurucunun eşinin hayatını kaybetmesi ile
sonuçlanan trafik-iş kazası dolayısıyla iş mahkemesi önünde görülen tazminat
davasının derdest olduğu anlaşılmaktadır.
31. Başvurucu açısından erişilebilir olan tazminat davası açma
yolunun, somut olayda muhtemel sorumlulukları tartışma ve tazmin etme
kapasitesini haiz olduğu sonucuna varılmıştır.
32. Bu itibarla başvuru konusu olayda, yaşamı koruma
yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkin kanunda öngörülen ve fiilen de
etkili olmadığını gösteren bir veri bulunmayan tazminat davasının henüz
sonuçlanmadığı anlaşıldığından başvuru yollarının tüketildiği söylenemez.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.