TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMRAH DEMİRTAŞ VE ZAFER DEMİRTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/5498)
Karar Tarihi: 24/5/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Emrah DEMİRTAŞ
2. Zafer DEMİRTAŞ
Vekili
Av. Aşkın Abdullah SUDAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucularla mağdur arasında çıkan tartışmada başvurucuların ve diğer sanık E.D.nin mağduru bıçakla hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladıkları iddiasıyla başvurucular ve diğer sanık E.D. hakkında Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 25/3/2009 tarihli iddianamesiyle nitelikli kasten yaralamaya iştirak suçundan kamu davası açılmıştır. Başvurucuların vekili o tarihte sadece diğer sanık E.D.nin müdafii sıfatıyla duruşmalara katılmıştır.
10. Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 23/1/2013 tarihli kararıyla başvurucuların ve diğer sanık E.D.nin atılı suçtan ayrı ayrı 2 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Anılan karar başvurucuların yokluğunda, o tarihte sadece diğer sanık E.D.nin müdafii olan A.A.S.nin yüzüne karşı verilmiştir.
11. Diğer sanık E.D. hakkındaki mahkûmiyet kararını 25/1/2013 tarihli dilekçeyle temyiz eden müdafinin mahkûmiyet kararını sanık E.D.nin kardeşleri olan başvuruculara haber vermesi üzerine başvurucular, kararın kendileri açısından da temyiz edilmesini istediklerini ifade etmişlerdir.
12. Müdafi ile başvurucular arasında 1/2/2013 tarihli vekâletnameler düzenlenmiş, müdafi başvurucular hakkındaki mahkûmiyet kararını 1/2/2013 havale tarihli dilekçeyle temyiz etmiştir. Dolayısıyla başvurucular en geç söz konusu tarih itibarıyla hükümden haberdar olmuşturlar.
13. Gerekçeli karar, başvuruculara 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca 20/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Yargıtay 3. Ceza Dairesi 26/1/2015 tarihli kararıyla başvurucuların temyiz taleplerini süre aşımı yönünden reddetmiştir. Yargıtay kararının gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Sanıklar Emrah Demirtaş, Zafer Demirtaş [başvurucular] müdafiinin aynı zamanda sanık [E.D.nin] de müdafii olduğu, sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen karara karşı 1/2/2013 tarihinde temyiz isteminde bulundukları ve bu şekilde 1412 Sayılı CMUK'un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre geçtikten sonra, temyiz etmiş oldukları anlaşıldığından temyiz istemlerinin, CMUK'un 317. maddesi uyarınca REDDİNE (...)"
15. Red kararı 9/3/2015 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
16. 17/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
17. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Temyiz ve karar düzeltme" kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır.”
18. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun başvuruyla ilgili ve o dönem yürürlükte bulunan 310. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.”
2. Yargıtay Kararları
19. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14/12/2017 tarihli ve E.2017/2941, K.2017/5601 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
" Sanık [S.K.] adına hükmü temyiz eden Avukat [V.Y.nin] bu sanık adına düzenlenmiş vekaletnamesi veya yetki belgesi dosyada bulunmadığı gibi anılan sanık ile birlikte sanığın müdafii olarak duruşmalara katıldığı da tespit edilemediğinden, varsa temyiz tarihinden önce düzenlenmiş vekaletname veya yetki belgesinin dosyaya konulması, aksi takdirde yokluğunda hüküm verilen ve sanığın vekaletnameli müdafii olan Av. [A.Ö.ye] gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve süresinde sunması halinde temyiz dilekçesinin de eklenmesinden sonra iade edilmesinin temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE..."
20. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13/1/2014 tarihli ve E.2013/13539, K.2014/182 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık müdafii olarak temyiz başvurusunda bulunan Avukat [O.G.nin] dosya içinde vekaletnamesi bulunmadığı gibi sanık ile beraber duruşmalara katıldığı da belirlenemediğinden, temyiz tarihinden önce düzenlenmiş vekaletnamesi ya da yetki belgesi varsa eklenmesi, aksi takdirde gerekçeli kararın yokluğunda karar verilen ve dosyada vekaletname fotokopisi bulunan Avukat [A.B.nin] vekaletname aslını veya onaylı örneğini sunması halinde adı geçene tebliği, aksi durumda ise sanığın kendisine tebliğinden sonra iade edilmesinin temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE..."
B. Uluslararası Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018,§§ 21-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucular, haklarındaki ceza davasında verilen karara karşı sundukları temyiz taleplerinin müdafiyle aralarında vekâlet ilişkisinin kurulduğu tarih yerine müdafiin diğer sanık açısından mahkûmiyet kararını tefhimle öğrendiği tarihin esas alınarak süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Bakanlık görüşünde; müdafiin kararın verildiği duruşmaya başvurucuların vekili sıfatıyla katılmadığının, anılan duruşma tarihinde başvurucular tarafından müdafiye henüz vekâlet verilmediğinin gözetilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
29. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
30. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme; itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Hasan İşten, § 36).
31. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması “kanun yolu”na başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, § 37).
32. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz taleplerinin süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
35. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma veölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
36. Başvurucuların ilk derece mahkemesi kararına karşı yaptıkları temyiz talebinin hükmün tefhiminden itibaren bir haftalık temyiz süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Yargıtay kararın 1412 sayılı mülga Kanun'un 310. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim haklarına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
37. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
(1)Genel İlkeler
38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).
39. Kanun yoluna başvurma süresinin, hak sahibinin henüz başvuru hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması bu hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Yaşar Çoban,[GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 65).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Somut olayda Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 23/1/2013 tarihli kararı, kararın verildiği tarihte yalnızca diğer sanık E.D.nin müdafii sıfatını haiz olan A.A.S.nin yüzüne karşı, başvurucuların ise yokluğunda verilmiştir (bkz. § 10). Başvurucular ile müdafi arasındaki temsil yetkisi ise başvurucular tarafından müdafiye vekâletin verildiği 1/2/2013 tarihinde başlamıştır. Kararın verildiği tarihte başvurucuların vekâletine sahip olmayan müdafi A.A.S.nin başvurucuların müdafi olarak duruşmalara katılımı da bulunmamaktadır.
41. Diğer bir sanığın müdafii olması sebebiyle hükmün tefhim edildiği avukatla sonradan vekâlet ilişkisi kurulmuş olmasından yola çıkılarak başvurucuların temyiz sürelerinin avukatın başvurucular adına hükmü temyiz etme imkânının bulunmadığı bir tarihten başlatılması, kanunda öngörülen temyiz süresinin başvurucular yönünden örtülü olarak kısaltılması sonucunu doğurur. Bu durumda öncesinde hükümden haberdar oldukları hususunda herhangi bir bulgu bulunmayan başvurucuların temyiz sürelerinin -daha önce hükmü tefehhüm etse de- avukatın başvurucular adına temyiz yetkisini kazandığı, yani vekâlet ilişkisinin kurulduğu tarihten itibaren başlatılmamasının başvuruculara aşırı bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir.
42. Başvurucuların müdafii sıfatını taşımadığı bir tarihte hükmün müdafi tarafından öğrenildiğinden bahisle başvurucular açısından da hükmün 23/1/2013 tarihinden itibaren süresi içinde temyiz edilmesi gerektiğinin kabul edilerek temyiz taleplerinin süresinde olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinin başvuruculara aşırı bir külfet yükleyerek kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki dengeyi başvurucular aleyhine bozduğu, başvurucuların mahkemeye erişimlerini aşırı derecede zorlaştırdığı, dolayısıyla başvurucuların mahkemeye erişim haklarına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
45. Başvurucuların her biri 10.000 TL manevi tazminata ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
46. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
47. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 3. Ceza Dairesine (E.2014/25129, K.2015/2346) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/5/2018 OYBİRLİĞİYLE karar verildi.